OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.
INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3
DAHA FAZLA KARAKTER TANITIMI VİDEOSU İÇİN INSTAGRAM VE TİKTOK;
“Her adım bir kıvılcımdır; kimisi sessizce söner, kimisi ise büyük bir yangını başlatır.” —Anonim
Lucia
Ertesi sabah uyandığımda gecenin izleri hâlâ düşüncelerimde yankılanıyordu. Kalbimde… Dudaklarımda… Beni öpmüştü.
İlk öpücüğümdü. İlk aşkımdı. Ve ilk can acım olacağını şimdiden biliyordum. Ama ondan uzak duramazdım. Artık değil. 1
Bu yalnızca aramızdaki çekimden kaynaklanmıyordu. Beni benden önce anlaması, hislerimi kelimelere dökmeden sezmesi ve kalplerimizi birbirine bağlayan o görünmez iplikler… Hepsi içindeydi. Yine de bunun için doğru kelimeyi bulamıyordum. Aşk ve çekim, bunu tam olarak anlatmaya yetmiyordu.
Dün gece Pedro’ya mesaj atmış, odama döndüğümü haber vermiştim. Sabah telefona baktığımda mesajımı gördüğünü fark ettim. Ama cevap yazmamıştı. Onu kızdırdığımdan neredeyse emindim. Ama elimde değildi. Eğer o an biraz daha orada kalsaydım… Kalbim bin parçaya dağılırdı. Nefes almamı sağlayan tek şeyi yapmıştım, hepsi bu.
Bugün pazardı. Pedro bir yanıt vermezse aramaya karar verdim. Yatakta doğruldum, üzerime bir şeyler geçirip kahvaltıya gitmek için kapıyı açtım—ve tam o anda, Pedro’yu karşımda buldum.
“Sana da,” dedim, gözlerini anlamaya çalışarak.
Durgun ve sakindi. Ama bu, fırtına öncesi bir sakinlikti.
Başımı salladım. Onu takip ettim. Asansörden inip dövüş eğitimi sınıfına yöneldiğimizde şaşırsam da sessizliği bozmadım. İçeri girince masasına yürüdü, bana da ön sıradaki sandalyeyi işaret etti. Oturdum.
Bakışları üzerimde dolaşırken ilk defa düşüncelerini tamamen perdelediğini fark ettim. Gözleri, hiçbir duyguyu ele vermiyordu. Oysa Pedro böyle biri değildi. Birkaç saniye sonra, bakışlarını kaçırdı ve kenetlediği ellerine gözlerini dikti.
“Pedro, sorun ne?” diye fısıldadım.
Sustu. Ama bu, kelimelerini tarttığı bir sessizlikti. Sonunda konuştuğunda sesi keskin ve kararlıydı: “Bu söylediklerimi yalnızca bir kez duyacaksın, Lucia. O yüzden dikkatle dinle.”
İçimde bir huzursuzluk belirdi. Göğsüme yayılan o ağır, sıkıntılı his… Duyacağım şeyin, hazır olmadığım bir gerçek olacağını söylüyordu bana.
“İyi ve yetenekli bir öğrencisin. Ama bundan ötesi var, Lucia. Özelsin.”
Sesi, kelimelere yüklediği ağırlığı fazlasıyla hissettiriyordu.
“Lütfen attığın adımları doğru belirle,” diye devam etti. “Kararlarını düşünerek al. Herkese hemen güvenme. Seçimlerini doğru yap.”1
Gözlerinde koruma hissi açıkça okunuyordu. Ama başka bir şey daha vardı orada. Bir sır.
Boğazımı temizleyip başımı salladım. “Pedro, kimi kastediyorsun?”
Dudakları gerildi. Gözlerindeki ifade gölgeli ve sertti.
“Lucas’a dikkat etmelisin,” dedi, sesi kısılmış bir fısıltı gibi.1
Çenesini sıktı. “Çünkü ona güvenmiyorum.”1
Sesi kesindi. Tartışmaya açık değildi. Gözlerimi kaçırdım. Onun ve Lucas’ın arasındaki gerilimin asıl nedenini bilmiyordum. Lucas, kıskançlıktan böyle davranıyor olabilirdi. Ama Pedro? O neden bu kadar gergindi? Şu an için cevap alamayacağım soruların içinde kaybolmamaya karar verdim.
Bir süre sessizlik hâkim oldu. Sonunda Pedro derin bir nefes aldı ve arkasına yaslandı.
“Bugün ders yapmayacağız,” dedi. “Şimdilik gidebilirsin.”
Bakışlarının ağırlığı üzerimdeyken ayağa kalktım ve kapıya yöneldim. Ama içimdeki huzursuzluk, kötü bir his gibi peşimden geliyordu. Kapıya vardığımda, o da kalktı. Sessizce boks torbasına yöneldi. Çıkmadan önce durup ona baktım—öfkeyle sıktığı yumruklara, her vuruşta içinde tuttuğu fırtınayı serbest bırakışına. Ama kalmadım. O gün, başka bir değişimin eşiğinde olduğumuzu bilmeden arkamı döndüm ve uzaklaştım.
Koridorun sonunda Lucas’ı gördüğümde irkildim.
Sesi her zamanki gibi yumuşak, ama içinde gizli bir gerginlik vardı.
Beni baştan aşağı süzdü. Sonra, gözlerinde sabırsız bir kıvılcım belirdi.
“Seni neden hep Pedro’nun yanında buluyorum?”
Sözleri içime işledi. Yorgundum. Tükenmiş. Artık bu konuşmaları yapacak hâlim yoktu.
“Lucas,” dedim, derin bir nefes alarak, “benimle artık bu şekilde konuşma. Sadece konuşmak istedi. Ben de…”
Kelimeyi tamamlayamadım. İlk defa, kendimi açıklayamayacak kadar bitkin hissediyordum. Başımı önüme eğdim.
“Son günlerde yaşananlar…” Duraksadım. “En çok da sen dengemi bozdun. Lütfen… benden uzak dur.”
“Ben bir karar verene kadar bana yaklaşma,” diye devam ettim. “Bu şekilde beni sahiplenme. Bu ifadeleri kullanma.”
Dudağımı ısırdığımda, bakışları anında oraya yöneldi. İçindeki ateşi görebiliyordum. Ama hayır. Devam etmek zorundaydım.
“Ve…” Nefes aldım. “Beni bir daha öpme.”1
Sanki bir şey söylemek üzereydi, ama kelimeler boğazında düğümlendi. Birkaç saniye boyunca durdu, sonra hiçbir şey demeden arkasını döndü ve uzaklaştı.
Şaşırmıştım. Konuşmamın etkili olacağını beklemiyordum. Ama asıl şaşırtan, gerçekten gitmesiydi. Sonraki aylarda yanıma yaklaşmadı. Ne derslerde, ne aralarda.
Altı ay… Ben derslerde ilerledim. Dövüşte ilerledim. Ama o yoktu. Son üç aydır ise onu göremiyordum bile. Hiç. Ve bu, içimde bir boşluk yaratmıştı. Kararsızlığıma rağmen… her şeye rağmen… onu özlemiştim. Bir de tüm bu karmaşanın içinde tüyler çoktan aklımdan çıkmıştı.2
O gün Chloe, gelişimimi değerlendirmek için benimle dövüş eğitimi yapmaya geldi. Sınıftan içeri adım attığımız anda onu gördüm.
Tam karşımdaydı. Bir anlığına nefesim kesildi. İçimde beliren o ani sarsıntıyla adımlarım durdu. Chloe, hafifçe kolumu iteklediğinde fark ettim—hareket edemiyordum.
“Sakin ol, tatlım,” diye fısıldadı.
“Endişelenme ve heyecanlanma.”
Başımı salladım. Derin bir nefes alıp sırama geçerken onun tarafına bakmamaya çalıştım. Ama hain kalbim çoktan bana baskı yapıyordu. Bir daha bakmam için. Bir kez daha.
Dersin ilk yarısında Pedro bazı teorik bilgiler verdi. İkinci yarıda öğrendiğimiz tekniklere odaklanacaktık. Dövüş antrenmanı başlayacaktı. Herkes ring alanındaki minderlere yöneldi. Ben, birkaç adım geride kaldım. İşte o an, tam arkamdan gelen sesle irkildim.
Tüylerim diken diken oldu. Nefesimi toparlamaya çalışırken, Lucas’ın eli omzumdan koluma doğru yavaşça kaydı. Varla yok arası bir dokunuştu. Ama içimde yankılanan etkisi ezici bir fırtına gibiydi. Fısıltısı kulaklarımda yankılandı:
“Madem benimle konuşmuyorsun… o zaman benimle dövüş, S.”
Gözlerimi kapattım. “Seninle dövüşmeyeceğim,” dedim. “Marino ile—”
“Marino ve diğerleri, ben ne dersem onu yapmak zorunda.”
Bir adım geri çekildim. Kaşlarımı çattım. “Niye?”
Gülümsedi. Ama bu, sıradan bir gülümseme değildi.
“Her zaman doğru soruları sormalısın.”
İçimde bir şey kıpırdandı. Düşündüm. Zihnimi zorladım. Ama cevap yoktu. O anda Pedro dövüşe başlamamızı söyledi. Herkes atak yapmaya başladı. Ama biz… Biz sadece birbirimize bakıyorduk. Gözlerimi onun gözlerinden ayırmadım. Sonunda, dudaklarım kıpırdandı.
Lucas hafifçe başını yana eğdi. Gözleri ışıldadı. “Bu, iyi bir başlangıç,” diye fısıldadı.
İlk atağı o yaptı. Savunmada kaldım ama atağını kestim. Bir an bile tereddüt etmeden. Lucas’ın gözlerinde hayranlık ifadesi belirdi. Gülümsedi—o tanıdık, kendinden emin gülümsemesiyle.
“Harikaydı,” dedi yavaşça. “Şimdi bana neler öğrendiğini göstermek ister misin?”
Sesi alaycı değildi. Ama yine de içinde bir meydan okuma saklıydı.
Öfkemi kontrol altına aldım. Bu, inat meselesi değildi. Bu, onunla aramızdaki karmaşadan duyduğum bıkkınlıktı. Beni tüketen belirsizlikti. Ondan uzak durma sebebim buydu.
Bana karşı sahiplenici tavrı. Beni öpmesi. Sonra gitmesi. Bunun bir ilişki olup olmadığını bile bilmiyordum. Tüm bunlar… beni geren bir dramaydı. Ben istemediğim türden bir dramaya sürüklenmiştim.
Gözlerimi ona diktim. Sözlerim buz gibiydi. “Seninle işim bitti, Lucas.”
Gülümsemesi silindi. Kaşları hafifçe çatıldı. “Anlamadım?”
Geri adım atmadım. “Duydun. Seninle ve aramızdaki bu karmaşayla işim bitti.”
Derin bir nefes aldım. Boğazımdaki düğümü çözerek devam ettim.
“Senden de… bana olan tavrından da… en çok da aramızda adı konmamış bu… bu ilişkiden de yoruldum. Bana ne yaptığının farkında bile değilsin.” Gözlerimi kaçırmadan ekledim: “Ruhuma. Kalbime.”
Sessizlik ağırdı. Kısa ama ezici.
Sözlerim havada asılı kaldı. O an içimde bir şey kırıldı. Belki de çok önceden kırılmıştı ve ben şimdi fark ediyordum.
Acılar bu yüzden tehlikeliydi. İçine hapsettiğin her şey, zamanı geldiğinde zincirlerini koparıp dışarı fırlardı. O an geldiğinde, çift taraflı bir ok gibi hem seni, hem de karşındakini paramparça ederdi.
Gözlerimin içine bakarken elimi tuttu. Refleksle geri çekildim ama o, dikkatini elimdeki bıçağa yöneltti. Parmağını bıçağın ucunda gezdirdi, sonra gözlerini hiç ayırmadan koluna hafif ama belirgin bir çizik attı.
Kan, ince bir çizgi hâlinde aktı. Kolunu kaldırdı. Bir şey söylemek istedim ama dudaklarım kurumuştu. O an Pedro’nun sesi sınıfın içinde yankılandı.
Yanımıza geldiğinde Lucas hâlâ bana bakıyordu. Ama ben hâlâ şoktaydım.
“Lucia kendini fazla kaptırdı,” dedi Lucas, umursamaz bir ifadeyle. “Yaralandım.”
Kolundaki kanın görüntüsü içimi sıkıştırdı.
Pedro kaşlarını çattı. “Derin değil ama pansuman yapılması gerekiyor. Marino—”
Lucas, Pedro’yu duymazdan geldi.
“Lucia bana revire kadar eşlik eder,” dedi, bakışlarını benden ayırmadan. “Ne de olsa onun yüzünden yaralandım.”1
Bir saniyeliğine Pedro ile göz göze geldim. Ne düşündüğünü çözemiyordum ama sonunda başını salladı.
Onunla birlikte kapıya doğru ilerlerken tek düşünebildiğim, onunla yalnız kalmak istemediğimdi. Ama kaçış artık mümkün değildi.
Revirde, hemşire Lucas’ın koluna pansuman yaparken ben yanında bekledim. O konuşmadı. Ben de. Ama sessizlik, kelimelerden daha fazlasını söylüyordu.
Hemşire işini bitirip yanımızdan ayrıldığında, gözüm kapıya takıldı. Tam o an, Lucas hareket etti. Kapıyı kapattı. Odada yalnız kaldığımızda, kaçışın artık imkânsız olduğunu fark ettim.
Lucas
Onun gözlerine baktığımda, aklımdan çıkmayan tek şey bana son söylediği cümlelerdi.
Ne kadar yanlış bir sözdü bu. Ne kadar eksik.
Bazı aşklar kurtuluş değil felakettir. Ama ben hiçbir zaman kurtuluş peşinde olmadım. Ben her zaman onunla yanmayı seçecektim. Ve bu ateşi ben yakacaktım.
Ama yanmasına asla izin vermeyecektim. Ne aşkımla ne de peşindeki tehditle…
O, hiçbir şeyin farkında değildi. Bilmiyordu. Bir oyunun, gerçek bir tehlikenin içindeydi ve onu korumaya çalıştığımın farkında bile değildi. Ona yaklaşmamın tek sebebi aşk değildi, kıskançlık hiç değildi. O, karanlığın eşiğinde yürüyordu ve ben onu oradan uzaklaştırmak için savaş veriyordum. Ama o bana sırtını dönmüştü. Ve şimdi, onun ördüğü bu duvarın önünde, nefesimi bile tutarak duruyordum.
“Aramızdaki ilişkiden yoruldun demek?”
Bakışlarındaki her şey yerle bir olurken, gerçek düşüncelerinin bu olmadığının farkındaydım. Odayı çevreleyen sessizliği tek bir hareketle bozdum. Onu duvara doğru ittirdiğimde, kaçmadı. Sadece bekledi.
Bu kabullenmiş tavrı… beni mahvediyordu. Benden kaçamayacağını biliyordu. Ama bunun sebebi gücümüzün farklı olması değildi. O benimle, kalbim arasına sıkışmıştı bir kere. Ben de onunla aynı durumdaydım. Artık kaçmaya çalışsak da başaramazdık. Ne kadar uzaklaşırsak uzaklaşalım, sonunda birbirimize çarpardık.
Öyleyse neden hâlâ savaşıyorduk?1
Kulağına eğildim. Ilık nefesim tenine çarptığında, vücudunun belli belirsiz ürperdiğini hissettim.
“Esas sen bana ne yaptığının farkında değilsin, S.”
Bakışlarını kaçırmak için başını çevirdi. Ama ben buna izin vermedim. Çenesini avucumun içine aldım ve yüzünü kendime çevirdim.
“Her şeyi nasıl mahvettiğinin farkında değilsin.”
Bir an duraksadım. Onun kokusunu içime çektim, o tanıdık, baş döndürücü kokuyu.
“Senin için neleri göze aldığımı, hatta alabileceğimi bilmiyorsun,” dedim, sesim artık fısıltıya dönüşmüştü. “Neleri yok edebileceğimi ve var edebileceğimi de…”
Sustuk. Ama sessizliğin içinde gerçekler yankılanıyordu.
“Ruhum, kalbim, bedenim… hatta zihnim senin esirin.” İçimde hiçbir şey saklamadan söyledim. “Seni deli gibi seviyorum.”
Cümlelerim sadece duvarlarına çarpıp geri mi yansımıştı? Hayır. Gözleri gözlerime kilitlendiğinde, cevapları gördüm. Kaçınılmaz gerçeği gördüm. Hâlâ savaş verse de gerçekler gizlenemiyordu.
“Benden nefret ediyor musun?” diye fısıldadım.
Ona bunca yükü yükleyen şeyin, gerçekten nefret olup olmadığını görmek istedim. Sonra… Gözlerinde karmaşayı gördüm. Sevgiyi. Tutkuyu. Ama nefret? Tek bir izine bile rastlamadım.
“Bu karışıklık bana iyi gelmiyor, Lucas.”
İşte buydu. Kafasını karıştırıyordum. Onu sarsıyordum.
“O zaman her şeyi basit tutarız, S.” Eğildim, dudaklarımız arasında kalan mesafeyi azalttım. “Sen benim olursun ve her şey normale döner.”
Geri çekildi. Kaşlarını çattı. “Senin… neyinim, Lucas?”
Gülümsedim. Ama bu, zehirli bir gülümsemeydi. Beni göğsümden hafifçe ittiğinde, ona izin verdim. Uzaklaşması gerekiyorsa ona izin verebilirdim. Yine de onu her durumda geri çekecek olan şeyin yine aşk olduğunu biliyordum.
“Sen benim neyimsin?” dedi, sesi titriyordu. “Benim için kim olduğunu bilmiyorum, Lucas.”
Korkuyordu. O yüzden hâlâ sorguluyordu. Hâlâ anlamaya çalışıyordu.
Ona bakarak tek bir cevap verdim: “Sen ne istersen, o olurum S.”
Bunu söylerken hiçbir yalan yoktu. Dudaklarına eğildim. Ama ona dokunmadım. Sınırı aşmadım. Bu onun kararıydı. Onun seçimi olmalıydı.
“Şimdiden benim olduğunu sen de biliyorsun,” dedim usulca. “Ama bunun kararını ancak sen verebilirsin.” Geri çekildim. “Kararına saygı göstereceğime söz veriyorum.”
Sustum. Bekledim ve ona seçim yapması için, içindeki gerçeği görmesi için ihtiyacı olan şeyi verdim: Zaman.
“Senin ne istediğini ya da ne yapmaya çalıştığını bilmezken bir karar vermeliyim, öyle mi?”
Belini sıkıca kavradım. Crop üstünün açığa çıkardığı tenine dokunduğumda ikimiz de ürperdik.
“Ne istediğimi söylemekle başlayayım o zaman.” Sesim, içeriden gelen bir alev gibi kısık ama keskindi. “Benim olmanı istiyorum, Lucia. Hayatıma gelmeni. Aramızdaki bağın varlığına inanmanı. Pedro ile hiçbir bağının kalmamasını. Ve… mutlu, sağlıklı olmanı.”
Parmaklarım, teninde usulca gezindi. Gözleri kapandı. Kendimi zorladım. Her şeyimi verip dudaklarına kapanmamak için dişlerimi sıktım.
“Ne yapmaya çalıştığıma gelince…” Elimi çekmeden devam ettim. “Seni korumaya çalışıyorum, S. Seni kurtarmaya.”
Gözleri hızla açıldı. İrkildi. “Beni kimden kurtarmaya çalışıyorsun? Neyden?”
Bakışlarımı kaçırdım. “Her şeyden.”
Bana inanmıyordu. Bakışları, kelimelerimden çok daha netti.
Ondan uzaklaştım ve ona alan tanıdım. Nefesi yavaşça düzene girerken kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Mecburen peşine düştüm. Sınıfa girdiğimizde hiç duraksamadan Pedro’nun yanına yürüdü. Ona bir şeyler söyledi. Sonra… Pedro, Lucia’nın koluna dokundu. İçimde, anında bir yangın başladı. Geri dönülmez bir öfke. Lucia yanıma gelirken yüzündeki kararlılık her şeyden daha keskindi.
“Pedro, bugün antrenmana katılmanı istemediğini söyledi.” Gözlerini kaçırmadan ekledi. “Ben diğerleriyle çalışacağım.”
Lucia yanımdan ayrıldığında Chloe’nin yanına geçip oturdum.
Gözlerimi ringdeki kalabalığa diktim. “İyiyim, Chloe.”
Tereddüt etti. Sonra, kelimeleri dikkatle seçerek konuştu. “Aranızdaki bağ yeterince görünür halde, lütfen onu üzme Lucas. Çünkü o sana…”
Gözlerimi ona çevirdim. “Aşık.”
Sonra, içimde yankılanan gerçeği dışarı bıraktım. “Ben de ona aşığım, Chloe.”
Şaşkındı. Ama bu şaşkınlık yerini hızla bir soruya bıraktı. “O zaman sorun ne?”
Gözlerim Lucia’yı aradı. “O korkuyor. Ben de…” Sesim, içimdeki karmaşadan çatallanmıştı. “Geride kalmam gereken bir durumun içine sıkıştım. En büyük sorunlardan biri de Pedro.”
Chloe kaşlarını çattı. “Lucia sadece ona değer veriyor.”
Başımı iki yana salladım. “Ama o, Lucia’dan etkileniyor. Bu… büyük bir sorun.”
İç çekti. Başını eğdi. “Farkındayım.”
Bir daha konuşmadık. Sadece ringdeki dövüşleri izledik. Lucia ve Liz ringe çıkana kadar düşüncelerime hapsolmuş haldeydim. O an tüm odağım Lucia oldu.
Pedro, dövüş başlamadan Lucia’nın yanına ilerledi. Eğildi, kulağına bir şeyler fısıldadı. Lucia başını hafifçe salladı. Sonra, Pedro geri çekilip dövüşü başlattığında, içimdeki sabır denen şeyin son damlası da tükendi.
Eğer bakışlarımdan alevler saçabilseydi… tam da o anda Lucia’yı ondan korumak için yakıp kül ederdim. Lucia’nın yanında kimseye tahammülüm yoktu. Özellikle de Pedro’ya.
Lucia ile Liz ilk raunta başladığında, dikkatimi başka bir yere vermem imkânsızdı. Ringde başka insanlar, dışarıda yankılanan sesler… Hiçbiri umurumda değildi. Çünkü Lucia, her zamanki gibi, dövüşe tam anlamıyla odaklanmıştı.
Her hareketi, bir dansın ritmiyle uyum içindeydi; güçlü, zarif, kusursuz bir dengeyle… Liz’in karşısına geçtiğinde adımlarını öyle bir kesinlikle atıyordu ki, bu bir savaş olmaktan çok bir sanat eserini izlemek gibiydi. Ve elbette Lucia kazandı. İlk raundu sadece birkaç dakika içinde, nefes kesici bir ustalıkla.
Gülümsedim. Ama ikinci raunt başladığında işlerin gerildiğini hissettim. Liz bu kez daha sertti, daha hırslıydı. Lucia ise… Lucia dengesini kaybetmiyordu. O, ringde yalnızca bir dövüşçü değildi. O, gücünü kanıtlayan bir tanrıçaydı.
Benim Ay Tanrıçam. Parlamak ve ışığını saçmak için doğmuştu.1
İkinci raundu da aldığında, dudaklarımdan bir nefes süzüldü. Çünkü ona bakmak, kalbimde ona sahip olma arzusunun kıvılcımlarını yakmak gibiydi. Üçüncü raunt başlamadan önce göz göze geldik.
O an, her şey durdu. Lucia’nın orman yeşili gözleri, fırtınamın içine çekiliyordu. Bakışlarım ona kilitlenirken içimde bir şeyler yerinden oynadı. Biz mükemmel uyumduk. Mavi ve yeşil renk. Orman, suyu kendine her zaman çekerdi ve Lucia… Lucia beni, kendine, o gözlerine, o büyüleyici varlığına çekiyordu.
İfadesi değiştiğinde kalp atışlarının hızlandığını hissedebiliyordum. Kalplerimizden birbirine uzanan o görünmez iplikler, yalnızca bağ kurmuyordu. Birbirimize hapsoluyorduk.
Dudakları aralandı. Beni içinden atamıyordu. Ne zihninden, ne kalbinden. Çünkü birbirimize aittik. O, şimdiden benimdi. Ona söylediğim bu gerçeğin, ikimizi aynı anda yaktığını biliyordum.
Pedro’nun sesi odada yankılandığında, Lucia odağını kaybetmiş gibiydi. Bakışlarım Liz’i buldu. Göz göze geldiğimizde ona başımla uyarıda bulundum. Dikkatli ol. Liz gözlerini Lucia’ya çevirdi. Ve Lucia, Liz’in neden bana baktığını fark ettiğinde… Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. Öfkesini ve kıskançlığını saklayamadan yüzünü çevirdi.
Tanrım, bu hâliyle daha çekiciydi.
Raunt başladığında, Lucia Liz’in etrafında bir gölge gibi hareket ediyordu. Ama bu kez daha agresifti. Liz geri çekilmeye çalıştıkça, Lucia ona daha sert hamleler yaparak onu kışkırtıyordu.
Her hâli kendine özgü bir cazibe saklıyordu. Lucia sadece bir savaşçı değildi. O, izlenmesi gereken bir sanat eseriydi. Liz’in karşısına geçtiği an hızla bir çelme taktı. Liz düşerken Lucia son hamleyi yapmadan önce bakışlarımız tekrar kesişti.
Yanakları kızarmıştı. Nefesi düzensizdi. Heyecanlıydı. Çok güzeldi. Bunu izlemek kalbimi tutuşturdu. Alt dudağımı ısırdım. Beni fark etti. Belki zihnim ve kalbimden geçenleri de.
Liz, Lucia’nın bir saniyeliğine dağılan dikkatinden faydalandı ve Lucia raundu kaybetti. Yere düştüğünde, bakışları hızla Pedro’yu aradı. Pedro ise ona yalnızca hayal kırıklığıyla karşılık verdi. Ama ben… Ben gülümsememi bastıramadım. Çünkü asıl zafer benimdi. Lucia, bana yenik düşmüştü.
Artık kalbi benimdi.1
Lucia
Denge. Rakibin hareketleriyle uyum. Çeviklik, güç, dayanıklılık. Beş temel ilkemiz… ve ben, her birini kusursuzca uygulamalıydım.
Liz güçlü bir rakipti. Onunla dövüşmek, vahşi ama kusursuz bir dansın içinde kaybolmak gibiydi. Adımlarımız uyumlu, darbelerimiz kusursuz, gözlerimiz kararlıydı. Salon sessizdi. Nefesler tutulmuş, herkes bizi izliyordu. Ama ben… ben yalnızca birini hissediyordum.
Zaman bir anlığına durdu. O an, varlığını iliklerime kadar hissettim. Beni izliyordu.
Karanlık, okyanus gibi engin ve öngörülemez bakışları tenimde dolaşırken, içimde bir şeyler sarsıldı. Ondan uzaklaşmak istediğim her an, kendimi okyanusta bir fırtınaya kapılmış gibi hissediyordum. Dalgalar üzerime çöküyor, beni derinlere çekiyordu. Ben… kaçamıyordum.
Alt dudağını hafifçe ısırdığı o an… İçimde yükselen sıcaklığı bastırmaya çalıştım. Ama nafileydi. Sonra… Bana söylediği o cümle zihnime kazındı. Haklıydı. Şimdiden ona aittim. Tıpkı Lucas’ın bana ait olduğu gibi.
Daha önce bir kitapta okuduğum cümle zihnimde yankılandığında sarsılmaz gerçeği fark ettim. Lucas kalbimin duvarlarını aşmıştı.
“En keskin bıçak, yanan bir kalbin ateşiyle dövülür.”
Lucas, ruhumun derinliklerine o sıcak izi bırakmıştı. Öyle derin, öyle kalıcıydı ki… hiçbir zaman silinmeyecekti.
Ve işte o an, odağımı yitirdim. Savunmasız kaldım.
Üç büyük hatadan birini yapmıştım.
Ben, odağımı kaybettim ve bunun bedelini ağır ödedim. Kaybettiğim şey yalnızca bir raunt değildi. Lucas’la aramda çözülmez bir bağ oluşmuştu. Sözlerinin yankısı zihnimi, hislerimin karmaşası ise kalbimi ele geçirmişti. Bugün yalnızca bir savaşı değil, kendimi, ruhumu, belki de kalbimi kaybetmiştim.
Pedro’nun gözlerindeki hayal kırıklığını hissettim. Dudakları ince bir çizgiye dönüşmüştü. Ama ben… ben yalnızca Lucas’a baktım. Onun bakışlarında o tehlikeli parıltıyı gördüm.
Liz geriye çekildiğinde, Lucas’ın gözlerinde beliren alaycı zafer… içimde bir şeyleri yerle bir etti. Kendimi kötü hissetmeme neden oldu. Ama o his, hızla öfkeye dönüştü. Öfkemi kontrol edemedim. Hem raundu kaybetmiştim… hem de duygularıma yenik düşmüştüm. Ve bunu herkes fark etmişti.1
Pedro’nun sesi duyulduğunda, her şey daha da kötüleşti.
“Lucia’nın hatası, dikkatinin dağılması oldu.” Sesi keskin bir bıçak gibi odanın içinde yankılandı. “Bazen en büyük savaşları kendimizle veririz.”
“Burada sadece dövüşmeyi değil, hayatta kalmayı ve yaşam sanatını öğreniyorsunuz. Eğer bunu ciddiye almıyorsanız, vaktimi boşa harcamayın. Her geçen gün daha iyiye gitmeyecekseniz, dersime gelmeyin.”
Her kelimesi, ruhuma saplanan bir darbe gibi geldi. Bu sözler doğrudan bana yöneltilmişti. Canımı yaktı.
Salon yavaş yavaş boşalırken, ben ve Pedro yüz yüze kaldık. Ama aklımın bir köşesinde, o karanlık mavi gözler hâlâ beni izliyordu. Ayağa kalktım ve Pedro’ya yaklaştım. Pedro kıpırdamadı, öfkeli tavrı ve buz gibi bakışlarıyla beni inceliyordu.
Bir raunt kaybetmiş olabilirdim ama bu kadar öfkelenmesi… Gerçek sorun neydi, diye düşündüm.
“Hatamın farkındaydım, ama bu kadarına gerek var mıydı?”
Pedro bana doğru bir adım attığında, Chloe’nin varlığını bir an için hissettim. Yanıma gelmişti. Kolumdan tutarak beni durdurmaya çalıştı, ama ben kolumu kurtardım.
“Beni tanıyorsun, Pedro. Hatam yüzünden kaybettiğimi biliyorum ama…”
“Hayır, hatan yüzünden değildi.”
Arkasını dönüp bir noktaya baktı ve yüzü daha da gerildi.
K mi? K ne demekti?1
“Buna rağmen odağını kaybettin, hem de Lucas yüzünden. Ne yapmamı bekliyorsun? Sırtını sıvazlayıp seni teselli etmemi mi? Hayat zannettiğin kadar yumuşak değil, Lucia. Düştüğünde seni rahat bırakmaz, tam aksine üstüne gelir. Hayat seni olman gereken yere getirmek için acımasızdır. Güçlüysen yaşarsın, zayıfsan yok olursun. Bu benim öğretme tarzım. Beğenmiyorsan, gitmekte özgürsün.”
Zaten kendi adıma hayal kırıklığı yaşıyordum, bir de bu sözler… Başımı salladım ve ona son bir kez bakarken içimdeki kırgınlık daha da derinleşti.
“Her zaman eğitmenim olmanı isterdim, Pedro. Sadece… Aramızda değerli bir bağ olduğuna inanmıştım. Ama sen, kendini ve aramızdaki durumu net bir şekilde hatırlattın.” Derin bir nefes aldım. “Luna olmadığımı unutmamalıydın.”
Pedro’nun yüzündeki ifade anlık bir değişim gösterse de, soğukkanlılığını korumaya devam etti.
“Asıl hayal kırıklığının sebebi bu, değil mi? Ben o değilim ve onun yerine geçmemi de bekleme.”
Yanıtlamadı bile. Son sözlerim aramızda yankılandığında sadece bakışlarındaki boşluğu gördüm.
“Eğitmenliğimi yapıp yapmamak sana kalmış,” dedim sakin bir şekilde. “Ama benim kim olduğumu unutma.”
Chloe elimi tuttuğunda ona döndüm. Sıradan çantamı alıp, Chloe ile dışarı çıktım. Lucas’ın kapının girişinde olduğunu fark ettim ama durmadım. Chloe, asansörlere yönelince onu durdurdum.
“Chloe, biraz yalnız kalmama izin ver.”
“Böyle zamanlarda yalnız kalmak iyi gelmez.”
“Aksine, bana daha iyi gelecek.”
“Bana ihtiyacın olursa beni ara ama.”
Bana sarıldı, ardından dudaklarından gelen kelimelerle beni daha da sarstı.
“Seni seviyorum, her zaman yanında olacağımı sakın unutma.”
Ben de, biraz hüzünlü ama içimdeki sevgiyle, “Ben de seni seviyorum Chloe.” dedim.
Geri çekildim, aramızdaki mesafe arttı. “Unutmam.”
Bana hüzünlü bir şekilde gülümserken asansöre bindim. Ona el salladım ve asansörün kapakları arasından dışarıda bıraktım. İçimde bir boşluk vardı. Asansör yükselirken, odama çıktım ve kendimi hemen bir duşa attım.
En büyük hayal kırıklığını, çoğu zaman, kendi ellerimizle yaratırız. Ama bazen, sevdiklerimizden gelen hayal kırıklıkları çok daha derin bir yara açar. O yara, o kadar güçlüdür ki, ondan kaçmak imkansızdır. Ben de o gün kaçamadım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![]() | @damlanaz 4h önce |
![]() | @efsnrr 2a önce |
![]() | @efsnrr 2a önce |
![]() | @efsnrr 2a önce |
![]() | @efsnrr 2a önce |
![]() | @efsnrr 2a önce |
![]() | @nsselcuk 2a önce |
![]() | @kitsudaphne (Yazan) 2a önce |
![]() | @silinen231102 3a önce |
![]() | @silinen231102 3a önce |
![]() | @silinen231102 3a önce |