
Seni yazmak istedim
Ama yazacak söz bulamadım
Sadece adını yazdım,
Ve gerisini hatırlayamadım
Yusuf
Son olan şaşkınlığımdan sonra aradan kaç dakika geçti bilmiyorum ama Ayşegül'ün beni dürtmesiyle olayın etkisinden çıktım. Şaşırmıştım, şok olmuştum. Emin değildim ve gereksiz bir şekilde içimde tedirginlik vardı.
Tüm duyguları bir arada yaşıyordum.
Saçmaydı, saçmaydım.
Neyse diye içimden geçirsem de aklıma bir kere girmişti ve çıkmak bilmiyordu. Aman be diye geçirdim içimden hem o olsa ne olacak adamın beni yiyecek hali yok ya, benimle de bir işi yok gitsin çoluğuna çocuğuna baksın karısına sahip çıksın diye içimden bir kere daha geçirdim.
Bir dakika evli olabilir miydi?
Adam benden en son altı yedi yaş büyüktü ben 25 yaşındayım. O da 31 veya 32 olmalıydı. Ama o kadar da büyük göstermiyordu. Yani evlidir diye içimden geçirdim ama evli olması da ne biliyim? Pek konduramadım gibi oldu. Neyse ya dedim bir kere daha.
Bana doğru gelen Leyla hemşireyi gördüm. Leyla' yı hastaneye geldiğim ilk gün tanımıştım ve sevmiştim. İyi bir kızdı. Melek yüzlüydü ama hemen kimseye güvenebilen bir insan olmadığım için ilk başlarda ona karşı soğuktum. Sonradan ısınmıştım.
Ona ne oldu der gibi kaş göz yaptım. Eliyle bana doğru gel işareti yaptı ve bende yaslandığım yerden doğruldum. Yanına gittim beni kenara çekti.
" Noldu kız? " Dedim.
" Hani sana pansuman yaptıran asker var ya, " Dedi heyecanlı bir şekilde, bu heyecan da neyin nesiydi?
" Eee ne olmuş? " Dedim umursamaz bir şekilde.
" Kızım o Yüzbaşı Hazer Han Öztürk' müş. " Dedi. Hazer? Hazer Han? Hazer Han Öztürk?
Şuan her şey üst üste geliyor ve geldikçe ben strest oluyordum. Hazer Han ismi tanıdıktı. Birde üzerine Öztürk' te gelmişti. Ve bana yine tanıdıktı.
Artık emindim. Onu tanıyordum. O benim küçükken inatlaştığım, beni uslu bir kız olarak büyütmeye çalışan, az çok hatırladığım kadarıyla beni anneme karşı koruyan Hazer Han' dı.
Ama yine de tam kanaat getirmemiştir. Bu yüzden de aklımın ucundan bazı planlar geçti ama çaktırmadım.
Askeriye
Hazer Han, üzerinde emin olamamışlık ama bir o kadar üzerinde olan şaşkınlıkla odasına doğru ilerliyordu. Fakat ona doğru gelen Rabia Üsteğmeni gördü ona bir şey sorması lazımdı. Rabia üsteğmen her zaman ki gibi sertliği, ağırbaşlılığı, yüzünde bir mimik dahi oynamadan ciddi bir şekilde komutanın yanından geçerken onu durduran komutanı ile duraksadı.
" Emredin komutanım. " Dedi sert sesiyle.
" Çağatay'ı gördün mü son görevde yaralanmıştı. " Dedi. Rabia Çağatay ismini ve yaralanmıştı kelimesini duyunca ürperdi. Rabia son olan tim görevine gitmemişti daha doğrusu komutan Han izin vermemişti. Çünkü bu görev de sadece erkek asker olması gerekiyormuş öyle demişti Han. Rabia bu duruma hem sinirlenmiş hem de üzülmüştü çünkü konu vatansa ölmeyi yeğlerdi. Vatanına olan aşkı bitmek bilmiyordu. Rabia Çağatay'ın yaralandığını duyunca hem korkmuş hem de şaşırmıştı ama soğuk kanlılığı ile durdu ve bir şey belli etmeden konuştu.
" Hayır, komutanım. " Dedi tok bir sesle. Duygularını gizleme konusunda oldukça iyiydi.
" Tamam, gidebilirsin. " Dedi Han. Rabia asker selamı verdi ve rotasını değiştirdi. Çünkü Çağatay yaralanmıştı ve ona bakacaktı. Hazer Han onun yanına gideceğini biliyordu. Bu yüzden 'Çağatay' a bak' deme gereği duymadı.
Hazer Han odasına doğru gitti kapı kulpunu sıkıca kavradı ve kapıyı açtı. Odası her zaman ki gibi derli topluydu. Pisliği sevmezdi arada sırada dağınıklığı oluyordu ama hemen toparlıyordu. Dolabına doğru ilerledi, kapağını açtı ve üzerine en rahat kıyafetleri geçirdi. Siyah sporcu atleti, üstüne ise siyah rahat bir tişört, altına da siyah bir eşofman geçirdi. Saate baktı. 19.07'di. Daha erkendi ama yarın sabah 06.30'da idman vardı. Bu yüzden erken yatmayı tercih etti.
Yatağına girdiğinde aklına Hilal geldi, küçüklük anıları aklına geldikçe sırıtıyordu. Hilal büyümüş olgunlaşmıştı. Ama inatçılığından asla ödün vermiyordu. gülümsemesi daha da derinleşti ve sol yanağında küçük bir çukur ortaya çıktı.
Hazer Han uyurken Hilal'i düşündü. Ve Hilal Hazer Han'ın rüyasına eşlik etti.
2 hafta sonra
Hilal' ın bugün yine nöbeti vardı. Ve yine acil nöbetiydi. Artık bu duruma son vermesi gerekiyordu ama müdür bey böyle istediği için bir şey yapamıyordu. Acil nöbetlerinde çok yoruluyordu özellikle de ayakta kalmaktan topukları hep su topluyordu. Bir hışım ile oturduğu sandalyeden kalktı. İçinden geçeni yapacaktı, tekrar içinden tekrarladı.
Sakin ol, Hilal diye içinden art arda geçirdi. Hani acilde nöbetinin olması bir sorun değildi sanki müdür Hilal'e inadına böyle yapıyor gibiydi. Hilal bu hastaneye başlayalı 1 yılı doldurmuştu. Ve bu hastaneye başladığından beri bir kere olsun acil nöbetinden başka bir nöbeti olmamıştı. Müdürün kapısını uzaktan görünce sıtıtamadan edemedi. Elinde ki zarfı daha sıkı bir şekilde kavradı. Kapının yanına geldiğinde ise yukarıda ki yazıya baktı. Dudaklatı yukarıya kıvrıldı.
Yener Koç
Kapı kulpunu sıkıca kavradı ve kapıyı çalma tenezzülü dahi duymadan kapıyı kırarcasına açtı ama yüz ifadesi öyle değildi, sakindi.
Yener Koç ani bir refleks ve şaşkınlık içerisinde gözleri fal taşı gibi açılmış bir şekilde kapıya döndü. Hilal'i görünce şaşırmadan edemedi çünkü Hilal her zaman kapıyı çalar ve asla saygıda kusur etmezdi. Hilal'in bu hareketi ile kaşlarını çatarak Hilal'e döndü.
" Hilal hanım, kapıyı çalmayı unuttunuz sanırım, " Dedi ama Hilal oralı olmadı etrafa göz gezdirdi. Bir asker vardı ama yaşlıydı. Üzerinde ki rütbeyi görünce Hilal saygıyla başını yaşlı askere doğru eğdi. Asker bir Albaydı. Yaşlı olduğu dökülmüş saçlarının aralarında ki beyazlıklardan, beyazlamış sakallarından ve hafif çökmüş gibi duran ama bir o kadar da dik duran omuzlarından belli oluyordu. Sonra yanında ki askere göz gezdirdi.
Hazer Han,
Ne alaka diye içinden geçirdi ama utanç duygusu bedenini kaplamıştı lakin dik başlılığından geri durmadı ve Yener Bey'e doğru yönünü döndü.
" Yener Bey, " Dedi oldukça sakin bir ses tonuyla,
" Buyrun Hilal hanım, kapıyı kırarcasına açtığınıza göre mühim bir sorun var sanırım. " Dedi.
" Evet, Yener Bey benim bir sorunum var. " Dedi Hilal. Yener Bey devam et der gibi elini uzatınca devam etti.
" Yener Bey, ben bu hastaneye geldiğimden beri hep acil nöbetinde oluyorum, " Dedi Hilal sakinliğini korumaya çalışarak yanında bir Albay ve Bir Yüzbaşı varken saygısızlık yapıp küçük bir duruma kendisini düşürmek istemiyordu.
" Eee, yani sorun senin acil nöbetinde olman mı? " Dedi umursamaz bir ses tonuyla.
" Sorun benim acil nöbetinde olmam değil, sorun sürekli acil nöbetinde oluyorum ve hep ayakta kaldığım için topuklarım şu topluyor ve ben bu konu hakkında sizinle daha önce konuşmama rağmen siz inatla değiştirmiyorsunuz." Dedi Hilal, Yener Bey önce askerlere bakındı. Sonra bana döndü.
" Bu konuyu seninle sonra konuşalım doktor Hilal. " Dedi ve kestirip attı. Artık damarım atıyordu. Sinirlenmeye başlıyordum.
" Eğer benim bir sonraki nöbetimi yine acilde yaparsanız.... İstifamı veririm. " Dedi ve elindeki istifa mektubunu masanın üzerine bıraktı. Ardından hızlı adımlarla odadan çıktı.
Bu adama hastaneye geldiği ilk günden beri sinir oluyordu. Hatta önceden bir doktora yanaşmaya çalıştığı dedikoduları arada sırada dönüyordu.
Hilal, sinir ile acile doğru ilerledi. Burnundan soluyordu. Masasının yanına gittiğinde çantasının yanında bir çikolata duruyordu.
Eti Karam,
Hilal'in en sevdiği çikolataydı. Yoksa, diye içinden geçirdi ama emin olamamıştı.
Şuan tüm öfkesi gitmiş yerine çocuk gibi mutlu olan Hilal gelmişti.
Etrafa göz gezdirdi, tam ileride pür dikkat kendisini izleyen Hazer Han' ı görünce şaşırmadan edemedi. Bunu Hazer Han mı bırakmıştı?
Hazer Han, ağır adımlar ile Hilal'e doğru ilerledi. Hilal, Hazer Han'ın attığı her adımda şaşkınlığı artıyor, üzerine sıcak basıyordu. Hazer Han tam karşısına geçmiş dikiliyordu.
" Sen mi bıraktın? " Dedi Hilal nedensizce mahçup bir sesle.
" Evet, ben bıraktım. " Dedi Han
" Teşekkür ederim, Hazer abi. " Dedi Hilal. Ve Hazer Han abi kelimesini duyunca beyninden vurulmuşa döndü. Şaşkınlığını gizlemeden Hilal'e meraklı gözlerle baktı.
" Abi mi dedin sen? " Dedi Han, işaret parmağını kaldırmış Hilal'e doğru sallıyordu. Hilal ne yaptığını neden yaptığını fatkındaydı ama tabiki Han'ı sinir edecekti.
" Evet, abi. " Dedi Hilal normal bir şey söylüyormuş gibi.
" Sana abi demek neymiş bir gösteririm küçük hanım, " Dedi işaret parmağını sinirle sallayarak. Öyle mi der gibi baktım.
" Aklın hayalin şaşar. " Dedi Han Hilal'in üzerine doğru bir adım atarak Hilal' de geriyo doğru bir adım attı sonra durdu ama Han durmamış Hilal'in üzerine doğru yürüyordu. Hilal Han geldikçe geri gidiyordu.
Bir adım, iki adım derken Hilal ayağında ki bot sandalyenin ayağına takıldı. Hilal düşer gibi oldu ve Han onu belinden tuttu. İkiside birbirin gözlerine kenetlendiler.
Hazer Han, uzun zamandır hasret kaldığı maviliklere hayranlık ile baktı.
Hilal ise, karşısında ki kömür gözlü adamın kendisine bakarken ki hayranlığını izledi.
Yeni bir bölüm yeni bir başlangıçtır canlar.
Sizleri seviyorum.
OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN!!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |