32. Bölüm

31

kitsudaphne
kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.

INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3

 

“Yenemediğim tek düşman var; kader. Yenildiğim tek kişi var; Vera.” — Viktor Volkov

Viktor

Eve adımımı attığımda, ayaklarım beni olmak istediğim tek yere, odamıza, Vera'ya yönlendirdi.

Karım… Şimdiden bu kelimenin bile kalbimde yarattığı yankıyı hissedebiliyordum. Odanın önüne vardığımda, kapının aralık olduğunu fark ettim. İçimdeki huzursuzluk dalgası anında yükseldi. İçgüdülerim devreye girerken, dikkatlice kapıyı ittim.

Işığı açtığımda gördüğüm manzara zihnimi alt üst etti. Yatak örtüsü yerdeydi. Vera’nın geceliği yatağın üzerinde buruşuk bir halde duruyordu—sanki aceleyle çıkarılmış gibi. Nefesim kesilirken gözlerim odayı taradı. Komodinin üzerindeki telefonu gördüm. Sonra… yatağın üzerinde birkaç damla kan. Ve nişan yüzüğümüz.

Korku, damarlarıma zehir gibi yayıldı. Oysa…

Vladimir Vikhrov ile her adımı planlamıştık. Köstebeği belirleyememiştik ama düşmanlarımızı tespit etmiştik. Bir saldırı bekliyorduk. Bana ya da ona yönelik. Ama Bu şekilde değil. Vera’nın üst düzey koruması hâlâ devam ederken değil. Prizrak buradayken değil.

Dizlerimin üzerine çöktüm.

Bir Volkov asla diz çökmez. Asla unutmaz. Asla affetmez.

Ama o an, her şey değişmişti.

Ben, ailenin kara kurdu Viktor Volkov… O gece yenilmiştim.

Titreyen ellerim cebime gitti. Telefonumu çıkardım ve tek bir numarayı aradım.

“Vera kaçırıldı.”

“Geliyorum.”

Sonra Dmitriy’i aradım. Hiç tereddüt etmeden derhal yola çıkacağını söyledi. Vladimir Vikhrov ve güvendiğim herkesi tek tek aradım. Onlar düşmanı ararken, ben kendi evimde ihanetin izlerini sürecektim.

Öfkemi bastırmaya çalışmadan, merdivenlerden indim.

Viktor Volkov, gölgelerin arasında kaybolurken Vulcan geri döndü. Ve Vulcan geri döndüğünde, ardında sadece acımasız bir yıkım kalırdı.

Herkesi büyük salona topladığımda, içimde biriken öfke patladı. Konuşmadım. Sadece saldırdım. Kimse karşılık vermedi, veremezdi. Adamlarım önümde diz çöktüklerinde, her biri vereceğim cezaya boyun eğmeye hazırdı.

Çünkü bu gece, ihanetin cezası kesilecekti.

“Bu güvenlik açığının sorumlusu kim?”

Sessizlik.

Karşımda dizilmiş adamlarımın yüzlerine baktım. İçlerinden en cesur olanı ve yıllardır yanımda olan Raskol, öne çıkarak konuştu:

“Güvenlik açığı yok, Pakhan.”

Bir an için söylediklerinin anlamını kavrayamadım. Sonra, içimde kaynayan lav gibi yükselen öfke damarlarıma yayıldı. Kontrol edemeden ona sert bir yumruk savurdum. Yere devrildi.

Orrel, Borya ve Ony, duydukları sesler üzerine içeri girdiler. Yerde kıvranan adamları gördüklerinde bana döndüler.

“Ne oldu?” diye sordu Ony.

Derin bir nefes aldım. Göğsüm inip kalkarken tek bir kelime döküldü dudaklarımdan: “Vera… kaçırılmış.”

Borya bir adım öne çıktı. Gözleri şaşkınlık ve öfkeyle büyümüştü.

“Nasıl?”

Ony’nin sorusu, Borya ile neredeyse aynı anda geldi.

“Konuştular mı?”

“Raskol konuşacak.”

Gözlerim, dudak kenarındaki kanı silmeye çalışan Raskol’a kaydı. Sarsılmaz bir ifadeyle bana baktı.

“Güvenlik açığı yok, Pakhan.” diye tekrarladı. “Bizim ekip haricinde kimse eve girip çıkmadı.”

Öfkem dizginlenemez bir haldeydi. Bir adımda yanına vardım, yakasına yapıştım ve onu kendime doğru sertçe çektim.

“Beni delirtmeye mi çalışıyorsun?” diye tısladım.

Raskol gözlerini kaçırmadı. “Pakhan, üzgünüm. Araştırmamıza—”

Sözlerini tamamlamasına izin vermeden bir yumruk daha savurdum. Çarpmanın etkisiyle yere yığıldı.

Benim evimde.

Benim korumam altında.

Benim değerlimi çalmışlardı.

Kanım kaynıyordu. Görüşüm bulanıklaşmıştı.

Dmitriy tam o anda eve geldi. Nefes nefese, kaşları çatık bir halde. Gözleri, etrafına yayılmış adamların üzerine kaydı.

“Hepiniz sorumlusunuz.” Sesim buz gibiydi. “Herkes. Ve bedelini ödeteceğim. Hepinize.”

“Viktor, sakin ol!”

Dmitriy’nin sesindeki kararlılığı fark ettim ama umursamadım. Öfkemin içinde kaybolmuştum. Ona yöneldim, yakasından kavradım.

“Sakin mi olayım?” dişlerimin arasından tısladım. “Bunu nasıl başaracağımı da söylesene.”

Dmitriy elimi sertçe itti. Bakışlarını gözlerime kilitledi.

“Kameralar araştırılıyor. Adamların sorgusu hemen başlayacak. Moskova’nın her kritik noktası aranıyor. Güvendiğimiz her aileye haber gönderdik. Evin önündeki tekerlek izlerini incelemeye alacağız.”

Derin bir nefes aldı. “En önemli düşmanımızı biliyoruz, Viktor. Sana yemin ederim, ona bir şey olmayacak. Vera’yı bulacağız. Onu eve getireceğiz.”

Gözlerimi onunkilerden ayırmadım.

“Ama şu an… bu tavrınla başaramayız.”

Öfkem kabarmaya devam ederken, Dmitriy başını çevirip Ony’ye baktı.

“Adamları bodruma indirin.”

Tam o sırada kapı açıldı. Sacha içeri girdi. Onu görür görmez baş edemediğim öfke, dışarı taşmaya hazır bir yanardağ gibi patladı.

“Neredeydin?”

Sesim tehditkâr bir fısıltıydı ama o fısıltının içinde gök gürültüsü vardı.

Sacha, tonumun farkında olmadan cevap verdi. “Pakhan, bu akşam izin—”

Sonra… üzerimdeki kanı gördü. Adamları fark etti. Gözleri hızla büyüdü ve küfretti.

“Burada neler oldu?”

Benim yerime Dmitriy konuştu.

“Vera kaçırıldı.”

Sacha bir anlığına dondu. Sonra yüzündeki ifade değişti.

Fırtına yaklaşıyordu.

Ve bu gece, ona sebep olan herkes yok olacaktı.

Adamlar—Borya, Orrel, Ony eşliğinde—bodruma inerken Sacha yanıma geldi.

“Bu nasıl oldu?”

Gözlerimi kıstım. “Biz de bunu araştırıyoruz.”

Bu, öfke değildi. Bu, patlamaya hazır bir volkanın son titreşimleriydi. İçimdeki lavlar kaynıyordu. Patladığında, düşmanlarımın yanı sıra herkes kül olabilirdi.

Dmitriy bana içecek bir şey uzattı. Sonra Sacha’ya döndü. “Herkes araştırıyor, ama eve zorla girildiğine dair bir iz yok, Sacha.”

“Yani içeriden biri yaptı.”

“Evet.”

İçeriden birinden şüphelenmekte haklıydım. En başından beri.

Sacha sustu. Beni inceledi. Düşüncelerini tartıyordu. Sonunda konuştu: “Andrei’nin haberi var mı?”

Bir an duraksadım. Vladimir Vikhrov ile yaptığım plan gizliydi. Ailemden bile saklı. En güvendiklerime bile farklı, karmaşık bilgiler veriyordum. Çünkü köstebek henüz belli değildi. Oyun, son aşamasına yaklaşıyordu. Ve kimseyle sırları paylaşmayacaktım.

“Hayır.”

Sacha başka bir şey sormadı. Sadece başını salladı, merdivenleri işaret etti. “Adamları sorgulamaya yardımcı olacağım.”

O ve Dmitriy bodruma inerken kapı çaldı. Vadim kapıya yöneldi. Ardından o sesi duydum.

Vladimir Vikhrov.

Ayağa kalktım. Odanın havası ağırlaştı. Beni süzdü. Bekledi. Öfkemi, acımı görmek istiyordu. Çünkü yaralarımı sadece ona göstermiştim. O beni tanıyordu. Ve ben de onu.

“Bir kere daha olmaz,” dedim alçak sesle. “Bu kez devam etmem. Onsuz olmaz.”

Sertçe nefes verdi. “Onu bulacağız. Bulacağım, Viktor.”

İçeri geçti, koltuğa oturdu. Karşısında durdum.

“Kimsenin haberi yok, değil mi?”

Plandan bahsediyordu. Başımı olumsuz anlamda salladım. Son bir ayda operasyonu tamamen değiştirmiştik. Benim yöntemlerim işe yaramamıştı. Şimdi Vikhrov ve Volkov olarak baskıyı biz hissediyorduk. Tehdit bize yönelikti. Ve Vera’nın kaçırılması, bu savaşın ilk kaybıydı. İlk planlama hatası.

“Mikhail henüz aramadı, değil mi?” diye sordu.

Nyet (Hayır).”

Bakışlarımız buluştu. Onun karanlık bakışları, aklımdaki kaosu anında fark etti. Bir şey söylemesine gerek yoktu. Cebinden telefonunu çıkardı. Duraksadı.

“Zamanı geldi,” dedi. “İkinci perde başlıyor.”

Numarayı tuşlarken içimdeki fırtına dinmiyordu. Ama dayanmalıydım. Vera’yı bulana kadar… sabretmeliydim. Bu bir örümcek ağıydı. Bir tuzak. Ve biz onu kendi lehimize çevirecektik. Gerçek düşman henüz gizleniyordu. Ama maskeler tek tek inecekti.

Karşı taraf telefonu açar açmaz, Vladimir hoparlörü açtı.

“Kız nerede?”

Bir sessizlik. Sonra karşıdan soğuk bir ses geldi.

“Kimden bahsediyorsun?”

Vladimir’in sesi buz gibiydi. “Benimle sakın oyun oynama, Pjotr Petrov. Son kez soruyorum. Cevabı iyi düşün, çünkü bundan sonra soru sormayacağım. Sadece harekete geçeceğim.”

Çirkin bir kahkaha. “Viktor kızı elinde tutamadıysa bu benim suçum mu, Vikhrov?”

Çenem gerildi. İçimde bir şeyler kopmak üzereydi. Bir şey söylememek için kendimi zor tuttum. Vladimir’in bir bakışıyla sustum.

“Anlaşıldı, Petrov.”

Suratına kapattı. Göz göze geldik. İkimiz de ne olacağını biliyorduk. Mikhail Voronin artık Vladimir’in devreye girdiğini bilecekti. Ve bu onu hataya zorlayacaktı. Planının dışına çıkmasına neden olacaktı. Ya da bir ipucu bırakmasına.

Ama planın aşamalıydı. Ve bu akşam bir perde daha açılacaktı. Belki birkaç tane.

“Bu işin büyük ve önemli sonuçları olacak, Viktor.” Vladimir’in sesi sakindi. Kararlıydı. “Sakin ol. Plana sadık kal. Bana zaman kazandır.”

“Yapacağım. Ama bu fazla karmaşık bir plan.”

“Bu artık bir plan değil, bir gösteri olmalı, Viktor.” Ayağa kalktı. Bakışları üzerimdeydi. “Onlara ön planda eşsiz bir sahne sunarken, işin sonunda bir maskeli baloda olduklarını göstereceğiz. Maskeler birer birer düşerken, aynı zamanda gücümüzü ve sınırlarımızın olmadığını da anlayacaklar.”

Bir adım attı. Elini enseme koydu. “Bana güveniyor musun?”

“Güvenmemeli miyim?”

Gülümsedi. Babam gibiydi. Hep öyle kalacaktı. O an gözlerinde yalnızca gurur ve hayranlık yoktu. Hüzün de vardı.

“Dün bana gönderdiğin son mesajı aldığımda araştırdım, Viktor.” Derin bir nefes aldı. “Saldırı olacaktı, ama kime ve ne zaman olacağını yanlış hesapladım. Özür dilerim. Onun ikimizden birine geleceğini düşünüyordum.”

“Bu bir yapboz, Vladimir.” Gözlerimi kıstım. “Henüz bilmediğimiz parçalar var.”

“Öyle, evlat.” Başını salladı. “Ama hepsini çözeceğiz.”

Bir an duraksadım. “Sence yetişebilecek miyiz?”

O an, ikimizin de gözlerinde aynı korku belirdi. Aynı karanlık ihtimal.

“Yetişeceğiz, Viktor.” Bir saniye bekledi. Sonra, “Gerekirse ikinci planı devreye sokacağız. Doğru zamanda adım atıp, doğru anda ölmeliyim.”

Kendini feda etmek… Bunu eninde sonunda yapacağını hep söylüyordu. Sanki kaçınılmaz bir sonmuş gibi, o anın mutlaka geleceğinden emindi.

Öfkem yükseldi. “Planın bu kısmı hoşuma gitmiyor.”

Elini enseme bastırdı. Gözlerimi onun ifadesiz, karanlık bakışlarına diktim.

“Sen benim tek varisimsin.” Sesi keskin bir bıçak gibiydi. “Seni ben Vulcan yaptım.” Sonra elini çekti. Ve tekrar Büyük Kurt oldu. Lakabı gibi.

“Plana uymazsan, en ufak bir fire verirsek, her şey mahvolur.” Derin bir nefes aldı. “Ve son olarak…” Bakışlarını doğrudan gözlerime dikti. “Sana kendi planımdan da bahsedeyim.”

İçimdeki öfke büyüyordu.

“Eğer bu işin sonunda ben zor bir durumda olursam…” Bir an duraksadı. Sonra devam etti. “Beni sen öldüreceksin, Viktor.”

Sırtımın gerildiğini hissettim.

“Düşmanlarımın elinde ölmeyeceğim.” Sesi çelik gibi sertti. “Oğlumun ellerinde ölmeyi tercih ederim. Bu sayede tahtım, her durumda, senin olacak.”

“Hayır.”

“Bu benim senden son isteğim.” Bir baba gibi konuşuyordu. Ama aynı zamanda bir lider olarak. “Bu sana vasiyetim. Kabul etmekten başka şansın yok.”

“Peki, sonrasında nasıl yaşayacağım?” Sesim alçaktı.

Başını iki yana salladı. “Bu bir çocuk masalı değil, Volkov.” Gözleri ciddiydi. “Burada ölüm sadece kaderin bir parçası değil. Sen bunu çok iyi biliyorsun. Bu dünyada, aile her şeydir. Ve ailelerde babaların kararlarına her zaman saygı duyulur.”

Bir adım attı. Gözlerini benden ayırmadı. “Sen de bana itaat etmek zorundasın. Çünkü senin baban sayılırım. Sen de benim… asla sahip olamadığım oğlumsun.”

Her kelimesi, kalbime saplanan bir bıçak gibiydi.

Ve hepsi doğruydu.

“Her zaman bir seçim şansı vardır.”

Fısıltıyla çıkan kelimeler, aramızdaki soğuk boşlukta yankılandı, havaya karıştı.

“O şansı her zaman Vera’yı kurtarmak için kullanacaksın. Ve ben yenilmişsem, işi sen bitireceksin. Son sözüm bu.”

Vladimir’in sesi buz gibiydi. Bakışlarımı ondan ayıramıyordum. Olan bitenin farkındaydı. Sonu biliyordu.

“Şimdi… en güvendiğin adamları buraya çağır.”

Telefonumu cebimden çıkarıp Dmitriy’i aradım. Geliyorlardı. İçimde bir düğüm vardı ama bunu şimdi çözmenin sırası değildi.

“Bir sonraki aşamaya hazır mısın?”

“Sanırım.”

Derin bir nefes aldım. Göğsüm sıkışıyordu. Ama geri adım atamazdım.

“Evet.”

“Bu arada… Andrei’yi çağırdın mı?”

“Yolda.”

Sessizlik. Gerilen hava. Yaklaşan ayak sesleri. Vladimir son kez bana baktı, yüzünde belli belirsiz bir gülümseme. Ve sonra…

Tokat.

Başım yana savrulduğunda yüzümde yanan bir acı hissettim. Vladimir, gözleri buz kesmiş halde önümde duruyordu.

“Seni oğlum yerine koydum, Volkov. Bana minnetini böyle mi gösteriyorsun?”

Öfkeyle geri çekildim, dişlerimi sıktım. Vladimir yere tükürür gibi bir hareket yaptı, yüzü küçümsemeyle doluydu.

“Demek kimseye, özellikle de bana güvenmiyorsun.”

Diğerleri yanımıza vardığında önce onları, sonra Vladimir’in yüzünü taradım. Herkes, içindeki öfkeyi görebiliyordu. Bu bir perdenin açılışıydı. Bir sahnenin başlangıcı.

Onun yakasına yapıştığımda etrafımızdaki herkesin nefesini tuttuğunu hissettim.

“Bana güvenmemeyi sen öğrettin.” Sesim onunki kadar soğuktu. Gözlerinin içine baktım. “Herkesten şüphelenmeyi. Şimdi bana söyle, bunu sen mi yaptın?”

Vladimir sert bir hareketle yakasını kurtardı.

“Bana tüm yaptıkların için teşekkürün bu mu, Viktor Volkov?”

Dudaklarım gerildi, içimdeki öfke neredeyse taşacak noktadaydı.

“Soruma cevap ver, Vladimir.” Adımlarımı geriye atıp ona dikildim. “Araştırmalardan bir sonuç çıkmadı. Şimdi de Vera kaçırıldı. Düşmanlarımı bilsem de, arka planda bilmediğim biri var.”

Nefesim hızlandı. Bakışlarındaki karanlık derinleşirken, sanki aynı uçuruma hapsolmuş iki insan gibi birbirimize baktık.

“Senden daha iyiyim diye mi? Beni varisin yaptın ama boynuz kulağı geçti. Gücünü ve tahtını ele geçirmemden mi korktun, yoksa?” Duraksadım, gözlerimi onunkilere kilitledim. “Vladimir Vikhrov, yetiştirdiği oğlundan mı korkuyor?”

İkinci tokat ilkinden daha sertti. Başım yana savrulurken bir şeyin koptuğunu hissettim.

Vladimir’in sesi karanlık bir fısıltıydı: “Artık oğlum değilsin. Varisim de.” Gözlerini hiç kırpmadan bana baktı. “Yolun sonu, Volkov.”

Geri adım attı. Artık hiçbir tereddüt kalmamıştı. “Pişman olsan bile kapıma gelme, Volkov. Hiç acımadan, gözümü bile kırpmadan seni kendi ellerimle öldürürüm. Bir daha karşıma çıkma.”

Bu bir emirdi. Bir son. Bir başlangıç.

Vladimir ile aramızda sadece bir baba-oğul bağı yoktu. Biz aynıydık. Aynı karanlık, aynı acımasızlık… Ve bizden olanı arkada bırakmazdık. Ama bu, bir istisnaydı.

Arkasını döndü. Hiç tereddüt etmeden o kapıdan çıktı. Ve o an, herkes için netleşti: Vladimir beni arkasında bırakmıştı.

Diğerlerinin tepkisini görmek için başımı kaldırmadan önce derin bir nefes aldım. Yüzüme ifadesiz bir maske taktım.

“Viktor, sen ne yaptın?”

Dmitriy’nin sesi sertti. Ama şu an sorgulanacak biri varsa o ben değildim.

“Bana karışma, Dmitriy.”

Diğerleri de en az onun kadar şaşkın görünüyordu. Kendi iç hesaplaşmalarını yapıyorlardı. Ama hiçbirinin düşüncesi umurumda değildi. Önemli olan tek şey… bir tuzağa kimin çekileceğiydi?

“Umarım pişman olmazsın.”

Ceketimin yakasını düzelttim. Emin olduğum kararlar için pişmanlık duymazdım.

“Adamlardan konuşan var mı, Dmitriy?”

Bir an duraksadı. Ama şu an karşısında ailesinden biri değil, Pakhan’ı vardı. Ben, onların lideriydim.

“Güvenlik açığı olmadığını söylüyorlar. Zaten odanızın kapısında ve dış kapıda herhangi bir zorlama izine rastlamadık. Ama yine de kameralar inceleniyor, odada parmak izi de araştırılacak. Tekerlek izleri için özel ekip çalışmaya başladı. Sonuçlar kısa sürede çıkacak.”

“Tamam. Ony, sorgulamalara devam et. Sacha, Orrel ve Borya benimle kalsın. İyi bir planım var ve hepinize ihtiyacım olacak.”

Dmitriy’e döndüğümde, bana delirmişim gibi bakıyordu. “Dmitriy, hastaneye özel bir ekip yolla.”

“Gelirken hallettim.”

“İyi. O zaman herkesi burada topla. Benden haber bekleyin.”

Tam o sırada Ony’nin telefonu çaldı. Hızla yanımızdan ayrıldı. Konuşması bittiğinde, yüzünde gergin bir ifadeyle geri döndü.

“Kuzey depolarından birinde anormal bir hareketlilik var, Viktor.”

Başımı salladım. “Sacha, Borya, Orrel… Arabaları ve adamları hazırlayın. Hemen yola çıkıyoruz.”

Onlar dışarı çıkarken Ony başıyla selam verdi ve sorgulamalara devam etmek için merdivenlerden indi. Tam kapıya yönelmiştim ki, Dmitriy’nin sesi arkamdan yükseldi.

“Viktor!”

Adımlarımı durdurdum.

“Vladimir bizim en değerli müttefikimiz. Bize asla yanlış yapmadı. Neler oluyor?”

Yavaşça döndüm. Gözlerimi onun gözlerine kilitledim. “Bana kendimden başka kimseye güvenmemeyi Vladimir öğretti.”

Dmitriy yumruklarını sıktı. “Aptallık ediyorsun. Vera kaçırıldı ve sen aklını kaybetmiş gibisin.”

Sessizce önüne kadar yürüdüm. Gözlerimdeki karanlık etrafa yayılıyordu. “Sakın bir daha beni ve yaptıklarımı sorgulama.”

“Sen mantıksız davranırken de mi?”

“Her yaptığımın bir sebebi var.”

Dmitriy başını iki yana salladı. “Sonucu da olacak, Volk. Bunu sakın unutma.”

Gözlerimi kısmıştım.

“Ben senin ve ailemizin lideriyim, Dmitriy. Sen de bunu unutma. Son kez söylüyorum. Bir daha emirlerimi sorgulama.” Sesimi alçalttım. “Bana güvenmeyi öğren. Güvenmesen bile, Pakhan olarak bana itaat et. Çünkü bu iş sandığından çok daha karmaşık.”

Dmitriy anladığını belli eden bir sessizliğe büründü. Tam gidecekken bir an duraksadım. Son kez dönüp ona baktım.

“Bu işin sonunda…” Sözlerimi ağırlaştırdım. “Eğer Vera’ya bir şey olursa, devam etmeyeceğim. Bunu şimdiden bil ve bana asla karşı gelme.”

Dmitriy’nin yüzü gerildi. “Viktor… sen…”

Bakışlarımı kaçırdım. “Vera farklı, Dmitriy. Ona olan aşkım sonsuz. O yokken ben de yokum.”

Bu kez bana verecek bir yanıtı yoktu. Çünkü ben her zaman söylediklerimi yapardım.

“Şimdi söylediklerimi yap ve benden haber bekle.”

Ve ardıma bakmadan kapıdan çıktım.

Yola çıktığımızda neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Orada Vera’yı bulacağımı beklemiyordum. Ama ne beklentimi ne de umudumu engelleyebiliyordum.

Zaman akmadı. Depoya varana kadar beklemek bir tür özel işkenceye dönüştü. Bir yanda mantığım, diğer yanda içimde dizginleyemediğim bir his… Sonucu bilsem de, bilmezden geliyordum.

Umut, özellikle en zor anlarda yakıcı bir acıya dönüşürdü. Ama asıl korkutucu olan, umuda tutunmak değil, onsuz kalmaktı.

Arabalar durduğunda, içimdeki fırtına şiddetlendi. Kapılar açılır açılmaz hızla dışarı çıktım. Adamlarım koruma çemberi oluşturdu. Herkes tetikteydi. Borya ve Orrel kapıya ilk ulaşanlar oldu. Silahlarını sıkıca kavradılar. Kimse acele etmedi. İçeride ne olduğunu bilmiyorduk. Kapıyı açmadan herkes hazırlık yaptı.

Ve o an geldi. Kapı açıldı.

Boşluk. Sessiz, boğucu, yıkıcı bir boşluk.

İçeri adım attım. Adamlarım arkamdan geldi. Aklımdaki tek şey Vera’ydı.

Depo karanlık ve soğuktu. Ses yoktu. Hayat yoktu. Ama yerde bir şey vardı. Adımlarım yavaşladı. Gözlerim kilitlendi. Vera’nın bilekliği. Yanında bir not.

“Oyun şimdi başlıyor.”

Ve altındaki imza… Mikhail Voronin.

Baş düşmanım.

İçimdeki yangın alev aldı. Kalbimdeki volkan patlamaya hazır hale geldi. Tam o anda, ensemde keskin bir ağrı hissettim. Gözlerim kısıldı.

Her şey ve herkes şüpheliydi. Köstebeğin yanı başımda olduğunu biliyordum. Bu karmaşada boğulmamak için dayanmalıydım.

İpler en çok gerildiği anda kopardı. Ve ben, o ipin kopmasını bekliyordum. Çünkü perde indiğinde köstebeği bulacaktım. Ve sonra… Vera’ya zarar veren herkesi yok edecektim.

Bu sadece bana karşı bir savaş değildi. Beni, geleceğin varisini yok etme planı değildi. Bu saldırı hem Volkovlar’a hem de Vikhrovlar’a karşıydı. Ama… Bir şey daha vardı. Henüz göremediğim bir ayrıntı. Vera… bu işlerin içindeydi. Mikhail’in ona olan saplantısı normal değildi. Ama tek neden bu olamazdı. O bana, bir kadın için saldırmazdı. Bana ben olduğum için, tahtın varisi olduğum için saldırırdı.

Ama öyle olmamıştı. Bir şey değişmişti. Planları değiştiren ana faktör Vera’ydı. Ve ben… bunun nedenini öğrenmeliydim. Bu soru, köstebeğin kim olduğu kadar tehlikeliydi.

Kalbime bir sancı saplandı. Ensemdeki ağrı daha da keskinleşti. Vera onun elindeydi. Ve ona bir zarar gelirse… Gerçek bir volkana dönüşür, önümde duran herkesi yakardım.

Bu ihtimalin düşüncesine bile tahammülüm yoktu.

Vera her şeyimdi. Kalbimdi, ruhumdu. Ona bir şey olursa… ben de yok olurdum. Bu belirsizlik nefesimi kesiyordu. Zaten yokluğu çoktan nefesimi kesmişti.

Boğazımı tuttum. Dünyadaki tüm oksijen çekilmiş gibiydi. Boğuluyordum.

Ve tam o anda… Telefon çaldı. Beni ana geri çekti. Ekrandaki ismi gördüğümde içimdeki delilik serbest kaldı.

Mikhail Voronin.

“Mesajımı almışsın, Volkov.”

Sesini duyduğum an kanım daha da ısındı, öfkem göğsümde büyüdü.

“Mikhail…”

“Şimdi kes sesini ve beni iyi dinle.” Sesi, iğrenç bir kibirle doluydu. “Bu uzun ama bir daha tekrarlanmayacak bir konuşma olacak.”

Sustum. Sustukça öfkem büyüdü.

“Öncelikle, Vera’yı bir daha göremeyeceksin.”

Bedenim dondu.

“Depoya bıraktığım bileklik, sana ondan kalan son hatıra.”

Nefes almayı unuttum. Ellerim titremeye başladı. Mikhail konuşmaya devam etti. Her kelimesi, kalbime saplanan bir bıçak gibiydi.

“Yakında benim gelinim olacak.”

Ellerim yumruk haline geldi. Duyduğum her bir kelime, zihnime, ruhuma ağır darbeler indiriyordu. Mikhail tam olarak böyle bir adamdı. Kuralları yoktu. Değerleri yoktu. İnsanlığı yoktu.

“Ona bir şey yaptın mı?” Sesim, öfkeden titriyordu.

Çirkin bir kahkaha attı. Hattın diğer ucunda, canını almamı sağlayacak bir sebep daha yaratıyordu.

“Ona dokunmadım. Henüz.”

Gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım. Diğer elimdeki silahın tetiği hafifçe kıpırdadı. Mikhail karşımda olsa… hiç düşünmeden, hiç tereddüt etmeden onu öldürürdüm.

“Nasılsa benim.” Sesi sinsiydi. “Buna istediğim kadar fırsatım ve zamanım olacak. Sen buna takılma, Viktor.”

Nefesim hızlandı. Öfkemi bastırmaya çalışıyordum. Gerçeklerin bir kısmına erişebilmek için bu konuşmayı sürdürmeliydim.

“Miras sahte,” dedim dişlerimin arasından. “Bunu bilmediğimi mi sanıyorsun? Ayrıca düşmanın benim, benim karşıma çık, adi herif!”

Bir kez daha güldü. Beni delirtmekten keyif alıyordu. “Sorun bu mu sanıyorsun?”

Sessizlik.

“Mirasın sahte olduğunu öğrendiğini biliyorum. Ama bunun sebebini öğrendin mi, Viktor?”

Gözlerim kısıldı. Kalbim, ensemde zonklayan ağrıyla birlikte daha hızlı atmaya başladı.

“Dur, sana her şeyi en başından anlatayım. Çok eskiden, soyu kraliyete dayanan bir aile varmış.”

Derin bir nefes aldı. Bu hikâyeyi anlatmaktan zevk alıyordu. Beni delirtmekten keyif alıyordu.

“Timoshkinler.”

Bana bir şey ifade etmiyordu. Şimdilik.

“Bu aileden bir kız, mavi kanı reddetmiş ve sevdiği adamla—zengin bir tüccarla evlenmiş. (Mavi kan, Rusya’da soyluları ifade eden bir tanımdır. Asilleri tanımlar.) Ailesi onu reddetmiş. Ve kız, tüccarla evlendikten bir yıl sonra bir oğulları olmuş.”

Düşünceler beynimde hızla akmaya başladı.

“Adını tahmin etmek ister misin?”

Beynimin içindeki tüm sesler sustu. Geriye tek bir isim kaldı. Vera’nın büyükbabası. Yevgeni.

“Yevgeni Vasiliev.”

Dudaklarımdan dökülen isim nedeniyle nefesim kesildi.

Mikhail’in sesi tatmin olmuş bir tonla yankılandı: “Bravo.”

Başımı eğdim. Kelimeler zihnimde birleşmeye başladı.

“Vera… mavi kan.”

“Doğru.” Mikhail’in sesi, zafer kazanmış bir adamın rahatlığıyla doluydu. “Timoshkin soyunun son temsilcisi.”

Timoshkinler. Kraliyet soyu. Vera, yüksek aristokrasiden geliyordu.

“Büyükbabasının adı ve soyu, Moskova’dan silinmiş olsa da tarihten silinmedi. Onların soyu en güçlü ailelerden birine dayanıyor.”

İşte göremediğim ayrıntı karşımdaydı. Ama bir şey eksikti. Mikhail bu işin neresindeydi?

“Bu dünyada güç ve konum, iki önemli göstergedir, Viktor.”

Mikhail’in sesi, kibirle doluydu. Sanki bana bir ders veriyormuş gibi konuşuyordu. İçimdeki volkan her yeri yakıp kül edecek durumdaydı.

“Yevgeni’nin bir kızı olduğunda, büyükbabam onunla konuşmuş.” Duraksadı. Sesi, yıllar öncesine uzanan bir oyunun satırlarını okur gibiydi. “O sırada babam ve Vera’nın annesi henüz birer bebekti. Onları evlendirmeye karar vermişler.”

Nefesimi tuttum. Bu bir oyun belki de bir tuzaktı ve yıllar önce kurulmuştu.

“Ama Yevgeni yıllar sonra sözünden döndü. Bunun tek sebebi kızının âşık olmasıydı.”

Bir kahkaha attı. Gizli bir öfke, tiksintiyle karışık bir memnuniyet saklıydı sesinde.

“Her kötülük aşk hikâyelerinden doğmuyor mu, Viktor?”

Tiksintiyle gözlerimi kapattım.

“Bu da öyle oldu. Ve bunun bedelini onlara ağır bir şekilde ödettik.”

Kanım dondu. Vera’nın ailesi bu nedenle ölmüştü.

“Vera’nın annesi ve babası bizden kaçtı. Ama düşmanları bizdik. New York’a kaçsalar da izlerini bulduk. Ve onları öldürdük.”

Bir sessizlik. Beni tartıyordu.

Mikhail, en büyük darbeyi en sona sakladı.

“Ama Vera…”

Nefes aldım. Geriye kalan tek şeydi.

“Onun için planımız farklıydı.”

Gözlerimi kapattım. Öfke ve korku, içimde çatışıyordu.

“O benimdi, Viktor. Başından beri benimdi.”

Gözlerimi açtım. Sert, tehlikeli, ölümcül.

“Babam onun annesiyle evlenememişti.”

Yumruğumu sıktım.

“Ama benim buna fırsatım da, imkânım da vardı. Ve… Kaderi yönlendirdik.”

İçimdeki öfke bir kez daha kabardı. Sanki her şey, herkes bir piyondu onun için.

“Vera mavi kan temsilcisiydi. Hem intikam planım, hem de gücüm ve itibarım için iyi bir tercihti. Henüz bebekti. Yalnız büyümesi, kimsesizlik duygusunu tatması, kollarıma daha kolay atılmasını sağlayacak tek faktördü. Çünkü zamanı geldiğinde ona yuva verecektim. Onu yetimhanede bıraktık.”

Nefesimi tuttum.

“Ama Yulia… her zamanki gibi bir konuda beni dinlemedi. Zaten yalnız ve kırık kalpli bir çocuk olduğunu, bu şekilde büyürse isyankâr ve özgür ruhlu olacağını söyledi. Ve onu kontrol edemeyeceğimi.”

Mikhail’in sesi tiksintiyle doluydu. “Tek hayalini öğrendiğimizde onu destekledik.”

Beni delirtmek için her kelimesini seçiyordu.

“Ona bakan da, onun eğitimini sağlayan da bizdik. Ve onu Nadia’dan sakladık. Geriye tek bir sorun kalmıştı. Vera, Rusya’ya dönmeliydi. Bir şekilde.”

Boğazım düğümlendi.

“Nadia’nın hastalığı o dönemde işimize geldi. Ölümü de. Nadia, torununu göremeden ölürken, vasiyeti hızla değiştirdik. Ve Vera’ya durumu haber verdik. Tahmin ettiğimiz gibi, Rusya’ya gelmeyi kabul etti. Hesaplayamadığım bir şey oldu. Kaderin aptal tesadüflerinden biri. Vera o gece locada benimle karşılaşmalıydı.”

Yüzüme soğuk bir gülümseme yerleşti.

“Yanlışlıkla… Ya da kaderin bir oyunu olarak… Senin locana girdi. İşte o an her şey değişti. Sonrasında olaylar kontrolümüzden çıktı. Ama şimdi her şeyi tekrar rayına sokuyorum. Özellikle evlilik haberiniz… her şeyi hızlandıran faktör oldu. Bir şeyler yapmazsam, senin olacaktı.”

Bekledi. Öfkemi, kırgınlığımı, Vera için hissettiğim her şeyi… tartıyordu.

“Ama madalyonun daima iki yüzü vardır, Viktor. Sen her zaman baş düşmanım oldun.”

Sesi, ölümcül bir kararlılıkla doluydu.

“Yenilmesi gereken rakibimdin. Seni ve Vladimir’i de yeryüzünden silmem gerekiyordu. Artık başından beri hak etmediğin gücü… ve Vera’yı elinden aldım. Ve her iki düşmanımdan aynı anda kurtulmam için eşsiz bir plana da sahibim. Senin hakkındaki tüm bilgilere de.”

Artık bir şeyden emindim. Köstebek… evimdeydi. Belki yanı başımdaydı. En güvendiğim adamlardan biri, köstebeğin ta kendisiydi.

Mikhail’in sesi son kez yükseldi: “Viktor Volkov, eğer Vera’nın zarar görmesini istemiyorsan… Vladimir Vikhrov’u öldüreceksin.”

İçimdeki fırtına büyüdü.

“Duyduğuma göre sana sırtını çoktan dönmüş. Yani onu öldürmek artık senin için kolay olmalı.”

Yanılıyordu. Çünkü asıl hesap şimdi başlıyor.

Duyduğum her kelime, her cümle beni uçurumun kenarına sürüklese de düşmedim. Kendimi topladım.

“Vera mavi kansa, ona her durumda ihtiyacın olacak. Kendinle çelişiyorsun, Mikhail. Ona istesen de zarar veremezsin.”

“Ona zarar vermemin tek bir yolu olduğunu mu sanıyorsun? Onun canını yakmanın binlerce yolu var, Volkov.”

Öfkem damarlarımda kaynayan bir zehir gibi yükseldi. Ellerim istemsizce sıkıldı. Benim güneşime, benim kadınıma dokunmaktan bahsederken sesindeki alay, sabrımı son noktaya taşıdı. Telefonu elimde ezmemek için kendimi zor tuttum. Karşımda olmadığına şükretmeliydi.

“Eğer onun saçının teline bile zarar gelirse seni sadece öldürmem, Voronin.”

Karşıdan gelen çirkin gülüş beni gerçek bir deliliğin sınırına getirdi.

“Bu motivasyonunu Vladimir Vikhrov için kullanmalısın. Bunu yaparsan Vera’ya zarar gelmez. Ama eğer planı bozacak en ufak bir adım atarsan... her şey biter. Vera büyük acılarla yüzleşir. Sana daha önce söylemiştik Viktor. bize katılmazsan nefes alacak yerin kalmaz. Şimdi nefesini kestik.”

Petrov’un zamanında söyledikleri zihnimde yankılandı. “Bize katılmazsan bu şehirde nefes alacak yerin kalmaz.” Baştan beri hepsi planın bir parçasıydı. Haftalardır farkındaydım ama eksik parçalar vardı. Vera en önemli parçalardan birini tamamlamamı sağlamıştı ama hâlâ göremediğim bir şey vardı.

“Vladimir ile sen bu işin sonunda öleceksiniz. Ama hâlâ Vera’nın kaderini değiştirmek için bir şansın var.”

Çenem gerildi. “Beni öldürdüğünden emin ol, Mikhail Voronin. Çünkü Vera’yı elinden kurtarmadan ölmeyi reddediyorum. Eğer ölürsem… ölümden döner, başladığım işi bitiririm.”

Sessizlik. Birkaç saniye boyunca sadece nefeslerimiz duyuldu.

“Her şeyi planlamadığımı mı sanıyorsun?” sesi neredeyse keyifliydi. “Sana bir şey hatırlatayım. Orest, yani Vikhrov’un yeğeni, masumdu. Ama onun varis listesinden çıkması gerekiyordu. Bu bile planın bir parçasıydı. Şimdi sıra sizde, Volkov.”

Bir an için zaman durdu. Bu adam daha ne kadar ileri gitmişti?

“Vera’yı gelinim yapacağım. Timoshkin soyunun son temsilcisini. Ve ardından sizleri öldüreceğim. Bu dünya benim liderliğimde yönetilecek. Tahtın tek sahibi olacağım.”

Neredeyse her şeyi anlatmıştı. Karanlıkta kalan noktalar bile netleşmeye başlamıştı. Ama köstebeğin kim olduğunu söylemeyecekti. Çünkü hâlâ ona ihtiyacı vardı. Ben ve Vladimir ölene dek.

İçimde biriken acı, korku ve öfke birbirine karışarak kontrolümü tehdit ediyordu.

“Neden Vladimir Vikhrov’u kendiniz öldürmüyorsunuz?” Sesim soğuk ve tehlikeliydi. “Bunca şeyi planladıysanız bunu da yapabilirsiniz.”

“Bu çok bariz olur.” Sesinde bir gölge gibi sinsice dolaşan eğlenceyi hissettim. “Ayrıca ona istediğimiz kadar yaklaşmamıza izin verilmiyor. Yaklaşsak bile, temkinli olacaktır. Ama…” Bir an sustu. Sonra zehirli kelimeler kulaklarıma çarptı. “Onun kapısını her zaman açacağı ve yanında temkinli davranmayacağı tek kişisin. Sana sırtını dönmüşken bile.”

Tuzak artık netleşmişti. Ama bu oyunda kurban kimdi, katil kim olacaktı?

“Sahi Viktor… Boris ile son günlerde konuştun mu?”

Soru masum gibi görünüyordu ama içindeki alay fazlasıyla belirgindi. Gözlerim kısıldı. “Ne demek istiyorsun?”

“Bir telefon sonrası kalp krizi geçirmesi ne üzücü.”

Bütün vücudum gerildi. “Ona ne yaptın?”

“Sadece bir gerçeği hatırlattım.” Bir an duraksadı, sonra sesi daha da soğudu. “Kimsenin bilmediği bir sırrı daha açıklamalıyım. Andrei senin kuzenin, Viktor. Ve bunu kimse bilmiyordu.”1

Nefesim kesildi. Ağzım açık kalakaldım.

“Şimdi sen ve amcan gerçekleri öğrendiniz.”

Amcamın o an kalp krizi geçirmesinin sebebi buydu. Dmitriy, gelen telefon sonrası onu yerde bulduğunu söylemişti.

Zihnimde anılar bir fırtına gibi savruldu. Parçalar birleşti, eksik olan boşluklar doldu. Andrei’nin neden gelmediğini öğrendiğinde, amcamın gözlerindeki o derin hayal kırıklığını şimdi anlıyordum. O anın ağırlığını, kaybolan umudun nasıl bir darbe indirdiğini…

Bazı şeyler insanı öldürmezdi. Ama içinden bir şeyleri söküp alırdı. Ve geriye sadece boşluk kalırdı.

Her şey… fazlasıyla karmaşıktı. Bu kadarını ben bile beklememiştim. Nasıl bu kadar kör olabildim? Mikhail’i hafife almıştım. Büyük bir hata yapmıştım.

Ama öte yandan… Aile her zaman kanla kurulmaz derdim. Andrei farklıydı. Çünkü… Kan her şeyden güçlüydü. Şimdi aramızdaki bağın sebebini anlıyordum.

“Andrei biliyor mu?”

“Vera’yı öğrendiği an beni aradı.” Sesinde zaferin gölgesi vardı. “Beni aramaya cesaret etti, Volkov. Güzel ve sevgi dolu bir sohbet gerçekleştirirken ona kim olduğunu söyledim.”

Öfkem içimi kemiren bir bıçak gibiydi. “İyi oynadın, Voronin.”

“Her zaman eli güçlü olan bendim, Volkov. Sen bunu görmek istemedin.”

Öyle değildi. Ama bunu ona söylemeyecektim. Herkesi kurtarmayı amaçladığım planın en küçük ayrıntısını bile açığa çıkaramazdım. Sessizlik, en güçlü kalkanımdı.

“Kapatmadan önce aileni korumak için bir şey yaptın mı, Volkov?”

Küfrettim. O durmayacaktı.

“Arkamda intikam yemini etmiş kimseyi bırakamam, değil mi?”

“Canın cehenneme, Voronin. Bu iş bittiğinde ölmek için bana yalvaracaksın.”

Burnumdan soluyordum. Bu iş bittiğinde, dört aileden, hatta onlara yardım edenlerden geriye hiçbir şey kalmayacaktı.

Öfkem zihnimi bulandırsa da kalbimde büyük bir yangın vardı.

“Vera’yı son bir kez görmem lazım, Mikhail.”

“Göremezsin.”

“Uzaktan da olsa görmeliyim, Mikhail.”

“Asla. Bu son sözüm, Volkov. Dediğimi yaptığın anda, Vera için verdiğim sözü tutacağım.”

Tutmayacaktı. Aileme saldıracaktı.

Voronin gibiler değişmezdi. Hırs, acımasızlık, vahşet… onların doğasında vardı. Ve en önemlisi… benim güneşimi incitecekti.

Diğerlerinden uzaklaştım. Sert bir nefes alıp son sorumu sordum.

“Son bir şey, Mikhail… Vera’yı kim kaçırdı?”

“Köstebeğimiz ve kardeşim Sergey.”

Beni şaşırtmadı. Kardeşi de en az kendisi kadar iğrenç bir adamdı.

“Uzun süredir Vera’yı takip edenlerden biri de Sergey. Bu seni şaşırtmaz, değil mi?”

Hayır.

“O da en az benim kadar kıza takıntılı ama Vera sadece benim, Volkov. Hep benim kalacak.”

Öfkeden tırnaklarım avuçlarımı deldi. “Cehennemin olacağım, Mikhail Voronin. Pişmanlık nedir bilmiyorsun, ama öğreneceksin. Bu hayatta yapacağım son iş bile olsa sana pişmanlığı ve cehennemi öğreteceğim.”

Telefonu kapattım. Gözlerim bir an boşluğa daldı. Son bir kez nefes alıp kılıcımı bilemeye başladım. Çünkü savaş şimdi başlıyordu.

Sonra Dmitriy’i aradım.

“Plan P.”

Plan Pobega. Kaçış planı. Ailem için yıllar önce hazırladığım yol haritası. Eğer bir gün bana bir şey olursa, kimse onlara zarar veremesin diye tasarladığım bir plan. Bu planı sadece amcam Boris, Dmitriy ve Andrei biliyordu.

“Hayır, seni burada bırakmam.”

“Bırakacaksın.” Sesim kararlıydı. “Pakhan benim. Aile lideriniz de benim. Sana emrediyorum, Dmitriy. Herkesi topla ve Moskova’yı terk edeceksiniz. Bugün.”

Dmitriy’nin öfkesi sesine yansıyordu. “Kendimi geçtim, diğerlerinin buna evet diyeceğini mi sanıyorsun, Viktor?”

“Mecburlar.” Sesim kararlı ve otoriterdi. “Hepiniz gideceksiniz. En sağlam ve güvenilir adamlarımızla.”

Dmitriy kolay kolay küfretmezdi. Ama şimdi, ağzından çıkan o ağır küfür, ne kadar kızgın olduğunu anlamama yetti. Çünkü… Bana karşı gelemezdi. Verdiğim emri sorgulayamazdı. Onurlu bir adamdı ama bu bir liderin emriydi.

Bana değer verse de bu kez yanımda durup savaşamazdı. O da bunu biliyordu. Ve ben ondan yaradılışına ters düşecek bir şey istiyordum. Bazı şeyler seçim değildi, zorunluluktu. Onur, Volkovlar için her şeydi. Aile liderine saygı duymak ve sözünü dinlemek de.

Her şeyin sonlanacağı o zaman dilimi yaklaşırken, onları riske atamazdım. Ne ailemi ne de Vera’mı. Güneşimi ve ailemi korumalıydım.

Kısa bir sessizlik. Sonra tek kelime döküldü dudaklarından: “Tamam.”

Telefonu kapattım. Yavaşça arkamı döndüm. Planın üçüncü aşamasına geçmeden önce eve gitmem, hazırlanmam gerekiyordu.

“Eve gidiyoruz.”

Sessizce arkamdan geldiler. Yol boyunca Vera’nın bilekliğini elimde çevirdim. Parmaklarım titrerken onu öptüm. Hayatta kalması için dua ettim. Onu kurtaracaktım. Yine de…

Dayanma sınırımı aşmıştım. Kalbim acıdan parçalanıyor, içimdeki volkan kaynıyordu.

Bugün, Viktor Volkov yenik düşmüştü. İlk kez… vazgeçmişti.

Ve artık tek bir şeyden emindim.

Bu dünya, başka bir dünyanın cehennemiydi.

Belki de cehennem, sadece benim içindi.

Bölüm : 26.09.2024 21:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...