OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.
INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3
“Bazı anlar, hayatının geri kalanını değiştirebilir. Kalbinin çarpıntısı, kaderinin fısıltısı olur.” — Vera Vasiliev
Vera
Sabah gözlerimi açtığımda, içimde adını koyamadığım bir his yankılanıyordu. Kalbim, sanki yaklaşan bir fırtınayı haber verircesine çılgınca çarpıyordu. Adımlarım, beni kaçınılmaz bir sona doğru sürüklüyor gibiydi. Viktor Volkov... Daha ilk anda hayatıma dokunmuş, ruhumun derinliklerinde iz bırakmıştı. Ancak bu iz, sakin bir meltem değil, üzerime devrilmeye hazırlanan bir dalga gibiydi. Ona yaklaşmak, her seferinde beni daha da içine çeken bir girdap yaratıyordu. Ve ben... bu girdaba direnmek bir yana, kendimi ona bırakmaktan başka bir çare bulamıyordum.
Bu gece onunla buluşacaktım. Güzel görünmek istiyordum ama yanımda bunun için uygun bir kıyafetim yoktu. İçimdeki düşünceler rüzgarda esen yapraklar gibi savrulurken, aceleyle hazırlanmaya başladım. Taytımı ve kazağımı giydim, birkaç eşyamı çantama koydum. Paltoyu omuzlarıma alıp botlarımı çektikten sonra, kendimi dışarı atmak üzereydim ki Ekaterina’nın yumuşak sesi beni olduğum yere mıhladı.
“Vera, nereye gidiyorsun?” diye sordu. Sesi, sıcak bir tebessümle yoğrulmuştu.
“Alışverişe,” dedim aceleyle, ona bakmamaya çalışarak.
Cümlesindeki şefkat beni oracıkta durdurdu. Sabahları pek bir şey yemezdim. Derin bir nefes alarak itiraf ettim: “Pek aç değilim, Ekaterina.”
Sözlerime rağmen, yüzündeki nazik tebessümle beni kırmamaya özen göstererek ısrar etti. “Bir şeyler atıştırmalısın,” dedi yumuşak ama kararlı bir sesle. “Sana bir kase porridge (yulaf lapası) hazırladım. Enerjini toplarsın.”
Sözlerinde taşıdığı sıcaklık, kalbime tuhaf bir huzur bırakıyordu. Birinin beni düşündüğünü, hatta önemsediğini hissetmek... Bu his içimi tarifsiz bir sıcaklıkla doldurdu.
Viktor’un çevresinde hissettiğim o bitmek bilmeyen heyecan ve karmaşık duygular, sanki yemeği bile gereksiz kılmıştı. Ama belki de bazen durup nefes almak gerekiyordu. Ekaterina’nın hazırladığı o sade kase, sadece bir yiyecek değil, belki de yeniden toparlanmam için bir davetti. Düşüncelerimin karmaşasında kaybolmaktansa, bir an olsun durup kendimi yeniden bulmamın zamanı gelmişti.
Yavaşça sandalyeye otururken, Ekaterina önüme bir kase uzattı. Kaşığı elime alıp yemeğe başladığımda, yüzündeki mutluluğu görmemek imkânsızdı. Sessizlik içinde yanımda oturdu. Ancak bir süre sonra sorduğu soru, kafamı başka bir yöne çekti.
“Bayan Yulia ile ne zaman görüşeceksiniz?”
Henüz bir gün belirlememiştik. Ama onunla hatta büyükannemin avukatıyla görüşmem gerekiyordu.
“Yakında,” dedim, gözlerimi önümdeki kaseye dikerek. Sonra, “Bayan Yulia’yı ne kadar zamandır tanıyorsun, Ekaterina?” diye sordum.
“Uzun süredir, sevgili kızım,” dedi, yüzünde geçmişten gelen bir sıcaklıkla. “Büyükannenin en yakın arkadaşı ve aile dostuydu. Ölene kadar onun yanından hiç ayrılmadı.”
“Büyükannem, onun bana destek olmasını istemiş,” dedim, kelimeler dudaklarımdan dökülürken içimde bir şey kırılıyormuş gibi hissettim.
Ekaterina hüzünlü bir şekilde gülümsedi. “Evet, sevgili kızım. O gün yanlarındaydım.”
Sormak istediğim asıl soru artık bir nefes kadar yakınımdaydı. Ancak bu soruyu sormak için cesaretimi toplamak, geçmişin ağırlığını üzerime almayı göze almak demekti. Ailemle ilgili bilmediğim o karanlık gerçeği öğrenmek istiyor, ama bir yandan da duyacaklarımdan korkuyordum. Bu karmaşaya daha fazla dayanamadım.
“Ekaterina...” Sesim titredi. “Annem ve babam hakkında neden kimse bana bir şey söylemedi?”
Gözlerim onun gözlerinde cevap ararken, sessizliğin yükü havayı ağırlaştırdı. Ekaterina derin bir nefes aldı. Zamanın bıraktığı izler, yüzündeki duygularla birleşmişti.
“Bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum,” dedi sonunda. “Ama sanırım en iyisi her şeyi başından anlatmak, Vera.”
Onunla göz göze geldim, kelimelerine tutunarak sarsıntılı bir geçmişe yolculuk yapmaya hazırlandım.
“Nadia, tek kızını—annen Eva’yı—sevgi ve ilgiyle büyüttü. Büyükbaban da büyükannen de onun üzerine titredi. Ancak, Eva on dokuz yaşındayken baban Timur’la tanıştı. Birbirlerini görür görmez âşık oldular.”1
Söyledikleri zihnimde yankılanırken, hayatlarının her anının üzerimde bir iz bırakacağını hissediyordum. Ekaterina devam etti:
“İlk başta büyükbaban bu ilişkiye pek karışmadı, ama büyükannen karşı çıktı. Eva aşkına inanıyordu. Büyükannen ise, Timur’un kim olduğunu bildiğinden korkuyordu. Çünkü baban bir bratva üyesiydi, Vera. Rus mafyasında bir asker... Ama kötü bir adam değildi. Anneni sevdi. Öylesine sevdi ki, onun için bratvadan ayrılmayı bile göze aldı. Denedi de... Ama bunun sonuçları oldu.”1
Sözleri içimde bir yankı gibi büyüdü. Babamın annem için hayatını nasıl tehlikeye attığını düşündüm. Bu aşk için ne kadar ileri gitmişti?
Ekaterina’nın sesi beni düşüncelerimden çekip aldı. “Büyükannen durumu kabullenmiş gibi görünse de, hiçbir zaman tam anlamıyla içine sinmedi. Sonra iki talihsiz olay peş peşe yaşandı. Büyükbaban, işini yürüttüğü sırada babanın düşmanlarından biri tarafından öldürüldü.”
Şaşkınlıkla, “Bunu bilmiyordum,” dedim. Sözlerim, duyduğum şeylerin ağırlığını taşıyamayacak kadar zayıftı.
“Annen, bu talihsiz olay yaşanmadan önce hamileydi. Baban, sizi güvende tutmak için New York’a gitmeyi planlıyordu. Ancak büyükbabanın vefatından sonra büyükannenle bir tartışma yaşadılar. Nadia, Eva’ya kalmasını söyledi. Ancak Eva babanı çok seviyordu. Aşkına ihanet edemedi. Ve bir gece, babanla birlikte kaçtı.”
Ekaterina derin bir nefes aldı ve devam etti: “Sen New York’ta dünyaya geldin. Ama mutlulukları uzun sürmedi. Babanın düşmanları sizi buldu. Ve... kısa süre sonra annenle babanın ölüm haberi geldi.”
Bunu duyduğumda içimde bir şeyler parçalandı. Ellerim soğudu, sanki tüm kan bedenimden çekilmişti. “Sonra?” dedim, sesim fısıltıdan farksızdı.
“Tam o sıralar, senin izini de kaybettik, Vera,” dedi Ekaterina. Gözlerinden süzülen yaşları sessizce sildi. “Büyükannen o dönemde her taşın altına baktı. Acısı büyüktü. Her kaybın ardından seni de bulamama ihtimali, onu neredeyse yok etti. Buna rağmen yılmadı. Herkesi seferber etti. Kuznetsovlar da seni bulmak için uğraştı. Ancak hiçbir iz bulunamayınca, aramalar durduruldu.”
Ekaterina derin bir iç çekti. “Nadia bir süre bekledi. Ama en sonunda, Volkovlar’ın kapısını çaldı. O sırada çok hastaydı. Volkovlar büyükannene yardım etmeyi kabul etti. Boris Volkov, seni bulmak için New York’a gitti. Nadia, yerini öğrendiğinde… o an öylesine mutluydu ki. Senin büyüleyici bir balerin olduğunu dinlerken, gözleri gururla parlıyordu. İlk kez, ağrılarından kurtulmuş gibi görünüyordu. Hatta o gün, benimle mutfağa inip en sevdiği yemeği yaptı—pelmeni. Yorgundu ama mutluydu. Seni düşünmek bile ona güç veriyordu.”
Ekaterina bir an durakladı. Bakışları uzaklara daldı. Sesindeki titreme, acının taze olduğunu hissettiriyordu.
“Boris Volkov o sırada ailevi sebeplerle Moskova’ya geri dönmüştü. Ivan, seni almak için New York’a gitmeye hazırlanıyordu ki...” Ekaterina sustu.
Devam etmesine gerek yoktu. Kelimeler yetersizdi. Büyükannemin o sırada vefat ettiğini anlamıştım. Sözlerin ötesinde bir sessizlik içimizi doldurdu. Geçmişin acı dolu yankıları, odada yankılanırken bir kez daha kalbime saplanıyordu.
“Hiçbir şeyden haberim yoktu,” dedim, kelimeler ağzımdan dökülürken içimde bir acının yükseldiğini hissettim.
“Bilmen mümkün değildi, sevgili kızım,” dedi Ekaterina, sesi her zamanki şefkatiyle doluydu.
Ama bu cevap, içimdeki kaosu yatıştırmaya yetmiyordu. Bilmediğim geçmişim, üzerime bir gölge gibi çökmüştü. Volkovlar… Ailemle bağları olan bu insanlar, hayatımı nasıl şekillendirmişti? Ve Viktor… O, bu karanlık dünyanın neresindeydi?
“Viktor Volkov tam olarak kim?” dedim birden, farkında olmadan sesime tedirginlik sızmıştı.
Ekaterina’nın yüzü ciddileşti. Gözleri bir anlığına uzaklara daldı, sanki zihninde bir sahne oynatıyordu.
“Nikolai Volkov’un oğlu,” dedi sonunda, sesi alışılmadık bir ciddiyetle. “Boris de onun amcası. Nikolai Volkov ile büyükannen Nadia’nın geçmişten gelen bir bağları var.”
Cümlesinin sonunda gözlerinde beliren öfke dolu bakışlar beni düşündürdü. Bu öfke geçmişten gelen bir hesaplaşmanın izleri gibiydi.
Bu sorunun ağırlığını, sanki içimde taşıdığım sırlarla daha da artırmıştı.
“Bu akşam Viktor ile buluşacağım,” dedim yavaşça.
Kelimeler ağzımdan dökülürken, Ekaterina'nın sessizliğinin derinleştiğini fark ettim. Bu sessizlik, söylediklerinden daha çok şey anlatıyordu. Viktor ile ilgili bir şeyler vardı. Zamanla öğreneceğimi hissediyordum. Ama ailesi, büyükannemin eski dostlarıysa, Viktor nasıl bir sorun oluşturabilirdi ki?
Yine de, içimde çelişkili bir his vardı. Ondan uzak durmam gerektiğini fısıldayan bir yanım ile ona daha yakın olmak isteyen diğer yanım arasındaki savaşı, gerçekleri öğrenme arzusu kazandı.
Ekaterina ile yaptığım kahvaltı ve sohbet, sabahın telaşını dağıtmış olsa da zihnimdeki karmaşayı iyice artırmıştı. Kendimi toparlamaya çalışarak, “Şehir merkezine inmem gerekiyor, Ekaterina,” dedim.
“Ivan seni bırakır, kızım,” dedi. Daha fazla bir şey söylemek ister gibi görünüyordu, ama sustu. Bir gün için bu kadar gerçek belli ki yeterliydi.
Ivan birkaç dakika içinde yanımıza geldi. Sessizce arabaya bindim, Ekaterina’nın söylediklerini sindirmeye çalışıyordum. Yol boyunca, geçmişim ve Viktor arasında gidip gelen düşünceler beni esir aldı.
Alışveriş merkezine vardığımızda, “Teşekkür ederim, Ivan,” dedim.
“Ne zaman isterseniz, Bayan Vera. İşiniz bittiğinde beni çağırırsınız.”
Başıyla selam verdi. Onu geride bırakıp alışveriş merkezinin içine girdim. Zihnimi dağıtmak için kalabalığa karıştım. Elbiseler arasında dolanırken kısa süreliğine sorularıma ara verebildim.
Bir ara yorulduğumda, bir kafeye oturup kahvemi yudumlamaya başladım. Etrafımdaki insanlar, gülümseyen yüzler, konuşan kalabalık… Hepsi bulanık bir arka plan gibiydi. Düşüncelerim, geçmişimin sırlarıyla dolup taşıyordu.
Geçmişimde bir şeyler vardı. Bundan artık emindim. Bu karanlık, bir şekilde önüme serilecekti. Gerçeklere ulaşacaktım.
Sonraki birkaç saat içinde zarif bir siyah elbise, şık bir çift topuklu ayakkabı ve birkaç aksesuar almıştım. Elbiseyi seçerken fark ettim ki, Viktor’la buluşacak olmak içimde derin bir heyecan yaratıyordu. Ona karşı hissettiklerime hâlâ engel olamıyordum.
Ivan beni eve geri getirdiğinde, saat altıya yaklaşıyordu. Çantalarımı alıp içeri girdim. Duyduklarım içimde tarifi zor bir huzursuzluk yaratmıştı, ama bu akşam onunla görüşeceğimi bilmek… tüm karmaşanın içinde bir nebze huzur gibiydi.
Bu buluşma, yalnızca bir başlangıçtı. Gerçeklerin birer birer ortaya döküleceği bir dönüm noktası. Ama aynı zamanda, kalbimin geri dönüşü olmayan bir girdaba sürüklenmesine neden olabilirdi. Viktor Volkov’un kim olduğunu keşfetmek, keskin virajlarla dolu bir yolculuktu. Ve ben, o yoldan asla geri dönemeyeceğimi biliyordum.
Duşa girdim. Sıcak su bedenimi sararken, kafamdaki düşünceleri bir an olsun susturabileceğimi düşündüm. Ancak, onunla buluşacak olmanın verdiği heyecan, suyun altındaki huzurlu anda bile beni bulmuştu. Hızlıca duştan çıktım, saçlarımı hafif dalgalar halinde şekillendirirken zihnimde bir sorular zinciri dönüyordu. Hazırlanırken geçen her dakika, akrep ve yelkovanın bir oyunu gibiydi—hem hızlanıyor, hem de yavaşlıyordu.
Makyajımı tamamladıktan sonra elbisemi giydim. Siyah, omuzları açıkta bırakan zarif elbise üzerimde tam oturmuştu. Şık ama sade bir zarafeti vardı. Ayna karşısında kendimi incelerken, görüntümden memnun kaldığımı hissettim. Parfüm şişesini elime aldım, hafif bir dokunuşla tenime sıkarken, bu anın bir şekilde kaderime yazılmış bir satır olduğunu düşündüm.
Saat yediye yaklaşıyordu. Kalbim hızla atıyor, heyecanım kontrol edemeyeceğim bir noktaya ulaşıyordu. Aynaya son bir kez baktım. Saçlarımı elimle düzelttim. Daha fazla odada kalırsam, kendi düşüncelerimde boğulacaktım.
Peluş montumu alıp el çantamı omzuma attım ve derin bir nefes aldım. Heyecanımı bastırmaya çalıştım. Ama nafileydi. Bu gece, hayatımı bambaşka bir yöne sürükleyecek gibi hissediyordum.
Aşağı indiğimde, Ekaterina ve Ivan beni gördü. Ekaterina samimi bir sesle konuştu:
“Teşekkürler, Ekaterina,” dedim.
Tam o sırada kapı çaldı. Merdivenin son basamağında durakladım. Kalbim boğazıma tırmanmış, ritmi tamamen şaşmıştı. Ekaterina kapıyı açtı ve Viktor’u içeri buyur etti.
Kapı eşiğinden içeri adım atan Viktor Volkov, siyah takım elbisesi içinde kusursuz bir görünüm sergiliyordu. Yüz hatları keskin, bakışları derindi. İçeri girdiği anda, odadaki hava değişti. O an, nefes almayı unuttuğumu fark ettim. Ayaklarım yere çivilenmiş gibiydi.
“Hoş geldiniz, Bay Volkov,” dedi Ekaterina, her zamanki zarafetiyle.
“Hoş bulduk, Ekaterina,” diye yanıtladı Viktor. Sesi derin, sakin ve her kelimesi dikkatlice seçilmiş gibiydi. Ivan, bir baş selamıyla Viktor’u içeri buyur etti.
Viktor, kararlı adımlarla bana doğru yürüdü. Her adımı, sanki içimde yankılanıyor gibiydi.
Basit bir eylem gibi görünse de, bu gece bunu kendime hatırlatmak zorunda kalacaktım.
Yanıma geldiğinde, bakışları üzerime kilitlendi. Derin ve karanlık gözleri, içimde bir şeyleri harekete geçiriyordu. Yüzümdeki sıcaklık yükseldi; yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. Ama gözlerimi ondan ayıramıyordum.
“Hazır mısın?” diye sordu. Sesi, erkeksi bir tondaydı—yalın ama bir o kadar da etkileyici.
“Evet,” diyebildim sadece. Sözlerim titrek bir yankı gibi havada asılı kaldı.
