OY VE YORUMLARINIZLA DESTEK OLURSANIZ SEVİNİRİM.
INSTAGRAM, TİKTOK VE YOUTUBE'DAN TAKİP ETMEK İSTERSENİZ; @MİSTYVİBE3
DAHA FAZLA KARAKTER TANITIMI VİDEOSU İÇİN INSTAGRAM VE TİKTOK;
GÖLGE VE AŞK: VIKTOR SERİNİN İKİNCİ KİTABIDIR.
“Kalbimizden önce ruhumuz sever... Çünkü ruh, huzuru tanır. İnsan, en çok ruhunu dinlendirenin yanında kendini tamam hisseder.”
Vera
Güneş, perdelerin arasından sızarak odamıza yayıldığında uyandım. Işık, duvara düşerken odanın içinde bir huzur yankılandı. İki aydır Vladimir Vikhrov’un evindeydik. Misafir olarak. Bize evinin bir katını tamamen ayırmıştı; sanki bu hikâyede bize ait bir dünya yaratmak ister gibi.
Her sabah olduğu gibi elim karnıma gitti. İçimde büyüyen bir mucize... Bizim bebeğimiz. İçimde kıpırdayan o küçük hayat, yüzümde istemsiz bir gülümsemeye dönüştü. Karnımı okşarken yanımda bir hareketlenme hissettim. Viktor…
Her sabah yaptığı gibi yüzünde o tanıdık, huzur dolu gülümsemeyle gözlerini açtı. Gerinip yüzünü bana döndü, sonra da hafifçe üzerime eğildi.
“Günaydın güneşim,” dedi sesi hâlâ uykunun sıcaklığında.
“Günaydın sevgilim,” dedim fısıltıyla.
Bu kelimeden sonra, her zaman olduğu gibi gözlerini kapattı. Sanki kalbine inen bir ok gibi… Sevgilim deyişimi duyduğunda gözlerinde bir yangın başlıyordu. Gözlerini tekrar açtığında dudaklarını benimkine yaklaştırdı.
“Sana sahip olmak öyle bir şey ki Vera… Seni sevmek öyle yoğun ki… beni arafta bırakıyorsun. Bir daha gidersen…”
Geceliğimi sıyırıp üzerime geldiğinde bakışlarında sadece aşk ve tutku yoktu. Oradaydı... korkuları da. Karanlığı. Ama o benimdi. Benim de ona ait olduğum gibi.
Gözlerimi kapadım. Sesler sustu. Zaman durdu. Sadece Viktor ve ben kaldık geriye. Bütün dünya dışarıda kalmıştı. Oysa onun dokunuşlarında hâlâ bir tereddüt vardı. Dudaklarımı öperken bile, beni severken bile... gözlerinde sakladığı o endişeyi görüyordum. Onu silmeye çalıştım. Her defasında. Ama başaramadım.
Boğazından çıkan kısık bir hırıltıyla gözlerini gözlerime kenetledi. Kısa bir süre… dünya daha güzel bir hale büründü. Hayat daha anlamlı oldu. Aşk, mutluluk, en çok da kalbim... onunlayken tamamlanıyordu.
Yanıma uzandığında yüzümü ona döndüm, bir elimi başımın altına koydum. Viktor, saçlarıma uzanıp parmaklarını nazikçe aralarına geçirdi.
“Çok güzelsin Vera,” dedi. “Her sabah senin güzelliğine uyanmak… mucizevi. Ama ben bunu hak edecek biri değilim.”
“Bunu bir daha söyleme Viktor. Bu bir hak ediş değil… bu sadece aşk.”
Elini aldım, önce kalbime koydum. “Burası sana ait.” Sonra yavaşça karnıma götürdüm. “Biz sana aitiz Viktor.”
Gözleri doldu, sesi boğuklaştı.
Belimden tutup kendine çekti. Güçlü eli bedenimi sarmalarken diğer eli saçlarımı avuçladı. Tüm bedenim ona yaslandı.
“Yanından ayrılmamı her sabah daha da zorlaştırıyorsun. Seninle ne yapacağım?”
O soruya, daha önce verdiğim cevabı verdim.
“Başka çarem yok. Sana hapsoldum, Vera.”
Dudaklarımı öptü, sonra hafifçe geri çekildi. Bakışları hâlâ gözlerime kenetlenmişti.
“İçinde sen yokken hayatım anlamsız, güneşim. Tüm anlamlar, tüm güzellikler sensin. Seni çok seviyorum, bebeğim.”
“Ben de seni çok seviyorum, Viktor.”
Sözlerim dudaklarıma bile yerleşmeden beni yeniden kendine çekti. Dudaklarımı ele geçirdiği o an... onun kendini kısıtlamadığı nadir anlardan biriydi. Bazen beni öperken sınır tanımıyordu. Ben o Viktor’a hayrandım. Beni koşulsuzca seven, beni bir kutsal varlık gibi gören haline. Ama en çok, o sınırları aştığında bana ne kadar ait olduğunu gösterdiği anlara... O zaman dilimlerinde, karanlık tüm yanları siliniyordu. Yerine sadece bana tapan, içindeki karanlığı sevdayla susturmuş bir adam kalıyordu.
Dudakları dudaklarımdan ayrıldığında eli belimden kalçama kaydı, nazikçe ama sahiplenerek sıktı.
Sesim nefesimle yarışıyor gibiydi. Kelimelerim neredeyse bir mırıltıydı; ama o duymuştu. Her zaman sözlerimden daha fazlasını duyuyordu.
“Ne zaman böyle konuşsan… bu tonlamayla… mahvoluyorum Vera.”
Masumca baktım ona. Gözlerindeki koyuluk bir anda derinleşti. Saçlarımı okşadıktan sonra, geriye çekerek başımı yatırdı. Gözlerinde karanlık bir arzu yanıyordu.
Boynuma dudaklarını bastırdı. Öpmeye başladı—yavaş yavaş, usulca… ama her teması içimde bir yangına dönüşüyordu.
“Her gün aklımdasın Vera. Her günün, her saniyesi…”
Boğazımdan çıkan mırıltılar onu daha da çıldırtıyordu. Bunu biliyordum. Ve bilerek susturmuyordum. Çünkü onun nasıl sevdiğini, nasıl delirdiğini sadece ben biliyordum.
“Tek istediğim… işleri bitirip eve gelmek. Sonra da sana…”
Telefonun sesi anı parçaladı. Viktor uzandı, ama üzerimden kalkmadı. Onu biraz olsun uzaklaştırmak istedim, ama vücudum bile ona karşı gelemiyordu. Viktor da buna izin vermiyordu.
“Kıpırdama, güneşim…” Sonra telefonu açtı. “Efendim?”
Karşı tarafı dikkatle dinledi. Gözleri hâlâ bende. Sözler bitmeden önce dudakları kıvrıldı. Gülümsedi.
Telefonu kapattığında o gülümseme tüm yüzüne yayıldı. Sanki içindeki güneş dışına taşmış gibiydi.
“Bugün seni bir yere götüreceğim.”
“Nereye?” diye sordum, merakla.
Üzerimden kalktı. Ellerini uzattı. Nazikçe beni yerimden kaldırdı. Sonra elimi tutup beni duşa götürdü. Onu sorgulamadım. Sadece takip ettim. Her zamanki gibi… Beni yıkamasına izin verdim. Bu, onun için bir tür ritüeldi. Özellikle saçlarımı… öyle çok seviyordu ki. Sanki orada kendi huzurunu buluyordu. Parmaklarının saçlarımda kayışı, dokunuşlarındaki o özen… her biri kalbime işliyordu. Her seferinde olduğu gibi kendimi ona bıraktım.
Alnıma bıraktığı bir öpücükten sonra ben dışarı çıktım. Dolabın kapağını açtım, kıyafet seçmeye başladım. O da çoktan duş almış, ıslak saçlarıyla yanımda belirmişti. Sanki hiç ayrılmamış gibiydi. Zaten… o benden asla ayrı kalamazdı. Ne bedeni, ne kalbi ne de bakışları.
Elbisemi giyerken yanımdaydı. Sessizce, ama özenle yardım etti. Ardından eli yavaşça karnıma uzandı. Parmakları tenimdeyken, gözleri geçmişe takılı kaldı. Bu Viktor’u da tanıyordum. Onun korkularına aşinaydım. Bu hale geldiğinde, önce bakışları donuklaşır, ardından o bakışların içinde bastırılmış bir fırtına gibi o karanlık hareketlenirdi. Sessiz ama tehditkâr bir yanardağ gibi... adeta bir volkan gibi görünürdü.
Ona döndüm. Kollarımı boynuna doladım ve sıkıca sarıldım.
“Korkularımız temelsizdir, Viktor,” dedim fısıltıyla. “Her zaman gerçekleşmezler.”
Beni sımsıkı sardı. Yüzünü boynuma gömdü. Nefesi tenime dokunduğunda, içini çekişini hissettim.
“Sizi kaybedemem, Vera,” dedi sesi boğuk ve derinden. “Senin ve bebeğimizin olmadığı bir dünyada… yaşamam.”
Daha fazlasını söylemek istedim. İçimde biriken her şeyi, bir nefeste ona aktarmak istedim. Ama bir süre sustum. Beni hissetmesine izin verdim. Çünkü biliyordum… Mikhail’i bulamadığı için korkuyordu. İçinde taşıdığı bu kırılganlık, sessizliğinden taşan fırtınaydı. Bu yüzden böyleydi. Bu yüzden gözlerinde bu karanlık vardı. Bu durumda kelimeler... işe yaramıyordu. Onun korkularını silemiyor, içindeki boşluğu dolduramıyordu.
Geri çekildim biraz. Sessizce. Sonra yüzünü avuçlarımın arasına aldım, sanki o an onu kırılmaktan koruyabilecek tek şey temasımın sıcaklığıydı. Bazen... kelimeler yetmiyordu. Ama yine de, konuşmaya karar verdim. Çünkü bazen insan, bir tek kelimeyle dağların yerini değiştirebilirdi. Ya da en azından, sevdiklerinin içinde kopan o fırtınayı bir anlığına dindirebilirdi.
“Hayat her zaman kötü sürprizler sunmaz. Bazen güzel olanlar da vardır. Her şey yolunda… Bir sorun olmayacak.”
Gözlerini kaçırmadan başını salladı. Ardından beni öptü—bu kez ihtiyaçla. İçindeki sesleri bastırmak ister gibi… beni dudaklarında susturdu. Dudaklarımı araladım. Onunla bir bütün olmanın verdiği o tanıdık teslimiyeti hissettim. Beni öpmeyi kestiğinde bile dudakları hâlâ dudaklarımdaydı. Ayrılmak istemiyordu.
“Bu ara… sana olan arzumu durduramıyorum, Vera,” diye mırıldandı. “Bir şey yapmadan önce… çıkalım, olur mu?”
Gülümsedim, yumuşak bir tebessümle.
Yüzündeki ifade bir an için sertleşti. Geri çekilirken bakışlarında bir gerginlik vardı.
“Böyle anlarda… sevgilim deme.”
Onunla hafifçe alay eden bir tonla karşılık verdim.
“Söylemezsem daha çok kızıyorsun.”
Çene kasları gerildi. Gözlerinde kırılgan bir öfke yanıp söndü.
Parfümümü sıktım. Çantamı hazırlamak için içeri geçerken, onun yanından geçtim. Duraksadım.
“O zaman sana bu şekilde hitap etsem daha iyi olacak, sevgilim.”
Bakışları karışık duygularla bana saplandı. Hayranlık ve arzuyla karışık gerginlik. Ellerini uzatmasa bile beni kollarının arasına almak istediğini hissedebiliyordum. Ama sürprizi merak ettiğim için daha fazla uzatmadım. Hızlı adımlarla içeri geçtim. Çantamı hazırlarken mide bulantısı yeniden kendini hissettirdi. Yüzüm istemsizce buruştu.
“Miden mi bulanıyor, güneşim?”
Başımı sessizce salladım. O an sesime bile güvenemedim.
“Hadi kahvaltı edelim,” dedi kararlı bir sesle. “İyi gelecektir.”
Birlikte yemek odasına ilerledik. Her sabah olduğu gibi bizim için hazırlanan masa özenle düzenlenmişti. Özellikle benim için… Her detayda Viktor’un dikkati, sevgisi gizliydi. Yulaf lapasının içine kuru meyveler ekleyerek yemeye başladım. Mide bulantımı bastıran şeyler yine yerini almıştı tabakta. Viktor da, alışık olduğum gibi yumurta beyazından hazırlanan omletinden atıştırdı. Ardından biraz peynir ve meyve… Son olarak kahvesine uzandı.
Ama bakışları... bakışları hep benim üzerimdeydi. Hayranlıkla, tutkuyla... ama en çok da endişeyle.
“Doktor kontrolü ne zaman?” diye sordu sessizliği bozarak.
“Haftaya gideceğiz,” dedim. “Cinsiyeti o zaman belli olacak.”1
Gülümsedi. Sonra tabağıma uzanıp yediklerime göz gezdirdi.
Dışarı çıktığımızda Andrei çoktan kapıda bekliyordu. Duruşu her zamanki gibiydi: disiplinli, dikkatli ve temkinli.
“Günaydın Andrei,” dedim, gülümsedim.
Kısa, sade bir sohbetti ama Andrei’nin bakışları hemen Viktor’a yöneldi. Sorgulayan ama itaatkâr.
“Nereye gidiyoruz?” diye sordu.
Viktor sessizce beni arabaya bindirdi. Kapıyı kapattıktan sonra Andrei’ye döndü ve kısa ama ciddi birkaç cümleyle bir şeyler söyledi. Ne dediklerini duyamadım. Yalnızca ikisinin yüzündeki gülümsemeye bakarak, bunun bir sürprizle ilgili olduğunu anlamıştım. Sonra Viktor yanıma geldi. Güneş gözlüğünü taktı ve motoru çalıştırdı.
“Hâlâ bilmemem mi gerekiyor?” diye sordum sabırsızca.
Gülümsedi. “Hayır, güneşim. Çünkü gözlerindeki o şaşkın ifadeye ihtiyacım var. Bir de... yüzündeki o mutlu ifadeye.”
Dudağıma minik bir öpücük bıraktı ve yola çıktık. Arkamızda birkaç araçlık bir konvoy vardı. Gittikçe daha tenha bir yola girdik. Ağaçlar sıklaştıkça içimdeki merak da büyüdü. Şehir merkezine ineceğimizi sanmıştım… ama yanılmıştım.
Tam sorumu soracakken… yolun iki yanında aniden beliren silahlı adamlar dikkatimi dağıttı. Sessizdiler. Soğukkanlı, hazır, ölçülü… ama gözlerinden geçen gölgeleri tanıyordum. Bu adamlar bir savaşın içinden geçmişti. Tehdit etmiyor, ama bir uyarı gibi duruyorlardı: Buraya öylece girilmez.
Araç yavaşladı. Yolun sonunda yükselen siyah demir kapının önünde durduk. Kapı... öylesine bir yapı değildi. Üzerindeki el işçiliği desenler zamanın izlerini taşıyor, içeri girmeden önce seni tartıyordu. Soğuk, ağır ve ürkütücüydü ama içinde bir şey... beni kendine çekiyordu. Kapının arkasında görkemli bir malikane yükseliyordu. Işıkla gölgenin arasında sıkışmış gibiydi. Güçlü, sessiz ve gururluydu. Tıpkı Viktor gibi.
Kapıdaki adamlar Viktor’u görünce neredeyse aynı anda toparlandılar. Başlarını eğdiler. Hiç konuşmadılar. Sadece selam verdiler—saygıyla ama çekinerek. İçlerinden biri ileri çıktı, güvenlik paneline kodu girdi. Kapı açıldığında... içeri sızan manzara yavaşça gözlerimin içine aktı.
Bahçe… kusursuzdu. Dikenleri alınmış bir güzellik gibi düzenli ama hâlâ vahşi kalmayı başarmış. Koru boyunca uzanan ağaçlar, fısıltı gibi rüzgârla hareket ediyordu. Sanki bu yer, yaşayan bir varlıktı. Ve tam malikânenin önünde, taş bir çeşme. İçinden akan su sesi, kalbimde yankılandı. Ama beni asıl durduran… merkezde yükselen o heykeldi.1
Taştan oyulmuş ama gözleri canlı gibi. Gururlu ve yalnız. Yalnız ama teslim olmamış. Çevresine meydan okur gibi dikiliyordu. Viktor’a döndüm. Göz göze geldik. Boğazıma bir şey düğümlendi. Nutkum tutulmuştu.
Bu yer… Viktor’un benim için inşa ettiği dünyaydı. Kendi gölgelerinden, kendi acılarından bir cennet yaratmıştı. Bu kurt heykelini, malikânenin önüne özellikle dikmişti. Kendini simgeleyen bir figür… ama aynı zamanda beni korumaya ant içmiş hâli. Bu malikâne yalnızca bir ev değildi. Bu bir yemin, bir itiraftı. Ben, onun tam kalbinde duruyordum ve beni sonsuza dek koruyacaktı.
“Viktor…” dedim fısıltıyla, gözlerimi alamadan.
Hiçbir şey söylemedi. Evin önüne kadar sürdü. Araç durduğunda gözlüğünü çıkardı ve bana döndü. Yüzümdeki ifadeyi dikkatle inceledi. Gözlerindeki o bakış… çok tanıdık bir şey taşıyordu. Derin bir kararlılık ve tarifsiz bir huzur.
“İstediğim ifade tam olarak buydu,” dedi.
Sonra uyarma gereği bile duymadan beni öptü. Dudaklarını dudaklarıma tutkuyla bastırdı. Tüm sorularım, tüm merakım... o an sustu. Sessizlikle değil, dudaklarıyla konuştu. Birlikte nefes aldık, birlikte sustuk.
Geri çekildiğinde söylediği kelimeler kalbime kazındı.
Durumu çoktan kavramış olsam da, kalbimdeki şaşkınlığı susturamadım.
“Ben…” diye fısıldayabildim sadece. Sesim titremişti.
Belime uzandı. Beni kendine çekti. Gözlerimin ta içine baktı.
“Bu ev senin için... bizim için, Vera.”
Söyledikleri gerçek olamayacak kadar güzeldi. Boğazım düğümlendi.
“Sana inanamıyorum,” dedim, gözlerim dolmuştu.
“Tüm yaşananlardan sonra, diğer ev… bana soğuk geldi. Boş. Ruhsuz. En önemlisi de geçmişin izleriyle dolu. Seninle her şeyin yeniden başlaması gerekiyordu. Gerçekten, sıfırdan. Beğendin mi?”
Gözyaşlarım artık engellenemezdi. Yutkunamadım. Sadece başımı salladım.
“Bayıldım, Viktor. Gerçekten… bayıldım. Teşekkür ederim.”
Yanaklarıma hafifçe dokundu. O dokunuş… sevgiyle değil, adeta bir yeminle kutsanmış gibiydi.
“Hadi gel,” dedi. “Sana etrafı gezdireyim.”
Arabadan indiğimde parmaklarıma dolanan eli sıcaktı. Güven doluydu. Viktor’un sessiz ama etkileyici bakışları eşliğinde önüme baktım. Gözlerim gördüklerine inanmakta zorlandı.
“Burası…” dedim, nefesimi tutarak.
“Ön bahçemiz,” dedi sessizce. “Korunun içinden geçen bir koşu ve yürüyüş yolu var. Sabahları huzurla yürüyebilesin diye…”
Yeşilin her tonu, ağaçların dansı, çiçeklerin kokusu... hepsi bir masal gibi çevreliyordu etrafı. Yavaşça arka tarafa geçtik. Her adımda içimdeki hayranlık büyüyordu.
Kapalı bir havuz… üzerindeki cam tavan güneşi içeri bırakıyordu. Güneş ışıkları suyun yüzeyinde pırıltılar yaratıyor, sanki zaman duruyordu. Yanında ise büyüleyici bir kış bahçesi vardı. Bin bir çeşit çiçek… renklerin, kokuların ve dokuların kusursuz uyumu. Az ileride minik bir göl, etrafı taşlarla çevrili. Rüzgâr hafifti ama etkileyici.
Viktor sustu. Gözleri üzerimdeydi. Göz göze geldiğimizde hâlâ büyülenmiş gibiydim.
Alt dudağımı istemsizce ısırdım. O bunu her fark ettiğinde bakışlarında bir şeyler değişiyordu. Gözleri bir an dudaklarımda takılı kaldı. Sonra derin bir nefes aldı ve elimi tutup malikânenin girişine yöneldi.
Kapıyı Vadim ve birkaç görevli açtı.
“Hoş geldiniz efendim,” dedi Vadim, saygılı bir şekilde.
“Hoş bulduk, Vadim,” dedi Viktor, gözlerini benden ayırmadan.
Elimi nazikçe çekti. Birlikte içeri adım attık. Viktor, evi anlatmaya başladı:
“Giriş katında geniş bir salon, yemek odası, çalışma odası, kütüphane, misafir odaları ve birkaç banyo var. Bodrum katında bir bale stüdyosu ve spor salonu.”
Kaşlarımı kaldırdım. “Bu… bale yapamayacağım anlamına mı geliyor?”
Başını iki yana salladı, gülümsedi. “Hayır. Antrenmanlarını dilediğin gibi yapmanı istedim. Rahat, özel ve sadece sana ait bir alan. Ve… belki bir gün bir kızımız olursa, ikinizi birlikte burada dans ederken hayal ettim.”
Kalbim sıkıştı. Böyle bir hayal… çok güzeldi. Çok kırılgan.
“Bale stüdyosu tamamen senin için Vera. Bir de benim için.”
Beni kapıya yasladı. Bakışları ciddiydi.
“Sadece benim için dans etmeni hayal etmem… kötü mü bebeğim?”
Ellerimi boynuna doladım. Dudaklarına yaklaşırken fısıldadım.
“Ben hep seni düşünerek dans ediyorum Viktor. Hayatıma girdiğinden beri bu hiç değişmedi. Sana aksini söylesem bile… içimdeki her melodi, her ritim seninle uyumlu. Kalbimin ritmini bile değiştirdin. Senin için dans ederim. Ne zaman istersen…”
Sözcüklerimden sonra beni bir anda kucağına aldı. Tek hareketle kapıya yasladı. Dudakları dudaklarımı buldu. Sertti. Sahiplenici. Tüm duygularını, korkularını, aşkını bir öpüşe sığdırıyordu.
“Sınırımı fazlasıyla zorlayan bir gün oluyor,” dedi nefes nefese.
Öpmeye devam etti. Bu, sınırları unutan Viktor'du. Beni, bana rağmen kendine esir eden adam.
“Beni bu hale getirmen… her zaman fazlasıyla kolay oluyor Vera. Beni çıldırtman da.”
Benim karşılık vermem… her şeyi daha da kaçınılmaz hale getiriyordu. Aramızdaki kıvılcım alev almaya çoktan başlamıştı.
“Şimdi değil…” dedi kendi kendine, dudaklarını zorla benden ayırarak. Ardından beni yavaşça yere indirdi.
“Üst katı sana göstermem gerekiyor.”
Yalnızca başımı sallayabildim. Gözlerim hâlâ ondaydı. Dudaklarım ve tenim onun nefesiyle yanıyordu.
“Olur… sevgilim,” dedim fısıltıyla.
Bakışlarında bir karanlık daha kıpırdadı ama bunu bastırmak için kendini zorladı. Elimi tuttu ve birlikte üst kata çıktık. Koridorun ikiye ayrıldığı noktada bir an durduk. Karşılıklı iki kol, birbirine açılan iki yön. Viktor sağ koridora döndü ve ben de onu sessizce takip ettim.
Karşı karşıya duran, neredeyse birbirinin aynısı iki oda. İkisinin de kapısı açıktı. İçerisi sade ama sıcak detaylarla döşenmişti. Karşılarındaki büyük banyo ise doğal taşlarla kaplanmıştı; geniş aynası, zarif bir lavabosu vardı.
Viktor gözlerini bana çevirdi. Gözlerinde parlayan şey, sadece gurur değildi. Umuttu. Hayaldi.
“Çocuklarımız için,” dedi. “Eğer daha fazla çocuğumuz olursa… çatı katı da düzenlenebilir durumda.”
Kalbim göğsümde daha hızlı çarpmaya başladı. Boğazıma bir şey düğümlendi. Gözlerim doldu, ama gülümsedim. Sözlerim boğazımda düğümlendiği için sadece fısıldayabildim:
“Son bir yer kaldı,” dedi, elimi tutarak. “Gel benimle, güneşim.”
Sol koridordan ilerledik. Koridorun sonunda tek bir kapı… Viktor kapıyı açtığında adımımı atmadan önce bir an durdum. İçerisi… kocaman bir daire gibiydi. Adeta başka bir dünya. Odanın tam ortasında büyük bir yatak duruyordu, etrafı zarif tüllerle çevriliydi. Tül perdelere hafif bir esinti dokunsa sanki düşler uyanacaktı.
Yatağa yaklaşınca işlemeleri fark ettim. Küçük, narin balerin figürleri… her oyma, her kıvrım bir özenle işlenmişti. Gözlerim şifonyere, komodine ve makyaj aynasına kaydı — hepsinde aynı detaylar. Aynı zarafet.
Dairenin içindeki diğer bölüme geçtim. Banyo… modern çizgilerle döşenmişti ama sıcak, huzurluydu. Büyük bir duş, küvet ve doğanın içinden alınmış gibi duran toprak tonları. İçeri adım attıkça bir spa hissi yayıldı içime.
Son olarak giysi odası. Başka bir zarafet. Renk tonları, yerleşim, ışık. Viktor yine her şeyi düşünmüştü.
Sonra gözüm balkona takıldı. Sessizce ilerledim. Viktor da beni izliyordu. Balkona çıktığımızda karşımızdaki manzara nefes kesiciydi. Uzakta ağaçlar, göl, güneşin suda bıraktığı yansımalar…
“Viktor… sahiden bu ev bizim mi?”
Dayanamayıp ona sarıldım. Kollarımı boynuna doladım, başımı göğsüne yasladım.
“Teşekkür ederim sevgilim… burası eşsiz. Anlamı da. Bebeğimizle ve seninle burada yaşamak için can atıyorum.”
Sözlerim onun kalbine dokundu. Gözleri parladı, yüzü ışıkla doldu.
“Ben de öyle… Evin birkaç eksiği var ama düğünden sonra taşınabiliriz.”
Beni sardığında içimdeki hava çekildi. Sonra kalbim hızlandı. Onunla her an… başka bir hikâyeydi. Sanki Viktor’a yeniden ve yeniden aşık oluyordum. Her bakışı, her dokunuşu… beni yeniden yazıyordu.
Sözümü bitiremeden beni kucağına aldı. İçeri geçti. Nazikçe yatağın üzerine bıraktı. Ardından kapıyı kapattı. Gözlerinde o karanlık vardı, tanıdığım, beni hem ürküten hem de büyüleyen hâliyle. Ceketini çıkardı. Sonra diğer giysilerini. Aynı hızla benim üzerimdekileri de.
“Son zamanlarda sana dayanamadığımı söyledim,” dedi, sesindeki öfke değil arzuydu.
“Benim üzerimdeki etkin de tam olarak bu… sevgilim.”
Gözlerimi kapadığımda o karanlık ses… içimde yankılandı. Dudakları dudaklarıma değdiğinde benliğimden bir parça eridi. Dokunuşları nazikti. Daima öyle başlardı. Ama sonra… o narinlik derinleşir, yerini içinden taşan tutkuya bırakırdı. Öpücükleri, dokunuşları bencil, arzulu, tutkuyla dolu bir hal alırdı.
Viktor Volkov bana her dokunduğunda, derimden içeri bir cümleyi kazıyordu:
Aklım ve kalbim ona teslimdi. Kendimi onda kaybediyordum. Beni benden alıyordu ve ben, buna her seferinde razıydım. Onsuz bir hayat düşünemiyordum.
Aşk… sadece onunlaydı. Anlamını onunla buluyordu. Tenimi değil, ruhumu da dokunuşlarıyla sarıyordu. Başını göğsüme koyduğunda, ellerim saçlarına kaydı. Nefeslerimiz hâlâ hızlıydı. Ama huzurluyduk. Çünkü birlikteydik. Gerçekten vardık.
“Bir rivayete göre… insanlar aşık olmadan önce ruhları birbirine dokunurmuş, Viktor.” Sesim neredeyse bir fısıltıydı. “Önce ruhlar seçermiş birbirini. Tıpkı bizimki gibi. Benim sadece kalbim değil… ruhum da sana ait. Sana aşığım.”
Başını kaldırdı. Gözleri gözlerime kilitlendiğinde, sanki içimi görüyordu. Orada, en kırılgan yerlerimi.
“Ben de sana aşığım, Vera. Hem de aklı başında hiçbir yanım kalmayacak kadar. Bu aşk… delilik. Ama hiç pişman değilim. Çünkü seninle bütünleştim. Artık sensiz bir ben diye bir şey yok.”
Sadece başımı sallayabildim. Bu his… uzun zamandır içimdeydi. Sadece adı şimdi konmuştu.
“Üşümeden elbiseni giydireyim,” dedi, kollarını uzatarak.
“Viktor… bu akşam burada kalamaz mıyız?”
Kaşlarının arasında beliren küçük çizgi hızla yerini sıcak bir gülümsemeye bıraktı.
Bir çocuk gibi sevindiğimde, çenemi yakaladı, parmaklarının sıcaklığı tenime dokundu.
“Hep böyle gül bebeğim… Hep mutlu ol.”
Elini tutarak, “Birlikte sevgilim,” dedim. “Hep birlikte.”
Ona sarıldığımda, kalbimdeki boşluk sanki tamamen doldu. Daha önce, hayatım boyunca içimde bir karanlık, derin bir kimsesizlik hissi taşıyordum. Ama şimdi… Viktor’un kollarında, onunla birlikte… ilk kez evimdeydim. Viktor, benim evimdi. Aşkın tanımıydı. Sonsuzluktu. Sıcaklıktı.
“Bunu bilmeni istiyorum,” dedim boğazıma düğümlenen kelimelere rağmen. “Kendimi hep yalnız hissetmiştim. Evimin neresi olduğunu hiçbir zaman bilemedim. Ta ki seni bulana kadar…”
Elimi usulca kaldırdım ve kalbinin üzerine koydum.
“Benim evim sensin, Viktor. Artık yalnız değilim. Kimsesiz değilim. Çünkü sen varsın.”
Bir damla yaş yanağımdan süzüldü. O ise nazikçe sildi. Ardından bir eliyle karnıma dokundu. Parmak uçlarıyla adeta geleceğimizi okşuyordu.
“Benim evim de sizsiniz,” dedi. “Sen… ve bizim küçük mucizemiz. Benim güzel balerinim.”
Başımı göğsüne yasladım. Kalbinin ritmini dinledim. O ses, dünyadaki en huzurlu sesti artık.
“İyi ki hayatıma girdin,” dedi, sesi kırılmış bir adamın cesaretiyle. “İyi ki o kader, ya da o rastlantı seni karşıma çıkardı. Buzla kaplı kalbimi sen erittin Vera. Hayatıma bir güneş gibi doğdun. Sensizliğin nasıl bir boşluk olduğunu çok iyi biliyorum. Sen… bana yeniden nefes oldun. Sakın benden gitme.”
Sözleri ciğerime işledi. İçimdeki her duygu yüzeye çıkmıştı.
“Bu kadar güçlü değilim Viktor,” dedim, boğazım düğümlenerek. “Sensiz kalmaya… dayanamam.”
Başımı kaldırdı, gözlerinin içine baktı. Gözbebeklerinde, karanlıkla ışık arasındaki çizgi gibiydim.
“Biliyor musun,” dedi usulca, “gitmek istesen bile… seni bırakacak kadar güçlü değilim, güneşim. Kalbim senin gidişini izlemeye dayanamaz. Lütfen… beni bırakma.”
“Sen de beni bırakma, sevgilim.”
Kelimelerimin ardından dudaklarıma usulca dokundu. Cümlemin sonu, öpücüğünün sıcaklığıyla mühürlendi. O an… sözlerin ötesine geçtik. Aramızda artık yalnızca bir aşk yoktu. Varlıklarımız birbiriyle örülmüştü. Bu artık bir bağ değildi, bir kaderdi.
Sonra sessizce giyindik. Elimi hiç bırakmadan alt kata indirdi beni. Birlikte atıştırmalık bir şeyler yedik. Her şey sakindi. Dünya durmuş, sadece ikimiz kalmışız gibi… Tüm günü yeni evimizde geçirdik. Biraz kış bahçesinde, biraz odamızda. Her köşede içimdeki huzur biraz daha büyüdü.
Akşam yemeğinden sonra, elimi tutup beni banyoya götürdü. Alışık olduğum ritüelini tamamladı; tenime, saçlarıma, her zerreme aynı özenle dokundu. Yine bana dayanamadı. Beni kendine çekti.
“Sana tapıyorum Vera,” dedi gözlerimin içine bakarak. “Her bir zerrene…”
“Sen de beni her an daha fazla kendine bağlıyorsun, Viktor…” diye fısıldadım. Nefesim titrek, ellerim kararlıydı. Boynuna dolandığımda, boğazımdan çıkan o duygu dolu seslere karşılık, ondan yalnızca kısık bir hırıltı yükseldi. İlkel, tutkulu ve yalnızca bana ait bir ses.
O an yalnızca o vardı aklımda. Sadece Viktor. Onun güçlü elleri, tenimdeki sıcak dudakları, nefesindeki tutkusu… Tüm dünyam oydu. Aklım, kalbim, ruhum. Aldığım her nefes ondan ibaretti. Artık ben… Viktor’dan oluşuyordum.
Beni havluya sarıp kucağına aldığında yorgundum. Ama bu tatlı bir yorgunluktu. İçim sevgiyle, bedenim onunla doymuştu. Yumuşak hareketlerle beni kuruladı, saçlarıma hafifçe dokundu. Ardından, yalnızca benim için aldığı o zarif geceliklerden birini giydirdi. Nazikçe.
Başım yastığa düştüğü anda gözlerim kapanıyordu bile. Dudaklarımda bir tebessüm vardı. Kalbimde bir huzur. İçimde Viktor vardı.
Vera hala uyuyordu. Yüzünde huzurun silinmez bir izi vardı. Onu öyle bırakıp giyindim. Sessiz adımlarla merdivenlerden indim. Ev gecenin içinde nefes alıyor gibiydi. Her şey sakindi ama kafamın içi öyle değildi.
Çalışma odasına geçtim. Elim telefona uzanırken parmaklarım tereddüt etmedi. Ekranda tanıdık bir isim belirdi. Aradım. İki kez çaldıktan sonra açtı.
Sesi uykuluydu. Birkaç saniyelik tereddüt… Sonra boğuk bir esneme sesi.
“Kusura bakma. Geç oldu ama konuşacaklarımızı merak ettim.”
“Bir dakika bekle,” dedi kısık bir sesle.
Arka planda hareketlilik vardı. Bir kapı açıldı. Ardından bir diğeri. Sanki karanlık odalardan geçiyordu. Dmitriy her zaman gölgelerde çalışırdı. Sessiz, görünmez, sadık.
“Birkaç gündür işler beni zorladı,” dedi sonunda. “Uyuyakalmışım.”
Aklımda hızla geçen haritalar, bağlantılar, riskler… Hepsi Mikhail’in adıyla tetikleniyordu. Bir ay önce ailemi Moskova’ya geri getirmiştim. Kimsenin bilmediği, gözlerden uzak bir malikaneye. Herkes oradaydı. Dmitriy hariç. Çünkü bir iz bulmuş ve onu Azak’a göndermiştim. Kimseye güvenemezdim. O da bunu anlamıştı. Sorgusuz sualsiz, iz bırakmadan yola çıktı.
“Mikhail burada değil ama buradaymış gibi iz bırakmış. Elimden kaçırdım. Ama işe yarar bir bilgiye ulaştım. Bir yardımcısı var. Bir de rehberi.”
Sabrımın son noktasındaydım. “Kim?”
İsmi duyar duymaz elimdeki telefonu sıktım. Kirill Azarov… Vladimir’in geçmişinden çıkan karanlık. Lanetli bir isim. En derin tehdit.
“Yulia Kuznetsov ve ailesinin Gürcistan’da olduğuna dair güçlü duyumlar var. Ancak şu an için oraya adım atmamız pek mümkün değil; hoş karşılanmayacağımız kesin. Kamera kayıtlarında görüntüleri mevcut ve limanlardaki giriş-çıkış kayıtları da bunu doğruluyor… fakat henüz net bir kanıtımız yok. Elbette bir yolunu bulacağım, ama bu zaman alacak. Yalnız orada olduklarına neredeyse eminim.”
“Anladım,” dedim. Sakin olmaya çalıştım. “Önce Mikhail ve ona yardım edenlere odaklanalım.”
“Azarovlar… ve henüz gölgelerde saklı o yardımcısı.”
“Henüz bilmiyorum. Ama kimse, iyi gizleniyor.”
Bir sessizlik oldu. O kısa an, zihnimde on farklı olasılığı barındırdı. Her biri bir diğerinden daha karanlıktı.
“Köstebeklerin tamamını bulamadığımızı düşünüyorduk, Viktor.”
“Tam olarak değil. Adamlarımız arasında büyük bir temizlik yaptık. Vikhrov yanımızda. Güçlü ailelerin çoğu da. En önemlisi herkes sağ ve Vera yanında.”
Onun adını duyduğum an kalbimde bir kıpırtı oldu.
“Bir de Vera’nın Timoshkin kanı… Hem lanet, hem güç. Bunu inkâr edemeyiz.”
“Vera, hem koz hem de potansiyel bir tehdit haline gelse de yanımızda duruyor. Yakında ailemizden biri olacak. Bu, bizi hem hedef yapıyor hem de büyük bir güce dönüştürüyor. Volkov’un gücü, Vikhrov’un mirası ve Timoshkin’in kanıyla birleşti. Korkuyorlar Viktor. Bunu kullanmalıyız.”
Kelimeleri beynimde yankılandı. Ama benim için Vera asla bir avantaj değildi. O benim her şeyimdi. Gücüm, zaafım, nefesimdi.
“Vera’yı asla öne atmayacağız,” dedim kararlı bir sesle. “Ama güç kazandığımızı kabul ediyorum. Ayrıca söylediğin her şeye… hazırlıklı olmalıyız.”
“Artık geri dönebilirsin Dmitriy.”
“Birkaç gün daha ver bana,” dedi Dmitriy. “Gürcistan ve dağlık bölgelerde gözcüleri olan biriyle bağlantıdayım. Onun bilgilerini de kontrol edeyim, öyle dönerim.”
“Benden istediğin bir şey var mı?”
“İyi. Endişelenme. Sadece seni özledi. O kadar.”
“Ona döneceğimi söyle… bir de en sevdiği tavşan şekerlerinden götür.”
“Uvidimsya pozzhe. Görüşürüz.”
Telefonu kapattım. Masaya bıraktım ve gözlerimi kapattım. Odada bir anlık sessizlik oldu. Yalnızca saatin tik takları vardı. Ama içimdeki savaş susmuyordu.
Düşman yakındı. Gölgeler derinleşiyordu. Ama ben her zamankinden daha güçlüydüm. Çünkü artık yalnız değildim. Çünkü Vera yanımdaydı. Onun olduğu yerde ben yenilmezdim.
Ama bir daha onu riske atamazdım. Onu her şeyden koruyacaktım. Onu da ailemi de.
İçimde bir huzursuzluk kıpırdandı. Derin, tanıdık ve karanlık bir şeydi bu. Sessizce büyüyen, içimde yer eden o duygu. Oyun kurucular her zaman belliydi. Her daim oyunun içindeydiler, kuralları koyan, yöneten, asla zarar görmeyen adamlardı.
İki kral kanı. İki lanet. İki düşman.
Biri kardeşini, diğeri evladını kaybetmişti. Acı, yerini öfkeye bıraktı. Düşmanlık köklendi, büyüdü. Sonunda tahtı kazanan Vikhrov oldu.
Vikhrov güçlendikçe, Azarov bilenmeye başladı.
Doğal düşmanlardı onlar. Karanlıkla beslenen, güçle yaşayan varlıklar.
Elimdeki telefona baktım. Uzun uzun. Çevirdim durdum elimde, düşündüm. Sonunda dayanamadım. Vladimir’i aradım.
Onu bu saatte aramamın önemli bir nedeni olduğunu bilirdi.
“Kirill, Mikhail’in destekçisiymiş.”
Derin bir nefes aldı. Düzensiz, boğuk bir ritimdi artık her şey.
“Anladım. Şimdilik harekete geçme. Benden haber bekle.”
“Senin için çok mutluyum, Viktor.”
Kısa bir sessizlik çöktü aramıza. İki adam, iki yalnız savaşçı.
“Haber vereceğim.” İçini çekti. Derin ve yorgun. “Sonra görüşürüz oğlum.”
Telefonu tekrar kapattım. Bu kez içimdeki karanlık biraz hafiflemişti. Bir kısmı hala oradaydı. Ama çoğu dağılmıştı. Düşünceler ve korkular tekrar kalbimi sarmaya başlarken odadan çıktım. Hızla merdivenleri tırmandım, odamıza girdim. Benim Vera’nın odasına. Bizim odamıza…
Uyuyordu. Sarı saçları yastığa dağılmıştı. O kadar güzel, o kadar büyüleyiciydi ki bir an nefesim kesildi. Yanına uzandım, onu kendime çektim. Bedeni, uykuda bile bana aitti. Benimdi. Her haliyle.
Onun düzenli nefes alış verişlerini duydukça, kalbimdeki fırtına yavaşlamaya başladı. Sakinleşen bir deniz gibi… ama derinlerinde hâlâ kasırgalar saklıydı. Boynuna usulca bir öpücük kondurdum. Kulağına eğildim. Fısıldadım.
“Kalbimi hızlandıran, durduran, yatıştıran ve kalbimde bir kasırga çıkaran tek kadınsın, malysh. Şimdiden talan oldum. Bir de soyadımı taşıdığında… ve bebeğimizi kucağında gördüğümde… ne yaparım, bilmiyorum. Sanırım çıldırırım.”
Uykusunda ismimi mırıldandı. Fısıltı ve hafif bir inleme… Kalbim yeniden ritmini şaşırdı.
Gözlerimi kapadığımda, kokusu ciğerlerimi doldurdu. Her nefes alışımda, onun yanında hissettiğim o huzur bedenimi sarhoş ediyordu. O huzur… aşk gibi… Vera gibi kokuyordu.
Varlığı, kalbimin çatlamış duvarlarına sürülen bir merhem gibiydi. Onun yanındayken hayat sessizleşiyor, zaman yavaşlıyor, ben ise sadece “var” oluyordum.
Gözlerimde bir yıl öncesine ait bir anı canlandı. O zamanlar, haberci rüyalara asla inanmazdım. Ta ki o geceye kadar… Vera hayatıma girdikten sonra, o rüyayı tekrar hatırladım. Şaşkınlığım tarifsizdi.
O gece, esrarengiz bir rüya ile uyanmıştım. Rüyamda eski evdeydim. Vera ile kaldığım yatak odasındaydım. Elimde bir silah… intiharın eşiğindeydim. Üzerimde siyah bir takım elbise vardı ve gözlerim boşluğa dalmış, hareketsiz bekliyordum. Belki bir işaret, belki de beni harekete geçirecek bir kıvılcım bekliyordum. Ama bildiğim tek bir şey vardı: sona yürüyordum.1
Kapkaranlık gece, yavaşça aydınlanmaya başladı. Güneş ışıkları odamın köşelerine sızdı. Ruhumun ve kalbimin donmuş yerleri yavaşça çözülüyordu. Zaten buz tutmuş bir kalp, güneşin sıcaklığına dayanamazdı. Silahı yavaşça indirdim. O an, artık kendime zarar vermeyeceğimi biliyordum.
O hisle uyandım. Kalbimde farklı bir ritim atıyordu. İlk kez... canlı hissediyordum.
Bir ay sonra... Vera yanlışlıkla locama girdiğinde, nefesim iki farklı sebepten kesilmişti. İlki, güzelliğinin şok edici gerçekliğiydi. Beynimden vurulmuş gibiydim. İkincisi… o gece gördüğüm rüyaydı. Güneş ışıklarıyla dolu o oda. Vera’nın güneş rengi saçları… huzur dolu mavi gözleri... Hepsi birleştiğinde, kalbimin tek sahibi karşımdaki kadından başkası olamazdı.
Vera, beni her açıdan kendine aşık etmişti. Büyülenmiştim. İlk defa bu kadar derinden çarpılmıştım. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım.
Eminim, eğer Vera hayatıma girmeseydi… beni sevmemiş olsaydı… ben hâlâ karanlıkta sürüklenen, yaşamayan, hatta yaşamdan kaçan bir adam olacaktım. O beni hayata döndürdü. Kaderimi değiştirdi. Onun ellerine hayatımı emanet edebileceğimi biliyordum. O eller, karanlıkta kaybolmuş ruhumu tutan tek ellerdi.
Anılardan sıyrıldığım anda, bana doğru döndü. Sessizce, başını göğsüme yasladı. Her bir zerresine tapıyordum. Bencil kalbim onu asla bırakmayacaktı. Gitmesine izin veremezdim. Onsuz… ben tamamlanamazdım. Çünkü Vera ruhumdu... kalbim. Onu tüm kalbimle ve ruhumla seviyordum. O, ruhumu dinlendiriyor, her sabah hayatıma bir güneş gibi doğuyordu. Varlığı, yaşamak için bir neden gibiydi.
"Güneşimsin Vera," dedim fısıldayarak, "sensiz hayatta kalmam mümkün değil."
Onu uyandırmak istemedim. Sükuneti kutsal bir an gibiydi. Ama içimdeki yangın durmuyordu. Dudaklarına doğru eğildim, öpmeden önce, kalbimde yankılanan o tek gerçeği usulca fısıldadım:
"Seni asla bırakmayacağım, güneşim. Asla."
Sonra uyuyakaldım. O huzur veren kokusuyla.
Ertesi sabah gözlerimi açtığımda, Vera yanımdaydı. Yatağın kenarında, sırtı bana dönük oturuyordu. Elinde bir kitap vardı. Sayfaları usulca çeviriyor, her satırı adeta içine çekiyordu. O an, sessizliğin bile sevgiyle dolu olabileceğini fark ettim.
“Günaydın, güneşim,” dedim, sesim sabahın dinginliğini bozmamaya çalışarak.
Başını çevirdi, mavi gözleriyle bana baktı. “Günaydın sevgilim,” diye karşılık verdi. Gözlerinin içi, huzurla parlıyordu.
“Dün gece seni izledim,” dedim, başımı yastığa yaslayarak. “Uyurken. Nefesinle kendimi yeniden buldum.”
“Beni izlemekten hiç bıkmayacaksın, değil mi?” diye fısıldadı. Dudaklarının kıyısında, sabaha ait bir sır gibi duran tebessüm vardı.
“Hiç,” dedim ve başımı eğip gülümsedim. “Sana her baktığımda yeniden doğuyorum.”
Elini boynuma doladı. Bedenimizin sıcaklığı birbirine karıştı. Aramızdaki sessizlik, artık sadece sessizlik değildi; o bir bağlılıktı, bir yemin gibi yankılanan içsel bir ahitti. Kalbinin atışlarını göğsümde hissediyordum. Bu dünya, ancak onunla gerçekti. Onsuz sadece bir yalandım.
Onu yanıma çekerken, elindeki kitap yatağa düştü. Yumuşak bir sesle yere çarptı, ama zihnimde yankısı daha sertti.
“Kitabı almak için bu halde kütüphaneye gitmedin, değil mi?” dedim, gözlerimi onunkilere sabitleyerek.
Gülümsedi. O gülümseme, bir ömrün tamamıydı. Ardından kollarını boynuma sardı.
“Belki gitmişimdir,” dedi alaycı ama tatlı ifadeyle.
Bakışlarım sertleşti. İçimde yükselen tanıdık bir şey vardı: kıskançlık. Onu her şeyden ve herkesten kıskanıyordum. Sadece bana ait olmalıydı. Benimdi.
“Vera...” dedim, adını bir sitem gibi fısıldayarak.
Dudaklarımı öptü. Teması, yumuşak ama kararlıydı. Ona karşılık vermek istedim, ama geri çekildim.
“Hayır sevgilim,” dedi, bakışlarında dürüstlüğün açık izleriyle. “Vadim getirdi. Biraz erken uyandım ve seni beklerken bir şeyler okumak istedim. Öyle derin, öyle sakin uyuyordun ki… Kıyamadım.”
Bu sözleriyle içimdeki sertlik eridi. Dudaklarını nazikçe ele geçirdim. Bu defa karşılık verdi. Ama kısa bir an sonra, beni hafifçe itti.
“Hadi hazırlan bebeğim. Kahvaltı çoktan hazırlanmıştır.”
Yataktan kalkarken onu izledim. Neşeli ve hayat dolu hâli, odanın kasvetini bile dağıtıyordu. Güneş gibiydi. Beni de kalbimi de ısıtıyordu. Ardından gözüm, yatağın kenarına düşen kitaba ilişti. Sayfaları hafifçe açıktı. Merakla eğildim ve tek bir cümle, gözümde kaldı. Hayatımda okuduğum en doğru cümleydi. İçimde bir şey titredi. Çünkü bu cümle, Vera’ydı. Bizdik.
“Ruhunla sevdiğin kişiden asla vazgeçemezsin, çünkü o, senin başka bir biçimindir. Yansımandır.”
İçimden bir dua gibi tekrar ettim o sözleri. Sonra o cümleyi ezberleyen bakışlarla ona döndüm. Vera, kapıya yürüyordu, ama arkasında parıldayan bir iz bırakıyordu sanki — tıpkı bir güneş gibi.
İçimden geçen tek düşünce, dudaklarımdan duyulamayacak bir fısıltıyla süzüldü:
“Sen, benim diğer yarımsın Vera. Senden vazgeçersem, kendimden vazgeçmiş olurum.”
Bu, bir adamın kendi ruhuna ettiği en son yemindi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![]() | @wattyboy 3g önce |
![]() | @wattyboy 3g önce |
![]() | @wattyboy 3g önce |
![]() | @cindybebek 3h önce |
![]() | @kitsudaphne (Yazan) 3h önce |
![]() | @cindybebek 3h önce |
![]() | @kitsudaphne (Yazan) 3h önce |
![]() | @tgbakzl 2a önce |
![]() | @kitsudaphne (Yazan) 2a önce |
![]() | @bb_eelinayyss.61 3a önce |