2. Bölüm

KORKULAR

Kevser Uzun
kevserolojiii

Merhabalarrrr. İkinci bölüm geldi ilkine nazaran daha uzun. Bölümler arttıkça uzunlukta artacak. 1 2 hafta sonra üçüncü bölüm gelecek. Takipte kalın. Keyifli okumalarr 🥰🤗

 

******

 

12 yıl önce…

“Devran ağam yeter artık. Bayıldı, öldürecaksın.”

Sevda Hanım hem ağlıyor hem durdurmaya çalışıyordu ama artık çok geçti. Asu ölmek üzereydi.

Devran ağa yaptığının farkındaydı, üzülmüyordu aslında. O küçük babası meçhulden kurtulmayı çok isterdi. Ama aşiretin diline düşemezdi farkındaydı, karısı yapmaması gereken en büyük hatayı yapmıştı. Karısını da çok dövmüştü elbet ancak odaya o ihanetin zehirli meyvesi girince tüm sinirini ondan çıkarmıştı.

Ölmemesi lazımdı en azından şimdilik. Dövdüğü gibi şimdi birde bu küçük fahişeyi iyileştirmesi gerekiyordu.

Hemen kendi aşiretinin özel hastanesine getirmişti onu. Özel hastaneye getirmesinin sebebi daha iyi şartlar altında iyileşmesi değildi aksine ona burada; en pis, en ücra, en karanlık odaya alınmasını istemiş bu olayın ise asla dışarı yansımamasını istemişti. Doktorları ise bu konuda tehdit etmiş eğer birine tek bir kelime ederlerse onları ölümün beklediğini söylemişti. Doktorlar hemen işlemlere başlamış iç kanamayı zor olsa da durdurabilmişlerdi. Ancak bu odanın küçük kız için ölümden beter olduğunu birliyorlardı.

Kim olsa bu görsel karşısında kafayı yerdi. Odanın duvarları kan lekeleriyle doluydu, gerçek anlamda leş kokuyordu. Çünkü aşiretin tüm kirli işleri bu odada yapılırdı. Doktorlar birle bu koku ve görüntüye dayanamayıp odadan çıkmıştı.

Ve nihayet küçük Asu gözlerini aralıyordu ama açar açmaz buna pişman olacak ve o gün hiç uyanmamayı dileyecekti. Ama çok geçti açmıştı gözlerini.

İlk önce algılayamamıştı olanları. Babası severdi aslında onu ne olmuştu birden bire. Eskiden babasının sevmeye kıyamadığı saçlarının dipleri sızlıyordu hala. Dövmüştü babası ilk defaydı, son olmayacağının henüz farkında değildi.

Sadece su içmek istemiş, anne ve babasının yüksek seslerini duyunca odaya girmişti ve artık kâbuslarının başköşesinde yer alacak o sahne yaşanmaya başlamıştı.

Algıları açılmaya başlamıştı ilk önce kan lekeleriyle dolu duvarı görüp büyük bir çığlık atmıştı. Ardından leş kokusunu almış ve ameliyattan yeni çıktığı için kan kusmuştu. Başı dönüyordu hem çığlıklarla ağlıyor hem de gözlerini kapatıyordu ama leş kokusu yüzünden bayılmak üzereydi.

Titremeye başlamıştı. Ve küçük vücudu bu krize daha fazla dayanamamıştı. Daha az önce açılan mahzun kahveleri geri kapanmıştı.

Devran ağa büyük bir zevkle izliyordu olanları. O karısının ihanetini bu şekilde söndürdüğünü sanıyordu ama o da bilmiyordu Asu’yu her gördüğünde aklına aldatıldığı gelecek ve her fırsatta onu dövecekti.

Sadist bir gülüş belirdi Devran Ağa’nın yüzünde. Bir an içi acır gibi oldu ama karısının yaptığı aklına gelince yaptıklarının az birle olduğunu düşünmüştü.

Ve belki de hayatındaki en büyük hatayı yapmaya o gün başlamıştı çünkü gelecekte o küçük savunmasız kızın ona neler yaşatacağını henüz bilmiyordu…



Günümüz


Yoğun bir ağırlık vardı üzerim de. Hey dur bir dakika şuan gerçekten üzerimde bir ağırlık var.

“İ-irem tam olarak üzerimde ne yaptığını sorabilir miyim?”

Bir anda kalktı ve hayal görmüş gibi yüzüme baktı. Ağlıyor muydu benim üzümlü kekim? Kim ağlattıysa elimden çekeceği vardı.

“Asu! Allah’ım çok şükür. Uyandı! Uyandı! Ömer, Özgür! Koşun.”

Ne oluyor be? Uyanmak normal bir şey değil mi? Ayrıca o az önce Ömer ve Özgür mü dedi yoksa bana mı öyle geldi?

“Ne! Asu iyi misin güzelim?” güzelim derken? Bir dakika ya bunu dışımdan da söyleye bilirim.

“Güzelim derken?” ne oluyor be bunlara.

“Ohh! Yenge çok şükür iyisin. Bak abi ben sana dedim korkmayın iyileşecek demedim mi?”

“Ya Özgür bir sus be kardeşim.”

Ne yengesi ya? Ya ben bunu da dışımdan söyleye bilirim! “Ne yengesi ya! Biri bana neler olduğunu açıklayacak mı artık?” ilk önce birbirlerine baktılar, ardından nihayet Ömer söze başladı.

“Sen vuruldun.” Ne! Ya ben bugün neden dışımdan konuşmakta zorlanıyorum!

“Ne! Nasıl yani! Bu-bu burası, burası hastane değil dimi!” gözlerim dolmaya ve midem bulanmaya başlamıştı. Aynı koku doluyordu burnuma. Neyse ki İrem hemen atıldı.

“Yok! Yok, hastane yok tamam mı? Sakinleş sakinleş canımın içi. Geçti.” Kollarının arasına almıştı beni İrem. Sakinleşiyordum, sakinleştikçe kan ve leş kokusu geçiyordu.

Artık kendime gelmiştim ve bir evdeydik pardon konakta! Şimdi hatırlamaya başladım ben vuruldumm! Peki, asıl soru şu ben buraya nasıl geldim?

“Kimin konağı burası ve ben buraya nasıl geldim? Daha doğrusu beni buraya kim getirdi?”

Ömer’e döndüm. Bana mahcup ve endişeli bir ifadeyle bakıyordu. “İyi misin?” Yahu beni bir geç adam sadede gel!

“İyiyim artık olanları baştan sona anlatır mısınız? Lütfen!” Biraz bekledikten sonra
“Eee şöyle oldu…”


Birkaç saat önce…


“Asu! Asu! Dayan güzelim dayan iyileşeceksin. Dayan Devran’ın kızı.”

İlk defa hata yapmıştı Ömer nasıl dikkat etmezdi. Düşmanlar zaten saldırı için fırsat kolluyordu. Ne diye tedbirsiz davranmıştı ki. Gerçek anlamda bir salaktı şuan. Eğer ona bir şey olursa plan çöp olurdu.

“Alo Özgür, çabuk bir doktor ayarla sonrada Asu’nun mafya kuzeni İrem’i de al bizim gizli eve gel! Acele et ve soru sorma İrem dışında kimseye de bir şeyden bahsetme!”

“Alo! Abi dur, bir düzgün anlat ne oluyor, ne doktoru iyi misin sen?” ya gerçekten salak bir adamla dost tu ya da akıllı bilemiyordu.

“Lan ben iyiyim. Devran’ın kızı vuruldu! Acele et! Kız kan kaybından ölecek yoksa!”

“Abi vuruldu diyorsun ne doktoru direkt hastaneyi ayarl…”

“Olmaz hastane yok! Korkuyor, sen dediğimi yap hemen!” telefonu kapatıp Asu’yu kucağına aldı.

Yarası ağır değildi ama kan kaybından ölme riski yüksekti. Arabanın arka koltuğuna yerleştirip kendi de sürücü koltuğuna geçti. Gizli ev sadece onun ve Özgür’ün bildiği bir evdi.

Fazla vakti yoktu. Asu’nun bir an önce toparlanıp eve dönmesi gerekti yoksa tüm plan biterdi.

Eve yaklaşırken Asu’nun mırıltıları doldu kulağına. “Baba! Baba dur. Yapma, yeter.” ağlamaya başlamıştı.
“Asu! Geçti güzelim dayan. Az kaldı sabret lütfen!” terliyordu. Nihayet eve geldiğinde doktor oradaydı ama Özgür ve İrem daha gelememişti.

“Her şey hazır mı?”

“Hazırdır ağam”

Asu’yu sedyenin üzerine yatırdı ve doktorun kurşunu çıkarmasını bekledi. Garipti ama kalbinde bir yerlerin acıdığını hissediyordu. Ilık ama şuan için acı veren bir histi bu. İlk defa yaşıyordu bunu. Ne oluyordu ki şimdi durduk yere? Hem nerde kalmıştı bu Özgür sözde hızlı olacaktı. Tam o esnada kapı açıldı oldukça gürültülü bir şekilde hem de.

“Ya bir dur be adam dağ ayısı mısın sen!”

“Kızım bir sus artık be sende amma konuştun ha! Ne çene varmış sende de!”

“Konuşurum konuşmam sana ne? Çene benim değil mi?”

“Allah’ım sen sabır ver. Kızın kuzeni içerde canıyla uğraşıyor bu mafyacık burada çene yarıştırıyor. Seni alan adam var ya kafadan tırlatır bak demedi deme.”

“Ha ha diyene bak be. Seni alan yaşadı çünkü dimi! Ayrıca bana şöyle seslenme. Bir saniye geç kıpırdasan alnının ortasındaki delikten görürdün mafyacığı.” sanırım Ömer’in duruma el atması gerekiyordu.

“Yeter susun artık! İrem ameliyat bitmek üzeredir. Rica etsem bitince…”

“Tamam, Ömer Ağa merak etme, ben hallederim, ne yapılması gerektiğini birliyorum. Bu güne kadar az toparlamadım arkasını annesine de bu gün bende kalacağını ilettim. Bana güvenirler. Yani sorun yok. Burada gün boyunca kalabiliriz. Siz sadece Asu’ya ne olduğunu anlatın yeter.” Oysa Özgür’ün anlatmış olması gerekirdi.

“Abi valla hiç bakma yol boyu susmadı ki anlatayım. Valla Asu yenge iyi dayanıyor buna.”

“Sen kes sesini Allah’ın öküzü. Hırsız gibi eve mi girilir? Sen dua et ki ıskaladım, yoksa yiyordun kafana kurşunu.” Gerçekten Özgür’ü öldürecekmiş gibi bakıyordu.

“Abart istersen. Kapıyı çaldım açılmadı bende acelem var diye camdan girdim. Ne biliyim kızım ben senin duşta olduğunu.” Harbi arkadaşı olacak bu adam biraz öküz olabilirdi.

“Bir dakika ya sadece bir dakika bekleseydin geliyordum sapık herif. İlla pencereden mi girmen gerekirdi?”

Neyse ki bu kavga o kadar uzun sürmedi. Doktor içeriden çıkınca İrem hemen odaya girip yapılması gerekenleri yapmıştı. Sonrasında ise Asu’yu içerdeki bir odaya almışlardı.

“Yahu kızım kalksana kızın üstünden yaşayacağı varsa da öldüreceksin.”

“Sen karışma antilop. Senin yüzünden geç kaldık zaten.”

“Ney ney ney? Benim yüzümden öylemi? Kızım sen dalga mı geçiyorsun benimle? Hani sen bir türlü o çeneni kapatamadın ya, o yüzden de geç kaldık ya.”

“Eğer sen içeri insan gibi girip doğru dürüst anlatsaydın olanları böyle olmazdı! Yani evet senin yüzünden!”

“ Offf! Allah’ım çıldırıcam ya! Yemin ederim çıldırıcam!” aslında bunları izlemesi de eğlenceliydi ama biraz daha bağırırlarsa Asu uyanacaktı. Ve uyanması gereken zaman dan önce uyanırsa ikisini de kapı dışarı edecekti.

“Susacak mısınız artık siz?! Asu’yu uyandıracaksınız. Tartışmanıza sonra devam edersiniz. İrem kalk sende kızın üstünden bir sakatlık çıkacak.” Diyip Özgür’e işaret yaparak mutfağa geçmişlerdi.

Eskiden canını sıkan bir şey olduğunda mutfağa girip yeni şeyler denediği çok olmuştu. Şimdi bunca deneyimi kullanmanın tam sırasıydı. Özgür’e dışarının korumasını sağlamlaştırmasını istedi ve çorbayı hazırlamaya başladı.

İçerden bir çığlık sesi geldi. Tam silahını çıkaracaktı ki. İrem’in sesiyle rahatladı.

“Uyandı! Uyandı! Ömer, Özgür! Koşun!”…


Şimdi…

“İşte böyle. Yani seni buraya ben getirdim. Ayrıca da merak etmene gerek yok İrem anneni arayıp bu gün onda kalacağını söyledi.” Oha neler olmuş ya.

“Tamam, şimdi yanlış anlamadım dimi? Ben vuruldum, sen beni buraya getirdin, sonra İrem’le Ömer geldi. Hepsi bu değil mi?”

“Evet, aslında tam olarak böyle oldu.” Bir an için gözüm İrem’e takıldı Özgür’ü öldürecek gibimi bakıyordu o?

“Öhm öhm! İrem sen neden sinirlisin bir tanem sorabilir miyim?” Ve her zamanki alışık olduğum şekilde bir anda anlatmaya başladı. Hiç şaşırtmıyor bu kız.

“Valla sorma kuzen. Bu Özgür denilen sığır…”

“Yaa sabır! Ya sabır!”

“Ne sabır be ne sabır? Asıl bana sabır hayvan herif! Neyse işte, geldi penceremden evime girdi pis sapık!” gerçekten sinirlenmiş sanırım, Özgür’ü bir yakalarsa, adamın öbür taraftan VİP birlet alması gerekebilir.(Gerçek anlamda bu arada. Kafasında bir kurşun olmadığına dua etmeli.)

“Sonrada beni zorla arabasına bindirip buraya getirdi. Senin adını vermese zor bindirirdi. Ve bana verdiği tek bilgi de ne birliyor musun?” valla ben korktum he. İrem’e şu şekil davrana bilecek bir babayiğit var mıydı ya? Valla helal olsun iyi dayanmış İrem’in çenesine ve sinirine.

“Neydi güzelim?” taklit etmeye başlamıştı.

“ ‘Asu yenge vuruldu.’ Yani inanabiliyor musun Asu sadece bunu söyledi ve sonrasında da benden sakin olmamı falan bekledi!” vaov İrem yaptı yine şovunu. Gerçekten aralıksız konuşabilme ödülü olsaydı İrem’den başkası o ödülü alamazdı.

“Çok büyük bir hata yapmış kuzen.”

“Dimi hiç öyle denir mi?”

“Yok, o konuda değil. Konuşmaya çalışmakla. Direkt bayıltıp getirmeliydi.” Kendimi tutamayıp güldüğümde en ters bakışını kuşanıp o müthiş kelimeyi söyledi.

“Aşk olsun Asu! Dua et şuan yaralısın yoksa elimden çekeceğin vardı.”

Bak bu konuda haklıydı işte. Ah Özgür ah adam nasıl bıktıysa kulaklarını falan kapatmaya çalışıyor.

“Hay yaşa yengem ya. Bu nasıl aklıma gelmedi benim. Neyse aklımda bulunsun bir dahakine öyle yaparım.”

“Pardon! Bir dahakine derken? Ha bir daha olacak yani öyle bir şey.”

Çapkın bir bakış atıp “Kim bilir belli olmaz.” Ana arkadaşlar yeni bir şey keşfettim İrem kızarabiliyormuş (sinirden). Ayrıca bu niye hala yenge diyor be!

“Bu arada bana yenge demene gerek yok gerçekten evlenmeyeceğiz sadece küçük bir oyun.”

Bir süre Ömer’le birbilerine baktıktan sonra “Yani pek sanmıyorum ama denerim yenge.” Bak hala Allah’ım delireceğim.

“Huhh neyse. Ee ne kadar süre buradayız?”

“Sen iyileşene kadar” vayy Ömer bey siz konuşur muydunuz ya? Hayır, çünkü en son telefonunuzla o kadar meşguldünüz ki doğru dürüst yüzümüze bakıyordunuz.

“Anladım. Özel değilse telefonla ne yaptığını sorabilir miyim?”

Çapkın bir bakış atıp ( sanırım bunu ikinci defa yapıyordu. İlki de vurulmadan önceydi herhalde. İyi alıştı he.) “Sorun yok zaten bundan sonra benim özelim senin özelin. Şu saldırı meselesini araştırıyorum hala bir iz yok ta onunla uğraşıyordum. Bu arada yarım saat sonra besin alman gerekiyormuş, o yüzden sana çorba yaptım. Onu içeceksin.” Yiaa şapşal sen bana çorbamı yaptın? Bu adam biraz ponçik olabilir mi acaba. Bir dakika ya ne diyorum ben? Ne ponçikliği? İyice saçmaladım ha. Alt tarafı çorba.

“Sen? Çorba? Aşiret ağaları çorba yapabiliyor muydu ya?”

“Birincisi ben henüz aşiretin başına geçmedim. İkincisi geçsem bile aşiret ağaları çorba yapamaz diye bir şey duymadım.” Valla mantıklı konuştu. Bir de niye sıcakta kalmış çikolata gibi bakıyor şuan?

“Ee tamam madem, içerim.” Memnun bir kafa hareketi yaptı.

İrem birden yaralı omzumdan taraftaki kolumu dürtünce çığlık atacaktım ama zor tuttum kendimi.

“İrem ne yapıyorsun kızım manyak mısın!? Öldürmeye mi çalışıyorsun sen beni!”

“Ya boş ver sen şimdi onu neler olduğunu anlatacak mısın artık. Bak bu saate kadar iyi sabrettim bence.”

Haklılık payı fazlaydı. İyi dayanmıştı. Hakkını yemeyelim şimdi. Olanları kısaca anlatmaya çalıştım ama bu kadar çok olay olunca o bile uzun sürmüştü. Kız olanları duyunca şekilden şekle girdi resmen. Sen birde beni düşün be üzümlü kekim. Bir an öyle bir baktı ki yaralı maralı demeden üstüme atlayacak sandım.

“Nasıl? Nasıl anlatmazsın bunları bana! Aşk olsun yani. Ben senin diğer yarın değil miyim? Bunca şey olmuş ve ben her şeyi yeni öğreniyorum öyle mi?” valla çok haklı ben onun yerinde olsam çoktan boğazlamıştım kendimi. Garip bir şekilde hala iyi dayanıyor.

“Haklısın bebeğim ama hepsi üst üste geldi. Biranda oldu. Öyle olunca da anlatacak vakit kalmadı.”

Biraz yumuşadı gibi sanki be. “Neyse şuan yaralısın diye bir şey demiyorum. Ve sanırım haklısın o kadar şey yaşamışsın. Birde bana anlatmakla mı uğraşacaktın?” yiaa üzümlü kekim benim. Nasıl da anlarmış arkadaşını.

“Canım arkadaşım benim. İyi ki dostumsun, sen olmasan ne yapardım ben”

“Sende iyi ki varsın canımın içi.”

“Evet, kızlar durum kritiğiniz bittiyse benim Asu’ya çorba içirmem gerek.” Ay pardon neden sen içiriyor muşsun burada İrem’im dururken?

“Gerek yok kolumu kullanamıyor olabilirim ama İrem halleder. Dimi İrem?”

İrem’in yüzünde sinsi bir gülüş sezdim, hadi hayırlısı gençlik. “Ee Özgür sen bana bir şey anlatacaktın dimi en son?” ney? Özgür bir şey mi anlatacaktı yalanını seviyim İrem!

“Yoo bir şey…”

“Anlatacaktın! Anlatacaktın ya hani!”

“Aa evet, evet ya doğru, bir an için unutmuşum ben sana dışarıda anlatayım onu.” E yuh ama resmen tezgâh bu. Ben bunu sana ödetmez miyim İrem!

“E ama çorba? Aşk olsun İrem ya!”

“Olsun olsun, aşk olsun. Hem Ömer içirir sana dimi enişte?” what dedin gülüm? Enişte nerden çıktı be?

“İrem ne eniştesi saçmal…”

“İçiririm içiririm merak etmeyin. Keyfinize bakın siz.” A ah bak yine İrem’in ikinci defa kızardığı (Bu kez endişeden sanırım) sahneye geldik arkadaşlar şimdi kalpten gideceğim.

“Ama ben bunu ona ödetmesini bilirim.”

“Hı hı aynen güzelim ödetirsin. Sen kay bakıyım şöyle kenara.”

Kenara kayarken aynı zamanda cevap verdim. “Tabi ödetirim. Elbet elime düşecek o benim.”

“Aynen yavrum. Aç bakıyım azını”

“Ama baksana ne yapıyor, insan arkadaşını bu halde yalnız bırakıp elin adamıyla konuşmaya gider mi?”

Kınayıcı bir bakış atıp. Sanki çocuk eylermiş gibi “Asla yapmamalı çok ayıp etmiş.”

Aha adamın gamzesi varmış. E ben bunu yeni fark ediyorum. Bir dakika ya niye gamzelerini çıkartacak kadar çok gülüyor ki bu şimdi?

“Niye gülüyorsun? Komik mi?”

“Asu, güzelim birincisi seni tek bırakmadı, yanından ben varım. İkincisi yanında ki elin adamı değil benim kardeşten öte gördüğüm adam. Ve üçüncüsü şu susmayan minik ağzını açacak mısın yoksa ben mi açıyım?” sanırım çorba için değil de şaşkınlık ve bir parça da hayranlık yüzünden ağzım bir karış açılmış olacak ki çorba kaşığını ağzıma doğru yaklaştırdı.

Garip ti daha yeni tanıştığı bir kıza karşı bir insan neden bu kadar ilgi gösterirdi ki? Ay birde üfleyerek veriyor. Yok yok ben kendimi tutamayıp öpeceğim yanağından. Çünkü şuan aşırı tatlı geliyor gözüme. Ne diyorum ben ya Asu şimdi patlatacağım azına bir tane he. Saçma salak düşünceleri çıkar aklından.

“Asu seni üzmek istemiyorum ama bir şeyi merak ediyorum. Hastane kelimesi geçer geçmez titremeye başlıyorsun. Nedenini sorabilir miyim? Yanlış anlama sadece seni anlamaya çalışıyorum.”

Evet, ölesiye korkuyordum o yerden adı geçince bile tüylerim ürperiyordu. Ama ben bunu ona anlatabilecek kadar güçlü değildim.

“E çorba soğumuş. Neyse zaten doymuştum. Hadi İremlerin yanına gidelim.”

Sıkkın bir nefes verip benimle birlikte ayağa kalktı. Ve benim yürümeme yardımcı olmak için belimden tutup yürütmeye başladı.

“Tutmana gerek yok yürüyebilirim. Ayağımdan vurulmadım omzumdan vuruldum.”

Ters bir bakış atıp. “Birliyorum Asu, ama ameliyattan yeni çıktın kucaklamadığıma dua et.”

“Ee tamam o zaman, gidelim fazla zorlamadan.”

“Bence de” huh ucuz yırttık he.

“Ooo sohbetiniz bol olsun İrem Hanım!” baya baya cilveleniyordu adama.

Yahu arkadaşlar yanlışım varsa söyleyin daha az önce bu kız bu adamı öldürmek istemiyor muydu? Ne bu haller şimdi anlamadım yani?

“Sağ ol bir tanem.” Ah safım nasıl daldıysa adama benim yaralı olduğumu unuttu.

“Asu! Niye ayaktasın sen?” gerçekten mi ya?

“Senin bunu sormaya hakkın yok güzelim. Hem siz daha az önce kavga etmiyor muydunuz ne bu haller?”

“Ee yenge şimdi şöyle…ahh!” oha İrem çocuğa dirsek geçirdi resmen.

“Ne hali canım? Yok bir şey hala sinirliyim ben sadece komik bir şey söyledi ona güldüm?” he he yersen. Saf ayol bu kaç yıllık arkadaşından bunu saklayabileceğini mi sanıyor gerçekten. Birinin dudakları şiş diğerinin yüzü ruj olmuş anlamadık sanki.

“İyi madem Özgür sende çilek yedin herhalde azının kenarı kıpkırmızı çünkü.”

İkisi de far görmüş tavşana döndü ya kıyamam siz beni salak sandınız herhalde. Ömer bile anladı da gülmemek için zor tutuyor kendini. Tutma ayol koyuver gitsin.

“Evet ya İrem’in yanında ÇİLEK varmış ondan yedim biraz.” Oha imanın daniskası. Bakalım İrem şimdi ne yapacak? Şok şok şok.

“Evet, evde vardı ben sen seviyorsun diye getirdim de Özgür görünce çok severim dedi bende o yüzden şey yaptım.” Valla kızın ayarları bozulmuş eskiden daha iyi yalan söylerdi.

“Anladım anladım merak etme!”

“Öhm öhm! Neyse, Özgür senden istediğimi hallettin mi?” ne istedin be kaşla göz arasında?

“Hallettim abi. Yani yenge sana da ne diyim ya. Bir insana bu kadar görücü çıkar mı? Sen bence çok ortalıkta dolanma, gören istemeye geliyor. Helak oldum valla.”

“Belli belli çok helak olmuşsun. Hakkını nasıl öderim.” Ana len bu da kızara birliyormuş.
“Hiç çocuğa kızma Asu bu kez de Kozan aşiretinin oğlu gelmek istemiş. Senin yüzünden adamın sağlam olan 75 yaşındaki dedesi erken vefat etmek zorunda kaldı.”

Ne oha niye ya? Ben ne yaptım? Bir dakika bunu dışımdan da söyleyebilirim.

“Ne oha! Ben ne yaptım ya? Ben mi dedim gidin öldürün adamı diye? Ben sadece engel olun dedim.”

“Biz ne yapalım yenge adam vazgeçmiyordu. Onu öldürsek çok dikkat çekerdi bizde dedeyi öldürdük. En azından biraz vakit kazandık sonra Şahin’i de hallederiz.”

“Ya öldürmenize gerek var mı cidden. Hem biz nasılsa boşanacağız. Ben sonra kiminle evleneceğim. Dul mu kalayım ben?”

Ömer öyle bir baktı ki küçük dilimi yutmama ramak kaldı. “Hele boşandıktan sonra biri seni istemeye kalksın yeminim olsun mezarı dahi olmaz.” Diyorsun. Dur bakıyım şimdi ne diyeceksin.

“Tamam, o zaman ben kaçarım.” Hadi bakalım.

“O zaman da cihan da seninle evlenebilecek bir erkek kalmaz çünkü hepsi öbür tarafta olur. Şansını zorlama bence Asu!”

Vaov ben şok bu adam senden nah boşanır kızım Asu hayatında ki en büyük naneyi yedin tebrikler.

“Ee peki tamam evlenmem bende. Bekâr bekâr yaşar giderim.” Sen öyle san ilk fırsatta kocaya kaçmayan Asu değildir.

“Bekâr kalacağını pek sanmıyorum.” Hayda valla sağlam yuttun hapı kızım Asu.

“O niyeymiş? İnsanlar boşanınca bekâr kalmıyor mu? Bir dakika ya! Sen!”

“Ee hava soğudu dimi sanki. Hadi içeri geçelim.” Bak ya birde konuyu değiştiriyor. Şeytan diyor bırak kızım Asu evlenme. Ama ne yaparsın anlaşma anlaşmadır. Söz verdik bir kere.

“Aynen aynen. Bence de baya soğudu abi. Siz içeri geçin o zaman, bende İrem’e tam bir şey söylüyordum yarım kaldı. Onu bir tamamlayıp gelelim biz de.” Halt etmiş eşeğin gözleri, İrem’in duyduklarından sonra gözlerinin büyüklüğü karşısında diz çöküp biat etmesi lazım.

“Yok, yok ben cümlenin başından anlamıştım zaten. Hem bende üşüdüm baya geçelim biz içeri geçelim.”

Aha nerde görsem tanırım bu İrem’i sıçtım ben Asu bakışı bu. E o naneleri yemeden önce düşünecektin beni alakadar etmez. Hem neydi? İntikam sıcak yenen bir yemekti.

“Ah be İrem’im bende çok isterdim içeri gelmeni ama bak sen şu Allah’ın işine evde hiç çilek kalmamış. E sende beni bilirsin çok severim ben çileği. E ben yaralıyım gidemem, Ömer’de koskoca ağa o mu gidecek, Özgür’de benim hangi çileği sevdiğimi bilmez, e sen tek gitsen buraları bilmezsin kaybolursun. O yüzden özgür de seninle gelmeli.”

Hahahaa şeytan şuan ayaklarımın önünde tövbe ediyor gençlik. ‘beni bile geçtin’ diyor. Ayyy İrem’in yüz ifadesi müthiş ya. Nasıl oluyormuş. Cevap olarak sessiz bir şekilde ağzını oynattı. “Sana bunu ödeteceğim”
Bende aynı şekilde karşılık verdim.“Sen zaten cezanı ödüyorsun. O yüzden sus ve kaderine boyun ey.”

“Hadi o zaman İrem biz gidelim.” Elini öne doğru uzatıp “Hanımlar önden ;)”

Ay ay ay hallere bak. Hadi yine iyisin İrem kuşum kaptın centilmen adamı.

“Olur, mu efendim? Hödükler en önden defolsun lütfen.” Aaa çok ayıp İrem adam centilmenlik yapıyor, benim odun arkadaşım adama hödük diyor. İnanılmaz bir kız vesselam.

Onlar gidince bizde içeri geçtik.

“Sen den korkulur ha. Bende dikkat etmeli miyim?” ha şunu bileydin.

“Bilmem, dikkat edilmesi gereken bir şey yapmazsan gerek kalmaz sanırım.”

Teslim olur gibi ellerini kaldırdı. Hareketi çok komik gelmişti. Koskoca aşiret ağası önümde teslim oluyordu. Hoşuma gitmedi diyemem.

“Eee bu gün buradayız yani öylemi?” biraz eğlenceden bir şey çıkmazdı bence.

“Öyle görünüyor. Bir şey diyecek gibisin.” Akıllı adam demiş miydim?

“Yaani küçük bir istek desek daha doğru olur.” “Neymiş o istek?”

“Bak şimdi…”

“Hayatta olmaz.”

“Yaa lütfennn. Bak çok eğleneceğiz.”

“Asu olmaz diyorum. Sen İrem’i kurbağayla korkutalım diyorsun ama emin ol Özgür daha çok korkar. Çocuğun küçüklük travması var.” Ne hahahahha bak daha da eğlenceli olmaya başladı bu iş.

“Ya merak etme yanında İrem var diye bir tepki veremez o. Ne olur lütfennn.” Bıkkınlık bakışı be yess. Zafer göstergesidir sakın hafife almayın.

“Tamam, ama tüm sorumluluk sana ait ben sorumluluk kabul etmiyorum.”

“Aman be mızıkçı. Tamam, bana ait. Ama kurbağalar senden. Ben daha düzenek kuracağım.”

Vahşet görmüş gibi bakıyordu yüzüme. Ne var canım biz de insanız sonuçta. Hiç mi eğlenmeyek?

Düzenek hazırdı. Kapı kolundan uzanan ipler kurbağa kafeslerinin kapağını tutuyordu. Kapı açıldığı an kurbağaların korkup atlaması için kolay bir ses düzeneği kurdum. Böylece İrem kapıyı açar açmaz kurbağacıklarla kucaklaşacaktı. Ah ne sevgi dolu bir an değil mi? Evett düzenekte hazır olduğuna göre geriye sadece Ömer’in getirmesi gereken tatliş kurbirşler kaldı. Harbiden nerde kaldı bu adam? Dediğim anda arka kapı açıldı.

“Sonunda! Bir an hiç gelmeyeceksin sandım.” Baya yorulmuş sanırım yoksa bana böyle her an üstüme atlayıp boğazlayacakmış gibi bakmazdı herhalde.

“Çok kolaydı çünkü dimi. Ya başka bir hayvan yok muydu koca dünyada? İlla bu vıcık vıcık, yakalaması zor, her saniye ötüp insanın başını şişiren hayvan olması şart mıydı?” ayy baya yorulmuş. E ne yapıyım ama yani? Bu daha eğlenceli oluyor.

“Tamam, tamam bir dahakine başka bir hayvan seçeriz.” Dehşete düştü sanki.

“Bir dahakine mi?”

“Şaka canım, şaka” Bir an için gözlerinin içi parlar gibi oldu sonra hemen geçti.

“Neyse, gelirler şimdi acele edelim. Evet, ne yapıyoruz?” heh şöyle yola gel. Eğlenmeyi bileceksin kardeşim.

“Pek bir şey kalmadı aslında, kurbağaları, kurduğum kafeslerin içine koyman gerekiyor sadece gerisi çorap söküğü gibi gelecek.”

Dediğimi ikiletmeden yaptı ama ilk önce ellerine eldiven geçirdi tabi. Gerçekten de baya vıcık vıcıklardı.

Eskiden de yapardım bu şakayı İrem’e ama bu kadar sağlam düzenek kuramazdım. En fazla bir kurbağayı zor zahmet yakalar, fark ettirmeden İrem’in üstüne atardım. E tabi sonun da beni deli gibi kovalar ve yakalayamayıp vazgeçerdi.

Düzeneği kurduktan sonra kamerayı her şeyi kaydedebilecek bir yere koyduk ve beklemeye başladık.

“E hadi ama gelsinler artık.” Hahha Ömer’e bak sen benden hevesli çıktı.

“Hani saçmaydı, ne bu heyecan?”

“Tabi heyecanlanırım kızım. Ben o kurbağaları yakalayacağım diye ne zorluklar çektim.”

“Abartma istersen. Altı üstü beş altı kurbağa.” Ama gerçekten abarttı canım.

“Çeken bilir diyelim biz ona.”

Vee sonunda o beklenen an geldi. Kapı açıldı ama tam olarak beklediğimiz gibi olmadı. İçeri giren kişi İrem ve Özgür değil, doktor Burak’tı. Evet, maalesef ki plan yanlış yerde patladı.

Burak benim üniversiteden neredeyse İrem kadar yakın arkadaşım Gülcan’ın sevgilisiydi.

“Bu ne be? Ne oluyor? Asu! Yine mi yanlış şaka?” ah be enişte valla yine sana patladı.

Evet tahmin ettiğiniz gibi daha önce de benim bir eşek şakama kurban gitmişti kendileri.

“Asu bu kim?”

“Eee öncelikle Burak üzgünüm. Ben İrem bekliyordum, sen tamamen piyangodan çıktın. İkincisi de Ömer, bu benim üniversiteden arkadaşım Gülcan’ın sevgilisi.”

Sanırım asıl şimdi batırdık. Çünkü yine tahmin edeceğiniz gibi ben olanları Gülcan’a da anlattım. Hangi ara demeyin meslek sırrı efenim.

“Bir dakika, şimdi bu aynı zamanda planı Gülcan hatta Burak da biliyor demek. Hani sadece İrem bilecekti.” E haklı adam. Hayır, salak kafam sen ne diye tutamayacağın sözler verirsin ki?

“Şimdi şöyle ki. Senin de iki arkadaşın biliyordu e bir de korumalar var, bende düşündüm ki Gülcan’la Burak bilse sorun olmaz herhalde. Hem başkasına söylemedim, sadece üç kişi.”

Tam bir şey demek için kolunu kaldırmıştı ki ben bir an için refleks olarak korkup köşeye sindim. Bunu yapmak istememiştim aslında nedensiz bir güven vardı içimde ona karşı ama öyle sinirlenince bir de kolunu aniden kaldırınca korktum işte.

Bir şey diyemedi, durgun bir şekilde baktı sadece. Bir süre sonra da “Tamam, tamam korkmana gerek yok. Ben sana asla zarar vermem. Hatta şuan kendimi zor tutuyorum baban olacak o şeref yoksununu gidip öldürmemek için.”

Sen nerden çıktın karşıma be adam. Ne gibi bir iyilik yaptım acaba. Şu duygulanan emoji yok mu? Yapıştırın ondan bir tane.

“Ben şey, aslında öyle yapmak istememiştim sen bir anda öyle yapınca refleks olarak…”

“Anlıyorum sakin ol. Sana kızmıyorum.”

“Ee arkadaşlar, bende buradayım ya öpüşecekseniz çıkıyım.” Oha Burak! Yuh!

“Lan dur bir sende. Sen niye geldin hem?” e sana da yuh be adam. Öyle denir mi gelen adama?

“Ee Burak sen bakma ona. Sinirli şuan ondan yani.”

“Sorun değil. Çok normal mesleğimi bilmiyo sonuçta. O zaman tanışalım. Ben Burak, Doktor Burak Güven.”

“Seymenler aşiretinin veliahtı Ömer Seymen.” Ohh be sonunda ortam yumuşamaya başladı.

Hay ben şom ağzımı ya. “Asu, Burak ne oluyor burada?” aha geldi kaçaklar.

Hayır yani bir beş dakika önce gelseniz ölür müydünüz? yani teorik olarak bayılma ihtimalleri yüksekti ama bu geç kalmalarını açıklamaz.

“Bir dakika ne Burak mı? Çekil bakıyım.” Ana yüz kasları seğirdi adamın Allaahh yandık valla. Allah’ım ne olursun savaş çıkmasın henüz çok gencim.

“Ooo Özgür Bey siz de mi buradaydınız? Efendim siz tabi bilmiyorsunuz, bir numaralı hastam olur kendileri.”

“Lan ne hastası manyak herif? Abi ne işi var bunun burada ya?” lan harbi bunlar tanışıyor mu?

“Siz tanışıyor musunuz?”

“Hay sen çok yaşa. Bende tam aynısını soracaktım.”

“Maalesef yenge. Ben bu herifin hastanesine gittim, ama keşke gitmeseydim. Hayır, birde dokunulmazlık almış manyak bir şey de yapamıyorum. Götüne çip mi taktırdı nedir? Zarar verir vermez telefondan alarm geldi. Yemin ederim iki dakika sürmedi polislerin gelmesi on saat prosedürle falan uğraştım. Ama fena taktım olum seni kafaya bir gün gelecek o zaman hazırlıksız olacaksın.”

“Aynen güzelim aynen. Her seferinde aynı replik biraz gelişelim lütfen.” Vay be. Bak bunu beklemiyordum işte.

“Her neyse. O zaman içeri geçelim orda konuşuruz.” Ayh evet doğru söylüyor müstakbel kocam bey.

“Bence de. Hadi içeri geçelim çünkü Asu’nun yarasına bakmam gerek.” Gerek yok tu aslında iyi hissediyordum.

“Burak hiç gerek yok ya. İyiyim şuan fazla derin değil zaten. Hem sen de birliyorsun ilk değil.” Evet, doğru duydunuz ilk değildi eh aşiret kızıyız tabi ki bize de saldırı düzenliyorlardı.

“Bilmez miyim hepsiyle tek tek ben ilgilendim. İyi bakalım öyle olsun ama ağrın olursa direkt arıyorsun yoksa Gülcan’a hesap veremem ki sadece Gülcan değil ben kendime yediremem.” Yiaa canım dostlarım. Ne güzel arkadaşlar edinmişim ben ya?

“Tamam, merak etme.”

“Bu arada, burada neden bu kadar çok o yeşil yaratıklardan var biri açıklayabilir mi?”

“Harbi abi ya alın şunları!” hahah harbi Özgür’de sevmiyormuş.

“Oldu paşam başka? Lan ben mi toplayacağım? Söyle adamlara alsınlar.” Koyarken öyle demiyordu ama.

“Şöyle açıklıyım suikast yanlış adama patladı. Gelin gelin anlatırım.” Olanları anlattıktan sonra baya bir gülmüştük. E tabi Burak’la da Özgür’ün atışmaları hatta tutmasak Özgür’ün Burak’ın boğazına yapışacağı dakikalardan sonra Burak evine gitmişti. Bizde İrem’le beraber eve geçmiştik. İremlerin evine tabi ki. Ömer son bir kontrol için ısrar etse de gerek olmadığını söyleyip vazgeçirdim. Evet, iki hafta sonra derslerim başlıyordu.

Ve bir şeyi yeni fark etmiştim ki o da Ömer’le iki koca hafta görüşemeyeceğimdi. Garipti ama alışmıştım ona. Eh bir süre dayanacaktık artık.

 

******

 

İkinci bölümü nasıl buldunuz? Yorumlarınız benim için çok değerli. Sizce diğer bölümde neler olacak? Beğendiyseniz yıldızlamayı ihmal etmeyin 🥰🤗😊

Bölüm : 09.03.2025 19:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...