
"Ne oldu gece gece ya?" dedi Delfin fısıldayarak. İrem'i düşünmekten uyuyamamıştım. "Sen niye fısıldıyorsun?" diye sordum. "Sen niye aradın?" dedi bu sefer. "Şey ya, sende İrem'in fotoğrafı var mı?" diye sordum utanarak. "Hee, olmaz olur mu?" dedi ve telefonla konuşurken bile bir sürü bildirim telefonuma gelmeye başladı. "Teşekkürler, Delfin." dedim.
"Bu arada instagram adı, @iremamacennetteki."
"Bende neden bulamıyorum diyorum." dedim kendime gülerken. "Teşekkürler, Delfin." dedim ve o da rica ettikten sonra, telefonu kapattım. Allahım Delfin çok iyi biri ya! Çıldırcam!" dedim kendi kendime. İrem'in fotoğraflarına bakarken.
(İrem'in anlatımıyla.)
Uyuyamıyordum. Neden mi? Çünkü Efe'yi düşünüyorum. Bilmiyorum ama kalbim onu görünce çok hızlı atıyor. Ve ayrıca çok güzel gülüyor. İlk defa böyle birşey yaşıyorum. Telefonumu aldım ve WhatsApp'a girdim. Delfin'in çevrim içi olduğunu gördüm. Bir şey mi olmuştu?
Delfin
Ben: Bir şey mi oldu?
Delfin: Yok ya ne olsun? Uyuyamadım.
Ben: Bir şey oldu.
Delfin: N'oldu?
Delfini arayıp konuşmalıydım, o yüzden hemen aradım.
"Bir şey mi oldu?" dedi hemen. "Sayılır." dedim ve aniden söyledim. "Efe'den hoşlanıyorum." dedim ve Delfin'in cevabını bekledim. Karşılık tabiki çığlık olmuştu. Telefonu kapattım ve mesajları okumaya başladım. Efe de çevrimiçiydi.
(Efe'nin anlatımıyla.)
Fotoğrafçı Delfin
Fotoğrafçı Delfin: Efe acil bakman lazım.
Ben: N'oldu?
Fotoğrafçı Delfin: İrem aradı.. Senden hoşlanıyormuş. Ama çok belli etme.
Şaşkın bakışlarla telefona bakıyordum. Gerçek olabilir miydi? Yok şakaydı ya. Şakaydı şakaydı. İrem'in çevrim içi olduğunu gördüm. "Arasam mı?" dedim ve 1 salise sonra beni İrem aradı. "Alo?" dedi. "Efendim İrem?" dedim. "Efe, konuşabilir miyiz?" dedi. "Konumu atıyorum. Kendi evim." dedi ve telefonu kapattı. Ardından ise konum geldi.
☔︎☔︎☔︎
Konuma gelmiştim. İrem'in evine yani. "Alo, geldin mi?" dedi. "Evet, geldim." dedim ve boğazımı temizledim. Ve telefonu kapattım. "Hoşgeldin." dedi ve beni içeri davet etti. "Hoşbuldum." dedim ve kapıyı kapatmasını bekledim. "Evet, bir şeyler içer misin? Ben kurabiye yaptım onlardan koydum, ama ne içersin bilemedim." dedi. "Teşekkürler, hiçbir şey istemiyorum. Konu nedir?" dedim. "Efe.. Nasıl desem? Ben-" dedi tek nefeste. "İrem, nasıl desem bilemedim ama.. Ne diyeceğini biliyorum... Ama.. Çok erken." dedim ben de. Ne diyorum ben ya? Bende ondan hoşlanmıyor muydum? "Efe.." dedi ve bana sarıldı. "İrem," dedim onu tekrarlayarak. Ellerimi onun sırtına koydum ve çok aptalca gibi gözükse de birkaç dakika böyle durmuştuk.
(İrem'in anlatımıyla.)
"Ee, sen ne yaptın?" dedi Delfin. "Onu.. Onu evime davet ettim." dedim. "Ne?!" diye bağıdı Delfin. "Sonra ne yaptınız?" "Abimin eski bir gitarı vardı, bana gitar çaldı sonra, ben ona dinlediğim müzikleri falan dinlettim." dedim. Bunu söyledikten 1 saniye sonra ise beni Efe aradı. "Arıyor." dedim Delfin'e. "Alo?" "İrem, müsait misin?" diye sordu Efe. "Evet, ama yanımda Delfin var. N'oldu ki?" Hakikaten ne olmuştu? "Şey biraz erken oldu ama, istesen bana gelebilirsiniz. Duraksadı ve devam etti, "Yemek yemeğe." dedi. "Ta-tamam." dedim ve telefonu kapattım. "N'oldu?" diye sordu Delfin. "Bizi yemeğe davet ediyor. Konuşması gerekiyormuş." dedim ve odama koştum.
(Delfin'in anlatımıyla.)
(Efe'nin evine gelmeden birkaç dakika önce.)
Her şey çok hızlı gelişti. Efe bize ona aşık olduğunu söyledi ve İrem'in yanına gitti, daha sonra biz yer değişikliği yaptık ve geldiler, yan yana oturdular falan işte sonra, akşama kadar orada oturduk. Alara geldiğinde ise -sıkılmış- saatin çok geç olduğunu fark ettik ve hepimiz evlerimize dağıldık.
"İrem, ne Pinhani'ymiş ya. Niye bu kadar seviyorsun bu şarkıcıyı?" diye sordum. Takmıştı yine bi şarkıya. "Soruma da cevap verm-." "Delfin!" diye bana çıkıştığı sırada, kırmızı ışık yandı ve İrem aniden durunca, arkadan bir ses geldi ve İrem'e baktığımda gördüğüm şey, İrem'in ağzından kan geldiğiydi. Ben ise sağ kolumda acı hissettiğimde, sağ kolumun üstünün -patlayan camdan olması gerek- delik deşik olduğunu gördüm. "İrem.." dedim. Kan kusmayı bırakmıştı ve yarı baygın gözlerle bana bakıyordu. Telefonumun kapatma tuşuna 5 kez bastım. Acil durum kişilerimde, Emir, İrem, Zeynep, Efe ve Nil vardı. Murat yoktu çünkü sadece 5 kişiyi ekleyebiliyordum.
Karanlık.
Aslında karanlık değildi. Ambulans sesini duyuyordum. Siyaha karışık, Mavi ve kırmızı ışıklar ve insanların sesleri. "1 ölü." dedi. Ölmüş müydüm? İrem mi öldü yoksa? Ay tövbe diyem ya. Neler düşünüyorum?
Gözlerimi açtım. Yerden yükseliyordum yavaşça. İrem arabada yoktu. Ben oradayım. Yanımızda Zeynep, Nil, Murat, Efe, Emir var. Zeynep, Murat ve Nil ağlıyor, diğerleri ise üzgün ama bi o kadar da, boş gözlerle bana bakıyor. Daha sonra, polis var. Ambulans var. Ambulansın içine İrem'i yerleştiriyorlar. Peki ben neden yerdeyim? Öldüm galiba ben.
(Zeynep'in anlatımıyla.)
(Delfin'in cenaze töreninde.)
Etrafıma bakındım. İrem yoğun bakıma gireceği için gelememişti cenazeye. Emir, Nil, Murat ve ben buradaydık. Efe ise İrem'in yanındaydı birazdan gelirdi herhalde.
"Ne günah işledin be kızım?" diye mezara konuştum. "Ne bu günah? Söyle.." dedim ve gülümseyerek devam ettim. " ...Söyle, bende geleyim yanına..." dedim. Nil yanımda dualar okuyordu içinden. Yanımda oturan Emir ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Cenazeye bizden başka okul müdürü, öğretmenler falan derken en sonunda tahmin edin ne oldu? Zehra ve İlkay, Delfinin cenazesine geldi. "Başınız sağ olsun." dedi Zehra. "Çok sağ olun. Geleceğinizi pek düşünmezdim açıkçası." dedim. "Zorba olduğumuzun farkındayız, çok özür di-" dediğinde elimle onu durdurdum. "Benim en yakın arkadaşım burada ölmüş, diğeri şu an yoğun bakımda. Siz benden değil asıl, ölmeden önceki Delfin'e, daha sonra yoğun bakımdan çıktıktan sonra, hayatı değişecek İrem'e dileyecektiniz özürü." diye koydum lafı ortaya. Nil kulağıma eğildi ve, "Çok ağır oldu." dedi yaşlı gözlerle.
☔︎☔︎☔︎
(Birkaç yıl sonra.)
(İrem'in anlatımıyla.)
"Peki, kazadayken ne oldu? Yani, nasıl hissettin? " dedi karşımdaki psikolog. Trafik kazasından sonra kendime gelememiştim. "Yani.. Şöyle aslında ilk başta bilincimi kaybettiğimi söylediler. Sonra kan kusmuşum. Yani bilincim kapalıydı hatırlamıyorum." "Ondan öncesini?" dedi bu sefer. "Ondan öncesi yok." dedim. Hatırlamıyordum. Hâlâ hatırlamıyorum. "Şöyle ki, bana fotoğraflarımızı gösterdiler. Öyle anladım. Kazadan önce, 9 sene yok. Hatırlamıyorum. İsim hafızam ve görsel hafızam kötüleşti." dedim. Ağlamamalıyım. Ağlamamalıyım.
"Bu yaşadıklarını araştırıp haftaya yazılı bir şekilde istiyorum.."
"Hıhı. Araştırırım." dedim ve "Bugün ki seansımıza bitti galiba." dedim bu sefer bıkkınlığımı belli etmemeye çalışarak. "Evet, görüşürüz İremciğim." dedi 'ciğim' şeysini bastırarak.
☔︎☔︎☔︎
"Efe.." dedim koltukta otururken aniden. Bunu neden demiştim? "Efendim?" dedi. Cevap vermedim. Hem ne diyecektim ki? "Efendim İrem?" dedi. "Yok bişey. Bir anda hiçbir şey yokken dedim yani.. Ara sıra oluyor." Olmuyordu. "Emin misin?" dedi bu sefer. Değildim. "Evet, eminim." Değildim ki. Önüme döndüm ve kendime çalışacak bir iş aramaya başladım. Malum evde boş boş oturuyorum. Bari iş yapayım. "İrem.." "He gülüm?" dedim. "Şu senin kurabiyelerin var ya."
"Ee?" dedim.
"Onlardan yapsana."
"T-tamam yapayım hemen." Neden kekeliyordum? Kekeliyordum çünkü kurabiyeyi Delfin çok severdi. Benim kurabiyelerimi. Mutfağa gitmek için ayağa kalktığımda aniden ağlama krizine girince Efe yanımda şaşkınlıkla bana bakıyordu. Bir anda neden böyle olmuştu ki?
(Efe'nin anlatımıyla.)
İrem bir anda ayağa kalktı ve saniyeler içinde ağlama krizine girdi. Şaşkınlıkla ona bakıyordum. Oğlum neden bakıyorsun sorsana kıza neden ağladığını. Gerizekalı mısın? Harbi lan. "İrem. İyi misin?" İyi gibi mi gözüküyor? Harbi gerizekalıyım ben ya. "Değilsin! Noldu İrem söyle lütfen?!" "Delfin.." dedi. "Bu kurabiyeleri.. Çok severdi." Diyerek yeniden ağlamaya başladı. "İstersen dışarıya çıkalım. Kahve veya sıcak çikolata içeriz." "Tamam." dedi ve saatin kaç olduğunu umursamadan dışarı çıktık.
Kar yağıyordu. İrem'le kartopu savaşı yapabilirdik hatta Zeynep, Emir, Murat ve Nil'i çağırabilirdik. Aklıma bir fikir gelmişti. Emir'i arayıp kartopu savaşına çağıracaktım. Ama artık çağıramayacaktım çünkü, İrem, "Uykum geldi." dedi esneyerek. Karşıda, yürüme mesafesinde bir bank vardı. Oraya gidebilirdik. "Gel şuraya gidelim. " dedim bankı işaret ederek. Kafasını olumlu anlamda salladığında elini tutup banka yürüdük. Ben banka oturdum o da yanıma oturdu. "Kafanı bacağıma koyabilirsin. " dedim. Öyle de yaptı. Bu saatlerde buraları tenha olurdu fakat bir adam vardı. Bize doğru geliyordu birşey soracaktı galiba. Adam ağzını açtı ve tek bir kelime çıktı.
"İrem.. "
İrem hızla gözlerini açtı. Karşısındaki adama baktı.
" Baba?.."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |