
Arabada gözlerim yavaş yavaş kapanırken Safir’in kokusu içime sinmişti. Başımı omzuna yasladığım an, kendimi güvende hissettim. Gözlerim kapanmadan önce dudaklarımdan tek bir cümle döküldü.
“Yanımda kal, olur mu?”
O da sadece başını eğdi, cevap vermedi ama o sessizlik bile yeterdi bana. Çünkü o hep oradaydı. Gözlerim tamamen kapandığında zaman kavramımı kaybettim. Uyandığımda arabanın hareket etmediğini fark ettim. Hafifçe doğruldum, saçlarımı geriye atarken Safir’in bana dönük bakışlarını yakaladım.
“Geldik mi?” dedim boğuk bir sesle.
“Gelmedik. Uyumana kıyamadım, biraz daha kalalım istedim.”
Camdan dışarı baktım, ay ışığı denizin üstünde parlıyordu. Bir anlığın içinde yine huzuru hissettim. Ama içim hâlâ darmadağındı. Kalbimin bir tarafı boş gibiydi. Dolu ama sanki bir yanı hâlâ eksik. O eksikliği Emir değil, yaşadıklarım bırakmıştı. Geriye sadece duvarlar kalmıştı, yıkılmayı bekleyen.
“Safir?” diye fısıldadım.
“Efendim, güzelim?”
“Beni ne kadar seviyorsun?”
Sorumu duyduğunda gözlerini kısmadı bile, tereddütsüz cevapladı.
“Ay ile Güneş'in birbirine olan aşkı kadar."”
Kalbim öyle bir sıkıştı ki. Yavaşça gözlerimi kapattım ve iç çekerek mırıldandım.
“Ben, seni kırmaktan korkuyorum.”
“Sen yeter ki kal, Mehir. Ben kırılırım ama seni kırmam.”
O an, içimde bir parça daha yerine oturdu sanki. Elimi tuttu, o sıcaklık içime işledi. Ellerini çözmeden arabanın kontağını çevirdi. Ev yoluna döndük. Yol boyunca ikimiz de susuyorduk ama bu sessizlik gergin değildi. Daha çok, dolu dolu bir suskunluktu. Anlamlıydı.
Yolun sonuna geldiğimizde Safir bir kez daha bana döndü.
“Biliyor musun?” Dedi aniden.
“Neyi?”
“Uykunda daha çok gülümsüyorsun. Ayrıca bence kalbin de daha hızlı atıyor, hissediyorum." Sırıtıyordu.
Şaşkınca ona döndüm.
“Uyuyan birinin kalbini mi hissettin?”
“Sen olunca olur. Sen susunca bile bir şeyler söylüyorsun bana.”
Kalbim, kelimelerle yarışır gibi attı. Dudaklarımda bir tebessüm oluştu. O, içimde büyüyen korkuların üstüne bir battaniye gibi seriliyordu. Sessiz, sıcak, koruyucu.
Eve vardığımızda ben hâlâ düşünceliydim. Kapıya geldiğimizde elimi tuttu, beni kendine döndürdü.
“Mehir, düşünerek kendini yormanı istemiyorum. Seni çok seviyorum. Rüyalarına girip seni rahatsız eden her şeyi yok edeceğim."
Gülümsedim. Hafifçe başımı sallayıp kapıyı açtım.
“İyi geceler, dulce bebe.” Dedi gülümseyerek.
“İyi geceler,” Diye cevapladım ama içimden geçen cümle çok daha derindi: Kalbim ilk defa doğru yerde atıyor gibi.
Kapıyı yavaşça kapattım. Ayakkabılarımı çıkardım, hırkamı askıya astım. Üzerimdeki yorgunluk gitmemişti ama kalbimde bir hafiflik vardı. Sessizce odamın yolunu tuttum. Adımlarım yumuşaktı, ama kalbim hızlı atıyordu. İçeri girip pencereyi araladım. O sahil aklımdan çıkmıyordu. Safir’in gözleri, eli, o cümleleri...
Gecenin rüzgârı yüzüme vururken usulca fısıldadım:
“Sen, beni sevmeyi seçen en güzel şeysin.”
Telefonuma uzandım. Ekranda bir mesaj yanıp sönüyordu. Safir’den:
“Pencerene baktım, ışığın yandı. Hâlâ uyumadın, değil mi?”
Gülümsedim. Kalbim bu mesajla bir kez daha titredi. Parmaklarım mesajı yazmaya başladı:
“Uyumadım. Ay ışığını izliyorum. Ve seni düşünüyorum.”
Cevap hemen geldi:
“Ben de seni. O sahilde bıraktığın gülümsemeni özledim bile.”
Kırık gülüşüm dudaklarımda yeniden doğdu. Battaniyeye sarındım, yatağa uzandım. Tavanı izlerken kalbimde dalgalar vardı. Geçmişimin yüküyle bugünün masumluğunu tartmaya çalışıyordum. Her şeyin bu kadar karışık olmasına rağmen Safir’in sesinde dingin bir deniz vardı. Ve ben artık onun kıyısına vurmuş bir yelkenli gibiydim.
Gözlerim kapanmadan önce, içimden bir dua döküldü:
"Lütfen, bu kez elimde kalmasın."
Ve sanki gökyüzü de duymuş gibiydi beni... Pencerenin dışından bir yıldız kaydı.
----
Gözlerimi açtığımda, odama vuran gün ışığı beni içine almıştı. Başımı yastıktan kaldırmakla kaldırmamak arasında birkaç saniye düşündüm. Kalbim hâlâ dün gecenin ay ışığında geziniyordu. Safir’in sesi kulaklarımda, gülüşü içimdeydi. Yavaşça yatağımdan kalktım. Aynadaki yansıma, daha sakindi bugün. Daha yumuşakdı. Belki de ilk kez içimde bu kadar çok hisle ama bu kadar az acıyla uyandım.
Hızlıca üzerimi giyindim, saçlarımı toplarken bir yandan göz ucuyla telefona baktım. Yeni bir mesaj vardı.
“Bugün okulda görüşürüz. Seni görecek olmanın heyecanıyla kahvaltıyı zor bitirdim.”
Altında gülümseyen bir emoji. Gülmeden edemedim. Safir, benim Safir'im.
Mutfağa indiğimde annem çoktan çıkmıştı. Hızlıca bir şeyler atıştırdım. Ardından montumu alıp kapıdan çıktım. Dışarısı baharın sonlarına yaklaşıyordu. Hava hafif serindi ama içinde umut taşıyordu. Tıpkı kalbim gibi.
Okulun kapısından içeri girdiğimde kalabalık her zamanki gibiydi ama ben değildim. Adımlarım daha sakindi. İçimdeki fırtına dinmiş gibiydi. Koridorda ilerlerken gözüm kalabalığın içinde bir çifti aradı.
Ve sonra, merdivenlerin başında onu gördüm. Safir sırtını duvara yaslamış, beni bekliyordu. Göz göze geldiğimizde dudaklarında beliren gülümseme içimi ısıttı. Kalabalığın ortasında onunla bir tünel kurmuştuk sanki. Sessiz, sadece ikimize ait.
Yanına yaklaştım.
“Günaydın,” dedim usulca.
“Günaydın. Rüyandaydım, gördün değil mi?”
“Sadece rüyamda değildin benimleydin.” Gülümseyerek elimi tuttu.
“Hep seninle kalmak istiyorum.”
O an, koridordaki tüm sesler bir anda silindi. Elim, elimdeydi. Okulun sıradanlığı arasında, sıradışı bir an yaşıyorduk. Bir bakış, her şeyi anlatıyordu.
Sonra zil çaldı. Safir’le koridorun sonuna kadar yürüdük. Sınıflarımız ayrılıyordu. Tam dönmek üzereyken kolumdan tuttu. Gözlerinde bir telaş vardı.
“Dikkat et kendine, bir şey olursa da hemen bana söyle.”
Gülümsedim, başımı hafifçe eğdim.
"Tamam.”
Sınıfa girdiğimde sınıf doluydu. Boş sırama geçtim, defterimi çıkardım. Ama aklım dışarıdaydı. Safir’in başka bir sınıfta oluşu bir anda garip hissettirdi. Onunla aynı çatı altındaydım ama yine de uzaktı. Parmaklarım kalemime uzanmışken, sınıfın kapısı açıldı. Kapıda duran çocuk, Safir’in sınıfından. Yanında kızlı erkekli birkaç kişi vardı. Biri, sarışın bir kız, kahkaha atarak bir şey anlatıyordu. Sonra o çocuk dönüp,
“Safir’in selamı var,” Dedi.
Bir anda içime garip bir kıskançlık yerleşti. Safir ne zaman onlarla selamlaşacak kadar yakın olmuştu? Ve neden bu kızı hiç görmemiştim? Sarışın kızın Safir’in adını söylerken gözlerinin parladığını gördüm. Tırnaklarım avuç içime battı.
“İyiymiş,” Dedim, belli etmeden. Ama içimde bir yer sızladı.
Ders boyunca aklım oradaydı. O sınıfta, o sarışın kızla aynı havayı solumasındaydı. Ve kendime hiç yakıştıramadığım bir cümle döndü içimden: Onu paylaşmak istemiyorum.
Zil çaldığında sınıftan ilk çıkan ben oldum. Hemen koridora koştum. Onun sınıfının kapısına baktım. Çıkmamıştı. İçerideydi. Birkaç saniye sonra kalabalığın içinde başı göründü. Gözleri beni bulduğunda, sanki bütün kıskançlık eridi içimden.
“Hemen geldin mi?” Dedi gülümseyerek.
“Zil erken çaldı,” Belli etmemeye çalışarak etrafa baktım.
“Yalan söylüyorsun,” diye kısık sesle güldü.
“Evet,” Dedim, dayanamayarak.
“Çünkü seni görmek istedim.”
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Beğenin bakiiimm yakında fınal yapacağım bebeklerim haberiniz olsun hee👥
İnstagram-tiktok:kitapkolik948
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |