
9. BÖLÜM
Uyandığımda kulaklık hala kulağımdaydı. İçeriden sesler ve yemek kokusu geliyordu. Ne yaptılarsa mükemmel kokuyordu. Üzerimden düşen benim olmayan ama benim olan pijamalarımla yataktan çıktım. Yerde dünkü kıyafetlerim duruyordu. Evet, yere atmıştım. Kulaklığı çıkarıp yatağın yanındaki komedine bıraktım. Yerden kıyafetlerimi alıp hemen üzerimi değiştirdim. Pijamaları da yatağı toplayıp üzerine katlanmış bir şekilde koydum. Odadan çıkıp sesin geldiği tarafa doğru yürüdüm. Yemek kokusu ağırlaşmıştı. Allah! Menemen kokuyordu. En sevdiğim. Mutfağa girdiğimde ocağın başında Alp’i gördüm. Onun yanında ise Balkız ile Görkay vardı. Kahve yapmaya çalışıyor olmalılardı. “Günaydın.” Dedim sakin bir şekilde. Hepsi bir anda bana dönünce ürktüm. Balkız Görkay’ı yalnız bırakıp benim yanıma geldi. Koluma girip beni mutfaktan çıkardı. Bense boş boş bakıyordum. Kendimi bir an da salonda bulduğumda tüm kızlar oradaydı ve ortada bir paket duruyordu. Kaşlarımı merakla çatıp Balkız’a döndüğümde bana gülümseyerek bakıyordu. Biraz daha boş boş baktıktan sonra anlamadığımı anlayıp açıklamaya başladı. “Duyduk ki doğum günün yakın bir zaman önceymiş. Baktık sende çok mutsuzsun, sana hediye alalım dedik. 18. yaş günün kutlu olsun canım!” Haklıydı aslında. Doğum günüm geçmişti ve artık da bir önemi yoktu. Eğer planlarımız işe yaramazsa ve ben evden geri kaçamazsam hayatın bir önemi kalmayacaktı. Kim bilir belki eskiden olduğu gibi babam beni biriyle evlendirir. Daha yeni gün aldığım üniversite sınavının da günü bugündü. Ne kadar Cemil’le konuşmuyor olsam da onun bana ayarladığı evde olabilirdim ben birkaç gün sonra. Ama ben kimim ki! Sadece bir şey yapmak istemiştim ve o da bok oldu! Ben kimim ki zaten sevilmek isteyeyim. Ben kimim ki zaten bir şey isteyeyim. Ben kimim ki! Düşüncelerimle kendimi biraz daha yorduktan sonra zorlu bir çabanın ardından gülümsemeyi başardım. Bu nazik düşüncelerinden dolayı gözlerim dolmadı da değildi. Herkese tek tek sarılıp teşekkür ettikten sonra hediyeyi açtım. Açmamla ağlamam bir oldu. Paketin içinden bir belge çıkmıştı. Ve belgede sınav günü yazıyordu. Planları halledip geri döndüğümde gireceğim sınavın günü yazıyordu. Ben ağlarken salona doğru yaklaşan adım sesleri işittim. Ayağa kalkıp herkese bir kere daha sarıldığımda Akasya konuşmaya başladı: “Aslında bu abimin fikriydi. Biz sadece gerçekleştirdik.” İyice yaklaşan adım sesleri olduğumuz yerde durunca o tarafa döndüm ve hiçbir şey demeden Alp’e sarıldım. Sarıldığım bedenin sahibi de kollarını bana dolayınca Görkay’dan bir ses işittim: Oooooooooooo,” Ağlamaktan kızarmış yüzüme bir de çatık kaşlar eklenince yüzüm daha da komikleşti ve ben Görkay’a doğru döndüm. “Görkay kes!” Evet, sinirlerim iyice bozulmuştu. Galiba kimse beni kale almadı ve gülmeye başladılar, o kadar mı komik gözüküyordum. “Gidiyorum ben ya!” dedim sinirle ve salondan dışarı evin kapısına doğru yürüdüm. Mızmız bir çocuk gibi davrandığımın farkındayım ama ne yapabilirim? Tam evin kapısının kolunu tutmuşken biri beni havaya kaldırdı. Ne olduğunu anlamadan Alp beyin kucağındaydım bile. Salona beni geri getirdiğinde bu sefer herkes birden şöyle dedi: “Birde evlenme teklifi etseydin!” Herkes bunu nasıl aynı anda söyledi anlamıyorum! Aslında herkes değil, Duru hariç herkes. Sadece buruk bir gülümsemeyle yere bakıyordu. Hala Alp’in kucağındayken Duru’nun olduğu yere baktım. Allah Allah, hiçbir şey yoktu aslında. “Tamam yeter bu kadar indir beni.” Artık gerçekten nasıl bir ciddiyetle söylediysem dediğimi yaptı ve beni yere indirdi. “Uçağım kaçta Alp?”
“15:30’da”
Titreyerek uçağa bindiğimde gerçek anlamda bayılacaktım. Ha bu arada yanımda İnci değil Alp oturuyordu. Ve ilk karşılaştığımız yerle aynı yerdeydik. Bunu bilerek mi yapmıştı yoksa öylesine denk mi gelmişti bilmiyordum. Anons geldiğinde herkes kemerini taktı. Ve birden bir ses işittim. “Rüya Kardelen!” Birisi adımı söylüyordu ve kızgın bir şekilde söylüyordu. Hayır, kızlardan değildi. Hayır, Alp’ten de değildi. Görkay veya Ilgaz’dan da değildi. O zaman kimden di? Tanıdıktı ama kimdi? Ve bir kez daha o ses “Rüya Kardelen dedim!” Kafamda mı kuruyordum yoksa gerçek bir ses miydi bilmiyorum. Kaşlarımı çatmış elimle başımı ovuyordum ve bu defa hemen yanımda o sesi işittim. “Rüya Kardelen! Sana diyorum!” İlk Alp’e baktım, bana bakıyordu. Daha sonrasına korkarak başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Karşımda o duruyordu: Irmak. “I-ırmak?”
“Evet ya, Irmak. Hatırladın mı?” Boş boş ona bakarken kalbimin hızlı atışının sakinleştiğini hissedebiliyordum. “Hatırladım, tabi de, ne oldu?”
“Sen kim oluyorsun da çocuklarımın babasıyla dolaşıp sevgili oluyorsun!”
“Anlamıyorum. Irmak ben Oktay’dan ayrılalı çok oldu.”
“Ondan mı bahsediyorum sence?” dedi sinirle. “O değilmiş babaları.”
“Ne? Kimden o zaman?” Alp’te bir gerginlik sezmiştim. O da Irmak’a odaklanmış onu dinliyordu. “Şu an yanında oturduğun kişiymiş!” Ne? Hayır. Değildir. Şaka yapıyor. Komik değil. Irmak’ın dedikleri beynimde yankılanırken Alp’e döndüm. “Şaka mı bu?” Değilmiş! Hayır. Bu adam beni daha dün öpmeye çalıştı! Daha sabah beni kucakladı. O Irmak benim Alp’ten senelerce hoşlandığımı bile bile onunla yattı. Utanmadı babasına senin sevgilin dedi, sonra utanmadı yüzsüz gibi geldi ondan değil bundan sen hayırdır diyor! “Rüya, bilmiyordum. Gerçekten,” “Neyi bilmiyordun Alparslan Çevik! Onunla yanlışlıkla mı beraber oldun? Beni yanlışlıkla mı öpmeye çalıştın? Beni yanlışlıkla mı kucakladın? Madem onunla seviştin o zaman beni neden sana düşürmeye çalıştın!” Alparslan’a söylediklerim bittikten sonra sinirle Irmak’a döndüm. “Peki sen söyle, yanlışlıkla mı benim sevgilimle yattın? Yanlışlıkla mı benim senelerce hoşlandığım kişiyle yattın? Sen yüzsüz müsün de karşıma geçip bana kendi yaptığın bir hatanın bedelini benden soruyorsun? Sen yattın, sen hamile kaldın, sen doğurdun, sen beni sırtımdan bıçakladın ama yok, Rüya suçsuz, bir tek o suçsuz, gideyim ben tüm hataları onun üzerine yıkayım. Oldu canım, başka.” Tekrar Alparslan’a döndüm “Sen! Yüzsüz herifin tekisin! Sen her gün başka biriyle takılan bir escortsun! Sen olmak istediğin kadınları takip eden bir sapıksın! Sen insanların iyi niyetini çöpe atan bir ayısın! Şimdi siktir olup git buradan!”
“Rüya,”
“Dinlemek istemiyorum Alparslan! Git! Ha ama başka kızlarla işin mi var? Doğru ben seni uğraştırmayayım. Görüşmeyiz inşallah Alparslan!” dedim ve sinirle kapanmamış uçağın kapısından aşağı indim. Yanıma hiçbir kıyafetimi almadığım için şanslıydım. Sinirle havaalanından çıktım ve bana Cemil’in aldığı çantanın içinden telefonumu çıkardım. Bu sırada bir taksiye binmiştim. Babamı arayıp açmasını bekledim. İkinci çalışta açmıştı. “Bana yarına uçak bileti al.”
“Zaten almıştım ya kızım.”
“Kızım demeyi kes, sadece yarın için bir bilet ve bir gün kalacağım bir otel ayarla, yarın geliyorum.”
“Peki kı-” Cümlesini bitirmesine izin vermeden yüzüne kapatmıştım. Bu kadar konuşmak yeterliydi. Sinirle bindiğim taksiye babamın anında attığı oteli söyledim.
Birkaç dakika sonra otele gelmiştim. Esat hala ne aramış ne bir şey yapmıştı. Tamam, onun yardımına da ihtiyacım yoktu zaten. Ama aksine Alparslan çok fazla mesaj atıp arama yapmıştı. Hiçbirini cevaplamış veya geri dönmemiştim. Bunların dışında kızlar da hem gruptan hem özelden yazmaya başlamış ve devam ediyorlardı. Onlarla bir sıkıntım olmadığı için grubu açtım ve aynen şöyle yazdım.
SİZ: İyiyim. Birkaç saniye sonra mesajlar yağmaya başladı.
İNCİK: Ne demek ‘iyiyim’ meraktan çatladık. Ve lanet olası uçak da hala uçuyor. Alp seni ne kadar merak etti biliyor musun? Aslında o kadar da umurumda değildi. O yüzden başka bir şey yazmadan telefonu kapattım. Resepsiyondan oda kartımı alıp odama çıktım. Yatağa uzanıp düşünmeye başladım. Her şey üst üste geliyordu. Oysa buraya gelmeden önce nasıl da güzel hayallerim vardı. Her şey boka battı. Sınava girecektim. Günü bile ayarlıydı! Bugün o sınava girebilirdim. Ama o lanet adam yüzünden giremedim. Bir saniye! Saat kaç? Beşe on var! Hala sınava yetişecek vaktim var. İçimdeki heyecan her saniye büyürken elimdeki telefonla bir taksi çağırdım. Hızlıca yanıma sınavda lazım olabilecek şeyler aldım ve odadan çıktım. Acele etmem gerekiyordu. Yarım saat sonra hayatımı belirleyecek o sınava girecektim. Evet tam yarım saat. Hızla beni bekleyen taksiye bindim ve okulun adresini verdim. Şimdi ne yapmalıydım? Esat’a haber mi verseydim. Bunları düşünürken telefonum çaldı. Arayan kişi Cemil’di. Lanet olası hayvan. Telefonu meşgule atıp telefonu çantama attım. Yaklaşık 15 dakika sonra taksi okulun önünde durdu. Ne kadar Cemil ile konuşmuyor olsak da kartımı kapatmamıştı. Bende onu kullanıyordum. Onun parası sonuçta, biterse bitsin, bana ne. Kartla taksinin parasını ödedikten sonra Esat’ı aramam gerektiğini düşünüp onu aradım. Beni dördüncü çalışa kadar bekletti ardından açtı. Hiçbir şey demiyordu. Bende demiyordum. En son pes ettim ve konuştum. “Normalde bugün dönecekti ama beklenmedik bir durum oldu ve dönmüyorum. Yarın gideceğim. Ve şimdi de şansımı denemek için sınava giriyorum.” Biraz bekledikten sonra derin bir nefes aldığını işittim. Ardından o da konuştu. “Bunu neden bana söylüyorsun?” Kaşlarımı çattım. Kızmıştım. “Çünkü ne kadar kavga etsek de ben hala kardeşimle görüşmüyorum ve en güvendiğim kişi sensin!” dedim ve telefonu yüzüne kapattım. Sinirle okulun önündeki bir banka oturup düşünmeye başladım. Aramasa mıydım? Saçma mı oldu? Ne yapacağım şimdi? Kalan 15 dakikayı da öyle geçirdikten sonra sınava girdim. Çok stresliydim. Bir sürü kişi vardı ve tahminimce hepsi bolca çalışmış da gelmişlerdi. Oysa ben o kadar az çalışabildim ki. Bir sürü olayın arasında ben anca o kadar çalışabilmiştim. Normal tabii. Gerçi olaylardan önce de hiç çalışmamıştım ama olsun. Herkese kağıtlar dağıtıldığında ben gerçekten bayılmak üzereydim. İçimden hızlı bir dua okuyup sınava başladım. Allah yardımcım olsun, çok çok amin.
Zorlu bir 165 dakikanın ardından kağıdımı teslim edip çıktım. Çok terlemiştim. Buradan çıkınca rahatlatıcı bir duş alacaktım. Telefonum yine bildirimlerle dolmuştu. Kızlar yine binlerce mesaj atmıştı. Niye beni gruptan atmıyorlardı ki? Ya da ben niye çıkmıyordum? Telefonumu açıp kızlarla olan grubumuza girdim. Önce yazışmaları okudum. Gerçi çok yazışma denmezdi ama olsun.
BAL’IM: Rüya beni çıldırtma! Neredesin, ne yapıyorsun en azından bize haber ver.
ANNEM: Canım benim, bak gerçekten herkes perişan durumda. En azında ne yapacağını söyle. Sadece bize
AKASİ: Abla, neredesin? Abim seni çok merak ediyor. Bizde öyle… nerede olduğunu söylersen belki hep beraber bu sorunu çözebiliriz. Abla, lütfen.
İNCİK: Rüya Akasya haklı. Sen ne kadar haklı olsan da olmasan da bu sorunu ikiniz konuşarak çözmelisiniz. Ve daha onlarca mesaj. Onlarla bir sorunum yoktu ama bizi Alparslan tanıştırmıştı. “Hanımefendi çekilebilir misiniz? Yolun ortasında durmuşsunuz. İnsanlar geçemiyor.” Kaşlarımı çatıp arkamı döndüğümde tanımadığım bir adamla karşılaştım. “Kenardan geçemiyor musun?”
“Efendim?”
“Diyorum ki,” dedim sesimi yükselterek, “kenardan geçemiyor musun? Sağır mısın beyefendi nesine efendim!” Bu söylediklerim adamı kızdırmış olacak ki adam üzerime yürümeye başladı. “Ne diyorsun lan sen!”
“Diyorum ki,” dedim daha fazla bağırarak, “kenardan geç lavuk!”
Adam tam bana yumruk atacakken refleks olarak elini havada yakalayıp aşağı doğru büktüm. Kırmıştım galiba. Ama zaten ben bu hareketi yapmasaydım ve yumruk yeseydim ilk olarak adamın arkasındaki Esat ile Alparslan adamı parçalardı. İkinci olarak bu kadar kadın cinayetleri artmışken etrafta da onlarca insan varken bu adamın sağlam kalması imkansızdı.
BİR DAHAKİ BÖLÜM BİRAZ ÜZÜCÜ OLABİLİR?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |