5. Bölüm

4.BÖLÜM GÖREV

Kitapyazari
kitapyazari

"Ancak gerçekten sevmeyi bilen bir kişi böyle bakardı."

 

Odama girdiğim gibi hızlı ve sessiz bir şekilde bilgisayarı açtım. Parola koymuş. Gel de şimdi bununla uğraş. Kızının doğum tarihini koymuş diyecem ama kızının da doğum tarihini bilmiyorum.

Of ne yapacam ben. Bilgisayarı kapatıp. Hemen hiçbir korumanın bakmayacağı bir yere koymam gerekiyordu. Geçen bana aldıkları dolaptaki eşyaların arasına koyacaktım artık. Kızın doğum tarihini öğrenip bir daha deneyecektim.

“Of bu böyle olmaz ki. Ben nasıl ondan böyle önemli bir bilgiyi alacağım?” Diye sessiz bir şekilde mırıldandım. Radyo’dan tanıdığım bir sanatçının olduğu bir kanalda bıraktım. Bu şarkıcının en sevdiğim şarkısı çalıyordu şuan. Ayfer Vardar’ın ‘Gide Gide Bir Söğüde Dayandım.’ Adlı şarkısını çok seviyordu. “ben bir selvi boylu yardan ayrıldım…” en sevdiğim replik gelince istemsiz bir şekilde bende şarkıcıyla beraber söylemeye başladım. “Garip kaldım şimdi gurbet ellerde… Ben gönlümü çalan yardan ayrıldım…” diye söylemeye devam ettim.

O kadar çok şarkı söylemeye dalmışım ki kapının açıldığını bile duymadım. “Melek Hanım, Emre bey sizi çağırıyor.” Dediğinde kendime gelmiştim. “Üstümü değiştirip geliyorum.” Dedim sakin bir şekilde. Ne için çağırdığını az çok tahmin edebiliyordum. Büyük olasılık bilgisayarın kaybolduğunu anladı ve ben mi? Almışım diye kontrol edecekti. Tabi ki bu aptal numarayı yemeyecektim.

Dolaptan üzerime uygun bir siyah gömlek ve siyah bir pantolon almıştım. Bunları giyip yemek masasının olduğu yere gittim. “Ne diye beni çağırttın?” Konuyu bilmezlikten gelerek sormuştum.

“Bilgisayarımı sen mi aldın?” Diye sorduğunda tahminlerimin doğru olduğunu anladım. “Ne yapacağım senin bilgisayarını ben be!” Hiddet ile bağırdım kahverengi gözlerine bakarken. İlk kez onu baştan aşağı süzmüştüm. Yaklaşık 1.82 boylarında siyah saçları ve kahverengi gözleri hafif çıkan sakalları ile hiç kimse onun kötü bir adam olduğunu düşünmezdi. Onu kötü yapan yaşadıklarıydı ama ben neden buradayım. Onu hala bilmiyorum.

“Bilmem belki ekibine haber uçurmak için almış olabilirsin sana nasıl güvenebiliriz ki.” Dediğinde onu bunları söylemek için zorladıklarına baya emindim. Çünkü akşam yemeği yerken ki rahatlığı şuan yoktu. Bu da onu buna zorladıklarını gösterirdi. Hiç çaktırmadan oyunuma devam ettim.

“Alsam sence de haberin olmaz mıydı? Sonuçta kapılar gıcırdıyor öyle değil mi?” Dediğimde hemen arkasından söylediğim cümleyle şüpheli olmaktan kurtuldum gözüyle bakıyordum. “Belki korumalardan birisi aldı ve sakladı. Bunu nereden bilebilirsin ki. Sonuçta ellerimi yıkamak için lavaboya girdiğimde. Bu katta bir koruma vardı.” Dediğimde şüpheleri üzerimden çekmiştim.

“Koruma mı vardı dedin sen?” diye sorduğunda başımı aşağı ve yukarı bir şekilde salladım. Sonuçta korumalardan biri gerçekten de bilgisayarlı odaya girmişti. “Telefonla konuşuyordu galiba. Tam emin değilim bu konuda.” Diyerek konuya bomba gibi bir giriş yaptım. “Şimdi izninizle odama gidiyorum.” Dedim odadan çıkarken.

Beni hafife almışlardı. Bu bile onlara yeterdi. Sonuçta şüpheleri üzerimden çekmek benim uzmanlık alanım.

 

(2023)

Gizli bir operasyondayım. Görevim kaçırılan bir kızın yerini bulmaktı ama bu sandığım kadar kolay olmayacaktı. Çünkü kız olduğum barda değildi. Onu kaçıranların yönettiği bir bardaydım. Kılık değiştirerek şarkıcı olarak sahneye çıkmıştım. Olanları daha rahat görebilmek amacıyla şuan hangi şarkıyı mı söylüyordum? Billie Eilish & khalid’in birlikte söylediği ‘LOVELY’ adlı şarkıyı söylüyordum.

“Thought ı found a way,

Thought ı found a way out.

But you never go away,

So ı guess ı gotta stay now.”

Şarkı söylemeye devam ederken bir adamın masasından kalktığını gördüm. Gözlerimle toprağa baktım ona gözlerimle adamı işaret ettim. O sırada şarkıya devam ettim.

“Oh, ı hope some day I’ll make it out of here,

Even if it takes all night or a hundred years.

Need a place to hide, but ı can’t find one near,

Wanna feel alive, outside ı can’t fight my fear.”

Kulağımdaki telsizden toprak’ın sesini duydum. “Melek hariç herkes çıkışları tutsun. Adam kaçmaya çalışıyor. İçerde polislerin olduğunu anladı diğerlerine bildirmelerine izin veremeyiz.” Dediğinde sinirlerim hoplamıştı. Neden bunu demişti ki şimdi benim bu söze sinirleneceğimi biliyor olmalıydı. İstanbul’da tanınan bir ekipti bizim ekip. Şarkının geri kalan sözlerinin olduğu kısım çalmaya başlayınca söylemeye devam ettim.

“Isn’t lovely, all alone,

Heart mader of glass, my mind of Stone.

Tear me to pieces, skin to bone,

Hello, welcome home.”

Büyük bir alkış eşliğinde sahneden indim ve lavaboya doğru ilerledim. Lavabo’ya geldiğimde benim için bıraktıkları çantayı aldım ve kabinlerden birinin içinde üstümü değiştirmeye başladım. Siyah bir pantolon ve mavi renkte bir bluz ve içime giymem içinde beyaz bir çelik yelek vardı. İlk önce unutmadan çelik yeleğimi giydim. Unutmadan diyorum çünkü bazen böyle görevler sonrasında çelek yelek giymeyi unutuyordum.

Mavi renkteki bluz’umu giydiğimde ise hazır sayılırdım. Pantolonumu zaten giymiştim. Tek eksik silahımı nereye koyacağımdı. Sol ayağımın çorabımın içinde bir çakı vardı. Ne olur ne olmaz orada tutuyordum. Silahımı belimin arka sağ tarafına pantolonumla bluz’umun içinde sıkıştırdım.

Sahnede giydiğim bordo elbiseyi de çöpe atmıştım. Hemen aynanın önüne geçip yaptığım makyajı silmeye başladım. Önemli görevler dışında asla makyaj yapmazdım. Bu da önemli görevlerden biriydi. Kaçırılan kız amirimizin kızıydı. Kulağımdaki telsizden bizimkilerin seslerini duymamla neler olduğunu anlamaya çalışmıştım.

“Melek komiserimin olduğu yere doğru gidiyor komiserim.” Dedi Arda Alp. Arda Alp ekibin içinde en küçüğümüzdü. Adam madem bana doğru geliyordu çekeceği vardı o zaman. “Adamı ben hallederim merak etmeyin.” Dedim kararlı bir sesle. Toprak’ın sesini duymamla sinirlerim tepeme çıkmıştı yine. “Hayır, adam senden kat ve kat güçlü sen bu adama karışmıyorsun.” Dediğinde bende onun bu sözüne karşılık “Bende bir polisim Toprak halledebilirim.” Dedim ve daha fazla sesini duymak istemediğim için telsizin tuşuna basarak kapattım.

Lavabo’dan çıktım ve adamı beklemeye başladım. Bana doğru koşarak birisi geliyordu koridordan bunun o adam olabileceğini düşündüm ve elimi silahıma doğru götürdüm.

Silahımı elime aldım ve ona doğru doğrulttum. “KIPIRDAMA POLİS!” Diye bağırdım adama doğru. Adam elimdeki silahı görünce donup kaldı burada bir polis beklemiyormuş gibi gözüküyordu. Şaşkınlıkla bir bana bir de elimdeki silaha bakıp duruyordu.

“ELLERİNİ KALDIR VE DİZ ÇÖK!” Soğuk ve gür çıkan bir sesle bağırdım. Adam böyle bir ses beklemediği için gözle görülür titriyordu. Çantamda ki kelepçeyi aldım ve elleri henüz havadayken kelepçeyi ellerini ters bir şekilde tutarak takmıştım. Telsizin düğmesine bastım. İlk kez Toprak dışında birinin sesini duyduğum için sevinmiştim.

“Melek komiserim cevap verin bizi duyuyor musunuz?” diye sordu Turan. Turan benden iki yaş küçüktü. “Telsizi yeni açtım gelin alın şu kaçağı yanımdan Turan.” Dedim bıkkınlıkla. “KALK LAN AYAĞA!” diye bağırdım. “Düş önüme!” diyerek kolundan tutarak zorla kaldırdım ayağa. O sırada Turan ve Arda Alp gelmişti olduğumuz yere.

*****

Barın kapısının önündeydik şuan uyuşturucu satanların götürülmesini bekliyorduk. Tabi yanımızda Turan ve Arda Alp yoktu. Onlar emniyete gitmişlerdi burada ben ve Toprak vardık birde birkaç sivil polis. Toprak bana döndü ve öfke ve hayal kırıklığı olan gözlerine baktım. “Yine kendin başına bu işe kalkıştın ya ben sana daha ne deyim?” dediğinde cevabını yapıştırdım.

“Sana benimde bir polis olduğumu hatırlatmaktan yoruldum. Ne zaman benim de bir polis olduğumu hatırlayacaksın hani bende erkeklere verilen eğitimleri aldım ya. Kendimi koruyabilirim ben.” Dedim gözlerinin içine bakarak kırgın bir sesle.

“Komiserim bütün uyuşturucu satan itleri topladık. Emniyete geçiyoruz biz.” Başımı aşağı yukarı salladım.

“Eee, şimdi ne yapıyoruz geçmiyor muyuz emniyete?” Diye sorduğumda sinirlerimi hoplatacak o kelimeleri söyledi. “Sen gelme emniyete! BİR KERE SÖZÜMÜ DİNLE VE GELME!” Diye bağırdığında arkasını dönüp gitmeye başladığında gözlerim dolmuştu. Son günlerde bir tuhaftı zaten. Son zamanlarda bana hep bağırmaya başlamıştı. Bir gün başıma kötü bir olay geldiğinde bu günlerde yaptığı şeylere pişmanlıkla bakacaktı. O zaman bakalım ne yapacaktı. O günü sabırsızlıkla bekliyor olacağım.

Arabama binip emniyete doğru yola çıkmıştım. Sinirden arabayı fazla hızlı kullanıyordum ki ilk kez hayatımda kaza yapmaktan korkmadım. Aklıma anneme verdiğim söz gelince hızımı düşürmek zorunda kalmıştım. Kafam dağılsın diye radyo’yu açtım. En sevdiğim sanatçılardan biri olan Tom Odell’in ‘Another Love’ adlı şarkısını bırakmıştım.

“I wanna take you somewhere so you know I care,

But it's so cold and I don't know where.

I brought you daffodils in a pretty string,

But they won't flower like they did last spring.

And I wanna kiss you, make you feel all right,

I'm just so tired to share my nights.

I wanna cry and I wanna love,

But all my tears have been used up.”

Şarkının bir kısmı bittiğinde arabayı durdurup, arabadan inmiştim. Yıllar önce anneme verdiğim söz aklıma gelince ağlamamak için başımı havaya kaldırmıştım. ‘Bana söz vermeni istiyorum. Eğer bir gün bana bir şey olursa sakın canına kıymaya kalkışma kardeşlerin sana emanet.’ ‘ söz veriyorum sana bir şey olduğunda kardeşlerime çok iyi bakıcam.’ Diye söz verdikten üç ay sonra annemin ölüm haberini almıştım.

Derin bir nefes alıp arabaya geri bindim ve emniyete doğru orta hızda sürmeye başladım. Emniyetin araba otoparkına geldiğimde sakinleşmek için derin nefesler alıp veriyordum. Biliyorum ki Toprak ile yine karşılaşacaktım. Arabadan indiğim gibi tam içeri gireceğim zaman Arda alp ile karşılaştım direk. “Melek komiserim ne işiniz var burada? Toprak komiserim gelmeyeceğinizi söylemişti.” Derken sesi kısık çıkıyordu. Toprak yine yapmıştı yapacağını.

“Sen bundan sonra benim hakkımda ki konuşmalara özellikle Toprak komiserin diyorsa dinleme onu olur mu?” Dedim yeşil gözlerinin içine bakarak gür bir sesle.

“ Komiserim siz yine tartıştınız mı?” Diye sordu korkarak.

“ Çok mu belli ediyorum? Sorunun cevabına gelecek olursak toprak komiseriniz son günlerde biraz tuhaf davranıyor. Özellikle de bana karşı. Benim tanıdığım eski Toprak değil gibi.” Dedin kırgın bir sesle.

“Ne demek istiyorsunuz melek komiserim. Eskisi gibi değil derken. Bugün bana da oldukça tuhaf gelmişti. Bence bir sıkıntısı vardır?” Bu soruyu bana sorarken sesinde oldukça çok korku vardı. Ben bu ekibin en önemli bir parçası halindeyim. Akademiyi bitirdikten iki yıl sonra bu ekibe katılmıştım. Herkes tarafından sevilen ve sayılan biriydim. Sorgulara girdiğimde insanlar korkudan hemen korkarlardı. Çünkü insanları uyarıyorlardı.

Toprak benden 3 yıl sonra gelmişti. Ben onu akademiden beri tanıyordum. Buradakiler ona pek ısınamamıştı. Toprak onların kendisine hiçbir zaman güvenmeyeceğini anladığında pes etmişti, kendini kabul ettirmekten.

“Toprak komiserimizi en iyi ve en çok tanıyan sizsiniz.” Dediğinde başımı sallamakla yetindim. “Biliyorum en çok ben tanıyorum ama artık onu tanıyamıyorum. Kabul etmesi zor, son günlerde fazlasıyla kırdı beni. Hem de nişanlılık arifesindeyken. ‘Yok, göreve katılma! Emniyete gelme! Dışarı çıkma! Evde kal!... Bunun gibi daha sayamayacağım sözler söylüyor ama bir gün başıma öyle bir şey gelecek ki toprak çok pişman olacak.” Diye isyan ettim. Arda Alp bana şok içinde bakıyordu. Bakışları aynı zamanda öfkeliydi de. Ancak gerçekten sevmeyi bilen bir kişi böyle bakardı.

“Neyse aramızda kalsın şimdilik bunlar.” Dedim aceleyle. “Adam konuştu mu?” diye aynı zamanda sordum. “Hayır. Konuşmadı. Amirimizde sizi çağırmam için beni göndermişti.” Dediğinde kafamı hızlı bir şekilde sallayıp sorgu odasına girdim.

“Beni çağırmışsınız amirim.” Dedim ela gözlerine bakarken. “Evet, seni çağırdım çünkü adamı Toprak komiserimiz bile konuşturamadı.” Dediğinde gülmeme engel olamadım. Amir bana baktığında gülmeme engel olmaya çalıştım ama pek engel olamadım. “Amirim toprak zaten adamı bile yakalayamamıştı. On kişi adamın peşinden gitti de yakalayamadılar. Tek başıma yakaladım ben adamı merak etmeyin. Büyük olasılık beni görünce bülbül gibi ötecektir.” Dedim gülerek.

“Ne demek on kişi bile yakalayamadı?” diye sorduğunda bilmiyorum anlamında omuz silktim. Gülmemi durdurup ciddiyetle konuşmaya başladım. “Arda Alp adam’ın bana doğru geldiğini söyleyince lavabodaydım. Sahneden yeni inmiştim.” Diye açıklama yaptım.

  *****

Yaklaşık on dakikadır. Sorgudaydım. Adamın anlattıklarını not alıyordum. “Başka söylemek istediğin bir şey var mı?” diye sordum. “kendine ve kardeşlerine dikkat et seni ve kardeşlerini öldürmek isteyen biri var.” Dediğinde “İsmini biliyor musun peki?” dişlerimi sıkarak sordum.

“Hayır, adını bizim gibi kişilere söylemez. Adını bilen varsa da onu da biz tanımayız.” Dedi gözlerimin içine bakarak. Yalan söylemediğini anlamam için bakıyordu. Doğru bilmiyordu çünkü gözleri üzgün bir şekilde bakıyordu.

Daha fazla sorgu odasında duramayıp Asayiş katına çıktım ve toplantı odasına girdim. Yazdıklarımı gözden geçirmem gerekiyordu.

Uzun siyah saçlı yaklaşık 1.70 boylarında, mavi gözlü bir erkek. Kaçıran kişi 29 yaşlarında ya var, ya yok. Adı Eren Mavi, İstanbul Asayiş Amiri’nin kızının kaçırdı.

Kâğıdı okumayı bitirdiğim sırada içeri Toprak girdi. Onu görünce derin bir nefes alıp verdim. Gözleri beni bulunca derin bir nefes alıp verdi. Benim yaptığımın aynısını onunda yapması güldürmüştü beni.

“Senin ne işin var burada! Ben sana eve git demedim mi?” bağırarak sordu. “Beytullah amir Arda Alp’i beni çağırması için görevlendirmişti. Arda alp beni aradı bende ona geleceğimi söyledim. Ne var bunda?” diye sordum gür bir sesle. “Ne mi var? Ben sana gösteriyim o zaman ne var.” Dediğinde yakınıma girmesiyle onu itmem bir oldu.

“Ne yapıyorsun sen be! Benim tanıdığım Toprak asla böyle bir şeyi yapmazdı. Kimsin sen? Benim tanıdığım Toprak’a ne yaptın!” diye Bağırdım. “Ne diyorsun sen ya? Benim Toprak, hiçbir zaman değişmedim kızım ben.” Derken yarım ağız gülümsüyordu. Elimin tersiyle bir gün bir çarpacaktım ağzına görecekti o zaman yarım ağız gülümsemek neymiş.

“Öyle mi? Değişmediğinden nasıl bu kadar eminsin? Son günlerde bana farklı davranıyorsun da? Şimdi gelmiş bana değişmediğini söylüyorsun öylemi. O zaman açıkla bakalım. Neden son zamanlarda tuhaf davranmaya başladın?” Dedim sorguya çeker bir şekilde.

“Tuhaf mı davranıyormuşum? Kim dedi bunu? Arda Alp falan mı?” diye sorduğunda rengi atmıştı. “Hayır, ben dedim.” Dediğimde yanıma yaklaşmaya çalıştığında geri adım atmamla durması bir olmuştu. “Şimdi çekil önümden bana verilen görevi yerine getirmem gerekiyor.” Dedim titreyen sesimle.

Hemen masalardaki bir arkadaşa yöneldim. “Cansu. Eren Mavi. Bu kişinin yerini bana öğrenir misin? Onunla ilgili olan kâğıdı buraya bırakıyorum.” Kahverengi gözlerine bakarak söyledim. Hemen oradan ayrılıp otopark’a doğru yöneldim. İnstagram’a girip ‘Eren Mavi’ diye arattım. Onlarca eren mavi adına açılmış İnstagram hesabı vardı. Nasıl bulacaktım? Beytullah amirin kızını umarım Cansu bir şekilde onu bulurdu.

Tam arabayı çalıştıracağım zaman Toprak’ı arabanın önünde gördüm. “Ne oldu? Yine de dibime kadar geldin?” Gelen ani bir sinirle arabadan indim. “Konuş. Cesaretini mi yuttun yoksa?” Onunla alay eder gibi sormuştum. Öne doğru iki adım attığında arabayla onun arasında kalmıştım. Hiçbir duygu barındırmadığını bildiğim gözlerle, ela gözlerine bakıyordum.

Benim hiçbir zaman üzüldüğümde dışarı yansıtmayacağımı anlaması için dik dik ona bakıyordum. O sırada telefonuma mesaj geldi. Alıp baktığımda Cansu’dan olduğunu gördüm. Bir konum atmıştı. Telefonu yandan kapama tuşuna hafifçe bastım.

Toprak’ın ela gözlerinde çözemediğim o parıltı ile olduğum yerde kaldım. Neydi şimdi bunun anlamı. Ne demek istiyordu hiç anlamıyordum. “Gitmem gerekiyor çekil. Şimdi.” Dedim donuk gözlerle. Hiçbir zaman anlamayacağını bildiğim için daha fazla orada durmadım.

Beni tam anlamıyla tanımıyordu sanırım. Hala öğrenememiş olacak ki sinirli, üzgün, mutlu veya heyecanlı olduğumu gözlerime istemediğim sürece yansıtmayacağımı. Bunu artık anlaması gerekiyordu.

Arabama binip hızla otopark’tan çıkış yaptım. Otopark’tan çıkış yaptığımda sakinleşmek amacıyla derin nefesler alıp veriyordum. Toprak’a içimden bildiğim bütün bedduaları etmeye başladım. ‘Allah senin cezanı vermesin Toprak. Allah seni bildiği gibi yapsın emi.’ Diye sövüyordum.

Telefondan Cansu’nun bana attığı adrese gidiyordum. Tahminim doğruysa şuan Eren Mavi’nin evine doğru gidiyordum. Bu tahminimi oraya varana kadar asla öğrenemeyecektim. Büyük bir önüme çıkan ani bir trafikle arabayı yavaşlatmak zorunda kaldım. Arabanın içinden etrafa bakmaya başladım. Beykoz mu? Eren Mavi’nin evi buralarda mıydı? Beykoz da ne işim var benim? “Umarım Cansu beni yanlış yere göndermemişidir.” Mırıldanıverdim.

Beykoz da ne işim var benim ya? Benim evim şehrin öbür ucunda sayılır şimdi. Burası evime çok uzaktı. Bugün artık bir otelde kalacaktım yapacak bir şey yok. “Eren Mavi umarım buralardasındır. Umarım yanlış yere çekmemişindir, beni.” Diye mırıldandım.

Adrese vardığımda binaların arasında duruyordum. Burası hiç tekin bir yere benzemiyordu. Silahımı arabada bıraktım ve arabadan inip etrafı gezmeye başladım. Kapkaranlık olmasına rağmen ilerlemeye devam ediyordum. Birden içimde bir ürperti hissetmemle durdum. Sakince nefes alıp verdim. Eren mavi cidden böyle bir semt’te mi yaşıyordu. İlerlemeye devam ederken arkamdan bir ses duymamla arkamı dönmüştüm.

Birisinin bana doğru yaklaştığını görünce hızlı adımlarla bir ara sokağa girdim. “Hey sen orada ki dur bakalım!” Dedi yabancı bir ses. Bana yetişmesin diye ne kadar hızlansam dahi, kolumdan tutup beni kendisi ve duvar arasına aldı. ‘Keşke arabadan inmeden önce silahımı belime taksaydım.” Dedim içimden. Sonra’dan denilen keşkeler kabul olsa, şuan silahım yanımda olurdu.

Kimse görmeden bu adamı dövebilir miydim acaba? Tekin bir yerde değildim. Eğer ben bu adamı burada döversem arkadaşlarını toplayıp arkamdan gelme olasılığı çok yüksekti. Bu yüzden bunu aklımdan çıkarmak zorundayım.

Eren Mavi tekin bir yerde otursaydı şaşırırdım zaten. Öyle bir adamdan ne beklenirdi ki. 'Of çıldıracam. Başımda bin tane bela varken bide bu adamla uğraşmak zorunda olduğuma inanamıyorum.' Diye içimden geçirdim.

Adam nefesini yüzüme doğru verince ona kafa atarak tepki vermiştim. Adam

yere düştüğünde bu kadar sert kafa atmama şaşırmış olmalıydı ki yerinden kalkamamıştı.

"Yanlış insana kafa attın güzelim." Dediğinde sinirden güldüm. "Senin gibi insana kafa atılır, yumruk atılır, tekme atılır, kurşun bile sıkılır, sapık herif. Sende yanlış bir kadını yakaladın it herif!" Dedim öfkeyle.

"Kiminle konuştuğunu bilmiyorsun. Senin gibi güzel kızlara neler neler yaptım." Diye konuştuğunda,"senden korkan senin gibi şeref yoksunu bir it olur. Kime meydan okuduğunu bile bilmiyorsundur ama ben kendimin ve yapabileceklerimin farkındayım. Peki, sen benim neler yapabileceğimin farkında mısın?" Öfkemi ağzımdan çıkan kelimelerle çıkardım.

"Kahverengi saçlı, siyah gözlü yaklaşık 1.78 boyunda olan bir kızı ilk defa bulmuşum bırakır mıyım seni böylece güzelim." Dediğinde yüzüne tükürdüm. Yüzüne tükürdüğümü fark edince yere yapışmam bir oldu. Evet, bana tokat atmıştı. O adam benim bir polis olduğumu öğrenince ne yapacaktı merak ediyordum. Üzerime doğru eğilince ani bir şekilde ona tekme atmaya çalışırken buldum kendimi. Bu hiç normal değildi. Benim krize girmem olumsuz bir sonuç doğururdu. Kafamı hızlı bir şekilde iki yana salladım. Krize girmemeliydim. Burada olmazdı. İlaçlarım yanımda bile değildi.

Adamın bana tekrar tokat atmaya hazırlandığını görünce suratına bir yumruk attım. Böyle bir yere tek başıma gelmem bir hataydı. İnsan hata yaptıkça öğrenir derlerdi ama ben hata yaptıkça daha çok hata yapmaya başlıyordum. Tekrar bir hata yapmamak için hemen arabama doğru koşmaya başladım.

İt herif arkamdan geliyordu. Koşarken sağ elimi cebime attım. Anahtarı aldım ve arabanın kapılarını açtım. Anahtarı tekrar cebime koyduğumda arabanın kapısını açıp sürücü koltuğuna oturdum. Anahtarı yerine taktığımda arabayı çalıştırıp gitmek vardı aklımda ama oysa araba çalışmıyordu bile. İlk kez böyle bir olayla karşı karşıyaydım. Toprak'a olan öfkem yüzümden başıma belalar gelmeye başlamıştı bile. Normalde asla ekibim yanımda olmadan böyle yerlere gelmezdim.

Toprak beni sinirlendirdiğinde aklımı kullanamıyordum bile bu bile benim için yıkıcı bir durumdu. Onu seviyordum ama bana olan davranışları yüzünden ona olan sevgim azalıyordu umarım bunu yakın bir zamanda kendiliğinden anlar yoksa beni kaybetmesi yakındı.

Yaklaşık beş dakika boyunca araba çalışmayınca silahımı daha arabadayken belime takıp arabadan inmiştim. Anahtarı alıp kapıları kilitleyince açılmayacağından emin olduktan sonra hızlı adımlarla buralara yakın bir pansiyona gitmeye karar verdim.

Hızlı adımlarımla sokaktan çıkıvermiştim. Sokağın hemen yanı başında ana caddeyi görünce donup kaldım. Tekin olmayan bir yer direk ana caddeye bağlanıyordu. Bunu görünce şoka girmiştim. Nasıl böyle karanlık ve ürpertici bir yer ana caddeye bağlı olabilirdi ki?

Caddenin karşı tarafında pansiyon görmemle oraya doğru adımladım ama ilk önce caddeyi kontrol etmem gerekiyordu, araba geliyor mu diye. Ancak ne gelen vardı ne de giden. Sanki terk edilmiş bir caddeydi. Birkaç dakika bekledim araba geçiyor mu diye ama gelen giden olmamıştı bile. Eren Mavi cidden böyle bir yerde mi yaşıyordu. İti, kopuğu apayrı bir semtte benziyordu.

Araba geçmediği için caddenin karşısındaki pansiyona gitmekten başka çarem kalmamıştı. Böyle yerlerdeki pansiyonlar pek tekin olmasa da mecburdum. Yatmak için gidecek başka bir yer yoktu, her ne kadar caddenin karşısında evler olsa da burada ki hiçbir insana güvenemezdim. Sabah ekipten birisini çağıracaktım öyle kontrol edecektim buraları.

Pansiyon kapısından içeri girmemle Toprak’ı görmem bir olmuştu. Ne işi vardı bunun burada. Tam arkamı dönüp kapıdan çıkacakken adımın seslenilmesi ile durdum. “Melek!” Toprak’ın sesini duymam bir olmuştu.

“Ne arıyorsun burada kızım?” diye sorduğunda “Görevim var dedim ya san emniyette. Görevdeyim.” Dedim. “Ne göreviymiş bu?” meraklı gözlerle sorduğunda “Sanane. Sizin uyuşturucu görevlerine benzemez bizim görevler. Asıl senin ne işin var buralarda?” Diye sordum.

*****

(Günümüz)

Hatırladıklarımla tüylerim diken diken olmuştu. Toprak’la nişanlanmadan bir ay önce yaşadıklarımı hatırlamak beni hiç mutlu etmemişti. Bu olayın üstünden bir yıl geçmesine rağmen unutamamış olmama apayrı şaşırıyordum. Ertesi gün Eren Mavi’yi yakalamıştık. Ne tesadüf ki o gün birce o adamın elinden kaçmıştı.

Bölüm : 13.02.2025 20:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...