3. Bölüm

KİMSİN VE NEDEN?

kitapsatirlarim
kitapsatirlarim

İnsanın bazen söyleyecek kelimeleri kalmazdı. Sadece bakardı. Işık'ın nutku tutulmuştu. Abisine döndü çünkü ne zaman korksa abisine bakardı. Abisi anladı.

"Tamam gördün bitti şimdi gidebilirsin." Alperen'in yüzündeki hayal kırıklığı okunabiliyordu.

"Doğum günün kutlu olsun hayat ışığım." dedi üzgün bir sesle ve cevap beklemeden oradan ayrıldı çünkü Rüzgar ile -Işık'ın abisi- bir tatsızlık yaşamak istemiyordu. Işık bir anda gözlerini yumdu. Başına çok şiddetli bir ağrı girmişti. "Abicim iyi misin?" dedi Rüzgar. "İyiyim sadece çok başım ağrıyor. Beni eve götürür müsün abi?" Rüzgarla beraber arabaya bindiler. Eve gelir gelmez yatağına yatıp uyudu.

Uyandığında hava kararmıştı ve yan odadan yani abisinin odasından bağırış sesleri geliyordu. Annesi ile tartışamazdı çünkü Londra'daydı. Konuşmaları dinlemeye başladı. "Ya sen kimsin? Ben sana kaç kere dedim bugün gelmeyeceksin diye? Alperen beni çıldırtma!" Son cümleyi o kadar yüksek sesle söylemişti ki Işık duvardan uzaklaştı. "Bak oğlum başlatma sana da aşkına da. Kapat şu telefonu bir daha da kardeşimin ve benim hayatıma girme!" Abimin telefonu hoparlördeydi. "Sana son bir şey soracağım Rüzgar. Bunca yıllık dostluğumuza dayanarak." Abimle Alperen gerçekten çok iyi arkadaştı. Yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi. Şimdi ne oldu da bu kadar kötü oldular aklı almıyordu Işık'ın. "Işık'ın ve senin hayatına girmesi gerekenler Poyraz ve Alptuğ mu?" Rüzgar cevap vermedi. Abisi telefonu duvara fırlattı. Işık abisinin kendine bir şey yapmasından korkup hemen abisinin odasına gitti.

"Abi neler oluyor? İyi misin?" Rüzgar odasına gelen Işık'a baktı ve hemen yanına gidip sıkı sıkı sarıldı. Saçlarının kokusunu içine çekti. Bebekken de böyle kokuyordu saçları.

"Abi beni korkutuyorsun."

"Seni ilgilendiren bir şey yok." dedi abisi.

"Bana yalan söylemeyi kes abi. Duydum her şeyi. Telefon hoparlördeydi. Alperen'i tam olarak hatırlamıyorum bile. Hatırlamak için çok uğraşıyo- Ahh!" Rüzgar koşa koşa Işık'ın yanına gitti.

"Başım ağrıyor."

"Düşünme şunları!" Abisi o kadar bağırmıştı ki Işık'ın gözleri doldu. Rüzgar derin bir nefes aldı.

"Tamam, özür dilerim. Gel seni yatağına götüreyim güzelim. Hadi sakin ol tamam mı?" Rüzgar Işık'ın tekrardan aynı şeyleri yaşamasından korkuyordu. Bu baş ağrıları hiç de iyiye işaret değildi. Alperen'in sorduğu soru hâlâ aklını kurcalıyordu. Alptuğ ile bir problemi yoktu ki Rüzgar'ın. Tek problemi Poyraz'dı. O çocukta hiç iyi şeyler hissetmiyordu. Kardeşine zarar vermesinden korkuyordu. Aslında Poyraz da bir abiydi. Kardeş sevgisini en iyi o bilirdi çünkü gerçekten iyi bir abiydi. Ama gözü dönünce herkesi korkuturdu. Rüzgar da bundan korkmuştu.Zaten kaydını değiştirmişti. Yarın kardeşiyle aynı okula başlıyordu. Bu konuyla ilgili annesine danışmıştı. Kardeşinin o okula gitmesini istemiyordu ama annesi her zaman olduğu gibi onu dinlememişti. Rüzgar artık yorgunluktan bayılacaktı. Yarın yorucu bir gün olacaktı. Rüzgar uyumaya gitti. Normalde bu saatlerde yatmazdı. Saat 23.43'tü. Bu saatlerde genelde gün Rüzgar için yeni başlardı. Ama son zamanlarda o kadar çok yıpranmıştı ki. Yatağa yattığı gibi uyudu.

IŞIK'IN DİLİNDEN

Sabah yine uyandım. Bugün harika bir gündü çünkü abim de kaydını bizim okula almıştı. Her ne kadar kızsamda sevindim çünkü kendimi hiç güvende hissetmiyordum. Zaten tango da üniversitede oluyordu. Abim çok zekiydi. Derslerini diğerlerinin aksine asmazdı. Ben de asmasını istemezdim ama en azından tango derslerinde benim yanında olmasını istedim. Zaten şansıma abimin o aralıkta dersi yoktu. Bugün prova vardı. Umarım abim bir kavga çıkarmaz. Abim yapmaz da o Poyraz denen çocuk abimi kışkırtmak için her şeyi yapar. Üstüme bol beyaz bir tişört altıma bol bir eşofman giydim ve saçımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. Tam abimin odasına gidiyordum ki kapıyı açınca abimle burun burunu geldim.

"Işık abicim samimiyeti fazla kaçırmayalım canım. Beni öpmek istemeni anlarım çünkü kahretsin ki çok yakışıklıyım ama neticede abinim canım. Lütfen." Göz devirdim.

"Ayrıca sen beni kalpten götürmek mi istiyorsun? Ne bu güzellik?" Bu sefer gülümsedim.

"Abi bugün ikinci ders unutma. Kızlara takılıp beni unutursan akşam evde mahvederim seni. Çünkü çok güzel kızlar var. Benim kadar değiller biraz yaşlılar çünkü senin gibi." Kahkaha attım.

"Ben yaşlıyım öyle mi?" Bu kavga daha uzardı.

"Abicim ilk günden okula geç kalmak istemezsin değil mi?" Sonunda arabaya bindik. İlk ders çok sıkıcı geçti. İkinci ders tango için üniversiteye geçtik. Abim çoktan oradaydı. Koşarak sarıldım. Buraya kadar Naz ile gelmiştim. En iyi arkadaşımdı ve gerçekten çok iyi bir kızdı. Abim de bana sıkı sıkı sarıldı. Ve gözleri Naz'da takılı kaldı ve yutkundu. Havada aşk kokusu var arkadaşlar. Dürttüm. Bana baktı. Tek kaşımı kaldırdım. O sırada Dila hoca ve diğerleri geldi. Dila hoca abimi gördü.

"Rüzgar ne kadar da büyümüşsün yavrum sen." Dila hoca abimi en son 8 yaşında görmüştü ve abim şu an 21 yaşındaydı. Dila hoca abimin izlemesine izin verdi. Prova normalde 9.40'ta idi ama Poyraz Beyler 10.30'da gelebildiler. Sınıfa girdi,abimi gördü ve başını iki yana sallayarak sırıttı. Çantasını abimin yanına koydu ve keyifle bir şeyler söyledi. Bu ikisi arasındaki olay neydi sahiden? Neyse en azından prova boyunca yüzüme bile bakmadı ve prova sorunsuz bitti. Çıkışta abim bana sen çık birazdan geleceğim işareti yaptı ve bu da Poyraz ile konuşacağım anlamına geliyordu. Aman yesinler birbirlerini. Artık hiçbir şeye dayanacak gücüm kalmadı.

RÜZGAR'IN DİLİNDEN

Poyraz Beyleri bekliyoruz. İnşallah gelecekler ve 9.40'ta olan provaya 10.30'da geldiler nihayet. Kapıdan içeri girdi ve beni görünce gülümseyip başını iki yana salladı ve çantasını yanıma koyup kulağıma:

"Gerçekten kardeşine zarar vereceğimi mi düşünüyorsun? Yapma Rüzgar. Ben de abiyim ve kardeş sevgisini çok iyi bilirim. Ona hiçbir şey yapmayacağım."

Dediği gibi prova boyunca Işık'ın yüzüne bile bakmadı. Çıkışta Işık'a kaş göz yaptım ve Poyraz ile baş başa kaldım. Tam kapıdan çıkacakken kapıyı kapattım. "Nasıl yapmıştın ilk gün kardeşime? Böyle mi sıkıştırıp onun canını yaktın söylesene Poyraz. Ne yaptı lan o kız sana?" Karşımda pis pis sırıtmaya başladı. Biliyordum, amacı beni sinirlendirip kendini dövdürtmekti. Ama bunu yapmayacaktım.

"Neyse, büyüklük bende kalsın değil mi abisi?" Son sözü özellikle vurgulamıştım. Yüzünün aldığı halden belli mesaj ulaşmıştı. Sınıftan çıktım ve kızların yanına gittim Alptuğ da oradaydı.

"Ooo abisi, Alptuğ. Naber limonlu kekim?"

"Abi hala mı ya? Limonlu kekim ne eşek gözlüm?" Pis pis sırıtmaya başladı.

"Lan mavi gözlüyüm, mavi! Bari düzgün takma ad tak."

"Tamam Mariana Çukuru'nda kaybolduğum, reçelli ekmeğim." Yüzümü buruşturdum.

"Tamam bir daha sana limonlu kekim dersem namerdim ya." Poyraz'ın aksine Alptuğ ile aramız bozuk değildi. Çok seviyorum ben bu çocuğu ya.

"Abi ne bu samimiyet?" Işık'ın sorusu kahkaha attırdı.

"Kızım biz onunla 8 yıldır arkadaşız. Neyden bahsediyorsun?" Soru sormasına fırsat vermeden Alptuğ'u aldım, tabiri caizse kaçırdım (kendime).

IŞIK'IN DİLİNDEN

Provadan sonra direk sınıfa çıktım ve çantamla yedek kıyafetlerimi alıp tuvalete gittim. Gerçekten çok terlemiştim. Çantamdan beyaz tişört ve kot bir şort çıkarıp giydim. Allah'tan okul kıyafete takılmıyordu. Saçımı da atkuyruğu yapıp ucunu ördüm. Tam tuvaletten çıkarken okulun popüler (!) kızları geldi.

"Oo Poyraz'ın sevgilisi. Yalnız kızsın aynı şeyleri yaşamanı istemediğimden söylüyorum ayrıl kanka arkandayım." Ofladım ve göz devirip çıktım. Bu kadar kolay olmamalıydı. Neyse bunun acısını alırlardı.

"Poyraz, Ayça Hoca'yı gördün mü?"

"Gördüm gel götüreyim." Bu işin altında bir iş var. Bu çocuk bana yardım etmez. Ama tam o sırada hocayı gördüm.

"Heh gördüm teşekkürler." Tam o sırada kolumdan çekti ve bir yere kapattı ve kilidi çevirdi. Temizlik odası?

"Hoppala gerçekten sana yardım mı edecektim?"

"Ruh hastası. Ne istiyorsun?" Ciddileşti.

"Her zaman istediğim şeyler canım. Bu okuldan gitmeni." Kaşlarımı alayla kaldırdım.

"Tabii hallederiz bir ara." Tam gitmeye yeltendiğimde yeniden kolumdan sıkıca kavradı.

"Dalga mı geçiyorum sence?" Dil çıkardım. Tam çıkacaktım ki yeniden tuttu ve beni yeniden duvarla arasına aldı. Bu sefer yüzüme yaklaştı. Dudağı ile aramda neredeyse boşluk kalmayacak kadar yaklaştı. Fısıldayarak:

"Bu okuldan gideceksin. Bizi tanımıyormuş ayağına da yatma. Bizi tanıdığını çok iyi biliyorum güzel kız." Konuştuğunda dudakları dudaklarıma değiyordu. Biraz daha eğildi fakat kulağıma doğru yönelince yanlışlıkla sesli bir şekilde nefes verdim. Yine sessizce güldü ve fısıldayarak:

"Heyecanlandın mı? Umarım seni öpeceğimi düşünmemişsindir ve dediklerimi anlamışsındır."

Nihayet benden uzaklaştı ve bileğimden tutup beni çıkardı. Oradan el ele çıktığımızı gören herkes tabii ki hemen dedikoduya başladı.

"Sayende herkes bizi sevgili sanıyor."

" Ne güzel işte. Gidersen kurtulursun. Gitmezsen sevgilim olursun." Ağzım bir karış açık döndüğümde güldü ve göz kırptı. Bu adamda çift kişilik hastalığı gibi bir şey mi vardı acaba? Ama gülünce gamzesi çıkmıştı ve çok güzeldi. Ben ne düşünüyordum böyle? Bu adam benim de ayarlarımla oynadı. Hemen sınıfa çıktım eşyalarımı topladım. Son derse girmemiştim çünkü bedendi ve gerek yoktu.

...................................................................

"Anne sen Londra'da bir hafta daha kalmayacak mıydın?"

"Ne oldu özlemedin mi beni oğlum? Yakında dünyadan göçüp gidince mutlu olacaksın demek ki."

"Ya anne onu mu dedim ben? Neyse geldiğin iyi oldu. Seninle konuşmam gereken çok önemli bir konu var."

"Oğlum sonra konuşsak? Çok yorgunum." Tam gidiyordu ki:

"Anne Işık'la ilgili. Baş ağrıları yine başladı ve bu sefer sadece ağrımıyor. Hem çok uyutuyor hem de bayıltacak dereceye getiriyor." Sibel Hanım elini kalbine götürdü.

"Rüzgar sen ne diyorsun oğlum? Ben kızımı yeniden kaybedemem."

"O okuldan alacaksın. O okulda Poyraz ve Alptuğ var anne. Alperen artık o okula gittiğini biliyor ve hayatta onu rahat bırakmaz. Onlar ağrıları aşırı derece tetikliyor. Işık'ın hastalığı yeniden gün yüzüne çıktı anne."

"Hayatta olmaz. Bu düzene alışmamız lazım. Hem belki de artık tüm bu olanlar ile yüzleşmesi gerekiyordur."

"Peki yine tekrardan senin istediğin olsun. Ama kardeşimin başına bir şey gelirse onunla birlikte beni de kaybedersin. Kalbini kırmaktan da hiç çekinmem. Çok özür dilerim anneciğim. Seni çok seviyorum." Konuşmaları böylece sonlandı. Sibel Hanım çok korkmuştu. Tek yapabileceği doktorlarla konuşmaktı. Onu o okuldan her ne kadar almak istese de alamazdı.

.........................................................................

Sabah gözlerimi açtığımda belimi bir el sarıyordu. Hafifçe başımı yana çevirdim. Abim elleri belimi sıkıca sarmış,başı boynumda ve saçları darmadağınık bir şekilde sakin sakin uyuyordu. Kendi abim diye demiyorum ama çok yakışıklı bir abim var. Dün gece çok sinirliydi. Şu an sakinleşmiş gibiydi. Yanımda bir hareketlenme oldu ve o tarafa doğru döndüm. Abim çapkınca bir sırıtışla:

"Kız beni yatağa mı attın yoksa? Dün de öpmeye çalışmıştın ama hayırlısı." Omzuna hafif bir yumruk geçirdim.

"Hiç de öyle durmuyor ama sen bilirsin abicim. Başın boynumdaydı ve ahtapot gibi sarmıştın beni." Bir kere daha ahtapot gibi sardı.

"Sahi abi daha iyi misin? Dün gece biraz sinirliydin de." Aslında ona bana bağırdığı için kırgın değildim sadece korkmuştum. Bu aralar en ufak sesler bile ürkütüyor. Poyraz'ın ilk gün bana yaptıklarından sonra.

"İyiyim abicim. Kusura bakma sana bağırdım,özür dilerim."

"Önemli değil abicim. Ama neden öyle sinirlendin ve Alperen ile benim hakkında konuştukların da neydi öyle?

"Zamanı gelince konuşacağız,söz veriyorum ama şimdi okula gitmemiz lazım." Oflayarak kalktım yataktan.

"Ne giyeceksin gülüm? Biraz uyumlu olalım." Yüzümü buruşturdum.

"Gülüm ne abi ya?" Bu arada da dolabımı karıştırıyordum. Mavi yüksek bel bir pantolon ile beyaz bir tişört çıkardım.

"Sende kot ile beyaz tişört giy." Koşarak odasına gitti ve 2 dakika içerisinde geldi.

"Abi ben de giyineyim istersen." Güldüm. O da dışarı çıktı. Giyindiğimde tekrar geldi ve beni kendi etrafımda döndürüp ıslık çaldı.

"Yavrum baban nereli? Nereden bu kaşın gözün temeli. Heyt be!" Hafifçe gülümsedim ve sonra arabaya binip okula geldik.

2 saat sonra

Alptuğ ile kafede oturuyorduk. Havadan sudan bahsediyorduk. Sonra bir anda bir soru sordu:

"Daha önce hiç sevgilin oldu mu?" Hafifçe başımı salladım.

"Doğru bendeki de soru yani." Tebessüm ettim.

"Aslında tam hatırlamıyorum ama geçmişte bir tane sevgilim olduğundan artık eminim." Alptuğ heyecanlandı. Onu hatırlayacak mıydı acaba?

"Dün doğum günümde de geldi hatta: Alperen." Alptuğ'un kalbi yüz binlerce parçaya ayrılmıştı sanki.

"Dün abimle konuştuklarını da varsayarsak ve onu gördüğümde içimin bir değişik olduğunu sanırım onunla sevgiliydik."

"Ne konuşuyorlardı ki abinle?" Poyraz gelmişti o sırada. Sandalye çekip yanımıza oturdu. Umursamadan Alptuğ'a dönüp konuşmaya devam ettim:

"Alperen bana aşıkmış. Zaten bana dün hayat ışığım demişti. Bunu sanki bir yerlerden hatır-" Yine başıma bir ağrı girmişti ve etrafımdaki sesler birden uğultuya dönmüştü. O sırada burnumda bir ıslaklık hissettim. Bilincim kapanmadan duyduğum tek tük şeyler dışında hiç bir şey duyamıyordum ve duysam da kimin olduğunu kestiremiyordum. Sonra biri beni kucakladı ve koşmaya başladı.

"Işık burnun kanıyor! Çekilin! Kız bayılmış. Onu revire değil hastaneye götürmemiz lazım. Rüzgar'a haber ver."

Herkes hayata belli bir süreliğine gelirmiş. Kimileri dolu dolu harika bir hayat;kimileri ise çaresiz,yapayalnız,iğrenç bir hayat yaşarmış. Benim hayatımsa hangisiydi bilmiyordum.

Merhaba ben Işık. Bu hayatta bana ayrılan süre bitmişti ve aslında hayat bana birkaç gündür mesaj yolluyordu.

Merhaba ben Işık. Bu hayatta bana ayrılan sürenin sonuna aslında kimsenin hayat ışığı olamadan ve yolunu aydınlatamadan gelmiştim.

 

 

 

 

Bölüm : 05.05.2025 16:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
kitapsatirlarim / KARANLIK'TAKİ IŞIK / KİMSİN VE NEDEN?
kitapsatirlarim
KARANLIK'TAKİ IŞIK

53 Okunma

26 Oy

0 Takip
3
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...