
Alarmın sesiyle uyandım. Bu sefer hiç zorlanmamıştım. Zorlanmadan yataktan kalktığıma şaşırmıştım ki aklıma dün gece uyuyabildiğim geldi… Babamla bir yere gitmemiştik ve ben rahat bir uyku çekmiştim. Anneannem bizde olduğunda hep rahat ediyordum. Evde çıt çıkmıyordu. Babamın sorumluluğunu üstlenmek zorunda da kalmıyordum. Tabi hiçbir zaman deliksiz uyuyabilen bir insan olmamıştım. Uykum çok hafifti ve her zaman hep olaylara hazırlıklı uyuyordum. Bu yüzden en ufak bir sese uyanıyordum. Düşüncelerimi bir toz bulutu gibi dağıtıp, yatağımın tülünü aralayıp kalktım.
Alarmı kapattığım gibi elimi yüzümü yıkamaya kalktım. Dişlerimi fırçaladıktan sonra aynaya son bir kez sırıtıp baktım. Evet tertemiz olmuştu…
Kahve yapmak için mutfağıma geçmiştim. Hiçbir zaman kahvaltı yaparak evden çıkan birisi olamadım… Genelde ya kahve içer ya da bitki çayı içerdim. Kahvaltı faslından hiç haz etmiyordum. Bana göre değildi. Ketıla su doldururken anneannemin merdivenin başından sessizce seslenişini duydum.
“ Mine! Mine!”
Hemen merdivenin başına geçip aşağı doğru sarktım.
“ Efendim anneanne?”
“ Hadi gel kızım kahvaltı hazırladım.”
“ Tamam üstümü giyinip geliyorum hemen.”
Hızlıca odama gidip formamı giyindim. Kahvaltıyı sevmiyordum ama anneannem dediğinde akan sular duruyordu. Bir de o kadar uğraşmış, asla onu kırıp geri çeviremezdim bu teklifi.
Aşağı indiğimde çaylarımızı dolduruyordu.
“ Gel sessiz gel annenler uyuyor hala…”
“ Tamam tamam” diyerek doldurduğu çayları alıp masaya geçtim. Yumurtasından sucuğuna, hamur kızartmasından patatesine kadar her şey vardı. Tabi ki birde ikimizin vaz geçilmezi yeşil zeytin.
“ O anneanne ne yaptın bu kadar yahu ellerine sağlık…”
Masada ki yeşil zeytin tabağını elime alıp önce anneannemin tabağına bir kaç zeytin koydum. Gülümsedi. Kendi tabağında ki bir yığın koyduğum zeytinlerin yarısını benim tabağıma koydu. Normalde illa ki zeytin savaşları yapardık. Son bir tane zeytinimiz kalsa bile üşenmez ortadan ısırır yarısını anneanneme verirdim. Bu yeşil zeytin aşkı bize nerden geliyordu bilmiyorum ama bana anneannemden geldiği kesindi. Çocukluğumdan beri çok sevdiği için bende sürekli onunla aynı şeyleri yerdim. İkimizde siyah zeytine bakmazdık bile…
Sessizce kakara kikirimizi yaptıktan sonra vakit geldiği için kalkmaya yeltendim.
“ Hey hey öyle mi gideceksin okula?”
“ Niye ne var?” diyerek üstüme başıma baktım.
“ Saçların… Öyle gidilmez okula gel yanıma.” Diyerek eline bir tarak alıp koltuğa oturdu. Kahkaha atmaya başladım.
“Anneanne saçmalama bu yaşta saçım örük bir şekilde mi okula gideceğim?”
Normalde hep birlikteyken zaten saçımı tarar ve örerdi ama şimdi okul günüydü.
“ Evet normalde örüyoruz şimdi neden örmüyoruz?”
“ Anneanne normalde evdeyiz ama şimdi okula gidiyorum.”
“ Evet asıl okula örülü saçla gidilir. Öğrenci dediğin derli toplu olur.”
Gülmeye devam ettim. Ama bakışları öyle güzeldi ki dayanamayıp önüne oturdum.
Saçlarımı her zaman ki şefkatiyle taramaya başladı. Hiç canımı acıtmıyordu. Her zaman olduğu gibi saçta da bana nazik ve kibar davranıyordu.
Saçlarımı tepeden aşağı kadar balık sırtı örmüştü. Önden de iki tane kâkül gibi saç çıkartıp havalı bir görüntü elde etmiştik. Önden çıkardığımız saçlarımda kıvır kıvırdı.
Örgünün ucuna lastiği taktıktan sonra, elleriyle son kez düzeltti her yeri ve başımdan sıkıca tutup tam tepesinden öptü.
“ Hadi bak aynaya”
Hızlıca koridorda ki büyük aynaya baktım. Gerçekten çok güzel ve tatlı görünüyordu. Evet okulda ki kavgacı kişiliğime biraz ters düşüyordu ama anneannem için hepsi değerdi.
İçeri gidip anneannemin ellerinden tutup avuç içlerinden öptüm. “ Harika gözüküyor, ellerine sağlık… Ama benim şimdi çıkmam gerek…” Diyerek yanağına bir öpücük kondurup evden çıktım.
Her zaman ki gibi Aslı kapıda bekliyordu. Biraz gülümseyip saçlarıma baktı.
“ Vay mine hanım bu ne hal?”
“ Olmuş mu?” diyerek başımı yan çevirip, sırıtmaya başladım.
“ Olmuş çok güzel olmuşta… Sen böyle okula gelmezdin?”
“ Anneannem yaptı.”
“ Hee öyle desene” diyerek kolunu omzuma attı. Birlikte gülüşerek durağa yürüdük.
Okula girdiğimizde yine tüm gözler üstümüzdeydi. Bugün farklı bir üstümdeydi. Herkes önce bana sonra saçlarıma bakıyordu. Açıkçası pek umurumda değildi. Halimden gayet memnundum. Bahçenin ilerisinde ki bankta Mustafa ekürisiyle oturuyordu. Uzaktan göz göze geldiğimizde dudaklarımın kenarında hafif bir gülümseme oluştu. İkimizde yine birbirimizden gözlerimizi ayıramıyorduk. Bu sırada Burcu kolumu dürttü.
“ Hey kendine gel millet bakıyor.”
Hemen toparlanıp bakışlarımı başka noktaya çevirdim. Zil çalana kadar bizde Mustafaların çaprazında ki bankta oturmaya karar verdik. Banka oturduğumuzda telefonuma bir mesaj geldi.
“ Çok güzel olmuşsun…”
Salak salak sırıtmaya başladım. Utanmasam şurada eriyecektim.
“ Yiaa gerçekten mi?”
“ Hem çok gerçekten, gözlerimi senden alamıyorum.”
“ Tamam bakma millet görecek…”
“ Bana ne görsünler… “
Gülümseyip telefonu kilitledim.
“ Oho Mine hanım hiç millet görecek diye kasmaya gerek yok. Okulun mikrofonunu alıp şurada, biz birbirimize aşığız, diye bağırsaydın daha az dikkat çekecektin.”
“ O kadar belli oluyor mu ya?”
“ Olmaz mı? Yandı buralar yandı…” diye sırıtıyordu Burcu ve devam etti, “ Ayrıca bize anlatmak istediğin bir şey var mı?”
“ Heee “ diyerek Burcuyla Aslı’ya baktım. “ Asıl sizin bana anlatmak istediğiniz bir şey var mı kalleşler!?”
“ Ne kalleşi be, aşk için yaptık, aşk… Ayrıca anlat bakalım ne oldu dün akşam?”
“ Ya dün çay içecektik diye buluştuk, meğerse kumsalın orda yer hazırlamış.”
Burcu sözümü kesti.
“ Nasıl bir yer?”
“ Tüllerle çevirmiş her yeri, ortaya da minik bir masa koymuş… Üstüne mumlar ve papatya…”
“ Vayyyy eniştemize bak sen! Bende altı üstü bir çiçek getirecek zannettim. Kral ya kral… Ee sonra?”
“ Sonra işte, sohbet muhabbet ettik. Çay içtik… derken beni eve bıraktı… Öyle işte.”
“ Eve mi bıraktı? Oda sen gibi araba mı kullanıyormuş?”
“ Evet hatta ben gibi geç yazılmış, bu yüzden de ehliyeti de varmış.”
“ Araba?”
“ Araba babasınınmış öyle dedi…”
“ Yani Mine şöyle güzel bir olayı böyle ruhsuz nasıl anlatabiliyorsun hayret ediyorum.”
“Hahaha kızım nasıl anlatayım? Ay aşkooo dün bir baktım masa da birr çiçek ayy dedim eridim kavruldum, aşkla birbirimize baktık… Bu nasıl?”
“ Heh şöyle, yaşat bize o anı…”
İmdadıma zil yetişmişti…
“ Tamam şu derse bir girelim de müsait bir zamanda yaşatacağım ben sana o anı…” Diyerek güle eğlene kalktık. Son kez Mustafa’yı iyice süzüp, hafızama kaydettikten sonra derse çıktık.
Sınıfa girdiğimizde hoca yaklaşık bir 5 dakika kadar gecikmişti. Her sınıfta olduğu gibi bizde fırsat bu fırsat lak lak ediyorduk.
Hoca içeri girdiği anda toparlanıp sessizleştik...
"Günaydın çocuklar."
"Günaydın..."
Hoca şöyle bir sınıfa göz gezdirdikten sonra gözünü gözüme dikti. Bende gözümü başka yere çevirmeden onun gözlerine kilitlendim.
Acaba sabah sabah zoru neydi? Sinirlenmemeye çalıştım. Gıcık gibide durmuyordum. Gayet sakin bir duruşum vardı. Anlamaya çalışır gözlerle bakıyordum ona...
"Iyy senin sınıfında mı yine dersim..."
Diyerek suratını garip bir ifadeye bürüdü. Tepki vermedim.
"Bilseydim daha geç gelirdim..."
Hala tepki vermiyordum. Çünkü çıt desem sorunu ben çıkartmışım gibi davranacaktı.
Aptal kotumsu bir etek giymiş üstüne de berbat denilecek kadar iğrençlikte olan bir gömlek. Hiç tepki vermeden onu seyrediyordum. Elinde ki defterleri masanın üstüne bırakıp, ellerini eteğinin cebine koydu. Ortada biraz ileri geri yürümeye başladı. Sınıfta çıt çıkmıyordu. Ben hariç herkes çok gergindi. Bir gözleri bende diğeriyse hocanın üstündeydi. Bense kollarımı birbirine bağlamış, başım dik bir şekilde yarım ağız bir gülüşle ortada aptal aptal gezinmesini izliyordum.
Birden olduğu yerde durup bana dikti gözlerini tekrar.
"Senden nefret ediyorum biliyorsun dimi?"
Gerçek bir ruh hastasıydı. Onunla bu zamana kadar ne bir ağız dalaşım olmuştu ne bir terbiyesizliğim... Ki benim en son yapacağım şey hocalara terbiyesizce davranmak. Zaten bırak hocayı ben kimseye o şekilde yaklaşmazdım ve bunu herkes çok iyi bilirdi.
"Biliyorum." Dedim başımı hiç eğmeden. Gözümü dahi kırpmıyordum. Ağzım hafif sola kayıyordu farkındayım. İster istemez kibir haline girip, onun karşısında piç gibi durasım geliyordu.
" Demek biliyorsun öyle mi?"
" Hı hı" dedim yanağımın iç kısmını ısırırken.
" Neden benim dersimdesin o zaman?"
Ya sabır ya, sanki trilyonlarca öğretmen vardı da ben gittim bizzat bunu seçtim. Sabır ver Allahım.
" Burası bulunduğum, okulun kendi ayarladığı kendi koyduğu sınıfım.
Ben sınıfımdayım. Dersimize girense sizsiniz."
" Sen neden böylesin?"
Gerçekten tepem atmaya başlıyordu. Siniri bütün saç hücrelerimde hissediyordum. Yavaş yavaş yürüye yürüye sırama yaklaştı.
"Neden bu kadar burnunun dikine giden, asla söz dinlemeyen, herkesin huzurunu kaçıran birisisin?"
Hafif doğrularak inadına sakince etrafıma baktım. Ellerimi sıranın üstüne koydum...
"Etrafa şöyle bir bakıyorumda, herkesin huzuru gayet yerinde... Sanırım bir tek sizin değil..."
" Seni derslerimde görmek istemiyorum."
"Tabi ki bana uyar."
"Çık git dersimden."
Diyerek kapıyı işaret etti. Ayağa kalkıp sırayı ayağımla ittim. Ağır ağır hareketlerle ilerledim. Gözleri benim üstümdeydi fakındayım. Ve benim bu sakin hallerim onu iyice delirtiyordu. Tam kapıdan çıkıyordum ki geriye dönüp baktım, "Yalnız yok yazılmayacaksam çıkacağım."
" Yeter ki çık !" Diye sesini yükseltti.
Sınıftan çıkıp sakinmişim gibi yaparak kimsenin görmeyeceği şekilde ayağımın topuğuyla kapıda hızlıca geçirdiğim gibi bayağı gürültülü bir sesle kapı kapandı.
Sınıftan çıkmamın daha 3. Dakikasında müdür tüm okulun hoparlörlerinden anons geçti.
"Mine Kutay derhal odama!"
(Gerçekten hoca daha sınıfa girdiği gibi böyle konuşmuştu hala unutmam o günü hiç , daha sonra ne oldu ama bilin? O napsa aynısını yaptım hiç geri vites yapmadım sürekli kedi köpek gibiydik ama sonra Bana anlamsızca öyle düşkün oldu ki sürekli beni dibinde istiyordu napsa benle yapmak istiyordu sınıfta bir görev olsun dönüp şey derdi bi sana güveniyorum ajsbsjhs şizofren gibi 180 derexe dönüş yaptı akbddbdb)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Sümeyye Sarı / Ben Mafyanın Kendisiyim [ Yarı Texting] / 🤔](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/kralice7-ben-mafyanin-kendisiyim-yari-texting-759.jpg)
| 49.38k Okunma |
3.4k Oy |
0 Takip |
94 Bölümlü Kitap |