Viktor, bana elini uzattı. O dokunuş, sanki içimdeki tüm sessiz fırtınayı harekete geçiriyordu. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki, tüm dünya sadece onun varlığına odaklanmış gibiydi. Bu gece nereye sürükleneceğimi bilmiyordum, ama kendimi onun yanında daha da derin bir uçuruma çekilirken buluyordum.
Üzerimde manyetik bir çekim gücü olan gözler… Viktor Volkov’un bakışları, ruhuma işleyen bir mıknatıs gibiydi. Gözlerimi ondan kaçırmak istesem de başaramıyordum. Sanki sadece bakışlarıyla bile beni esir alabilirdi. Bazen bir bakış, tüm dengeni alt üst edebiliyordu. O an bir kez daha anladım: bazı karşılaşmalar kader değil, bir sınavdı.
Tam önümde durduğunda, dudaklarında beliren hafif gülümseme içimde bir yangın başlattı. Hiçbir gülüş bu kadar yakıcı olmamalıydı. Ama onun gülüşü… öyle bir şeydi ki, bir adam yalnızca o gülüşle bir kadını mahvedebilirdi. Ve ben, o anda mahvolmaya ne kadar hazır olduğumu fark ettim.
Bakışları yüzümde gezindi, gözlerimden yanaklarıma, dudaklarıma kadar her bir noktayı sanki ezberine alıyormuş gibi. Gördüğü şey her neyse, ondan memnun olduğu açıktı. Belki de, yarattığı etkiden.
Derin bir nefes almaya çalıştım, ama göğsümden yükselen tedirginlikle dolu çarpıntılar nefesimi sıkıştırıyordu. Kendimi toparlamak isterken, ona hâlâ hoş geldin demediğimi fark ettim. Tamamen çekimine kapılmıştım, iradem onun karşısında eriyordu. Sesime yeniden kavuştuğumda, kelimeler titrek bir yankı gibi dudaklarımdan döküldü.
“Hoş geldin, Viktor,” dedim, sesimdeki hafif titremeyle.
Elimi ona uzattım, ama parmak uçlarımın titremesini durduramadım. Beni tekrar parmak uçlarımdan öptü. Sonra yeniden bakışlarımla buluştu. Bir mucize görmüş gibi bana baktı. O bakış, hiç kimseye verilmeyecek kadar özel hissettiriyordu.
“Hoş bulduk. Bu gece büyüleyici görünüyorsun, Vera,” dedi, sesi derin ve pürüzsüzdü. Kelimeler, ipeksi bir tınıyla havada süzülüyordu.
“Teşekkür ederim,” derken, sesim bir fısıltı kadar zayıftı. Kalbim öyle güçlü çarpıyordu ki, bedenim onun varlığına tepki veriyor, ama aklım onun kontrolünden çıkmaya çalışıyordu. Bu ikilem, hem baştan çıkarıcı hem de tehlikeliydi. Çünkü Viktor, yalnızca bir adam değil, bir tufan gibiydi. Hayatıma hızla girip her şeyi alt üst edecek bir güç taşıyordu.
“Çıkalım mı?” dediğinde, sadece başımı salladım ve kolunu uzattım. Koluna girdiğimde içimde bir titreme oldu ve bunu fark etmemesini umdum. Kapıya doğru ilerlerken, Ekaterina’nın bakışlarını arkamda hissettim. Endişe ile sevgi arasında gidip gelen bir ifade vardı yüzünde. Ama artık geri dönemezdim.
“Görüşürüz, Ekaterina,” dedim, hafifçe gülümseyerek. Ekaterina’nın endişeli bakışları benden Viktor’a yöneldi.
“Geç kalmazsın değil mi?” diye sordu Ekaterina. Gülümseyip başımı salladım.
Viktor’un arabasına bindiğimde, motorun derin sesi geceyi doldurdu. Camdan dışarı baktım, ama zihnim tamamen onunla doluydu. Yan koltukta oturan Viktor Volkov, sanki tüm cevapların başlangıcıydı. Ve ben, ona yaklaştıkça gerçeklere de yaklaştığımı hissediyordum.
Bu gece bir dönüm noktası olacaktı—bu kaçınılmazdı. Ya kendimi yeniden bulacak ya da tamamen kaybedecektim. Kader bazen insanı geri dönüşü olmayan yollara sürükler. En korkutucu olan ise, korku ve arzunun birbirine karıştığı andır. İşte o zaman anlarsın—bazı yangınlardan kaçamazsın, çünkü o ateş zaten ruhunun derinliklerinde yanıyordur.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |