5. Bölüm

4

kitsudaphne
kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.

INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3

 

DAHA FAZLA KARAKTER TANITIMI VİDEOSU İÇİN INSTAGRAM VE TİKTOK;

@MİSTYVİBE3

 

“Burası kuralların boğduğu, kaderin önceden belirlendiği bir yer. Ama ben, kendi kaderimi yazmaya kararlıyım.” — Lucia

Lucia

Kahvelerimizin son yudumlarını alırken, Chloe’nin dikkatli bakışlarını üzerimde hissettim. Gözleri, sanki beni anlamaya çalışıyormuş gibi, yüzümde dolaşıyordu.

“Pek konuşmayı sevmiyorsun, değil mi?” diye sordu sonunda. Sesinde yumuşak, anlayışlı bir ton vardı.

“Bir süredir böyleyim,” dedim usulca. Aslında, duygularımı ifade etmekte hiçbir zaman iyi olmamıştım. Çocukluğumdan beri içimde bir şeyleri kelimelere dökmek hep zor gelmişti. Sanki görünmez bir duvar vardı; o duvarın ötesine geçmek yabancı ve ürkütücü bir his uyandırıyordu.

“Benimle her şeyi konuşabilirsin, Lucia.” Chloe’nin sesi nazik ve davetkârdı. “Belki bir çözüm bulamam ama dinlerim. Bazen bu bile yeterlidir.”

“Belki,” dedim hafif bir gülümsemeyle. Bana karşı açık ve dürüst davranması hoşuma gitmişti.

“Arkadaş olacağımızı hissediyorum, Lucia,” dedi Chloe. “İçimden bir ses böyle söylüyor.”

“Ben de,” diye mırıldandım. Kahvemin kalanını yudumladım ve sonra duraksamadan ekledim, “Dün yarım kalan konuşmamıza dönebiliriz, Chloe.”

“Biraz bahsetmiştim,” diye hatırlattı Chloe. “Muhbirler, yetenekli gençleri tespit eder ve gözcülere haber verirler. Gözcüler, bu kişileri izler, analiz eder ve akademiye uygun olup olmadıklarını belirler. Gözlemlerini bir rapor hâlinde üst kurula sunarlar. Kurul onay verirse, kişi akademiye kabul edilir. Bu bir süreçtir, genelde zaman alır... Ama sen, Lucia, herkesi şaşırttın.”

“Nasıl?” diye sordum, şaşkınlığımı gizleyemeyerek.

“Gözcüler seninle ilgili raporu bir günde teslim ettiler. Üstelik...” Chloe duraksadı, gözleri dikkatle beni süzüyordu. “Üst kurul, dosyayı aynı gün onayladı.”

Bu, gerçekten de beklenmedik bir detaydı. Ama yine de, “Özel biri olduğumu sanmıyorum,” diye karşılık verdim.

Chloe başını iki yana salladı. “Aksini ispatlıyorsun, Lucia. Dünkü sınav, bu masada oturman... Cesur ve kararlısın. Sıradan biri değilsin. Zamanla sen de bunu fark edeceksin.”

Yanıt vermedim. Chloe derin bir nefes aldı, bakışlarında sabırlı bir ifade vardı. “Şimdi ders programına geçelim. Hazırlık sınıfından başlayacaksın ama yeteneğine göre hızla ilerleyebilirsin. Teorik derslerini ben vereceğim, dövüş eğitimlerini ise bir başka eğitmenden alacaksın. Eğitmen henüz belli değil. Hafta içi her gün 9’dan 6’ya kadar derslerin olacak. Cumartesi, seçtiğin bir spor dalında eğitim göreceksin. Pazar günleri dinlenme günü. Sormak istediğin bir şey var mı?”

“Hayır, yok.”

“O halde kalkalım. Sana okulun geri kalanını göstereyim.”

Ayağa kalktık. Tepsilerimizi bırakıp geri döndüğümde, Chloe’nin Liz ile konuştuğunu fark ettim. Onlara doğru ilerledim.

“Ona yerini öğretmeye başlasan iyi olur, Chloe,” dedi Liz. Sesi soğuk ve küçümseyiciydi.

“Bir danışmanla konuştuğunu unutuyorsun, Liz,” diye karşılık verdi Chloe.

“Unutmuyorum,” dedi Liz, gülümsemesinde alaycı bir kıvrım belirerek, “ama Lucia haddini bilmeli. Eğer bilmiyorsa, ona bunu ben öğretirim.”

Bakışlarımı devirdim. Bu kız, tam bir baş belasıydı. Chloe’yi kolundan tutup kenara çektim ve Liz’in önüne geçtim.

“Bundan sonra benimle muhatap olursan iyi olur, Liz,” dedim. Sesim sakin ama sertti. “Arkamdan konuşulmasından veya görmezden gelinmekten hoşlanmam.”

Liz’in yüzünde sinsice bir gülümseme belirdi. İçimde bastırdığım öfke, kontrol edilmesi giderek zorlaşan bir hal alıyordu. O sırada Lucas ile göz göze geldik. Bakışlarındaki beklenti, içimde bir şeylerin değişmesine neden oluyordu.

“Bak, Lucia,” dedi Liz, kibirli bir ifadeyle, “karşımda durmak istemezsin.”

Ona doğru bir adım attım. “Senden korkmadığımın farkındasın, değil mi?”

“Yalnızca aptallar korkmaz.”

“Ya da senden daha zeki olanlar, Liz.”

Masadan yükselen uğultuyu ve Aurelius’un alaycı kahkahasını duyduğumda, Liz’in bakışları buz gibi bir hâl aldı. Ama bu, içimde bir zafer hissi uyandırmıştı.

“Zeki olduğunu sanıyorsun, ama yanılıyorsun,” dedi Liz. Sesi, zehirli bir sakinlikle doluydu. “Buradaki düzeni değiştiremezsin. Buraya uymaktan başka çaren yok.”

Derin bir nefes alıp ona doğru eğildim. Sözlerim, kararlı ve net bir şekilde döküldü dudaklarımdan. “Faber est suae quisque fortunae. Kendi kaderimi kendim yazarım.”

Sözlerim, ortamı aniden bir sessizliğe boğdu. Etrafımızdaki hava ağırlaştı. Liz’in gözlerinde beliren şaşkınlık, her şeyden daha tatmin ediciydi. Sessizlik içinde tek bir ses yankılandı, masanın diğer ucundan gelen sakin ve ölçülü bir ses.

“Bunu ilgiyle izliyor olacağım.”

Başımı çevirip Lucas’a baktığımda, bakışlarının üzerimde olduğunu fark ettim. O yoğun ve delici bakışlar, bir avcı gibi beni izliyordu. Gözlerinde bir şey vardı: hem bir tehdit hem de büyüleyici bir çekim. Bu bakış, içimde tanımlayamadığım bir dizi duyguyu tetikledi. Tedirginlik, merak, şüphe ve karşı koyamadığım bir çekim. Lucas... aynı anda hem heyecan verici hem de tehlikeliydi.

Chloe, kolumu hafifçe tutup beni oradan uzaklaştırdığında, göğsümdeki baskı biraz hafifledi. Giriş kısmına vardığımızda Chloe durdu ve bana döndü. Yüzünde endişeli bir ifade vardı.

“Bu söylediğine inanamıyorum,” dedi.

“Neden?” diye sordum, içimdeki direnci saklamaya gerek görmeden.

“Burada kader yazılmaz, Lucia. Kaderiniz çoktan belirlendi. Akademi tarafından.”1

Sözlerini, zihnimde tartarken Liz’e karşı koymamın haklı bir gerekçesi olduğunu düşündüm. “Liz’e haddini bildirmeliydim,” dedim, omuz silkerek. “Ayrıca onlardan korkmuyorum.”

Chloe’nin yüzü daha da ciddileşti. “Bak, Lucia,” dedi yavaşça, kelimeleri dikkatle seçerek, “korktuğum şey zarar görme ihtimalin. Çünkü Lucas... farklı. O ve diğerleri ayrıcalıklıdır. Eğer dikkatli olmazsan, hayatını kolayca zorlaştırabilirler.”

Onun endişesini anlasam da bu konuya tamamen katıldığımı söyleyemezdim. Lucas’ın beni ürküttüğü doğruydu, ama Chloe’nin ima ettiği türden bir korku değildi bu. Çünkü Lucas ile aramızda... başka bir şey vardı. Tanımlayamadığım, yoğun ve dikkat dağıtıcı bir çekim.

“Onları oyun kurucular gibi görebilirsin,” diye devam etti Chloe. “Kuralları onlar belirliyor ve uymazsan...”

Sözünü kestim. “Chloe, bir sorun olmayacak. Üzerime gelmedikleri sürece karşılık vermem. Ama beni zorlamaya devam ederlerse... durmam. Çünkü boyun eğmek gibi bir huyum yok.”

“Kendini tehlikeye atmana da ben izin vermem,” dedi Chloe, kararlılıkla.

“Böyle bir şey olmayacak,” dedim sakin ama kesin bir tonda.

Chloe’nin gözleri, söylediklerimi tartıyor gibiydi. “Onlardan farklısın,” dedi sonunda. “Bu, Lucas’ın şimdiden dikkatini çekti. Farkında değil misin?”

Derin bir nefes alıp gözlerimi ona diktim. “Chloe... Kendi doğrularım var. Bunlardan vazgeçmeyeceğim. Çünkü doğrular değişmez.”

Chloe’nin yüzünde gururlu bir ifade belirdi. “Seni tanımak... farklı bir yolculuk olacak,” dedi, sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi.

Sonra hafifçe gülümsedi ve ekledi, “Sende daha fazlası var, biliyorum. Ama her şeyin bir zamanı var.”

Lucas

Liz, yenik bir tavırla sandalyesine çöktüğünde, zihnimdeki her düşünce Lucia’nın etrafında dönüyordu. Zeki, eşsiz ve başına buyruktu. Bu yanı, beni büyülemişti. Onun bu meydan okuyan, kural tanımayan doğasına hayranlık duymaktan kendimi alamıyordum. Daha fazlasını öğrenmeliydim. Daha fazlasını bilmek zorundaydım. Onun sınırlarını. Nerede duracağını. Ve nasıl birine dönüşeceğini.

Liz başını kaldırıp bana baktığında, gözlerindeki kıskançlık neredeyse elle tutulur bir hâl aldı. “Bu kız için uğraşmaya devam edecek miyiz, Lucas?” diye sordu, sesinde huzursuz bir öfke vardı.

Ellerimi çenemde birleştirip bakışlarımı Liz’in üzerine diktim. Soğuk, keskin bir tonla cevap verdim. “Bu kız, Liz… her şeye değer.”

Ayağa kalktığımda diğerleri de hemen beni taklit etti. Otomatik, itaatkâr bir hareketle yerlerinden doğruldular. Her zamanki gibi, kontrol tamamen bende olmalıydı. Onları süzdüm, dikkatle. “Planın dışına çıkmayacaksınız,” dedim sert bir tonda. “Bir saat içinde, her zamanki yerde hazır olun.”

Liz bir şey söylemese de Marino’nun bakışlarındaki tedirginlik dikkatimi çekti. Diğerlerinden farklı olarak, o genellikle daha temkinliydi. Yine de, her biri gözlerimdeki kararlılığı ve tehdidi okuyabiliyordu. Korkmalıydılar. Çünkü ben sıradan biri değildim. Tehlikenin ta kendisiydim. Bir oyun kurucu. Bir stratejist. Ama bu oyun... artık yalnızca benim kurallarımla oynanmalıydı.

Lucia bunu henüz bilmese de, o yalnızca benim için özel değildi. O, korunması gereken biriydi. Ve bu koruma... benim ellerimde olacaktı.

Yemekhaneden çıkarken Marino bana yetişti. “Patron?” dedi, sesi her zamanki gibi dikkatliydi.

Ona döndüm ve konuşmasını bekledim.

“Bayan Lucia… farklı biri. Ya onu…” Duraksadı, cümlesini tamamlamakta tereddüt ediyordu.

Sertçe bakışlarımı ona çevirdim. “O cümlenin devamını getirme,” dedim, sesimde açık bir uyarı vardı.

Lucia ile ilgili tüm risklerin farkındaydım. Ama ben asla kazanmayacağım bir oyuna girmezdim. Marino bunu biliyordu. Ona bu gerçeği bir kez daha hatırlatmam gerekmedi.

“Beni tanıyorsun, Marino,” dedim sakin ama kesin bir şekilde. “Ben asla kaybetmem.”

“Öyle, patron,” diye yanıtladı hemen, boynunu hafifçe eğerek.

“Diğerlerini toparla,” dedim sert bir tonda. “Özellikle Liz ile ayrıca konuş. Çünkü sabrımı zorlamaya başladı.”

“Anladım, efendim,” dedi Marino ve geri çekildi.

Giriş kısmına doğru yürüdüğümde, Lucia ve Chloe’nin konuşmakta olduklarını gördüm. Konuşmalarını bölmek istemedim, ama onların yanından kolayca geçip gitmem de mümkün değildi. Onları asansöre kadar takip ettim.

Asansöre bindiğimizde, Lucia’nın tam arkasında durdum. Varlığımın onu gerdiğini hissedebiliyordum. Kaslarının hafifçe kasıldığını, nefes alışverişinin hızlandığını. Benden uzak durması gerektiğini hissediyordu, bu açıktı. Aynı zamanda... bana doğru çekiliyordu. Tıpkı benim ondan uzak duramayacağımı bildiğim gibi, o da bu gerçeğin farkındaydı.

Chloe’nin telefonu çalıp konuşmaya başladığında, Lucia’nın kulağına eğildim. Nefesim kulağının hemen yanına ulaştığında, sesimi alçaltıp yavaşça konuştum.

“Tanıştığıma memnun oldum, Lucia.”

Adını telaffuz edişimdeki bilinçli tonu fark etmemesi imkânsızdı. Nefesi aniden kesildi, hafifçe titredi. Bu tepkiyi bekliyordum ama yine de beni etkiledi. Cevap vermesini beklemiyordum. Buna rağmen, ondan hemen uzaklaşamadım.

Chloe, telefonu kapattığında hafifçe geri çekildim. Mesafeyi şimdilik korumalıydım. Asansör durduğunda, onlar dışarı çıkmaya hazırlanırken Chloe bana döndü ve gülümsedi. Kısa bir baş selamıyla karşılık verdim. Hareketlerimdeki her ayrıntı, hesaplı bir sakinlik taşıyordu.

Tam asansörün kapısı kapanmak üzereyken Lucia’yla göz göze geldim. O an, zaman sanki durmuş gibiydi. Yüzü kıpkırmızıydı; hem utanç hem de bir tür farkındalıkla yanaklarına yayılan bir kızarıklık. Bir de bakışları… o bakışlar, beni bir girdap gibi içine çekiyordu. Yoğun, savunmasız ve keşfedilmeye hazır bir derinlik taşıyordu. Dudaklarımın kenarı, istemsiz bir şekilde yukarı kıvrıldı.

Bakışlarını hızla kaçırdı. Kaçışı, bir zafer hissi gibi içimde yankılandı. Kapı kapanırken, gözlerimi ondan ayırmadım. O an bir şey çok netleşmişti.

Seni kazanacağım, Lucia.

Hem seni... hem de kalbini.

Çünkü senin o asi ve güzel ruhunu elde etmek istiyorsam, önce kalbine sahip olmalıyım. Bu, sıradan bir fetih değil, gerçek bir zafer olacaktı. Ama ben her zaman kazanırdım. Ve bu sefer de farklı olmayacaktı.1

Lucia

Chloe ile birlikte akademiyi gezdik. Umbra Örgütü, bu yerleşim için her ayrıntıyı ince bir şekilde düşünmüş gibiydi. Okulun ihtişamını ve işlevselliğini hayranlıkla incelerken küçük ama işlevsel bir hastane bile olduğunu öğrendim. Chloe, bilmem gereken her detayı anlatarak bana rehberlik etti. Yavaşça danışmanların binasına doğru ilerledik. Bina, dışarıdan zarif ve modern görünüyordu; içeri adım attığımda ise dış görüntüsünün ötesinde bir ihtişam barındırdığını fark ettim.

Chloe, binanın içini keşfetmem için bana zaman tanıdı. Ardından asansöre bindik ve dördüncü kata çıktık. Onun dairesine adım attığımda, burasının Chloe’nin kişiliğini yansıttığını hemen anladım. Renkli, canlı ve enerjik bir atmosfer vardı. Her köşe, Chloe’nin pozitif enerjisiyle doluydu.

“Evini çok beğendim,” dedim gülümseyerek.

“Teşekkür ederim. Burada vakit geçirmeyi seviyorum,” diye yanıtladı.

Beni evin iç kısmındaki bir odaya götürdü. İlk başta burayı sıradan bir yatak odası zannettim, ama bir şeylerin farklı olduğunu hissettim. İki giysi dolabı vardı; soldakine doğru yaklaştığımda, bu dolabın sıradan bir dolap olmadığını fark ettim. Bir şifre paneli vardı. Chloe hızlıca birkaç tuşa bastı ve dolap kapısı açıldı. İçeride elektronik cihazlar, kontrol panelleri ve büyük bir monitör gözüme çarptı. Gözlerimi tüm detaylarda gezdirirken şaşkınlıkla mırıldandım.

“Bayağı havalıymış.”

Chloe, her zamanki içtenliğiyle gülümsedi. Eliyle içeriyi işaret etti. “Sen geç, ben ders programını alıp geliyorum, Lucia.”

Kısa bir süre sonra elinde iki fincan kahve ve bir yığın kağıtla geri döndü. “Teşekkür ederim,” dedim kahveyi alırken.

“Afiyet olsun canım,” dedi sıcak bir sesle ve kağıtları önüme koydu.

“Bu yıl sana Dünya Tarihi, Edebiyat ve Sanat, Matematik, Dil ve Coğrafya, Psikoloji derslerini vereceğim. Her gün altı saat ders işleyeceğiz ve öğle arasında bir saatlik molan olacak. Ayrıca saat dörtte dövüş eğitmeninle derslerin başlayacak. Bu eğitimler iki saat sürecek. Hafta sonları ise seçtiğin spor dallarına yöneleceksin. Ders dışı zamanlarda okuman için birkaç kitap öneririm.”

“Ne tür sporlar var?” diye sordum.

“Binicilik, yüzme, okçuluk, su sporları, atletizm, dağcılık, eskrim, tenis, paraşüt, fitness, jimnastik… Çok sayıda seçenek var. İlgi ve yeteneğine göre bir seçim yapabilirsin.”

“Olur,” dedim kısaca kabul ederek.

“Harika,” dedi Chloe heyecanla. “O zaman derse başlayalım.”

İlk sabahımız oldukça verimli geçti. Chloe bilgimi test ederek güçlü ve zayıf yanlarımı belirledi. Bana dönüp güven veren bir ses tonuyla, “Zayıf yanlarını geliştirecek ve güçlü yanlarını daha da ortaya çıkaracağız,” dediğinde, başımı sallayarak onayladım. Chloe ile hızlıca bir uyum yakalamıştık. Onunla çalışmanın rahatlatıcı bir yanı vardı; sabahki gerginliği neredeyse unutmuştum.

Öğle arasında hafif bir şeyler yedikten sonra derslerimize devam ettik. Gün sonunda Chloe, “Bugünlük bu kadar yeter,” dedi. “Yarın dövüş eğitmenin belli olur. Şimdilik dinlen, yarın sabah görüşürüz.”1

“Olur, Chloe,” dedim ve yanından ayrıldım. Yemekhaneye uğrayıp bir sandviç ve süt aldım, sonra odama çekildim. O gece yalnızca kitap okudum ve erkenden uyudum.

Sabah yedide, dinlenmiş bir şekilde uyandım. Yemekhaneye indiğimde henüz ortam oldukça sakindi. Hafif bir kahvaltı yaptım. Kahvaltımı bitirmek üzereyken Chloe’den bir mesaj geldi. Tepsimi bırakıp giriş katına doğru ilerledim.

Onu gördüğüm anda yüzündeki gerginliği fark etmiştim. Chloe, beni görünce zoraki bir gülümsemeyle, “Günaydın, canım,” dedi.

“Günaydın, Chloe. İyi misin?” Sesimdeki endişe, onun ruh halinin bir yansımasıydı.

Chloe derin bir nefes alarak, “Ders programını karıştırmışlar ve düzeltemiyorum,” dedi. Sözleriyle birlikte yüzündeki huzursuz ifade daha da belirginleşmişti. “Dövüş eğitimi için seni ileri seviye sınıfa almışlar.”1

Bir an için durdum, bu beklenmedik haberi sindirmeye çalışıyordum. Şaşkın bir ifadeyle Chloe’ye baktım. “Bir dilekçe yazıp düzeltemez miyiz?” diye sordum.

Bunun küçük bir hata olduğunu ve kolayca düzeltilebileceğini sanıyordum. Ama Chloe'nin yüzündeki tedirgin ifade, bunun sandığımdan çok daha karmaşık olduğunu söylüyordu.

Kaşlarını çatarak dudaklarını büzdü. “Dilekçe yazabiliriz,” dedi yavaşça. “Ama bu kesin bir çözüm olmayabilir. Ders planları yıllık yapılır, yani diğer eğitmenlerin sınıfları da dolu olabilir. Ayrıca Pedro’dan ders almak da kolay değildir. O, sadece belirli kişileri kabul eder ve onlardan beklentisi oldukça yüksektir. Kısacası şansımız her açıdan düşük.”

Chloe’nin sözleri zihnimde yankılandı, ama kararlılığımı kaybetmeye niyetim yoktu. Derin bir nefes alarak, “O zaman müdahale etmeyelim. Daha fazla çalışırım Chloe. Bu benim için sorun değil,” dedim kendimden emin bir sesle.

Chloe, bir an duraksayıp gözlerini kısmış halde beni inceledi. “Pedro sınırları zorlar, Lucia,” dedi, sesi şimdi daha ciddi ve temkinliydi. “Üstelik… normal biri de sayılmaz.”1

Ona kararlı bir bakış attım, omuzlarımı dikleştirerek, “Gelişmek için sınırları zorlamak gerekmez mi?” diye sordum.

Bir anlığına Chloe’nin yüzünde beliren kararsız ifade, içindeki çatışmayı ele veriyordu. Kendi endişesini bastırmaya çalışıyor gibiydi. “Umarım düşündüğün kadar güçlü çıkarsın,” dedi, sesinde hem tedirginlik hem de bir tür umut vardı.

Bundan sonra geri adım atmak benim için bir seçenek değildi. Bu yol benim yolumdu. Ne kadar zorlu olursa olsun, sonuna kadar gitmeye kararlıydım.

Ondan sonra dairesine geçtik ve öğle vaktine kadar çalıştık. Öğle yemeği için Chloe’nin restoran önerisini kabul ettim. Beraber restorana indiğimizde, manzara karşısında büyülendim. Büyük ve geniş camlardan görünen okyanus, sanki elimi uzatsam dokunacakmışım gibi yakındı.

“Manzara dediğim kadar var, değil mi?” diye sordu Chloe, yüzünde tatmin olmuş bir gülümsemeyle.

“Harika,” diye yanıtladım, gözlerimi camdan ayırmadan.

O sırada yanımıza yaklaşan garson, bizi cam kenarındaki boş masalardan birine yönlendirdi. Yerimize oturup menüye göz gezdirirken, restorana Lucas ve Esther girdi. Onların bize doğru yürüyerek arkamızdaki masaya geçmek üzere ilerlediklerini fark ettim. Chloe, onları görünce aniden ayağa kalktı. Ben de istemeyerek ona uydum.

“Merhaba, Esther,” dedi Chloe, dostane bir ses tonuyla.

“Merhaba, Chloe,” diye yanıtladı Esther, sesi nazikti ama bakışları tam tersini söylüyordu. Soğuk ve kibirli bakışları, üzerimde gezindi.

“Merhaba, Lucia. Nasılsın? Akademiye alışabildin mi?” diye sordu, sesi dikkatle ölçülmüş bir tondaydı.

“Sanırım,” diye kısa bir yanıt verdim.

Lucas’ın yüzünde beliren gülümseme dikkatimi çekti. Bakışlarımı ona çevirdiğimde, ifademin ciddiyetini fark edip gözlerini gözlerime dikti. Esther, Chloe ile sohbet etmeye başladığında, Lucas yavaşça yanıma yaklaşarak eğildi ve fısıldadı:

“Kızgınlık yakışıyor.”

Tavrı, söyledikleriyle zıtlık içindeydi. Kaşlarımı çatarak ona baktım.

“Kafamı karıştırıyorsun,” dedim, sesimde hem bir meydan okuma hem de bir tür karmaşa vardı.

“Bu iyi bir şey, Lucia,” diye mırıldandı. “En azından seni düşündürüyorum demek.”

O an, Lucas’ın oyunlarının yalnızca bir başlangıç olduğunu anlamıştım. Ama bu oyunun kurallarını kim koyarsa koysun, kendi hamlelerimi yapacağımı biliyordum.1

Lucas, bir an için Esther’in gözlerinin içine baktı ve sesi her zamanki sakin ama otoriter tonuyla yankılandı. “Masamıza geçelim mi?”

Esther hafifçe gülümseyerek başını salladı. “Olur, Lucas.”

Bana dönerek, “Sonra görüşürüz, Lucia,” dedi, sesi yüzeysel bir nezaketle doluydu.

Başımı sallamakla yetindim. Lucas ve Esther masamıza sırtlarını dönerek uzaklaştıklarında, Chloe gözlerimdeki merakı hemen fark etti.

“Esther, Lucas’ın danışmanı,” dedi, sanki aklımdaki soruları okumak istemiş gibi.

Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. “Ama o baş yönetici. Bu nasıl mümkün olabilir?”

Chloe omuz silkti, dudaklarında düşünceli bir ifade belirdi. “Lucas’ın ayrıcalıklı olduğunu söylemiştim. Yine de çözemediğim bir şey var.”

“Ne?” diye sordum, sesimde kaçınılmaz bir merak vardı.

Chloe, Lucas ve Esther’in oturduğu masaya kısa bir bakış attı. “Esther, Lucas’tan çekiniyor. Ve bu, Esther gibi biri için olağanüstü bir durum.”

Sözleri zihnimde yankılanırken, istemsizce onların masasına baktım. Esther’in sırtı bana dönüktü, ancak Lucas tam karşımdaydı. Ona dikkatlice bakarken, bakışlarımın farkına varmamıştı. Esther ile konuşuyor, ifadesinde belli belirsiz bir ciddiyetle oturuyordu. Konuştukları her neyse, aralarındaki gerilim açıkça görülüyordu. Aralarındaki güç dengesi ise… Lucas lehineydi.

Bir noktada Lucas’ın bakışları aniden kapıya yöneldi. Yüz hatları gerildi, sanki gelen birini fark etmişti. Merakla başımı çevirip baktığımda, Lucas’ın boylarında, siyah saçlarını ensesinde toplamış ve sert bakışlara sahip bir adamın içeri girdiğini gördüm.

Adamın Chloe ve bana doğru ilerlerken sert ifadesi biraz yumuşamıştı. Yanımıza geldiğinde Chloe ona gülümsedi.

“Merhaba Pedro, nasılsın?”

“İyiyim, sen?” diye yanıtladı Pedro, sesi derin ve kararlıydı.

“Ben de iyiyim,” dedi Chloe. “Bir süredir görüşemedik.”

“Öyle,” dedi Pedro, gözlerini Chloe’den ayırmadan. “Ama artık görüşeceğiz.”

Chloe, Pedro’nun dikkatini bana çekmek için bana doğru döndü. “Lucia, aramıza yeni katıldı. Bu yıl senden ders alacak.”

Pedro, bana doğru döndü ve elini uzattı. Tokalaşırken bakışları üzerimde uzun bir süre oyalandı, sanki beni analiz ediyordu. “Hoş geldin, Lucia.”

“Teşekkür ederim,” dedim, sesim daha resmi bir tona kaymıştı.

Pedro’nun bakışları bir an daha üzerimde kaldı, sonra ansızın Chloe’ye döndü.
“Sizi yemeğinizden alıkoymayayım,” dedi, sesi artık kısa ve mesafeli bir tondaydı.

Chloe gülümseyerek yanıtladı. “Sorun değil, neredeyse bitirmiştik. Bir akşam yemek yiyelim mi, Pedro?”

Pedro, Chloe’ye dikkatle bakarak hafifçe başını eğdi. “Sevinirim, Chloe. O zaman derste görüşürüz.”

“Elbette, görüşürüz,” dedi Chloe, sıcak bir gülümsemeyle.

Pedro yanımızdan ayrıldığında, Chloe’ye döndüm. “Soğuk ve sert birine benziyor.”

Chloe, bir an için duraksadı. Gözlerindeki hafif bir gölge, yüzüne melankolik bir ifade ekledi. “Evet,” dedi yavaşça. “Aslında her zaman böyle değildi.”

Tam bir şey daha söyleyecek gibi görünse de kendini tuttu. O ifade hızla kayboldu ve bakışlarını tekrar bana çevirdi. “Neyse, artık kalkalım mı?”

“Olur,” diye onayladım.

Ayağa kalktığımızda Chloe’nin telefonu çalınca hızla cevap verdi ve bana çıkışı işaret ederek, “Sen çık, hemen geliyorum,” dedi. Aceleyle restorandan uzaklaştı.

Onun arkasından ilerlerken, birdenbire bir el kolumu yakaladı. Dönüp baktığımda Lucas’ı gördüm. Bakışları, anlaşılmaz bir ifadeyle doluydu.

Ona şaşkınlıkla baktım. “Lucas?”

Bakışları kararlı ve sertti. “Ondan uzak duracaksın, Lucia.”

Sözlerindeki ağırlık, nefesimi kesmişti. “Kimi kastediyorsun?” diye sordum, sesi çatallaşmış halde.

“Pedro,” dedi soğuk bir kararlılıkla.

Lucas’ın ani ve sert uyarısı zihnimde yankılanırken, şaşkınlıkla ona bakakaldım. Bakışlarımda sorular, yüzümde anlamaya çalışan bir ifade vardı. Ama o, herhangi bir açıklama yapma zahmetine girmedi. Hiçbir şey söylemeden arkasını döndü ve hızlı adımlarla benden uzaklaştı.

Arkasından bakarken bir hareket hissettim. Başımı çevirdiğimde, Pedro’nun bakışlarının üzerimde olduğunu fark ettim. Soğuk ve hesaplayıcı gözlerle bizi izliyordu. Ancak bakışları bende durmadı; Lucas’ın ilerleyen siluetine odaklandı.

O an her şey netleşti. Pedro ve Lucas arasında bir tür açık düşmanlık vardı. Bunun neden kaynaklandığını bilemesem de, aralarındaki gerilim restorana yayılıyordu. Hafif bir ürpertiyle son bir kez Lucas’a baktım. Sonra da arkamı dönüp oradan ayrıldım.

Koridorlarda yankılanan ayak seslerim, zihnimdeki sorulara eşlik ediyordu. Bu dünyaya adım attığımdan beri, her şey giderek daha karmaşık bir hal alıyordu. Herkesin kendi hikayesi, kendi amacı ve kendi stratejisi var gibiydi.

Bu dünyada herkesin bir rolü olduğu da belliydi.

Peki benim rolüm neydi?

Bölüm : 06.09.2024 14:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Bunda bir iş, kesinlikle öteki adam bunu bilerek yaptı Lucas in kızdan etkilenmesini istemiyor
Umarım oyun değildir Lucas ..Gerçekten onu korumak ve ona aşık olduğun için olur bu yakınlaşması...Çünkü Lucia masumiyeti temsil ediyor dönüştüğü kişilikte sanki sizi mahveder gibi geliyor
Neden dönüşecek ona bir şey mi yapılacak? Onu zorlayacak misiniz ? Lucia annesinin hastalığıyla büyümüş ama onda farklı bir gizem var Sonradan siz pişman olmayın da
Lucia ilk andan kadere boyun etmeyeceğini gosterdi , bazı şeyler değişecek belli Ben Luciayla başka kim ilgilenecek, Lucas kimden onu kıskanacak kimden koruyacak şimdiden merak ediyorum
Lan bu çocuğa niya habire yakışıklı diyor???????? Hani çocuk veya oradaki erkek falan da diyebiliriz yani dmdndnxnxbbxznnznznznznzznxn
Kitabın düzenlemesi henüz yapılmadı, ufak tefek hatalar ve genel anlamda kurgu düzenlenecek.
Luci o çocukla sen sew olucaksın inanıyorum ben buna
Güzel yorum :) Hoş geldin, keyifle okumanı dilerim :)
Hikayeyi Paylaş