2. Bölüm

2. Bölüm

Buğlem Yücelik
kitaplardakaybolms

2.BÖLÜM

 

Sabah uyandığımda Selen çoktan uyanmış ve giyinmişti. Mutfaktan sesler geliyordu. Demek ki Selen kahvaltı hazırlıyordu. Selen’in yanına gittiğimde yüzü gülüyordu.

“Günaydın uykucu.”

“Saat kaç?”

“Saat on. Bende yeni uyandım.”

”İyi madem. Fazla geç kalmamışım. Ne yapıyorsun? Yardım edeyim.”

“Bilmem ne yapacağımı düşünmedim. Bulaşıkları yıkıyordum.”

“O zaman harika bir sofra hazırlıyoruz. Sende Kaya’yı arıyorsun. Emir bir duş alıyor. Sonra da hep beraber kahvaltı yapıyoruz.”

“Söyledim bile. Geliyorlar. Emir seni sorup durmuş.”

“Harika. O zaman hemen başlayalım.”

“Emir her dakika seni sorup durmuş.”

“Bu bilgiyi ne yapmamı bekliyorsun?”

“Ne biliyim. Sevinirsin sanmıştım.”

“İçimde seviniyorum zaten. Ama bunu dışa vurmak garip olur.”

“Peki o zaman. Yarım saate burada olurlar. Hemen hazırlanıp yemek yapmamız gerekiyor.”

“Tamam. Sen git giyin. Bana da bir şeyler hazırla. Ben yemeğe başlayayım. Sonra el değiştiririz.”

“Tamam. Sen kot giyiyordun değil mi?”

“Sence.”

“Tamam sana ona göre bir şeyler ayarlayayım.”

Selen çıktıktan sonra bende dolaptan yumurta ve sucuk aldım. Yumurtayı bir kaba kırdım ve çırptım. Çırparken de tavada sucukları kızarttım. Sonra çırpılmış yumurtayı sucukların üzerine döktüm. Omlet tavada pişerken dolaptan portakal aldım. Yıkadım ve ortadan ikiye kestim. Sonra tezgahta duran alet yardımıyla portakalları sıktım. Koca bir sürahi çıktı. Biraz daha vitaminli olsun diye içine iki tane de limon sıktım. Normalde greyfurt da kullanıyorum ama dolapta olmadığı için böyle oldu. Portakal suyunu masaya koydum ve yumurtanın başına geçtim. Buda piştiğine göre tavayı da masaya koydum. Bu sırada Selen geldi. Makyaj yapmıştı. Bu yüzden bu kadar çok şeyi onsuz yapmıştım.

“Neden bir sürü ses geldiğini anladım.”

“Sende salatalık falan kesersin. Bana bir şeyler çıkardın mı. Evet, uyuduğun odada yatağın üzerinde. Eğer istersen tuvalette makyaj malzemelerim duruyor. İstediğin gibi kullan.”

“Teşekkürler. Ben giyineyim. Sende salata yap.”

Odaya girdiğimde çok güzel bir dar kot ile dar beyaz düz bildiğiniz askılı bir crop vardı. Giyinip tuvalete gittim. Selen’in tüm makyaj malzemeleri oradaydı. Bende günlük makyajımın dışına çıkmadım. Kapatıcı, highlighter, maskara, eyeliner, allık. Neredeyse hepsi benim kullandığım markalar olduğu için çok da zorlanmadan kullandım. Yani bazı şeylerin nasıl açılıp kapandığını bilmezsiniz ya, o anlamda. Mutfağa doğru giderken kapı çaldı.

“Ben bakarım.”

Emirler gelmişti.

“Hoş geldiniz.”

“Hoş bulduk. Evde yemek falan mı var?”

“Evet. Kötü mü kokuyor?”

“Hayır. Çok güzel kokuyor. Demek ki Selen yapmamış.”

“Yalnız seni duyabiliyorum Kaya!”

“Sıçtık. Ben bir elimi yıkayayım.”

“Siz elinizi yıkayın ben mutfaktayım.”

“Salata yaptın mı?”

“Yaptım. Masada.”

“Tabaklar nerede? Yerleştireyim.”

“Şu karşıdaki duvarda. Bende bardak koyayım.”

Dediği dolaptan tabakları aldım ve yerleştirdim. Bu sırada Emir ile Kaya konuşarak içeri geldiler.

“Abi işte diyorum. Kimse bana inanmadı. Galatasaray’ın şampiyon olacağını biliyordum.”

“Neyse ki Fenerbahçe ikinci oldu.”

“Otursanıza. Ayakta beklemeyin.”

“Şimdi, hangisini sen yaptın hangisini Selen yaptı?”

“Portakal suyunu ve omleti ben yaptım.”

“Emir sakın salatadan yeme. Zehirlenebilirsin.”

“Abi kız duyuyor.”

“Evet abi! Ben duyuyorum.”

“Tamam aşkım. Kızma, şaka yaptım.”

“Yapma bana böyle şakalar.”

“Neden böyle dediniz ki? Bence salata gayet iyi.”

“Yürü be Ceylan.”

“Yalnız kızlar şaka bir yana salata da çok güzel, omlet de çok güzel, portakal suyu da çok güzel.”

“Evet. Ellerinize sağlık.”

“Afiyet olsun.”

“Afiyet olsun.”

Yemeğimizi yedikten sonra sofrayı topladık ve çıktık.

“Emir.”

“Efendim.”

“Sen dün gece yaşananları hatırlıyor musun?”

“Hayır. Ne olduk ki dün gece?”

“Partiye gittiğimizi falan hatırlıyor musun?”

“Oraları hatırlıyorum. Sonra Pelin diye biri sanki beni kenara çekip bir içecek verdi. Sonrası yok bende. Ne yaptılar ki dün bana?”

“Az kalsın o Pelin denen kız seni evine götürüyordu.”

“Sizde beni kurtardınız.”

“Evet kurtardık beyefendi. Bir daha Ceylan’ın yanından ayrılmak yok. Dün ben seni Ceylanın kucağından aldım neredeyse.”

“Ciddi misiniz ya? Kız beni içirmiş demek ki.”

“Hem de ne içirmek. Seni boğsak bu kadar sersemlemezsin.”

“Hadi ya.”

“Seni sağ salim Kaya’ya teslim edeceğim diye yere yapıştırıyordun beni.”

“Hahahahah! Kusura bakma. Ama kendimde değilmişim.”

“Sıkıntı değil. Ben sadece bil ve bir daha içme diye diyorum. Ayrıca neden kafan iyi değilken onun elinden içtin ki? Senin yanındayken Ceylan’a ayak uydurmam gerekiyor demiştin.”

“Bilmem ki. Hatırlamıyorum. Belki zorlamıştır ya da ağzıma sokmuştur.”

“Neyse kapatalım artık bu konuyu.”

“Yalnız o değil de biz nereye gidiyoruz? İki saattir üçünüzün konuşmasını dinliyorum. Bir durmadınız yahu!”

“Özür dileriz Kayacığım, ama Ceylan arkadaşımızın önemli konusuyla ilgileniyorduk. Kendisi galiba kıskançlık krizi geçirdi.”

Nedenini bilmediğim bir şekilde yüzüm kızardı ve utançlık duygusu içerisinde küçüldüğümü hissettim. Ama sonuçta ben Emir’den resmi olarak hoşlanıyordum değil mi? O yüzden normal.

“Kıskançlık falan değil. Bas bayağı kız onu taciz edecekti. Nasıl olduğunu merak ettim.”

“Tabi canım. Tabi öyledir.”

“Kaya! Ne olmasını bekliyordun pardon? Gidip Emir’in ayaklarına kapanıp ‘Emir seni çok kıskanıyorum, lütfen bana dün ne olduğunu anlat’ mı deseydim!”

“Bilmem. Aslında senden beklenir. Orada ne diye bağırdığını duydum.”

“Ne diye bağırdı?”

“Of! Boş ver. Kaya bak senin yüzünden saçma sapan bir olay çıkacak.”

“Ama yalan mı? ‘Evet sevgilisiyim’ diye bağıran ben miydim?”

Yüzümü küçülttün Kaya! Al şimdi ciddi ciddi yüzüm küçüldü! Abi neden herkes üzerime geliyor herkes?

“Cidden böyle mi bağırdın Ceylan?”

Tabi ki gülüyordu.

“Evet. Y-ya… hayır. Neden öyle bağırayım ki? Sevgilin değilim.”

“Emir dinleme şu kızı. Allah belamı versin ki öyle bağırdı. Bak yemin ederim.”

“Kızın üzerine gelmeyin. Dün içmişti o yüzden demiştir belki de.”

“Valla ben sadece Emir’in fazla içtiğini düşünüyorum. Ceylan bence gayet iyi ayakta duruyordu. Ayrıca fazla içseydi Emir’i nasıl t-“

“Kaya sus dedim sana!”

“Tamam aşkım. Sakin ol, ben sadece duyduklarımı söylüyorum.”

“Sizin gerçekten böyle garip bir an yaşadığınıza neden olduğum için çok mutluyum. Tabi gerçekten garip bir konu. Mesela Ceylan beni neden sevgilisi olarak ortaya koydu?”

“Belki senden hoşlanıyordur. Ha ne dersin Emir? Güzel olmaz mı? Kızlar istiyor ya! Hatta şey diyorlar ‘ Aşko bizim kesinlikle dörtlü date yapmamız gerekiyorrr!’ işte ondan yapardık.”

“Saçmalama Kaya. Emir’in bir kere bana aşık olma ihtimalini çok az buluyorum.”

“Nedenmiş? Öyle sevgili olan kişi çok var. Biz neden olmayalım?”

“Çünkü sana her sırrımı açıklıyorum. Beğendiğim tipleri söylüyorum, sen bana söylüyorsun. Ne biliyim garip olurdu herhalde.”

“Peki hiç düşündün mü?”

“Neyi?”

“Birbirimizin hoşlandığımız tipler olup olmadığımızı.”

“Hayır. Hiç düşünmedim.”

“Bence bunu düşün öyle konuş.”

Al işte. Düşünmem gereken bir soru daha! Nefret ediyorum bu sorulardan. İnsanı şüpheye sokan her şeyden. Söylesene doğru dürüst. Neden insanların kafasını karıştırıyorsun ki?!

Sonuçta ben de resmi olarak aşık biriyim ve böyle durumlardan nefret etmem gayet normal.

“Y-yalnız! Kaya’nın sorusuna hala karar vermedik. Biz nereye gidiyoruz?”

“Karşıda bir kafe açılmış. Oraya gidelim. Belki bir çay, kahve içeriz.”

“Olur Selen. Hem de çok iyi olur.”

Kafeye doğru yürürken tanıdık bir ses yerleşti kulağıma. Acaba nereden tanıyordum o sesi? Nereden olabilir, nereden? Aha! Buldum. Geçen gün Emir ile buluştuğum kafeden çıkarken çarpıştığım adamdı bu! Ne kadar üzün bir tabir ‘Geçen gün Emir ile buluştuğum kafeden çıkarken çarpıştığım adam’ . bu cümleyi kısaltmak lazım. Sese doğru yüzümü çevirdim. Baktım o ses -geçen gün Emir ile buluştuğum kafeden çıkarken çarpıştığım adam- bizim erkeklere konuşuyor. Hemen Emir beni tanıştırdı. Okuldanmış bu arada. Konuşmadan önce hemen bir dua geveledim içimden. Allah’ım inşallah beni tanımaz diye.

“Ben Ata.”

“Bende Ceylan.”

“Ceylan sana bir şey sorabilir miyim?”

“Tabi ki.”

“Ben seni tanıyor muyum? Yani çok tanıdık geldin. Sanki önceden seni görmüşüm gibi.”

Harika duama hemen yanıt geldi ‘HAYIR’. Şimdi ne diyecektim? Şey sokakta çarpışmıştık. Sende telefonumu düşürmüştün. Sonra da özür dileyip gitmiştin.

“Belki aynı okuldayızdır diyedir.”

“Hmm. Aa hatırladım seni!”

Gerçekten bugün hayat üzerime oynuyordu. Önce şu parti olayı, şimdi de bu! Harika, gerçekten harika!

“Sanki sokakta mı ne, çarpışmıştık. Acelen varmış gibi yürüyordun bende önüme bakmadan yürüdüğüm için çarpıştık.”

“Aa, evet hatırladım.”

Yalnız beni oradan tebrik etmenizi istiyorum. Mükemmel bir yalancıyım. ‘Aaa evet hatırladım’.

Neyse Ata’nın yanından ayrıldıktan sonra herkes bana sorar bir yüz ifadesiyle bakıyordu.

“Bir yere oturalım anlatayım.”

“Evet seni dinliyorum Ceylan!”

“Öncelikle Emir! Bir sakin ol. Sadece çarpıştık ve telefonumu yere düşürdüm. Ayrıca o gün senle buluşmuştum ve biliyorsun ki misafirler geleceği için panikleyip kalktım oradan. Sonra da Ata’ya çarptım. Sadece telefonum yere düştü. Korkulacak bir şey yok yani.”

“Öncelikle(!) ben zaten sakinim. Ayrıca korkmamın sebebi ise yaralanmış olabileceğin düşüncesiydi. Ama madem korkulacak bir şey yok o zaman sıkıntı da yok.”

“Dalga geçmeyi kes.”

“Kavga etmeyi kesin!”

“Of çok da umurumdaydı.”

“Trip mi yiyorum ben şuan?”

“Aman sana ne trip atacağım. Atsam ne değişecek? Yine benimle dalga geçeceksin.”

“Ya bir kesin. Ayrıca biz buraya konuşmak için geldik. Yani belirlediğimiz bir konu var.”

“Neymiş o Selen? Nasıl trip atılır(!)”

“Seninki de iyiymiş ama bu sefer o değil. Konumuz sizsiniz. Dün akşam ikiniz de uyuduktan sonra (bu arada belirtmek isterim ikisi de uzun sürmedi) ben Kaya’yı aradım dedim ki ‘ eğer bunlar böyle arkadaş kalmaya devam ederse ben bunları döverim’ dedim. E Kaya’da haklı olarak bana katıldı. Bende ‘ biz bunları bir kafeye götürelim de bir konuşalım’ dedim. Zaten biz böyle konuları Kaya ile önceden konuşmuştuk. Yani Kaya partide benden özür dileyince direk bu konuyu açtım. Sonra beklenmedik bir durum oluştu. E doğal olarak Emir doğru yalan şeyler uydurmaya başladı. Bende özür konuşmasından sonra bu konuyu açmıştım ya, işte orada gece bunlar bizde kalsın ağızlarını yoklayıp hislerini öğrenelim dedik. Emir’in konuşmaya ihtiyacı yoktu zaten ya uçmaktan ya da Ceylan’dan bahsetti. Ceylan’ın da bayağı bir ağzını aradım ve sonuç olarak ikinizin de birbirinizden hoşlandığı tespitini ortaya koyduk.”

Selen’e ağzım beş karış açık bakıyordum. Komik görünüyor olmalıyım ki herkes birden kıkırdamaya başladı. Selen’e güzel bir cevap vermek istiyordum. Ne desem yanlış anlaşılacakmış gibi hissediyordum.

“Beni işlettiniz!”

“Sadece seni değil beni de işletmişler.”

“Hayır sen kendini işlettin. İçmiştin. Sadece beni işlettiler.”

“O konuda haklısın. Belki de bizim gerçekten sevgili olmamızı istiyorlar.”

“Tamam, istiyorlarsa insan gibi gelir konuşurlar ‘bak çok yakışıyorsunuz, o da seni seviyor’ falan der insan.”

“Tamam canım kızma. Bu arada Emir bildi. Sizi çok yakıştırıyoruz.”

“Evet işte bu konuda yalan söyleyemeyeceğim.”

“Kaya bari sen yapma!”

“Eğer çıkmaya başlarsanız keserim sesimi bir daha konuşmam.”

“Öyle bir şey olmayacak!”

“Emir, kardeşim. Biz sabah senle kahvaltıya giderken konuştuk bu konuyu. Eğer tam şuan burada Ceylan’a çıkma teklifi etmezsen her şeyi anlatırım. Yani neler konuştuğumuzu.”

“Kaya bir daha sana bir şey anlatmayacağım. Bas bayağı beni tehdit ediyorsun!”

“Sende çıkma teklifi et o zaman.”

“Ceylan, gece konuştuklarımızı unutma. Resmi olarak sen a-“

“Selen! Sana güvenip anlattım. Şimdi burada her şeyi söyleyemezsin!”

“Emir hadi! Arkadaşlar kusura bakmayın ama biz zaten sizin söyledikleriniz bir bir size anlatıyoruz! O yüzden saklamanıza gerek bile yok. Ben sabah Emir’e her şeyi anlattım. Selen’de sana akşam Emir’in dediklerini anlattı.”

“Düzenbazlar!”

“Düzenbazlar!”

Selen ve Kaya’dan kıkırdama sesleri yükselirken biz Emir ile birbirimize şaşkınlıkla bakıyorduk. Böyle bir anda bile hayat üzerime oynamıştı! İnanmıyorum. Şansıma sıçayım!

“Neden kıkırdıyorsunuz? Komik mi? Bak ikimizde aynı şeyi düşünmüşüz. İkiniz de düzenbazsınız. Bence bu iyi bir şey değil.”

“Bence iyi bir şey.”

“Of! Bu konu fazla uzadı. Ben Emir ile çıkmayacağım Emir’de benimle çıkmayacak!”

Bunu söylediğim sırada hiç beklenmediğim bir cümle duydu bu gariban kulaklarım.

“Ceylan, benimle çıkar mısın?”

Şaşkınlıkla sesin geldiği yere doğru döndüm. Sesin sahibi çok tanıdık biriydi. Belki de tahmin ettin. Evet sesin sahibi Emir’di.

“Ne!”

“Zaten biliyormuşsun. Daha saklamanın anlamı yok. Senden hoşlanıyorum. Bunu da şimdi burada söylemeden önce bayağı belli ettim. Anlamadıysan diyebileceğim bir şey yok. Ayrıca demin değindiğin konuya bende değinmek istiyorum. Benim hoşlandığım tipler yok bir tane tip var. O da sensin. Bilmem hiç fark ettin mi. Ben seninle bu konuyu konuşurken sen hep beni bende hep seni anlattım. Ama senin benden hoşlandığını bilmediğini de biliyordum. Çünkü çok saf bir kızsın. Bu arada yanlış anlama iyi anlamda saf ve temiz bir kızsın. Şimdi daha fazla uzatmayacağım. Benimle çıkar mısın Ceylan? Sana hep gözüm gibi bakacağıma yemin ederim. Beni kabul etsen de etmesen de.”

“Emir saçmalama! Tamam bende itiraf etmeliyim ki sana karşı duygularım yok değil. Ama yine de biz 5 yıldır arkadaşız. Ve böyle bir şeyin olması bana pek doğru gelmiyor. Ayrıca senden hoşlanmamı daha dün kabul ettim. Yani her şey yeni gelişti. Ben bunu gerçekten doğru bulmuyorum.”

“Çok haklısın. Ama bana gerçekten bir şans vermek istemez misin?”

“Hadi be Ceylan. Artık seni ‘yengem’ diye kaydetmek istiyorum.”

Nedenini bilmeden gözlerim dolmuştu. Ağlamamam lazımdı. Neden her an gözlerim doluyor ya da ağlıyorum. Bir anlık bir cesaretle ayağa kalktım ve kafeden çıktım. Selen arkamdan bağırıyordu ama ne dediğini bile anlamıyordum. Kulaklarım çınlamaya başlamıştı bile. Gözümdeki yaşlardan dolayı da hiçbir şey göremiyordum. En sonunda gözlerimdeki tutsak göz yaşlarımı serbestçe gitmesine izin verdim. Sadece önümü görüp eve gitmek istiyordum. Tam yola fırlıyordum ki arkamdan bir kol hissettim. Tişörtümün arkasından biri yakalamıştı. Ama sesi Emir, Kaya ya da Selen’in sesi değildi. Anlık bir reflekse arkamdaki kolun sahibine vurmaya çalıştım. Ama arkamı döndüğümde alışılmadık bir yüz beni karşıladı. Bu sabah yeni adını öğrendiğim kişiydi. Ata.

“Ben olmasam ölüyordun farkında değil misin?”

Ne kadar da kendini beğenmiş diye düşünürken arkadan Emir’in sesi duyuldu.

“Ceylan! İyi misin?”

“Ata, beni kurtardığın için teşekkür ederim ama benim gitmem lazım.”

“Emin misin? Buradan sağ çıkabileceğini düşünüyor musun? İzin ver seni ben gideceğin yere bırakayım.”

“Ceylan? Ne oluyor burada? Ata?”

“Arkadaşını ölümden kurtardım da.”

“Beni reddetmenin sebebini anlıyorum. Böyle bir şey dediğim için üzgünüm.”

“Emir, Ata ile hiçbir alakası yok.”

“Ne oluyor. Ceylan dikkat et!”

“Boş ver. Heh Selen! Emir’i yakalayın. Ata yüzünden onu reddettiğimi düşünüyor.”

“Bu ne şimdi? Bu çocuk ne saçmalıyor?”

“Söyledim dinlemedi.”

“Kaya lütfen peşinden git! Öyle demek istemedim. Yani neden gittiğimi de bilmiyorum.”

“Tamam Ceylan sakin ol. Peşinden gideceğim.”

Gözlerimdeki yaşlar çoğalırken kaldırımın ortasında yere düştüm.

“Ceylan! İyi misin? Ne oluyor?”

“Selen! Ben bir geri zekalıyım! Evet deseydim keşke! Ben bir malım!”

“Yapma böyle. Emir yanlış anladı o kadar. Sakin ol yani, bir sıkıntı yok. Kaya gitti zaten konuşmaya.”

“Selen, onu istiyorum! Gerçekten ondan hoşlanıyorum ve onunla sevgili olmak istiyorum.”

“Tamam canım, gel bana gidiyoruz. Ben annene mesaj attım. Her şeyi hallettim. Bir iki gün daha bende kalacaksın. Sadece konuşacağız, sadece kafa dinleyip dertleşeceğiz. Hadi kalk canımın içi.”

Selen’in dediği gibi yaptım. Sadece selen ile bir taksiye bindim. Evine gittim, ve üzerime rahat bir şeyler geçirdim. Sonra ne oldu bilmiyorum. Galiba sadece uyudum. Ama uyandığımda ben Selen’in yatağındaydım ve salondan sesler geliyordu. Galiba Kaya ve Emir geldi umuduyla salona gittim. Doğru tahmin etmişim. Ama bu sefer her zamankinden değişikti. Gülme sesleri değil dert sesleri ortamı basıyordu. Hafifçe kafamı salon kapısına doğru uzattım. Tabi ki bizim Selen cini beni hemen fark etti.

“Ceylan! İyi misin canım?”

“Bağırma Selen, iyiyim.”

“Ay, sana da bir şey demeye gelmiyor! Emir’ini bulduk. Gel de konuşun. Kaya gel biz mutfağa gidelim.”

“Tamam aşkım.”

“Gitmenize gerek yoktu b-“

“Bence de, biz baş başa bir konuşalım.”

Sessizce Emir’in karşısına oturdum. Bu sırada Selen ile Kaya’da mutfağa gitmişlerdi bile. Emir’e bakmamak için zor dursam da Emir’in bana hiç göz kırpmadan baktığını anlayabiliyordum. O kadarda zor değildi anlamak aslında.

“Konuşmayacak mısın Ceylan?”

“Ata yüzünden seni reddettiğimi sanıyorsun ama öyle bir şey yok. Ben seni seviyorum Emir! Bunu anlamak bu kadar mı zor?”

“Peki, o zaman neden kaçıp Ata’nın kollarına gittin.”

“Ata hayatımı kurtardı. Senden kaçacağım için ölüyordum.”

“Benden neden kaçtın Ceylan?”

“Ç-çünkü, bak aslında nasıl oldu bilmiyorum. Yemin ederim! Bir anda oldu. Beynim orada kalmamam için elinden geleni yaptı. Peki sen neden gittin Emir?”

Kendimi bir geri zekalı gibi hissediyordum. Nedenini anladınız bence. Ağlıyordum. Yine, yine ve yine.

“Ben seni öyle başkalarının elleri altında görmek istemiyordum.”

“Benim sence Ata gibi biriyle işim olur mu?”

“Olmaz mı?”

“Sende dedin. Ben sana hoşlandığım tiplerden bahsederken senden bahsettiğimi sende dedin! Şimdi bana söyle. Ben sence senden başkasına bakar mıyım?”

Aman Allah’ım! Böyle bir konuda hem ağlayıp hem de nasıl bağırabiliyordum. Sinirlenmiştim. Hem de çok. Şimdi sadece o konuşacaktı. Yeterince konuşmuştum. Bir nevi aslında trip atacaktım. Ama madem sevgilim olmak istiyordu triplerime katlansın o zaman. Bana ne! Ben naz yapmayı ve trip atmayı sene bir kızım.

“Bakmaz mısın?”

Cevap vermeyecektim. Boş boş Emir’e baktım.

“Madem başkalarına bakmayacaksın neden ret yiyorum ben?”

Emir bir anda gülmeye başladı. Sanki mutluluk ve sinir karışımı bir şeydi.

“Neden gülüyorsun?”

“Mutluyum da ondan.”

“Neden mutlusun?”

“Ceylan tek bir cevap istiyorum. Benimle çıkar mısın?”

“Evet.”

Ne! Evet mi? Kızım Ceylan iyi misin? Saçmalama. Ama artık dedin. Off ne yaptım ya ben! Neden böyle bir şey dedim! Ama onu seviyordum değil mi? Çok erken olduğunu düşünsem de artık olan olmuştu. Emir şaşırmış gibi bana bakarken bende bir sulu göz olarak Emir’e bakıyordum. Bir anda arkamı döndüm ve televizyonun önündeki sehpadan bir tane peçete alıp göz yaşlarımı sildim. Bir anda Emir gülmeye başladı. Garip bir şekilde ona baktım. Muhtemelen çok garip bakmış olacağım ki daha fazla gülmeye başladı.

“Neden gülüyorsun?”

“Halimize gülüyorum. Sabah biz ne yaşadık ya.”

Bir anda bende gülmeye başladım.

“Gerçekten!”

“Seleeen. Bunlar gülüyor. Ne ara sevgili oldular?”

“Ne! Gülüyorlar mı? Dur, geldim!”

Selen ve Kaya’nın haline daha fazla gülerken neredeyse yere düşecektim ki Emir bir anda kolumdan tuttu.

“Sayende ölümden kurtuldum!”

“Hahahaha! Bonlor goloyor. No oro sovgolo oldolor? Hahahahaha.”

“No! Goloyorlor mo? Dor, goldom!”

“Ya, ne dalga geçiyorsunuz? Sizi düşünene kabahat zaten!”

“Tamam ayol. Kızma hemen. Hahahahha, ama çok komiktiniz.”

“Yahu, onu bırakın da. Ne oldu anlatır mısınız? İçeriden bağırışma sesi geliyordu, şimdi gülüyorsunuz.””

“Halimize.” Dedim sanki nefesim kesilmiş gibi dar dar nefes alarak.

“Ee, söylesenize dörtlü date’e çıkabilecek miyiz?”

Emir bana karşıdan kaş göz işareti yaptı. Sanki onayımı istermiş gibi gözlerini oynatıyordu. Onay verdim.

“Hesabı siz öderseniz çıkarız.”

Herkes gülerek Emir’e baktığımda Emir yanıma yaklaştı ve elini belime doladı. Muhtemelen yüzüm normalden fazla kızarmış olacak ki Emir’in kıkırdayışını gördüm. Ama yüzüm artık nasıl kızardıysa yanmaya ve acayip terlemeye başladım. Yavaşça belimi elinden kurtardım ve usulca tuvalete doğru gittim. Yüzüme su çarparken yanımda Emir’in olduğunu anladım. Yüzümü havluyla kuruladıktan sonra Emir’e baktım. Bana gözlerini hiç kaçırmadan bakıyordu. Bende tekrar yüzüm kızarmasın diye gözlerimi ondan kaçırdım ve alt dudağımı ısırdım. Yaptığım hareket çok seksi bir hareket olduğunu düşündüm ve keşke yapmasaydım diye geçirdim içimden. Çünkü yaptığım hareket Emir’i etkilemiş olacak ki Emir birden beni belimden yakalayıp kendine doğru çekti ve ona bakmaktan kendimi alamadım. Birbirimize o kadar yakındık ki, yanlışlıkla öne düşsem dudakları dudaklarımla bütünleşebilirdi. O yüzden başımı olabildiğince sabit tutmaya çalıştım. Birden dudaklarından duymayı beklemediğim bir şey çıktı.

“Seni şurada öpsem kimsenin ruhu duymaz.”

“N-ne!”

“Kendimi zor tutuyorum. Ama bir daha öyle dudağını falan ısırırsan muhtemelen kendimi durduramayacağım. O yüzden ikimizin tek olduğu ortamlarda utanmaya çalış.”

Yüzüm bu sefer gerçekten kıpkırmızıydı! Ne yapmaya çalışıyor bu yakışıklı çocuk? Eğer kendisi de bir daha beni böyle kendine doğru çekerse o konuşmadan ben fesatlığımı konuştururum! Söyleyin ENİŞTENİZE. Kendine bir çeki düzen versin! Yoksa onu öperim!

“Tamam. Ama sende o zaman ortalıkta beni belimden çekme. Yoksa nerede olsak olalım fesatlığımı kullanırım.”

“Ne zaman olursa olsun mu?”

Sırıtıyordu, ne yapacağını anlamıştım. Ve bundan keyif almaya başlamıştım.

“Evet, ne zaman olursa olsun.”

Sırıtışı arttı. Ve beni kendine daha da yaklaştırdı. Ama bu sefer kafamı sabit tutmak istemiyordum. Kafamızın arasında iki üç santim varken kalbim yerinden çıkacak gibi oldu.

“Ee, be burada bir fesatlık göremiyorum. Yoksa bana sen mi ilk adımı at diyorsun?”

Sırıtışı kocaman oldu.

“Sana öyle bir şey demiyorum. Ama tam burada tuvalette garip olur.”

“Yani başka yere gidelim diyorsun. Biliyorsun benim de ayrı bir evim var. İstersen boş.”

“Saçmalama-“

“O zaman öpsene beni. Yoksa ben dayanamam.”

Yüzünü masum bir yüz ifadesiyle değişti ve bende olanlar oldu. Alt dudağımı ısırdım ve bana cilveli gözlerle bakmaya başladı.

“Ben sana demin ne demiştim? Bilerek mi yapıyorsun? İlk adımı ben atabilirim. Bunda bir sıkıntı yok.”

“Böyle bir an asla tuvalette olmayacak.”

Birkaç saniye beni kendinden ayırarak düşündü ve bileğimden tutarak beni salona götürdü. “Ceylan’ın annesi Ceylanı çağırdı. Gel bari evden eşyalarını al dedi. Siz evde kalın biz gidip gelelim.”

“Hatta benim daha güzel bir fikrim var. Ceylan kardeşimi senin evinde kalmaya ikna etmelisin bence Emir.”

“Kaya karışmasana! Belki bize yalan söylüyorlardır. Belki zaten öyle yapacaklardır. Siz bize dürüst olabilirsiniz. Biz sizi anlarız. Gidin siz Emir’in evine. Kaya kalır bugün bende.”

“Aşkım valla iyi düşündün.”

Birbirimize baktık. Ben hala ne olduğunu anlamamıştım. Beni evine mi götürecekti! Aslında bunda fazla sakınca da yoktu. Sonuçta daha yeni sevgili olmuştuk. Emir Selen’e beni kurtardın bakışları atarak çıktık evden. Emir’in arabasına atlayıp onun evine gittik.

“Geldik.”

“Evine ilk defa beni bu sebepten dolayı getiriyorsun. Farkındasın değil mi?”

“Evet, sence güzel bir sebep değil mi?”

Yüzüne tip tip bakarak evine çıktık. Evi hoş düzenlenmiş, sade bir evdi. Bir anda elini belimde hissettim. Beni kendine doğru çekti ve dudaklarımızın arasına sadece küçük bir delik gözükene kadar yaklaştırdı beni ona. Utanarak alt dudağımı ısırdığımda bana cilveli bakışlar atmaya başladı.

“Bence sen bunu inadına yapıyorsun.”

“İnadına yapsaydım kızarmazdım.”

“Doğru. Şuan nasıl kızardığını görmelisin.”

“Hadi ya. Ben o zaman yüzümü bir yıkayayım.”

“Saçmalama. Gerçekten inandın mı? Yüzün falan kızarmadı.”

“Neden getirdin bu eve?”

“Tuvalette böyle bir an asla yaşanmayacak dediğin için.”

“Onu ciddiye mi aldın?”

“Yoksa tuvalette de ÖYLE BİR AN yaşayabilir misin?”

Sırıtmaya başlamıştı bile. Ve onun sırıtışı demek benim daha fazla dudağımı ısırmam demekti.

“Eğer daha fazla sırıtırsan daha fazla utanıp dudağımı ısıracağımı bildiğin için mi yapıyorsun?”

“Öyle bir şey olacağını şimdi öğrendim ve sana inat daha fazla sırıtacağım ki seni öpmem için daha fazla sebebim olsun.”

Aman Allah’ım! Yine dudağımı ısırdım. Yüzüme daha etkileyici baktı ve beni kollarımdan yakalayıp… şey ÖPTÜ. Dudaklarımda garip bir sıcaklık hissettim ve bu benim hoşuma gitti. İnanmıyorum! BU BENİM HOŞUMA GİTTİ! Kısa ama tutkulu öpüşümüzün ardından zorla birbirimizden ayrıldık.

“Bir daha bana öyle bakma.”

“Nasıl bakmayayım canım?”

“C-canım?”

“Sevgilim değil misin?”

“Öyleyim…canım.”

“Şimdi söyle. Nasıl bakmayayım?”

“Her an beni yatağa atabilirmişsin gibi bakma bana. O cilve bana fazla.”

“Yatağa atmamı mı istiyorsun seni?”

“E- ha-hayır!”

Bir anda güldü ve ağzımdan kaçırdığım olumlu bir harf yüzünden gerçekten de odasına götürdü.

“Bu ‘E- ha-hayır’ cümlesini olumlu algılamak istiyorum.”

“Ağzımdan ‘E’ harfi çıktığı için mi? Ağzımdan kaçtı.”

“Kesin öyledir. Kesin.”

“Öyle z-“

“Tamam. Beni inandırma ihtiyacı duyma. Kendi isteğimle bunu yapıyorum. Tabi senin bir itirazın yoksa.”

“Sen istiyorsan benim için bir sıkıntı yok. Ama biliyorum ki böyle şeylerin nasıl yapıldığını bilmiyorsun. Seni tanıdım tanıyalı hiç sevgilin olmadı ve birisiyle hiç yatmadın. Ne yapacağından bile haberin yok.”

“Sen hiç biriyle yattın mı? Çok bilgiliymişsin gibi konuşma.”

“Aslında bilmiyorum. Sanki bir hataya düşmüştüm öyle.”

“NE!”

“Şaka yapıyorum. Delirdin mi sen? Ben ve birisiyle yatmak.”

“Sen ve birisi değil BENİMLE yatmak. Bence olur ya.”

“Saçmalama!”

“Tamam tamam şaka olsun bu seferlik.”

“Saçmalama dedim diye bir şey yapmayacak mıyız?”

“Ben acıktım. Bana bir şeyler pişirsene.”

“Olur. Ne var?”

“Bilmiyorum. Burayı annem dolduruyordu genelde. Bu aralar da hiç gelmedi.”

“O zaman önce bir dolaba bakayım.”

Mutfağa doğru ilerledim. Mutfakta Emir’in küçüklüğünde çekildiği bir fotoğrafı vardı. Elime aldım ve hayretle bir fotoğrafa bir de salonda oturan Emir’e baktım. İnanmayabilirsiniz ama Emir küçükken sarışınmış. Yani normalmiş gibi gelebilir ama değil. Çünkü şu anki Emir siyaha dönmüş bir kahverengi. Ama küçükken beyazımsı bir sarıymış. Bu çocuk saçını falan mı boyamış? İşlerimi halledeyim sorarım diye düşünüyorum.

“Emir, dolapta bir şey yok.”

“Hadi ya. Neyse dışarıdan söyleyelim o zaman. Başka zaman yerim senin elinden. Olur mu bebeğim?”

Bebeğim mi dedi o? Aman Allah’ım!

“Olur.”

“Olur ne?”

“Olur, dışarıdan söyleyebiliriz.”

“Yanlış cevap.”

“Ne demem gerekiyordu?”

“Olur bebeğim. Söyle bakiyim.”

“Olur bebeğim.”

“Aferin. Ne söyleyelim bebeğim?”

“Bana fark etmez. İstediğin bir şey varsa onu söyleyelim.”

Emir sipariş verirken telefonum çalmaya başladı. Selen arıyordur diye düşünüp telefonu elime aldım. Ama arayan kayıtlı olmayan bir numaraydı.

“Kim arıyor?”

“Bilmiyorum.”

Emir bana garip bir şekilde bakarken bende telefonu açtım. Hastaneden arıyorlardı.

“Alo.”

“Merhabalar, Ceylan Asıl hanımla mı görüşüyorum?”

“Buyurun benim.”

“Ceylan Hanım, babanız Cem bey şehir hastanesinde yoğun bakıma alınmıştır.”

“N-ne! Neden?!”

“Göğüs hizasında bir bıçakla bulunmuş. Gereken diğer bilgileri hastanede öğrenebilirsiniz.”

Telefonu ani bir refleksle kapattım ve Emir’e bir şey demeden ayakkabımı giyinmeye çalıştım.

“Ceylan! İyi misin?”

“B-babam!”

Ağlamaktan konuşamıyordum. Göz yaşlarımın bile ne zaman akmaya başladığını bilmiyordum.

“Ceylan sakinleş! Ne olmuş babana?”

“Y-yoğun bakıma almışlar!”

“NE! Dur t-tamam. Giy ayakkabını. Hangi hastane?”

“Ş-şehir hastanesi.”

“Tamam. Aşkım bana bak, sakin ol. Biz acele etsek de baban orada.”

“T-tamam.”

Artık ne olduğunu anlamadan aşağıda arabanın içinde buldum kendimi. Tüm yol boyunca Emir’in dediklerine kafamda süzemediğim saçma sapan cevaplar verdim. Bitmeyen bir gözyaşı fırtınasında kaybolmuştum.

“Emir biraz hızlı gitsene!”

“Gidebileceğim kadar hızlı gidiyorum zaten. Daha hızlı gidersem ceza yazarlar.”

“Emir başlatma cezana!”

“Ceylan biz hızlı gitsek de gitmesek de baban orada, ameliyatta. Hızlı gitmemiz bir şeyi değiştirmeyecek. Ayrıca polisler durdurursa yavaşlamamıza sebep olur. Önce bir sakinleş sonra Selenlere haber ver.”

Konuşmadım. Konuşmayacaktım. Artık buna ne derseniz deyin. Benim babam orada can çekişsin adam ceza derdinde. Tamam bir konuda haklı olabilir. Ama yine de babamın yanında olmak istiyorum. Bu hayatta her şeyimle o ilgilendi. Beni her zaman o destekledi. Annemle her gün benim yüzümden kavga etti. Şimdi Emir gelmiş bana sakin ol diyor. Muhtemelen ağlamasaydım kırmızı ışıklarda da duracaktı. En azından sen varsın da dertlerimi sana dökebiliyorum. Muhtemelen sende benimle aynı fikirdesin. Tamam kabul ediyorum bazı konularda haklı olabilir. Mesela, polis ceza yazarsa yavaşlarız fikri doğru. Ama babam dediğim gibi can çekişiyor. Onun yanında olmak istiyorum. O benim hep kötü zamanlarımda yanımda oldu. Bende onun bu kötü zamanında yanında olacağım. Artık zamanın nasıl geçtiğini anlamadan hastane kapılarında buldum kendimi. Emir’e hala sinirliydim. Bunu azda olsa belli etmek için hafifçe sırtına vurarak önüne geçtim. Anlamış olacak ki hemen beni belimden kendine çekti. Hastanenin ortasında böyle bir hareket yapması beni çok utandırmıştı. Galiba dışarıdan da yanaklarımın kızarıklığından anlaşılıyordu.

“Sevgilisine trip de atarmış”

“Sana trip falan atmıyorum.”

“Çokta kötü yalan söylermiş.”

“Sana yalan falan söylemiyorum. Bırak beni.”

“Bırakmıyorum, ne yapacaksın?”

Şuna bakar mısınız ya! Resmen benimle alay ediyor!

“Sapık var diye bağıracağım.”

“Hadi ya! Yap da görelim, bakalım ne olacak.”

Şimdi ben buna inat bağırmaz mıyım? Bağıracağım tabi ki. Dediğimi ikiletmem. Arkadaşım beni tanı. Ben nazlı, trip atmaya bayılan, zor, gururlu, dediğimi ikiletmeyen ve başkalarının kurallarına göre yaşamayan bir kızım. Annem neler çekti benden. Bu çocuktan ne eksiği var annemin. Az buna da çektireyim. Hemen bir cesaret bombası patlatıp bağırdım.

“İMDAT, SAPIK VAR!”

Herkes bir anda bize doğru döndü ve olanlar oldu. Emir bir anda beni bıraktı. Ben böyle bir anın içindi gülmemek için kendimi zor tuttum. Hemşireler bize yavaş yavaş yaklaşırken içerideki müşteriler hayretle bizi izliyordu. Bir an için bile pişmanlık hissetmedim. Sadece gururlu ve egolu bir yüz ifadesiyle Emir’e bakıyordum. Emir ise bana niye böyle bir bok yedin der gibi bakıyordu. Muhtemelen sapık muamelesi gördüğü için. Sonra neler oldu, neler bitti bende anlamadım. Hepsi çok hızlı geçti. Ama en azından hafif bir rahatlama hissi bedenime oturmuştu.

“Memur bey, gerçekten arkadaşın sevgilisiyim. Sapık değilim yahu! Ceylan gel de bir şey söyle.”

“Memur bey, dediği gibi. Ufak bir şaka yapayım derken herkes yanlış anladı. Sesimin tonunu çok ayarlayamıyorum da bazen. İşinizden alı koyduk. Kusura bakmayın.”

“Biraz mı? Her neyse, her şey dediğiniz gibiyse ne mutlu bize. Ülkemizde bir tane daha sapık çıkmaması için her akşam dua ediyoruz. Şuan büyük bir sevinç içerisindeyim aslını isterseniz. İşimden alı koymanız konusunda da bir sakınca yok.”

“Tekrar teşekkürler. Görüşmek üzere.”

“Görüşürüz.”

“Ceylan’cım, senden bir kelime bekliyorum.”

“İyi oldu!”

Daha fazla konuşmamak için hemen ilerledim ama birine çarptım. Hay Allah!

“Ö-özür dilerim.”

“Sıkıntı değil.”

“Ata?”

“Ceylan?”

“Aa! Şansa bak.”

“Bu bence şans değil. Baya birine çarpacak olursan o ben oluyorum.”

Arkadan Emir’in sesi duyuldu.

“O kim Celi?” Celi ne be? Neyse.

Bu çocuk beni bugün çıldırttı. Ata’nın yüzünü göre göre bana imalı bir şekilde ‘o kim Celi’ diyor. Çıldıracağım. Ama ben tabi ki Emir biraz daha kudursun diye bu cici hallerimden çıkmadım.

“Emir bak burada kim var.”

“Bende sana onu sordum ya işte.”

Sonunda ima kralı enişteniz yanımıza ulaşabildi.

“Ata.”

“Nasılsın Emir?”

“Ata, bir gelsene yanıma.”

Emir Ata’yı bir kenara çekip konuşurken ne konuştuklarını anlamak için geçtikleri duvarın arkasındaki sandalyeye oturdum. Keşke oturmasaydım. Çünkü bir çarpma sesi geldi. Sanıyorum ki biri birini duvara yapıştırmıştı. Bu kişi sanırım Emir’di. Çünkü arkadan tehdit sesleri yükseliyordu. Emir’in sesiyle.

“Oğlum bak, bir daha kız arkadaşımla ufak bir diyaloğunuz bile geçerse arkadaş falan bilmem cebinde beni korkutmaya çalıştığın bıçakla keserim seni.”

“Emirciğim, merak etme ama ben yengeci bir adam değilim.”

“Onu biliyoruz zaten. Yengeci bir erkeksin. Senden adam mı olur be salak herif. İlk sana söyledim ben Ceylan’dan hoşlandığımı. Kaya gibi biri varken ilk sana söyledim. Hiç düşünmeden sana söyledim. Peki sen ne yaptın? Gittin Ceylan ile ilgilenmeye çalıştın. Gittin tesadüfmüş gibi onunla çarpışmaya çalıştın. Gittin sınıfta onun yanına oturmaya başladın. En önemlisi de, bunların hepsini benim gözümün içine bakarak yaptın. Ama bak ne oldu, Ceylan beni sevdiğini söyledi.”

Bir saniye, gerçekten de her zaman onunla çarpıştım. Her zaman o benim yanıma oturmaya çalıştı. Hatta dün o beni kurtardı. Demek ki bu Ata denilen herif benden hoşlanıyor ve Emir’e ihanet etmemi istiyor. O zaman bunların hepsi tesadüf değil. O zaman o pislik herif beni takip ediyor. Aman Allah’ım!

“Doğru bildin. Bunların hepsini senin gözünün içine bakarak yaptım. Aslını da istersen ondan deliler gibi hoşlandığım için yaptım. Ki bence de becerdim. Benden gayet etkilenmiş gibi bakıyordu bana-“

“Kes lan siktiğimin herifi! Bir daha seni kız arkadaşımın yanında görmeyeceğim yoksa o beni hapiste görür. Anladın mı pislik herif!”

“Bence sen bizi yan yana öpüşüyorken göreceksin. Hatta bence falan da değil. Görürsün lan. Tavlayacağım senin kızı.”

“Çok emin olma sik kafalı!”

Emir bu kadar ağır konuşuyor muydu ya? Her neyse bu cümleleri iyice sağlığımla oynamasın diye oradan uzaklaştım. Emir bir süre sonra yanıma geldi. Mutlu gözüküyordu. Bu konuyu ona açmayacaktım.

Ne konuştunuz?”

“Okulda bir arkadaş varda, onun hakkında.”

Bana yalan söylediğini bildiğim için biraz bozulmuştum. Ama haklıydı. Ben böyle bir şey yaşasam bende yalan söylerdim. Gerçi olayı bildiğim için Emir’in söylediği yalanı yutmuş gibi davrandım. Ayrıca benim babam bıçaklanmışken ben nasıl burada böyle rahat ve sallanark duruyorum?

“Cem Asıl için gelmiştik.”

“Yoğun bakımdan almışlar odaya yatırmışlar Ceylan Hanım. Kimliğinizi alabilir miyim?”

“Tabi ki, hemen veriyorum.”

Babamın oda numarasını ve hangi kat olduğunu öğrendiğimizde hemen odaya çıkmak için asansöre bindim. Odaya geldiğimizde annem yerine sadece bir hastabakıcının olduğunu gördük.

“Ceylan Hanım siz misiniz? Aşağıdan bilgi verdiler.”

“Evet benim. Kızıyım yani.”

“Tamam o zaman ben sizi baş başa bırakayım.” Kadın dışarı çıktığında koşar adım babamın baş ucuna yürüdüm.

“Kızım.”

“Babacım. İyi misin kuzum?”

“İyiyim canım. Yanındaki beyefendi kim kızım?”

“Efendim, kızınızın erkek arkadaşıyım.”

“Ceylan? Bana söylememiştin.”

“Daha yeni baba. Arkadaşımdı şimdi erkek arkadaşım.”

“Çok iyi. O zaman birbirinizi tanıyorsunuz.”

“Evet baba.”

“Efendim bu arada çok geçmiş olsun.”

“Yavrum senin adın ne bakalım?”

“Emir efendim.”

“Çok güzel bir ismin varmış Emir.”

“Teşekkürler efendim.”

“Emir bana efendim demene gerek yok. Senli benli konuşabilirsin. Ben sana sen diyorum. Bana Cem amca diyebilirsin. Belki birkaç sene sonra babada dersin.”

“Of baba!”

“Kızınız nazını azaltırsa belki birkaç seneye diyebilirim.”

“Emir!”

“Hahahahahahahhaha! Çocuklar beni güldürmeyin. Dikişleri var, canımı acıtmayın. Kızım sende bir hareketlerine özen göster de birilerine artık damat diye hitap edelim.”

“Baba daha lisedeyiz.”

“Belli olur mu? Belki üniversiteden sonra evleneceksiniz. Ayrıca şurada ne kalmış. Lise bir sene sonra bitiyor. Emirciğim, ne okumak istiyorsun?”

“Gastronomi Cem amca.”

“Kızım sen ne istiyordun?”

“Baba çok ayıp. Evde üç yüz milyon kere konuştuğum bu konuyu nasıl unutursun.”

“Kafa mı kaldı yavrum. Artık görmek istediğim tek şey torunlarım o kadar.”

Herkes bugün üstüme mi geliyor benim?

“Bu konuyu açmayalım babacım istersen. Ben sana direk ne olmak istediğimi söyl-“

“Neden bu konuyu açmıyoruz Ceylancım?”

“Emir daha lisedeyiz! Baba daha bu konuyu gerçekten kapatalım. Ben psikoloji okumak istiyorum baba.”

“Ama baksana Emir’de bu konudan konuşmak istiyor. Değil mi Emir?”

“Şimdi evet desem daha sonra Ceylan beni öldürebilir. Bu yüzden Cem amca eğer torunlarınızı görmek istiyorsanız benim yaşamam gerekiyor. İşte bu nedeni bahane olarak kullanmak istiyorum. Yoksa seve seve bu konuyu tüm gün boyunca konuşabilirim. Ama ölmek istemiyorum.”

“Haklısın yavrum. Tamam bu konuyu kapatabiliriz o zaman. Ceylan annen nerede?”

“Baba bende şimdi hatırladım. Annem arkadaşlarıyla yurt dışına tatile çıkmıştı. Onun haberi var ama çok umursamadı.”

“Bıçaklandım! Neyini umursamadı kızım?”

“Baba biliyorum ama annemi biliyorsun. Artık kafayı sıyıracak duruma geldi. İkimize bakmak zor iş.”

“Haklısın da bir düşün kocan bıçaklanıyor sen yunan adalarında kokteyl içiyorsun.”

“Bana göre hiç mantıklı değil ama doktora gitmiş annem. Git bir tatile çık demiş. Stres yapan şeylerden uzak dur demiş. E kadın haklı olarak bizi almadı arkadaşlarıyla gitti.”

Üçümüz birden benim dediklerime güldük.

“Baba doktorlar bana çok derin olup olmadığını söylemedi. Eve kapıcı girmiş. Bizim ev genellikle neşeli ve sesli bir ev olduğu için kapıcı eve girmiş. Seni baygın görmüşler. Karnında bıçakla. Meğerse bıçak çok derine girmemiş. Evet dikiş lazımmış ama seni kan tutuyor ya babacım, kapıcı bunu bilmediği için ambulansı aramışlar. Demişler hazır baygın, ayılmadan yoğun bakımda dikiş atmışlar. Anneme de çok derin olmadığını söylemişler. Bana söylemediler çünkü telefonu yüzlerine kapattım. Yoksa paniklemeden gelirdik.”

“Hayat bir komedi filmidir. Arasında kötü ve iyi farklı duygular karışık bir komedi filmidir. Biz yaşarken acı çeksek de diğerleri hayat hikayemize gülüyorlar. Bizde onlarınkine.”

“Çok haklısın Cem amca.”

“Baba, böyle şiir gibi cümleler, benzetmeler falan nerden çıkıyor?”

“Bilmem. Bazen kendimi kaptırıp şiir falan yazıyorum. Ama sesli. Sorun orada. Yoksa bunu da içimden söyleyecektim.”

“Baba bir alemsin ya!”

“Ben ciddiyim yahu. Bazen keşke şair olsaydım diyorum.”

“Ay yeter bu kadar güldüğümüz. Emir. Bu arada iyi ki Selenlere haber vermemişiz. Boşuna panikleyecekti kız.”

“O zaman biz daha babanı yormayalım.”

“Bence de. O zaman yarın görüşürüz baba.”

“Görüşürüz kızım, görüşürüz e- damat.”

“Görüşürüz baba.”

“Baba! Emir!” Şaka mı bunlar? Keşke Emir gelmeseydi.

“Kızma damadıma bağırma.”

“Of baba! Ben gidiyorum. Sen de ne yapıyorsan yap Emir!”

“Arabasız nereye gideceksin?”

“Taksiye bineceğim.”

“Paran var mı?”

“Var.”

“Nerde var?”

“Hastaneye geldikten sonra senden çaldım.”

“Ne?”

“Ben gidiyorum.”

Babam bir şey söyleyemiyordu çünkü gülmekten yerlere yapışmıştı. Emir bana garip garip bakarken bende cebinden çaldığım parayı göstererek kaçtım.

“Bay bay babaaa!”

“Kız dur! Ceylan! Cem amca o zaman yarın görüşürüz. Ben şu kızı bir yakalayayım. Gerçekten de taksiye atlar çünkü.”

“Kızımı iyi çözmüşsün.”

“Aslında bugün onu daha iyi tanımam için bir fırsat oldu. Yarın anlatacağım. Ama kızını önce yakalamam gerekiyor.”

Evet onları kapıdan dinledim. Ama şimdi Emir beni yakalamaya geliyordu. Bu yüzden gerçekten kaçmam gerekiyor. Ya da daha iyi bir fikir. Beni bulamayacak bir yere saklanabilirim. Mesela yangın merdivenleri. İleride bir tane var. Oraya girdiğimde Emir inansın diye asansörü daha inandırıcı olsun diye lobiye yolladım. Emir geldiğinde gülmemek için ağzını zımbalamam gerekti. Çünkü arkamdan KONUŞTU!

“Deli kız! Ne olurdu biraz eyelensek. Ben deli miyim sevmediğim bir kızın babasına böyle konuşur muyum? Ciddi düşünüyoruz herhalde. Ayrıca üniversitede evlenenler var!”

İşte bu son cümle beni bitirdi. Ciddi düşünüyormuş! Bir yandan komik bir yandan garip. Her neyse o inince bende merdivenlerden indim. Bir baktım arabasına binmiş gitmeye hazırlanıyor. Daha doğrusu beni bulmak için telefonundan bir şeyler yapıyor. Gizlice arabasının arkasına gittim. Arabasının kapılarını garip bir şekilde ses çıkartmadan açtım ve acayip yavaş bir şekilde oturdum. Gerçi duymazdı veya görmedi ama olsun. Kapıyı sessizce kapattım. O da sessizce telefonunu kapattı ve arabayı çalıştırdı. Arka koltuğa binmiştim çünkü beni görmesi daha zor olur diye düşünmüştüm. Arabayı sürmeye başlamadan onu korkutmalıydım. Yoksa kaza yapabilirdi. Bende zaman bu zaman diye düşündüm ve iki saattir planladığım o kelimeyi söyledim.

“EMİİR!”

“HASSİKTİR!”

Öyle bir tepki verdi ki gerçekten sürseydi kesin kaza yapardık. Konuşamadım çünkü gülmekten arka koltukta sıkışmıştım!

“CEYLAN?”

“Efendim Emir.”

“Ödüm koptu!”

“Farkındayım!”

“Ne ara arabaya bindin? Öne gelsene.”

“Çok komiktin!”

“Bunu tahmin ediyorum da ne ara bindin arabaya?”

“Telefonuna bakarken.”

“Şaka falan mı?”

“Arabanın yedek anahtarı bende yok. Nasıl açmamı bekliyorsun kapıyı?”

“Mantıklı.”

“Bana böyle davranırsan görürsün gününü.”

“Sana ceza vereceğim.”

“Nasıl bir ceza acaba sorabilir miyim?”

“Gece görürsün.”

Ne! Düşündüğü şey değildir inşallah!

“Düşündüğüm şey değil dimi?”

“Düşündüğün şeyi bilemem ama eğer baban torun istiyorsa vermemiz gerekiyor biliyorsun değil mi?”

“Emir saçmalama! Lisedeyiz!”

“Tamam işte, lise aşıklarıyız biz.”

“Sağa çek, eve yürüyeceğim.”

“Hayır.”

“Emir kapıyı aç!”

“Açarsam gidersin.”

“Açmazsan atlarım.”

“Atlayamazsın.”

“Öyle de atlarım ki!”

“Atla o zaman.”

Bu sakinliği beni çıldırtıyordu. Dediğimi ikiletmeyen biri olduğumu biliyorsun. Camı açmaya çalıştım. Kahretsin! Her yeri kilitlemiş! Madem öyle, beni kendi evine götürüyorsa bende kesinlikle arabadan inmeyecektim. Bunu da ona söylemeyecektim. Yoksa bunun için plan yapabilirdi. Evine geldiğimizde park edip kapımı açtı ama ben inmedim. Neler olduğunu anlayınca emniyet kemerimi açıp beni kucağına aldı.

“Ne yapıyorsun?”

“Seni kucağıma alıyorum. Yoksa eve gelmeyeceksin.”

“Gelmeyeceğim zaten!”

“Öyle de götüreceğim ki seni. İstersen sapık var diye bağır. Umurumda olmaz. Seni o yatağa atacağım.”

“Harbi sapıksın!”

“İstersen bana tacizci de istersen bana tecavüzcü de gerçekten umurumda değil.”

“O zaman bir anlaşma yapalım.”

“Olur.”

“Sen beni nasıl kullanacaksan kullan sonra bana Ata ile ne konuştuğunuzu anlat.”

“Anlaştık.”

“Ama gerçekleri söylemek zorundasın. Yoksa bir daha yüzümü göstermem.”

“Söz veriyorum gerçekleri anlatacağım.”

“Anlaştık.”

 

 

Biraz uzun bir bölüm olmuşş, bu bölümleri eskiden yazdım o yüzden cringe sevyesini çok umursamayın:))

Bölüm : 21.11.2024 21:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Buğlem Yücelik / HAYATIMIN ORTASI / 2. Bölüm
Buğlem Yücelik
HAYATIMIN ORTASI

8 Okunma

2 Oy

0 Takip
2
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...