22. Bölüm

21

kitsudaphne
kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.

INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3

 

DAHA FAZLA KARAKTER TANITIMI VİDEOSU İÇİN INSTAGRAM VE TİKTOK;

@MİSTYVİBE3

 

“Bazı cevaplar, sadece kalbin fısıltısında saklıdır. Fısıldamak cesarettir; duymaksa bir kader.” — Lucia

Lucia

Ders boyunca Pedro'nun anlattıkları zihnime girmiyordu. Gözümün önünden bir türlü silinemeyen Esther ve Lucas’ın son görüntüsü, aklımı tamamen esir almıştı. Pedro'nun, dikkatimin dağıldığını fark ettiğine emindim, ama tuhaf bir şekilde bana hiçbir şey söylemiyordu.

Ders sona erdiğinde telefonuma baktım. Carlo’dan gelen bir mesaj vardı: “Akşam yedide restoranda rezervasyon yaptırdım güzelim.”

“Tamam Carlo, Lucas ile geleceğiz,” diye yanıtladım.

Telefonu kapatıp düşüncelere dalmışken Pedro’nun seslenmesiyle irkildim:

“Kim?”

Bir an tereddütle, “Carlo,” diye karşılık verdim.

Pedro’nun yüzünde bir gölge belirdi, gözlerini kaçırarak, “Hadi hazırlan. Çıkalım,” dedi.

Eşyalarımı toparlarken Pedro’nun yüzündeki gerginliği fark ettim. Akademiye doğru yürürken dayanamayıp sordum, “Pedro, bir sorun mu var?”

Pedro'nun bakışları sertleşti, bana dönüp tek bir kelime söyledi:

“Efendim.”

Şaşkınlıkla duraksadım. Ne demek istediğini anlamaya çalışırken, “Ne?” diye mırıldandım.

“Bana efendim diyeceksin, Lucia.”

Sözleri beni olduğu yere mıhladı. Ona inanamaz gözlerle baktım. Zoraki bir saygıyla, kelimelerini tekrar ettim: “Peki efendim, bir sorun mu var?”

Sözlerim alaycı bir tınıya büründüğünde gözlerinde öfke çaktı. Birden kolumu sertçe yakaladı. Beklenmedik bu tepki canımı acıttı.

“Yok,” diye karşılık verdi, sesi soğuktu.

Kolumu çekmeye çalıştım. “Canımı acıtıyorsun.”

O an kendisini zorlayarak kolumu bıraktı, ama bakışlarındaki öfke duruyordu. “Bir an önce kendine gelmelisin, kanarya.”

Sözlerinin ardındaki anlamı kavramaya çalışarak, “Neden bahsettiğini anlamıyorum,” dedim.

Pedro’nun çenesindeki kaslar gerildi. “Gidelim.”

Cesaretimi toplayıp onun kolunu tuttum. “Sözünü tamamlar mısın?”

Pedro dönüp bana baktığında, yüzü alabildiğine asıktı. “Ben senin arkadaşın değilim, Lucia. Eğer bir daha benimle bu şekilde konuşursan ya da Lucas yüzünden dikkatin dağılırsa danışmanlığından ayrılırım.”

Lucas mı? Konu bu muydu? Pedro, gözümde her zamankinden daha anlaşılmaz bir hale gelmişti.

“Dersimde dalgın ve odaklanamayan bir öğrenci istemiyorum. Eğitilmeye layık değilsen, gitmen en doğrusu olur.”

Bu kadar sert bir konuşma beklemiyordum. Şaşkınlıkla sustum; sessizliğim Pedro’nun gerilimini daha da artırdı. Bakışları sorgulayıcı ve tavizsizdi.

“Anlaşıldı mı?”

Zorlukla yutkundum. “Evet efendim.”

Gergin bir tavırla döndü ve akademiye ilerledi. Pedro’yu sessizce takip ettim.

Sınıfa adım attığımız anda, Lucas’ın gözleri hemen üzerimize çevrildi. Bakışlarındaki zeka dolu parıltılar, hem Pedro'nun hem de benim yüzümdeki ciddiyeti anında kavradığını gösteriyordu. Pedro’nun telefonu çalmaya başlayınca, tek kelime etmeden sınıfı terk etti. Yerime geçtiğimde Lucas hızla yanıma geldi; gözlerinde sert bir ifade vardı, beni olduğum yere sabitledi.

“Sadece bir kere soracağım,” dedi, sesi derin ve karanlıktı. “Ne oldu, S?”

Kalbim hızlandı; Lucas böyle olduğunda, dikkatli olmam gerektiğini biliyordum. Ama şu an ona karşı koyacak gücüm yoktu.

“Sonra konuşalım mı, Lucas?” dedim; sesimdeki titremeyi saklayamadım.

Bir an sessiz kaldı, bakışları daha da keskinleşti.

“Umarım düşündüğüm gibi bir şey değildir,” dedi, sesi ciddi bir uyarının izleri saklıydı.

Başımı kaldırıp ona baktım. “Ne düşünüyorsun ki?”

O anda, bir eli belime, diğeri ise kararlı bir biçimde enseme yerleşti. Nefesim kesildi. Lucas’ın dokunuşları her zaman derin bir sahipleniş hissi taşıyordu; gözlerinde ise bir jaguarın bakışı vardı. O bir avcıydı ve şu an avını kuşatmış gibiydi.

“Pedro’nun hayatını zorlaştırmam için bir sebep yarattığını düşünüyorum, S.”

Sözleri içimde yankılandıkça, Lucas beni kendine daha da çekti. Onun kollarında kaybolmak üzereydim. Boyun eğmek, tüm kontrolü ona vermek anlamına gelecekti; ancak o an içimde tuhaf bir cesaret buldum. Enseme koyduğu elini hafifçe ittim, yüzümü ondan çevirdim. Sesimde soğuk bir kesinlik vardı.

“Restorandaki sahneyi bana açıkla, ben de Pedro’yla olan durumu anlatayım, Lucas.”

Lucas, beni belimden biraz daha çekip kendine tamamen yakınlaştırdı; artık aramızda nefes alacak yer bile yoktu.

“Dikkat et, tatlı işkencem,” dedi, sesi derin ve sakin bir uyarı taşıyordu. O düşük ama keskin tınısı, beni bir kez daha alt üst etti. “Benden uzaklaşabileceğin bir yer yok. Biz birbirimize bağlandık. Cesaretin ve inatçılığın hoşuma gidiyor, ama şu an sınırları zorluyorsun. Sana daha önce de söyledim, tatlı işkencem... Seni tehlikeye atabilecek herkesi mahvederim. Çünkü sen, bu dünyadaki en değerli varlığımsın.”

Lucas’ın sözleri beni derinden etkilerken, kalbim ona karşı koyacak gücü bulamıyordu. Ona karşı koymam imkansızdı. Gözlerim onunkilere kenetlendi, nefesim onun etkisiyle düzensizleşti. Beni sakin bir kararlılıkla tutarken, ben onun çekim gücüne tamamen hapsolmuştum.

Lucas, gözlerini üzerimden ayırmıyordu; bakışları derin, ifadesi yoğundu. Sanki tüm savunma duvarlarımı yıkıyordu, bense bu yıkıma karşı koymaya çalışırken tükeniyordum. Ama Lucas, pes edecek birisi değildi; o, avını bir kez yakaladığında asla bırakmayan bir avcı gibiydi.

“Benden kaçmaya çalışma, S. Zaten başaramazsın.” Sesi giderek daha fısıltıya dönerken, içinde keskin bir yan taşıyordu. “Ben denedim, bir yolu yok. Boşa uğraşma.”

Onu bir şekilde durdurmalı, bu etkiden kurtulmalıydım.

“Lucas… Bu fazla. Lütfen beni bırak,” dedim, sesim kırılgan bir dua gibiydi. Onun baskısı, gözlerindeki derinlik her şeyden vazgeçmem için beni zorluyordu. Ama yine de içimde son bir direnç kalmıştı…

“Cevap verirsen, seni bırakırım,” dedi. Sözleri o kadar kesindi ki, tüm itirazlarımı susturmuştu. Aramızdaki sessizlik derinleşirken, kalbimde kopan fırtına beni alt üst etti. Aramızdaki bağ, aşktan bile derindi. Gözlerimde her ne gördüyse, bakışlarında yankı buldu. İfadesi yumuşadığında, eli saçlarıma gitti, okşadı.

“Senden önce neyi istediğimi bile bilmiyordum. Sen hem en büyük zaferim hem de yenilgimsin.”

Sözleri, samimiyetiyle beni sarsmıştı; tüm savunma duvarlarım anında çöktü.

“Seninle ilgili bilinmeyenlere tahammülüm yok. Beni belirsizlikte bırakma, neler olduğunu anlat, tatlı işkencem,” diye ekledi, sesi çekici olduğu kadar keskin bir uyarı taşıyordu.

Her kelimesi ruhuma işliyordu. Bu sözler bir itiraf gibiydi ama aynı zamanda korkutucuydu; içimde yarattığı tüm bu karmaşayı artık taşıyamıyordum.

“Bir şey olmadı, Lucas,” diyebildim sadece, ama kelimelerim zayıftı.

Lucas, gözlerimi delip geçercesine bakmaya devam etti. O an Pedro içeri girdi ve bizi böylesine yakın bir halde yakaladı.

“Lucas, yerine geç,” dedi Pedro, sesindeki öfke açıkça hissediliyordu.

Lucas ona baktı ama benden bir santim bile uzaklaşmadı. Sesi sakindi, ancak her kelimesi ince bir tehdit seziliyordu. “Yerimdeyim zaten, Pedro.”

Bu durumun ortasında sıkışıp kalmıştım, yüzüm utançtan yanıyordu. Lucas aldırış etmeden belimdeki elini çekmemişti. Sadece bir iki santim geri çekildiğinde, bu onun için fazlasıyla yeterli gibi görünüyordu.1

Pedro ders anlatmaya başladığında, Lucas eğilip fısıldayarak kulağıma yakınlaştı. O kadar yakındı ki nefesini tenimde hissedebiliyordum.

“Pedro’yu benden koruyabileceğini mi sanıyorsun, Lucia? Sana bir kez bile yaklaşırsa, onu mahvederim. Kimse sana dokunamaz.”

Sesi, içimde yankılanan fırtınayı büyüttü.

“Buna hakkın yok. Böyle konuşmaya, beni bu şekilde sahiplenmeye,” dedim, ama sözlerim fısıltıdan ibaretti.

Lucas, karanlık bir gülümsemeyle karşılık verdi, elimi tutup kalbime götürdü.

“Bir kere daha düşünmelisin, S,” dedi, sesi yumuşak ama kesin bir uyarı taşıyordu. “Çünkü kalbine sahibim. Bu da beni hak sahibi yapar.”

Nefesim kesilmişti. Bu kararlı cümle, her şeyi alt üst ediyordu. Bu kez elimi kendi kalbinin üzerine koyarken, onun bakışlarının ağırlığı altında eziliyordum. 1

“Burası nasıl seninse,” dedi Lucas, sesi yankılanarak devam etti, “ben nasıl sana her şekilde aitsem, sen de benimsin güzelim. Yeryüzünde bunu değiştirebilecek hiçbir güç yok.”1

Lucas’ın sözleri, içimdeki tüm dirençleri sarsıyordu. Bu tehlikeli kararlılık, bir yandan içimde bir korku yaratırken, diğer yandan ona karşı dayanılmaz bir çekim hissetmeme yol açıyordu.

Zihnimde eski bir cümle yankılandı: “Korku ve arzu, aynı ateşi besler.” Lucas’ın yanındayken hissettiğim tam olarak buydu; içimdeki bu karışık duygular, birbirine zıt gibi görünse de aynı kaynaktan besleniyordu.

Lucas gözlerimin içine bakarak fısıldadı, sesi yumuşak ama keskin bir tınıyla doluydu.

“Sana söylediklerimi anlıyorsun, değil mi, S? Seni korumak için her şeyi yaparım. Beni tanıyorsun; bu konuda ne kadar ileri gidebileceğimi sen de biliyorsun.”

Lucas’ın bu sözleri, içimdeki karmaşayı bir süreliğine susturdu. Bakışları, yüreğime nüfuz eden derinlikteydi; sanki tüm sırlarımı, korkularımı ve isteklerimi tek bir bakışıyla anlıyordu. Yakınlığının yarattığı ürperti, bir anda yerini bir güven duygusuna bıraktı.

“Lucas…” diye fısıldadım, sesimdeki titremeyi kontrol edemeden. Gözlerinin derinliklerinde sadece beni saran bir sahiplenme değil, aynı zamanda orada saklanan kırılgan bir samimiyet vardı. Bu, ondan daha önce hiç görmediğim bir ifadeydi.

“Seninle dengemi buldum,” diye devam etti, sesi sakin ama kesin bir kararlılıkla. “Kaçmaya çalıştıkça aslında bana daha yakınlaştığını sen de fark edeceksin. Bu bağ, bu ateş, bu sevgi yalnızca bizim, Lucia. Sen benden uzaklaştıkça, seni daha sıkı sararım. Çünkü sen benim dengemsin, sonsuzluğumsun ve hiçbir şey, bizi birbirimizden koparamaz.”1

Lucas’ın kararlılığı beni şaşırtıyor, bir yandan da tüm korkularımı yatıştırıyordu. Onunla olan bu bağ, kendi içimde de bir denge yaratıyor, korkularımı bastırarak yerini bu derin bir aşkla sarmalanan bir güvene bırakıyordu. Belki de gerçekten kaçmanın bir yolu yoktur. Lucas’ın yanında kalmak, bu ateşte yanmak ve onunla birlikte bu dengeyi bulmak kaderimdi.

Öte yandan…

Bir şeyi gerçek yapan neydi? Farkındalık, hisler ya da itiraflar mı? Tam o anda bunların hepsi üzerime üşüşmüş gibiydi. Lucas’a olan hislerim basit bir etkilenmenin ötesindeydi. Kalbim onundu ve ona kanat çırpmaktan asla vazgeçmiyordu. Yorucu bir kanat çırpışının ardından önüme dönerken içimde yankılanan tek bir soru vardı: Peki onun kalbi de bana ait mi? Bu soru uzun zamandır peşimi bırakmıyordu.

Lucas’ın bana olan ilgisini gizlemek gibi bir niyeti yoktu. Derste bile elini belimde tutmaktan çekinmiyordu; o güçlü, sahiplenici tavrı beni hem çekiyor hem de tedirgin ediyordu. Gözlerim her seferinde ona kayıyordu. Kalp kimdeyse, gözler ondan kaçamıyordu. Fakat gözlerimi ona çeviren şey yalnızca kalbimdeki bu çekim değildi. Onu, içindeki sırları tam anlamıyla çözebilmiş değildim. Birlikte geçirdiğimiz zamana, paylaştığımız anlara rağmen, Lucas hâlâ kendinden bir şeyler saklıyor gibiydi.

Bu yüzden aramızda bir duvar vardı, görünmez ama hissedilir bir engel. Lucas kendini, kalbini bana açmadan bu duvarın kalkmayacağını, ona tam anlamıyla güvenemeyeceğimi biliyordum.

“Lucia, derse odaklanır mısın?”1

Pedro’nun sesiyle irkilip önüme dönerken, Lucas’ın belimdeki parmakları sıkıca kenetlendi. Eğilerek kulağıma fısıldadı, sesi alçak ama tehditkârdı.

“Seninim, S. Kalbim de senin. Artık ne zihnimde ne de ruhumda senden başkasına yer yok. Daha fazla gerilme ve derse odaklan. Ama… öfkem geçene kadar beni zorlama. Çünkü kendimi kontrol edemezsem… sanırım ne yapacağımı söylememe gerek yok.”

Geri çekildiğinde bakışlarımız birleşti. Sözleri kalbime dokunmuştu; acı ve tatlı. Ne kadar söylemiş olursa olsun, onu yeniden duymak beni heyecana sürüklüyordu. Kalbim senin. Ondan emin olduğum tek şey buydu. Lucas da benim hem yenilgim hem zaferimdi. Onunla her şey nefes kesici, hayat kurtarıcı ve eşsizdi. Tüm çelişkilerim oydu; tüm cevaplarım da.

Elimi usulca yanağına koydum. O an sınıfta olduğumu tamamen unuttum.1

“Bir gün bana güvenecek misin, Lucas?”

Soruma şaşırdı, ama kısa sürede kontrolü ele aldı. Gözleri derin bir anlamla parladı ve dudaklarında, o tanıdık, gizemli gülümsemesi belirdi.

“Bu hayatta güvenebileceğim biri olsaydı, o sen olurdun, S. Bu cevap şimdilik yeterli mi?”

Elbette yetmezdi. Bakışlarımdan bunu anladığını gördüm, ama susmayı tercih ettim. Duymak istediklerimizi algılarımız belirliyordu. O yüzden her sözün günü ve zamanı vardı. Şu an beni ve düşüncelerimi görmezden geleceğini bilirken susmak en doğrusuydu.

“Egzersizlere başlayabilirsiniz.”

Lucas, bakışlarını bir an bile üzerimden ayırmadan yanımdan kalktı. Koşu bandına yöneldiğimde eşofman üstümü çıkardım; Lucas da diğer koşu bandına geçti ve eşofman üstünü çıkararak egzersize başladı. Bakışlarımızın karşılaştığı her an, aramızdaki sessiz çekim alevleniyor, tüm dikkatimi ona vermekten kendimi alıkoyamıyordum. O ağırlık kaldırırken ben kol egzersizime devam ediyordum.

Bir süre sonra doğrulup terini havluyla sildiğinde, Pedro ile göz göze geldi. Lucas’ın yüzünde, o alışıldık oyunbaz ifade belirdi; belli ki bir planı vardı. Pedro ikimize bakarken, Lucas bana göz kırptı ve gülümsedi.

“Sınıftan çık!”

Pedro’nun sert sesi yankılandı. Şaşkınlıkla başımı ona çevirdim.

“Ne?”

“Derhal dışarı çık, Lucas! Dersle ilgilenmiyorsan burada bir işin yok,” diye ekledi Pedro, sinirle.

Lucas, Pedro’nun karşısında sakince durdu, tek kaşını kaldırarak onu süzdü. Alaycı bir rahatlıkla sordu, “Emin misin, Pedro?”

Pedro’nun yüzü öfkeden gerilmişti. Ama Lucas’ın sakinliği, Pedro’nun kontrolünü kaybetmesine neden olacak şekilde kışkırtıcıydı. Pedro’nun sinirli ifadesine karşılık, Lucas sesini alçaltarak ona fısıldadı.

“Canımı fazla sıkmaya başladın, Pedro.”

Pedro, bir an bile tereddüt etmeden Lucas’ı yakasından tuttu ve sertçe sarstı.

“Haddini bil, Lucas!”

Lucas alaycı bir ifadeyle sırıttı. “Bilmezsem?”

Pedro’nun gözleri öfkeyle parladı. “Öğretirim.”

Lucas, yavaşça yakasını Pedro’nun elinden kurtararak ona meydan okuyan bir bakış attı.

“O bana ait, Pedro. Ondan uzak dur.”

Pedro’nun dudakları ince bir çizgi halini aldı, sesi buz gibi soğuktu. “Sınıfımdan defol git!”

Lucas, Pedro’yu baştan ayağa süzdü, sesindeki küçümsemeyi gizlemeden alayla sordu.

“Duygularına yenilecek kadar mı acizsin, Pedro?”

Yutkundum. Lucas’ın ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum ama bu, tehlikeli bir oyundu.

“Defol!”

Pedro, sinirden titreyerek kendini zor tutuyordu. Lucas ise sanki yalnızca onu daha da kızdırmak istiyormuş gibi, alaycı bir gülümsemeyle arkasını dönüp sırasına giderek eşyalarını topladı. Kapıdan çıkmadan önce yüksek bir sesle Pedro’ya döndü, tüm sınıfın duyabileceği şekilde konuştu.

“Sözleri değil, eylemleri daha etkili bulurum. Ama zaten beni yaptıklarımla tanıyorsun, değil mi Pedro?”

Pedro, Lucas’a soğuk bir bakış attı. Lucas ise o yıkıcı son cümleyi ekledi.

“Peki ama ya yapmadıklarım? Bunu bir düşün Pedro.”

Kapıdan çıkarken dönüp bana baktı, gözlerinde şeytani bir kıvılcım vardı. Hafifçe gülümsedi.

“Odanda olacağım, kanaryam. Ders bitince oyalanma ve çabuk gel.”

Her kelimeyi, özellikle de “kanarya” kelimesini farklı bir tonlamayla söylemişti. Kıpkırmızı kesildim, sınıftaki herkesin bakışları üzerimdeydi. Tanrım! Lucas kesinlikle delirmişti. Arkasından bakakalmışken Pedro’nun gözlerini üzerimde hissettim.

“Herkes işine dönsün!”

Kelimeleri buz gibi bir tonla ve tane tane söylemişti. Herkes Pedro’nun emrine anında uydu, ben ise yerimden bile kıpırdayamayacak haldeydim. Pedro yanımdan geçerken bir an durup gözlerimin içine baktı. Gözlerinde yalnızca hayal kırıklığı vardı.

Dersin geri kalanını, bana tek bir söz bile söylemeden geçirdi ve sınıfın sonuna kadar masasında oturdu. Sınıftan çıktığında, Liz hemen yanımda belirdi.

“Sen ikiyüzlü, bencil…”

“Liz!” Marino araya girip onu susturdu.

Diğerleri bana garip bakışlar atarken eşyalarımı hızlıca topladım. Kalbim deli gibi çarparken, sınıftan adeta kaçarcasına ayrıldım.

Odaya girdiğimde donup kaldım; Lucas oradaydı. Bunu öylesine söylediğini düşünmüştüm ama yine izinsiz bir şekilde odama girmişti. Üstelik bunu her seferinde nasıl bu kadar kolay yapabiliyordu, aklım almıyordu.

Beni görünce sakin bir şekilde ayağa kalktı. Sinirle çantamı yere fırlattım ve adımlarımı hızlandırarak üstüne yürüdüm.

“Sen…”

Sözümü tamamlayamadan beni öptü. O anda tüm dünya alt üst oldu; Lucas’ın öpücüğü bu kez yıkıcı ve kavurucuydu, adeta beni istila ediyordu. Geri çekildiğinde nefesim düzensizce inip kalkmaya başlamıştı; yüzümdeki yanmayı hissediyordum. Bir şey söylemeye çalıştım ama zihnim o kadar bulandı ki tek kelime bile edemedim. Sadece geri çekilebildim. Ama Lucas, beni köşeye sıkıştırmaya kararlıydı.

Geri adım attıkça o daha da yaklaştı; sonunda sırtım çalışma masama çarpınca ellerini her iki yanımdan koydu, beni esir almıştı. Nefesi yüzüme vurduğunda gözlerim istemsiz kapandı. Kulağıma eğildi.

“Kaç, S. Fırsatın varken bunu yap,” diye fısıldadı. Sesi, içimde yankılandı.

Beni bırakamıyordu, ama sesindeki bir şey beni korumaya çalıştığını da belli ediyordu. Peki kimden? Sesindeki o derin endişe, bana hissettirdiği koruma içgüdüsü, her şeyden önce ikimizin arasında var olan, kimsenin dokunamayacağı bir bağın işareti gibiydi.

Gözlerimi açıp ona cesurca baktım. Bu bir fırsat değildi. Kaçmak bir seçenek değildi. Bu seçimi zaten çoktan yapmıştım. Aramızdaki bu bağ, yalnızca birbirimize ait olma kararlılığımızla güçleniyordu. O, beni korurken, ben de ona güvenmeye, bu yolda birlikte ilerlemeye kararlıydım.

“Yalnızca iki seçeneğim var, Lucas. Kaçarsam yakalarsın, durursam beni kalbine hapsedersin. İki durumda da kurtuluşum yok. Zaten bunu konuşmuştuk,” dedim, kararlı bir tonla.

Sözlerim, aramızdaki mesafeyi daha da küçültüyordu. O, kendisini ve hislerini bana teslim ederken, ben de aynı kararlılıkla ona kalbimi sundum. Bu, asla geri adım atılmayacak bir yoldu.

“Peki, sen ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu, gözlerinde o bilindik meydan okuma parıltısıyla.

“Sana karşı koyacağım.”

Bu sözüm üzerine Lucas, dudaklarında hafif bir gülümsemeyle bana baktı. “Zekisin.” Ardından burnumun ucuna kısa bir öpücük kondurdu.

Çantasını alırken kapıda durup bana baktı. Gözleri ciddiyetle doluydu.

“Bugün yaşanan olay için üzgün değilim, S. Pedro haddini fazlasıyla aştı. Bunu görmezden gelmeyeceğim. Yalnız…” diye duraksadı.

Merakla ona baktım. “Ne?”

“Senden kendi uzaklaşacak.”

“Anlamadım?”

Lucas, gözlerinde karanlık bir parıltıyla yanıt verdi.

“Düşmanları yenmenin farklı yolları vardır, Lucia. Zihin savaşı en önemlisidir, onu bugün manipüle ettim ve sonuçlarını göreceksin.”

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Ona inanamıyordum. Söz konusu ben olduğumda yaptıkları… fazlaydı. Lucas’ın gözlerinde bir kıvılcım belirdi. Zihnimden geçenler onun için şeffaf gibiydi.

“Söz konusu sen olduğunda… yapabileceklerimin bir sınırı yok, S.” Dudağının sol kenarı kıvrıldı. “Bugüne kadar istediğim her şeyi elde ettim. Bir tek sana kıyamıyorum.”

Sözleri içime işlerken gözlerime derin bir şekilde baktı. “Bir saat sonra seni alırım, S,” dedi ve kapıdan çıktı.

Lucas gittikten sonra derin bir nefes aldım, duşa girip hazırlanmaya koyuldum. Carlo ve Chloe’ye akşam yemeği sözüm vardı. Belki dışarı çıkmak, Lucas ve yaşanan olayların getirdiği düşüncelerin esiri olmaktan kurtarabilirdi beni.

Ne giyeceğimi düşündükten sonra vücuduma tam oturan siyah, mini bir elbisede karar kıldım. Saçlarımı açık bırakıp yalnızca biraz parlatıcı sürdüm. Kapı çaldığında karşımda Pedro’yu buldum.

Bakışları üzerimde dolanırken yutkundu. “Biraz konuşalım mı?”

“Olur,” dedim ve bir adım geri çekilerek içeri girmesine izin verdim.

Bakışları vücudumda gezindikten sonra gözlerime döndü. Ancak bu kez, gözlerinde kızgınlık vardı.

“Onunla aranda tam olarak ne var?”

Soru beni sarsmıştı ama ne diyeceğimi bilemedim. Pedro, bakışlarımdan daha fazlasını anlamış gibiydi. Kaşları çatıldı, bakışları acı doluydu.

“Ondan etkileniyorsun, belki de aşıksın.”

Sustum. Konuşmak duyguları gerçek kılardı. Bazen sessizlik, cümlelerden daha fazla şey anlatırdı. Pedro, bakışlarındaki hüzünle bana son bir kez bakıp kafasını önüne eğdi.

“Anladım.” Kapıya yöneldi ve kapıyı açtığında, karşısında Lucas duruyordu. Yüzünde berbat bir ifade vardı.

“İyi akşamlar,” dedi Pedro, soğuk bir tonda. Bizi yalnız bırakarak koridorda kayboldu. Lucas’ın Pedro’nun ardından attığı bakış, öfkeyle doluydu. Ancak kısa bir an sonra yüzü anlamadığım bir sakinlikle bana döndü.

“Hazırsan gidelim mi?”

Beklediğim gibi ne konuştuğumuzu sormadı. Sessizliği aramızda bir kasırga gibi büyürken, restoran yolunda adımlarımızı takip ettim. Restorana vardığımızda Chloe ve Carlo bizi bekliyordu. Sohbetlerine neşeyle devam ederlerken Lucas’ın onlara nasıl eşlik ettiğini izledim. Beni görmezlikten gelmiyordu; çünkü her bakışım, her suskunluğum sanki ona yazılı bir mesaj gibiydi.

Chloe bir ara masadan ayrıldığında Carlo bana kolye yapımı için istediğim malzemeleri uzattı. Chloe döndüğünde kahvemizi bitirdik ve yanlarından ayrıldık. Akademiye geri dönerken, Lucas usulca elimi tuttu. Gece, okyanustan gelen serin hava ve ay ışığı, büyüleyici bir romantizmin içindeymişiz gibi hissettiriyordu. Fakat bu büyüleyici güzelliğin karşısında, aramızdaki gerginlik neredeyse elle tutulur hale gelmişti.

Lucas bakışlarını uzaklara dikip sessizliği bozdu. “Sanırım artık herkese kalbimin sana ait olduğunu açıkça belirtmem gerekecek.”

“Nasıl?” şaşkınlıkla ona döndüğümde durduk.

“Pedro’nun geride durmasını sağlayacak tek yol bu.”

Elini yanağıma koydu; gözleri, okyanus gibi derin ve sükunet doluydu, adeta içimi görebiliyordu.

“Yakında Gölge Balo var, S. Her yıl düzenlenir ve dünyanın dört bir yanından umbralar ve öğrenciler bu özel baloya katılır.” Sesi alçaldı, elini belime koyup beni kendine çekti. “Benimle baloya gelir misin, tatlı işkencem?”

Lucas’ın her kelimesi, kalbime derin bir yankı bırakarak işliyordu. Yanıt veremedim; çarpan kalbim ve titreyen ellerim ona ne kadar güçsüz kaldığımı hissettiriyordu. Gözlerimdeki tereddüdü fark etti ve parmaklarını çeneme yerleştirerek bakışlarımı kendine sabitledi. Fısıltısı bir sır gibi yayıldı havaya: “Evet, de.”

Başımı yavaşça salladığımda, yüzünde zafer dolu bir gülümsemeyle geri çekildi. Elimi sımsıkı tuttu, bakışları kalbimi kavuracak kadar keskindi.

“O halde, kalbimin sana ait olduğunu herkese göstermenin vakti geldi.”

Her kelimesi kalbime işlendi. Sözleri içimde derin yankılar bırakırken, onun yanında sanki hiçbir duygu saklı kalamıyordu. O, kelimeleriyle savunmamı parçalamıştı bile. Akademiye vardığımızda beni odama kadar getirdi. Yanağıma dudaklarını yavaşça dokundurdu; öpücüğü sıcak ama sahipleniciydi, sanki bu anı sonsuza dek mühürlemek istercesine. Gözleri gözlerime derin ve anlamlı bir bakışla kenetlendi, sessiz bir veda ama her kelimeden daha güçlü.

“İyi geceler, tatlı işkencem,” dedi, sesi kulaklarımda yankılanırken.

“İyi geceler, Lucas…” diye fısıldadım.

O koridorda uzaklaşırken, her adımı ardında bir parıltı bırakıyordu; karanlık içinde kaybolurken bile, tüm ışık hala ondaydı.

Lucas

Ona bakıyordum; Lucia’nın gözlerinin içine, her kelimeyi ona daha da derin hissettirmek için sesimi alçaltarak fısıldadım: “Evet, de.” Sadece bir sözcük, ama onunla her şeyin yerine oturacağını biliyordum.

Gözlerindeki tereddüt kaybolduğunda, o yavaşça başını salladı. Bu küçük hareket beni beklediğim her şeyden daha fazla tatmin etmişti. Geri çekildim ve elini sıkıca tuttum, o anın tadını çıkararak hafifçe gülümsedim.

“O halde,” dedim, sesimdeki kararlılığı bastıramayarak, “kalbimin sana ait olduğunu herkese göstermenin zamanı geldi.”

Yüzündeki şaşkınlık ve heyecan, kalbimde kendi ritmini yarattı. Öylece orada, onun tam yanında olmak bile zihnimin derinlerinde bir bağımlılık yaratıyordu. Akademiye yürürken elim hâlâ onun elindeydi; bu dokunuş öyle sakin, öyle doğal geliyordu ki, kelimeler anlamsız kalıyordu.

Lucia’yı odasına kadar bırakırken bakışlarını kaçırıp yüzünü aşağıya çevirdi. Onun bu çekingen, kırılgan hali… İçimden gelen dürtüye engel olamayıp hafifçe yanağına eğildim ve bir öpücük kondurdum. Ona dokunmak her defasında, kendimi bir adım daha kaybederken bulduğum o anlardan biriydi.

Aşk… bir başkasının ruhuna dokunabilme cesaretiydi. Ve ben bu cesareti çoktan göstermiştim. Ama eksik olan tek bir şey vardı—bunu sadece hissetmek yetmezdi, dünyaya da ilan etmeliydim.

“İyi geceler, tatlı işkencem,” dedim. Sanki her istediğime sahipmişim gibi, ama aynı zamanda bir adım geride duruyormuşum gibi.

Lucia’nın sesi havayı yumuşattı. “İyi geceler, Lucas…”

Kapı kapandığında, geriye sadece yalnızlığım kaldı. Ama zihnim… orada fırtınalar kopuyordu. Eduardo’nun oyunları. Pedro’nun kıskanç bakışları. Lucia… O benimdi. Bunu Pedro’ya da, Eduardo’ya da gösterecektim.

Bu akşam, Pedro’nun bakışlarında bir şeyler vardı—bir sahiplenme, bir kıskançlık. Ama anlaması gereken tek bir gerçek vardı: Lucia da, onun kalbi de yalnızca bana aitti.

Özellikle Eduardo… Bunu en iyi onun anlaması gerekiyordu. Başından beri ikimizin arasındaki çekişmenin sebebi belliydi: Lucia. Onunla hesaplaşmam ve yüzleşmem daha karmaşık olacak ve zaman alacaktı.

Ama Pedro… yakında her şeyi anlayacaktı. Bu çekişmeye son vermek için tek bir yol vardı. Yaklaşan Gölge Balo. Balo, Lucia’yı yalnızca korumak için değil, onu tam anlamıyla sahiplenmek için de bir fırsattı. O gece, herkes tek bir gerçeği görecekti: Lucia, bana aitti. Ve ben de ona.

Eve döndüğümde, koltuğa oturdum. Telefon elimde, parmaklarım ekranın üzerinde kaydı.

“Her şeyi ne kadar zorlaştırdığını biliyor musun, S? Seni her gördüğümde, her şey kontrolümden çıkıyor. Sanki içimdeki tüm sınırlar, seninle birlikte kayboluyor.”

Cevap neredeyse anında geldi.

“Senin üzerimdeki etkinin farklı mı sanıyorsun, Lucas? Tüm bu duygularla baş edemiyorum. Belki sınırlar… bu yüzden var olmalı. Belki de sınırları zorlamalıyım.”

Gülümsememe engel olamadım.

“Tatlı işkencem… Sen sınırları zorlamayı zaten seviyorsun. Ama unutma… Seni hem koruyan hem de kalbine dokunan ben olacağım. Kazanan da olacağım gibi.”

Bölüm : 11.09.2024 21:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...