

Adım Kardelen Şimşek.
İsmimi çok severim, Toroslar'da yetişen, çok erken, kimi zaman daha kar altındayken çiçek açan, soğanlı bir bitkiymiş.
Annem, beni Kasım ayında doğurduğu için bana isim seçerken Kardelen ismine karar kılmış. Babam, kız olduğumu öğrenince suratıma bile bakmak istememiş. Annem ve babaannem baskı yapmasa, belki hala sevmeyecekti. Gerçi şimdiki gibi yakın olduğumuz söylenemez. Bu baskılarıyla aramız böyleyse, o baskıyı yapmasalardı aramızın nasıl olacağını düşünemiyorum bile.
Hayatım, okuldaki arkadaşlarım, okuduğum kitaplar, izlediğim diziler, dinlediğim şarkılardan ibaret bir artım fazlam hiç zaman olmamıştı. Babam bunu her zaman yüzüme vurur.
Günüm, Annemin beni uyandırması ve okula gitmemi söylemesiyle başladı. Okulun son haftası olduğu için okula gitme gibi bir hevesim yoktu ama annem, o çok istediğim ve fiyatı fazla olduğu için alamadığım kitap setini öne sürünce gitmek zorunda kalmıştım. Kalkar kalkmaz her zaman yaptığım gibi lavaboya girip işlerimi halledip kendime çeki düzen verdikten sonra odama geri dönmek oldu.
Son hafta olduğu için öğrencilerin kendi kafasına göre getirdiği kurala uyarak sweatshirt eşofman kombini yapmıştım. Çantamı dolabın arkasından alıp yatağımın üzerine koydum. Yatak odamın hemen yanında olan ders çalışma masamın üstünden okuma kitabı, test kitabı ve kalemlerimi küçük bir çantaya koyarak odamdan dışarı çıktım. Bu az önce yaşadıklarım, son haftamın özeti diyebilirim. Aşağıya indiğimde annemin, son hafta okula gitmemin şerefine pembe küçük termosumda kahve yaptığını gördüm. Babam çalıştığı için büyük ihtimalle ben gidince tekrar uyuyacaktı ki Üzerinde pijamaları vardı. Termosu alıp çantamın içine koydum, koşar adımlarla kapıya gidip spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Annemin gözlerinden akan uykuyu gördüğüm için hiç lafa tutmadan “Bay bay anne” diyerek koşar adımlarla dışarı çıktım. Yürürken bir yandan da gruba mesaj atıyordum. Adanın beni aramasıyla mesajımı okuduğunu anlayarak telefonu cevaplayıp kulağıma dayadım. “Canım arkadaşıııııııım” Bu şekilde telefona cevap veriyorsa, kesin benden bir şey istiyor. Bunu bilerek yapıyordu. Bir şey istediğini Önden bana belli ediyordu: “Umarım istediğin şey annemi sinirlendirecek bir şey değildir.” Annemin sinirleneceği konuları bizzat kendisi sonuçlarını deneyimlediği için ve söyleyeceği şeyde büyük ihtimal o sonuçlara çıkacağı için sessizleşti diye düşünüyorum.
“Bence son hafta olduğu için annenin bir şey diyeceğini sanmıyorum.” Ne demek istediğini anlamıştım; her öğrencinin eğitim hayatı boyunca en az bir kere aklına giren o şey: “Okuldan kaçalım mı?” Okula gitmek istemediğim için “Benim için fark etmez, nerdesin sen?” diyerek kestirip atmayı seçtim. Çok mutlu olmuş olmalı ki heyecanlanmış ve sesi daha gür çıkmaya başlamıştı. “Okuldan önce uğradığımız fırına gidiyorum, orada bir şeyler yeriz. Yerken ne yapacağımızı düşünürüz. Hem belki kütüphaneye gideriz, malum sınav senemiz.” Maalesef sınav senemizdi. Koca hayatımızı belirleyecek o sınav. Bu sene 18 yaşıma girecektim. Aslında hiç düşünmemiştim, 18 yaşına gelince ne yapacağımı. Genelde insanlar bir şeyler yapmak ister ama tek engel yaşları olur. O yapmak istedikleri her şeyi liste haline getirirler ve o yaşa geldiklerinde hepsini yapmaya başlarlar Benim öyle bir listem hiç olmadı. Yapmak hiç aklıma gelmedi. En sıradan şeyleri yapıp geçerim diye düşünüyorum. “Tamam, sen geç, ben de geliyorum.” Kulaklığımı unuttuğum için telefonu kapatıp cebime koyup adımlarımı olduğunca hızlı atmaya çalışarak fırına gitmeye koyuldum. Kulaklığım olmadığı için 20 dakikalık yolu 10 dakikada varmıştım. İçeri girip Ada’nın oturduğu masaya gidip montumu beremi ve atkımı çıkarıp yanıma koyup yerleştirdikten sonra, her seferinde aynı poğaçaları aldığımız için benimki hazır bir şekilde masada bekliyordu. Ada yapmacık bir şekilde, “Aynen, evet, ben de seni çok özledim çiçeğim, hal hatır sorduğun için çok teşekkürler.” Poğaçalara o kadar çok odaklanmıştım ki, direk masaya oturmuştum. “Öyle bir konuştun ki, bilmesem dün gece saatlerce konuşmadık.” Evet, o yüzden okula gitmek istemiyordum, birileri yüzünden uykumu tam alamamıştım. “Bu hal hatır sormana engel değil, ne biliyorsun, belki sabah bir şeyler oldu?” Derin nefes alıp verdim. Bu kızın gelecekteki eşine çok üzülüyorum. Onu bir hayli yoracak gibi, hatta gibi değil, kesinlikle yoracak. “Sabah bir şey oldu mu?” Gözlerini kaçırarak, “Olmadı” dedi. Gülerek zeytinli poğaçadan bir ısırık aldım. Ada konuşmaya devam etti: “Sakın konuşma, misal dedim zaten ve gülme. Sohbet olsun, şu masada boş boş oturmayalım diye şey ettim.” Ada karşımda kendini açıklarken, ben de çayıma şeker atıyordum. “Tamam, kızma, bir şey demedim.” Bunda benim gibi o da gülmüştü. “Eee, dün akşam konuşmadık. Sen de konusunu açmadın, normalde hep bahsederdin, ne oldu ayrıldınız mı?" Sorduğum soruyla bir anda yüzü düştü. "Ne olacak ya, salak engellemiş beni, adını bile ağzıma alasım yok." Ben ona haftalar önce yaptığım, "Buna güven olmaz, konuşma bırak" gibi uyarılarımı tekrar ediceğimi bildiği için, "Tamam, sen o ağzını hiç yorma, bakışların bile yetti," dedi. Bu yaşıma kadar asla bir ilişkim olmadı ama Ada sayesinde gerek kalmamıştı.
"Neyse, bir şey demiyorum, bu da sana ders olmuş oldu," diyerek dalga geçip moralini düzeltmeye çalışmıştım.
"Ne yapacağız, beni canım okulumdan alı koydun?" soru sorarak aklını meşgul etmeyi seçmiştim.
"Bence ne yapacağımız belli, kütüphaneden başka bir seçeneğimiz kaldı mı sence?" Bunu söyleyen kişi benim olmamam gerekiyordu ama maalesef bunu ben söylüyorum. Kütüphaneye gidip ders çalışmalıyız, her geçen saat o zıkkım sınava daha çok yaklaşıyoruz ve bunu düşünmek benim psikolojimi bozuyor." Ada, ilk defa bir şeyi bu kadar ciddi söylüyordu.
"Tamam, olur, hayali aradın mı? O da gelecek mi?" En son babasının ölümünden sonra yurtdışına çıkma gibi planları vardı ama babasının ölümünden sonra iyice içine kapanmıştı, bizle bile az konuşuyordu.
"Haberin yok mu, karne gününden sonra gidecek." Duyduğum cümlelerle donuk kalmıştım, beklemiyordum bu kadar erken gitmesini.
"Gitmeden buluşmamız lazım, oralara dertli yollayamam kelebeğimi." Haklıydı, hayatından bir parçasını, babasını kaybetmişti. Normalde Hayal, Ada ve ben çok yakınız ama o aralar sınavlar yüzünden onları çok boşlamıştım, büyük ihtimalle o zaman söylemiştir.
"Gruptaki mesajları okumazsan, böyle kalırsın işte." Maalesef haklıydı, bir hedefim bile yoktu ama sınavlarımı hep yüksek tutmaya çalışırdım. Bu da sosyal hayatımı biraz fazla etkilediği için sıkıntı çıkabiliyordu.
"Yapabileceğim bir şey yok, maalesef sınav haftasıydı." Çayımın son yudumunu aldıktan sonra çantamın içinden yediklerimin parasını Ada'ya uzatıp, ayağa kalkıp üstümden çıkardığım mont, atkı ve beremi geri giydim. Çantamı sırtıma takmamla dış kapıya yöneldim.
Ne kadar geçiştirse de aklım bir yandanda Hayal'deydi, babasından sonra çok zor toparlanmıştı. Karne gününden önce bir buluşma ayarlayıp Hayal’e son kez sarılmam lazım. İnsanlara sarılmayı severim tabii ki, bu önüme gelen herkese sarılmayı kabul edeceğim anlamına gelmiyor. Sarılmak bana şömine önünde ince bir pikenin altında kahve içmek gibi sıcak, güvenilir hissettiriyordu. Günün geri kalanında Ada ile kütüphanede ders çalışarak geçirmiştik. Okul çıkışı saati gelince annemi arayıp kütüphaneye gideceğimizi söyledim.
Akşama doğru eve geldiğimde babamın salonda olduğunu bildiğim için Hiçbir yere bakmadan direkt odama gittim.
Kapımı açıp arkamdan kapattıktan sonra derin bir nefes verdim. Sırtımdaki çantayı kapımın yanına koyduktan sonra üzerimdekileri değiştirip ince kısa kollu siyah tişört ve uzun siyah eşofmanımı giyip kendimi yatağa attım.
O kadar çok uykum vardı ki, uykum açlığımı bile bastırıyordu, yemek yiyesim bile yoktu.
Gözümü kapatmamla mayışmam arasında fazla fark yoktu. Kendimi uykunun kollarına bırakmam için bir engel olmadığı için uykuya dalmıştım.
Aniden kapının şiddetli bir şekilde çalınması ile uykumdan kaldırıldım. Saat gece yarısını geçmişti. Annem ve babam, babaanneme gittme planını bildiğim için evde tekdim, o yüzden uykumdan uyanma nedenime bakmaya gitmiştim.
Kapının deliğinden baktığımda bir kadını görünce derin bir nefes verdim. Acaba takip falan mı ediliyordu da buraya geldi? Bu düşünce aklıma gelince direkt kapıyı açtım. Karşımda orta boylarda, dar pantolonlu, tişörtün üstüne deri ceket giymiş bir kadın vardı.
"Bir sorun mu var hanımefendi?"
Kadın telaşlı bir şekilde, "Bana yardımcı olur musunuz çocuğum? Arabada bayıldı, benzin olmadığı için arabada gitmiyor, hastaneye gitmem lazım ama oğlum biraz uzun ve kalın, kaldıramıyorum, yardım eder misiniz lütfen?" dedi.
Ne diyeceğimi bilmiyordum ama yardım etmeden kapıyı suratına da kapatmak istemiyordum.
"Peki, hemen üstüme bir şeyler alıp geliyorum," diyerek üst kattaki odama girdim. Üstüme hırka aldım, cebime telefonumu koyup odamdan çıktım. Tekrar uyuyamayacağımı bildiğim için lavaboya girip elimi yüzümü yıkayarak çıktım. Hızlı adımlarla aşağıya indim. Kapıya geldikten sonra anahtarı kapının arkasından çıkarıp cebime koydum, kapıyı kapatıp kilitledikten sonra kadına döndüm.
"Araba burada, gel," diyerek beni peşinden çağırdı. Kapısı açık Mercedes siyah uzun arabaya yöneldik. Uzaktan açık kapıdan içeri bakarak,
"Kimse yok içeride," diyerek gözlerimi arabadan çekip kadına yöneldim.
"Arka tarafta, o yüzden yardım istedim. Bir erkeğe de güvenemezdim, o yüzden senden istedim yardımı," dedi. Gülümseyerek arabaya yöneldim, içeri girip arkada yerde yatan birisini beklerken içi boş çıkmıştı. Bir anda arabanın çalışması ile burnumun üstüne kapanan bezin verdiği panik ile nefes almamıştım ki başım dönmeye Başlamıştı, dengede duramayarak koltuğun üstüne düşmüştüm. Ayık kalmaya çalışmama rağmen bilincimi kaybetmiştim. Tek hatırladığım en son ceplerimde hissettiğim ellerdi.
GİRİŞ BÖLÜMÜN SONU
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |