23. Bölüm

22

kitsudaphne
kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.

INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3

 

“Sevmek, her adımda kendinden bir parça vermektir. Peki geriye verecek bir şey kalmadığında ne olur?” – Viktor Volkov

Viktor

Bakışlarını sessizce izledim, o gözlerin derinliklerinde dolanan soru işaretlerini gördüm. “Neden?” diye sorduğumda, sadece belime sarıldı. Sarılışında bir ağırlık vardı, çaresizlikle karışık bir sevgiyle beni kendine çekiyordu.

“Kalırsam, yanlış bir karar vereceğim,” dedi alçak bir sesle. Geri çekilecektim, ama beni bırakmadı. Gözlerinde saklı acıyı görüyordum; o acıyı anlamak istiyordum. Elimi çenesine koyup başını kaldırdım, gözlerimiz buluştu.

“Bunu bana açıklamak zorundasın, malysh,” dedim sakin bir kararlılıkla. “Çünkü ne demek istediğini hâlâ anlamıyorum.”

Söylemek istediği kelimeler dudaklarında asılı kaldı, sonra yavaşça ayaklarının ucuna yükseldi ve beni öptü. Şaşırdım. Vera, genellikle bu kadar cesur davranmazdı. Bu öpücüğün ardında ne vardı? Boynunu nazikçe tuttum, hafifçe kendimden uzaklaştırdım. Kirpiklerine dolan gözyaşları yüreğime battı, acıttı.

“Söyle, malysh.

“Senden vazgeçemiyorum.”1

Kalbim o an uçsuz bucaksız bir boşlukta kanatlandı. Onun her sözü benim için bir cennet ya da cehennem vaadiydi. Ama gözlerinde eksik bir parıltı vardı. Bir şey daha söylemek istediğini biliyordum. “Ama?” diye sordum.

Derin bir nefes aldı, sanki içindeki karmaşayı hafifletmeye çalışıyormuş gibi.
“Mükemmel bir ailen var, sen de harika bir adamsın. Ama... hayatın...” Bir an duraksadı, kelimeleri seçerken acı çekiyordu. “Yapamıyorum Viktor. Sana gelmek istiyorum ama bir şey beni durduruyor. Çünkü biliyorum, sana gelirsem zarar göreceğim. Bir şekilde... ya kalbim ya da ben zarar göreceğiz. Eğer senin hayatın bunu yapmazsa, aşkımız yapacak.”
Sesi titriyordu, ama içinde taşıdığı aşkın ağırlığı onu boğacak gibiydi.

“Sana aşığım Viktor,” dedi bir solukta. “Bu aşk kalbimden büyük... ve benden bile.”

Sözleri, kalbimde bir yankı bıraktı. Derin bir iç çekti, sanki kendisiyle bile savaşıyordu.
“Burada kalamam,” diye devam etti fısıltıyla. “Kalırsam, geri dönemem. Yanında olmak istiyorum ama sebeplerimiz aynı değil.”

O an bana doğru dönüp bakışlarını üzerime sabitledi. “Düşündüm, seni izledim. Tüm akşam boyunca gözlerim bir şekilde seni buldu. Kalbim sadece seninle atıyor, Viktor, ama seninle olamam. Bu hayatı yaşayamam.”

İçimdeki korku büyüyordu. “Ana ile ne konuştunuz?” Vera gözlerini kaçırdı. “Seni henüz tanımadığımı söyledi. Haklı.”

Kollarımın arasından sıyrıldı ve manzaraya döndü. Ellerini demirlere yasladı, manzaraya boş gözlerle bakıyordu. “Seni tanımıyorum,” diye mırıldandı. “Sadece geçmişini bilmek, birini tanımak için yetmez. Aramızdaki mesafe yalnızca konuşmamaktan değil. Sana yaklaşmamam gerektiğini bana fısıldayan o iç ses hiç susmuyor. Senin hayatına ait değilim, Viktor. Benim küçük dünyamda bu kadar büyük duygulara yer yok. Kalbim bunları kaldıramaz.”

Gözlerindeki çaresizliği görmek, beni paramparça etti. Elleriyle oynamaya başladı, dudakları titriyordu. Gözyaşları süzülmüyordu ama ben o gözyaşlarını hissediyordum. Ona yaklaşmak istedim, onu kollarıma almak, teselli etmek. Bu kadar basitti, bir o kadar da zor. Aşk belki de bu kadar acı vermemeliydi, ama veriyordu.

“Ailenin yanındayken olduğun adamı da çok sevdim,” dedi fısıltıyla. “Ve karanlıkta saklı kalan Viktor’u da. Ama senin yanında sürekli korkan Vera’yı sevmedim.”

Ceketi çıkardı, bana uzattı. O hareketiyle sanki içimde bir şeyi söküp atıyordu. “Beni bu gece evime götürebilir misin?”

“Peki, malysh.

Söylenecek o kadar çok şey vardı ki... Ama söyleyemediğimiz binlerce kelime daha fazlaydı. Susmayı seçtim. Konuşmak, hele ki yüreğim bin parçaya bölünmüşken, bana göre değildi. Ceketimi üzerime geçirdim. Son kez, derin bir bağlılıkla gözlerinin içine baktım. Onu sevmenin ne kadar acı verici olabileceğini o bakışa sığdırmaya çalıştım.
Onu son kezmiş gibi kendime çektim. Elim sırtındaki dekolteye değdiğinde Vera titredi. Eğilip dudaklarına dokundum, o an gözlerini kapattı.

“Seni her zaman seveceğim, güneşim.” Dudaklarından çıkan o minik hıçkırığı dudaklarımla bastırdım.

Onunla olmak gökyüzüne dokunmak gibiydi. Ne zaman elimi uzatsam bulutlar dağılıyordu. Ama ona sahip olamıyordum çünkü her seferinde bizi bir adım geri iten korku aramızda duruyordu. İçimde yankılanan o küçük ses, onun benim dünyama ait olmadığını fısıldıyordu. Yine de onu sevmekten asla vazgeçemezdim. Çünkü, onu sevmek, ruhuma işlenmiş bir kader gibi. Kalbim bir gün parçalanacaksa da bunu Vera’nın aşkıyla yapmaya razıydım.

Ama... her şey her zaman istediğimiz gibi gitmezdi. Şu an olduğu gibi, hissettiğim derin yarayı daha da açıyordu. Onu bırakırken, kalbimi geride bıraktığımın farkındaydım; içimde yankılanan bu acı, benimle birlikte kalmıştı. Vera, ıslak gözleriyle bana baktığında, kalbimin derinliklerinde bir şeyler koptu. Ama bir şey söyleyemedim. Konuşmak, bazen susmaktan daha zor geliyordu, kelimeler boğazımda düğümlenmiş, söylenmeyi bekliyordu. Odaya geçtiğimizde, önce banyoya yöneldi; onun arkasından bakarken, içimdeki karışıklık daha da derinleşiyordu. Dmitriy bana döndü. “Ne oldu?”

“Bitti,” dedim. Sesimde taşımak istemediğim bir boşluk vardı, sanki içimde bir parça eksilmiş gibi. Sanki ben yok olmuşum gibi.

“Ne?”

Amcamın şaşkın bakışları beni delip geçti. “Evlat, ben... üzgünüm. Sanmıştım ki...”
Kalbim bir anda buz kesti, ama o an Sofi, küçük bedeniyle yanıma atlayarak her şeyi unutturmuş gibiydi. “Bu akşam benimle oynamadın, amca,” dedi şirin bir şikayetle.
“Haklısın, Sofi.”

Onunla oynarken gözlerim istemeden Vera’ya kaydı. İçeri girdiğinde Leonid ve Natalie’nin yanına ilerliyordu, ama gülümsemesi sahteydi. Gözlerindeki hüzün, kalbimi bir ok gibi delip geçti. O sırada herkes farkındaydı... Hepsi sessizce, saygıyla olanları izliyordu.

Akşamın sonuna doğru ilk olarak amcam ile Dmitriy ve ailesi ayrıldılar. Ardından Ana ve Alexei de kalktı; odada bir veda sessizliği hakim oldu. Kollarımda uyuyakalan Sofi’yi arabaya kadar taşırken, onun tatlı uykusunu izlemek bana bir nebze olsun huzur verdi. Ana’nın anlam dolu bakışları üzerimdeyken, kalbimdeki huzursuz edici ağırlık baskı yapıyordu. Ailem bu durumdayken beni asla sorgulamazdı; çünkü suskunluğumun ne anlama geldiğini, ne zaman konuşmak istemediğimi benden daha iyi bilirlerdi.

Odaya döndüğümde Vera eşyalarını topluyordu. Her hareketini izlerken içimde bir savaş kopuyordu. Onu bırakmak istemeyen tarafım isyan ederken, dudaklarım mühürlü kaldı. Gözlerinden dökülen yaşları saklamaya çalışsa da, hepsi benim içindi. Ve bu, içimdeki öfkeyi daha da körükledi. O gözlerde görmek istediğim tek şey aşktı, ama şimdi yalnızca hüzün vardı. Kendi içimde onun acısına sebep olduğum için çılgınca bir öfke büyüyordu.

Hazır olduğunda alt kata indik, Mischa ve Mira bizi bekliyordu. Mira'yla vedalaştıklarında Vera kendini tutamayıp yine ağladı. Mischa ile göz göze geldiğimde her şeyi anladı. Sessizce omzuma bir elini koydu.

“Geri dönecek misin evlat?” diye sordu.

“Belki sonra.”

“Tamam, biz bekleyeceğiz.” Başımı salladım ve arabaya geçtik. Sacha, Vera’nın evine doğru sessizce sürdü. Araba ilerlerken odaya hâkim olan sessizlik kulaklarımda yankılandı, kelimelerin ağırlığı altında eziliyordum.

Evin önüne geldiğimizde, Sacha ve Andrei bir şey söylemeden arabadan indiler. Vera’yı kendime çektim ve ona sarıldım, bana direnmedi. Yüzüne dokundum, sonra dudaklarına. Onu bırakmak dünyadaki en zor şeydi. Ama bırakmak zorundaydım. “Ne zaman istersen, yanında olacağımı bil,” dedim, fısıldar gibi. “Yapma, Viktor,” dedi, sesi titriyordu. “Bu ayrılık konuşmasına dayanamam.”

Durmadım. “Adamlarım, özellikle Orrel ve Borya, yanında kalacaklar.”

“Viktor...”

“Bir şey söyleme, malysh. Sadece kabul et.” Gözlerinde çaresiz bir kabulleniş vardı. Başını hafifçe salladı, derin bir nefes alarak.

Sonra fısıldadı. “Gitmem gerekiyor.” Ama ben onu bırakmıyordum.

“Seni bırakmasam, ne yapardın?” diye sordum.

“Ne?”

“Gitmene izin vermeseydim, ne yapardın?” Bir an için sessizlik oldu. Zaman durmuş gibiydi.

“Ama bırakacaksın, Viktor.” Sözleri derin bir yankı bıraktı içimde. Haklıydı; bırakacaktım. Ona olan saygımdan ve sözümü her zaman tutan bir adam olmamdan dolayı... Aklım, delice çalışırken, ona tutunmamı sağlayacak bir sebep arıyordum. İçimden acı bir gülümseme yükseldi. “Sana Moskova’yı gezdirme sözüm vardı, malysh.” Bu söz, içimdeki çatışmanın göğsümde yarattığı ağırlığı biraz hafifletti.

Şaşkınlıkla dudakları aralandı. “Ben sözlerimi her zaman yerine getiririm,” derken, gözlerinden anlamını çözemediğim bir parıltı geçti. Gözleri, söylenen her kelimenin ötesinde bir hikaye anlatıyordu; ama ben, o hikayeyi çözmekte yetersiz kalıyordum. Ne olursa olsun, onun gözlerinde gördüğüm o ışıltı, içimdeki karmaşayı alevlendiriyordu.

“Viktor, buna gerek yok...”

“Tek bir sorum var. Benimle Moskova’yı gezmek ister miydin?”

Gözlerinde bir an için beliren ifadeyi gördüğümde kalbim hızla atmaya başladı. Aşk ve beklenti, gözlerinde parlıyordu. Başını salladı. “Peki, malysh. O zaman sözümü yerine getireceğim.”

Arabadan indim, onu evin kapısına kadar götürdüm. İçeri girmeden önce bana döndü, gözlerinde hala o karmaşa vardı. Korku da. “Bundan sonra neler olacak, Viktor?”

“Sanırım yaşayarak öğreneceğiz, malysh.” Alt dudağını ısırdığında onu öpmemek için kendimi tutmak zorunda kaldım. Sonra kafasını salladı ve içeri girdi.

Kapıyı kapatmadan önce son cümleleri zihnime kazındı: “Belki de yaşadıklarımız bize öğretecek. İyi geceler, Viktor.”

O kapıyı kapatıp beni arkasında bıraktığında, bir günah işlemiş gibi hissettim. Ona olan bağlılığım, her şeyin ötesindeydi; ama bazen aşk, bırakmakla tutmak arasında bir denge gerektiriyordu. Ve ben, bu dengeyi koruyabilmek için değil, onu kendime yakın tutmak için savaşıyordum. Fakat elimde değildi. Kalbimdeki çatışma, ruhumu kemirirken, yaşadığım bu hissizlik haliyle birlikte beni adeta esir alıyordu. Her şeyin ortasında, ona duyduğum özlem ve korku arasında sıkışıp kalmıştım.

Malikaneye vardığımda her yer ıssız ve boğucu geldi. İlk kez o gece uyuyamadım... çünkü Vera yanımda yoktu. Onun kokusu olmadan, yastığımda dağılmış saçlarına dokunmadan ve en önemlisi, kollarımda hissetmeden ne kadar dayanabilirdim ki?

Sabaha kadar dönüp durdum. Telefonu elime aldığımda, sabahın beşi olmuştu. Görmezden geldim ve ona bir mesaj yazdım:

“Seni şimdiden özledim, malysh.”

Bir dakika geçmeden cevap geldi: “Ben de seni, Viktor.”

Onunda uyuyamadığını bilmek, hüznü kadar kalbimi paramparça etti. Umut etmek dünyanın en zor şeyiydi. Beklentiler her zaman yaralardı... ama aşk?
Vera sadece kalbimi çarptıran biri değildi. Onunla yeniden hayata dönmüştüm. Tüm ruhum onunla doluydu. Bir çözüm bulmalıydım. Yoksa... onsuz nasıl devam edecektim?

Vera

Mesajdan sonra tekrar uyumayı denedim ama bu mümkün değildi. Viktor yanımda olmadığında gözlerimi kapatmak bile zordu. Hayatıma bu kadar hızlı bir şekilde giren Viktor, aynı hızla kalbimin kontrolünü ele geçirmiş, hayatımda kendine kalıcı bir yer edinmişti. Onun varlığı, zihnimin arka planında sürekli yankılanıyordu. Yine de… verdiğim karar doğruydu, en azından şu anki belirsizliklerin içinde. Belki çaresiz bir şekilde almıştım bu kararı, ama uzaklık bize iyi gelebilir, her şeyi daha net görmemi sağlayabilirdi.

Bir saat daha yatakta dönüp durduktan sonra sonunda pes ettim ve kalktım. Spor kıyafetlerimi giydim. Büyükannemin evinin geniş arazisi, kafamı dağıtmak için idealdi ve koşmak iyi bir tercih olacaktı. Hazırlandıktan sonra merdivenlerden indim. Ekaterina ile karşılaştım, bana her zamanki sıcaklığıyla gülümsedi.

“Günaydın, Vera.”

“Günaydın. Biraz koşacağım.”

“Sana güzel bir kahvaltı hazırlayayım, kızım.”

“Olur, Ekaterina.”

Dışarı çıktığımda Orrel ve Borya hemen yanıma geldiler. Onlara baktım. “Biraz koşacağım,” dedim. Orrel başını salladı, Borya ise hemen telefonunu çıkarıp mesaj yazmaya başladı. Tahmin etmem zor değildi; Viktor yine her adımımı takip ediyordu. Bunu engellemek mümkün değildi ve artık umursamamayı tercih ediyordum.

Koşarken Orrel ve Borya beni bir köşeden izliyorlardı. Bahçenin etrafındaki adamların sayısındaki artış dikkatimi çekti. Kafamı dağıtmaya çalışmak şöyle dursun, düşüncelerim sanki daha da yoğunlaşıyordu. Zihnimde yankılanan tek bir kelime vardı: Viktor. O, aklımdan çıkmıyordu, her nefes alışımda adeta içimde yankılanıyordu.

Nefes nefese durduğumda ellerimi dizlerime koyup derin nefesler aldım. Ne kalbim ne de zihnim sakinleşiyordu. Kaçmanın faydası yoktu. Ayağa kalktım ve eve yöneldim. Kalple savaşmak ağırdı. Peki, galip gelebilecek miydim?

Viktor

Saat beşte uykuyla savaşmanın anlamsız olduğunu fark ettim ve yataktan kalktım. Zihnim susmuyor, içimdeki huzursuzluk her geçen dakika büyüyordu. Spor salonuna indiğimde, bir saat boyunca hiç durmadım. Yine de ne bedenim ne de aklım rahatlamıştı. Borya'dan gelen mesaj ise, içimdeki huzursuzluğu biraz olsun yatıştırmadı.

“Bayan Vera, koşuya çıktı.”

Saat altı olmuştu. Vera da uyuyamıyordu. Onun da huzursuz olduğunu bilmek içimdeki düğümü daha da sıkıyordu.

“Takip edin. Onu gözünüzden ayırmayın.”

“Tamam, Pakhan.”

Elimde telefon, boş gözlerle ekrana bakarken Andrei içeri girdi ve sessizce karşıma geçti.

“Ringe geçelim mi?” diye sordu.

“Olur,” dedim kısa bir cevapla.

Konuşmaya değil, içimdeki karanlıkla yüzleşmeye ihtiyacım vardı. Boks eldivenlerimizi giydik ve dövüşmeye başladık. Her yumruk, içimdeki öfkeyi hafifletmeliydi, ama her darbe beni daha da geriyordu. Bir süre sonra elimi kaldırdım, içimdeki yükün hafiflemeyeceğini anladım.

“Yeter.”

Ringten atlayıp bir banka oturdum. Andrei yanıma geldi, eldivenlerini çıkardı ve her zamanki sakin sesiyle konuşmaya başladı.

“Tam olarak ne olduğunu anlatacak mısın?”

Andrei, konuşabileceğim nadir insanlardan biriydi. Ama şu an kelimeleri bulmak zordu. Bir süre sustuktan sonra, derin bir nefes aldım.

“Olduğum kişiden korkuyor.”

Eldivenleri sertçe çıkardım ve yere fırlattım. Bu yük ağırdı, çok ağır.

Andrei derin bir iç çekti, kollarını bacaklarına dayadı ve uzaklara daldı.

“Lena gibi.”

Bu iki kelime havada asılı kaldı. Lena. Andrei’nin ilk ve tek aşkıydı. Yıllardır onu ikna edememişti. Lena da Vera gibi bizim dünyamızdan korkuyordu. Ve Andrei, yıllardır bu aşkın içinde sessizce mahvoluyordu.

Bir süre sessiz kaldık, sadece ağır nefeslerimizi duyuyorduk. Andrei'nin aşk acısını bilirdim; hissettiklerini anlamak için sözlere gerek yoktu.

“Ne yapacağımı bilmiyorum,” dedim sessizce. “O kadar çaresizim ki, onu Moskova’da tutmak için her türlü bahaneyi kullanabilirim.”

Andrei, derin bir nefes aldı. “Aşk çaresiz kararlar aldırır, Viktor.”

Başımı eğdim. “Onu asla zorlayamam, ama aramızdaki şey... aşktan büyük Andrei. Seçimi ona bıraktım, ama gitmesine izin veremiyorum. Onu bırakamıyorum.”

Andrei’nin sesi yumuşaktı ama içindeki ağırlık belirgindi. “Eğer vazgeçebilseydin, bu aşk olmazdı zaten, Viktor. Lena bir kere bana gel dese, ona koşarak giderim.”

Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Yılların birikimi ve acısı onun üzerinde izler bırakmıştı. Aynı acı, kalbimde yankılanıyordu.

“Durmuyor. İçimdeki aşk bir türlü susmuyor. Kalbim sürekli onunla atıyor ama o, bana gelmiyor. Bir adım bile atmıyor.”

Andrei’nin sesi, uzaklardan, derin bir boşluktan geliyormuş gibi sarmalıyordu beni. Onu dinlerken gözlerim sabitti, ama anlatacaklarının beni nereye sürükleyeceğini biliyordum. O acıyı anlıyordum, her kelimesi içimdeki karanlığı aydınlatıyordu.

“Bir hafta önce,” diye devam etti Andrei, “onu görmek için evinin önüne gittim. Yanında bir adam vardı. O an aklımdan geçen düşünceler öylesine karışıktı ki, kıskançlık bir zehir gibi vücuduma yayıldı. Lena eve girdikten sonra, o adamı takip ettim. Onun kuzeni olduğunu öğrenene kadar adama neredeyse saldıracaktım.”

Bir anlık sessizlik çökmüştü aramızda. Andrei’nin bu çaresizliğini saklamaya çalışmadığını gördüm. O her zaman güçlüydü ama aşk, insanı farklı biri yapıyordu.

“Kuzeni her şeyi açıkladıktan sonra,” dedi Andrei, hafif bir tebessümle, “tek yapabildiğim şey ne oldu biliyor musun? Evine gitmek. Ama aklıma gelebilecek en saçma bahaneyle. Çocukken okuduğu ve sevdiği kitabın ilk baskısını alıp sırf onu birkaç dakika görebilmek için evine gittim.”

Gülümsedim ama gözlerimdeki ciddiyet yüreğimin derinliklerinde kıvılcımlar ateşle dans ediyordu. “Peki, sonra ne oldu?”

Andrei omuzlarını silkti. “Sonra? Lena kapıyı açtı ve bana şaşkınlıkla baktı. Ama ne zaman onun karşısında olsam, ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Normalde aklı başında, zeki bir adamım. Ama onun yanında… her şey altüst oluyor. Söylemek istediğim hiçbir şeyi doğru düzgün ifade edemiyorum. Bir süre sonra, o da toparlanıp konuştuğunda, bana neden geldiğimi sordu. Kitabı uzattım ve kitabı gördüğünde yüzünde oluşan gülümsemeyi izledim.”

Andrei'nin sesi, o anki duyguyu yeniden yaşar gibiydi. “Peri kızı gibiydi Viktor. Hele gülerken. O bir anlık gülümseme için her şeyimi veririm. Veriyorum da. Ama sonra... bana yeniden baktığında, bakışlarında her zaman gördüğüm tek duygu belirdi. Kararsızlık.”

Dinledim, her kelimesini dikkatle sindirdim. Andrei’nin ne kadar kırılgan olduğunu fark ettim. Devam etti, sesi fısıltıya dönmüştü.

“Onu kendime çekip öptüm. Ama beni durdurdu. Geri çekildi. Ağzından çıkan tek kelime yine cehennemim oldu. ‘Olmaz’ dedi. Ve oradan ayrıldım.”

Derin bir nefes aldım. “Fark etmediğin tek bir şey var, Andrei.”

Andrei bana baktı. “Ne?”

“Hayatında başka biri yok. Lena’nın da yok. Ve olmayacak gibi de görünüyor.”

Andrei kaşlarını çattı. “Yani?”

“Hala bir şansın var. Her şey bitmiş değil.”

Andrei derin bir iç çekti, ellerini saçlarının arasından geçirdi. “Esas senin şansın var Viktor.”

Ona baktım, kaşlarımı kaldırdım. “Nereden biliyorsun?”

“Biliyorum çünkü Vera sana baktığında gözlerinde o derin sevgi ve hayranlığı görebiliyorum. Tıpkı kahramanına bakar gibi. Ama Lena… o bana baktığında sadece hüzün görüyorum.”

Başımı iki yana salladım. “Bir gün gitmek istersen, sana izin vereceğimi biliyorsun değil mi Andrei? Aşk, her zaman kıymetlidir.”

Andrei derin bir iç çekti, gözleri uzaklara daldı. “Biliyorum Viktor. Ama sen de gitmeyeceğimi biliyorsun.”

Omzuna bir elimi koydum, bakışlarım derin ve kararlıydı. “Bunu zaman gösterecek.”

Andrei başını olumsuz anlamda salladı. “Biz kardeşiz, Viktor. Ama Lena’ya duyduğum aşk her ne kadar içimi yakıp kavursa da, burası benim yuvam. Ben buyum; kendim olmaktan asla vazgeçemem. Onun aşkı belki içimde sınırsız, ama bu da benim kimliğim. Gözlerinin derinliklerinde kaybolsam da, kendi kimliğimi kaybetmek istemiyorum. Aşkım, elimi ve kolumu bağlasa da, gerçekliğimden asla kaçamam.”

Gözlerim uzaklara dalarken Andrei’yi yanıtladım. “Çaresiz kararlar alabilmek için önce gerçekten çaresiz kalmak gerekir, Andrei. Biz henüz o aşamada değiliz. Gerçek çaresizlik... insanın aklının bile alamayacağı şeyler yapmasına neden olur. Bazen kim olduğunu bile unutturur.”

Andrei, söylediklerimi sindirirken bir süre sessiz kaldı. Sonra ağır adımlarla ayağa kalktı, sanki yüklerini omuzlarından düşürmek istercesine.

“Sanırım haklısın,” dedi, fısıldar gibi. Ayağa kalktım.

“Geliyor musun?”

Başını salladı, ikimiz birlikte spor salonundan çıktık. Odama gidip hazırlanırken içimdeki huzursuzluk derinleşti. Aşağıya indiğimde herkes hazırdı. Bara doğru ilerledim, kafamı dağıtmak için işlere koyuldum. Ama her şeyin ardında hala bir isim vardı, her nefesimin içinde yankılanan. Vera.

Bazı kayıplar, insanı yok etmek için silah kullanmaz. Sadece sessizce kalbini alır ve gider.

Vera kalbimi alıp gitmişti. 3

Bölüm : 21.09.2024 12:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
bunların kararsızlığı çok boğucu yaaaaaaaaaaaa bir bölüm diyor vera seni bıkarmıyacağım benim güneşimsin vera diye bende gitmeyecem bakıyoz diğer bölüm vera gitmiş viktor da onu bırakmış diğer bölüm pişmanlık ve koca bir döngü
Yani her konu keskin kararlar içermiyor, ne yazık ki... Bu arada hoş geldiniz, keyifle okumanızı dilerim🙏✨️
Korkular ve bazen öngörülemeyen durumlar karmaşa yaratır, hemen karar verilemeyen durumlar bulunur. Vera bazı konularda korkularını yenik düşüyor, Viktor da gerçekten aşık olduğu için Vera`ya yeniliyor.
Hikayeyi Paylaş