OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.
INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3
“Buzla kaplı bir kalp güneşin ışığına dayanamaz. Ama buz eridiğinde geriye ne kalır?” – Viktor Volkov
Bakışlarım gölgelerde gezinmeye devam ederken, konuşmayı sürdürdüm. Ama karanlık ağırdı, her kelimeyi söylerken, nefesim daha da zorlaşıyor, içimdeki boşluk beni boğacak gibi hissediyordum.
“Kendimi sadece işe adadım,” diye söze başladım, sesim neredeyse fısıltı gibiydi.
“Tüm kayıplardan sonra… Bu dünyanın kralına gittim, ona onun gibi olmak istediğimi söyledim. Beni kabul etti, bana inandı. Kısa süre sonra onunla çalışmaya başladım. Daha bir yıl bile geçmeden pakhan oldum. Düşmanlarım benden korktu, yanımda olanlarsa beni kıskandı. Güçlüydüm, Vera. Artık kimse beni yenemezdi.”
Sesim derinleşti, her kelime, geçmişimin karanlık izlerini taşıyarak dudaklarımdan döküldü. “Sonra,” diye devam ettim, sesi daha da kısık ve kırılgandı, “Anna'yı gördüm. Ona çok sevdim. Bir yıl nişanlı kaldık, sonra evlendik ve sonra hamile kaldı. Hayatta ilk kez mucizelere inanmıştım. O an, benim gibi bir adamın bile mutlu olmayı hak ettiğini düşündüm.”
Sesim çatallaştı. Başımı öne eğdim. Bir süre birbirimize bakamadık ama uzanıp elini tuttuğumda benden uzaklaşmadı. “Yanılmışım, Vera. Kötü adamlar iyi şeyleri hak etmezler. Bu gerçeği en acı şekilde öğrendim.”
Ellerim hafifçe titriyordu; parmaklarımı sıktım, ama içimde bastırmaya çalıştığım acı dinmiyordu.
“Bir gece, depolarımızdan birine baskın yapıldı. Hemen yola çıktık. Ama daha yolda, evime saldırı düzenlendiğini öğrendim. O an içimdeki dünyam yıkıldı. Nasıl geri döndüğümü bile hatırlamıyorum ama o sahneyi asla unutmadım. Anna... ve karnındaki bebeğim... kaçırılmıştı. Adamlarım öldürülmüştü. Sabaha kadar onları aradık. Her yer karanlıktı, kalbimse buz kesmişti. Sonra, dostlarımızdan biri sabah haber gönderdi. Onlar artık yoktu.”
Acı, asla göğsümden kopmayacak bir çığlık gibi derinimde kaldı. Gözlerimi kapadığım her an olduğu gibi, o travmama geri çekildim. Zihnimde yankılanan o acı, beni sardı, sanki her nefesimde yeniden canlanıyordu. Geçmişin o karanlık izleri, her zaman içimdeydi ve her seferinde, bana yaklaşıp beni yutuyordu.
O an Vera sessizce bana sarıldı, ben de onu kollarımın arasında sıkıca tuttum. Başımı Vera'nın boynuna sakladım ve derin bir nefesle kokusunu içime çektim. Yıllardır gözyaşı dökmemiştim. Ama o an gözümden süzülen tek bir damla, yıllardır sakladığım tüm acının bir yansıması gibiydi. O yaş Vera'nın omzuna düştüğünde, aramızdaki bağ daha da derinleşmiş gibiydi. Vera yavaşça geri çekildiğinde, gözlerindeki yaşlar, onun acısını da yansıtıyordu.
“Çok üzgünüm, Viktor. Bu acıyı kelimelerle anlatmak mümkün değil,” dedi, sesi titrek ve yumuşaktı.
Derin bir nefes alıp acımı içimde bastırmaya çalıştım. “O zamandan beri kalbim, zihnim, ruhum donmuştu, Vera. Ama seni gördüğümde… her şey değişti.” Gözlerim Vera'ya kilitlendi; içinde bir umut ışığı yanıp sönüyordu. “Daha önce hiç böyle çarpılmadım. Beni hayata bağlayan denge merkezim seninle değişti. Seninle… hayat yeniden anlam kazandı. Tek bir şeyden eminim, Vera, sen yoksan kaybolurum. Yaşayamam. Şimdi tüm bunlara rağmen… Bana bir şans verebilir misin, moye solntse (güneşim)?”
Vera gözlerini kaçırdı, dudaklarını hafifçe ısırdı. Cevabını vermekte zorlanıyordu. Ama o sessizlikte yankılanan tek bir gerçeklik vardı: Reddediliş. Kalbimdeki her umut, o an birer birer kırılıp yere düşerken, o gerçeklik beni boğuyordu.
“Viktor, senin hayatın... Bu kadar karanlık ve acı dolu bir dünyada yanında olamam.” Sesi titriyordu, içinde derin bir korku ve çekingenlik vardı. “Senin gibi bir adamla... olamam. Seninle asla güvende hissetmem mümkün değil.”1
İçimdeki umut bir anda sönüverdi. Yıllarca aldığım darbeler, yaşadığım acılar vardı ama bu... bu farklıydı. Bu yara, içimde derin ve iyileşmesi mümkün olmayan bir boşluk açıyordu.
Vera'nın eli hafifçe yüzüme dokundu. O küçük temas, içimde son bir dayanak oluşturdu. Fakat gözlerinde gördüğüm tereddüt, umutlarımı bir kez daha yerle bir etti.
“Duymaya tahammül edemeyeceğim o cümleyi kurma,” dedim, sesimdeki acıyı ve hayal kırıklığını gizleyemeyerek. “Gerçekte kim olduğumu öğrendin ve şimdi her şey değişiyor, değil mi?”
“Korkunu görmek beni mahvediyor.”
Vera'nın bakışlarındaki çaresizlik, onun korkusu kadar derindi. Hayatım boyunca güçlü olduğuma inanmıştım ama onun karşısında tamamen savunmasızdım.
“Viktor, ben... Bu kadar acıyı, bu kadar karanlığı nasıl kaldırabilirim ki?” Sesi kısıktı, derin bir korku taşıyordu. “Bu geçmiş... bu gerçekler... Bunları bilirken, devam edemem.”
“Geçmişin gölgeleri seni korkutuyor, biliyorum. Ama anlamalısın, Vera, benim bugünüm ve yarınım sensin. Bu hikayedeki tüm karanlıklarla seni kaybetmemek için savaşıyorum. Savaşacağım da.”
Geri çekilmek üzereyken bileklerini yakaladım. Eğer bırakırsam gideceğini biliyordum. Bu, son çabamdı... çaresizce, onu bırakamıyordum. Bunu kaldıramazdım. O benim güneşimdi.
Gerçekler ortadaydı; gitmek istiyorsa onu zorlayamazdım.
“Haklısın,” dedim, sesim soğuktu, ama içim paramparça olmuştu. “Beni seçmemelisin, Vera.”
Bir erkeğin ruhunu donmuş bir okyanusa çeviren şey ne geçmişi ne de düşmanlarıdır; sevdiği kadını kaybetmesiydi.
Vera’nın kaybı hiçbir şeyle kıyaslanamazdı.
Derin bir nefes aldım. “Geçmişin gölgeleri geleceğini karartsa da... donmuş kalbimin derinliklerinde yalnızca senin için bir yer var, moye solntse. Bunu asla unutma.”
Sessizlik odayı sardı. İçimde fırtınalar kopuyordu ama bunu ona göstermek istemedim. Bu fırtına benimle kalmalıydı, onu Vera'ya hissettiremezdim. Onu her zaman özgür bırakmıştım. Şimdi de bırakmalıydım. Çünkü benimle her zaman bir seçeneği olacaktı.
Bakışlarında gördüğüm şeyle içimden bir parça koptu. Gidecekti. Sevse bile, bu bitmişti. Ayağa kalktım.
“Viktor?” Sesi zayıftı, kırılmış gibiydi.
Yine seslendi. “Viktor?” Ama ona dönüp bakarsam tamamen çökeceğimi biliyordum. Bu yüzden sessizce arkamı döndüm, kalbim onun yanında kalırken adımlarımı dışarıya yönlendirdim.
Her adımda içimdeki karanlık biraz daha büyüdü. Mischa ve Andrei'nin girişte beklediğini görünce onlara doğru ilerledim. Yüzümdeki ifadeyi fark ettiklerinde tedirgin oldular.
“Viktor, ne oldu?” Andrei'nin sesi endişeliydi.
Ona bakmadan soğuk bir tonda mırıldandım. “İddiayı kaybettin, Andrei.”
Sanki içimde hiçbir duygu kalmamış gibiydi. Onun şaşkın bakışlarına aldırmadan dışarı çıktım. Adımlarım beni çocukluğumdan beri sığındığım o sessiz, karanlık kulübeye götürdü. Zihnimin bir yansımasıydı o yer, yalnız ve soğuk.
Her adımım, içimdeki boşluğu daha da derinleştiriyor, beni Vera'nın yokluğuyla yüzleştiriyordu. O benim her şeyimdi. O olmadan hayatın ne anlamı vardı ki?
Vera
Viktor’un ardından odada yalnız kaldığımda, içimde her şey sessizce yıkıldı. Sanki onun gitmesiyle birlikte dünyamdan renkler çekilmişti. Ayakta durmaya çalışıyordum, ama dizlerim titriyordu. Nefes almak bile artık ağır bir yük gibi geliyordu.
Nasıl yapabilirdi? Beni bu acıyla baş başa bırakıp nasıl gidebilirdi? Çelişkiler içindeydim. Gerçekler acı bir şekilde önüme sürülmüşken nasıl onunla devam edecektim? Zihnimde yankılanan ses kalbimi dondurdu: “Ondan nasıl uzak kalacaksın?”
Kalbimle mantığım arasında çıkan tartışmada, mantığım galip geldi. Ona dokunmak, yanında olmak istiyordum ama onun içindeki karanlık beni hep bir adım geri itiyordu. Ne kadar yakın olsak da, aramızda hep bir mesafe vardı. Viktor'u seviyordum, onu bırakmam mümkün değildi. Ama aynı zamanda, onunla kalmanın da beni her geçen gün biraz daha yıkacağını biliyordum. İçimdeki fırtına büyüyordu, kalbimdeki boşluk onsuz geçen her geçen saniyede derinleşiyordu. Ayrıca tüm o gerçekler… zamanla bizi boğar, ilişkiyi mahvederdi.
Duvara yaslandım ve gözlerim yaşlarla dolarken boğazımda bir düğüm oluştu.
“Neden bu kadar güç olmak zorunda, Viktor?” diye fısıldadım, kimse duymayacak olsa da. Onunla olmanın zorluğu… hem asla vazgeçemediğim bir acıydı, hem de içimdeki en büyük tutku. Ama ne kadar çabalasam da Viktor’un karanlığı benim ışığımı boğuyordu.
Duvardan yavaşça kayarak yere çöktüm. Dizlerimi göğsüme çekip kollarımı etrafında sardım. Sessizce ağladım. Onun yanında olmam gerektiğini biliyordum, ama kalbim bu yükü nasıl taşıyacaktı?
Kulübenin içindeki derin sessizlik, içimdeki boşluğu yansıtır gibiydi. Yıllardır içimde taşıdığım karanlık, şimdi Vera’yı kaybetmenin verdiği ağırlıkla birleşmiş, beni adım adım dipsiz bir uçuruma çekiyordu. Yavaşça pencereye yöneldim ve soğuk havayı içeri almak için camı açtım. Rüzgâr yüzüme vurdu, ama içimdeki buzları çözmekten uzaktı.
“Bu kadar kolay mı vazgeçeceksin?” diye sessizce sordum kendime. Cevap vermek zordu. Tüm hayatım boyunca mücadele ettim, kazandım, kaybettim. Ama bu kez, her şeyin sonunda kaybetmiş gibi hissediyordum. Vera’nın yüzü zihnimde canlanıyordu; her bakışı, her sözü içimde bir yara açıyordu.
Gözlerimi kapatıp onun sesini hatırladım:
“Seninle asla güvende hissetmem mümkün değil...”
Bu sözler, kalbimde derin bir yara açmıştı. Hayatım boyunca güvenilecek bir adam olabilmek için uğraşmıştım, ama Vera’nın gözlerindeki korkuyu silememiştim. Kendi karanlığım, sadece beni değil, onu da içine çekmişti.
“Vera,” diye fısıldadım. “Seni nasıl bırakabilirim? Bensiz daha mutlu olacağını bilsem bile… nasıl yapabilirim?” Ellerim pencere kenarına sıkıca tutundu. İçimde kopan fırtına durulmuyordu. Onu kaybetmek, geçmişte yaşadığım acılardan farklıydı. Bu, sessizce içimde açılan derin bir yara, kalbimde bıraktığı boşluktu.
Vera, hayatıma dokunan son ışık, belki de son şanstı. Kalbim asla eskisi gibi olmayacaktı. Vera'yı kaybetmek, içimdeki son umut kıvılcımını da alıp götürmüştü. Artık devam edemezdim.
Camdan dışarı bakarken, içimde kalan son ışıklar da birer birer söndü. Artık hiçbir şey aynı olmayacaktı. Vera'yla birlikte her şeyimi yitirdim. Geriye kalan tek şey, içimdeki derin soğuk ve karanlıktı.
Vera
O, kalbimi çarptıran ve âşık olduğum ilk erkekti. Ama yapamazdım. Onun dünyasına ait değildim. Nefesim daralıyordu, zihnimde Viktor'un gölgeleri dolaşıyordu. Kütüphaneden çıktığımda Mischa ve Andrei’yle karşılaştım. Gözlerindeki ifade, hissettiklerimi anladıklarını gösteriyordu.
Mischa, yumuşak ama kararlı bir tonla, “Vera, seni odana götüreyim kızım,” dedi.
Başımı hafifçe salladım. Yalnız kalmak istiyordum, ama yalnızlık da beni korkutuyordu. İçimde dönen duygular ve Viktor’un yokluğu, her geçen saniye daha da üzerime çöküyordu. Onunla aramda kopan fırtına henüz dinmemişti, aksine büyümeye devam ediyordu. Odaya girdiğimde kapı arkamdan sessizce kapandı ve içimde yankılanan tek şey Viktor’un son bakışıydı. Aşk, bazen nefessiz kalmak gibiydi ve kalbim bu yükü taşıyamıyordu.
O gri-mavi gözlerinde gördüğüm yıkım, kalbimde derin bir yara açmıştı. Her saniye büyüyen bir yaraydı bu, nefes almayı bile zorlaştıran. Viktor’a duyduğum hisler hem beni büyülüyor hem de mahvediyordu. Kalbim ve aklım arasında sıkışmıştım. O, beni kendine çekerken, aklım kaçmam gerektiğini fısıldıyordu. Ama nasıl kaçabilirdim?
Viktor’a olan aşkım, her şeyin ötesindeydi. Bu sıradan bir sevgi değildi; bu, ruhumu yavaşça tüketen derin bir bağdı. Ama... onun karanlığıyla boğuşurken, benim ona olan hislerim, direncimi kırıyordu. O, karanlıkla yoğrulmuş bir adamdı ve ben o karanlığın içinde yer almıyordum.
Kaderimizin birlikte yazıldığına inanmış olsam da o yazgı beni bir bilinmezliğe sürüklüyordu. İlk kez kendimi güvende hissetmiyordum. Viktor ve ben... Belki de ikimiz için de bir kaçış yoktu. Ama yine de, bu güçlü duyguların karşısında bile bir çıkış yolu bulmalıydım. Kendimi koruyamazsam, bu hikayede yerim olamazdı.
Odadaki sessizlik düşüncelerimi daha da ağırlaştırıyordu. Viktor’la yüzleşecek cesaretim yoktu. Onun dünyasında kalmak... Bu bana göre değildi. Gitmeliydim, bu kaostan kaçmalıydım. Ancak tam kapıya yöneldiğimde, dışarıdaki ayak sesleri beni durdurdu. Kapı aniden açıldı ve Borya’nın endişeli yüzüyle karşılaştım.
“Bayan Vera,” dedi, sesi gergin, “depolardan birine saldırı oldu. Pakhan oraya gitti. Sizi burada güvende tutmamız için talimat verdi.”
Kalbim bir an durdu. Viktor’un tehlikenin içine atıldığını bilmek içimi sızlattı. O an, aramızdaki mesafenin hiçbir anlamı olmadığını fark ettim. Tehlikenin ortasına dalarken bile beni düşündüğünü bilmek... Bir an için ona geri dönmek istedim. Ama bu hayat benim değildi. Kaos, karanlık... Bunlara katlanamazdım.
“Borya,” dedim, sesimi kontrol etmeye çalışarak, “buradan gitmem gerekiyor.”
“Olmaz, Bayan Vera,” dedi Borya, gözlerinde endişe. “Size bir şey olursa, Pakhan bizi affetmez. Burası en güvenli yer. Pakhan’ın adamları burada. Sizi koruyacaklar.”
“Saldırı ne kadar ciddi?” diye sordum, içimde yükselen korkuyu bastırmaya çalışarak.
“Tam olarak bilmiyoruz,” dedi. “Orrel ile ikimiz kapınızda bekleyeceğiz. Bir şeye ihtiyacınız olursa haber verin.”
Derin bir nefes aldım. Viktor tehlikedeydi, ben ise burada, ona dair düşüncelerle baş başaydım. “Ondan haber alırsan...” dedim, içimdeki korkuyu gizleyemeyerek.
“Sizi bilgilendiririm, Bayan Vera.”
Tekrar odaya girdim. Kapı arkamdan kapanırken, içimde büyük bir boşluk hissettim. Zaman durmuş gibiydi; her saniye bir ömre bedeldi. Viktor’un yüzünü hatırladım: sert ve kararlı. O, bu karanlık dünyada sürekli savaşmak zorundaydı. Ama ben... Ben onun yanında kalacak kadar güçlü müydüm?
Pencerenin önündeki koltuğa oturdum ve göğsümde bir sızı hissettim. Kalbim hızla atıyordu, gözlerim dışarıdaki karanlığa takıldı. Viktor’a bir şey olursa, buna dayanabilir miydim? Asla. Bu düşünce içimdeki her şeyi tüketiyordu.
Dışarıdaki sessizlik, fırtına öncesi huzursuzluk gibiydi. Ona bir şey olmamasını diledim. Zihnimde onun güvenle geri döneceği anı canlandırdım, ama içimdeki korku beni yiyip bitiriyordu. Ne kadar uzak kalmam gerektiğini bilsem de ona her zamankinden daha fazla ihtiyacım vardı.
Pencereye bakarken içimden geçen tek dilek şuydu: “Tanrım, lütfen ona bir şey olmasın...”
Siyah SUV’un arka koltuğunda otururken, Andrei’nin verdiği bilgileri dikkatle dinliyordum ama aklım iki farklı yöne kayıyordu. Bir yanım yaklaşan durumu analiz ederken, diğer yanım Vera’yla meşguldü. Onu yalnız bırakmak içimde derin bir huzursuzluk yaratıyordu. Geçmişte yaptığım hatalar zihnimde yankılanıyordu; özellikle Anna’yı terk ettiğim günün acısı hâlâ içimdeydi, kapanmayan bir yara gibi.
“Pakhan, Vera güvende. Aynı hatayı tekrarlamayacağız,” dedi Andrei, sanki içimdeki endişeyi hissetmiş gibiydi.
Göz göze geldiğimizde, başımı hafifçe salladım. İçimdeki gerginliği dizginlemem gerekiyordu, ama bu kolay değildi. Bir Pakhan her zaman soğukkanlı olmalıydı, bu yüzden dışarıya hiçbir şey belli etmemeliydim. Derin bir nefes alıp ana odaklanmaya çalıştım. Fakat Vera aklıma geldikçe içimde büyüyen bir huzursuzluk hissi beni ele geçiriyordu.
“Durum nedir?” diye sordum, sesimdeki sakinlik, içimdeki karmaşayı gizlemeye çalıştığımı belli ediyordu.
“Bizimkiler direniyor ama saldırı ani oldu. Sayıları azdı. Bir tim gönderdim, yakında destek ulaşacak.”
Voronin’in hamlelerinin artık kontrolden çıktığını biliyordum, ama öfkeme teslim olmamam gerektiğinin de farkındaydım. Bu durumu stratejik bir biçimde yönetmeliydim. “Voronin sınırı aştı,” dedim, sesime soğukkanlılık hakim. Duygularımı bastırmak, bu savaşta avantaj elde etmemi sağlayacaktı.
Ancak Vera’nın sözleri zihnimde yankılandı. Ona karşı hissettiğim karmaşa, içimde bir fırtına gibi dönüyordu, ama bu kez kendimi daha iyi kontrol etmeliydim.
“Adamlarımızın çoğu etkisiz hale getirilmiş, Pakhan,” dedi Andrei, aldığı bilgilere göz atarak.
Bu haber içimi sıkıştırsa da derin bir nefes alarak plana odaklanmaya çalıştım. “Sacha, hızlan,” dedim, sesimde kararlılık vardı.
“Emredersiniz, Pakhan,” dedi Sacha, direksiyona daha sıkı sarılarak.
Voronin tehlikeli oyunlar oynamayı severdi, ama bu hamlesi işleri başka bir seviyeye taşımıştı. Artık sadece bir düşmanla değil, stratejik bir rakiple karşı karşıyaydım. Bu mücadele, soğukkanlı ve planlı adımlarla kazanılacaktı.
Depoya yaklaşırken, uzaktan gelen çatışma sesleri havayı doldurdu. Sacha arabayı sert bir şekilde durdurdu. Kapıyı açar açmaz barut kokusu etrafa yayıldı. Silahımı çekerken zihnimde yalnızca bir düşünce vardı: Vera. Onu güvende bırakmıştım, ama ona duyduğum özlem her adımda içimde büyüyordu. Arabadan hızla inip Andrei, Ony ve Sacha ile birlikte depoya doğru ilerledim. Adamlarım çevremde dikkatle hareket ederken her şey daha da gerçek bir hal aldı.
Deponun arka tarafından gelen patlama sesiyle bir anlığına durduk. Ony ve Sacha önden ilerlediler, bana başlarıyla yolu açtıklarını işaret ettiler. İçeri adımımı attığımda karşılaştığım manzara tam anlamıyla kaotikti; adamlarımız Voronin’in getirdiği kalabalıkla mücadele ediyordu. Sevkiyat büyük zarar görmüştü, ama bu artık işten çok kişisel bir hale gelmişti.
“Pozisyon alın! Herkes dikkatli olsun!” diye bağırdım, sesim yankılandı. Adamlarım hızla emirlerime uyarak pozisyonlarını aldılar. Kaosun ortasında zihnimi toparlamaya çalışıyordum. Mermiler havada uçuşuyor, metal raflara çarpan sesler etrafı dolduruyordu. Ancak düşüncelerim hep aynı noktaya dönüyordu: Vera.
Timim Voronin’in adamlarını köşeye sıkıştırıyordu, fakat bir köşede birkaç adamın patlayıcı hazırladığını fark ettiğimde tehlikenin boyutu daha da netleşti. Hemen Andrei’ye işaret ettim. “Bu hiç iyi değil,” diye mırıldandı. Patlayıcıyı arka bölgeye yerleştiriyorlardı. Hedefte yakalanan adamlarımız ve benim timim vardı.
Bu karmaşanın içinde soğukkanlı kalmaya çalışıyordum, ancak her şey aniden hızlandı. Yanımdaki birkaç adam yere düştü, mermiler etrafta uçuşmaya devam ediyordu. Bir patlama sesi duyuldu ve etraf dumanla doldu, görüş mesafem hızla azaldı. O anda, karanlığın içinden bir mermi koluma saplandı. Acı bir an için tüm bedenimi sardı ama yere yığılmamak için direndim. Kolumdan kan sızıyordu, ama şimdi pes etmenin zamanı değildi.
Andrei, Ony ve Sacha, kalan adamlarla ilgilenirken, karşımdan biri belirdi. Yüzünde alaycı bir ifade vardı ve elindeki telefonu bana doğru uzattı.
“En derin saygılarımla, Pakhan,” dedi Voronin, sesi kibirli bir meydan okuma gibiydi.
Acıyı bastırarak ona baktım. “Saygılarını geri al. Henüz bitmedi. Benimle yüzleşmeden, bu şehirde kimse gerçek gücü göremez,” dedim, gözlerim kararlılıkla onun üzerinde sabitlenmişti.
Telefonu yere atarken, Andrei adamın arkasında belirdi. Tam o sırada her şey bulanıklaşmaya başladı. Dizlerimin üzerine çökerken, Sacha’nın sesi uzaktan yankılanıyordu.
Ony, koluma baskı yaparak kanamayı durdurmaya çalıştı. Andrei'nin sesi kulaklarımda yankılandı: “Hemen doktor çağırın! Bağ evine götürmemiz lazım!”
Dünya gözlerimin önünde yavaş yavaş kararmaya başlarken, zihnimde yalnızca Vera vardı. Onun yanında olmalıydım.
Vera
Saatlerdir bekliyordum. Zaman sanki durmak bilmiyordu, her dakika sonsuz bir döngüye dönüşmüş gibiydi. Viktor’dan hâlâ haber yoktu ve içimdeki huzursuzluk gitgide artıyordu. Zihnimde sürekli en kötü senaryolar dolaşıyordu. Derin bir nefes aldım, ama bu, içimdeki korkuyu bastırmaya yetmedi.
Kapım nazikçe çalındı ve Mira içeri girdi. Gözlerinde anlayış dolu bir bakış vardı, yanıma oturdu ve elini omzuma koydu. “Gelebilir miyim, kızım?” diye sordu.
“Tabii,” diye fısıldadım. Sesim neredeyse duyulamayacak kadar kısık ve güçsüzdü. Mira, içimdeki fırtınayı görebiliyordu. Yatağımın kenarına oturup bana dikkatle baktı, yüzünde hafif bir hüzün vardı. “Viktor giderken iyi değildi,” dedi sonunda. “Tartıştınız mı?”
Bir an cevap vermekte zorlandım. Yutkundum, dudaklarımı ısırdım. Acıyı içimde tutmaya çalışıyordum ama Mira'nın yanında her şey dökülüverdi. “Ona bu şekilde devam edemeyeceğimi söyledim,” dedim.
Mira bir süre sessiz kaldı, neyi kastettiğimi anlamıştı. Sormasına gerek yoktu, biliyordu. Derin bir nefes alarak gözlerimi aradı. “Korktun mu?” diye sordu yumuşak bir sesle.
Ellerim istemsizce titremeye başladı. Gözlerim doldu, boğazım düğümlendi. Birkaç saniye sessiz kaldım ama sonunda içimdekileri daha fazla tutamadım. “Ona her şeyimle aşığım,” dedim, sesim titreyerek. “Ama Viktor… o karanlık. Onun sevgisi bile gölgelerle dolu. Yanında olmak istiyorum, ama bu beni mahvedecek. Onunla beraber olmak beni tüketiyor.”
Mira’nın gözlerinde anlayış ve derin bir hüzün belirdi. Elimi nazikçe tuttu ve sessizce destek oldu. Yüzümden süzülen gözyaşlarına aldırmadan, onun ellerini sıktım. Beni teselli etmeye çalışıyordu. Hiçbir şey Viktor’un güvende olduğunu duymaktan daha önemli değildi, ama bu huzur anı uzun sürmedi.
Kapı aniden açıldı ve içeriden gelen ses dünyamı altüst etti. “Pakhan yaralandı!”
Bu iki kelime kalbime bıçak gibi saplandı. Zihnim dondu, sadece o iki kelime etrafımda yankılanıyordu. Mira bana endişeyle baktı, ama ben bu iki kelimenin içinde hapsolmuştum. Viktor’a bir şey olursa? Dayanamazdım. Onsuz olamazdım. Derin bir nefes almak için çabaladım ama göğsüm sıkışıyordu.
Gözlerimi açtığımda, loş ışığa alışmaya çalıştım. Odaya giren zayıf ışık yalnızca bir kişiyi aydınlatıyordu. Vera… Yüzünde endişe vardı, gözleri kızarmıştı. Benim için mi ağlamıştı? İçimdeki acı, bir an için yerini huzura bıraktı. Konuşmak zordu, ama onun burada olduğunu bilmek içimdeki karanlığı hafifletiyordu.
“Vera…” diye fısıldadım, sesim zorlanarak çıktı. Kelimeler boğazımda düğümleniyordu, ama yine de onu yanımda görmek her şeyin ilacı gibiydi.
Gözlerim onun yüzünde, bedeninde dolaştı. Buradaydı, güvendeydi. Bu bana yetiyordu. Onun varlığı, içimdeki tüm karanlıkları aydınlatıyordu.
“Yanıma gel,” dedim, sesimdeki zayıflığa rağmen onu yanı başımda hissetmek istiyordum.
Vera tereddütle yaklaştı, başını nazikçe göğsüme yasladı. O anda içimdeki tüm fırtınalar dindi. Onun varlığı, tüm yaralarımı iyileştiriyordu. O, benim sığınağımdı. Yanıma oturdu ve başını göğsüme yasladı. Vera, huzurumdu.
Elimi saçlarının arasına geçirdim, güzel kokusunu içime çektim. Parmaklarım hafifçe titriyordu, ama onun sıcaklığı beni güçlü tutuyordu. Bu anın saflığı, içimdeki tüm karışıklıkları silip süpürüyordu. Gözlerimi kapattım, karanlık kayboluyordu.
“Sevgilim ol,” diye fısıldadım. “Tamamen bana ait ol.” Bu iki kelime, uzun zamandır içimde tuttuğum her şeyi açığa çıkardı. Onun yanındayken ne geçmişin, ne kanın, ne de karanlık gölgelerin önemi vardı. Sadece Vera vardı, sadece onun varlığı.
Vera, hafif bir gülümsemeyle yüzüme baktı ve göğsüme daha da yaklaştı. O an bir söz verdim. Onu bir daha asla bırakmayacaktım. Ne olursa olsun, her şeyimi verecektim, sadece onun için.
Vera
Saatler önce, Viktor'un yaralandığını öğrendiğimde, dünya bir an için durdu sanki. Kalbim göğsümde hızla çarpıyor, nefes almakta zorlanıyordum. “Pakhan vuruldu!” sözleri kafamda yankılanırken, ellerim titremeye başladı. Kendimi sakin tutmaya çalışıyordum. Mira yanımdaydı, bana destek olmaya çalışıyordu ama aklım sadece Viktor’daydı.
Yarım saat geçmişti. Avluya arabaların geldiğini duyduğumda yerimden kalkmak istedim, ama Mira kolumdan tutarak beni durdurdu. “Onu görmeliyim,” diye fısıldadım, sesim kırılgan ve gözlerim dolmuştu. Dudaklarım korkuyla titriyordu.
“Bu şekilde gitme kızım,” dedi Mira sakin bir sesle, kolumu sıkıca tutarak. “Doktorlar ilgileniyor, sabırlı olmalısın.” Ama dayanamıyordum. İçimdeki korku her geçen saniye büyüyor, beni sarıp sarmalıyordu.
Merdivenlerden indiğimde zaman sanki yavaşlamıştı. Kapılar açıldı ve Sacha ile Andrei, Viktor’u dikkatlice taşıyorlardı. Beyaz gömleği kan içindeydi, yüzü solgundu, bilinci yerinde değildi. “Viktor!” diye haykırdım, sesim çatlayarak yankılandı. Andrei’nin yüzündeki endişe içimdeki korkuyu daha da büyüttü. “Hemen doktoru çağırın!” dedi Sacha, aceleyle Viktor’u içeri taşırken. O anda içimde bir şeylerin kırıldığını hissettim, sanki her şey gözlerimin önünde yavaşça dağılıyordu.
Hissettiğim acı tarifsizdi. İçimde büyük bir boşluk vardı ve kaybetme korkusu yüreğimi sarıyordu.
Doktor içeri girdiğinde, zaman bir kez daha bulanıklaştı. Odaya hâkim olan yoğun sessizlik, aciliyetin keskin yankısıyla doldu. Doktor, Viktor’un etrafında titizlikle çalışırken açık kapıdan izliyordum. Her hareketini, her nefesini dikkatle takip ediyordum, Viktor’a dair en ufak bir ayrıntıyı bile kaçırmak istemiyordum.
Doktor dikkatle çalışmaya devam etti. Kurşunu çıkarırken gözlerimi bir an bile ayırmadım. Nefesimi tutmuş, sanki benim de kalbim her geçen saniye onunla birlikte yavaşlıyormuş gibi hissediyordum. Mira, “Dışarı çıkmalısın,” diye fısıldadı, ama onu duymadım bile. Kimse beni durduramazdı.
Birkaç adım attım ve kendimi Viktor’un yanına geldim. Ellerine dokunduğumda soğuktu, bu da içimde bir ürperti yarattı. Eğilip yüzüne baktım, gözleri kapalıydı, nefesi düzensizdi. Boğazımdaki düğüm çözülmüyordu.
“Beni bırakma, Viktor,” dedim sessizce. Sesim korku ve çaresizlikle titriyordu. Elini avucumda sımsıkı tuttum, sanki bu dokunuşla onu hayata bağlayabilirmişim gibi.
Doktor, sonunda derin bir nefes alarak geri çekildi. Viktor’un yarası sarılmış, yüzü biraz olsun huzura kavuşmuştu. “Şimdi dinlenmesi gerek,” dedi doktor sakin bir sesle. Odadaki herkes yavaşça dışarı çıkarken, ben yerimden kıpırdamadım. Viktor’un yanından ayrılmayacaktım.
Andrei omzuma hafifçe dokundu. “Dinlenmesi gerek, Vera. Sen de biliyorsun,” dedi yumuşak bir sesle. Ama ona cevap vermedim. Gözlerim hâlâ Viktor’un yüzündeydi. Sessizce getirilen sandalyeye oturdum ve başucunda nöbet tutmaya başladım.
Saatler geçti. Viktor’un nefesi hafifleyip düzene girdiğinde bile gözlerimi üzerinden ayıramadım. Sanki bir anlığına bile bakışlarımı çeksem, onu sonsuza dek kaybedecekmişim gibi…
Viktor nihayet gözlerini araladığında, yüreğimdeki korku yavaşça dağıldı. Gözleri bana odaklandığında, odanın soğukluğunu ve sessizliğini unuttum. Yorgun yüz ifadesi, her zamanki sertliğin yerini yumuşak bir sıcaklığa bırakmıştı. Elini bana doğru uzattı; dokunuşu hala zayıftı, ama iradesi her zamanki gibi güçlüydü.
“Vera...” diye fısıldadı, güçlükle. “Yanıma gel,” dedi. Sesi kısık ve yorgundu, ama her kelimesinde o tanıdık kararlılık vardı. Ona doğru eğildim ve yanına oturdum. Başımı göğsüne yasladım, kalbinin ritmini duyduğumda içimde bir huzur yayıldı. Yavaş ve derin... Her kalp atışı, onun hala burada olduğunu hissettiriyordu.
Zaman durmuş gibiydi. Dünyadaki tüm endişeler, tüm karmaşa bir anlığına önemini yitirmişti. Çünkü o an sadece Viktor vardı. Onun yaşadığını bilmek, her şeyi unutmaya yetiyordu. Sessizlik, aramızdaki bağın sessiz bir yansımasıydı; sözlere gerek yoktu. O da bunu biliyordu.
Viktor, elini saçlarımın arasında nazikçe gezdirdiğinde, nefesim sakinleşti. Sanki dokunuşu, içimdeki tüm korkuları alıp götürüyordu. Parmaklarının her hareketi, varlığının bir kanıtıydı. Sonra, fısıltı gibi bir ses odayı doldurdu.
Bu sözleri, öncekilerden farklıydı. Bu kez aramızdaki bağ daha derin, daha anlamlı bir hal alıyordu. Resmi bir bağlılık. Sanki tüm hayatım boyunca bu anı beklemişim gibi, dünya bir kez daha sarsıldı. Nefesim kesildi, kalbim göğsümde hızla atıyordu. O iki kelime, derinlerden gelen bir çağrı gibiydi, adeta beni içine çeken bir girdap.
Ama içimde bir tereddüt vardı, beni durduran, geri çeken bir düşünce. Ne söyleyebilirdim? Nasıl cevap verebilirdim?
Başımı hafifçe kaldırıp Viktor'un yüzüne baktım. Gözlerindeki derinlik, tek bir kelime bile etmeden ne kadar ciddi olduğunu gösteriyordu. Dudaklarımın ucunda beliren küçük bir gülümsemeyle ona karşılık vermeye çalıştım. İçimde beliren sıcaklıkla, belki de kelimelerle ifade edemediğim bir cevabı iletmek istedim. Ama başaramadım; kalpten gelmeyince sözler bir türlü dile dökülemiyordu.
Yeniden başımı göğsüne yasladım. Ona bir yanıt veremesem de, yanından ayrılmam mümkün değildi. Kalbinin ritmini dinledim; her vuruş, bana dünyadaki en büyük güvencenin onun varlığı olduğunu hatırlatıyordu. Ne olursa olsun, Viktor yanımdaydı. Ve bu, her şeyden daha önemliydi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |