6. Bölüm

Bölüm 5 RÜYALARDA Kİ KADIN

Kitapyazari
kitapyazari

‘Belki her­ şeyi kaybetmedik, ama her şeyin kaybedilebileceğini anladık.’

-Cemil Meriç

 

(Geçmiş…)

“Anne. Anne bak bugün karnemi aldım. Yarın polislik sınavlarına giricem. Dua et umarım kazanırım. Hem böylece hem seni hem de kardeşlerimi koruyabilirim.” Dedim heyecanlı bir şekilde.

 

Annemin yüz ifadesi öfkeye dönüşmüştü. Neden neden öfkelenmişti ki şimdi ben ne yapmıştım da öfkelenmişti. Hiç anlamıyorum.

 

“Ne dedin sen yarın polislik sınavlarına mı katılacaksın! Bir daha söyle! Polislik sınavlarına katılacağım de ne yapıyorum seni!” diye bağırdığında iki adım geri gitmiştim. “Keşke seni doğurmasaydım. Kocamla aramı mahvettiğin yetmezmiş gibi gelmiş bana polis olacan diyorsun. Anlayamıyorum ben seni. Sen ne yapmaya çalışıyorsun!” diye devam edince içimden geçirdiklerimi dışarı çıkarma vakti gelmişti. Sanırım.

 

“Hata bende. Seni o gün babamdan kurtarmayacaktım.” Dedim annemin yüzüne bakarak. “Bundan sonra sadece kardeşlerim için yaşıyorum bunu sakın unutma. Benim artık senin gibi bir annem yok!” diye bağırdım annemin yüzüne doğru. Yanağımda hissettiğim acı ile gülümsedim. Tokat atmıştı. Annem bana tokat atmıştı. Yıllar sonra bana ilk kez tokat atmıştı.

 

“Seni asla affetmeyeceğim. Bunu sakın unutma olur mu anne? Senin Melek adında bir kızın yok artık.” Diye bağırdım öfkeyle. Arkamı dönüp hızla koşmaya başladım. Evden çıkmıştım, çıkmasına ama gün sonunda yine eve dönecektim. Kardeşlerim için anneme sabretmeliydim onlar henüz küçüktü ve benim yardımıma muhtaçtı. ‘Evin en büyük çocuğu olmanın zorlukları’ diye iç geçirdim.

 

Durduğumda bir parka geldiğimi fark ettim. Bir bank bulup oturdum ve sessizce gözyaşlarımı akıttım. Yan tarafımda hissettiğim ağırlıkla yanıma birisinin oturduğunu fark ettim. Muhtemelen otuz beş, kırk yaşlarında bir teyzeydi. Evet, teyze diyorum çünkü nereden bakarsan bak altmış yaşında gösteriyordu.

 

"Neden ağlıyorsun güzel kızım. Biri sana bir şey mi yaptı? Yoksa seni üzecek bir şey mi dediler?" diye sorduğunda kafamı sadece olumlu anlamda sallayabildim. "teyze yıllar önce ailenden birisinin hayatını kurtarmak için istemediğin bir şey yaptın mı?" diye sordum merakla.

 

“Evet, yaptım. Babamı korumak için üvey annemi öldürdüm.” Dediğinde burukça gülümsedim. “Biliyor musun teyze? Senin yaptığının aynısını ben kendi öz babam için yapıcam az kaldı. Bugün anneme aldığım notu gösterdim, yarın polislik sınavlarına gireceğimi söyledim. Bana verdiği cevap ne oldu biliyor musun koca bir tokat oldu. Bugün ben kendi öz annemi hayatımdan attım bundan sonra kardeşlerim için yaşamayı seçiyorum sadece onlar için yaşayacağım bu hayatı ve onları korumak için polis olacağım.” Dedim burukça gülümseyerek.

 

Eve gitme vakti gelmişti. Çocuklar birazdan okuldan çıkacaktı. Onları alıp eve gitmem gerekiyordu. Ayağa kalktım ve teyzeye baktım. “Sorularıma cevap verdiğiniz ve beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.” Dedim ve oradan ayrıldım.

 

 *****

 

Bilgisayarı dolaba saklayalı iki gün olmuştu. Bu iki gün boyunca yemeği odamda yemiştim. Emre bey bilgisayarını bulamadığı için yemeğe bile çağırmıyordu. Hâlbuki bilgisayarı bendeydi. Kızını araştırmak için almışken ona kolayca vermeyi reddediyordum.

 

Bu iki gün boyunca hep geçmişimi, ekibimi, kardeşlerimi düşündüm. Kardeşlerim acaba ne yapıyorlardı. Kaçırıldığımı öğrenmişler miydi? Yoksa bir görevde olduğumu mu biliyorlardı? Onları o kadar çok özledim ki. Derin bir iç çektim.

 

Her ne kadar onları özlesem de o korumanın dediklerini unutamazdım. Bana kin tutan bir düşmanım mı vardı da ben bilmiyordum? Yoksa geçmişimden birisi miydi bana bunları yaşatan?

 

Hala aklım almıyordu. Kim bunca yıl bana nefret beslemiş olabilir? Yıllardır takip edildiğimi bile anlamamıştım. Şu an ne yapabileceğimi düşünüyordum. Kardeşlerim ya onlarda tehlikedeyse, bunu asla bilemeyecektim. Bu düşüncelerden bir an önce kurtulmam lazımdı.

 

Aksi halde asla yapmam gerekenleri yapamazdım.

 

Bir şeyi kafama takınca çıkarmam günleri hatta ayları buluyordu.

 

Aklımı Toprak’a verebilirsem belki de bu düşüncelerimi unuturdum. Çoğu zaman işe yarıyordu. Asla tam unutmuyordum ama uzun bir süre aklıma gelmiyordu.

 

Toprak’ı geçen aradığımda telefonu açan kız kimdi? Şimdi de aklımı kurcalayan bu olmuştu.

 

Kafamı dağıtmak için radyoyu açtım ve sakinleştirici bir müzik olduğunu anladığımda durdum. Belki kafamı dağıtmamda yardımcı olurdu, daha doğrusu ben öyle olmasını umuyordum yoksa asla kurtulamazdım bu düşüncelerden.

 

Şans yine benden yana olmuştu. Şu an en sevdiğim rahatlatıcı bir müziğe rastladım. Benim için öyle bir etkiye sahipti ki hiç unutamazdım. Bana annemle olan geçmişteki kavgamı hatırlatıyordu. Bazen keşke o gün ölseydim diyordum kendime ama kaderin bana farklı sürprizleri vardı.

 

Bu yüzden asla kendi hayatımda kritik kararları verirken bu kadar zorlanmamıştım. Bu çok zordu Toprakla nişanlanırken birkaç kez düşünmek zorunda kalmıştım. Hayatım boyunca böyle zorlanmamıştım ben.

 

Hala kendime soruyorum eğer o gün annemin söylediklerine boyun eğseydim neler olurdu? Acaba şu an bu yaşadığım hayattan farklı olur muydu? Bunu kendime sorup duruyordum. Anneme bağırmasaydım yine bu hayatı mı yaşardım acaba?

 

Tabi ki yaşardım sonuçta bu ülkede kadın olmak zor bunu unutamazdım. Belki annem yüzümden değil başka birisi yüzünden yine yaşardım. Eğer bunlar kaderimde yazıldıysa her şekilde yaşardım.

 

Yine düşüncelerimdeyken kapım çalmıştı. Bu sık sık yaşanmaya başlamıştı.” Gir.” diye seslendim. Galiba buraya kaçırıldığımdan beri bu hep yaşanacaktı. İçeriye giren kişi Emre’ydi. “Ne var? Ne diye geldin yine?” Diye sormuştum tereddüt etmeden hafif yüksek sesle.

 

“Ne diye geldiğimi bilmediğini mi söylüyorsun bana. Bana bak bilgisayarım nerede çabuk söyle? Senin aldığını biliyorum.” Yine saçmalıyordu bu herif nereden biliyordu acaba bilgisayarı benim aldığımı. O odada kamera bile yoktu. “Ne saçmalıyorsun senin bilgisayarını ne yapayım ben, delirdin mi sen? Ayrıca nereden ben almışım onu söyle sen bana? Hangi koruma görmüş beni oraya girerken söylesene? Sen korumalarına bu kadar çok mu güveniyorsun söyle bana? Ayrıca o korumalarına hepsine bu kadar çok güvenme. Bu gidişle kızına dahi kavuşamazsın sen. Haberin ola.” Dedim hesap sorar bir şekilde. Artık isyan etmeme çok az kalmıştı, haberleri yoktu. Emre’nin kulağına yaklaştım ve şunları fısıldadım; “Eğer kızına kavuşmak istiyorsan bilgisayarı aramaktan vazgeçersin ve bana şifreyi söylersin. Aksi halde kızına kavuşmayı unutsan iyi olur.” Dedim. Kararlı bir şekilde arkamı dönüp yatağa oturdum ve bana cevabı söylemesi için gözlerinin içine baktı çünkü gözler yalan söylemezdi. Bundan rahatsız olmuş olacak ki arkasını dönüp kapıyı sertçe kapayıp çıktı.

 

Kızına kavuşmak istiyorsa bunları yapmak zorundaydı oda bunu biliyordu. Hiç kimseye güvenmemesini öğrenme vakti gelmişti artık. Hatta geçiyordu bile o kızı bu evde güvenilmeyecek bu kadar koruma varken buraya getirtemezdim bu bir gerçekti.

 

Emre’nin bir seçim yapması gerekiyordu ve bende bunu hatırlattım ya kızına kavuşmak için bütün adamlarına sırt çevirecekti ve benimle beraber kızını bulacaktık ya da onlarla anlaşacaktı ve kızından uzak kalacaktı. Bu onun sınavıydı. Her ne kadar onlar benim sınavımsa, bende onların sınavıydım. Kimse kolay bu kadar kolay kurtulamazdı benden. Bunu mümkünleşmesi pek kolay değildi onlardan bunun farkına varması gerekiyordu. Bende onlara bunu hatırlatacaktım geçmişte nasıl birisi olduğumu.

 

Emre beni kaçırmanı senden kim istedi. Benimle olan derdi ne keşke bunları bilseydin sende bende bu adamlardan kurtulurduk. Şu an bunu yapacak bir şey hatta cesaretin bile yok, sende bunları öğrenebilecek.

 

Şu an bunları düşünmemin bir anlamı yok Emre’nin cevabını beklemek dışında yapabilecek hiçbir şeyim yok.

     *****

 

(Toprak’ın Ağzından)

 

Kuyumcuya geldiğimizde Melek hırsıza silah çekmişti ve omzunu vurmuştu. Tam bizi içeri alacakken bayılması bir oldu. “MELEK!” Diye bağırmam bir olmuştu. Adam arkadan yaklaşmıştı ona ve o bunun farkına bile varmamıştı. Hemen hemen hepimiz ona silah çekmiştik. Biz önümüzdeki meleği tutan adama o kadar çok odaklanmışız ki ilk ben olmak üzere herkesin silah tutan elini yani omzumuzu vurmuşlardı ve biz bir ekip olarak Meleği onlardan kurtaramamıştık.

 

Aradan yarım saat geçmişti ve biz bunun farkına bile varamıyorduk. Omzumuzdan akan kan bize zaman yetisini kaybettirmişti. Bu yarım saat içerisinde hastaneye ancak gelebilmiştik ve sırayla herkes tedavi oluyordu birimizin tedavisi bitince diğerininki başlıyordu böylece tedavisi bitenler kan nakliyesi alıyordu. Sıra bana gelmişti. Dişimi sıktım omzumu dikeceklerimi bildiğim için evet ben iğneden korkuyordum bu yüzden ekibime asla tehlikeli bir görev vermeden hatta tehlikeli görevlere bile gitmemiştik. Bu benim vücudumdaki ilk dikiş olacaktı.

  

Tabi en son ben tedavi olduğum için en çok kan nakliyesine de benim ihtiyacım vardı bu yüzden vişneli meyve suyu aldırtmıştım. Yolda hastaneye gelirken çünkü koluma kan serumu taktırmayacak kadar manyaktım ben.

  

Doktor omzumdaki dikişi bitirdiği sırada doktora döndüm. “Bana o kan serumundan takamazsın buna izin vermiyorum, ben vişneli meyve suyu içer kendime gelirim.” Dedim doktora emir verir şekilde. Eğer o serumu takarsa burada yaygara kopartacağıma bütün hastanelerdeki hastaları rahatsız edeceğimi bilmeli diye bunu söylemiştim. Doktor bunu anlamış olacak ki bana kan takviyesi için serum takmamıştı.

  

Emniyetten Akif amir gelmişti. Ben ayağa kalmıştım diğerleri ise oturur vaziyete gelmişti evet altı kişilik bir odadaydık ve 5 kişi yatakta oturuyordu boş olan yatakta benim oturduğum yataktı. “Ne oldu oğlum size hepiniz hastanelik olmuşsunuz? Bekle Melek kızım nerede? O niye yanınızda değil?” diye sorduğunda hepimiz komutandan gözümüzü kaçırıyorduk gözlerine bakamıyorduk bile. “Toprak Nişanlın nerede? Benim kızım nerede? Neden hepiniz omuzlarınızdan yaralısınız?” Diye sordu ağlamaklı bir sesle. Doğru melek benim nişanlım. Bunu unutmuştum işte ama aynı zamanda Akif amirin Manevi kızıydı bunu asla unutamazdık. Şimdi ne söyleyeceğimi düşünüyordum.

“Buyurun sandalyeye oturun söyleyeceklerimden sonra kendinizden geçebilirsiniz çünkü.” Dedim uyarır bir şekilde. Çünkü söyleyeceklerimden sonra tansiyonu çıkabilirdi ve ben bunun olmasını hiç istemiyordum.

  

Akif amiri sandalyeye oturtmuştum. “Ne söyleyeceksin kızıma bir şey mi oldu? Oğlum konuşsanıza biriniz!” Derken son cümlesinde sesinin yüksek çıkmasını bekliyordum. “Amirim Melek-” tam konuşacağım sırada telefonum çalmıştı. Arayan kişiye hiç bakmadan meşgule atmıştım.

  

“Melek kaçırıldı.” Diye pat diye söyleye vermiştim. Diğerleri bana şaşkın bir şekilde bakıyorlardı. Haklılardı da. Normalde böyle olayları pat diye söylemezdim ama bu sefer üzerimde çok ağır bir baskı vardı. Akif amir bana inanmaz gözlerle bakıyordu. Sanki gözleri yalvarıyordu bunun gerçek olmaması için gözlerine daha fazla bakamamıştım. Gözlerimi kaçırdım ve yere baktım.

 

“Yalan söylüyorsun benim kızım o kadar kolay bir şekilde kaçırılamaz. Hepiniz yanılıyorsunuz… Benim kızım o kadar kolay lokma değildir, onu ben yetiştirdim.” Derken sesi gitgide kısılmıştı gözlerine baktığımda kapanmak üzere olduğunu gördüm. “Uras oğlum çabuk doktoru çağır haydi.” Dedim bağırarak. Uras demir çubuğun başını çıkartarak koşarak odadan çıktı.

  

Akif amir birkaç dakika boyunca baygındı. “URAS! ACELE EDİN. OĞLUM HAYDE HIZLI OLUN!” diye bağırdım en yüksek sesimle. Bende o sırada Akif amirin nabzını yokluyordum arada. Tam tekrar nabzını kontrol etmiştim ki hissettiğim yavaş nabız ile Akif amiri kucağıma aldım ve odadan dışarı çıktım. Diğerleri de peşimden geliyordu.

  

“Komiserim ne oluyor? Akif amir iyi mi?” diye sorduklarında “Akif amirin nabzı düşüyor bana çabuk sedye getirin. Hemen!” dediğimde hepsi giriş kapısına doğru gitmişti. Bende oraya doğru hızlı bir şekilde hareket etmeye çalışıyordum ama Akif amir ve omzumdaki yara beni zorluyordu. Daha fazla dayanamadım ve yere oturdum. O sırada Uras ve doktor yanımıza gelmişti. “Doktor nabzı düşüyor. Bizim çocuklar şimdi sedye getirmeye gitti.” Dedim aceleyle. Uras duyduklarından sonra şoka girmiş gibi duruyordu.

 

Bizim çocukların getirdiği sedye ile hemen ameliyathane önüne gelmemiz saniyeler sürmüştü. Şimdi ise ameliyathanenin önünde Akif amirin çıkmasını bekliyorduk. Tabi duyduklarından sonra yoğun bakımda hatta komada kalma olasılığı bana göre oldukça fazlaydı tabi doktorlar ne der bunu bilemiyorum açıkçası.

*****

 

Akif amir ameliyata gireli 3 saat olmuştu. Henüz hiçbir doktor ameliyathaneden çıkmamıştı. Aksine bu 3 saatte birkaç hemşire girip çıkmıştı. Hepimiz bir yere dağılmış durumdaydık. Birisi bu duruma geleciğimizi söyleseydi ona hiç inanmaz saçmaladığını düşünürdük. Aslında bize böyle bir uyarı verilmişti biz hafife almıştık. Eskiden yaptığımız görevlerden birinde yaşla bir teyze gelmişti yanımıza. ‘Bir gün gelecek aranızdan birisi kaçırılacak içinizden başka biri ise kalp krizine girecek.’ Denmişti tabi ki buna inanmamıştık ama Melek buna inanmıştı sanki bir gün böyle bir olay yaşamayalım diye her gün temkinli davranıyordu. Şu an o aramızda değildi manevi babası kalp krizi geçirmişti. Aynen bize söylenen şekilde gerçekleşmişti.

  

Ancak biz bu söylenenleri dikkate almamıştık, eğer o gün bu söylenenleri dikkate alsaydık şu an bu durumda olmazdık. Ben ve Melek belki aynı ekipte değildik ama her gün ekiplerimiz birlikte çalışırdı.

  

Arda alp, Melek’in ekibinden, Melek’in en sevdiği üyeydi belki de aralarında nasıl bir bağ olduğunu bile bilmiyordum ama ekibinden en çok Arda Alp’e güvendiğini çok iyi biliyordum. Ha birde Talha vardı. Talha da Melek için Arda alp kadar önemliydi. Talha yeşil gözlüydü, Arda Alp ise gözlerini bir türlü çözememiştim ama ela ve mavi arasında gidip geliyordu. İkisi de Melekten küçüktü.

  

Ben kafamı bunlarla dağıtırken ameliyathanenin kapısı açılmıştı. Kapıdan doktorun çıktığını görünce hemen ayağa kalkmıştım diğerleri de benim ayağa kalktığımı görünce onlarda hemen ayağa kalkmıştı.

  

“Doktor Akif amirin durumu nasıl?” diye sordum hemen. Doktor, “Hastamız küçük çaplı bir kalp krizi geçirdi. Akif beyi iki günlüğüne yoğun bakıma alacağız. Bu sürede onu üzecek hiçbir şey söylememenizi istiyorum. Mümkünse hastanın yakını burada olsun.” Dediğinde kafamı olumsuz anlamda salladım. Doktor şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu. “Hastanın bir yakını yok. Bir tek manevi kızı vardı. O da bu sabah görevdeyken kaçırıldı.” Dediğimde doktor sıkıntıyla elini başına koydu.

  

“Anlıyorum. Demek bu yüzden kalp krizi geçirdi?” Diye sordu. Mecburen başımı evet anlamında sallamakla yetindim. “Uras sen burada kalıyorsun aslanım bir şey olduğunda bana haber veriyorsun tamam mı?” Diye sordum. Kafasını tamam anlamında salladı.

  

“Diğerleri ise eve gidiyor ve benden haber bekliyor anlaşıldı mı?” Dedim hafif yükse çıkan sesimle onlarda hep bir ağızdan, “Tamam” dediler. “Dağılın” Dediğimde herkes yavaşça uzaklaşmaya başlamıştı.

  

Hastaneden çıktığımda karşımda sarı saçları ile Sema’yı görmeyi beklememiştim. “Ne işin var senin burada. Ben sana seni görmek istemediğimi söylemedim mi?” Diye sordum sinirli bir ses tonuyla.

  

“Yaralanmışsın seni görmeliyim diye düşündüm. Hata mı ettim?” Diye sorduğunda sinirlerim tepeme çıktı. Yanımda melek Yokken her bulduğu fırsatta karşıma çıkıyordu ne yapacağımı şaşırdım. “Evet, hata ettin, ben Meleği seviyorum seni değil. Anla artık kızım bunu” Dedim bağırarak.

  

Bana doğru iki adım atmıştı ki, üç adım geriye gitmemle durmuştu. Bana yaklaşamayacağını anladığını pek sanmıyorum. Evet, Sema bana takıntılı olan bir kızdı. Sarı saçları ve yeşil gözü ile sinirlerimi iyice bozuyordu.

  

“Bak kızım sana son kez söylüyorum eğer seni bir daha yakınımda görecek olursam bu seni içim hiç iyi olmaz anladın mı? Ben Melekle nişanlıyım ve onunla bir yıl içinde evlenecem bunu sakın aklından çıkarma. Aksi halde beni takip ettiğin için seni hapise tıkarım nişanlı bir adamı ayartmaya çalışmaktan hapis yatarsın anladın mı BENİ?” Diye sordum öfkeli çıkan sesimle. O da bunu sonunda anlamış olacak ki bana yaklaşmaya çalışmaktan vazgeçmişti.

 

Korkuyordum bu kadın bir gün Melekle ayırırdı bunun gerçekleşmesinden oldukça korkuyordum ama bunu belli etmemem lazımdı. Bizim ekip benim arabaya binmemi bekliyordu. Onlarda anlamıştı bu kızın Melek yanımda değilken bana yakınlaşmaya çalıştığını. Melek yanımdayken korkudan yanıma gelemiyordu. Melek yokken ona cesaret geliyordu ben bunu bugün çok iyi anlamıştım.

  

“Komiserim bu Sema denilen kadın sizi bırakmayacak gibi görünüyor. Hayır, bugün haberlere de çıkmadık ta nereden biliyor sizin hastanede olduğunuzu?” Diye sorduğunda şaşkınca ona bakıyordum cidden nereden biliyordu bu kadın benim hastanede olduğumu. Bu iş kesin benim başımı ağrıtacaktı.

  

“Bir an önce Melek komiserinizi bulmaya odaklanın. Bu olaydan kimse ağzını açmayacak tamam mı? Bu kadınla ben ilgilenicem başka türlü bu kadından kurtulamayacağız.” Dedim yere bakarak.

 

*****

 

Akşam olmuştu ve ben evde tektim. Ekiple ayrılalı yaklaşık 4 saat falan olmuştu. Tek başıma olmak çok sıkıcıydı. Acaba Melek şu an iyi miydi? Bunu çok merak ediyordum ama bunu asla dile getiremezdim farkındaydım. Yatak odama geçtim ve yatağıma uzandım telefonumdan instagramı açıp Melekle olan fotoğraflarımıza bakınmaya başladım. Özelliklede emniyetteki ilk yılımızdakilere o zamanlar hiç kavga etmezdik ama ne zaman Sema denilen kadın hayatımıza girdi o günden beri kavga eder olduk.

  

Yavaş yavaş gözlerimin kapanmasıyla düşüncelerim susmuştu. Bugün üzerimde olan bütün yorgunluğu atmak istiyordum. Bugün yaşanan her şeyin bir rüya olmasını diledim, uykuya dalmadan hemen önce.

 

Önümde arkası bana dönük sarı saçlı bir kadın vardı. Önümde bir ev yanıyordu. Bunun içinden gelen çığlıklar oldukça tanıdıktı ama çıkaramıyorum. Önümdeki kadın yavaşça arkasına döndüğünde Gördüğüm kişi ile donup kaldım. Gözlerimin içinde sanki iğneler batıyormuş gibi geldi ve gözlerim yavaşça kapandı.

  

Gözlerimi açtığımda yatakta olduğumu fark ettim. Daha demin olan olayı düşünüyordum. Ne olmuştu? Ben rüya mı görmüştüm? Hayır, bu daha çok bir kâbus gibiydi. Rüyamda neden Esma vardı? Yanan evdeki çığlıklar kime aitti? Bunları bilmiyordum.

  

Saate baktığımda öğlene geldiğini fark ettim. Banyoya girmiştim ki eve yeni aldığım hizmetçi telefonumu getirdi içerden. “Toprak Komiserim Melek adında bir kadın sizinle görüşmek istiyor.”

 

“Melek sen misin?” dediğimde karşı taraftan ağlamaklı bir ses geliyordu. “"Evet, Toprak benim. Bir ormandayım adamları yaraladım ve ağaca bağladım. Daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum." Dediğinde bulunduğu durumu kavrayabilmiştim. "Melek şimdi beni dinle şu an ormanın neresindeysen saklanacak bir yer bul ve bekle. Ben bu numarayı karakola götürücem ve senin yerini öğrenmeye çalışacağız tamam mı canım." Onu sakinleştirmem lazımdı yoksa asla sakinleşemezdi. Toprak hızlı ol ne olur. Adamlar peşimde daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Özellikle o patronları olacak şerefsiz bulursa beni yaşatmaz ya da daha kötü şeyler yaşatır." Dediğinde sesinde hissedilir bir şekilde korku vardı ve ben bunu hissetmiştim. Tam konuşacağım sırada telefon kapanmıştı. Büyük olasılıkla Melek’in şarjı bitmiştir bundan eminim.

*****

 

Yarım saatin ardından emniyete gelmiştim asayiş kasımda gidip iklimi bulmam gerekiyordu evet meleği bulmak için iklim masa başında ve bilgisayarda olduğu için bulması da daha kolay olurdu.

 

Asayiş kaçına geldiğimde içeri girdim tahmin ettiğim gibi iklim yerinde değildi içeride olan çaylaklardan birine dokundum

  

“Bakar mısın?” dediğimde bana dönen çaylak “Buyurun komiserim ne istemiştiniz?” Diye sorduğunda, “Bana İklim’i çağırabilir misiniz?” dediğimde çaylak beni başı ile onaylandığında hemen olduğum odadan çıktı.

  

İklim’in gelmesini beklerken aradan geçen zaman bana asır gibi gelmişti ya da dakikalar çok uzun olmuştu bunu asla bilemeyecektim.

 

“Toprak Komiserim beni çağırmışsınız.” Diye tiz bir ses yükseldi arkamdan. “Evet, seni çağırdım iklim bana bir telefon numarasının nerede olduğunu bulacaksın çabuk geç masana.” Dedim gözlerinin içine bakarak.

  

“Tabi komiserim bana numarayı gösterin.” Dedi masasına geçerken. Telefonumu açtım ve bu sabah Melek’in aradığı telefon numarasını gösterdim. Birkaç dakika içinde telefon numarasını tespit ederim siz söyle oturun dedi masanın önündeki sandalyeyi gösterip. Dakikalar dakikaları geçti. Saatler saatleri geçti. Zaman su gibi geçti iklimin bu telefon numarasının neden bu kadar zor olduğunu anlayamıyorum.

 

En son iklimin telefon numarasını bulmasını beklerken sandalyenin üzerinde uyuya kaldığımı hatırlıyorum birinin beni dürtmesiyle gözlerimi aralamıştım. Karşımda iklimi görünce sonunda telefon numarasının yerini bulduğunu anladım. “****** Ormanından geliyor. Burası telefonların zar zor çektiği bir Orman. Bu yüzden telefon numarasını bulmam saatlerimi aldı.” Dediğinde hemen ayağa kalkıp üstümü düzeltmeye başladım. “Bana hemen bir ekip ayarla oraya gidiyorum.” Dedim sert bir sesle.

 

“Tabi Komiserim hemen bir ekip ayarlıyorum size.” Dedi ben odadan çıkarken İklim. Garaja indiğimde hemen arabam binip ******* Ormanına doğru ilerlemeye başladım. Arkamdan da İklim’in ayarladığı ekip geliyordu. Birkaç saat boyunca ilerlemeye devam ettik.

 

Sonunda ormanın önünde ki arabaların hemen arkasına park etmiştim arabayı. Hemen Melekle aynı yerde olan emniyetten aldığım başka numarayı aradım. “Melek neredesin. Hadi ses ver güzelim." Dediğimde "Ormanın içinde bir tane kulübe var. Oraya yakın bir yerde saklanıyorum.” Demişti saate baktığımda 9 olduğunu görmemle şok olmuştum biz kaç saattir ormanın yolunu tutmuştuk. Emniyetten saat kaçta ayrılmıştım bunu bile hatırlamıyordum.

 

Hemen ormanın içine girdim ve kulübeyi aramaya başladım. “Melek neredesin güzelim ses ver.” Diye bağırdım çünkü şu an Melek’in bize bıraktığı işaretlerle kulübeye oldukça yaklaşmış olmam lazımdı ki “Toprak.” Dedi Melek. Birden koştu bana ve sarıldı. Çok korkmuş gözüküyordu bunu gözlerinden bile okuyabiliyordum.

 

Aniden uzaklardan gelen bir silah sesi duymuştum. Ve sırtımda hissettiğim acıyla vurulduğumu anlamam pek uzun sürmemişti. Melek beni taşıyarak çatışmadan koruyabilecek bir yere geçmişti anlaşılan. "Toprak sakin ol lütfen. Derin derin nefes alıp vermeye çalış olur mu? Ne olur." Dediğini yapmaya çalışırken yavaş yavaş gözlerim kararmaya başlamıştı.

Bölüm : 02.11.2025 21:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...