
Önceki bölüm silindiği için tekrar yayınlıyorum.
Keyifli okumalar diliyorum…
Hayatım babama olan nefretimi nereye koyacağımı bilememekle geçti.
Dört yaşımdan beri süregelen bu nefret , ben büyüdükçe büyüme devam etse de ne yazık ki ben tükendikçe tükenmiyordu.
Ondan o kadar nefret etmiştim ki bu denli bir nefretle yaşarken kendimi sevmek imkansız hale gelmişti.
Bitmeyen gecelerimin kabusları, attığım sessizsiz çığlıkların sahibi , annemin hayattaki en büyük yenilgisiydi.
Her şeyden önce onun annemin hayatından çaldıklarını görerek büyümüştüm. Bir annenin gözyaşlarıyla serpilen bir genç kız olmanın yükü vardı omuzlarımda. Acım büyüktü, bunu kabul ediyordum zaten ama kaybım kadar büyük olmayı çektiğim acı bile başaramıyordu.
Babasız büyümek zor, babasız büyümenin getirdiği yükler çok zor, babasız büyürken onun gölgesiyle zehirlenmek.... Sanırım bu en zoruydu.
“Bazı kadınlar hayatın acısını çekmeye gelir , bundan sıyrılman için çok uğraştım Uğurum.” derdi annem.
Bu söylediği cümle her ne kadar o yaşım için sağlıklı olmasa da çocuk aklım bunu zihniniz karanlık köşesine not etmiş ve erişkinliğe ulaştığımda gün yüzüne çıkarmıştı. Bahsettiği acının babam olduğunu ve bir ömür dinmek bilmeyeceğini anladığımda paniklemiştim. Yetişkinliğe attığım adımlar bu panikle süslenirken , tek bir gecem bile düşünmeden bitmiyordu.
Belki biraz sevseydi her şey çok daha farklı olabilirdi.
Yani… gerçek sevgiden bahsediyorum. Bir babanın ailesine duyduğu gerçek sevgi.
Her nasıl oluyorsa henüz tatmadığım ve bir ömür tadamayacağım o sevgi.
Ama onun bana olan sevgisi sıfır noktasıyken , anneme olan sevgisi hastalıklı bir takıntıdan ibaretti.
Adım Lavin.
Lavin Azay Şahin.
Annesinin biricik uğuruyken ,babasının en büyük yıkımı olan Lavin.
Cahit Şahin’in gölgesiyle zehirlenirken , Filiz Yıldız’ın gözyaşlarıyla serpilen Lavin.
Annesiyle birlikte babasının gölgesinden kaçarken gölgesiz kalan o küçük kızdım.
Ta ki bugüne kadar…
“Lavin , kaldır kıçını artık annen on kere aradı.” Mel’in cırtlak sesiyle güne başlamak pek tercihim olmazdı ama annemin on kez aramasıyla ilgili bir şeyler duyduğuma emindim.
Sersem bir şekilde gözlerimi açtığımda başımda telefonum ile dikilen biricik arkadaşımı gördüm. Biricik diyorum çünkü annemle sık sık şehir , hatta çoğu zaman ülke değiştirdiğimiz için pek arkadaş sahibi olma fırsatım olmuyordu. Mel DC’ye taşındığımızda lise ikinci sınıfın ilk günü bütün özgüvensiz ve utangaç tavrıma rağmen yanıma oturmuş ve beni geçirdiğimiz iki senede kabuğumdan çıkarmayı başarmıştı.
Bakırın en açık tonu olan kıvırcık saçları birbirine dolanmış bir şekilde kaşlarını çatarak uyanmamı bekliyordu. Onu daha fazla bekletmeyip yataktan doğruldum ve elinden telefonumu aldım.
“Oha cidden on kez aramış.” Açıkçası, annemin bu kadar ısrarlı araması normal değildi.
“Bebeğim iki saattir uyan diye uğraşıyorum. En son aradığında dayanamadım ve açtım annenin sesi aşırı endişeli geliyordu. Sanırım seni merak etmiş. Uyandığında hemen onu aramanı, çok acil olduğunu söyledi , biraz tuhaftı. Bir sorun mu var?”
Sırtımı yastığa biraz daha yasladım. Annem pek de panik olan bir kadın değildi , aksine hep sakinliğini otur ve olayları çözerdi. Aklıma giren şeytanı kovdum. Biz şeytandan kaçalı uzun zaman olmuştu, artık bizi bulamazdı. Yani ben öyle umuyordum.
Elimle saçlarımı karıştırıp rehberden annemin numarasına bastım.
“Umarım sorun yoktur Mel. Benimde bildiğim bir şey yok.”
Telefon bir kaç kez çaldı. Bu şekilde uzun uzun çalmasından nefret ederdim.
Son kez tekrarlanan arama sesinden sonra telesekretere bağlanınca içime bir rahatsızlık oturdu .
Annemi aramayı birkaç kez daha denedim ama açmıyordu. Bu sırada beni meraklı gözlerle izleyen arkadaşım saçlarını toplamış , pijamasını çıkartıp altına eşofmanını geçiriyordu.
“Mel sanırım bir sorun var , açmıyor. Kahvaltıya kalmasam sizinkilere ayıp olur mu?”
Omuz silkerek arkasını döndü.
“Bebeğim biliyorsun bizde sizin gibi yoğun kahvaltı kültürü yok , dert etmeyeceklerdir.”
Duyduğuma içim rahatlasa da garipsiyordum çünkü annem beni Türk adetlerine göre yetiştirmişti. Melissa’ ya içtenlikle gülümsedim.
“Ama yine de bir ara seninle menemeni denemek istiyorlar.” Deyip yanıma bir öpücük kondurdu.
“Çok isterim.” Hızlıca üstümü değiştirirken çantamı topladım.
“Sen kaçarken ben duşa gireyim o halde.” Başımı olumluca sallayıp ona bir öpücük attım.
“Sonra görüşürüz bebek.”
“Arayı çok açma.” Deyip o da bana öpücük attı. Bu hallerini seviyordum.
Çantamı omuzuma atıp odadan çıktım ve ailesine görünmeden evden sıvıştım.
Mutlu aile tablosuyla aram pek iyi değildi.
Annemle beraber mutlu olmadığımızdan değil , sadece… ne bileyim arkadaşlarımın ailelerine pek yakın olasım yoktu işte.
Evden çıktıktan sonra caddeye kadar biraz yürüdüm. Annem için endişeleniyordum. Yolda onu iki kez daha aradım fakat telesekretere düşüp duruyordu.
Onu bırakıp yakın arkadaşı olan Eva’yı aramayı denedim fakat o da açmadı.
İçimi kemiren küçük kurtçuklar olsa da kendime rahat olmam gerektiğini hatırlattım. Belki de sadece beni merak etmişti veya yine iş seyahatine çıkacaktı ve Eva’nın benimle kalacağını haber vermek için ulaşmaya çalışmıştı. Hatta şu an evin balkonunda birlikte şarap içiyor bile olabilirlerdi.
Kendimi telkin etmem lazımdı , evet rahat ol Lavin burası güvenli bölgeniz.
Bizim gibi bir geçmişe ve pislik bir babaya sahip olunca huzursuzluk hissi bir türlü eksik olmuyordu.
Babam.
Cahit Şahin.
Namı değer orospu çocuğu.
Kendisi Türkiye’yi terk etme sebebimiz olmakla beraber beni zerre kadar umursamayan eli kanlı bir canavardı.
Hala annemin ona nasıl aşık olup beni doğurmaya karar verdiğini anlamlandıramıyordum.
Bildiğim tek şey vardı. Annem pişmandı ve biz benim hayatım için kaçmak zorundaydık.
Olanları gözden geçirirken hala on dokuz yaşımda olmama rağmen parçaları birleştiremiyordum. Yaşıtlarım üniversite hayatı yaşarken ben eğitimimi beklemeye almıştım. Yani annemle buna karar vermiştik. Bir yere tamamen yerleşmek , en azından eğitim hayatımı tamamlayana kadar bir yere bağlı olmak gibi bir lüksümüz henüz yoktu. Ne zaman olacağını bilmemekle beraber annemin beklediği bir şeyin olduğunun farkındaydım. Ve artık kaçtığımız tek kişinin babam olmadığını da biliyordum.
On beş yaşımdayken annemle Oslo’daydık ve oraya taşınmamızın üstünden sadece birkaç ay geçmişti. Komşularımızın çocuklarıyla fazla kaynaşmamın sonucunda burada kalmak istiyorum diye diretmiş , günlerce ağlamıştım. O gün annem sadece bir kereliğine ve bir daha konuşmamak üzere babamın da içinde olduğu yeraltı pisliklerinin bulunduğu tarikattan bahsetmiş ve burada tehlikede olduğumuzu anlattığında boyun eğmekten başka çaremiz kalmamıştı.
Bahsettiği tarikat, ‘ Leza’. Sadece yedi aileden oluştuğunu ve Cehennemin bütün pisliklerini içinde barındıran bir bok çukuru olduğunu biliyordum.
Sonrasında ise başka ülkeler ve farklı zamanlarla seyahat edip durmuştuk.
Annem , babamın işlerini anlatmak konusunda çok katıydı. Küçükken yaşadığımız olayla beraber bende sormaya korkar olmuş ve annemle yarattığımız küçük dünyamızda büyümeye devam etmiştim.
Ama yine de bazen insan düşünüyor. Babam beni sevseydi nasıl büyürdüm?
Cevabını hiç bilmediğim sorularla yaşamak benim için zordu. Tabii annemin yaşadığı zorluğu tahmin bile edemiyordum çünkü biz zamanlar babamla birbirilerine çok aşık olduklarını biliyordum. Ama bu aşk nasıl körelmişti? işte hikayenin o kısmına pek hakim değildim.
Annem kapalı bir kutu olmaktan hiç bir zaman vazgeçmemişti.
Babamın yaptığı iğrenç işler , ortamda bulunduğu kadınlar, gittikçe güçlenen eli kanlı bir canavar olması…
Annem hepsini bir yere kadar tolere edebilmiş. Benim doğumum. Tabii böyle bir adamdan çocuk yapmak nasıl bir kafa ben hala anlayamasam da annem evliliklerini güzelleştireceğimi ve babamın bu işlerden çekileceğine eminmiş. En azından beni öğrendiğinde kürtaj masasına gitmesine izin vermeyen babamın sözleriyle bu aptal düşüncelere kapıldığında eminmiş.
Babam işlerden çekilmeyince ve Leza’da ailelerin çocukları işlerin içine girince annem derhal beni alıp boşanmak istemiş.
Yeraltı dünyasına bir kere bulaşırsan kurtulması zor olur. O dünyanın tam ortasına doğan benim için ise kurtulmak imkansızı istemek olsa da annem bütün zorluklara rağmen babamdan boşanmış.
Sonrasında babamın yaptığı pislikler hepimizin ayağına dolanınca bizi sürgün hayatına hapseden geceyi yaşamıştık.
Düşüncelerimle beraber yürüdüğüm soğuk sokakta o geceyi hatırlamak yara izimi sızlattı.
Anılar adımlarımı yavaşlatmıştı.
Leza da işlerin nasıl işlediğini tam olarak bilmesem de ailelerin ilk çocuklarının varis olarak çok küçük yaşta giriş yaptığını biliyordum.
Babaların hatalarını çocuklar çekiyordu ve ben o gece payıma düşen bedelin bir kısmını ödemiştim. Aslında babamın beni o gece koruyacak gücü pek ala da vardı ama o benim kahramanım olması gerekirken annemi fedâileriyle beraber gönderip beni orada tek başıma bırakmayı seçmişti.
Annemin çığlıklarıyla giden arabaya bir beni sığdıramamıştı anlaşıldığı üzere. Ya da sığdırmak istemedi ve benden kurtulmayı seçti. Nasıl olsa annem ben doğduktan sonra benim güvenliğim için onu terk etmişti. Annem onun gücüydü. Ve ben ondan onu almıştım.
Belki de bu yüzden beni sevemedi , bilmiyorum.
Dört yaşımda yaşadığım kabus niteliğinde anıları hafızam hatırlamayı reddetse de çıkan barut kokusunu çok net hatırlıyordum. Sonrasında bütün vücudumda hissettiğim keskin acı ve ardından gelen mide bulantısı ile çocuk bedenim acıya dayanamamış ve gözlerimi karanlığa kapatmıştım.
Beni vuran adamın yüzünü net hatırlayamasam da iğrenç silueti hafızamdaydı.
Babamın ne yaptığını , bana neyin bedelini ödettiklerini bilmiyordum ancak dört yaşındaki küçük bir kızı öldürmek isteyecek kadar iğrençleştikleri o cehennemlerini bir gün başlarına yıkacaktım.
Babamla yaşadıkları anlaşmazlıklar sonucunda babam anlaşma olarak Lezaya beni teslim etmeyi uygun görse de yediğim kurşunla muhtemelen beni pazarlık malzemesi yaptığı anlaşması götüne girmiş olsa gerekti.
Sonrasında annemin bir aile dostu yardımıyla (en azından bana anlattığı buydu.) beni oradan kurtardığını ve gitmeden önce de orayı onların başına yıktığını biliyordum.
Ve bir sabah gözlerimi dillerini anlayamadığım insanların olduğu bir hastanede açmış ve bir daha da babamı görmemiştim.
Sonrasında ise bana babamın beni hiç sevmeyeceğini anlatan sol göğüsümün yaklaşık on santim altında sevgisizlikle taçlandırılmış yara izimle yaklaşık on dört sene boyunca sürekli ülke değiştirerek annemle geçmişimizden kaçıp durmuştuk.
Nefretimin tazelenmesiyle yüzümü buruşturdum. Bu iğrenç insanların bir gün hesap vermesini umuyordum , özellikle de bana. Tabii çok mümkün olmayan bir istekti ama günü geldiğinde cehennemin bilmem kaçıncı katı olarak adlandırdıkları o iğrenç yerde onlara gerçek cehennemi yaşatacaktım.
Ama önce sigara içmem lazımdı.
Babamı hatırlamak sinirlerimi germiş ve nikotin diye sayıklayan damarlarımı iyice azdırmıştı.
Yolun köşesindeki markete doğru adımlarımı hızlandırdım. Hafif bir yağmur başlamıştı ama şu anlık pek de umrumda değildi. Markete girip hızlıca sigaramı aldım. Kasiyerden para uzatıp çıkışa doğru ilerledim. Çantamı çakmak ve kulaklıklarımı bulmak için omzundan indirip bir bacağımda sabitledim. Lanet çanta da hiçbİr şey bulunmuyordu.kötü anılarla kavrulunca bir de kendi salaklığıma sinirlenmek benim için bile biraz aşırıydı.kulaklığı siktir ettim.
Yağmurun altında ıslanmam yetiyordu zaten , bir de sinirlerimi sakinleştirmek için müzikle uğraşamayacaktım. Ben çantamla uğraşırken hızlanan yağmur işimi bir tık zorlaştırmıştı.
Sonunda çantanın yırtılmış astarının iç kısmında çakmağı bulunca derin bir nefes verdim. Biraz sakinleşmem lazımdı.
Çakmağı cebime atıp çantayı omuzuma tekrar astım.
Dudaklarıma bir dal sıkıştırıp sigarayı yakmaya çalışırken bir yandan da yürüyordum. Ama atladığım tek şey birazcık sakar olmamdı.
Yağmurdan ıslanan zeminin azizliğine uğrayarak ayağım kaydı. Sigara ağzımdan düşerken can havliyle tutunacak bir yer aradım. Tam düşerken yanımdan geçen bir yabancının ceketine tutunarak yere kapaklanmaktan kurtuldum.
Ben ceketine asılı bir şekilde ayakta durmaya çalışırken adam hafifçe yana eğilip bana bakıyordu.
“Çok özür dilerim , yağmur dengemi bozuyor.”
Adam bakışlarını önce yüzümde , sonra hala ceketini kavrayan elimde gezdirdi. Yer yarılsaydı da içine girseydim , adamı hala bırakmamıştım.
Lütfen Lavin, lütfen dengeni sağlayarak ayakta dur. Yalvarırım.
Kendimi toplayıp düşmemek için dengede durmaya çalışan vücudumu düzelttim. Tabii bunu yaparken ceketine birazcık daha asılmıştım. Kayarken düşmemek için öyle bir şekil almıştım ki, kelimenin tam anlamıyla iki büklümdüm.
Kahrolası sakarlık.
Tam dengemi sağladım derken adamın aniden bedenini çevirmesiyle ceketin tuttuğum kısmı boşluğa geldi ve ben geriye doğru kaydım.
Bu sefer yeri boylayacağımdan yüzde yüz emindim fakat çekiştirip durduğum ceketin sahibi belimden tutarak buna engel olmuştu.
Aramızdaki boy farkından net göremediğim yüzünü şimdi görebilmiştim. Kahretsin ki herif yakışıklıydı ve ben rezil olmuştum.
Tam olarak anlamamakla beraber muhtemelen kahvenin en koyu tonu olan gözleri çok kısa bir süre gözlerimde oyalanıp tekrar ayaklarımın üstünde durmamı sağladı. Tanıdık kokusu burnuma erişirken kokunun verdiği histen uzaklaşmak için kendime birkaç saniye tanıdım.
Tekrar gözlerine bakabildiğimde adamı tanımadığıma emindim. Peki koku neden tanıdıktı?
Minnettarlığımı bertircesine hafifçe gülümsedim.
“Teşekkür ederim. Yani beni yakaladığınız için , düşsem kesin bir yerime zarar verirdim. Teşekkür ederim.” Sus artık Lavin , lütfen.
Adam suratıma bakmaya devam edince ona arkamı dönüp yürümeye başladım, yeterince rezil olmuştum. Yavaştan sıvışma vaktiydi.
“Zarar görmeni istemem.” Durmamı sağlayan şey kurduğu cümleden çok Türkçe konuşması oldu.
DC’deydik. Ve ben İngilizce cevap verdiğime emindim.
Arkamı dönüp tekrar baktığımda Bay Ceket arabasına biniyordu ve ben şaşkına dönmüştüm.
Acaba dilleri karıştırıp Türkçe mi konuşmuştum?
Belki de adam Türk’tü ve beni anlasa da İngilizcesi iyi değildi.
Tanıdık olması ihtimaline karşı yüzünü zihnimde canlandırdığımda bir kez daha düşündüm. Adamı tanımıyordum , yani muhtemelen o da beni tanımıyordu ama Türkçe konuşması bana garip hissettirmişti. Belki de aksanımdan Türk olduğumu anlamıştı. Yine de çocukluğu yurt dışında geçen birine göre zamanla aksanım oturmuştu.
Ben durumu tartarken telefonum çaldı. Bay Ceket’i düşünmeyi bırakıp hızlıca cebimde telefonumu çıkardım. Arayanın beklediğim kişi olduğunu görünce rahat bir nefes aldım.
Annem arıyordu.
Sonunda.
“Anne aklım çıktı , seni defalarc-“ cümlemi kesen annemin endişeli sesi oldu.
“Lavin , sus ve beni dinle. Hemen bir taksiye atlayı eve geliyorsun. Hemen. Sakın vakit kaybetme , kimseyle konuşma ve durma.”
Bu kadar endişeli olması normal miydi?
“Anne bir sorun mu var? Beni korkutuyorsun.” Hızı artan kalbimin üstüne elimi koydum.
“Şu an bunu konuşacak zamanımız yok Uğurum. Gidiyoruz , lütfen çabuk gel.”
“Buldular bizi , değil mi?” Bir anda zaman benim için durdu. Kalbim vücudumdan çıkacak gibi atıyordu.
“Konu baban değil , eve gel hemen.”
“Anne neler oluyor , benimle paylaş lütfen. Daha fazla panik yapmama sebep oluyorsun.” Telefonu tutan elim titriyordu.
“Leza. Kahretsin Lavin, uzatma hemen bir taksiye bin ve hemen yanıma gel.”
Buz kestim.
“Geliyorum.”
Telefonu çantama attığım gibi hemen etrafta taksi aramaya başladım. Annemin telefonda söyledikleriyle kanım donmuştu. Hava çok soğuk olmamasına rağmen yağan yağmurla vücudumda bir titreme hissettim. Belki korkudan , belki de kendi cehennemimden gelen soğuktan.
Montuma biraz daha sarılıp yolda ilk gördüğüm taksiyi durdurdum. Arabaya binerken pantolonuma sıçrayan çamurlu suyu umursamadım.
Hızlıca taksiciye adresi tarif edip arabada kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
Bu kaçak hayattan artık bıkmıştım. İki senedir DC’de yaşıyorduk ve burada bir hayatım vardı. Yine kaçamazdık. Asla evim diyemediğim onlarca evden sonra , burası evim olmuştu. Küçük aileme zarar gelmesini istemiyordum.
Çok fazla arkadaş çevresi olmayan biri olsam da buradaki birkaç arkadaşıma yıllardır tanışıyormuşuz gibi derinden bağlıydım. Zaten kardeşim gibi olan Melissa , ara sıra görüşsem de değer verdiğim Nora ve tabii ki kalbimi kaptırdığım Adrian…
Onlardan kesinlikle vazgeçemezdim. Üstelik Adrian ile ilişkimize tam olarak başlayamamıştık bile. Sadece annemden izin alabildiğim veya evden kaçabildiğim zamanlarda görüşebiliyorduk. İlişkimizin henüz bir adı olmasa da kendisi ilk öpücüğümün sahibi olarak bende bambaşka bir etki yaratıyordu.
Gözlerim dolarken derin bir nefes aldım.
Burdan ayrılmak istemiyordum. Artık hayata başlamam gerekiyordu. Yaşıtlarım üniversite başvurularıyla ilgilenirken ben üniversiteyi aklımdan bile geçiremiyordum.
Tek istediğim artık bir hayatımın olmasıydı.
Gözümden bir yaş sürüldü.
Sikerler göçebe hayatını. O pisliklerin beni buradan ayırmalarına izin veremezdim.
Bu durumlarda hepsinden nefret ediyordum. Ama en çok da kendimden, güçsüzlüğümden ve acizliğimden. Hayatta kalabilmek için bir fare gibi kaçmam gerekiyordu. Küçüklüğümden beri işlerin tersine dönmesini ve ailemi koruyabilecek güçte olmayı arzuluyordum. Ama o gün gelene kadar , sadece küçük bir fare olacak kalacaktım.
Taksi evimizin önünde durunca parayı ödeyip arabadan indim.
Adımlarım eve gitmemek için direniyordu , eve girince alacağım kötü haberi biliyordum. Bu durumu defalarca kez yaşamıştım.
Anahtarımı kilide sokup çevirdim. Kapı sessizce açıldı. Ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi sessizce verip anahtarı elime aldım. İçeri adım atarken ellerimin titrediğini elimdeki anahtarlıktan çıkan sesle fark ettim.
Anahtarlığı ayakkabı dolabının üstüne bırakıp salona doğru ilerledim.
“Anne?” Kendimi sakinleştirmeliydim. Panik yapmak yok Lavin , sorun her neyse çözersiniz. Kimse zarar görmeyecek , silkelen ve kendine gel.
“Lavin salona gel canım.” Eva’nın sesini duymamla içime su serpildi, koşarak girişten salona geçtim.
Salonda dört adet valizin yanında oturan Eva beni görünce sarı saçlarını omuzlarından arkaya atıp gülümsedi.
“ Eva , neler oluyor?” Valizleri görmekten hiç hoşlanmamıştım.
Eva oturduğu koltuktan kalkıp gelip bana sarıldı. Pahalı parfümünün kokusu burnuma dolunca onu özlediğimi fark ettim. Annemin en yakın arkadaşıydı ve taşınmamızda bize yıllarca yardımcı olmuştu. O ve annem ayrılmaz ikiliydiler , dolayısıyla Eva benim için bir teyzeden farksızdı.
“Bebeğim , bugün senden biraz sakin olmanı istiyorum tamam mı ? Lütfen sakince bizi dinle altından kalkamayacağımız olaylar yaşıyoruz ama düzelecek sana söz veriyorum.”
Eva’nın kollarında çıkıp kaşlarım çatık bir şekilde ona baktım.
“Ne demek istiyorsun? Bizim hayatımız hep bok çukuruydu, lütfen bana tekrar kaçmak zorundayız demeyin.”
Eva denin bir nefes alıp ellerini saçlarının arasından geçirdi.
“Annenle konuşsanız daha iyi olacak. Oda da çanta hazırlıyordu , ben de size bir kahve yapayım canım.”
Eva ayaklarında bende montumu ve çantamı koltuğa bırakıp annemin odasına ilerledim.
Kapısı kapalıydı , böyle zamanlarda onunla nasıl konuşacağımı bilmezdim. Doğal olarak hep boyun eğen taraf olmuştum. Sonuçta anneler bizim için hep en doğrusunu bilirlerdi , değil mi?
Kapıyı hafifçe tıklatıp cevap vermesini beklemeden açtım.
Dolabının yanındaydı, elinde küçük bir valizle hızlı hızlı dolaptaki eşyalarını valize dolduruyordu. Yatağın üstündeki pasaportlarımızı görünce öfkeyle gözlerimi yumup derin bir nefes aldım.
Geldiğimi fark ettiğinde yüzüme baksa da herhangi bir şey söylemeden işine devam etti.
“Anne?”
Bana baktı ama hala valizle ilgileniyordu.
Küçüklüğümde kumralın en sevdiğim tonu olan fakat kaçarken siyaha boyadığı , kokusunda cenneti bulduğum saçlarını dağınık bir topuz yapmıştı.
“Gitmek istemediğimi biliyorsun. Anne lütfen bir kez olsun dinle , konuşalım belki çözeriz.”
Annem ban öyle bir bakış attı ki , fırtına misali gelecek olan kavgayı hissedince ellerim buz kesti. Sinirlendiğini anlamıştım ama geri adım atmayacaktım.
“ Anne , ben yapamam.” Gözlerim dolmuştu.
“Anne daha fazla kaçmak istemiyorum ben.”
Annem dolaptan aldığı kıyafetleri sinirle valizin üstüne attı.
“Yeter. Lavin.” Sesi normalde olması gerekenden çok daha gür çıksa da bana bağırmamaya dikkat ediyordu.
“Anne , lütfen. Küçük bir fare gibi yaşamaktan bıktım artık. Lütfen, ne olacaksa olsun. Bırak beni!” Yatağın üstündeki valize doğru ilerleyip , valizi yataktan ittim.
Daha fazla sesimin tonuna dikkat etmeyecektim.
“Gelmiyorum! Bıktım artık! Burada bir hayatım var ve bir kez olsun onu yaşayacağım. Sana rağmen!” Gözlerimden yaşlar sicimle akıyordu artık.
Annem dolabın kapağını sertçe çarpıp bana döndü.
“Bende bıktım Lavin. Nelerden bıktım duymak ister misin? Tek başıma seni onlardan korumaya çalışmaktan bıktım! Ülke ülke gezip kaçak hayatı yaşamaktan , gelen her tehdit mesajında seni kaybetme korkusundan bıktım!”
Annemin sözleriyle ne yapacağımı bilemeyerek bacaklarımın üstüne, yere kaydım.
“Böyle yaşayamam, anne daha fazla olmaz.” Hıçkırıklarım odayı doldururken annem de dizlerinin üstüne kayarak yanıma oturdu.
“Yaşamayacaksın zaten. Artık kaçmak yok Uğurum.”
Annemin sözleriyle afallayarak yüzüne baktım.
“Yani kalıyor muyuz?”
Yavaşça kafasına iki yana salladı.
“Şimdi çok ciddi bir konuyu konuşacağız seninle , beni can kulağıyla dinlemeni istiyorum. Tamam mı?”
Kafamı olumlu olarak salladım.
“Lavin , ne koşulda olursak olalım seni korurum. Güvende olmayacağını bilmediğim hiçbir işe girmem , asla girmem. Sen benim en değerli incimsin , biriciğimsin.”
Anneme sokulup ona sarıldım. Kalacağımızı düşünmek iyi gelse de sözleri bana arkadan büyük hüsran geleceğini müjdeler gibiydi.
“Biliyorum anne , sana güveniyorum zaten. Sadece buradaki hayatım , arkadaşlarım benim için çok önemli.”
Annem derin bir nefes alıp karşı duvara bakmaya başladı.
“Oradaki hayatında öyle olacak. Sonunda istediğin gibi bir üniversiteye yerleşebileceksin ve yine seni çok seven arkadaşların olacak bebeğim inan bana.”
Söylediklerine pek inanmasam da bir yere yerleşme düşüncesi içimde kelebeklerin uçuşmasına yetmişti.
“Yine nereye gidiyoruz?”
Annem yutkundu , kaşlarını çatak hafifçe doğrulup ellerimi tuttu ve bana güven verircesine gülümsedi.
“Eve dönüyoruz canım.”
Akan gözyaşlarımı silip şaşkınca durdum.
“Ev? Ev tanımının ikimizin beraber mutlu olduğu yer olduğunu söylemiştin.”
“Lavin Türkiye’ ye dönüyoruz.”
Kaşlarımı çatarak ona baktım. Umarım benimle dalga geçiyorundur anne.
“Ne demek o? Şaka değil mi ? Şaka yapıyorsun bunun başka açıklaması olamaz.”
Yataktan destek alarak ayağa kalktım.
“Anne? Gerçek olmadığını söyler misin?”
Annem sessiz kaldı.
“Anne! Bana kaçtığımız yerden bahsetmediğini söyle!”
Annem kafasını sağa sola sallayarak yataktan kalktı.
“Anne, biz zaten ordakilerden kaçıyoruz kafayı mı yedin!”
“Lavin , olmuyor. Seni daha fazla tek başıma koruyamam kızım. Bıktım artık bir yere yerleşmek istiyorum diyorsun , bende bunu istiyorum. Ama yıllar geçtikçe biz yorulduk , onlarsa güçlendi.”
Annemin sözleri bacaklarındaki gücü baltalıyordu. Ayakta kalabilmek için için annemin dolabına tutundum.
“Ne demek istiyorsun? Başka yere gideriz , gidemez miyiz?”
Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla annem bu konuda umutsuzdu.
“İşler senin bildiğin gibi değil. Ben sadece sana bir hayat vermek istedim. Kaçak ya da değil , bir hayatın olsun diye seni onlardan kaçırdım. Ama şimdi çok daha büyük bir tehlike var ortada. Artık nereye gidersek gidelim bizi bulurlar.”
Bana uçurumun kenarında dolaşmak yenine direkt atlamamız gerektiğini söylüyordu.
“Bu zamana kadar beni hep kısıtladın , eksik bilgi verdin. Bu konulara uzak olmamı istediğini biliyorum ama bana intiharı öneriyorsan bütün olayları anlatmak zorundasın anne. Neden bu kadar boka battık?”
Annemin omuzları düştü.
Kolumdan tutarak yatağa oturup beni de yanına çekti. Anlatmak istediği çok şey olduğunu biliyordum , şimdi ise kafasında ne kadarını kaldırabileceğimi tartıyor olmalıydı.
“Her şeyi konuşacak kadar vaktimiz yok , ama olduğu kadarını anlatacağım.”
Ona beklentiyle baktım.
“Leza , uzun yıllardır hüküm süren bir topluluk bunu biliyorsun zaten. Her ailenin varise ihtiyacı var. Bu yüzden sana hamile kaldığımı öğrendiğimde senden vazgeçmek istedim. İnan bana hayatımda aldığım en zor karardı. Cahit durumu öğrendiğinde havalara uçmuştu , senin doğmanı çok istedi-“
Alayla güldüm.
Bir elimle tişörtümü sıyırarak yara izimi gösterdim.
“Tabii çok sevinmiştir. Hatta o kadar sevindi ki beni meleklerin arasına tekrar göndermek istedi.”
Eliyle elimi tutup güven verircesine sıktı.
“Lavin sana kıyamazdım. Koltuğu bırakacağını ve sonunda mutlu bir aile olabileceğimize inandırdı beni-“
“Anne, buraları zaten biliyorum.”
Annem gözünden akan yaşı silip devam etti.
“Leza aklının alamayacağı kadar pisliğin içinde ve de güçlü. Başındaki herkes güçten delirmiş durumda. Artık kontrol edilemezler. Seni daha fazla onlardan kaçıramam , yıllarca sana elimden geldiğince kendini savunmayı öğrettim fakat içine doğduğun hayatın yalnızca bir kısmını biliyorsun. Seni artık koruyamam, tek başıma olmaz. Her şeyi geçtim artık bizi bulurlar.”
“Bir kısmını değil anne. Yalnızca senin bilmemi istediğin kısmını biliyorum. Bunca yıl bizi bulamayan adamlar neden şu an bizim için tehdit oldular ?”
Annem omuzlarını düşürdü.
“Bize bu özgürlüğü sağlayan kişilerin benden istediklerini temin edemedim , başarısız oldum diyelim. Artık bizi saklamazlar, aksine yerimizi bizzat onlar bildireceklerdir.”
“Yani artık bitti mi diyorsun?”
Annem kaşlarını çatarak sözümü kesti.
“Asla. Gerekirse hepsini tek tek gömerim ama sana dokunmalarına izin vermem.”
“Bu kadar güçlülerken bunu yapmanın imkanı yok.”
“Aslında var bebeğim, Cahit’in yanında olarak. Geçen ay yaptıkları büyük ticaretten sonra artık devletle de bağlantıları var. Küçük bir kız değilsin , büyüdün. Kaçmayacaksın Lavin. İçlerinde olmamız gerekiyorsa yaşaman için gerekeni yaparız.”
Bu kadar iyimser düşünmesi gözlerimi yaşartsa da anlattıklarını olgunlukla karşılamam lazımdı. Ne kadar zorluk çıkarırsam beni o kadar olayların dışında bıraktığını yıllar içerisinde tecrübe etmiştim.
“Sadece emlakçılık yapmadığının farkındayım , bana silah kullanmayı sen öğrettin. Sadece onun gibi pisliğe bulaşmanı istemiyorum.”
“Bazen… karşındaki pisliği yutacak kadar büyük bir çöplük olmak gerekir Lavin’im. Ayrıca benim kim olduğumu unutuyorsun. Yıllarca onların arasında Şahin ailesine bir varis vererek durdum ben. Cahit’in sözü bir yere kadar, bundan sonra ipleri elimize alacağız.”
Kolay kolay ürken bir kız değildim, gerçekten. Ama annemin sözleri içimi titretmişti.
“Bu konudaki kararlılığını anladım zaten anne. Anlamadığım şey bunca zaman bize yardım ettikten sonra neden şimdi seni bıraktılar ve onlar kim? Ne değişti? “
Annemin gözleri kızarmıştı. Tokasından kaçan birkaç tutam saçını kulaklarının arkasına sıkıştırıp derin bir nefes aldı.
“Sen değiştin. Büyüdün , Lavin. Artık bir hayatın olmasını istiyorsun , emin ol bunu bende senin için istiyorum ve bu hayatı sana verene kadar durmayacağım. Artık onların işine yaramam, istediklerini de yapamam bu yüzden bize yardımı bıraktılar. Bu konu hakkında ne kadar az bilirsen senin için o kadar iyi. Şimdi, Cahit varis mi istiyor, bunu ona birlikte vereceğiz. Leza ondan aldıklarımı geri istiyor, bunlardan biri de sensin. “
Anneme dizinin dibinden bir daha ayrılmayacağıma dair yeminler dizmek için konuşacaktım ki buna izin vermedi.
“Gittikçe güçleniyorlar Lavin. Artık seni saklayamam. Oraya döneceğiz ve sen sözümden hiç çıkmayacaksın. Her şey planladığım gibi giderse Leza meselesi bizim için tamamen kapanacak. Sadece bana söz vermeni istiyorum, ne dersem ya da ne yapmanı istersem yapacaksın.”
Annemin dediklerini dikkatle dinlerken kafamı sallayarak onu onayladım. Geçirdiğim şoktan olsa gerek doğru sözleri bulamıyordum.
“Sana bir hayat vermem için önce elindekileri almam gerekiyor bebeğim… çok üzgünüm.”
Ne demek istediğini anlıyordum. Temizlenmemiz için ilk önce pisliğe tamamen batmamız gerekiyordu. Kendimi korumayı az çok bilsem de orada nasıl hayatta kalacağımı bilmiyordum. Bu konuda tek güvencem annemdi.
İçime giren korkuyla yatakta yana kayıp ona sarıldım.
“Seni kaybetmek istemiyorum .”
Yumuşak sesiyle bana cevap verdi.
“Kaybetmeyeceksin Uğurum.”
Kollarımı annemden çekerken üstündeki siyah kazakta bir ıslaklık hissettim. Elimi omzuna götürüp bastırdığımda annem inleyerek geri çekildi.
“Lavin..”
Elime bulaşan sıvıyla gözlerim yuvalarından çıkacaktı.
Evdeki hava ciğerlerime yetersiz gelirken annemin omzunu açıp kanayan yaraya baktım.
“Anne!”
Annem omzuna elini koyarak dikişi açılan yarayı kapattı.
“Anne!”
Kelime haznem tükenmişti sanki.
Annem önemli bir şey yokmuş gibi sakin bir sesle mırıldandı.
“Şşşşş , bir şey yok küçük bir kaza dolabın kapağına çarptığımda açılmış olmalı. Endişelenme.”
Bana bunu yapmasından nefret ediyordum.
“Bunu sana kim yaptı! Anne bir şey söyle!”
Annem beni cevaplamak yerine salona doğru ilerleyip Evaya seslendi.
Yataktan kalkarken yerdeki kıyafet yığınını devirip arkasından koşturdum.
Arkasından gittiğimde Eva muhtemelen soğumuş olan kahvelerle salondaki masadaydı.
Annemin kanayan omzunu görünce hemen ayaklandı.
“Yine mi dikişler açıldı? “ Yine mi? YİNE Mİ?
Kahrolası hayatımızda annemin kaç kere lanet dikişleri açılıyordu? Ağlamaktan bıkmayan gözlerim yine dolmuştu. Hayatımın başrolünde olan bu iki kadın benden daha neler saklamışlardı kim bilir.
Eva hızlıca annemin koluna girdi.
“İşte tam olarak bu yüzden gidiyorsunuz Lavin. Lütfen artık ağlamayı bırak, annen daha fazla seni koruyamıyor.”
Annemi sandalyeye oturtup banyoya doğru ilerledi.
“Anne ne demek bu? Kim yaptı nolur durma , söyle!”
Eva elinde sağlık çantasıyla dönerken gerçekten sinirli duruyordu. Kendine diğer sandalyeyi çekip annemin yarasıyla ilgilenmeye başladı.
Görebildiğim kadarıyla yara taze duruyordu. Birileri annemin canını yakmıştı , bilmediklerim , bana söyledikleri yalanlar yüreğimi parçalıyordu.
“Leza burada Lavin. Seni koruyabilecek tek kişi Cahit, bu yüzden gidiyoruz. Seni o olmadan koruyamam.”
Elimi masaya koyup destek aldım. Ayakta duracak gücü annemin yarasını gördüğümde yitirmiştim.
Aptal Lavin.
Yalanlarla büyüdün ve bunlara inanacak kadar salaktın.
Nasıl bu kadar kör olabildim? Leza’dan korunmak için gideceğimiz yer zaten Leza’nın iniydi. Allahın belası Cahit’ten kaçarken beni koruması için resmen ona sığınacaktık.
Duyduklarım parça parça olan anıların birleşmesini sağladı. Annemin dediği gibi artık beni koruyamıyordu, yani Leza daha da büyümüştü. Leza dan çaldığı tek şey ben değildim ve anladığım kadarıyla Cahit’le Türkiye’ ye dönmemiz konusunda bir orta noktaları vardı.
Annem beni olayların o kadar çok dışında bırakmıştı ki parçaları kendi başıma birleştirmek için cebelleşip duruyordum.
Siktiğimin Cahit’i.
“Artık büyümemi istiyorsanız bana hepsini anlatmalısınız. Önüme iki parça atıp benden yapbozu birleştirmemi bekleyemezsiniz. Şimdi , bu yara nasıl oldu anne ?“
Eva bana umutsuzca bakarken annemin omzuna -uyuşturması için olduğunu düşündüğüm- iğneyi hazırlıyordu.
İkisinin de bakışlarından yine olayların “tam” olarak bana anlatılmayacağını hissettim.
“Dün babanın-“
“Baban deme şuna!” Normal şartlar altında ‘baba’ kelimesine katlanamıyorken bir de o şerefsiz için söylemesine dayanamıyordum.
“Cahit’le telefonda görüştüm. Güvenliğin için ekip ayarlandı. Dönerken bir pürüz çıksın istemedik. Onun buraya gelmesine ben karşı çıktım, çünkü sen buna hazır değildin.”
Görünüşe göre güzel annem eski katil kocasını görmeye hazırdı.
“Buraya gönderdiği adamlarla görüşürken çatışma çıktı, o sırada yaralandım.”
Olayın detayını kurcalamadım. O da çok anlatmak istememişti zaten.
Anladığımı belirtmek için kafamı salladım.
Her ne kadar anlasam da kanım kaynıyordu. Koltuğa attığım çantama uzanım içinden bir dal sigarayla çakmağımı aldım.
Sigaramı yakarken Eva yüzünü buruşturdu.
“Bari annenin yanında içme şunu.”
Sigaramdan derin bir nefes çektim.
“Ben sizin gibi beceremiyorum onu maalesef. Sır yok bende.”
Annem sigara içtiğimi bilse de pek laf etmezdi. Eh onu kim yargılayabilir ki , antidepresanlarla uyuşturulmamdansa bir iki dal sigara içip ciğerimi yakmama sesini çıkarmıyordu.
Yarayla işleri bittiğinde Eva annemin saçına bir öpücük kondurdu ve üstündeki kazağı makasla keserek çıkardı.
“Ben malzemeleri hallederim Filiz’im , sen giyin.”
Eva banyoya giderken annem onu onaylayıp odasına gitti. Yaşadıkları dostluğa imrenmiyor değildim. Belki bir gün benimde böyle bir dostum olurdu. Tabii hayatta kendime yer edinebilirsem...
Onları beklerken sigaramı soğumuş olan kahvenin içine atıp kendimi koltuğa bıraktım.
Sehpada duran acil durumlarda kullandığım sakinleştici etkisi olan ilacımdan bir tane alıp susuz yuttum. Yorulmuştum.
Olayları sindirmek için koltuğun köşesine kıvrılıp gözlerimi kapattım.
Yaşananları ve yaşanacakları süzgecimden geçirmek için kendime biraz zaman tanımalıydım. Her şey düzelecekti , evet bundan emindim.
Güvendesin , güvendeyiz Lavin sakinleş. Derin nefesler alarak vücudumu sakinliğe bıraktım.
Fakat sakinliğim çok uzun süremeden evdeki camların patlaması ve annemin adımı haykırmasıyla son buldu.
Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin, yeni bölümde görüşmek üzere…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |