21. Bölüm

20

kitsudaphne
kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.

INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3

 

“Bir aşkın derinliğini ölçmek, sadece kalbin sınırlarını zorladığında mümkündür.” — Vera Vasiliev

Vera

Bağ evinde Viktor’la geçirdiğimiz günler, sessizlik ve huzur içinde akıp gidiyordu. Viktor’un yaraları dışarıdan iyileşmeye başlamıştı; ancak ruhundaki acılar hâlâ derinlerde gizliydi. Bu ev, onun için bir sığınak gibiydi. Benim içinse, Viktor’a her geçen gün daha da bağlandığım bir yerdi. Yanında olmak, onun sessizliğini paylaşmak, aramızdaki bağı her an biraz daha güçlendiriyordu.

Viktor’un güçlü kolları geceleri beni sarıp sarmalıyordu, her sabah onun yanında uyanırken aramızdaki bağlılığın ne kadar derinleştiğini hissediyordum. Gözlerimiz her şeyi anlatıyor, ama kalplerimiz hâlâ sessiz kalıyordu. Yanındayken kelimelere gerek yoktu, ama Viktor benden bir yanıt bekliyordu. Sorduğu sorunun cevabını duymak istiyordu, belki de sessizliğimle yetinmeyecek bir cevap.

Bir sabah, Viktor kendini daha iyi hissettiğinde dışarı çıktık. Göletin kıyısında yürüdük. Andrei ve Sacha, her zamanki gibi yanımızdaydı. Viktor’un adımları yavaştı, ama yine de kararlılıkla atılıyordu. Yorulduğunda, göletin kenarındaki tahta banklardan birine oturduk. Sessizliği bozmaktan çekiniyordum, ama Viktor’un derin bir nefes alıp konuşmaya başladığında söylediği şey beni şaşırttı.

“Büyükbabam bu evi Nadia için inşa ettirmişti,” dedi yavaşça. Sesinde hüzün vardı, ama aynı zamanda bir sevgi de hissediliyordu. Viktor’a döndüm ve gözlerindeki karanlıkla karşılaştım. Geçmişin izleri hâlâ onun bakışlarında duruyordu. “Bu güzel bir ev, anılarla dolu,” dedim sessizce. Viktor başını hafifçe salladı, gözleri uzaklara dalmıştı. “Ama bazı anılar sadece acı getirir,” diye ekledi, bakışlarını doğadan ayırmadan. Onun için bu ev, geçmişin gölgeleriyle doluydu. Her taş, her ağaç, bir zamanlar yaşanmış bir aşkı hatırlatıyordu.

O an anladım ki bu ev, sadece taş ve ahşapla inşa edilmiş bir yapıdan ibaret değildi. Viktor’un geçmişi, bu duvarların içinde yaşıyordu. O, bu evin hatıralarından kaçamazken, ben de ondan ayrılamıyordum.

Son günlerde evi keşfetmek için vaktim olmuştu. Mira, bana ev işleriyle uğraşmamı değil, Viktor’un yanında kalmamı söylemişti. Evin her köşesini gezdim ve her odanın kendi hikayesini anlattığını hissettim. En çok dikkatimi çeken ise büyükannem Nadia’nın portrelerinin bulunduğu oda oldu. Viktor beni oraya götürdüğünde, odaya adım attığım anda yüzündeki gerginliği fark ettim. O an konuşmadı ama bakışları, geçmişin ağırlığını taşıyordu.

Viktor’un çalışma odası ise bambaşka bir havadaydı. Kitap dolu raflar, odanın derin ve yoğun atmosferini tamamlıyordu. Her şey düzenli ve disiplinliydi; sanki bu oda, Viktor’un kişiliğinin bir yansımasıydı. Ama yatak odası, Viktor’un karakterine tamamen zıt şekilde döşenmişti.

Fransız balkonundan baktığım her sabah, göletin manzarasıyla yeni bir güne başlıyordum. Geceleri Viktor’un yanında yatarken, onun nefes alışlarını dinliyor ve bu odanın bizim sırlarımızı saklayan bir sığınak olduğuna inanıyordum. Viktor her gece beni kollarında tutarken, rüyasında fısıldadığı sözlerin derinliğini ve ağırlığını hissediyordum.

“Beni bırakma, Vera. Sensiz devam edemem, güneşim. Vera, seni seviyorum. Senden asla vazgeçemem.”1

Onun yanında kalmak, onunla olmak benim için bir tercih, kaçınılmaz bir durumdu. Ama biliyordum ki Viktor için bu bir seçim değildi; onun dünyasında ben, bırakmaya asla izin vermeyeceği tek şeydim.

O gün yürüyüş yaparken Viktor elimi tuttu, sanki asla bırakmak istemiyormuş gibi. Parmaklarının arasındaki o güvenli sıcaklık beni sarmalıyordu, ama aynı zamanda içimde bir ürperti yaratıyordu. “Geçmişin anıları ağırdır, Vera... Ama sen bu yükü hafifletiyorsun. Sen yanımda olduğun sürece, burası ya da malikane sadece bir ev değil…” Durdu, kelimelerini özenle seçmeye çalışır gibi. “Sadece bir anı değil… Bizim cennetimiz olabilir.”2

Viktor’un sözleri zihnimdeki bulanıklığı dağıtarak beni ona odaklanmaya zorladı. Gözlerine baktığımda, içindeki fırtınaları ve karanlığı tüm netliğiyle görebiliyordum. Zaman zaman, kırılgan ve kaybolmuş bir çocuk gibi, sonra bir anda buz gibi soğuk ve otoriter oluyordu. Bu ani değişim her seferinde beni derinden etkiliyordu.

“Vera…” Ses tonu bir fısıltıya dönüşmüştü, sanki bana en derin sırrını açıyordu. Elini yavaşça yüzüme uzattı, parmak uçları tenimde hafifçe dolaşırken kalbim hızlanmaya başladı. “Sana bir şey sormak istiyorum.”

Nefesim sıkışmıştı. Viktor’un cümlesi havada asılı kalmış, hem korkutucu hem de çekici bir anlam taşıyordu. “Ne sormak istiyorsun Viktor?” dedim, sesim hafifçe titreyerek.

“Buradan ayrıldığımızda…” Sesi daha da yumuşaktı. “Evime gelmeni istiyorum. Benimle kalır mısın?”

O an dünya durmuş gibiydi. Sözcükler basit ama ağırlığı öylesine derindi ki nefes alamadım. 'Benimle kal.' Bu, sadece bir teklif değildi; Viktor’un karanlık geçmişine, belirsiz geleceğine ve ruhuna ortak olmayı kabul etmek demekti. İçimde kopan fırtınalarla birlikte, omuzlarımda bu teklifin ağırlığını hissettim.

“Viktor…” Gözlerimdeki belirsizliği gizlemeye çalışarak derin bir nefes aldım. “Bilmiyorum. Seninle olmak harika… Ama henüz buna bir cevap veremem,” dedim, kelimeler dudaklarımdan usulca dökülürken.1

O anda Viktor’un gözlerinde bir şeyler değişti. Işığı, bir anlığına sönmüş gibiydi. Yüzündeki sert ifade yavaşça geri döndü, o soğuk ve mesafeli hali yeniden ortaya çıktı. “Benden uzaklaşmak için çabalıyorsun, Vera,” dedi, sesi neredeyse kırgın bir tondaydı.

Bir sessizlik çöktü aramıza. İçimdeki kararsızlık, gözlerimdeki yaşlarla birleşti. Ona acı vermeyi hiç istemiyordum, ama kendi korkularım beni durduruyordu.

“Seninle olmak benim için çok şey ifade ediyor,” dedim neredeyse fısıldayarak. “Ama şu anda hayatımda çok fazla belirsizlik var. Ve bu belirsizlikler beni tüketiyor.”

Viktor’un yüzü hafifçe buruştu, ama hızla toparlandı. Soğukkanlılığını her zaman koruyan o güçlü adamın içten içe acı çektiğini hissediyordum. “Sadece düşünmeni istiyorum. Eğer benimle kalırsan, her şey senin kontrolünde olacak. Her anı seninle paylaşmak beni mutlu edecek.” Sesi yumuşak ve güven vericiydi, ama içinde gizli bir keskinlik barındırıyordu.

“Ve sonra?”

Viktor’un talep ettiği şey sadece yanında kalmam değildi; resmî bir bağlılık, karanlık geçmişiyle birlikte geleceğe doğru atılacak bir adım istiyordu. Yüzündeki ifade, hem sabırsız bir beklenti hem de saklayamadığı bir hayal kırıklığı barındırıyordu. Soruma cevap vermek yerine beni kendine çekti.

Sonra yavaşça dudaklarıma yaklaştı. Öpücüğü, öncekilerden farklıydı; güven dolu değildi, belirsizlik ve tedirginlikle yüklüydü. Sanki o an sadece ikimiz, geleceğin bilinmezliklerine doğru sürükleniyorduk. Bu öpücük bir vaatten ziyade, hayatın karmaşasının ortasında kaybolmuş iki insanın sessiz bir uzlaşması gibiydi. Viktor’un öpücüğünde bir bağımlılık, bir korku ve derin bir istek vardı.

Ama içimde hâlâ çözülmesi gereken bir şey vardı. Karmaşam, geçmişe ve geleceğe dair hissettiğim belirsizlikle iç içe geçmişti. Viktor’la aramda kurduğum bağ ne kadar güçlü olursa olsun, geleceğin ne getireceğini kestiremiyordum.

Ona olan hislerim derindi, ama aynı zamanda kendime karşı da dürüst olmam gerekiyordu. İçimde yankılanan ses, karar vermem için daha fazla zamana ihtiyacım olacağını fısıldıyordu.

Sabah ışıkları odaya süzüldüğünde, yine o büyüleyici manzarayla karşılaştım: Göletin üzerinde beliren ince sis tabakası, ormanın derinliklerinden geri çekilen gölgelerle birleşiyordu. Sanki doğa, gecenin karanlığından sıyrılarak sabahın ilk ışıklarıyla yeniden canlanıyordu. Ancak manzaranın ötesinde beni en çok etkileyen şey, Viktor’un varlığıydı.

Gözlerini yavaşça açıp bana döndüğünde, sabahın ilk ışıklarının gözlerindeki yansımasını gördüm. İçimde bir sıcaklık belirdi; bu, her sabah onun yanında uyanmanın getirdiği bir mutluluktu. Onun varlığı, düşüncelerimi karmaşıklaştırıyor ama aynı zamanda her şeyi daha anlamlı kılıyordu. Yanımda olduğu sürece, bu karmaşa bile huzur vericiydi.

“Günaydın, moye solntse (güneşim),” dedi Viktor, sesi derin ve yumuşak bir tınıyla. Bu ifade, sıradan bir hitap değildi; onun bana olan sevgisinin sessiz bir ifadesiydi.

“Günaydın, Viktor,” diye cevap verdim, kalbim hızla atarken. Gözlerimden onun gözlerine kilitlendim. O anın sonsuza kadar sürmesini diledim.

Viktor, kolunu belime dolarken beni kendine çekti. Yüzlerimiz birbirine o kadar yakındı ki, nefeslerimiz iç içe geçti. Bu yakınlık, kalbimde tarifsiz bir huzur bırakıyordu. Bir anlık dokunuş, o yoğun öpücük, tüm belirsizliklerimi silip süpürmüş, geriye yalnızca onunla olmanın verdiği güven ve sıcaklık kalmıştı.

Dudaklarımdan uzaklaştığında, elleri belimde hafifçe dolaştı. Her dokunuşu, içimde bir huzur ve sakinlik yaratıyordu. Boynuma bıraktığı yumuşak öpücükler, içimi ısıtırken aynı zamanda bana ne kadar derin bir bağla bağlı olduğunu hissettiriyordu.

Nefesim hafifçe hızlanmıştı, ama Viktor’un da aynı yoğunluğu hissettiğini biliyordum. Bakışlarıma karşılık veren gözlerinde yalnızca tutku değil, beni sahiplenen derin bir sevgi ve kararlılık vardı. Bu anın büyüsü içinde ikimizin aynı şeyleri hissettiğinden emindim. Onunla olmak, her şeyden daha kıymetliydi.

Kalplerin dile geldiği bu an, birbirimize hissettiklerimizi anlatmak için yeterliydi.

Sabahın sessizliği, kapının arkasından gelen tok bir sesle bozuldu. Viktor’un gözlerinde beliren o karanlık hızla dağıldı, yerini hayal kırıklığı ve hafif bir öfke aldı.

“Viktor, uyandınız mı oğlum?” Mischa’nın sesi kapının ardından duyuldu.

Viktor dişlerini sıkarak bakışlarını benden çekti. “Evet, Mischa,” dedi, sesi keskin ve kararlıydı.

“Rahatsız ediyorum ama Boris ile Dmitriy geldi.”

Viktor yataktan kalkarken, yüzündeki sabırsızlık giderek belirginleşiyordu. Hızla gömleğini giyerken, bana bakışlarını hiç kaçırmadı. Aramızdaki sessizlik gerilimi daha da artırıyordu. Ben de yataktan kalktım ve gömleğinin birkaç düğmesini iliklemeye başladım. O sırada gözleri hâlâ üzerimdeydi, sessizce ama derinden hissedilen bir yoğunluk vardı aramızda.

Son düğmeyi iliklediğimde, Viktor birden belime sarıldı ve beni yavaşça duvara yasladı. Aramızdaki boşluk hızla kayboldu. Dudakları kararlı bir şekilde yeniden dudaklarımı buldu, bu öpücük hem sahiplenici hem de sevgi doluydu. İçindeki yoğun duygu, her dokunuşunda hissediliyordu. Bu derin bağ, onun kontrolsüz tutkusu kadar, içinde sakladığı daha karmaşık hisleri de ortaya çıkarıyordu.

Geri çekildiğinde, alnını benim alnıma yasladı. Nefesi sıcak ve düzensizdi, yüzüme değen hafif bir esinti gibiydi.

“Çok güzelsin, moye solntse… İçimi titretecek kadar,” dedi, sesi derin ve içten. Gözlerinde yanıp sönen bir karanlık vardı. “Vera… Kalbimi, zihnimi, her şeyimi ele geçirdin. Beni dağıttın ve yeniden bir araya getirdin.”

Sözleri içime dokundu. Viktor’un hissettirdiği bu derin duygular, aramızdaki karmaşaya hiç yardımcı olmuyordu. Bir an durdu, sanki söylemek istediği başka bir şey vardı, ama sonra vazgeçti. Yutkunup yavaşça geri çekildi. Bakışları bir kez daha üzerimde gezindi, sanki her ayrıntıyı zihnine kazıyormuş gibi.

“Amcam seni de görmek isteyecektir. Kahvaltıya kadar hazırlanabilir misin?” dedi bir anda, sesindeki ani değişim beni şaşırttı. Az önceki yoğun duygular, yerini yeniden o tanıdık soğukluğa bırakmıştı.

Hazırlıksız yakalanmıştım. Viktor’un duygularını bu kadar hızlı kontrol altına alabilmesi, bana onun derinliklerindeki karanlığı bir kez daha hatırlattı. “Hazırlanırım,” diye mırıldandım, sesim hafif bir titremeyle çıktı.

Viktor başını salladı, kapıya yönelirken bir kez daha bana baktı. Yüzündeki o memnuniyet ifadesi hızla silindi. İç çekerek kapıyı kapattı.

“Aşağıda görüşürüz,” dedi, soğukkanlı bir veda tonuyla.

Ben de aynı soğukkanlılıkla cevap verdim: “Olur, Viktor.” Ama içimde düğümler vardı, basit sözlerin ardına gizlenmiş bir sızı… Kapı kapanır kapanmaz derin bir nefes aldım. Viktor’un varlığı bile beni tarifleyemediğim duygulara sürüklerken, aramızdaki sorunlar beni bir denklemin içine hapsediyor, denklemi bir türlü çözemiyordum.

Ama… O bağ, aramızdaki sevdanın derinliği o kadar büyüktü ki, bu yoğun çekimi bir kelimeyle tanımlamak imkansız hale gelmişti. Aşk mı, tutku mu, yoksa ikisinin birleşimi mi… Bunu çözmeye çalışmak bile, her anını daha belirsiz kılıyordu.

Yine de Viktor, bir kez daha beni bu karmaşanın ortasında bırakmıştı. Kapı kapanırken, içimdeki belirsizlik giderek büyüyordu.

Viktor

Kapıyı arkamdan kapattığımda derin bir nefes aldım, ama içimdeki duyguları sakinleştirmek imkansızdı. Parmaklarım hâlâ onun teninin yumuşaklığını anımsıyordu; dudaklarımda ise ona ait bir sıcaklık kalmıştı. Ne zaman Vera’ya dokunsam, tüm düşüncelerim bulanıklaşıyor, dünyam daralıyordu. Onun kokusu, bakışı, bana fısıldadığı her kelime… Hepsi beni kendine çekiyor, yalnızca ona odaklanmamı sağlıyordu. O anlarda, her şey duruyor ve kendimi bile unutuyordum.

“Güneşim,” diye fısıldadım, sesim zar zor duyulacak kadar kısık. Odanın kapısını kapatmak bile yeterli değildi. Hâlâ onun sıcaklığını içimde hissediyordum. Her adımımda, onu geride bırakmanın ağırlığını taşıyordum. İçimde, ne zaman ondan uzaklaşsam büyüyen bir boşluk vardı; bu derin bir huzursuzluk bırakıyordu. Kalbimde hissettiğim bu duygu, her geçen saniye daha da güçleniyor ve beni kendine çekiyordu.

Vera… O, hem en değerli gerçeğim hem de en büyük zayıflığım olmuştu. Hayatımda hiçbir şey bu kadar korkutucu ve aynı zamanda bu kadar güzel hissettirmemişti. Onun varlığı, her geçen gün beni yeniden şekillendiriyor, dünyamı altüst ediyordu. Her bakışı, her dokunuşu, sanki ruhuma işliyor ve ben, onun yanında kaybolmaktan hiç çekinmiyordum.

Ama onu bu kadar yakınımda tutmanın bedelini biliyordum. Bir adım daha atarsam, beni tamamen sarıp sarmalayacak kadar güçlüydü. “İçimi ısıtan bir ateşsin, Vera… Aşksın,” diye geçirdim içimden. O ateşin ortasındaydım şimdi; her geçen an biraz daha büyüyen, geri dönüşü olmayan bir sıcaklığın içinde. Kendimi bu alevden koruyamayacağımı biliyordum ama kaçmaya da niyetim yoktu.

Ayaklarım beni aşağıya, Mischa ve Boris’in beklediği yere götürürken, zihnim hâlâ Vera’da kaldı. Her kelimesi, her bakışı beynimde yankılanıyordu. Ama ben Viktor Volkov’dum. Bir liderin zaafı olmazdı, olmamalıydı. Ama… vardı. Vera, zaafımdı. Kapının ardında bıraktığım değerli varlığıma geri dönmek, onu bir daha kollarımın arasına alıp sonsuza dek bırakmamak istiyordum…

Ama bunu yapamayacak kadar derinlere düşmüştüm. Vera’ya olan bağlılığım, beni her geçen gün daha da zorlayacak kadar güçlüydü. Bu duygularla başa çıkabilmek için, onu korumak adına her adımda daha dikkatli olmam gerektiğini hissediyordum.

Salona adımımı attığım anda odadaki sessizlik boğucu bir ağırlıkla üzerime çöktü. Amcam Boris ve kuzenim Dmitriy’in bakışları, yaralı koluma kaydı. Havada bir gerginlik asılıydı; sanki herkes bir şey söylemek istiyor, ama kimse cesaret edemiyordu.

“Mikhail, değil mi?” Amcamın sesi bir kırbaç darbesi gibi yankılandı. Bu sorunun kaçınılmaz olduğunu biliyordum, ama cevap vermek yine de zor geldi. Başımı hafifçe salladım. Boris gözlerini kapattı, yüzündeki çizgiler derinleşti. Sanki bu gerçeği sindirmek için zamana ihtiyacı vardı.

“Bu sefer sınırı aştı.” Sözcükler, kapalı bir kapının arkasından çıkan tehditkâr bir yankı gibiydi. “Ona fazlasıyla hoşgörü gösterdik.” Eliyle boşluğa sert bir işaret yaptı, ardından durdu. Sözlerinin etkisi havada asılı kaldı.

“Amca, bunu ben halledeceğim.” Onun sözünü keserken sesimdeki kararlılık sarsılmazdı. Bu benim kavgamdı. Her şeyden önce, onunla yüzleşmeliydim.

Dmitriy yanıma yaklaşıp omzuma elini koydu, sesi sakin ve güven doluydu. “Yanındayız, Viktor. Birlikte bir plan yapalım ve Mikhail'e sınırlarını gösterelim.”

“Bunu yapacağız, Dmitriy.” Kuzenimle aramızda kısa bir bakışma geçti; o bakışmada sessiz bir anlaşma gizliydi. Sözlere gerek yoktu. Hepimiz aynı gerçeği biliyorduk.

Sonra o soruyu sordu. “Vera nasıl?” Sanki içime bir bıçak saplanmış gibi hissettim. Onun ismi, zihnimde fırtınaları tetikledi. Cevap vermek zorlayıcıydı.

“İyi, sanırım,” dedim, ama sesimdeki titremeyi engelleyemedim.

“Yanında mı?” diye sordu, ama sorunun ardında fiziksel bir mesafe değil, ruhsal bir uzaklık vardı. Gözlerim bir an karardı. Evet, yanımdaydı… ama aramızda büyüyen bir duvar vardı.

“Şimdilik,” diye ekledim, sesi fısıltıya dönen bir iç çekişle.

Boris kaşlarını çattı, ifademdeki belirsizliği yakalamıştı. “Bu ne anlama geliyor?”

“Zaman gösterecek,” dedim, başımı çevirirken.

O anda merdivenlerden gelen hafif ayak sesleri duyuldu. Başımı kaldırdım ve Vera’yı kapı eşiğinde gördüm. Dünyanın geri kalanı bir an için durdu; sadece o ve ben vardık.

Vera

Hazırlıklarımı tamamladığımda içimdeki huzursuzluğu yatıştırmak için derin bir nefes aldım. Aşağıya inerken, Boris Volkov’un yanında duran uzun boylu, ciddi bakışlı bir adam dikkatimi çekti. Yüz hatları tıpkı Boris'inki kadar keskin ve kararlıydı. Yavaşça yanlarına yaklaştım.

“Hoş geldiniz, Bay Volkov,” dedim. Sesimdeki hafif titremeyi gizlemeye çalışsam da başarılı olamamıştım.

Boris gülümseyerek karşılık verdi. “Boris demeni tercih ederim, Vera. Oğlum Dmitriy’le tanışmadın.”

Dmitriy’nin derin bakışları üzerimde gezindi. Gözleri sanki ruhumu okumaya çalışır gibi beni süzüyordu. Elimi nazikçe tuttu ve hafifçe eğilip öptü.

“Tanıştığımıza memnun oldum, Vera,” dedi. Sesinde bir içtenlik ve dikkat vardı.

Bakışları Viktor’a döndü, ardından tekrar bana. “Kuzenimi bu kadar derinden etkileyen kadını nihayet görmek güzel,” diye ekledi.

Yanaklarımın kızardığını hissettim. “Teşekkür ederim. Ben de tanıştığımıza memnun oldum,” dedim, sesim utangaç bir tınıya bürünmüştü.

Viktor yanımda belirdi, kolunu yavaşça belime doladı. Onun varlığı kalbimdeki tüm kaygıları yatıştırıyor gibiydi, ama gerçeğin gölgesi hâlâ üzerimizdeydi. Tam o sırada hizmetçi Mira odaya girdi.

“Kahvaltı hazır,” diye fısıldadı.

Beraber masaya oturduk. Boris ve Dmitriy ile sohbet ederken, özellikle Dmitriy’nin bana olan merakını gizleyemediğini fark ettim. Soruları fazlaydı, ama Viktor’un ailesinin beni böyle ilgiyle dinlemesi içimde sıcak bir mutluluk uyandırdı. Dmitriy iyi bir adamdı. Özellikle ailesinden bahsederken gözlerindeki sıcaklık, onun sert görünüşünün ardında sakladığı sevgi dolu yüreği ortaya çıkarıyordu.

Bir ara Boris, Viktor’a dönerek akşam yemeği için bir öneride bulundu. “Neden akşam yemeğini burada yapmıyoruz? Herkes Vera’yla tanışmak istiyor, tabii seni görmek de.” Sözleri beni şaşırtmıştı, ama Viktor’un bakışları bana güvendiğini gösteriyordu.

Boris’e gülümseyerek cevap verdim. “Memnuniyetle. Sizlerle daha fazla vakit geçirmek benim için büyük bir mutluluk olur.”

Viktor derin bir nefes aldı. Cevabımın onu rahatlatmış olduğunu biliyordum. Kahvaltı sona erdiğinde, oturma odasına geçtik. Boris ve Viktor kahvelerini yudumlarken, Dmitriy yanımda kaldı.

“Son zamanlarda yaşananlar seni fazlasıyla ürkütmüş olmalı.” Gözlerindeki derin anlayış ve şefkat, içimdeki huzursuzluğu yakalamış gibiydi.

“Evet,” dedim sessizce, duygularımı kontrol altında tutmaya çalışarak.

Dmitriy başını hafifçe eğdi. “Viktor hepimizden farklıdır, Vera. Geçmişi derin yaralarla doludur. Onu gerçekten tanımak istersen, yüzeyin altına inmeyi göze almalısın. Viktor, duygularını gizlemekte ustadır, ancak kalbini açtığı kişilere gerçek yüzünü gösterir.”

Tam o sırada Viktor’un bizi dikkatle izlediğini fark ettim. Sesi, odadaki mesafeyi kapatıp aramıza ulaştı. “Orada ne konuşuyorsunuz, Dmitriy?”

Dmitriy gülümseyerek cevap verdi. “Sadece senin aslında nasıl biri olduğunu anlatıyordum, Volk.”

Viktor ona hafif bir bakış attı, ardından dudaklarında bir tebessüm belirdi. O an, içimi ısıtan bir samimiyet vardı. Aile… hepsinden öteydi.

Kısa bir süreliğine, Viktor’la ilgili endişelerimi unuttum. Ona sevgi dolu bir bakışla baktım. Bakışımı yakaladı ve aynı şefkatle karşılık verdi. O an, başımı öne eğdim. Kalbimin ona doğru çekilmesi imkânsız gibi görünse de kaçınılmazdı. Viktor bir Pakhan’dı; beni ilk kez böylesine etkileyen adamın dünyası, benim için tehlikelerle doluydu. Bu aileyi bir arada görmek ne kadar güzel olsa da, değişmeyen gerçek tüm ağırlığıyla karşımdaydı.

Tam o sırada Mischa odaya girip seslendi. “Bayan Vera, telefonunuz çalıyor. Bayan Kuznetsov arıyor.”

Viktor’un bakışlarıyla göz göze geldim. Yüzündeki gergin ifade, kararan bakışlarında belirginleşti. “Müsaadenizle,” diyerek ayağa kalktım. Telefonu alırken, “Teşekkür ederim, Mischa,” diye ekledim.

Telefonu titreyen ellerimle açtım. Çünkü içimde derin bir huzursuzluk vardı. Yavaşça nefes alıp verdim, sakinleşmeye çalışarak. “Merhaba, Yulia teyze.”

“Merhaba, Vera. Nasılsın?” Sesi, her zamanki gibi ciddiydi; ama bu sefer, sanki kelimelerinin arkasında gizli bir tedirginlik vardı, hissetmemi beklediği bir ağırlık.

“İyiyim, siz nasılsınız?” dedim, dikkatle her kelimeyi seçerek. Bu konuşma nereye gidecek? İçimde bu sorunun cevabını arıyordum, ama sesimdeki sakinliği koruyordum.

“Ben de iyiyim, dochka.” Bir anlık duraklama, bir iç çekiş duyuluyordu sanki. “Seni merak ettim. Geçen hafta eve gittiğimde Viktor Volkov’un yanında olduğunu öğrendim.”

Kalbim bir an hızla çarptı, ama hemen ardından sessizleşti. “Evet, Yulia teyze,” diye yanıtladım, ne söyleyeceğimi toparlamaya çalışarak.

“Beni şaşırttın, kızım.”

“Neden?” diye sordum, boğazımdaki düğüm her kelimeyle biraz daha sıkılaşıyordu. Onun bu konuşmada nereye varacağını hissediyordum, ama bunu duymak istemiyordum.

“Vasiyeti dinledikten sonra, söylediklerini unutmuyorum. Yeğenimi reddederken bunu Viktor Volkov için yaptığını bilmiyordum.”

O an içimde bir şeyler kırıldı. “Viktor ve ben…” Kelimeler ağzımdan çıkarken boğazıma takılıyordu.

“Seni sorgulamak bana düşmez, sevgili kızım,” diye araya girdi, sesi nazikti ama bir o kadar da keskin. “Ama şunu bilmeni isterim, Viktor senin için doğru kişi değil.”

Sözlerindeki kesinlik, göğsüme bir taş gibi oturdu. “Yulia teyze, lütfen şimdi bu konuyu konuşmayalım,” dedim, boğazımdaki düğümü gevşetmeye çalışarak.

“Neden? Sana bir zarar mı verdi?” derken, sesindeki endişeyi gizleyemedi.

“Hayır, asla,” dedim, ama içimde bir karışıklık, duygularımın çarpışması vardı. “Sadece… kafam karışık. Şu an bunu konuşacak durumda değilim.”

“Anlıyorum, Vera.” Yumuşak bir tonda cevap verdi, ama sanki daha fazla bir şey bekliyordu. “Ne zaman istersen, seni dinlemeye hazırım. Ayrıca onun yanında kalmak için başka bir nedenin varsa, bunu bilmeliyim.”

“Ne demek istiyorsunuz?” dedim, nefesim hızlanmıştı, sorular zihnimde yankılanıyordu.

“Seni isteğin dışında mı yanında tutuyor?” Yulia teyzenin sesi, her zamanki gibi sakindi, ama kelimeleri keskin bir bıçak gibi içime işledi.

“Hayır, öyle değil,” dedim, ama sanki cevabımda bir şey eksikti. Söylediklerim doğru olsa da Viktor ile aramızdaki sorunlar... her şeyi mahvediyordu. Onun yanında olmayı seçmiştim, ama bu seçimin ağırlığı altında eziliyordum. İçimdeki çelişkiler, kalbimde bir düğüm gibi dolanmıştı. Ne yapacağımı bilememek, cevap vermekten daha zordu.

Sessizlik içinde kaybolurken, kelimeler boğazımda sıkıştı. Yulia teyzenin sorusu zihnimin derinliklerine saplanmıştı. Kendime bile itiraf etmekten kaçındığım o gizli korkular, bu soruyla gün yüzüne çıkmıştı. Viktor beni isteğim dışında tutmuyordu, ama bazen... onun gölgesinde kaybolduğumu hissediyordum.

“Peki.” Uzun bir sessizliğin ardından, her iki taraf da sessizliğin içinde bir şeyler arıyorduk. “Ama hiçbir şeyden korkma, Vera. Biz daima yanındayız. Kuznetsovlar ve Voroninler olarak her zaman yanında olacağız, kızım.”

O an Viktor dışarı çıktı ve beni dikkatlice izlemeye başladı. Bakışları, yüzümdeki en ufak duyguyu bile anlamaya çalışıyordu, sanki içimdeki savaşı görüyormuş gibi. Dudağımı istemsizce ısırdım, içimdeki gerilim yükseliyordu. “Teşekkür ederim, Yulia teyze.”

“Bir ihtiyacın olursa bana haber ver. Da svidenya, dochka (Görüşürüz, kızım).”

Da svidenya,” dedim, ama telefon kapanırken içimde bir düğüm daha sıkılaştı.

Telefonu elimden bıraktığımda, Boris ve Dmitriy odadan çıkmak üzereydi. Boris’in sıcak gülümsemesi içimde bir rahatlama yaratabilirdi belki, ama o an her şey bulanık gibiydi. “Vera, biz gidiyoruz.”

“Erken ayrılıyorsunuz,” dedim, boğazımda düğümlenen kelimelerle. “Keşke biraz daha kalabilseydiniz.”

“Yapmamız gereken işler var,” dedi Dmitriy, Boris’e bir bakış atarak. “Viktor’un şu an işlerine odaklanması mümkün değil, bu yüzden biz devraldık.”

Boris hafifçe gülümseyerek Dmitriy’e baktı, ama gözleri bana döndüğünde daha ciddiydi. “Yalnızca bir hafta, fazla büyütmemelisin.” Sonra yanıma gelerek elimi nazikçe tuttu, parmakları soğuk ve sakin. Viktor ve Dmitriy konuşurken bana fısıldadı, “Bir gün bu aileye tam anlamıyla hoş geldin diyebilmeyi umuyorum, Vera.”

Sözleri bir ağırlık gibiydi, kalbimde bir yankı bırakmıştı. Elimi öptü, ama ona karşılık verecek bir kelime bulamadım. Onlar ayrıldığında, Viktor elimi nazikçe tuttu ve beni odamıza götürdü.

Kapıyı kapattığında, bakışları yoğun ve sorgulayıcıydı. Sessizce bana yaklaştı, beni nazikçe kapıya yasladı. Sağlam koluyla belimi sardığında, tüm dünya aramızda kaybolmuş gibiydi.

“Yulia Kuznetsova seni neden aradı?” dedi, sesi sakin, ama altında bir fırtına vardı.

“Sadece bir ihtiyacım olup olmadığını sordu,” dedim, ama sesimdeki titremeyi saklayamıyordum.

“Başka?” Viktor’un sesi daha derin, daha keskin bir hal almıştı.

“Senin yanında olduğumu öğrenmiş,” dedim, gözlerimi kaçırmaya çalışarak.

“Ve?” Viktor’un sesi artık bir sorgulayıcıya dönüşmüştü.

“Viktor, beni sorguya mı çekiyorsun?” dedim, bir adım geri atmak istercesine, ama Viktor ve kolları dışında gidebileceğim tek bir yer yoktu.

“Lütfen, Vera, ne konuştuğunuzu söyler misin?” Sesi şimdi neredeyse yalvarıyordu, gözlerinde tanıdık bir hüzün vardı.

“Yanında kendi isteğimle mi kaldığımı sordu,” dedim, gözlerine bakarak.

“Sen ne dedin?” Viktor’un gözlerindeki derin acı, bu sorunun cevabını duymak istemediğini fısıldıyordu.

Yavaşça elimi yanağına götürdüm, tenine dokunduğumda sıcaklığı hissedebiliyordum. “Senin yanında isteyerek kalıyorum, Viktor,” dedim, içimdeki tüm karışıklığa rağmen dürüst olmaya çalışarak.

Bir an gözlerini kapattı, ardından avucumun içini dudaklarıyla nazikçe öptü. O an içimdeki savaş bir anlığına durdu.

“Yorgunum, Vera,” dedi, sesi derin, bitkin bir fısıltı gibiydi. “Sadece kokunla uyumak istiyorum.”

Sadece başımı salladım, ve beni nazikçe yatağa çekti. Göğsüne yaslandığımda, saçlarımı nazikçe okşadı. Alnıma yavaşça bir öpücük kondurdu, dokunuşunda hem güven hem de ağır bir hüzün vardı.

“Keşke hep böyle kalabilsek,” diye fısıldadı, sesi yumuşak ama altında tarifsiz bir acı gizliydi. Derin bir nefes aldı, sanki söylemek istediği bir şey daha vardı ama kelimeler boğazında düğümlenmişti. Başımı kaldırmamı istemedi, beni sımsıkı sardı.

Onun derin nefesleri arasında, yavaşça uykuya daldım. Onun yanında olmak bir anlığına her şeyi unutturuyordu, ama içimde bir yerlerde bu anın geçici olduğunu biliyordum.

Keşke her şey bu kadar basit olsaydı… Keşke Viktor ile olan aşkım, hayatım, böylesine karmaşık olmasaydı…

Akşam uyandığımda, o hâlâ derin bir uykudaydı. Yanağına hafifçe dokundum. Cildi sıcaktı, nefesi huzurlu. Parmaklarımın temasıyla kaşları hafifçe kıpırdandı. Göz kapakları aralandığında, bakışlarımız buluştu. Bir anlığına zaman durdu.

Beni gördüğünde içindeki duygular yüzüne yansıdı. O anlamı tanıyordum. Biliyordum. Çünkü aynısı içimde de vardı.

Kalbimdekiler artık daha fazla saklanamazdı. Sözler döküldü dudaklarımdan. Sesim fısıltıdan halliceydi ama yeterince güçlüydü.

“Viktor, seninle olmak... kalbimde bir umut ışığı yanıyor gibi hissettiriyor.” Sesim titrerken, kelimeler o kadar hassas döküldü ki, sanki her an kırılabilirlerdi. Gözlerim ona odaklanmıştı, ama içimde fırtınalar kopuyordu. “Ama her an, bu ışığın sönmesinden korkuyorum.” Bir an durdum, derin bir nefes aldım. “Geçmiş... beni sana yaklaştırıyor, ama aynı zamanda uzaklaştırıyor. Kendi duygularım arasında kaybolmuş gibiyim; seni sevmek en büyük tutkum, ama aynı zamanda en derin korkum.”

Viktor’un gözleri gri-mavi bir deniz gibiydi, hem sakinleştirici hem de içinde kaybolma korkusunu hissettiren bir derinlik. Ama o derinlikte, beni kendine çeken bir güven de vardı. “Ya sana daha da yaklaşırsam ve bir daha geri dönemezsem? Ya da seninle birlikte kaybolursam?” Bu cümlelerle içimdeki korkular iyice görünür hale geliyordu. “Bu belirsizlikle başa çıkmak her geçen gün daha da zorlaşıyor.”

“Seninle her şey o kadar kolay olmalıydı ki,” dedi Viktor, derin bir nefes alarak. “Ama geçmiş... her zaman aramızda duruyor. O kadar ağır ki, bazen seni kaybettiğimi hissettiriyor, elimde tutamayacağını... Sevmek beni güçlü kılıyor ama aynı zamanda zayıflıklarımı da açığa çıkarıyor.” Viktor’un sesi, içime bir yankı gibi dokundu. Onunla aynı şeyleri hissediyordum; bu karmaşa, ikimizin de yüküydü.

“Bir gün başarabilir miyiz Viktor?” diye sordum, gözlerimde hem umut hem de endişe vardı. “Gerçekten yan yana olabilir miyiz? Bütün bu karmaşaya rağmen, sonsuza dek...” Sözlerim yarım kaldı, ama kalbimde hissettiğim derin özlem apaçıktı.

“Bir gün başarabiliriz, moye solntse,” dedi Viktor, sesi yumuşak ama bir o kadar da kararlıydı. “Gözlerinde gördüğüm her şeye rağmen, o umudu kaybetmek istemiyorum.” Adımı söylerken, kelimeleri fısıldıyordu, sanki bir dua gibi, kalbime dokunan bir güvenceydi bu.

“O güne kadar...” dedim, sesim titredi. Umutsuzluğun gölgesi, ikimizi de sarıyordu. “Ne yapacağız?” Gözlerinde bir şey aradım, bir cevap, bir umut ışığı.

Viktor, bana daha da yaklaştı, nefesi yanaklarıma dokunduğunda kalbim hızlandı. “Seni sevmeyi reddetmek, Vera,” dedi derin bir nefes alarak, “dünyanın döndüğünü inkar etmek gibi olur. Seni bırakmak... kendimi sonsuz bir yalnızlığa teslim etmek gibi.” Gözlerinde bir parıltı belirdi. “O güne kadar ne yapmak istersin? Senin kararın önemli.”

İçimdeki duygular bir sel gibi kabardı, kalbim sıkıştı. “Gri,” dedim, sesim neredeyse bir fısıltı gibiydi.

“Anlamadım?” diye sordu Viktor, kaşlarını hafifçe kaldırarak, yüzündeki merak belirgindi.

“Gri alanda kalalım Viktor,” dedim daha net bir sesle. “Her şeyin siyah veya beyaz olmadığı bir yer var. Karar vermek için doğru zaman olmayabilir... şu an sadece akışına bırakmamız gerekiyor. Bu yüzden... gri alanda kalalım. Şimdilik bu yeterli.”

Viktor durdu, gözleri düşünceli bir şekilde bana kilitlendi. Sonra, yüzünde sakin bir gülümseme belirdi. “Gri, beyaz ya da siyah fark etmez Vera,” dedi, elleri yüzüme dokunarak. “Sen yanımda olduğun sürece, hangi renk olduğu umurumda değil. Seninle gelen tüm renkleri severim.” Sesindeki sıcaklık, içimdeki tüm düğümleri çözüyordu.

O an, zaman bize göre, bizimle akmaya başladı. İçinde olduğumuz o zaman dilimi, yalnızca onun bana olan sevgisinin yankısıyla doluydu. Viktor’un dudakları dudaklarıma dokunduğunda, her şey bulanıklaştı. Geleceğin belirsizliği kaybolmuştu, sadece o anın gerçekliği kalmıştı. Gri alan, korkutucu olmaktan çıkıp güven verici bir yere dönüşmüştü; o alan artık bizimdi.

“Ben de Viktor,” dedim, başımı göğsüne yaslayarak. O gri alanın içinde, huzur bulduğum tek gerçeklik onun kollarıydı. Gelecek ne olursa olsun, o gri alanda onunla birlikte olmak, her şeyin ötesindeydi.

Bölüm : 26.09.2024 21:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...