OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.
INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3
“Ruhumuzun kanatları kırıldığında, umut kaybolur. Acı dayanılmaz olur. Ve kalp… usulca kanar.” — Vera Vasiliev
Vera
Gözlerimi açmaya çalıştım, ama karanlık. Hayır… Gözlerimde bir bant vardı. Ağzımda da. Ellerim ve ayak bileklerim arkadan sıkıca bağlanmış, keskin bir acı yayılıyordu bileklerime. Sert bir araba koltuğunda oturduğumu fark ettim. Etrafımda birileri vardı. Nefes alıp verişleri, hareketleri… Hissediyordum.
Ellerimi oynatmaya çalıştığım anda biri fısıldadı, sesi ürpertici bir yumuşaklıkla doluydu.
“Kıpırdama, güzelim. Yoksa bileklerini daha sıkı bağlamak zorunda kalırım.”
İçimde korku ve mide bulantısı aynı anda yükseldi. Yanımdaki kişinin sıcak temasından hızla kaçınmaya çalışırken kendimi sakinleştirmeye uğraştım. Ama bu, neredeyse imkansızdı.
Bulunduğumuz araç sert bir yolda ilerliyordu. Tekerlekler zemindeki çukurlara girip çıkarken her sarsıntıda vücudum istemsizce sallanıyordu. Yol, uzun ve bitmek bilmeyen bir işkence gibiydi. Zamanın ne kadar geçtiğini bilmiyordum. Sonunda araç durdu.
Kapı açıldığında bir çift güçlü kol beni kavradı. Korkuyla çırpındım.
Direnmeyi sürdürdüğümde kollarını daha da sıktı. Nefesim kesildi.
Sesi sert ve buyurgandı. Yüzünü göremesem de varlığı, hâkimiyeti, her kelimesinde hissediliyordu. Kollarında taşınırken gözlerimden yaşlar süzüldü. Boşuna… Kaçış yoktu.
Bir kapı açıldı. İçeriden gelen soğuk, otoriter bir ses Rusça konuştu.
Beni taşıyan adam yürümeye devam etti. Sonra… Bir yatağın üzerine bırakıldım. Hemen ardından odada hareketlilik oldu. Adımlar, fısıltılar… Kimileri yaklaşıyor, kimileri uzaklaşıyordu. Ama ben… Göremiyordum. Yalnızca duyabiliyordum.
Bir süre sonra kapı yeniden açıldı. İçeri giren kişi ya da kişiler sessiz, ama kararlıydı. Biri ellerimi çözdü, ama hemen önden bağladı. Sonra ayak bileklerimdeki ipler çözüldü, fakat bağlanmadı. Ardından bir el, omzumdan tutup beni kaldırdı. Şimdi yatakta oturuyordum.
Bir sandalye çekildi. Ayaklarının sürtünmesi içimi titreten bir gıcırtı bıraktı.
İçimi ürperten o sesi… O alaycı tınıyı… Nerede duysam tanırdım.
Tam önümdeydi. Bir çift el çenemi kavradığında nefesim kesildi. Gözlerimdeki bant çıkarıldığında, sert ışık gözlerimi yaktı. Sonra ağzımdaki bantta çıktı.
Mikhail, karşımda bir sandalyeye yayılmış oturuyordu. Kardeşi Sergey ise ayaktaydı. Sergey’in buz gibi bakışları yüzümde, hatta vücudumda dolaştı. Midem bulandı. Mikhail’e döndüğümde, o sinsi gülümsemeyle beni izlediğini fark ettim.
“Seni böyle getirdiğim için üzgünüm, güzelim.”
Parmakları, yanaklarımdan süzülen yaşları sildi. Dokunuşu, mideme oturan bir taş gibiydi.
Titredim. Onun yanındayken her hücrem korkuyla doluyordu. Ama özellikle… Tam şu anda. Böyle bakarken. Böyle dokunurken.
Bakışlarımı kaçırmak için başımı eğdim. Ama bu onları durdurmaya yetmeyecekti. Niyetleri belliydi. Ve ben… Buradan çıkamayacağımı hissediyordum.
Eli yanağımdan boynuma, oradan da aşağıya inerken tüm vücudum gerildi. Nefesim hızlandı. Odayı dolduran tehditkâr sessizlik, içimde yankılanan korkuya karışıyordu. Bu kadar çaresiz olmak… Bana ne yapacaklarını bilememek… Oksijen sanki çekiliyordu ve ben yavaş yavaş boğuluyordum.
Mikhail’in sesi yumuşak ama emrediciydi. Gözlerim onun gözlerini bulduğunda, ne kadar saçma bir şey söylediğini yüzüne haykırmak istedim. Ama o, benim yerime hislerimi okumayı başarmıştı. Dudaklarının kıvrıldığı o kendinden emin gülümseme midemi bulandırdı.
“Sergey, dışarı çık. Beni gelinimle yalnız bırak.”
Bunu söylerken bakışlarını bir saniye bile üzerimden çekmemişti. Sergey kapıya yöneldi, ama çıkmadan önce duraksadı. Geriye dönüp Mikhail’e sert bir bakış attı.
Aralarında kısa ama anlamlı bir bakışma yaşandı. Ardından Sergey kapıyı kapatarak dışarı çıktı. O an içimdeki korkunun boyutu değişti. Onunla yalnız olmak... ürperticiydi.
Mikhail biraz daha yaklaştı. Bağlı bileklerimi avuçlarına aldı, başparmakları moraran derimin üzerinde ağır ağır gezindi.
Başımı hayır anlamında salladım. Ne söylesem boştu zaten.
“En kısa sürede bu iplerden kurtulacaksın.”
Tek kaşımı kaldırarak ona inanmayan gözlerle baktım. Gülümsemeye devam etti.
“Bana henüz inanmıyorsun, ama ben evleneceğim kadına yalan söylemem.”
Bedenim irkildi. Daha fazla dayanamadım.
Mikhail başını yana eğdi, gözlerindeki tehlikeli ışık parladı. Sonra yavaşça ayağa kalktı.
Sesi alçak ve tehditkârdı. Sandalyeden doğrulurken yüzüne yayılan gülümseme yerini tehlikeli bir ifadeye bıraktı. Saçlarımdan tutarak yüzümü kendine yaklaştırdı. Sıcak nefesi dudaklarımın hemen önünde gezindi.
“Viktor Volkov’u öldüreceğim.”
“Aşık olduğun adam öldüğünde, seni benim yapacağım Vera Vasiliev.”
Nefesim kesildi. Midem kasıldı.
Mikhail, cevabım karşısında kahkahaya benzeyen boğuk bir ses çıkardı.
“Zorla ya da isteyerek, ama bir şekilde benim olacaksın, güzel Vera.”
Ellerini yüzümden kaydırıp belime doğru indirdiğinde gözlerimi sımsıkı kapattım. Başımı yana çevirerek dudaklarından kaçındım.
Bir anda beni omuzlarımdan kavrayarak sertçe yatağa bastırdı. Panikle çırpındım.
“Aslında asi tarafını da seviyorum.”
Başımı çevirdim, nefesim düzensizdi. O ise eğleniyordu.
“Ama sen daha çok itaatkârsın, değil mi güzelim?”
Her şeyiyle beni tüketiyordu. Yok ediyordu. Sınırlarımı, korkularımı, direncimi. Bunun sonunun iyi bitmeyeceğini biliyordum. Ama ne yapabilirdim ki?
Ellerini belime kaydırdığında tüm vücudum irkildi. Onu itmeye çalıştım, ama bileklerimi sıkıca tuttu.
“Böyle hırçın davranırsan, nezaketi elden bırakmak zorunda kalacağım.”
Tam o anda kapı açıldı. İçeri iki adam girdi. Sarışın, uzun boylu ve korkutucu görünüyorlardı. Sağdaki bir adım öne çıktı.
“Patron, beklediğiniz tüm misafirler geldi. Hepsi toplantı odasında.”
Mikhail’in gözleri benden ayrılmadı. Dudakları alaycı bir gülümsemeye kıvrıldı. Onun her şeyinden nefret ediyordum.
Yavaşça geri çekildi. Ama giderken bile korkumu perçinliyor, beni dibe çekiyordu.
Burnunu yanağıma sürdü, sonra kokumu içine çekti. Midem bulandı.
“Senin için asla geç kalmam, ama Viktor…”
Gözleri tekrar yüzüme sabitlendi, sesi buz gibiydi.
Beni bıraktığında, bedenim yatağın üzerine düşerken ben hâlâ titriyordum. Kapı kapandığında, geride bıraktığı karanlık içime çökmeye başladı. Zihnimdeki sesler ise susmuyordu.
Buradan çıkmalıyım. Yoksa, gerçekten geri dönecek.
Ve bu kez… Her şey çok daha kötü olacak.
Mikhail, kapıdan çıkmadan önce duraksadı. Gözleri üzerime sabitlenmişti, içinde tehdit dolu bir kararlılıkla. Sanki düşüncelerimi fark etmişti. Derin bir nefes aldı, sonra yanındaki adamlardan birine döndü.
Odada bir gerginlik çöktü. Yakim ve diğer adam nefeslerini tutmuş gibi bekliyordu.
“Eğer ona dokunursanız…” Mikhail duraksadı. Gözlerini kısıp Yakim’e doğru eğildi. “Sizi gözümü bile kırpmadan öldürürüm. Yanına bile gereğinden fazla yaklaşırsanız mahvolursunuz.”
Yakim başını eğdi. “Emredersiniz, patron.”
Mikhail gözlerini son bir kez bana çevirdi. O bakışta her şey vardı. Sahiplenme, tehdit, hastalıklı bir tutku. Midem sıkıştı.
Ve ardından kapıyı açarak odadan çıktı. Adamları da onu takip etti.
Kısa bir süre, sadece sessizlik kaldı. Ama bu sessizlik bile huzur vermiyordu. Sonra kapı yeniden açıldı.
Ben, yatağın duvara yakın köşesine sinmiş, kollarımı kendime sarmıştım. İçeri giren, biraz önce adını öğrendiğim adamdı. Yakim. Bir elinde battaniye, diğerinde yemek dolu bir tepsi vardı. Yavaş adımlarla yaklaşıp tepsiyi yanımdaki masaya bıraktı. Battaniyeyi de yatağın ucuna koydu.
“Bir şeyler yemelisiniz, Bayan Vera.”
El bileklerime uzandığında, hızla geriye çekildim. Yakim duraksadı. Sonra, neredeyse fısıltıyla konuştu.
“Benden korkmanıza gerek yok.”
Bakışlarımı kaldırıp ona baktım. Gözlerinde tehdit yoktu. Sert bir adamdı, ama Mikhail gibi değildi. Bir adım daha yaklaştı.
Tam o sırada kapı aralandı ve diğer adam içeri girdi. Kaşlarını çatarak Yakim’e seslendi.
“Yakim, bud’te bystry.” (Yakim, çabuk ol.)
Diğer adam çıkınca Yakim bana döndü. Ama bu sefer daha da yakınımdaydı. Özenli ve nazik bir şekilde bileklerimdeki ipleri çözdü. Ve o anda söylediği şey, tüm dünyamı altüst etti.
“Viktor Volkov sizi en kısa sürede buradan çıkaracak.”
“Kurtulacaksınız, Bayan Vera.”
Gözlerim onun gözlerinde kilitlendi.
İçimde bir umut dalgası yükseldi.
Yakim, sessiz bir saygıyla başını salladı.
Titreyen ellerimle masadaki suya uzandım. Küçük bir yudum aldım. Midem kasılıyordu ama kendimi zorladım.
“Ben kapıda olacağım.” dedi, sesi alçak ama kararlıydı. “Bir ihtiyacınız olursa…”
Bir saniye duraksadım. Sonra, korkumu bastırarak, bir şey söyledim.
“Banyoyu kullanmam gerekiyor.”
Banyoya girdim. Kapıyı kapattım ama kilitlemedim. Kilitlemeye cesaret edemedim. Tuvaleti kullanırken, tüm bedenim hala gergindi. Ellerim soğuktu. Lavaboya yöneldim, musluğu açtım ve yüzüme su çarptım. Sonra aynaya baktım.
Ve gördüğüm kişi… tanıdığım Vera değildi. Korku dolu bakışlar. Kırmızı gözler. Bembeyaz bir yüz.
İçimde yükselen duyguları durduramıyordum. Ölmekten korkuyordum. Ama en çok da… Mikhail’in Viktor’a zarar vermesinden korkuyordum.
Bir kez daha gözyaşlarım yanağımdan süzüldü. Buradan kurtulmayı başarırsam… ne olacaktı? Bu düşünce içimde bambaşka bir korku yarattı. Çünkü Viktor’un dünyası tam olarak buydu. Kaos. Ölüm. Savaş. İntikam. Hırs.
Aşık olduğum adamın hayatı buydu. Ve ben o hayatın içinde, hiçbir zaman güvende olmayacaktım. Kalbime derin bir sancı saplandı. Tam o anda, kapı çalındı.
Kapıyı açtığımda Yakim, yüzüme endişeyle baktı. Sonra sessizce geri çekildi. Ben masaya otururken, o kapının yanında bekledi. Zor da olsa birkaç lokma yedim. Su içtim. Ama midemde ağır bir düğüm vardı. Yemek bittiğinde, Yakim yeniden ellerimi bağladı. Ama bu kez, özür dileyerek. Tepsiyi alırken bir kez daha bana döndü.
“Kaçmaya çalışmayın.” Sesi sakindi ama kesindi. “İşler yoluna girecek. Biraz sabredin, Bayan Vera.”
Başımı salladım. Güvenilir miydi? Bilmiyordum. Ama şu an elimdeki tek umuttu. Yakim gittiğinde oda yine sessizliğe gömüldü. Saatler geçti. Ama zaman benim için akmıyordu.
Pencereden içeri dolan güneş ışıkları sabahın geldiğini gösteriyordu. Ama benim için ne gece vardı ne de gündüz. Sadece hiçlik. Ve o hiçliğin içinde, zihnimi kemiren tek bir düşünce vardı. Viktor.
Onunla tanıştığım an. Yaşadıklarımız. Aşkımız.
Artık her şey ağır geliyordu. Gözlerimi kapadım. Ayaklarımı kendime doğru çekip duvara yaslandım. Ve farkına varmadan… Uyudum.
Eve dönerken Dmitriy’den mesaj geldi.
“Herkes yanımda, yola çıkıyoruz.”
“Beni sürekli bilgilendir.” diye yazdım.
Telefonu kapatıp yolu izlemeye devam ettim. Zihnim, içinde boğulduğum bir girdaptı. Endişe, öfke ve sabırsızlık birbirine karışmıştı. Ellerimi sıkmaktan eklemlerim beyaza kesmişti.
Vera.
Ona bir an önce ulaşmalıydım. Daha fazla bekleyemezdim.
Eve ulaştığımızda doğruca odamıza yöneldim. Odamıza. Ama Vera olmadan, oda da ev de cansız bir kabuktan farksızdı. Sessizdi. Anlamsızdı. Yatak çoktan düzeltilmiş, etraf temizlenmişti. Her şey yerli yerindeydi. Ama Vera burada değildi.
Vadim, sessiz adımlarla peşimden gelmişti. Kapının eşiğinde durdu.
“Efendim, bir isteğiniz var mı?”
“Temiz giysiler çıkar Vadim.” dedim, sesim olması gerekenden daha sertti.
Bir an duraksadı, sonra ekledi.
“Size atıştıracak bir şeyler getireyim.”
Bunu reddetmenin anlamsız olduğunu biliyordum. Vadim, bir şeylere ihtiyacım olup olmadığını sormazdı. İhtiyacım olduğunu düşündüğü şeyi getirirdi.
Cevap vermedim. Sadece üzerimdeki giysileri çıkardım.
Kan lekeleri… Ne kadar suyla yıkasam da üzerimde kalacaklardı.
Banyoya geçtim. Musluğu açıp yüzüme soğuk su çarptım. Aynadaki yansımama baktım. Bembeyaz bir surat. Çökmüş gözaltları. Yorgunluk ve öfkenin izleri.
Havluyla yüzümü kurulayıp içeri döndüm. Vadim’in çıkardığı temiz kıyafetleri giydim. Silahımı belime, bıçağımı yerine yerleştirdim. Sonra telefonu elime aldım. Vladimir Vikhrov’u aradım.
Ona öğrendiğim her şeyi anlattım. Kayıp parçalar tamamlanıyordu. Ama duydukları… duyduklarımız… hiç tahmin edemeyeceğiz şeylerdi.
“Demek asıl sebep yalnızca bizim gücümüz değilmiş.” dedi. “Vera’nın Timoshkin kanından olduğunu asla tahmin edemezdim.”
Vladimir’in sesi düşünceliydi.
“Gençliğimde Timoshkin adını duymuştum, Viktor. Saygıdeğer, zengin ve üst mertebeye yakın bir aileydi. Bir gecede yok oldular. Servetleri, aile üyeleri… Hepsi. O dönem herkes onları ve başlarına gelenleri konuşuyordu.”
Tam o anda hattın diğer ucunda başka bir ses duydum. “Bir dakika, Viktor. Rodya geldi.”
Sustum, dinlemeye çalıştım. Ama Vladimir ile Rodya’nın ne konuştuğunu anlayamadım. Sonra Vladimir’in sesi geri döndü.
“Yaklaştık, evlat. Rodya bir iz peşinde. Doğrulamaya çalışıyoruz.”
İçimi çektim. Bu beklediğim haber değildi. Ama bir başlangıçtı.
“Onları güvende olacakları bir yere gönderdim.”
Bunu söylerken Vladimir’in sesinde bir onay vardı.
“Yanına ne zaman gelmeliyim, Vladimir?”
“Bir saat sonra, Viktor. Ve yanına Sacha’yı alacaksın.”
“Köstebeği açığa çıkarmamız gerekiyor ve ondan daha fazla şüpheleniyorum.”
Bir an düşündüm. Haklı olabilirdi. “Peki.”
Vladimir devam etti. “Andrei ülkeye giriş yapmış. Yirmi dakika içinde evde olur.”
Başımı salladım. “Haber verdiğin için sağ ol, Vladimir.”
Planın bir sonraki aşamasını şekillendiriyorduk. Vladimir yapmam gerekenleri anlatmaya başladığında onu dikkatle dinledim.
“Andrei’yi YuZAO bölgesine gönder. Voronin, Ovechkin ve Petrovlar’ın kullandığı depoya.”
“Borya ve Orrel de batı yakasındaki barlara geçsin.”
Bu şaşırtıcı hamleydi. Onların dikkatini dağıtacaktık.
“Kontrol edemeyecekleri dış faktörler yaratalım, Viktor.” dedi, sesi kararlıydı. “Bölünmelerine sebep olacak hamleler yapmalıyız. Mikhail’in bir süre diğer ailelerden yardım alamayacak hale gelmesi gerek.”
Vladimir’in içini çektiğini duydum.
“Planın üçüncü aşaması biraz daha karışık olacak. Ama halledeceğiz.”
Bunu söylerken sesi her zamanki gibi soğukkanlıydı.
“Sen Sacha ile bize geldiğinde, her şeyin yolunda olduğunu düşünecekler. Ama o sırada çoklu saldırılar yaşanmış olacak.” Bir an duraksadı, sonra ekledi. “Bu arada, adamlarım eve geldiğinde üstünü arayacaklar. O yüzden bıçağını sakla.”
Elim bıçağıma gitti. “Hallederim.”
“Ölümümü de Rodya doğrulayacak.”3
İşte bu cümle… içimde bir huzursuzluk yarattı.
“Bu plan hâlâ içime sinmiyor.” dedim, kaşlarımı çatarken.
“Vera’yı kurtarmanın ve herkesi cezalandırmanın tek yolu, gerçek bir tuzaktan geçiyor Viktor.”
“Elimizde hem sağlam bir plan var, hem de hepsini ipe götürecek bir tuzak. Plana sadık kalırsak, her şey yoluna girecek.”
Derin bir nefes aldım. “Haklısın.”
“Diğer detayları daha sonra konuşuruz.”
Telefonu kapattım. Bir an durup nefes aldım.
Sonra silahımın namlusunu kontrol ettim. Bıçağımı gizli bir yere yerleştirdim. Saatime baktım. Harekete geçme vakti gelmişti.
Telefon yeniden çaldığında ekranda Dmitriy’in adı belirdi.
“Viktor, hat güvenli olmayabilir ama Sofi’yi durduramadım. Sesini duymak istiyor.”
“Sorun değil. Konuşurum.” dedim.
Sofi’nin sesi telefona dolduğunda içimde bir şey sıkıştı. “Viktor amca… neredesin?”
Soru, içime işledi. Ama cevabı belliydi. “Hemen halledilmesi gerekiyor, Sofi. Üzgünüm.”
Küçük bir sessizlik. Sonra fısıltı kadar yumuşak bir ses. “Peki… sonra yanımıza gelecek misin?”
Bekleyecekti. Cevap vermedim. Çünkü bir şey söyleseydim, içimdeki boşluk genişlerdi.
Dmitriy yeniden telefonu aldı. “Vera’yı da alıp bize dön.”
Tek dileğim buydu. Ama sessizlik, içimde kök salan bir varlığa dönüşmüştü. Beni çevreledi, boğazıma dolandı.
“Görüşürüz, Dmitriy.” dedim. “Bana ihtiyacınız olursa…”
Cümle tamamlanmadı. Biz sustuk. Telefonu ben kapattım.
Kapı zili çaldığında içgüdüsel olarak hareketlendim. Odandan çıktım ve merdivenlerden aşağı indim. Andrei kapıda bekliyordu.
Göz göze geldiğimiz an, kısa bir sessizlik oldu.
Beni inceledi. Derinlere bakmak istedi. Ama bulduğu tek şey karanlıktı. Ben karanlıktım.
“Haklıydın.” dedi Andrei. “Her konuda.”
“Sen de haklıydın, Andrei.” dedim. “Sana seçim şansı bile vermedim. Üzgünüm. Her şeyi batırdım.”
Bir adım yaklaştı. “Çözeriz, Viktor.”
Başını salladı ve arkamdan yürüdü.
Burası, evim bir zamanlar kale gibiydi. Ama şimdi ihanetin soğuk nefesi, en güvenli duvarların arasına bile sızmıştı.
Dmitriy gitmeden, evdeki her odanın araştırılmasını sağlamıştı. Dinleme cihazı yoktu. Temizdi. Ama artık hiçbir şey gerçekten temiz değildi.
Şüphe tohumu bir kere kalbe yerleşti mi, büyür ve sarmaşığa dönüşürdü.
İhanet bir kere kök saldı mı, yakanızı bırakmazdı.
Şüphe filizlenir… İhanet büyür… Ve intikam, bir sarmaşık gibi her yeri sarar. O sarmaşığı kesip atmak bazen çözümün tek yoludur.
Kapıyı kapattığımda Andrei bana döndü.
Yüzeydeki bilgileri paylaştım. Ama derindeki bilgileri… kendime sakladım. Vladimir’le bağımı kopardığımı söyledim. Gerçekte olanları ise kimseye anlatmadım.
İlk başta cümleyi anlamadım. Sonra fark ettim. Boris’e baba diyebiliyordu artık. Bu beni mutlu etse de belli edemedim. Çünkü içim… içim çoktan parçalanmıştı.
Bir an sustu. Sonra sesi sertleşti. “Bunu benden de istemeyeceksin, değil mi?”
Cevap vermediğim için gerildi.
“Eğer benden gitmemi istersen seni öldürürüm, Volkov.” dedi, gözlerimin içine bakarak. “Sonra da gider Vera’yı o pisliğin elinden kendim kurtarırım.”
Yüzümden buruk bir gülümsenin gölgesi geçti. Andrei her zaman aileden biriydi.
“Seninle her zaman omuz omuza çarpışırım, Volkov.”
Dudakları ince bir çizgiye dönüştü. Bir şey söylemek üzere olduğunu anladım.
“Zamanı değil ama…” dedi yavaşça. “Lena ile bir bitişe ihtiyacım olduğu konusunda haklı çıktın. Ama bir dahaki sefere asla karışma.”
Camdan dışarı baktım. “Buna vaktim olmayabilir.”
Öfkeyle ellerini masaya dayadı. “Ölmeyeceksin, Volk. Beni duydun mu? Ölmene de Vera’nın zarar görmesine de izin vermeyeceğim.”
Gözlerimi ona çevirdim. “Biliyorum, Andrei.”
Boris ve Andrei arasındaki meseleyi düşündüm.
“Bu arada öğrendiklerimiz… hiçbir şeyi değiştirmedi. Kan üstündür, her zaman. Ve aile her şeydir.” Bir an durdum. “Ama sen zaten ailemizdin, Andrei.”
Gözleri parladı. “Öyle, Viktor.”
Sonra, içten bir şekilde fısıldadım. “Yine de… Aileye yeniden hoş geldin.”
Gülümsedi. “Hoş bulduk.” Derin bir nefes aldıktan sonra önemli soruyu sordu. “Şimdi, ilk olarak ne yapıyoruz?”
Ona talimatları verdim. “Sen, YuZAO’daki depolara geçeceksin. Borya ve Orrel batı yakasındaki barlara. Sacha benimle Vladimir’in evine gelecek.”
Andrei, kaşlarını çattı. “Seninle ben gelirim.” dedi. “Orada ne olacağını—”
“Hayır. Sacha benimle gelecek.”
“Neye göre seçim yaptın, Volk?”
Beni sorguluyordu. Ama cevabım hazırdı.
“Gideceğin bölge yüksek riskli.” dedim. “Voronin’in en gizli sığınağı orası. Ve bu konuda bir tek sana güvenebilirim.”
Andrei gözlerini kıstı. “Vera orada değildir.” dedi. “Voronin akıllı. En yüksek riskli, en korunaklı bölge olsa da Vera’yı orada tutmaz.”
“Siz sadece dikkatlerini dağıtacaksınız. Orayı ele geçireceksiniz. Güç dengesi bizim lehimize olacak. Düşmanı bölersek, onları alt etmek çok daha kolay olur.”
“Peki ya Vera? Onun yerini nasıl tespit edeceğiz?”
“Vladimir’i öldürdüğümde adamları benim komutamda olacak.”
Andrei şaşkındı. Açıklamamı bekliyordu.
“Vladimir’in bir adamı var. Rodya.” Yavaşça söyledim. “Sağlam bağlantıları var. Geçmişi karanlık. Kimliği belirsiz. Eskiden bir ajan olduğuna dair söylentiler var. Bana gereken bilgileri aktaracağına eminim.”
Andrei, beni izledi. Gözlerinde bir şey vardı. Bir an için gördüğüm ama hızla kaybolan bir şey. Ve ben artık her bakışın ardında bir şeyler arıyordum.
“Vladimir’i gerçekten öldürecek misin?”
Andrei’nin sesi, odadaki gerilimi kesen bir bıçak gibi sert ve kesindi.
“Mikhail benden bunu bekliyor. Vera’nın onuru, çektiği acı ve özgürlüğü karşılığında… Vladimir’in hayatı.”
Bakışlarımdaki karmaşayı gördü. Hüznü fark etti. Ama içimdeki kasırgayı bilemezdi.
“Büyük bir kumar oynuyorsun, Viktor.”
Hiçbir fikri yoktu. İçinde bulunduğum fırtınayı tahmin bile edemezdi.
“Vera’yı kurtarmak için her şeyi yaparım.” dedim, tereddütsüz.
“Yapacağız.” dedi. “Onu ve seni, canım pahasına koruyacağım, Pakhan.”
Sert bakışlarımı üzerine diktim. “Bana bir söz ver, Andrei.”
Gözleri ciddiyetimi ölçerken bir adım attım.
“Her ne olursa olsun, önceliğin Vera olacak. Onu kurtaracaksın. Özellikle de bana bir şey olursa.”
Bir anlığına duraksadı. Sonra kararlı bir şekilde başını salladı. “Tamam.”
Bıçağını çıkardı. Hiç tereddüt etmeden kolunda ufak bir kesik açtı.
“Kanın kanım, soyun soyum, emrin yeminimdir, Viktor Volkov. Vera’yı kurtaracağım.”
“Bugün hayatta kalırsak, birçok kişinin tarih sahnesinden silindiği ve yeni bir başlangıca imza atıldığı bir gece olacak, Andrei.”
Gözlerinde en ufak bir şüphe ya da tereddüt bulamadım.
“Bu işte sonuna kadar yanındayım, Volk.”
Kapıya yöneldiğim anda bir el kolumu tuttu.
“Sacha’dan şüphelendiğin için mi onunla gideceksin?”
Buz gibi bir sessizlik düştü aramıza.
“Lena… gitmeden önce isimsiz bir mektup aldığını söyledi. Kararını o gün verdiğini.”
İçimdeki huzursuzluk bir anda büyüdü.
“Benim gerçeklerimi anlatıyordu. Hayatımın en kötü anlarını.”
Öfke, damarlarımda dolaşan soğuk bir zehir gibi ağırlaştı.
“Mektubu görmek istedim Viktor.” dedi kısık sesle. “Yanında getirmişti. Sacha’nın el yazısıydı, Viktor.”
“Şimdilik onunla yüzleşme. Bir şeylerden şüphelenirse…”
“Onu elimizden kaçırırız.” dedi sertçe. “Emredersin, Pakhan.” İçini çekti. “Hepimiz hayata kötü bir yerden başladık. İçine doğduğumuz dünya bu kadar kötü. Ama sana daima iyilik etmiş ve hayatını kurtarmış insanlara ihanet ediyorsan, kötü birisin. Değerlerin yoktur.”
Kelimeleri ağırdı. Ama doğruydu.
“Bu nedenle, gerçek açığa çıktığında… eğer aramızdaki hain Sacha ise… cezayı benim vermeme izin ver.”
Arkamı döndüm. Salonda diğerleriyle buluştuk, planı aktardım. Herkes ayrıldı. Biz, Sacha ile aynı araca bindik. Üç farklı yöne dağıldık.
“Pakhan, Vladimir Vikhrov’u öldürebilecek miyiz?”
Başını salladı. Yola odaklandı.
Yolun sonunda, bizi takip eden adamlarla birlikte Vikhrov malikanesine giriş yaptık. Anında etrafımızı sardılar. Silahlarımızı aldılar. Gizlediğim bıçak hariç. Babamın yıllar önce benim için özel olarak yaptırdığı bıçaktı. Kınında bir kurt figürü olan.
Vladimir’in adamlarından biri öne çıktı.
Sakin ve soğukkanlıydım. Sacha ile eve girdik ve Vladimir’in bizi beklediği odaya ilerledik. Beni süzdü. Otoriter, zeki bakışlar.
“Ostav’ nas v pokoye. (Bizi yalnız bırakın)”
Adamlar çıktı. Kapı kapandığında, Vladimir gözlerini üzerime dikti.
“Şüphelendiğimiz herkes ağın içinde.” dedi.
“Bizim dünyamız şu an ikiye ayrıldı.” İleri eğildi. “Ama onları tanıyorsun, Volk. Hepsi güce ve konuma tapıyor. Güç kimdeyse, ona dönecekler. Yanımızda yer alacaklar.”
Başımı salladım ama… Tedirginliğimi fark etti.
“İnançsızlığı yok et, Volkov. Bu sadece bir zafer günü olacak.”
Nefesim kesildi. “Ona bir şey olursa…”
“Olmayacak.” Sert bir şekilde devam etti. “Bana güven. Her senaryoya uygun yedek bir plan var.”
Ama kelimeler bana ulaşmıyordu.
“Vera’nın yerini tespit ettik.”
“Mikhail, onu gizli evlerinden birine götürmüş.”
“Rodya sana gereken bilgileri verecek. Kuzeydoğudaki arazisinde. Mikhail’in herkesten sakladığı tek yer olduğunu düşünüyoruz. Bu arada… Yakim’i hatırlıyorsun, değil mi?”
“O, Rodya’ya haber verdi. Vera’nın sağlık durumu iyi.”
Dudaklarım açıldı ama sesim çıkmadı.
Nefesim titredi. “Ona…” Yutkundum. “Ona dokunmuş mu, Vladimir?”
“Ve…” dedi. “Ona dokunamayacak. Kendini bir an önce topla.”
“Biliyorum, sadece çabala ve sabret.”
Gözlerimi bir anlığına kapadım ve zihnimi kontrol etmeye çalıştım.
“Şimdi hazırsan…” Sesindeki tını değişti. “Oyun başlasın.”
Karşımda… babam saydığım adam vardı. Ve ben harekete geçemiyordum.
“Hadi, Volk. Bu işi bitirelim. Sonra da Sacha, Mikhail’i bilgilendirecek mi, görelim.”
Önümde savunmasız bir şekilde durdu. Nefesim hızlandı. Ve… saldırdım.
İkinci darbe. Derin kesikler. Kan, her yere sıçradı.
Yerde, kanlar içinde yatan Vladimir Vikhrov.
Üstü kanlarla kaplı, başında dikilen Viktor Volkov.
Kara Kurt, Büyük Kurt’u yendi.
Rodya içeri girdiğinde, eski Pakhan’ın yani Vladimir Vikhrov’un yanında durdu. Dizlerinin üzerine çöktü. Nabzını kontrol etti. Sonra bize döndü.
Sesi odada yankılandığında, bakışlarım tek bir kişiyi aradı. Sacha. Şok içinde Vladimir’e bakıyordu. Gözleri donuktu. Sonra bakışları benimkileri buldu. Şaşkınlıkla… hayranlık arasında ince bir çizgide duruyordu. Kendi içindeki oto kontrolü hemen geri kazandı. Ama gözlerinde saklamaya çalıştığı o küçük kıvılcımı gördüm.
Bu dünyada kralın tahtına çıkmanın yalnızca iki yolu vardı. Varis olarak doğmak… Veya kralı devirerek hüküm sürmek.
Ben kralı öldürerek tahta çıkmıştım.
Ve şimdi… bu odadaki herkes bunun farkındaydı.
Adamların hepsi, bir emir beklercesine önümde diz çöktü. Bir taşla birden fazla kuş vurmuştuk.
Mikhail, Vladimir’i öldürdüğümü öğrenecekti. Ama… köstebekten şüphelendiğimi asla tahmin edemeyecekti.
Çünkü bu bir oyun değildi. Bu bir tuzaktı.
Ben köstebeği açığa çıkarırken… Rakip ailelere büyük maddi kayıplar verdirerek onları köşeye sıkıştırıyordum. Ve onlar düştükçe, ben planın son aşamasına ilerliyordum.
Şimdi sırada Mikhail vardı. O, Vera’yı alarak… beni devirerek… gücü ve tahtı ele geçirebileceğini sanıyordu.
Ama bilmediği bir şey vardı. Ben onu bekliyordum. O örümcek ağındaki bir sinekti. Ve bu gece… onunla birlikte tüm sinekler yok olacaktı.
Çünkü artık kralların devri başlıyordu.
Ve bu gece… Her şey tersine dönecekti.
O sırada, Rodya tam önümde durdu. Sağ elini kalbinin üzerine koydu. Ve başını saygıyla eğdi.
“Emrinizi bekliyoruz, Pakhan.”
Buz gibi bir sessizlik çöktü üzerimize. Derin bir nefes aldım. Sonra kararlı bir sesle fısıldadım: “Zhdi ot menya vestey den' i noch'. Gece gündüz benden haber bekleyin.”
Başını sertçe salladı. Bu, yalnızca bir koddu.
Bu evden çıktığım anda kral ayağa kalkacaktı. Varis yürürken, kral gölgelerden onu koruyacaktı. Dışarı çıkmadan önce, Rodya cebime bir not sıkıştırdı. Vera’nın yeri.
Bütün dünya birkaç satıra sığmıştı. O anda, gözlerimi kapattım. Ve içimdeki savaşı susturdum. Çünkü bugün tek bir savaş vardı. Bugün Vera için savaşacaktım. Güneşimi kurtaracaktım.
Bunu yaparken Dusha (Ruh), Prizrak (Hayalet) ve Drakon (Ejderha) yanımda olacaktı. Vladimir’in efsanevi timi, Vladimir’e bağlılık yemini edenler ve benim ekibim.
Biz bugün cehennemi yerle bir edecektik.
Eğer Mikhail bir kurdun pes ettiğini düşünüyorsa… Yanılıyordu. Biz avımızı izlerdik. Ve bir kurt, asla savaşmadan ölmezdi.
Tam o sırada, telefonuma bir mesaj düştü. Mikhail Voronin. Bir ihanetin kanıtı. Ama sorulması gereken soru şuydu: “İhanetin boyutu neydi? Ne kadar derine iniyordu?”
Mesajın üzerinde gözlerim gezindi.
“Sözünü tuttun, Volkov. Şimdi sıra bende.”
Gözlerimi kıstım. İçimdeki soğuk öfke, damarlarımı zehirli bir yılan gibi sardı. Düşüncelere dalmışken, Sacha’nın sesi beni dünyaya geri çekti.
Yüzümü ona çevirdim. Ve karanlığın içinden gelen sesim, her şeyi mühürledi: “Gerekeni yapacağız, Sacha.”
O an, gözlerindeki sabırsızlığı fark ettim. Ama bunu yok saydım. Çünkü biz artık sona geliyorduk. Zamanı geldiğinde… gereken her şey yapılacak, bedeller ödenecekti.
Araçlar hızla ilerlerken, Andrei’den mesaj geldi.
“YuZAO bölgesi kontrol altında.”
Hemen ardından, Borya ve Orrel’den de.
Şimdi sırada Mikhail Voronin vardı. Ve ona diz çöktürme vakti gelmişti.
Vera
Saatler birbirini kovalarken gözlerimi açtığımda, birinin beni yatağa yatırıp üzerimi örttüğünü fark ettim. Hızla doğrulup üstümü düzelttim. Güneş ışıklarının pencereden süzülüşüne bakarak zamanı tahmin etmeye çalıştım. Öğleden sonra üç ya da dört olmalıydı. Tam o sırada kapı açıldı.
Mikhail Voronin içeriye girdi, peşinde bir hizmetçi vardı. Elinde bir yemek tepsisi tutuyordu. Mikhail, o sinsi gülüşüyle yanıma oturduğunda, hizmetçi tepsiyi masaya bıraktı ve ona baktı. Mikhail hafif bir el hareketiyle çıkmasını işaret ettiğinde, odada onunla yalnız kaldım.
“Bugün çok az yemek yemişsin. Böyle giderse hastalanırsın. Düğünümüzde hasta olmanı istemem, Vera.”
Yemek tabağını bana doğru uzatırken yüzüme eğildi. “Hadi güzelim, bir şeyler ye.”
“Nefret ediyorum senden,” diye fısıldadım.
Mikhail hafifçe güldü. “Bu inadın ya da minik öfken bir işe yaramayacak, Vera.”
Beni kendine döndürdü, yüzümü inceledi. Gözlerindeki karanlık içime işliyordu.
“Artık benim olduğunu bir an önce kabullen. Kendi iyiliğin için. Ve beni sakın kızdırma, Vera.”
Öfke ve nefret dolu bakışlarımı fark ettiğinde, yüzündeki o alaycı ifade yerini tehlikeli bir ciddiyete bıraktı. İçimde bir şeyler sıkıştı, onun bana zarar verebilecek kadar korkunç bir adam olduğunu biliyordum.
“Bitti, Vera. Viktor burayı asla bulamayacak. Bulsa bile fark etmez, seni kimseye bırakmam. Zaten sevgilin çok yakında ölecek.”
Buz gibi sözleri odanın içinde yankılandı. Nefesim kesildi. Gözlerim büyüdü. Saçlarımı kavrayarak beni kendine yaklaştırdı.
“Yakında tamamen benim olacaksın.”
Ondan, dokunuşundan, varlığından tiksiniyordum. Dudaklarıma bir kez daha yaklaşırken yüzüme fısıldadı.
“Gerçekten çok güzelsin, Vera.”
Bir eli hâlâ saçlarımı tutarken, diğeri belimden aşağı süzüldü. Korkudan titredim.
“Sana dokunmamış bile… Ne aptallık, Vera. Ben asla durmazdım.”
Beni o kadar sıkı tutuyordu ki kaçamıyordum, başımı bile çeviremiyordum.
Gözlerimi sıkıca kapattım. Kalbim öyle şiddetli çarpıyordu ki göğsüm daralıyordu. Ama beni öpmedi. Birkaç saniye sonra uzaklaştığını hissettiğimde gözlerimi açtım.
“Sana henüz dokunmayacağım, güzelim.”
Gülümsemesi genişledi, ama bu gülüşün içinde karanlık bir şey saklıydı.
“Canımı sıktığın aşamadayız. Hayatta her şey karşılıklıdır, Vera. Şimdi ben de seninkini sıkmaya başlamalıyım.”
Şaşkınlıkla ona baktım. Bir parmağını dudaklarımda gezdirdi.
“Yine de sana kızgın kalmak zor. Ama deneyeceğim. Ve canın epey sıkılacak Vera.”
“Ne demek istiyorsun?” diye fısıldadım.
Mikhail hafifçe başını eğdi, gözlerini gözlerime kilitledi. “Hayat hikâyeni sana anlatmakla başlayayım o zaman. Gerçekleri konuşalım.”
Kalbimde bir sızı başladı. Bir fırtına yaklaşıyordu.
Büyükbabamın mavi kandan, yani asil bir soydan geldiğini söylediğinde, damarlarımda dolaşan kan bile yabancı geldi bana. Timoshkin soyunun son temsilcisi olduğumu öğrendiğimde içimde bir şeyler yerinden oynadı. Ama asıl darbe Mikhail’in dudaklarından dökülen o kelimelerdi.
“Babam, annenle sözlenmişti, Vera. Ama annen aşık olduğu adamla, yani babanla evlenerek bu sözü bozdu.”
Bir an nefes almayı unuttum. O kadar imkansızdı ki duyduklarım…
Büyükbabamın bana sadece servet değil, güç, konum, bağlantılar ve asil bir soy miras bıraktığını söylediğinde ise zihnim iyice bulanıklaştı. Annemle babamın beni korumak için kaçtığını duyduğumda kalbime bir bıçak saplandı.
Demek ki… onların ölümü benim yüzümden miydi?
Mikhail yavaşça eğildi, yüzüme alaycı bir ifadeyle baktı.
“Mavi kansın, güzelim. Yazgın benimle başladı, kaderini de ben yönlendireceğim. Viktor sadece seni benden çaldı. Şimdi seni geri almamın ve hikayemizi tamamlamanın vakti geldi.”
Hikayede boşluklar vardı, ama bir şeyden emindim. Bu bir aşk hikayesi değildi. Bu, gücün ve hırsın hikayesiydi. Ve aşkın bedeli her zaman ağırdı. Gerçek aşkın bedeli ise… bazen sadece yok oluştu.
Aklıma gelen ilk soruyu sordum. “Viktor bunu biliyor mu?”
Mikhail’in gözleri gözlerime kilitlendi. O dipsiz, karanlık bakışlarda asla güvenilmeyecek bir şeyler vardı. “Elbette biliyor, güzelim.”
İçten içe gerçeği duymaktan korksam da yalanlara tahammülüm yoktu.
“Sana neden yalan söyleyeyim ki, Vera?” diye mırıldandı Mikhail. “Özellikle de sana, senin gerçeklerini anlatırken… Zaten ellerimdeyken ve sana hiçbir şey borçlu değilken, neden seni kandırayım ki?”
Elimi başıma götürdüm. İçimde bir şeyler çatırdıyordu.
“Viktor bana bunu yapmaz. Bilse bana her şeyi söylerdi. O beni seviyor.”
Mikhail’in yüzüne tehlikeli bir gülümseme yerleşti. Çenemi kavradı, gözlerimi içine çekti.
“Gerçekten seviyor mu, Vera? Yoksa sadece böyle düşünmeni mi sağladı?”
Zihnimle oynuyordu. Kalbimle de. Ondan hızla uzaklaştım.
“Sen sadece bir yalancısın. Sana inanmıyorum.”
Mikhail iç çekti, ellerini önünde birleştirdi.
“Her şeyi kanıtlayabilirim. Ama önce hikayenin kalanını dinlemelisin. Boris Volkov, New York’a seni bulmaya gelmedi, Vera. O, seni zaten bulmuştu. Ama eline geçen yeni bilgi daha kıymetliydi—senin Timoshkin soyunun son temsilcisi olduğun gerçeği.”
Sözleri beynime çakıldığında kalbim duracak gibi oldu. Mikhail ellerimi kendi ellerinin arasına aldı.
“Seni orada bırakıp Rusya’ya dönerken bir plan yaptı. Yapılacak en iyi plan buydu. Eğer onların, yani Viktor’un gelini olursan, onların gücüne güç katacaktın. Nadia’nın, büyükannenin incineceğini, hatta bu yüzden öleceğini bile umursamadan döndü. Büyükannene seni bulamadığını söyledi. Ve o, son umudunu da yitirip öldü.”
Bu kadarı fazlaydı. Hıçkırdım, gözlerim yaşlarla doldu. Mikhail geri çekilip başını yana eğdi.
“Viktor ile tanışman bile sadece iyi hazırlanmış bir senaryonun ilk perdesiydi, Vera.”
“Hayır, değildi,” diye fısıldadım.
Gözlerindeki gölge karardı. “Tatlı ve masumsun, Vera. Ama dünya senin gibilere göre bir yer değil. Üzgünüm ama Viktor’un her hareketi, her sözü planlıydı. Seni gelini yapmak içindi.”
Oda dönmeye başladı. Nefesim daraldı. Ellerimi göğsüme bastırdım ama bu acıyı durduramazdım.
“Bu yüzden seni ondan uzaklaştırmaya çalıştık. Viktor seni değil, ismini sevdi, Vera. Ona katacağın gücü sevdi. Daha önce de söyledim. Viktor, kadınlarının hayatını mahveden bir adam. Onunla mutlu olamazsın. Asla. Ama benimle…” Bir an durdu, parmakları yüzümün kenarını okşadı. “Benimle daha güzel bir hayat için şansın olacak.”
Gözlerimi ona kilitledim. İçimde fırtınalar koparken sesim de sarsılıyordu.
“Şu an yaptığın gibi mi, Voronin? Ellerim ve ayaklarım bağlı kaçırılmış halde mi? Beni burada rızam dışında tutmak gibi mi?”
Gülümsedi. “Zekisin, güzelim. Güzel olduğun kadar zekisin.”
“Üzgünüm. Bu şekilde olmak zorundaydı. Başka türlü seni Viktor ve onun etkisinden nasıl kurtarabilirdim?”
Bana doğru eğildiğinde, sesi fısıltıya dönüştü. “Hem… ne var biliyor musun?”
Bir eli bacağıma dokunduğunda hızla geriye çekilmeye çalıştım ama beni bırakmadı.
İsmi duyduğum anda nefesim kesildi.
“Viktor sana onun sadece bir çocukluk arkadaşı olduğunu söyledi, değil mi?”
Mikhail dudağının kenarını kaldırdı. “Hayır, Vera. Onlar sevgiliydi.”
Kelimeleri beynimde yankılandı.
“Viktor sıkıldığında… dikkati dağıldığında… arkasını dönüp gitti.”
Yutkundum. Alina da aynı şeyleri ima etmişti.
“Alina ona aşıktı. Ama Viktor sıkıldı, Vera. Onu ve hayatını tanımadığını şimdi daha iyi anladın mı?”
Şüphe ve kıskançlık, içime zerk edilen birer zehirdi. Ve karşımdaki adam Mikhail Voronin olsa da, o zehir çoktan kanıma karışmıştı.
Mikhail başını yana eğdi, gözlerimi dikkatle süzdü.
“Senin yanından gittiğinde kimin yanında olduğunu düşünüyorsun? Ya da…”
Bir eliyle çenemi tuttu. Bakışlarında korkutucu bir ifade belirdi.
“Sana neden dokunmadığını düşünüyorsun, Vera?” diye fısıldadı.
Ruhumuzun kanatları kırıldığında, umut yok olur. Acı ise dayanılmaz hale gelir. Ve kalp… kanardı.
Kalp her zaman çabuk incinirdi.
Birini gerçekten mahvetmek istiyorsanız, tek bir yol vardı: Kalbini kırmak. Özellikle de onu en çok nereden yaralayabileceğinizi biliyorsanız, hançeri tam oraya saplardınız. Mikhail Voronin bunu yaptığında, o hançeri sadece kalbime saplamakla kalmadı, aynı zamanda içinde tam tur döndürdü.
Mantığım ona inanmamam gerektiğini haykırıyordu. Ama seven bir kalp… her şeyi görmezden gelebilirdi.
Hançerin tam tur dönüşü içimde yankılandığında, yanağımdan tek bir damla gözyaşı süzüldü. İhanet bir zehir, şüphe ise paslı bir hançerdi.
Mikhail’in sesi, kısık ve hesaplı bir fısıltı gibi duyuldu.
“Asil bir soya sahipsin, Vera. Büyüleyici bir varlıksın. Yanındaki erkeğe güç, şöhret ve zenginliği armağan eden, kudretli bir kadın. İkimizin hikayesi her ne kadar kötü başlamış gibi görünse de, zamanla seni korumaya çalıştığımı anlayacaksın.”
Bir an durdu. Sonra gözlerimin içine bakarak ekledi: “Bu arada, sana bir gerçeği daha itiraf etmeliyim. Vasiyeti biz değiştirdik.”
Sözleri beynimde yankılandı, ama anlamını kavrayamadım.
Mikhail gülümsedi. O sinsice eğildiği anda, içimdeki boşluk biraz daha derinleşti.
“Viktor ve ailesinin sana tuzak kurmaya çalıştığını öğrendiğimizde, vasiyeti değiştirdik ve benimle evlenme şartını getirdik. Niyetimizin kötü olmadığını anlaman için söylüyorum, Vera. Başından beri senin koruyucuların bizdik.”
Zihnimdeki her şey dağılıyordu. Parçalanıyordum. Mantığım ve hislerim, ona inanmamamı fısıldıyordu. Ama kalbim… kalbim, şüphelerin ağına düşmüştü.
Mikhail hiç durmadan konuşmaya devam etti. Kelimeler bir bıçak gibi tenimi kesiyordu.
“Viktor başından beri sana oyun oynadı, Vera. Seni avucunun içine alırken, sana aşık olduğuna seni inandırırken, parmağına yüzük takarken… aslında tek istediği senin soyundan gelen güç ve konumdu.”
Mikhail sesini biraz daha yumuşattı. “Yoksa… gerçekten seni sevdiğini mi sandın?”
Gözlerimden süzülen yaşları artık durduramıyordum. Mikhail hafifçe doğruldu, yüzüme son bir kez baktı.
“Şimdi seni biraz yalnız bırakacağım,” dedi. “Sen de düşünmüş olursun. Ama unutma, Vera… Benim olmanı bekleyeceğim.”
Beni öpmek için eğildiğinde, bu kez durmadı.
Ama… aynı anda, iki şey birden oldu.
Dışarıda korkunç bir gürültü koptu. Ve odaya hızla giren Yakim’in sesi duyuldu.
Mikhail sinirle doğruldu. “Ne?”
Gözlerimi kırpıştırdım. Bir an boyunca ne dediğini anlayamadım.
Mikhail’in yüzü karardı. “Kimden bahsediyorsun?”
Yakim’in sesi gergindi. “Viktor Volkov ve adamları. Tüm ekip burada. Dusha, Prizrak ve Drakonlar.”
Mikhail küfür ederek ayağa kalktı. Beni kolumdan tutup sertçe kaldırdı.
Her şey bulanıktı. Dağılmıştım. Yorgundum. Tükenmiştim. Ve her şeyin artık sona ermesini diliyordum.
Beni merdivenlere sürüklediğinde, hiçbir şey düşünecek halim kalmamıştı. Adamları da peşimizden gelirken, karanlık bodrum katına indik. Dar koridorlardan geçtik.
Sonra bir kapı açıldı. Soğuk rüzgar yüzüme çarptığında, nerede olduğumuzu fark ettim. Kapı geniş ve boş bir araziye açılmıştı. Ve tam karşımızda, harekete hazır bir helikopter duruyordu.
Tam karşımızda duruyordu. Etrafında ve arkasında onlarca adam vardı. Hepsi sessiz, hepsi tetikte. Ama Viktor… O en öndeydi.
Gözleri doğrudan benimkileri buldu. Bir saniye bile kaybetmeden Mikhail’in adamları da etrafımızı çevreledi. Sonra Mikhail… Aniden beni kendine çekti.
Ve alnıma soğuk bir silah dayadı.
O an… artık hiçbir şey hissetmiyordum.
Şimdi, Viktor ve Mikhail’in tam ortasındaydım.
Viktor ağır adımlarla yaklaştı. Sessiz ama yaydığı korkunç tehlikeyle havayı bıçak gibi kesiyordu. Onu daha önce böyle görmemiştim. İlk kez neden ona Vulcan dediklerine tanıklık ediyordum.
O bir volkandı. Ve volkandan geriye yalnızca küller kalırdı.
Her adımıyla çevresindeki havayı ağırlaştırıyordu. Adımlarında yalnızca cesaret yoktu—endişe, karanlık ve öfke de vardı. Sesi alanda bir kükreme gibi yankılandı.
“Eğer ona zarar verirsen, Mikhail…”
Mikhail duraksadı. Ama parmakları tetikteydi. Sonra kulağıma eğilip alçak bir sesle fısıldadı: “Harika bir oyuncudur, Vera.”
Sesi sinsiydi. Zihnimde yankılanan bir lanet gibi. Ben ise… yalnızca boş gözlerle Viktor’a bakıyordum. Hiçbir şey hissetmiyordum. Hiçbir şey.
“Ona asla sahip olamayacaksın, Viktor.”
“Ne kalbine… ne ruhuna… ne de bedenine.”
Viktor’un yüzündeki gölge derinleşti. Elini yavaşça silahına götürdü.
“Onu bırak.” Viktor’un sesi ölümcül bir fısıltıydı. “Bunu teke tek halledeceğiz.”
“Onun mavi kan olduğunu öğrendiğin an her şey değişti, Viktor. İstediğin Vera değil.”
Viktor kaşlarını çatıp ona doğru bir adım attı. “Ne saçmalıyorsun, Mikhail?”
Mikhail’in yüzünde sinsice bir memnuniyet belirdi. “Kabullenmek zor ama durum bu. İnkar mı edeceksin? Bugüne kadar yaptıklarını?”
Sözleri kanıma zehir gibi yayılıyordu. Kalbimi çürüten bir zehirdi bu. Sonra o kelime döküldü dudaklarından.
“Alina’nın yanına neden gittiğini Vera’ya anlattın mı?”
Zaman bir anlığına durdu. Viktor’un kasları gerildi. Gözleri bana kaydı.
Ve işte o an… o lanet olası anda… bakışlarındaki kabullenişi gördüm. Bu bir gerçekti. İnkar edilemez ve kabul edilemez bir gerçek.
Neden, Viktor? Niye Alina’nın yanındaydın?
Mikhail içimde yankılanan sessiz çığlıkları duyuyormuş gibi konuştu.
“Şimdi bana inanmaya başladın mı?”
Dünya gözlerimin önünde bulanıklaştı. Bundan sonrası artık umurumda değildi. Yaşamayı önemsemiyordum. Ölmeyi de.
Helikopterin gürültüsü havaya yayıldığında, Mikhail başını eğip usulca fısıldadı: “Buradan kurtulabilmem için seni bırakmam gerekiyor, ama en kısa sürede döneceğim.”
Alnıma dayadığı silahın namlusunu hafifçe geri çekti. Tam o sırada Yakim beni kendine doğru çekti.
Ve ardından tek bir silah sesi yankılandı.
Viktor’un kurşunu, Mikhail’in omzuna saplandı.
Her şey bir anda kaosa sürüklendi.
Mikhail’in adamları onu alıp helikoptere götürdü. Silah sesleri, bağırışlar, helikopter… sesler birbirine karıştı, hepsi havada yankılandı.
Ama ben hiçbirini duymuyordum. Tek gördüğüm, Viktor’un önümde durup bana uzanışıydı. Ve sonra kollarını üzerime kapatışı. Başım göğsüne yaslandı. Hep ait olduğumu düşündüğüm yer burasıydı. Ama ya yanılıyorsam?
Viktor başımı kaldırdı, gözlerimin içine baktı.
“Güneşim… sana bir şey olacak diye çok korktum.” Sesi titremiyordu. Ama içinde fırtınalar vardı. “Hadi buradan gidelim.”
Gözlerimin içine baktı. Orada bir şey arıyordu. Ve sonra, sesi karanlık bir fısıltıya dönüştü. “Ona her şeyin bedelini ağır ödeteceğim. Ona ve ona yardım eden herkese.”
Ağırdı. Açlık, korkular, gerçekler ve ihanet. Bedenim daha fazla taşıyamadı. Gözlerim karardı. Duyduğum son şey, Viktor’un adımı haykırışı oldu.
Bilinmeyen bir odada, yabancı bir tavanın altında uzanıyordum. Koluma takılı serumun soğukluğu, damarlarımda yankılanan sessiz bir gerçek gibiydi.
Ve sonra onu gördüm. Viktor… Yatağın hemen yanında, sessiz ama içinde fırtınalar kopan bir gölge gibi duruyordu. Bakışlarında karanlık vardı. Yoğun ve derin bir endişe. Bir an sonra, kolları etrafımda kilitlendi, tenimde titreyen nefesi vardı. Kollarındaki sıcaklık sarsıcıydı. Sonra geri çekildi. Ellerini yüzümde gezdirdi.
Sesim zayıf ve titrek çıktı. En kötüsü de— ona bakamıyordum. Viktor çenemi tuttu. Yüzümü ona çevirdi. O bakışlar… Beni yakan, içimi delen, bir kere içine düşenin asla kaçamayacağı o bakışlar.
“Çok korktum, Vera. Seni kaybedeceğim diye çok korktum.”
Onu izledim. Gözlerinde yalnızca korku yoktu. Öfke de vardı. Acı da. İhanetin izleri de.
Ve sonra, en ağır soruyu sordum: “Timoshkin soyundan geldiğimi biliyor muydun?”
Gözleri gölgeli bir deniz gibi karardı. “Yeni öğrendim.”
Yutkundu. “Seni kaçırdığında Mikhail söyledi.”
Zihnimdeki düğümler iyice karmaşık hale geliyordu. Ama canımı en çok yakan soruya dönmek zorundaydım.
“Kaçırıldığım gece neredeydin?”
Viktor’un gözleri anlık bir tereddütle kısıldı. “Bunları konuşmadan önce dinlenmen gerekiyor.”
“Gerçekleri öğrenmeden duramam, Viktor. Lütfen… Bana her şeyi olduğu gibi anlat.”
“Vladimir Vikhrov’un yanındaydım. Ama ona gitmeden önce Alina’nın yanına uğradım.”
O isim mideme saplanan bir bıçak gibiydi. “Neden?”
Sorgulayan bakışlarımı gördü. Omuzları gerildi. “Bir şeyleri öğrenmem gerekiyordu.”
“Alina’nın aileme sızan köstebeklerden biri olup olmadığını.”
Sustuğumda derin bir nefes aldı, devam etti.
“Alina bir süredir Sergey ile yani Mikhail’in kardeşiyle ilişki yaşıyormuş, Vera.”
“Etrafımızda bir tuzak kuruluyordu. Uzun süredir farkındaydım. Ama bu işin içinde kaç köstebek olduğunu bilmiyordum. Bunu çözmek zorundaydım. Çünkü yalnızca benim değil, Vladimir Vikhrov’un da üzerine oynanan bir oyun vardı.”
“Planları bizi tamamen ortadan kaldırmaktı.”
“Peki… gerçekten köstebeklerden biri o muydu?”
Gözlerindeki gölge daha da koyulaştı.
“Alina bir daha Rusya’ya giremeyecek. Boryenk—babası—onun yerine bedel ödemeyi kabul etti.”
Gözlerindeki karanlık içinden taşmıştı. Acımasızdı.
“Daha sonra Vladimir’in yanına gittim ve her şeyi ona anlattım. Benim stratejim düzgün işlememişti. Yeni bir plana ihtiyacımız vardı. Kusursuz bir zamanlama gerektiriyordu.” Bakışları sertleşti. “Önceliğim hepinizi güvenli bir yere yerleştirmekti. Ama eve geldiğimde… yoktun.”
Yüzü kasıldı. “Seni bulamadım.” Sesi alçaldı. “Yatakta kan izleri vardı. Ve… yüzüğün.” Dudakları ince bir çizgiye döndü. “O an… ölüyordum, Vera. Hemen harekete geçtim ama seni bulana kadar… ölüyordum.”
Sözleri soğuk bir gerçek gibi üzerime çöktü. Başımı eğdim.
Bazen kelimeler asla kalbe ulaşmazdı. Özellikle de şüphe arada bir duvar gibi yükselmişken.
Viktor daha fazla konuşmadı ve yanıma uzandı. Ben de sustum. Başını boynumun kıvrımına sakladığında gözyaşlarını hissettim. Nefesi tenime titreyerek çarpıyordu. Hala acısı, canımı yakıyordu. Çünkü o, aşık olduğum adamdı. Ama… bir değişimin eşiğindeydik. Böyle zamanlar, bir dönüşümü peşinden sürüklerdi.
Derin bir nefes aldı. “Bunu sonra konuşalım mı?”
“Şimdi sadece kokunla uyumak istiyorum.”
Sonraki iki gün boyunca Viktor, bir an bile yanımdan ayrılmadı. Beni sevdi. Beni korudu. Yaralarıma krem sürdü. Bana yemek yedirdi. Hatta beni yıkadı. Bir çocuk gibi nazik, bir aşık gibi tutkuluydu. Ve ben, her şeye izin verdim. Kalbim her an ona koşarken, zihnimdeki fısıltıları susturdum.
Üçüncü gündü. Sabah uyandığımda, Viktor yanımda değildi.
Yatağın boş tarafına dokundum. Soğuktu. Hemen üzerimi değiştirip kapıdan çıktım. O an, Orrel ve Borya’yla burun buruna geldim.
“Bayan Vera, iyi misiniz?” diye sordu Borya, sesi nazik ama ölçülüydü.
“Evet, Borya. Teşekkür ederim. Viktor’u bulamadım. Nerede?”
Birbirlerine baktılar. Küçük bir tereddüt geçti aralarından. Sonra Borya tekrar bana döndü. “Birini sorguluyor. Yanınıza gelecek.”
Başımı salladım ve odaya geri döndüm. Viktor gelmeden önce kahvaltı getirildi. Hizmetçi masayı hazırlarken izledim.
“Efendim, servisi yapayım mı?”
Saygıyla başını eğip odadan çıktı. Ve o çıkarken, Viktor içeri girdi. Bakışlarındaki karanlığa aşinaydım artık. Ama bu kez… bu kez daha farklıydı. Sessizce banyoya doğru ilerledi. Çıktığında giyinmesini izledim. O an… konuşmanın zamanıydı.
Ağır adımlarla yanıma geldi. Beni izledi. Sonunda konuştu: “Sacha… köstebeklerden biri oydu.”
Başını salladı. Sacha, Viktor’un en yakınındaki adamlardan biriydi. Onun en güvendiği isimlerden biri. Bakışlarındaki yitikliği anlamak kolaydı. Ama ya o karanlık?
“Bana ihanet etti.” Sesi soğuktu. Gergindi. “İhanetin tek bir sonucu var.”
Yutkundum. Ne olduğunu tahmin ediyordum. Daha fazla sormadım. O da konuşmadı. Balkona geçtik ve oturduk. Konuşmadan. Rüzgar esti etrafımızdan. Ve ilk defa… üşüdüm. Viktor bir süre sonra ayağa kalktığında, gözleri benden on kat daha yorgundu.
Bir şey demeden uzattığı elini tuttum ve içeri geçtik. Yatağa uzandığımızda başını yine boynuma sakladı. Kokumu içine çekti.
Ama ben biliyordum. Bir sır daha vardı. “Peki ya Vladimir Vikhrov?”
O an… Viktor’un yüzünde bir gölge belirdi. Hizmetçilerin fısıltıları kulaklarımda yankılandı. Vladimir Vikhrov’un öldüğü gerçeği.
Bunu duymuştum. Ama şimdi, Viktor’un ifadesini gördüğümde… şüphe içime düştü. Viktor beni kendine çekip yüzüme eğildi. “Sadece ikimizin bildiği bir yerde.”
Gözlerim büyüdü. “Hayatta mı?”
Tam o an, ağzımı kapattı. Sert ama nazik bir dokunuştu. Fısıldadı: “Evet, güneşim.”
“Bu… ikimizin oyunu, Vera. Suçlu Kim? oyunu gibi düşün. Gerçekleri açığa çıkarmak için kurgulanan bir simülasyon.”
“Peki… gerçek şimdi ortaya çıktı mı?”
Gözleri karanlık bir deniz gibiydi. “Bir kısmı.”
Boğazım kurudu. Şimdilik bu bilgilerin bana yeterli gelmesini ve ona güvenmemi bekliyordu. Ama ben… Gerçekler ile yaşananlar arasında sıkışıp kalmıştım.
Bir anlığına bakışlarımda yakaladığı boşluk, canını yakmış olmalıydı.
“Beni artık sevmiyor musun, Vera?”
O an… nefesim dursa da kalbimde tek bir şey değişmeyecekti. Onu canımdan bile çok seviyordum.
Gözlerini kapattı. Hüzünlü bir gülümseme belirdi yüzünde. Sonra yanıma uzandı. Beni göğsüne çekti.
“Ben seni ömrümden bile daha çok seviyorum. Canımdan bile daha çok. Şimdi biraz uyuyalım, olur mu?”
Yanıtlamadım. Ve… uyuyakaldık.
Gözlerimi açtığımda odanın içinde akşamın soluk ışıkları süzülüyordu. Viktor yanımdaydı. Uyandığımı fark etmesine rağmen kıpırdamamıştı. Beni rahatsız etmemek için yataktan kalkmamış olmalıydı. Yavaşça doğruldum. Masayı işaret etti.
“Yemeğimiz geldi.” Başını yana eğdi, beni süzdü. “Acıkmış olmalısın.”
“Banyoya gitmem gerekiyor.” dedim.
Ben doğrulunca, o da kalktı. Banyodan dönerken masada oturuyordu. Ama… oldukça düşünceliydi. Karşısına geçtiğimde bakışları yüzümde epey oyalandı. Sonra yemeğine döndü ve sessizce yemeğinden bir lokma aldı.
Ve ben o an anladım. Bir şey vardı. Bir şey onun aklını kemiriyordu. Sorabilirdim. Ama zaten biliyordum. Bir fırtına yaklaşıyordu. Öyle bir fırtına ki… Bizi ayırabilecek kadar güçlü.
Bir süre sonra çatal ve bıçağını sessizce tabağa bıraktı. Sandalyesine arkaya yaslandı. Ve gözlerini bana dikti.
“Onunla neler konuştuğunu bana henüz anlatmadın.”
Sesi her zamanki gibi sakindi. Ama… bu yanıltıcı bir sakinlikti. Çünkü o sakinliğin arkasında bir tehlike vardı.
“Ben de seni zorlamak istemedim.” diye devam etti. “Ama artık… konuşulmayanların ağırlığı ikimizin de kalbine bir yük oluyor.”
“Lütfen… bana her şeyi anlat, Vera.”
Fırtına artık yanı başımızdaydı. Ben de çatal ve bıçağımı yavaşça bıraktım. Derin bir nefes aldım. Ve konuştum. Ona Mikhail’in söylediklerini anlattım. Her kelimem, Viktor’un yüzüne yeni bir çizgi ekledi. Omuzları gerildi. Ellerini masanın kenarında sıktı. Ben devam ettikçe… Bakışları da kararıyordu.
Fırtına Viktor’du. Hayır… sadece bir fırtına değil. O, adının ağırlığını taşıyan biriydi. Bir volkan. Ve eğer patlarsa… Beni de, bizi de, hikâyemizi de yakacaktı.
“Ona inandığın için mi bu haldesin, Vera?”
Alt dudağımı ısırdım. Masaya inen yumruğun sesiyle irkildim.
“Her şeyin bir oyun olduğuna inandın mı?” dedi Viktor, sesi keskin ve soğuktu.
Artık neye inanacağımı bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey vardı: Yaşadıklarım ağırdı, içimi kemiren bir gerçekti bu. Değişmiştim. Bu hikâyenin başındaki Vera değildim artık.
“Beni gerçekten sevdin mi Viktor?”
Gözleri, içimde kopan fırtınalara mıhlanmıştı.
“Sevmek, hislerimi anlatmaz, Vera. Aşk da. Sen benim kaderimsin. Hatta kaderimi değiştiren kadınsın. En değerli varlığımsın.”
“Sen de benim kaderimi değiştiren adamsın.”
Bakışlarımız çarpıştığında, gözlerinde korkuyu gördüm. Viktor Volkov üçüncü kez böyleydi karşımda. Ve bu kez sebep bendim.
Sustu. Bekliyordu. Belki de ne geleceğini bildiği için bu haldeydi.
“Devam etme, Vera. Şimdi sana kendi gerçeklerimi anlatacağım. Ama inanmanı asla sağlayamayacağımı biliyorum. Hiçbirimizin bir başkasının üzerinde böyle bir gücü yok. Her şeyi anlattığımda, inanıp inanmamak... sana kalmış olacak.”
Mikhail'in anlattıklarıyla boşluklar dolarken, zihnimde taşlar yerine oturdu. Ama hikâye karmakarışıktı. Parçalanmıştı. Tıpkı benim gibi.
Mikhail’in babasının intikam yemini...
Alina’nın, ona olan aşkı yüzünden Mikhail ve Sergey tarafından kullanılması...
Beni maddi anlamda destekleyen kişinin Yulia Kuznetsova olması...
Bebekliğimden beri nerede olduğumu bildikleri hâlde Voroninler ve Kuznetsovlar’ın bu ihanet oyunu nedeniyle susması...
Ailemin intikam için öldürülmesi, her şeyin örtbas edilişi...
Viktor’un, Yulia Kuznetsova’yla yüzleşmesi ve gerçeği bulma çabası...
O gece Kuznetsov locasına girmiş olsam düşeceğim tuzak...
Her şey bir bir önüme serilmişti. Mantığım, Mikhail’in sözlerine asla inanmamıştı, ama yaşadıklarım beni paramparça etmişti. Kalbimle oynanmış, zihnim kırılmıştı.
Ve o an bir şeyi çok iyi anladım: Ben bu hayata ait değildim. Bu belirsizliğe, bu oyunlara, bu karanlığa, ihanete... Bu kadar koyu hırslara, korkuya, endişeye...
Ben sadece Vera Vasiliev’dim. Bir balerin. Müziğe âşık bir dansçı. Sadece Vera. Aşkın bedelinin bu kadar ağır olabileceğini bilmeyen bir romantik.
Kalbimi istese, söküp ellerine verecek kadar seviyordum onu. Ama ne zaman ne de kader bizim yanımızdaydı. Biz... olamazdık. Onunla devam edemezdim.
Onun yanında sadece Vera olarak kalamazdım.
Bu hayat, beni sonsuza dek değiştirirdi.
Bakışlarımda ne gördüyse bir an bile tereddüt etmeden ayağa kalktı. Yavaş ve kararlı adımlarla yatağın kendi tarafındaki komodine ilerledi. Çekmeceyi açarken içimde bir şeyler yerinden oynadı. Ve o minik, siyah kadife kutuyu eline aldığında içindekini zaten biliyordum.
“Birkaç gündür bu yüzüğü parmağına takabilmek için bir fırsat kolluyordum.” Şimdi gözlerimin içine bakarak kelimeleri birer kelepçe gibi üzerime geçiriyordu. “Bana tek bir sorunun yanıtını vermeni istiyorum, Vera. Hâlâ benim karım olmak istiyor musun?”
Kalbimde yavaş yavaş yanmaya başlayan o ateşin, bir daha asla sönmeyeceğini biliyordum. Ve ben… ben, bu yangını ellerimle besleyecektim.
“Benim… biraz zamana ihtiyacım var, Viktor. Düşünmeye…”
Bunu söylediğim an, hançeri kendi kalbime sapladığımı hissettim. Ve gözlerinde beliren o karanlık, içimi delip geçen bir bıçak gibi üzerime düştü. Bu, sonumdu. Şimdiden biliyordum. Sonuma yürüyor, hatta koşuyordum. Fırtına bizi ayırmak için geldiğinde tereddüt bile etmeden içine atlamıştım.
Viktor’un bakışlarında aşk vardı. Ama aynı zamanda hayal kırıklığı… Acı… Kaybediş…
Ayağa kalktığımda titremeden, tereddüt etmeden ona doğru ilerledim. Kucağına oturduğumda bir an için şaşkına döndü. Aramızdaki aşk, hüzün, kararsızlık ve belirsizlik tüm ağırlığıyla üzerimize çökmüştü. Yaptığım şey belki de aptalcaydı. Ama o an zihnimi kapattım. Kalbime ve içgüdülerime teslim oldum.
Sevgi… Yeryüzünde taklit edilmesi en zor duyguydu. Ve Viktor’un gözlerinden aşk ve sevgi taşıyordu.
Ama geçmiş… yaşananlar… ağırdı.
İhtiyacım olan şey sadece zaman değildi. Bunu ikimiz de biliyorduk. Çünkü ben korkuyordum. Onun hayatında yer almaktan, aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamaktan, onun için endişelenmekten… Kısacası her şeyden korkuyordum.
Bakışlarımdan ne demek istediğimi anlamıştı. Elini yüzüme uzattı, yanağımı okşadı. “Korktuğunu biliyorum. Ama bir daha asla böyle bir duruma izin vermeyeceğim, güneşim.”
Yetmedi. Bu cümle içimdeki endişeleri süpürüp atmaya yetmedi.
“Beni affetmeyeceksin, değil mi?”
Başımı iki yana salladım. “Bu gece hiçbir şey düşünmek istemiyorum, Viktor.”
O an, birbirimize yaklaştık. Ve ikimiz de bunun her şeyi değiştirecek an olduğunu biliyorduk.
Dudakları dudaklarımla buluştuğunda, aramızdaki her şey—tutku, acı, korku, belirsizlik—bir ateşe dönüşmüştü. Beni kalçalarımdan kavrayıp kaldırdığında da, yatağa yatırdığında da bu ateş hiç sönmedi.
Bu… ilkti. Ve belki de sondu. O da bunu biliyordu. Bu yüzden sabırsızdı. Bu yüzden acıyla karışık bir tutkuyla her nefesimi benden çalıyordu.
Üzerimden kalktığında, artık hiçbir şey aynı olmayacaktı. Aramızdaki aşk ve tutku her şeyden fazlaydı. Korkudan da… Belirsizlikten de…
Üzerimdeki kıyafetleri çıkarmama yardım ederken, kendi giysilerini de çıkardı. Sonra tekrar üzerime geldi. Dudaklarımız bir kez daha birleştiğinde, kollarımı boynuna doladım. Onu kendime çektiğimde boğazından kısık bir hırıltı yükseldi.
“Bunu gerçekten istiyor musun?” diye sordu fısıltıyla.
Ona baktım. Derin, karanlık ve tanıdık gözlerine… “Evet, Viktor.”
Ve o an, birbirimize teslim olduk.
Bir eli belimden kalçama inerken gözlerimin içine baktı. O bakışlarda aşk vardı. Ama sadece aşk değil… Öfke, tutku, çaresizlik ve en çok kaybetme korkusu…
Dudaklarımı öpmeden fısıldadığı kelimeler bu korkunun en açık kanıtıydı.
“Senin olmadığın bir dünyada yaşayamam, Vera.” Sesi sertti, ama titriyordu. “Sana bir şey olsaydı… yaşamazdım.”
Bunu söylerken ne kadar ciddi olduğunu biliyordum. Bunu söylerken beni koruma yemini ettiğini hissediyordum. Ama artık bunların hiçbir önemi yoktu. Bu belirsizlikte, bu karanlıkta hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı. Çünkü ben… Kaçırıldığım ana hapsolmuştum. O korkulara. O gerçeklere.
Nefesimi dudaklarımdan çalarken bir yanıt beklemedi. Diğer eli bacağımdan yukarı kayarken onu durdurmadım. Dudaklarımız yeniden birleştiğinde, adını fısıldadım. Ve o an, Viktor Volkov tamamen delirdi.
Hareketleri sabırsızlaştı. Daha sert, daha açgözlü, daha vahşi oldu.
“Benimsin, Vera. Seni kaybedemem. Kaybetmeyeceğim.”
Ona cevap vermedim. O da beklemedi. Artık kelimelere ihtiyacımız yoktu. Şu an birbirimizi hissetmeye, birbirimizi sevmeye ihtiyacımız vardı. Boynuma indi. Öpücükleri bencildi. Kendi içindi. Sahip olmak, mühürlemek, varlığıma kazınmak istiyordu. Nazik ama aynı zamanda sertti. Bana açtı. Beni istiyordu. Tüm benliğiyle.
O gece Viktor Volkov’un oldum.
O gece, hayatımın en özel anıydı. Ve onun için de öyle olduğunu biliyordum.
Göğsüne uzandığımda, nefeslerimiz düzelene kadar hiç konuşmadan öylece yattık. Kalbim göğsüne yaslıydı. Ellerimizde kalplerimiz gibi birbirine dolanmıştı. Sonra, başımı kaldırdım. O ise yüzümü inceliyordu.
“Seninle her şeyin harika olacağından emindim.”
Sesi yumuşaktı. Ve ben… kızardım. Yanağıma dokundu. Parmak uçlarıyla tenimi okşadı. Dokunuşları içimi titretiyordu. Kalbim onundu. Hep ona ait kalacaktım.
Bazı insanlar karanlıkta doğar. Bazıları ışığın peşinden koşar. Ama en tehlikelileri… karanlık ve ışık arasında sıkışıp kalanlardı. Çünkü onların aşkı… hem kurtuluş, hem mahvoluş demektir. Ve biz, Viktor ile tam olarak böyle bir duruma hapsolmuştuk.
Artık geriye tek bir şey kalmıştı. Gitmek. Her şeyi sonlandırmak. Ya da… yeni bir başlangıç yapmak. Ama her şeyden önce… hayata devam etmek.
Bu gece sözcüklerin yetersiz kaldığı ve kalplerin konuştuğu geceydi. Bakışlarımdan her şeyi anladı.
“Seni her zaman seveceğim, Vera.” dedi. “Bu dünyada ya da başka bir dünyada fark etmez.”
Dudaklarıma dokundu. Öyle nazik, öyle dikkatli ki… Sanki dokunuşu bile bir veda gibiydi. “Bana geri dönmesen de…”
Sustu. Yutkundu. Sonra gözlerini kapatıp tekrar açtı. “Ve başka kimse… Senden başka hiç kimse hayatıma da, kalbime de giremeyecek.”
İşte o an… Gözlerimde beliren yaşlar, kalbimden akan duygular… hepsi ona doğru akıyordu. Bu yaşlar, kalbimin son direnişiydi. Ama artık… direnmenin anlamı yoktu.
Gözyaşlarımı sildi. Onun da paramparça olduğunu biliyordum.
“Sana söz veriyorum, Vera.” Parmaklarını saçlarıma doladı. “Seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim. Hangi yolu seçersen seç… seni hep bekleyeceğim.”
Artık duramadım. Ona sarıldım. Sıkıca.
O an, aramızdaki her şey durdu.
Geriye sadece biz kaldık. Sadece o ve ben. Aşkımızın derinliğinde kaybolmuş iki ruh… O kapıdan çıkıp gittiğinde bile, bu aşk bizi sonsuza kadar birbirimize bağlayacaktı.
Viktor’un sesi karanlık bir fısıltı gibi yankılandı.
“Sonsuza kadar benim kalacaksın, Vera. Bunu asla unutma. Bana geleceğin güne kadar bekleyeceğim, güneşim.”
Öyleydi. Son bir hıçkırık boğazımdan kaçarken, beni göğsüne bastırdı. Orası güvenliydi. Orası benim yerimdi. Ama artık hiçbir güvenli yer kalmamıştı.
“Belki bir gün, Viktor…” diye fısıldadım. “Bir gün sana geri dönerim.”
Gözleri doldu. Ama bir damla bile düşmedi. Bakışlarını kaçırdı. Daha fazla dayanamadı. Yavaşça doğrulup yataktan kalktı. Ben de oturdum, sessizce onu izledim. Giyinirken, gitmeden önce bana son bir kez aşkla bakan gözlerini…
“Biri gitmek istediğinde onu asla durduramazsın. Ama bazı insanlar… ayrılığın bile silemeyeceği kadar birbirine aittir.”
İkimiz de bunun farkındaydık. Sadece başımı salladım.
“Sevdiğim bir söz var.” diye fısıldadı dudaklarıma. “Asıl gizem bir kelebeğin peşinden koşmak değildir. Bu yüzden ben seni bahçemizde bekleyeceğim, kelebeğim. Çünkü bir şeyden eminim. Sen benim ruh eşimsin. Ben seni nasıl yuvam olarak görüyorsam… sen de beni yuvan olarak göreceksin. Ve kollarıma geri döneceksin.”
Sözleri iliklerime işledi. Dudakları dudaklarımın üzerine kapandı. Bu bir öpücük değildi. Bu bir mühürdü. Tutkuyla, acıyla, vazgeçmeyen bir aşkla…
Geri çekildiğinde sesi alçaldı.
“Yarın seni güvenli bir yere yerleştireceğim.”
Bakışlarımdan belli belirsiz bir endişe geçti. Beni bir başka güzel kafese yerleştirmemeliydi.
“Viktor, baleye devam edeceğim. Biliyorsun, değil mi?”
Bir an sessizlik oldu. Sonra derin, keskin bir nefes aldı. “Vera…”
Mazeret istemiyordum. Onun açıklamalarını, bahanelerini, beni koruma içgüdüsünü duymaya gücüm yoktu.
“Herkesin bir sona ihtiyacı var, Viktor.”
Söylediğim anda, Viktor’un ifadesi değişti. Bunu duyduğunda bir şey koptu içinde. Gözlerini kapattı. Birkaç saniye nefesini tuttu. Geri açtığında sesi keskindi. Soğuk ve kontrollü.
“Gereken tüm ayarlamaları yapacağım. Ama bana biraz zaman ver.”
Başımı salladım. Hiçbir şey söylemedim.
Odanın kapısını açıp çıktığında, ben de doğrulup duşa girdim. Sıcak suyun altında, hiçbir şey hissetmeden, yalnızca içimdeki boşluğu dinleyerek durdum. Sonra yatağa uzandım.
Ve o gece… Gözyaşlarım kalbimin sancısıyla göğsümden taşarak aktı.
Hepimizin hayatına bir anda girip bizi değiştiren biri olur. Viktor sadece beni değil, kalbimi de değiştirmişti. Ama denge… Hayatın en büyük gerekliliğiydi. Ve ben onunla dengesizleşmiştim.
Hepimiz yanımızda taşıdığımız mutluluk ve hüzün dolu valizlerle yola devam ederiz. Benim hüzün valizlerim fazlalaşmıştı. Ve artık bana ağır geliyordu.
Viktor’un hayatında bana bir yer vardı. Ama bu yer… bana sadece acı vermişti. Aşk… acı verici olmamalıydı. Kalbim bu kadarına daha fazla dayanamazdı.
Ve bazen… tam da bu yüzden bitmesi gerekirdi.
O an, hayatımın en zor vedasıydı. Ama içimde bir yerde, aşkın bizi bir araya getireceğine dair o küçük umut hala parlıyordu.
Ertesi gün onu bağ evine yerleştirdiğimde yanından ayrılmakta zorlandım. O güzel mavi gözlerine bakarken onu öpmemek, kollarıma almamak ve onu odamıza götürmemek için kendimi zorladım. İstediğim tek şey onu yeniden bana ait kılmaktı. Oysa yapabildiğim tek şey, ona son kezmiş gibi sarılmak ve alnından öperken saçlarını koklamak oldu.
İçim gidiyor, ama içimdekiler yetmiyordu. Ne onu durdurmaya ne de onu hayatıma geri getirmeye. Gitmeden bileklerini bir kere daha inceledim.
“İlaçlarını sürmeyi unutma. Her gün günde iki kez süreceksin. Ve senin için hazırlanan yemekleri bitireceksin Vera.”
Mischa ile Mira dışında özellikle de güvenilir adamlarımın olduğu bir arazi dışında hiçbir yerde kalmasına göz yumamazdım. Prizrak da artık buradaydı, temelli olarak. Çünkü henüz Mikhail’i yakalayamamıştım. Kaçmıştı ve artık Rusya’da değildi. Onu bulmadan ve herkesin özellikle Vera’nın güvenliğini sağlamadan rahat hareket edemezdim.
“Tüm bu sorunlar bittiğinde… başka bir yere geçebilir miyim Viktor?”
“O zaman geldiğinde düşünürüz Vera.”
Ellerini tutup avuç içlerinden öptüm sırayla.
“Bana ihtiyacın olursa ara Vera. İhtiyacın olmasa da… bir şekilde beni ara. Çünkü sesinden de mahrum kalamam.”
Yanıtlamadı. Bir kadının sessizliğiyle hiçbir erkek başa çıkamazdı. Ben de baş edemedim. Bu anı sessizliğe teslim ettim ve yanından ayrıldım.
Tekrar yola çıktığımda artık güneşim yoktu. Viktor Volkov artık karanlıktan ibaretti.
“Varlığın bile nefes almam için yeterliyken, yokluğun nefesimi kesiyor, Vera.” — Viktor Volkov
Okur Yorumları | Yorum Ekle |