OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.
INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3
DAHA FAZLA KARAKTER TANITIMI VİDEOSU İÇİN INSTAGRAM VE TİKTOK;
“Lucas’ın yanında olmak, sıcak bir yaz akşamında esen serin bir rüzgar gibiydi; huzur verici ama bir o kadar da kafa karıştırıcı” — Lucia
Lucia
Odadan çıktığımda Chloe’nin dairesine doğru ilerledim. Hava ılık, hafif bir esinti tenimi okşuyordu. Böyle günlerde kendimi daha canlı, daha özgür hissediyordum. Kafamın içinde dolaşan karmaşa ve rahatsız edici duygular, en azından bir nebze olsun, dağılmıştı.
Chloe kapıyı açtığında her zamanki içten gülümsemesiyle beni karşıladı.
Onu takip ettim, eşyalarımı bir kenara bırakıp mutfağa geçtim.
“Kahvaltı hazırladım. Soğutmadan bir şeyler atıştıralım.”
Kahvelerimizi kupalara doldurdu ve yanıma oturdu. Sohbeti, her zamanki gibi canlı ve enerji doluydu. Düşüncelerimi bir süreliğine de olsa susturmayı başardı. İçimdeki huzursuzluk kaybolmasa da bir adım geri çekildi.
Dersler hızla geçti ve günün sonunda toparlanmaya başladım. Chloe’nin bakışları üzerimdeydi.
“Lucia, bugün sende bir değişiklik var. Herhangi bir sorun yok değil mi?”
Vardı. Ama ne olduğunu çözemiyordum. Bu durumda ona içimdekileri nasıl anlatabilirdim ki?
“Sorun yok, Chloe. Sadece bu hafta biraz yorgunum, hepsi bu.”
Şüpheyle başını eğdi ama daha fazla üstelemedi. Gülümsemeye çalıştım, belki onu ikna edebilirdim.
“O zaman derse geç kalmadan çıkayım. Yarın görüşürüz.”
Akademiye doğru hızla yürüdüm. Sınıfa girdiğimde herkes yerini almıştı. Ama benim bakışlarım yalnızca bir kişide duraksadı.
Bakışlarım ona değdiği anda, o da bana baktı. Gözlerini benden kaçırmadı. İçimde bir şeylerin yer değiştirdiğini hissettim. Oturduğumda arkamı döndüm, bakışlarına dayanacak ya da karşılık verecek cesareti bulamıyordum.
Birkaç dakika sonra Pedro içeri girdi. Beklemeden konuya girdi.
“Bugün yalnızca pratik yapacağız. Geçen ders öğrendiğimiz Aikido hareketlerinden bazılarını sergilemenizi bekliyorum. Şimdi eşleşin ve minderlere geçin. Gerektiğinde müdahale edeceğim ama esas olarak gözlem yapacağım.”
Genellikle Ivy ya da Marino ile eşleştiğim için yerimden kıpırdamadım. Ama tam yanımda birinin durduğunu hissettiğimde, başımı kaldırıp baktım.
Lucas. Gözlerinde o tanıdık ifade vardı. Umursamaz ama bir o kadar da kendinden emin.
Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.
“Sana bir seçenek sunmamı mı bekliyorsun Lucia?”
Kaşlarımı çattım. “Başka şansım var mı?”
Lucas hafifçe eğildi. Sesi, tehlikeli bir fısıltı gibi kulağıma çalındı. “Eğer beni çağırmıyorsan, şartları zorlarım, S. Ve hayır, şu an sana bir seçenek sunmuyorum.”
Nefesim düzensizleşti. “Neden, Lucas?”
Yanıt vermedi. Beni sınırda tutan o tavrı… Kullandığı her kelimede saklı olan özgüveni… Neyle karşı karşıya olduğumu biliyor gibiydi. Ama geri adım atmak yerine, sınırlarımı zorlamaktan çekinmiyordu. Sinirle yanından geçmeye çalışırken kolumu tuttu. Gözlerinde bir meydan okuma vardı.
“Bir gün sana tüm şansları ve seçenekleri sunacağım.”
Sustu. Böyle cümlelerin hep bir devamı olurdu, değil mi? Konuşmasını beklediğimde, dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı.
“Ve… Beni seçmeni bekleyeceğim, S.”
Gözlerimi kısıp ona baktım. “Sen…”
Cümlemin sonunu bile getiremedim. Çünkü Lucas’ın bakışları üzerimdeydi, ne düşündüğümü bildiğini hissettiren o tanıdık ifadesiyle beni süzüyordu. Minderlerden birine geçtik. Önce birbirimize selam verdik—dövüşten önce bir saygı göstergesi. Sonra dövüş başladı.
Ama ben burada değildim. Zihnim dağınık, kalbim karmaşıktı. Hareketlerim baştan savma, beceriksiz ve kontrolsüzdü. Onun gücüne, hızına ve çevikliğine yetişemediğim gibi, dövüş becerisi karşısında donup kalıyordum.
Bu kez sadece savunmada kalmak yetmiyordu. Lucas, tek bir hamleyle dengesizliğimi avantaja çevirdi ve kendimi yerde buldum. Ayağa kalktım ve dövüşe geri döndük. Olmuyordu. İkinci kez mindere sırt üstü düştüğümde, elini uzattı. Ama bu kez o eli geri çevirdim. Doğrulup oturdum.
“Lütfen gidip bir başkasıyla çalış. Sana alışkın değilim. Tekniğin bana yabancı ve ben sana karşılık bile veremiyorum.”
Önümde diz çöktü. Gözleri, ruhumun derinliklerine inen bir karanlık gibi üzerime sabitlendi. “Başkasıyla çalışmayacağım.” Söylediği şeyde tereddüt yoktu. Karar verilmişti.
“Bana zamanla alışacaksın,” dedi, sesi alçak ama etkiliydi. “Dövüşün bir dans gibi olduğunu göz önünde bulundurmalısın. Bir süre sonra tekniğime uyum sağlamayı ve bana karşılık vermeyi öğreneceksin.”
Önüme düşen bir tutam saçı nazikçe geri çekti. Parmaklarının hafif dokunuşu bile tenimi alev gibi yaktı. Bakışlarındaki yoğunluk… Tutku. Hepsi fazlaydı.
“Tekniğe ihtiyacın var, S.” Sesinde bastırılamayan bir kesinlik vardı. “Ama gözlem yapmıyorsun. Kalk, sana bir şeyler göstereceğim.”
Tedirgin olsam da onu dinledim. Hareketleri gösterirken ciddiydi, ama yakınlığı… kokusu… Ona odaklanmam neredeyse imkansızdı. Özellikle eli bir ara belime değdiğinde… nefesim düzensizleşti.
Kulağıma eğildi, sesi daha da alçaldı ama daha etkiliydi. “Gözlem becerini geliştir, S.”
“Bu hem rakibini hem de yanındakileri tanımanı ve özelliklerini belirlemeni sağlar. Sadece fiziksel özelliklere odaklanma… Hareketler, duruş bazen daha fazla şey anlatır.”
Aramızdaki mesafe gitgide daralıyordu.
Dövüş pozisyonu aldık. Bu kez birkaç hamleyi savuşturmayı başardım.
Lucas hafifçe başını eğdi. “Çevik olman iyi. Ama bu tek başına yetmez. Tekniğini geliştirene kadar deneyimli biriyle çalışman gerekiyor.”
Kaşlarımı çattım. “Yani seninle mi?”
Dudaklarının köşesi hafifçe kıvrıldı. “Sana öğretmeyi isterim.”
Tam o sırada, bir hareketiyle dengemi bozdu. Ardından… Bana çelme taktı. Sendeledim ama yere düşmeme izin vermedi. Belimi kavradı, tutuşu sıkıydı. Fazla yakındık. Tehlikeli derecede yakın. Kalbim deli gibi atıyordu.
“Düşmene asla izin vermem, S.”
Nasıl açıklayacağımı bilmiyordum, ama bu sözleri söylediğinde, gerçekten bunları ima ettiğinden emindim.
Ayakta durmama yardım ettiğinde, çarpan kalbimi toparlamaya çalışarak ondan bir adım uzaklaştım. Lucas’ın yanında olmak, sıcak bir yaz akşamında esen serin bir rüzgar gibiydi. Huzur vericiydi. Ama aynı zamanda… kafa karıştırıcıydı. Ben bu hislerle nasıl başa çıkacağımı ya da onları nasıl görmezden geleceğimi bilmiyordum.
Pedro bir süre ara vermemiz gerektiğini söylediğinde, Lucas’tan ve onun üzerimde yarattığı histen uzaklaşmak için hızla yerime ilerledim. Çantamdan su şişemi çıkarıp birkaç yudum içtim.
Derin bir nefes alıp toparlanmaya çalışırken, Lucas’a doğru döndüm. Tam yanına ilerleyecekken Liz’le konuştuğunu fark ettim. Liz’in ona bakışları… Daima yenik, çaresiz, umutsuz ve aşık.
Kısa bir an… Belki sadece birkaç saniyelik bir boşluk anıydı. Liz, elini Lucas’ın yüzüne doğru kaldırdı. Ama Lucas, bir anda geri çekildi. Sertleşen ifadesi buradan bile net bir şekilde görünüyordu. Liz hızla uzaklaşırken ben de Lucas’ın yanına ilerledim. Karşısında durduğumda, çenesi hala gergindi. Gözleri, buz gibi.
“Bana rakibimi incelememi söylemiştin,” dedim, ciddi bir ses tonuyla. Bakışları bana odaklandı ama tek bir kelime bile etmedi.
“Güçlüsün, korkusuzsun ve zekisin. Özgüvenin, zekanla yoğrulmuş. Analitik düşüncen ve manipülasyon yeteneğin ileri seviyede. Lider ruhlu olduğun da ortada.”
İfadesi tek bir an bile değişmese de cümlemi tamamlamamı isteyen o sabırsız bakışları üzerimdeydi. Lucas başını hafifçe yana eğdi. “Ama?”
“İnsanların duygularıyla ilgilendiğini hiç görmüyorum Lucas. Duygusal bir tepki verdiğini de.”
Dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı. “Duygularla ilgilenmem,” dedi basitçe.
Sonra… Bana doğru bir adım attı. Sıcaklığı üzerime çöktü, nefesi tenime değecek kadar yakındı artık.
“Daha doğrusu, değer verdiğim ve sevebildiğim çok az insan var,” diye düzeltti kendini. “Onların dışında kalanların duygularıyla ilgilenmem, Lucia.”
Adımı söyleme biçimi… Göğsümde bir şeylerin sıkışmasına neden oldu.
Üzerimdeki etkisi her zaman buydu.
“Şimdi benimle gerçekten dövüşecek misin?” diye sordu, sesi alçak ama güçlüydü. “Yoksa yine savunmada kalmayı mı tercih edeceksin?”
Söylediklerimin umurunda bile olmadığı çok açıktı. Bu beni çileden çıkardı. Pedro henüz sınıfa dönmemişti. Diğerleri etrafımızı sarmaya başlamıştı ama ben sadece Lucas’a odaklanmıştım. Karşımda duruyordu. Kayıtsız. Alaycı. Beni öfkelendirmeyi her zamanki gibi başarmıştı. Ayrıca şu anki ifadesi… İçimdeki ateşe bir kıvılcım daha çaktı. Düşünmeden saldırdım.
Teknik yoktu, plan yoktu. Sadece öfke vardı. Ama bir şey fark ettim. Hızlıydım. Bu, onun da gözünden kaçmayan bir şeydi. Bir noktada… Ona vurmayı başardım. Anında karşılık verdi. Kollarımdan yakaladı ve bir saniye sonra sırtım göğsüne yaslanmıştı. Kımıldayamadım bile. Bana ait olan nefes, artık ona aitti. Gözlerimi sıktım.
Omurgamdan aşağı inen ürpertiyi durduramadım. Ve o da bunu fark etti. Titrediğimi hissetti.
Sesim ne kadar güçlü çıkarsa çıksın, tutuşu değişmedi.
“Beni yenmek istiyorsan, kollarımın arasından kurtulmayı dene.”
Güldü. Alaycı, eğlenen bir tavırla.
“Güçlüsün, Lucas. Bunu nasıl yapmamı bekliyorsun?”
Başını hafifçe eğdi, sesi bir fısıltıya dönüştü.
“Rakibinin zayıf noktalarına saldırmayı öğrenmelisin. Böyle bir pozisyonda… Geriden kafa atabilirsin. Ya da…” Parmakları belimde sımsıkıydı. “Bana bir tekme atabilirsin.”
İlk seçenek hoşuma gitmedi. Ama tekme? Bu iyi bir fikirdi. Denemek için harekete geçtim ama… Başaramadım. Yalnızca ikimizin de dengesini bozmayı başarmıştım. Ve düşerken… Lucas beni çevirdi. Ve onun üzerine düştüm.
Zihnim durdu. Belimdeki elini çekmedi. Beni bırakmadı. Sert bir nefes aldım. Sonrası daha da kötü oldu. Gözlerim onun gözleriyle buluştu. Ve dudakları hafifçe kıvrıldı.
“Biraz önceki soruya daha ayrıntılı bir yanıt verecek olursam…” Sesi, göğsüme bir mermi gibi saplandı. “Seninle ilgili her şey umurumda, S.”
Boğazım kurudu. Lucas ise durmadı.
“Her söylediğin, her adımın ve her yaptığın.” Belimdeki elinin baskısı arttı. “Hatta…” Sözlerini fısıltıya çevirdi. “Aldığın her nefes bile.”
O an… Etrafımızdaki herkes silindi. Dünya yok oldu. Lucas, belimi bıraktığında hızla üzerinden kalktım. Ama onun acele ettiği söylenemezdi. Sakin, temkinli bir hareketle doğruldu. Sonra… bana baktı.
“Bu arada…” dedi, sesi her zamanki gibi rahattı. “Tebrikler.”
Dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kalktı. “Dengemi bozabilen tek kişi olmayı başardın.”
Göğsümde bir yer, garip bir şekilde sıkıştı. Kendimi toparlamam gerektiğini hatırlatarak hızla gülümsedim.
“Her zaman,” dedim kendimden emin bir sesle. Sonra, dudaklarımı büzerek ekledim: “Ayrıca… Eğlenceliydi.”
Lucas başını hafifçe yana eğdi. Bakışları tehlikeyi çağrıştırıyordu. “Öyle mi?”
Gözlerimi kaçırdım. Çünkü bu oyunda kazananın kim olduğunu biliyordum. Ne yazık ki… Bu kez kazanan ben değildim.
Pedro içeri girdiğinde sınıfa sessizlik çöktü. Hızlı adımlarla masasına ilerledi ve tek bir cümleyle düzeni yeniden sağladı. “Ara bitti. Devam edebilirsiniz.”
Lucas, karşıma geçtiğinde söylediği ilk cümleyle beni bir kez daha yerle bir etti. “Bana karşı duvarlarını indirsen her şey daha kolay olacak, Lucia.”
Gözlerimi kıstım. “Bu ne demek şimdi?”
Lucas, o tanıdık, sabırlı ama içten içe meydan okuyan bakışı gözlerini gölgelerken sesi yumuşaktı. “Birine kolay güvenen biri olmadığını tahmin ediyorum.”
Hareket etmedim. Yanılmıyordu. Ama bunu ondan duymak hoşuma gitmedi. Bunu fark etti.
“Bazen,” diye devam etti. “Karşı tarafa izin vermelisin.”
Beni çözmeye çalıştığını hissedebiliyordum. Aramızda belli belirsiz bir mesafe bıraktı. İlk hamleyi ben yaptım. Ama Lucas, çevik bir hareketle hamleyi savuşturdu.
“Peki,” dedim, hızla bir hamle daha yaparak. “Sana güvenmem için nedenim var mı, Lucas?”
Beni bir kez daha durdurdu. Sonra, alçak bir sesle yanıtladı. “Güvenmemen için nedenin var mı, S?”
Beni bir saniyede susturmayı başarmıştı. Bu kez yanıtlamayan ben oldum. Gözlerimin içine bakarak hareket etti. Aihanmi Katatedori… Aikidoda, bir elin diğerini çapraz tutuşla kavramasıydı. Bana bu hareketle saldırdığında, Gyaku Hanmi Katatedori ile karşılık verdim.
Lucas gülümsedi. Ve ben irimi hareketine geçtim. Rakibin saldırısını kesintiye uğratmak, pozisyon almak için temel bir hamleydi. Onun önünden yana çekilerek savunmaya geçtim. Olmadı.
Karşı hamlesi hızlı ve aniydi. Ryote Dori… İki elimi birden yakaladı. Gözleri gözlerime kilitlenirken sesi alçaldı. “Bana izin ver, Lucia.”
Yine hiçbir şey söylemedim. Sadece bekledim. Sessizlik, bir anlığına havada asılı kaldı. Ama Lucas, o sessizliği bambaşka bir şeye çevirdi.
“Bu sessizliği, bir gün bana güveneceğin anlamına mı yormalıyım?”
Gözlerimi kaçırsam da başımı olumsuz anlamda salladım. Kendime engel olamadan bakışlarım tekrar onu bulduğunda, Lucas’ın yüzünün ciddileştiğini gördüm.
Nefesimi tuttum. Sonunda, boğazım düğüm düğüm olurken yanıtladım. “Dediğin gibi… Kimseye kolay kolay güvenemem. İnanmam daha da zor.”1
Lucas, aramızdaki mesafeyi tek bir adımla kapatırken, yakınlığı beni boğdu. Bakışları derin ve yoğundu, sanki içimde sakladığım her korkuyu görmek istiyordu. Hareketleri, tehditkar ya da sabırsız değildi. Ama her zamanki gibi, kontrollü ve kararlıydı. Gözleri bir an olsun benden ayrılmıyordu.
“Bir gün,” dedi, sesi alçak ama etkiliydi. “Benden isteyebileceğin her şeyi yapabileceğimi göstersem… Bana inanır mıydın?”
O bakışlardaki beklentinin farkındaydım.
“Senden daha fazlasını istesem ne yapardın?”
Gözlerine bir gölge düştü. O gölge, sorumun onu ne kadar derinden etkilediğini gösteriyordu. Sonra… Parmaklarıyla nazikçe çenemi tuttu. Gözlerimi kendi kararlı bakışlarına hapsetti.
“Senin duymaya hazır olmadığın hiçbir şeyi konuşmayacağız, S.”
Dudaklarımı sıktım. Yüzümde beliren hayal kırıklığını gizleme gereği duymadım. Tam bakışlarımı kaçıracağım sırada, Lucas ifademin arkasındaki anlamı yakaladı. Beni durdurdu, bakışlarımızı birbirine sabitledi.
“Ama şunu bil.” Sesi karanlık, ama bir o kadar da içtendi. “Kimseyi yarı yolda bırakacak biri değilim.”
Sessizlik, kulakları sağır eden bir hale büründü. Aramızdaki sınırlar, sessizce yeniden çizildi. Ben, sözlerinde saklı derinliğe direnmeye çalışsam da… Bunu ne kadar başarabileceğimi bilmiyordum.
Pedro’nun sesi sınıfta yankılanırken, aramızdaki o anın sihri bozuldu. “Bugünlük bu kadar yeter. Gelecek ders değerlendirmenizi rapor halinde sizlere sunacağım.”
Lucas ile… hâlâ göz gözeydik. Hareket bile etmemişti. Bakışlarının üzerimdeki ağırlığı ezici bir hâl alırken, Pedro’nun sesi o bağdan sıyrılmamı sağladı.
Dikkatim dağıldı. Lucas’ın gözleri üzerimden kalkmadı ve alçak sesle konuştu.
Yanından ayrıldım ve Pedro’ya doğru ilerledim. Yanına gidene kadar, Pedro’nun bakışlarının hâlâ Lucas’ı takip ettiğini fark ettim. Ama Lucas, çoktan eşyalarını toplayıp sınıftan çıkmıştı bile. Pedro, derin bir sessizliğin ardından konuşmaya başladı.
Kaşlarımı çattım. “Anlamadım?”
Pedro’nun yüzünde hafif bir gerilim vardı. “Dikkatin çok dağınıktı. Antrenmanın ikinci kısmında daha iyiydin ama bu yeterli değildi.”
Mahcubiyetle başımı eğdim. Ne söyleyebilirdim ki? Lucas’ın tüm dikkatimle oynadığını mı?
Pedro’nun ayağa kalktığını fark ettim. Başımı kaldırdığımda, masasına yaslanmış, kollarını göğsünde kavuşturmuş halde bana bakıyordu. Sanki zorlu bir konuşmaya hazırlanıyordu. Sonra, cümleleri daha da ağırlaştı.
“Öğrencilerim derse ilgisini yitirdiğinde, onlarla çalışmamayı tercih ederim, Lucia.”
Sözlerinin ciddiyeti beni anında gerdi. Düşündüğümden daha sertti. Ama sonra, derin bir nefes aldı. Sesi biraz yumuşadı.
“Şimdi esas konumuza dönelim. Son birkaç aydır gelişimini takip ediyorum ve fark ettiğim bir şey var. Ekstra antrenman yapıyorsun, değil mi?”
Önce Lucas… Şimdi de Pedro. Herkesin bunu bu kadar kolay anlaması beni şaşırttı. İnkâr etmenin bir anlamı yoktu.
Pedro başını hafifçe salladı. Sesinde kesin bir otorite vardı. “Artık benimle çalışacaksın. Kendini daha fazla zorlamayacaksın.” Söylediklerini sindirmeye çalışırken devam etti. “Bazı kasların fazla yorgun. Ayrıca bilinçsizce yaptığın hareketler yüzünden her kasın aynı şekilde gelişmiyor. Bu da dövüş esnasında sana dezavantaj sağlar.”
Duyduklarım beynimde yankılanırken gözlerimi ona diktim.
“Henüz bir teknik geliştirmedin, değil mi?”
Sessizliğim, cevabım oldu. Pedro hafifçe iç çekti.
“Bu yüzden seninle ekstra ders yapacağız. Haftada birkaç gün, ekstra yarım saat çalışacağız. Gerekirse hafta sonları da.”
Heyecanlandım. Sadece Pedro’yla çalışacak olmamdan değil… Onaylanmış olmaktan.
Pedro, memnuniyetle başını salladı. “Kas hafızan bu sürede gelişecek. Pratik, yetenek ve teknik kadar önemlidir, Lucia.” Sesi alçaldı. “Kaslar hatırlar. Bir dövüşte ya da zorlu bir anda… Adrenalinden önce kas hafızası devreye girer. Ve bizi hayatta tutar. En azından avantajı korumamızı sağlar.”
Gözleri bana odaklandı. Sanki çok daha fazlasını söylemek istiyordu. Ama ben, bunu irdelemedim. Çünkü tek düşündüğüm, onun öğrencisi olacağımdı.
Pedro hafif bir tebessümle başını salladı. “Şimdi gidebilirsin.”
Başımı eğdim. “Teşekkür ederim, efendim.”
Sınıftan çıkarken, içimde tarifsiz bir sevinç yükseldi. Eşyalarımı toplayıp sınıftan çıktım. Yorgundum. Bedenimdeki her kas, günün ağırlığını taşıyor gibiydi. Adımlarımı hızlandırarak yemekhaneye yöneldim. Sessiz bir köşe bulup yemeğimi aldım ve kimseyle konuşmadan hızlıca atıştırdım. Gürültüden, insanlardan, tüm karmaşadan uzaklaşmak istiyordum. Bittiğinde fazla oyalanmadan odamın yolunu tuttum.
Tek ihtiyacım biraz sessizlikti. Bir de Chloe ile konuşmak… Telefonu elime aldım ve onu aradım. Neşeli sesi saniyeler içinde yankılandı. Bir süre havadan sudan konuştuk. Sonra Pedro’nun bana ders vereceğini söylediğimde sesi heyecanla yükseldi.
“Eğer yetenekli olduğunu düşünmeseydi, seninle çalışmazdı. Bu harika, Lucia! Pedro ile çalıştığında gelişimine inanamayacaksın.”
Gülümsedim. “Ben de öyle düşünüyorum.”
Chloe’nin sesinde her zaman güven ve samimiyet vardı. “Hadi biraz dinlen. Uyuyana kadar geçen hafta bahsettiğim kitaptan birkaç sayfa oku, olur mu?”
Başımı hafifçe salladım, o beni göremese de. “Olur, Chloe.”
Telefonu kapattım. Ve derin bir nefes aldım. Duşa girdim. Ilık su, kaslarımdaki tüm gerginliği alıp götürürken, zihnimi de boşaltmaya çalıştım. Ama Lucas’ın sözleri… Bakışları… Duyguların yoğunluğu… hepsi aklımın içinde yankılanmaya devam etti.
Dışarı çıktığımda pijamalarımı giydim. Hâlâ saçlarım ıslaktı ama umursamadım. Ayna karşısına geçip saçlarımı taramaya başladım. Kapı çaldığında kaşlarımı çattım.
Tereddütle kapıya yöneldim. Açtığım anda… Lucas, kapının eşiğinde, gölgelerin içinde bana bakıyordu. Şaşkınlıkla yerime mıhlandım. Kalbimin atışları, o anın sessizliğinde tek duyabildiğim sesti.
Lucas
Pedro’nun ona özel ders vereceğini duyduğum andan beri içimde bir huzursuzluk vardı. Yerimde duramıyordum. Lucia’nın herhangi birine yakınlaşması bile tahammül edebileceğim bir şey değildi. Bunun kulağa ne kadar takıntılı geldiğini biliyordum. Ama gerçek buydu.
Evde daha fazla kalamadım. Düşüncelerimden kaçmak istercesine kendimi dışarı attım. Ama ayaklarım, aklım gibi özgür değildi. Beni tek bir yere götürdüler.
Lucia’nın kapısının önünde durduğumda, içimde yankılanan tek gerçek onun varlığıydı. Ve şimdi… Kapıyı açtığında… Islak saçları omuzlarını sarmış, dudakları hafifçe aralık… Büyülenmiş gibi kaldım.
Kalbim kaburgalarımı zorlayan bir ritimle atarken kontrolümü kaybetmemek için derin bir nefes aldım. “Girebilir miyim?”
Gözleri kısıldı, zihninde sorular belirdiğini görebiliyordum. “Buraya nasıl geldin?”
Gülümsememi bastıramadım. Sorulabilecek onca şey varken, seçtiği bu muydu? O da en az benim kadar heyecanlıydı.
“Yani niye buradasın?” Dudaklarını birbirine bastırdı. Gerginliğini saklayamıyordu.
Sesim fazlasıyla kontrollü çıkmıştı.
Duraksadı ve sonra yana çekildi. İçeri adım attığımda, fark ettim. Hareketlerinde gizli bir teslimiyet vardı. Yanımdan geçerken hafifçe iç çekişini duydum. Sonra kokusunu duydum. Tanıdık, ama her defasında beni baştan çıkaran o koku… müthişti.
Öyle yakındı ki… İçimde, ona dokunmaya karşı koyulmaz bir istek uyandı. Farkında olmadan aramızdaki mesafeyi yok etmiştim. Kapı ile kendim arasındaki dar alana onu hapsetmiş gibiydim.
Ama sonra, o orman yeşili gözler bana kilitlendiğinde… esir olanın aslında ben olduğumu fark ettim. Bu hâle gelebileceğimi, birine böylesine yenilebileceğimi asla düşünmemiştim. Ama yenildiğimi bile bile daha fazlasını istedim.1
Yüzündeki her bir ifadeyi, şaşkınlığını, bakışlarındaki yoğun duyguları izlemek bile büyüleyiciydi. Islak saçlarının pijamasının omuzlarını ıslattığını görmek… Dokunmaya yetmeyecek kadar küçük bir ayrıntı, ama beni çıldırtan bir detay…
Parmaklarım ona doğru uzandı. Bir tutam saçını elime aldım ve eğildim. Kokusu içime dolduğunda, tüm sınırları yok ettiğimi biliyordum. Ama umursamıyordum.
Bakışlarındaki her duygu birer birer sönüp giderken geriye sadece bana ait olanı kaldı. Yalın. Sade. Ve yakıcı bir çekim.
Ona yakın olmak, nefesimi hızlandıran, kalp ritmimi bozan bir felaketti. Geri çekilmek istediğini hissettiğimde, ona alan tanıyacaktım. Ama sendeledi. Ben, refleksle beline uzandım. Bedenini dengede tutarken, her şeyi daha da kötüleştirdiğimi algılamam uzun sürmedi.
Çünkü gözlerinde gördüğüm şey, ikimizi de mahvediyordu. Tutku.
Bana karşı koyamıyordu. Tıpkı benim ona karşı koyamadığım gibi. Bedeninin hafifçe ürpermesi, teninin sıcaklığı… içimde bir fırtına gibi döndü. Ama geri çekilen o olmadı. Bu sefer ben oldum. Onunla bir dakika daha aynı havayı solumak, kontrolümü daha da kaybetmem demekti. Buradan çıkmalıydım.
“Pedro ile çalışmanı istemiyorum.”
Sözler ağzımdan çıktığında, odada yankılanışını duydum. Benim için bile fazla sert, fazla doğrudan. Bunu bir müdahale olarak gördüğünü biliyordum. Ve buna karşı çıkacağını da. Tam ondan beklediğim gibi gözleri kısıldı. Kendini sakinleştirmek için gözlerini kapadı. O yeşiller beni bulduğunda, içlerinde sabırsız bir öfke gizliydi.
“Seni ilgilendiren her şeyi bilirim, S. Öğrenirim de.”
“Onunla çalışmamam için bir sebep gösterebilir misin?
“Bilmediğin şeyler var.” Duraksadım. “Ve Pedro ile yakınlaşmanı istemiyorum.”
İşte o yakıcı öfkesi… geri dönmüştü. Bakışlarındaki gerilim yükseldi ve etrafımızı sardı. Kıvılcımlar gözlerinin içinde yanıyordu.
“Bu ne anlama geliyor, Lucas?”
Bir süre öylece durduk. Gergin. Sessizliği o bozdu.
“Biliyor musun, bugün benim için fazlasıyla karışık bir gündü. Lütfen buradan git ve bir daha bana ya da hayatıma karışma.” Bir parmağını göğsüme bastırdı. “Bu şekilde odama bir daha gelme.”
Bütün vücudumun gerildiğini hissettim. Şimdi gitmeliydim. Aslında tam olarak bir dakika önce çıkmalıydım. Ama… olmuyordu. Onu kapıya bir kez daha yasladığımda, ikimizin de kaçabileceği tek anı elimizden almış aldım. Onun heyecanlı ve biraz da korku dolu ifadesini inceledim.
“Saçmalama Lucas, o sadece bir eğitmen.”1
Anlamıyordu, çünkü onun hakkında hiçbir şey bilmiyordu. İç sesimle savaştım. Daha fazlasını söylemekle. Onun yerine sustum. Ama haklıydım. Onu yeterince gözlemlemiştim. Pedro ondan etkileniyordu ve onun için yanlıştı. Her anlamda. Ve ben… Lucia’nın hiçbir şekilde incinmesine izin vermeyecektim. Hatta onu her şeyden, herkesten, bazen kendimden bile koruyacağıma yemin etmiştim.
Gözleri, bakışlarımın ardında gizlenenleri çözmeye çalışırken, içimdeki kaos ona ulaşmasın diye konuşmadım. Buna rağmen inanmasını istedim.
“Bir kez olsun, güvenmeyi dene, S. Sadece seni korumaya çalıştığımı o zaman göreceksin.”
Sonunda mantığımı dinlemeyi başardım ve onu serbest bıraktım. Boşluğu ellerimde hissettiğimde, içimde bir şeyler yerle bir oldu. Onun teninin yumuşaklığı yerine, avuçlarımdaki o soğuk hissin kalması… Şimdiden canımı sıkıyordu. Gideceğimi anlamış gibi kapının önünden çekildi. Ama gitmeden önce son bir kez gözlerine baktım.
“O senin için doğru kişi değil.”1
Sözlerim havada asılı kaldığında, gözleri hafifçe kısıldı. “Peki, doğru kişi kim Lucas?”
Meydan okuyuşu hoşuma gidiyordu. İnatçılığı, öfkesi… Beni geri itmeye çalıştıkça, ona yaklaşma isteğim daha da artıyordu.
Onu sınamanın, bu gerilimi daha da çekilmez hâle getirmenin tehlikeli olduğunu biliyordum, ama görmezden geldim. Yanağına uzandım. Başparmağım, pürüzsüz teninde temkinli bir temas bırakarak ilerledi. Boynuna, oradan omzuna, sonra koluna… Tüy kadar hafif, belirsiz dokunuşlar. Hissettiğim tek şey… titrediğiydi. Ve bunu görmek, beni mahvediyordu.
Nefesi hızlandığında, göz kapakları ağırlaştı. Bu an… beni durdurmaya yetmedi.
Fısıltım havada dağıldığında, dudakları aralandı.
“Lucas…” Adımı söyleme şekli... Bir temastan çok daha fazlasıydı. Yakıcı.
Daha fazla yaklaşınca, gözleri tamamen kapandı. Bir adım, sonra bir nefes mesafesindeydim. Ve bu anı saklamak istedim. Hafızama kazımak. Hiçbir şeyi unutmayan zihnim, bu anı kesinlikle ölümsüzleştirecekti.
Varlığını yüceleştiren tek kelime buydu. Ama onun ihtiyacı olan kelimeler, bundan çok daha fazlasıydı.
“Tüm bunlar… ne ifade ediyor?”
Bir gün anlayacaktı. Ama o gün bugün değildi.
Geri çekildiğimde, gözlerini açtı. Onu ne kadar etkilediğimi fark ettiğimde… içimde bir şeyler sarsıldı. Sonra pusuda bekleyen öfkem açığa çıktı. Pedro bu eşsiz güzelliğe yaklaşmamalıydı. “Onunla çalışmanı istemiyorum, S.”
Ses tonumu ayarlayamamıştım. Sert, keskin ve tehlikeli bir ifade aramızda kalırken, dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı.
“Bu kararı ben vereceğim, Lucas.”
Bana karşı çıkıyordu ve bu fazlasıyla hoşuma gitti. Kapıyı açarken, gülüşüne karşılık verdim. Bakışlarım yüz hatlarında gezindi. Sonra saçlarından bir tutamı aldım. Parmaklarımı arasından yavaşça kaydırdım.
“Bir an önce saçlarını kurut, S. Üşütmeni istemem.”
Beni hala çözmeye çalışırken, ardımda bıraktım onu. Ve çıktım. Ama kapının kapanması, içimdeki fırtınayı dindirmedi. Sakinleştirmedi.
O gece, içimde bir yangın çıktı.
“Bana meydan okumanı seviyorum, S. Ama bu savaşı kimin kazanacağını bilmiyorsun.” — Lucas2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![]() | @nsselcuk 2a önce |
![]() | @kitsudaphne (Yazan) 2a önce |
![]() | @nsselcuk 2a önce |
![]() | @nsselcuk 2a önce |
![]() | @nsselcuk 2a önce |
![]() | @nsselcuk 2a önce |
![]() | @k_199696 6a önce |
![]() | @drewindurusu 7a önce |