16. Bölüm

15

kitsudaphne
kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.

INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3

 

“Gözler ruhun penceresidir; gerçek duygular ve kalbin yansıması orada gizlidir.” — Anonim

Vera

Sabahın ilk ışıkları odayı usulca aydınlatırken, Viktor yanımda, derin bir uykudaydı. Sert hatları ve keskin çene çizgisi, uykunun rehavetine rağmen gücünü yansıtıyordu. Ama benim için her şeyden önce, o benim huzurumdu. Onun varlığıyla gelen o rahatlatıcı güven duygusu, göğsümde sıcacık bir yankı buluyordu.

Sessizce yüzüne baktım. Zamanı durdurabilmeyi, bu anı sonsuza kadar saklayabilmeyi diledim. Bunun yerine o anı hafızama kazıdım.

Ufak bir kıpırdanışım, göz kapaklarının yavaşça aralanmasına yetti. Bakışları hemen beni buldu. O gözlerin içinde kaybolmamak imkânsızdı. Dudaklarına yayılan o hafif, ama hükmeden gülümseme… Kalbimin ritmini bozmakta her zaman başarılıydı.

“Günaydın, moye solntse (güneşim),” diye fısıldadı, sesi uykunun getirdiği kısıklıkla daha da derin ve etkileyiciydi.

Yutkundum. “Günaydın, Viktor,” diye cevap verdim. Sadece adını söylemek bile içimde bilinmez duyguların uyanmasına neden oluyordu.

Gözlerimde gördüğü şey hoşuna gitmiş olmalıydı ki, aniden beni yatağa geri çekti ve kollarına hapsetti. Onun sıcaklığı, gücü, teninin kokusu… Başımı döndürüyordu.

“Her sabaha seninle uyanmak…” diye mırıldandı, parmaklarını yanağımda gezdirerek. “Sanırım hayatta daha fazla isteyebileceğim bir şey olamaz. Hep benim ol, kollarımda ol, malysh.”

Nefesim düzensizleşti. Yanaklarımın alev alev yandığını hissediyordum. Viktor’un çene kasları gerildi. Gözlerinde, içimdeki fırtınaları görebildiğini biliyordum.

Dudaklarına eğildiğinde, içimde saklı ne varsa eriyip gitti. Önce yavaş, sonra daha talepkâr, daha tutkulu... Öpüşü, ruhuma işlenen bir kehanet gibiydi. Kontrolü ele almak istese de, şefkati hep aramızda bir yerlerde saklıydı.

“Kızarman beni mahvediyor, güneşim,” diye fısıldadı dudaklarımın arasına.

Tüm vücudumun sıcak bir titremeyle sarsıldığını hissediyordum. Geri çekildiğinde gözlerimi araladım, ama konuşacak gücü bulamadım. Beni göğsüne yasladığında, kalp atışlarını dinledim. O güçlü, ritmik vuruşlar bana bir şey fısıldıyordu: O da benim gibi hissediyordu.

Gülümsedim.

“İlk defa böyle şeyler hissediyorum,” dedim, sesim neredeyse duyulmayacak kadar alçaktı.

Viktor’un eli çeneme uzandı, başımı kaldırıp gözlerimin içine baktı. O koyu bakışların içinde bir buzdağı vardı; tehlikeli, ama bir o kadar da çekici.

“Ne gibi şeyler?”

Kaçamak bir hareketle elini ittirdim, başımı yeniden göğsüne sakladım.

“Beni utandırma, lütfen.”

“Belki de duymaya ihtiyacım vardır.”

Parmaklarımı göğsünde gezdirdim, kaslarının altındaki sıcaklığı hissetmek… hoşuma gidiyordu.

“İlk defa bu kadar heyecanlanıyorum,” diye itiraf ettim. “Sanki her şey hem tanıdık hem de tamamen yabancı. Ama bildiğim bir şey var… Seninle yaşadığım ve yaşayacağım her şey özel ve anlamlı olacak.”

Viktor’un nefesi sertleşti. Çenemi yeniden tuttu, gözleri gözlerime kilitlendi.

“Öyle olacak, güneşim,” dedi, sesi karanlık bir yemin gibi döküldü dudaklarından. “Her şey, istediğin gibi ve istediğin an yaşanacak. Vera, çok değerlisin… Her şeyi özel ve anlamlı kılan sensin. Kalbim, ilk kez böyle atıyor.”

Ve ben, onun kollarında, ilk kez yaşadığımı hissediyordum.

Bakışlarımı kaçırmaya yeltendim. Ama izin vermedi. Parmakları hafifçe çenemi tuttu, gözlerimizi yeniden buluşturdu. O gözlerde, sesli dile getirmediği ama içimde yankılanan kelimeler saklıydı.

“Aklımı başımdan alacak kadar güzelsin, Vera.”

Nefesim düzensizleşti. O sesi, o sert ama şefkatli tınıyı içimde hissediyordum. Tam bir şey söyleyecekken, ifadesi değişti. Gözleri bir anda donuklaştı. İçinde bir şey kıpırdanıyordu ve bunun ne olduğunu bilmiyordum.

Aniden doğruldu. Kaşlarımı çattım, elim istemsizce koluna gitti.

“Bir şey mi oldu, Viktor?”

Bakışları karanlıktı, içimde ince bir huzursuzluk serpildi.

“Gitmem gerekiyor, Vera.”

Kelimeleri bir bıçak gibi tenime işledi. O soğukkanlı, kontrolü daima elinde tutan adamın gözlerinde bir anlık tereddüt belirdi. Hayal kırıklığımı görebiliyordu. Parmakları yanağımı okşadı, ardından saçlarımın arasına kaydı.

“Daha fazla yanında kalmasam iyi olacak.”

Kelimeler farklı bir gerçeklik gibi havada asılı kaldı. Duyduklarımın tam anlamını kavrayamadan, Viktor yataktan kalktı ve banyoya yöneldi.

Bir süre yerimde kaldım. O gittiğinde bile kokusu yastığımda, tenimdeydi. Varlığı, yalnızca birkaç dakika önce üzerimdeydi ama şimdi… gitmeye hazırlanıyordu.

Kapının açıldığını duydum. Viktor yanıma döndüğünde, siyah ceketini aldı ve giydi. Güçlü bedeni kıyafetlerinin içinde bile etkileyiciydi. Onu izliyordum.

Beni fark etti. Hareketleri bir an için durdu. Sonra yanıma yaklaştı. Tek eliyle çenemi kavradı, yüzünü yaklaştırdı.

“Bana böyle bakarsan ne olur biliyor musun, malysh?”

Dudaklarım aralandı ama kelimeler çıkmadı. Başparmağı dudaklarıma dokundu, yavaşça gezdirdi.

“Seni kalbime hapseder ve bana ait kılarım. Beni zorlamasan iyi edersin.”

İçimde bir şeyler düştü. Boğazımdaki düğüm sıkılaştı. Nefesim, onun tenime bıraktığı dokunuşlarla düzensizleşti. Dudaklarıma hafif, baş döndüren bir öpücük bıraktığında, tüm dünyam bir anlığına durdu. O çekildiğinde ise nefessiz kaldım.

“Bugün dinlen,” dedi, sesi daha kontrol altındaydı şimdi. “Yarın seni bir yere götüreceğim.”

Kaşlarımı kaldırdım. “Nereye?”

Viktor’un dudakları kıvrıldı, gözlerindeki karanlık hafifledi.

“Şimdilik sürpriz olsun.”

İstemsizce gülümsedim.

“Olur, Viktor. Peki… akşam gelecek misin?”

Ceketini düzeltti. “Geleceğim, Vera.”

Sesi kesin ve tartışmaya kapalıydı. Ama içinde bir şey daha vardı. Gözlerimi ondan ayırmadım.

“Akşam görüşürüz.”

Gülümsedi. Ama bu, her zamanki gülümsemesi değildi. İçinde saklı kalan bir şey vardı. Bir kelime, bir duygu… söylemeyeceği ama hissettirdiği bir şey.1

Ve sonra çıktı.

O gittikten sonra, derin bir nefes aldım. Ruhumda kalan izlerini silemezdim ama su belki biraz olsun rahatlatırdı. Duşa girdim. Hazırlandım. Bir şeyler atıştırmak için mutfağa indiğimde, Ekaterina ve Ivan çoktan oradaydı. İçeri girdiğim anda Ivan yerinden kalkarken, Ekaterina’nın yüzünde tanıdık bir endişe belirdi.

“Vera, neden kalktın? Kahvaltını ben getirecektim,” dedi, sesi her zamanki gibi şefkat doluydu.

Derin bir nefes aldım. “Yatmaktan sıkıldım, Ekaterina. Biraz yanınızda vakit geçireyim.”

Gözleri kısa bir an beni süzdü, ardından başını salladı. “Peki, kızım.”

Ivan’a döndüm. “Günaydın, Ivan.”

“Günaydın, Bayan Vera. Bugün nasılsınız?”

“Daha iyiyim.”

Beraber masaya geçtik. Kahvaltı ederken, Ekaterina'nın günlük sohbetlerini dinledim. Sebze aldığı yeri değiştireceğinden bahsediyordu. Sebebini sorduğumda, manavın onu kandırmaya çalıştığını öğrendim. Ivan’la göz göze geldik ve gülümsememek için kendimizi zor tuttuk.

Ekaterina inatçıydı. Dik başlıydı. Eğer biri ona yanlış yaparsa, bedelini ödemek zorunda kalırdı. Manavın akıbetini düşünmek istemedim.

“Bugün ne yapacaksın, Vera?” diye sordu sonunda.

Bir an düşündüm. “Evin etrafında yürüyüş yapmak istiyorum. Açık hava iyi gelecek.”

Ekaterina ve Ivan’ın kısa ama anlamlı bakışmasını fark ettim. Şüpheyle gözlerimi kıstım.

“Viktor’un adamları kapıda,” dedi Ivan sonunda.

İç çektim. “Evet. Zarar görmemden korkuyor. Onun evine gitmediğim için de...”

Sustum. Fazla mı konuşmuştum? Kelimeler dudaklarımdan çoktan dökülmüştü.

Ekaterina endişeyle başını salladı. “Ama Vera, henüz böyle ciddi bir karar için çok erken.”1

Bakışlarımı kaçırdım. “Bunu Viktor’la konuştum. O da karşılığında adamlarının burada kalacağını söyledi.”

Ivan kollarını kavuşturdu. “Kaç kişi?”

Omuz silktim. “Saymadım ama… çok. Bunun için üzgünüm.”

Ivan bana doğru eğildi. Gözlerinde samimi bir şey vardı. “Bu sorun değil,” dedi. “Ama dikkatli olun, Bayan Vera,” diye ekledi, sesi ciddiydi.

Başımı salladım ve ayağa kalktım. “Kahvaltı harikaydı, ellerine sağlık, Ekaterina.”

“Afiyet olsun, kızım,” dedi, ama sesi hâlâ kaygılıydı.

“Ben dışarıda olacağım.”

“Öğle yemeği hazır olduğunda seni çağırırım,” dedi Ekaterina. “Bir de hava epey serin.”

“Paltomu giyerim.”

İkisine de hafifçe gülümsedim ve odama çıkıp paltomu ve telefonumu aldım. Dışarı çıktığımda, Borya ve Orrel anında hareketlendi.

“Biraz yürüyüş yapacağım,” dedim sakince.

Borya başını salladı. “Elbette, Bayan Vera.”

Orrel mesafeli biraz geride kalırken, Borya sessizce benimle yürüdü. Soğuk hava yanaklarımı okşadı. Derin bir nefes aldım. Hava, ciğerlerimi yakarcasına temizdi. Ve ben… sadece yürüdüm. Sessizlik içinde, düşüncelerimi susturmaya çalışarak.

Yorulduğumda, bahçedeki banka oturdum. Borya, sessizce yanı başımda duruyordu. Gözlerimi arazide gezdirdiğimde, etrafta bir sürü adam gördüm. Bazıları oldukça uzakta devriye geziyor, bazıları ise evin etrafında tetikte bekliyordu.

“Viktor… fazla korumacı davranıyor.’’

Borya, hafifçe başını bana çevirdi. Sesinde saygılı ama sert bir resmiyet vardı.

“Pakhan her zaman doğru ve mantıklı kararlar alır, Bayan Vera. Yaşadığınız son olay onu endişelendirdi. Ama bu koruma… gerekli.”

Anlıyordum. Belki de haklıydı. Ama benim için her şey yeniydi.

“Ben bu durumlara alışık değilim,” dedim, içimde biriken ağırlığı gizleyemeden.

Borya sessiz kaldı. Ama bakışlarındaki belli belirsiz yumuşama, bana hak verdiğini ve belki de biraz üzüldüğünü gösteriyordu. Bir adım öne çıktı, sesi daha alçak ama kesin bir tonla konuştu.

“Bir daha böyle bir şey yaşamanıza izin vermeyeceğiz. Zaten aksi bir durum yaşanırsa… patron bizi yok eder.”

Sözlerindeki kesinlik ve ciddiyet içimde bir korku aynı anda bir sıcaklık oluşturdu. Elimde olmadan gülümsedim.

Hava temizdi ama soğuktu. Tenimi ürpertiyor, içime işliyordu. Yine de soğuk her zaman bana iyi gelmişti. New York’tayken en sevdiğim mevsim kıştı. Kışın zihnim berraklaşıyor, kendimi daha güçlü hissediyordum.

“Borya,” diye seslendim aniden. “Uzun zamandır mı onun yanındasın?”

Da (evet), Bayan Vera,” dedi, gözlerini kısacık bana çevirip tekrar etrafı tararken.

Tam o sırada telefonum çaldı. Ekrandaki ismi gördüğümde dudaklarım kıvrıldı. Viktor. Telefonu açtım. Sesi her zamanki gibi derin ve keskindi, ama içindeki o sıcaklığı her kelimesinde hissediyordum.

“Nasılsın, güneşim?”

“İyiyim, Viktor. Sen?”

“Ben de iyiyim.” Kısa bir duraksama oldu. “Dışarıda olduğunu öğrendim. Üşümeni istemiyorum. Artık eve girsen iyi olacak.”

Gözlerimi devirdim ama gülümsedim.

“Viktor…”

“Söyle, malysh.”

“Bu şekilde bana karışmamalısın.”

Hattın diğer ucunda sessizlik oldu. Ama o sessizlikte bile gülümsediğini hissedebiliyordum.

“Sen de beni böyle ele geçirmemelisin ama yapıyorsun, Vera.”

Nefesim kısa bir an duraksadı. Göğsüme hafif bir sıcaklık yayıldı.

“Viktor, sen…”

Devam edemedim. Çünkü ne diyeceğimi bilemiyordum. Onun yerine susmayı seçtim. Ama kalbim susmuyordu, şimdiden onu özlemiştim. Hem de delicesine.

“Akşam gel, olur mu?” diye fısıldadım. “Seni bekleyeceğim.”

Viktor’un sesi alçaldı. Karşı koyamadığı duyguların gölgesi kelimelerine sinmişti.

“Bu ses tonuyla bana yaptıramayacağın hiçbir şey yok, güneşim.”

Sesi bir nebze sertleşti.

“Bugün seni bırakmak bir işkenceydi. Aklım her an sende ve hiçbir şeye odaklanamıyorum.”

Bedenimdeki her kas istemsizce kasıldı. “Üzgünüm,” dedim neredeyse fısıltıyla.

Derin bir nefes aldı. “Esas ben üzgünüm. Seni sıkmak istemiyorum, özgürlüğünü kısıtlamak da... Ya da aklını karıştırmak. Ama seni gördüğüm andan beri ne hislerime ne de arzularıma engel olamıyorum, malysh.”

Gözlerimi kapadım.

“Sana daha önce de söyledim,” dedi yavaşça. “Değerli, özel ve eşsizsin, Vera. Aramızda istemediğin hiçbir şey yaşanmayacak. Ama…” Bir an sessizlik oldu. “Her şeyin bir zamanı var. Sözlerin de.”

İçini çektiğini duydum. “Lütfen artık içeri gir. Olur mu?”

Gülümsedim. “Tamam, Viktor. Akşam görüşürüz.”

“Akşam görüşürüz, güneşim.”

Telefonu kapattım. İçimdeki bir ses, onu her geçen gün daha çok istediğimi fısıldıyordu. Kalbimin derinliklerinde yankılanan bu his, aklımdan çıkmıyordu.

Öğle yemeğinde hızlıca bir şeyler atıştırdıktan sonra, bir kitap alıp odama çekildim. Yatağıma uzandım ve sayfaların arasında kaybolmaya çalıştım. Ancak ne kadar çabalasam da zihnim hâlâ onun sözlerine takılıp kalmıştı.

Zaman ilerledikçe gözlerim ağırlaşmaya başladı. Yorgunluğun bedenimi ele geçirdiği o son anda, aklımda tek bir isim vardı: Viktor.

Viktor

Öğlene kadar işlerimi toparladıktan sonra Vera’yı aradım. Onu ilk gördüğüm andan itibaren yalnızca gözlerimi değil, zihnimi de ele geçirmişti. Her anım onun gölgesindeydi. Kalbim, ruhum… her şeyim onundu. Telefonu kapattığımda, Dmitriy içeri girdi. Kuzenim. Gözleri her zamanki gibi keskin, adımları ise kendinden emindi. Başını hafifçe eğerek selam verdi ve karşımdaki koltuğa oturdu.

“Nasılsın?”

“Vera toparlanmaya başladığı için daha iyiyim.”

Başını salladı, parmaklarını birbirine kenetleyerek bir süre düşündü. Gözleri bir noktaya odaklanmıştı. Sonra derin bir nefes aldı ve bana döndüğünde, ciddi bir şey söylemek üzere olduğunu anladım.

“Vera’nın iyileşmesine sevindim. Ama bir sorun var, Pakhan. Olay sadece Babaevler ile sınırlı değil. İşlerini batırdık, bir süre üzerimize gelemezler. Bu süreyi lehimize çevirebiliriz ama…”

Sırtını koltuğa yasladı, bakışları keskinleşti.

“Viktor, Kuznetsovlar hakkında derinlemesine bir araştırma yapmamız gerektiğini düşünüyorum.”

Kaşlarımı çattım. “Neden?”

“Çözemediğim bir şey var. Vera’nın büyükannesinin ölümü ve vasiyeti için buraya gelmiş olmasını anlıyorum. Hatta Kuznetsovlar’ın ona gösterdiği yakınlık da mantıklı. Ama bir şeyler yerine oturmuyor. Kuznetsov adının her yerde geçmesi, Babaevler’in bir anda bu işin içine dâhil olması… Sence de garip değil mi? Babaevler bugüne kadar bize doğrudan saldırmadı. Ama düşmanlarımızın hamlelerinden dolayı, onların bir gün dengeyi bozabileceğini öngörüyorduk. Şu an farklı olan ne? Denklemde bir şey eksik. Ve bu sadece sana gözdağı vermek için düzenlenmiş bir saldırı gibi gelmiyor bana. Burada daha büyük bir durum var gibi görünüyor.”

Gözlerimi kısıp düşündüm. “Zaten bildiğimiz şeyler varken mi söylüyorsun bunu?”

“Evet, buna rağmen. Bazen gerçekler gözümüzün önünde olsa da onları fark edemeyiz.”

Sertçe başımı salladım. “Tamam. Güvenilir bir ekip kur. Her şeyi detaylıca incelesinler.”

“Olur. Eğer bir sonuca ulaşırsam seninle paylaşırım. Bu arada…” Gözlerime dikkatle baktı. “Uzun zamandır seni ilk defa böyle görüyorum.”

Kaşlarımı hafifçe kaldırdım. “Nasıl?”

Gülümsedi. “Mutlu. Ve bunu Vera’ya borçlu olduğumuzdan eminim.”

Derin bir nefes aldım. Gözüm camdan dışarıya kaydı.

“O çok özel, Dmitriy.”

Sessizlik düştü. Şehrin gölgeleri üzerimize çöküyordu ama içimde yanan ateş tüm karanlığı silip atıyordu.

“Varlığı kıymetli. Daha önce kimseye karşı böyle hissetmedim. Kalbim ilk defa bu kadar farklı atıyor. Vera hayatıma girdiği anda buz kesmiş kalbimi eritip ele geçirdi… ve beni kendine hapsetti. Dünya güneşin etrafında dönüyorsa, Vera da benim evrenimin merkezi oldu.”1

Dmitriy gözlerini bana dikmiş, büyük bir dikkatle dinliyordu. Memnuniyeti gözlerinden okunuyordu.

“Onun kokusu olmadan uyuyabileceğimi sanmıyorum artık. O gözlere bakmadan devam edebileceğimi de. Ama dikkatli olmalıyım… çünkü o fazla masum. Ve ben onu yalnızca mutlu etmek istesem de…”

İç çektim.

Dmitriy hafifçe gülümsedi. “Bunu başaracaksın. Onu ne kadar mutlu edeceğini biliyorum. Seni tanıyorum, Viktor.”

Başımı iki yana salladım. “Şimdiden Vera’ya ait olan Viktor’u hiçbiriniz tanımıyorsunuz.”

Gözleri aniden değişti. Derin bir anlayış gölgelendi yüzüne.

“Sen aşıksın.”

Başımı kaldırıp ona baktım. Sözlerimin ağırlığını hissettirecek şekilde konuştum:

“Bu aşktan da öte. Vera, nefes gibi. İlk kez kendi adıma nefes alıyorum. İlk kez kalbim bu kadar dengede… ve ruhum bu kadar dengesiz. Vera, hayatımı altüst edecek bir aşk.”

Dmitriy içten bir kahkaha attı. “Belki de hayatının altüst olmasının zamanı gelmiştir, Viktor.”

Sertliğim bir anlığına kırılır gibi oldu. Dudaklarımın köşesi hafifçe yukarı kıvrıldı. Bunu fark eden Dmitriy, sözlerine aynı neşeyle devam etti:

“Bu yeni Viktor’u daha çok seveceğimden eminim. Umarım en kısa sürede Vera ile tanışırız.”

Başımı onaylarcasına salladım. Dmitriy ayağa kalkarken ceketini düzeltti.

“Mutlu olun, Viktor. Sizin için en güzel dileğim bu. Ayrıca… bizimkiler şu an seni görse sevinçten havalara uçardı. Ama sanırım buna gerek kalmayacak. Çünkü herkes sana baktığında bunu anlayacak.”

Haklıydı. Beni tanıyorlardı.

“Bugün diğer işlerle ilgileneceğim. Söyleyeceğin bir şey var mı?”

“Hayır. Yarın görüşürüz.”

“Görüşürüz, Viktor.”

Dmitriy gittikten sonra işlerimi tamamlayıp çıktım. Güneşimi özlemiştim. Arabaya atladım, direksiyonun başında içimde büyüyen özlemle Vera’ya doğru ilerledim.

Kapıda onu gördüğüm an, içimde kalan son buz zerresi de eridi gitti. Onu kollarıma aldığımda zaman anlamını yitirdi. Her anım onunla şekilleniyor, nefesiyle dünyam yeniden doğuyordu.

“Sana gelmek için her şeyi hızla hallettim, malysh.”

Gülümsedi. Yumuşacık sesi içime işledi.

“Hoş geldin, Viktor.”

“Hoş bulduk, Vera.”

“İçeri gel. Aç olmalısın.”

Elimi tuttu ve peşinden sürükledi. Onu takip etmekten başka bir şey istemiyordum. Salona geçtiğimizde masanın özenle hazırlandığını gördüm.

“Yemek yapma konusunda pek iyi değilim ama bugün Ekaterina’ya yardım ettim.”

Ona döndüm. Avucum yanağını buldu, parmaklarım teninde gezindi. Yüzüne eğildim, nefesi dudaklarıma çarpıyordu.

“Benim için uğraşman bile yeter, malysh. Yemek yapmana ihtiyacım yok. Sadece benim...”

Daha fazla devam edersem kelimeler ağzımdan düşünmeden dökülecekti. Onu şimdiden benim kılmak yerine, geleceğimde var olmasını istemem onu korkutmaya yetebilirdi. Ama ben ne istediğini bilen bir adamdım. Eğer Vera da beni istiyorsa, onu yanımda tutmanın bir yolunu bulurdum. Ve bir kez benim olduğunda, her nefesinde mutluluğunu garanti edecek bir yol da bulurdum.

“Sadece mutlu ve sağlıklı olman benim için her şeye değer.”

Gözleri parladı, hafifçe geri çekildi.

“Sen de hep mutlu ve sağlıklı ol, Viktor.”

O gülümsediğinde dünyamın merkezi daha da aydınlandı.

“Hadi gel, yemekleri soğutmayalım.”

O gece, yemekten sonra şöminenin karşısında kahvelerimizi yudumladık. Bana New York’ta geçen çocukluk anılarından bahsetti. Sesindeki sıcaklık, gözlerindeki ışıltı… Onu dinlemek, tıpkı onu izlemek gibi büyüleyiciydi. Onu tanımak, ona dair her ayrıntıyı öğrenmek istiyordum. Tüm saatlerimi, tüm anlarımı ona adayabilirdim. Ömrümü ona adardım. Ve adamakta da tereddüt etmeyecektim. Bundan emindim.

Zamanın nasıl geçtiğini fark ettiğimde ayağa kalktım. O da beni takip etti.

“Gidiyor musun?”

Bana doğru bir adım attı. Elim çenesini kavradı, başını kaldırıp gözlerime bakmasını sağladım.

“Biraz dinlen, yarın seni almaya geleceğim.”

“Burada...”

Gözlerindeki tereddüt, zihnimde fırtınalar kopardı.

“Bu gece kalmasam daha iyi olacak.”

Geri çekildiğimde huzursuzluğu bakışlarına yansıdı.

“Neden, Viktor?”

İçimde bir şeyler koptu. Parmaklarımı beline doladım ve kendime çektim.

“Çünkü böyle giderse, senden ayrı kalmakta zorlanacağım, Vera.”

Öfkeyle değil, tutkuyla söyledim bunu. Bir uyarı gibiydi.

“Sana zaman tanıyorum. Bunu senin için yaptığımı unutma. Seni zorlamak istemiyorum. Acele etmeni sağlayacak bir hata yapmamaya çalışıyorum. Lütfen bana kırılma, güneşim.”

Anladığını biliyordum ama bakışlarındaki o buruk hayal kırıklığı... beni zorlamasına neden oluyordu.

“Yapma, Vera.”

Başımı eğdim, dudaklarım neredeyse onunkilere değecekti.

“Burada centilmen kalmaya çalışıyorum. Ama böyle davranmaya devam edersen, kendimi sadece kötü hissetmem. Centilmenliği de bir kenara bırakırım.”

Nefesi kesildi. Bakışları titredi ama sonunda başını hafifçe eğdi.

“Haklısın, Viktor. Her şey bu kadar hızlı olmamalı. Daha önce hiç ilişkim olmadığı için bunu unutuyorum.” Derin bir nefes aldı, gözlerini kaçırdı. “Bana zaman tanıdığın için teşekkür ederim.”

Yüzüne bir kez daha baktım. O benimdi. Ama onun bunu kendi iradesiyle kabul etmesini istiyordum.

Zamanı geldiğinde… Vera benim olacaktı. Sonsuza kadar.1

Parmak ucunda yükseldi, yanağıma hafif bir öpücük kondurdu. Geri çekilmesine izin vermedim. Elimi çenesine yerleştirdim, yüzünü kendime çevirdim ve dudaklarını yakaladım. Sıcaklığı, yumuşaklığı... Tanrım, beni altüst ediyordu. Gözlerini kapadı. O teslimiyet… Hem masumiyetini vurguluyor hem de sabrımı sınırlarının ötesine itiyordu.

Kendimi zorlayarak geri çekildim.

Gözlerini açtı. O bakışlarda sadece saf bir aşk ve yıkıcı bir tutku vardı. Gözler... İnsan ruhunun en derin aynasıydı. Gerçek duyguları görmek istiyorsan, birinin gözlerine bakman yeterdi. Vera’nınkiler bir fener gibi parlıyordu—saydam, dürüst, içten.

Teni gibi, kalbi de ellerimdeydi.

Onu diğerlerinden farklı kılan buydu. Yalnızca güzelliği ve masumiyeti değildi. O, aynı zamanda zeki, güçlü ve erdemliydi. Onu hayatıma almak, tüm iyilikleri de beraberinde getirmek gibiydi. Ve ben, onunla birlikte gelen her şeye razıydım.

Bir kez daha yüzüne eğildim. Burnunun ucuna hafif bir öpücük bıraktım. Sonra yanağına. Boynuna indiğimde nefesinin düzensizleştiğini hissettim. Kulağına fısıldadım:

“Rüyanda beni gör, malysh. Çünkü ben öyle yapacağım.”

Geri çekilirken, derin bir nefes aldığını fark ettim. Nefesi titriyordu. Tıpkı benim gibi. Onu sarsan bu duygular, bende fırtınalar koparıyordu.

Kapıya kadar bana eşlik etti. Gözleri gitmemi istemediğini haykırıyordu ama bu mesafeye ihtiyacı olduğunu da biliyordum.

“Yarın sabah dokuzda seni alırım.”

“Olur, Viktor.”

“İyi geceler, güneşim.”

“İyi geceler, Viktor.”

Dudaklarına son bir öpücük kondurdum, sonra arabama yöneldim. Eve vardığımda hızla odama çıktım. Yatağa uzandım. Ama o gece uyuyamadım. Çünkü Vera olmadan bu imkansızdı.

Kendimi işlere verdim. Düşüncelerimin peşinden sürüklenmemek için her şeyi daha hızlı, daha dikkatli yaptım. Ama içimde bir yerde, onu özlediğimi biliyordum.

Bir ara su içmek için merdivenlerden indim. Salona adım attığımda Andrei’yi koltukta otururken buldum.

“Seni de mi uyku tutmadı?”

Başını hafifçe kaldırdı.

“Hayır, Viktor. Senin sebebin ne? Ya da kim mi demeliyim?”

Gülümseyerek bana baktı. Alaycıydı. Omzuna sertçe vurdum.

“Affedersin, Pakhan.”

Karşısına geçip oturduğumda yüzümü inceledi.

“Neden onunla kalmadın?”

“Bana âşık oluyor.”

Bir an sessiz kaldı. Açıklamamı bekleyen bakışları üzerimdeydi.

“Onun her zaman bir seçeneği olacak, Andrei.”

Başını salladı. Anlamıştı. Sonra gülümsedi, o tanıdık umursamaz tavrına geri döndü.

“Ona âşıksın.”

Gözlerimi kapattım. Kelimeler ona ait olsa da hissettirdiği gerçeklik benimdi.

“İlk gördüğüm anda çarpıldım.”

Andrei hafifçe güldü.

“Evet, o geceyi ve yaptıklarını—pardon, bize yaptırdıklarını—hatırlıyorum. Senin yüzünden mağaza sahibinin evini bastım.”

“Abartıyorsun.”

“Viktor, o saatte o ayakkabıları nereden bulduğumu düşündün ki?”

Başımı koltuğun arkasına yasladım. Bir süre konuşmadım. Düşüncelerimi toparlamam gerekiyordu.

“Bu gece…” dedim sonunda. “Neredeyse benim olmasını söyleyecektim. Yani sevgilim olmasını değil…”

Andrei gözlerini bana dikti.

“Geleceğin olmasını.”

Sözleri havada yankılandı.

“Ona sahip olmak…” dedim yavaşça. “Her şeye sahip olmak demek, Andrei. Tüm güzelliklere, mutluluklara… O, anlamı sonsuz olan.”

Andrei de başını geriye yasladı. Derin bir nefes aldı.

“Senin adına mutluyum, Viktor.”

“Teşekkürler, Andrei.”

Ama ikimiz de biliyorduk. Mutluluk… herkes için eşit dağılmıyordu.

Andrei’nin de tek bir aşkı vardı. Lena. Ama asla bir araya gelememişlerdi. Lena, Andrei’den ve onun sahip olduğu hayattan korkuyordu. Ve Andrei ne kadar çabalarsa çabalasın, onu bir türlü ikna edemiyordu.

“Güzel şeyler vaktinde yaşanmalı.” dedi Andrei, sesi biraz kısıktı. “İnsan hiç ‘keşke’ dememeli, Viktor. Eğer karşı tarafa zarar vermiyorsak, onu kırmıyorsak… İstediğimiz şeyleri yaşamalıyız. Ona mesafe ve zaman tanı. Ama bu dediğimi de unutma. Zaman çabuk geçiyor. Yaşayabileceğin güzellikleri erteleme.”

Sözleri içimde yankılandı.

“Haklısın. Umarım sen de bunu bir gün yaparsın.”

Andrei acı bir tebessümle başını iki yana salladı.

“Karşı taraf seni görmek bile istemiyorsa bu zor, Viktor.”

Kaşlarımı çattım. “Lena… seninle görüşmüyor mu?”

Başını eğdi. “Artık değil. Yanına gitmemi istemediğini açıkça söyledi.”

Sessizlik çöktü aramıza. Sonunda, Andrei yerinden kalktı. Ellerini ceplerine soktu.

“Birkaç saat uyumaya çalışacağım.”

Başımı salladım. Bana arkasını döndüğünde, durduramadım kendimi.

“Bazı yaralar ruhu kangren eder, Andrei. Çözüm tektir.”

Bir an durdu. Omuzları hafifçe gerildi.

“Onu içimden kesip atamam, Viktor.” dedi usulca. “Henüz değil. Böyle severken değil.”

Onun acısını hissedebiliyordum. Ama bazı gerçekler, zamanın bile değiştiremeyeceği kadar keskindi.

“Farkındayım. Ama söylemem gerekiyordu.”

Başını hafifçe salladı.

“İyi geceler.”

“Sana da.”

Ve gitti.

Onun için üzülüyordum. Çünkü insan, bazı sevgileri içinden söküp atamazdı. Ve en acısı da, bazen bu sevgiler bir ömür boyu insanın içinde kanardı.

Andrei gittikten sonra ben de kalktım. Önce mutfağa indim. Bir bardak su içtim. Sonra odama çıktım. Uyumaya çalıştım.

Saatlerce uykunun beni bulmasını bekledim ama zihnimde Vera vardı. Sonunda gözlerim kapandığında, rüyamda o da vardı. Kollarımdaydı. Sarı saçları yastığa dağılmıştı. Yüzü huzurla ışıldıyordu. Nefesi tenime değiyordu. O kadar gerçekti ki... Sanki uzansam ona dokunabilirdim.

Ama sonra o büyü bozuldu. Telefonun tiz sesi o kusursuzluğu paramparça etti. Dmitriy’di. Telefonu açtım.

“Günaydın, Viktor.”

Sesinden gergin olduğu anlaşılıyordu.

“Günaydın.”

“Henüz kalkmamıştın sanırım, kusura bakma. Ama seni aramam gerekiyordu.”

“Söyle.”

Bir an sustu. Sonra sesi keskinleşti.

“Vera’nın vasiyeti… sahte.”

Kanım damarlarımda dondu. “Ne?”

“Öğrenmek isteyeceğini düşündüm. Neyse, gelince ayrıntıları anlatırım.”

Bir an düşündüm. Vera ile geçireceğim bir günü, bu pisliğe bulaştırmak istemiyordum.

“Yarın konuşalım.” dedim. “Bugün Vera ile olacağım.”

Dmitriy iç geçirdi. “Tamam, Viktor. O zamana kadar daha ayrıntılı bilgi edinmeye çalışacağım.”

Telefonu kapatmak üzereydim ki duraksadım. “Niye?”

O kadar basit bir kelimeydi ki. Ama cevabı her şeyi değiştirebilirdi.

Dmitriy içini çekti. “Belki de en önemli soruyu sordun ama cevabı henüz bilmiyorum, Viktor.”

“Cevabı bir şekilde bul, Dmitriy.”

“Emredersin, Pakhan.”

Telefonu kapattım. Ama düşünceler peşimi bırakmadı. Vasiyet… neden değiştirilmişti? Kim, ne kazanıyordu bundan? Bunu öğrenecektim. Ama bugün değil. Bugün Vera’nın günüydü.

Yatağımdan kalktım, duş aldım, hazırlandım. Her geçen saniye içimdeki heyecan biraz daha arttı. Ceketimi giyip dışarı çıktım. Vera’nın evine yaklaşırken, ona bir mesaj gönderdim.

“Yoldayım, malysh. Az kaldı.”

Cevabı anında geldi.

“Hazırım, Viktor. Aşağı iniyorum.”

Evinin önüne geldiğimde onu gördüm. Hayatta şansa inanmazdım. İnsan kendi yolunu kendi çizerdi, kader dediğin şey bizim seçimlerimizden ibaretti.

Ama Vera… Onu o an karşımda gördüğümde, tüm seçimlerimin beni ona getirdiğini ve kaderin bana gülümsediğini anladım.

Vera benim güneşimdi.

Ve… Ben de onun her şeyi olacaktım.

“Vera... Adını her söylediğimde içimde bir şeyler değişiyor. Gözlerin, bana ait olduğunu haykırıyor ama dudakların hâlâ temkinli. Sabırlıyım, güneşim. Çünkü en güzel şeyler beklemeye değer. Bir gün, sadece bana geleceksin. O zaman, seni öyle sahiplenirim ki, geçmişin bile bana ait olur.” — Viktor Volkov

Bölüm : 19.09.2024 23:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...