
Aynı hızla Aslı kolumdan sım sıkı tutmuştu.
"Mine ne olursun bırak. Üstüm kurudu bile bak bir şey yok. Geçti gitti bırak arkadaşım lütfen." Öfkeyle kızın ağlayan suratına baktım. Şuan durmalıydım. Ben kendime bir söz vermiştim. Hiç bir zaman kadınlara vurmayacaktım. Ben kendime söz verdim...
Bu sırada kantinden bir ses yükseldi, "açılın bakayım ne oluyor orda?"
Kızın saçlarını bıraktım. Gelen müdürdü. İlk defa tam zamanında gelmişti. Beni benden koruduğu için gerçekten tam zamanında gelmişti...
İnsanları yararak bize doğru baktı.
"Mine ne oluyor yine?"
Kıza sert bir bakış attıktan sonra, "arkadaşlar" dedim kızları işaret ederek. " Kantinde su savaşı yapıyorladı. Yapmayın yerler ıslanır kayarsınız, bir yerinize bir şey olur dedim dinlemediler. Yere herhalde çok su dökülmüş olacak ki masa kaydı arkadaşımızda suratını çarptı." Dedim bakışlarımı kızın üstünde gezdirirken.
"Doğru mu söylüyor?" Dedi müdür kıza bakarken.
Bakışlarımı daha da keskinleştirdim. Kız göz yaşlarını silerken gözlerime bakıyordu. Kendini biraz toparladıktan sonra, "doğru." Dedi.
Burcu'yla Aslı derin bir nefes verdiler.
"Kantinde bir daha böyle aptal oyunlar oynadığınızı görmeyeceğim!" Diye müdür bey bağırarak, yanımızdan çekip gitti.
Müdür gittikten sonra kızı baştan aşağı bir süzdüm.
"Şimdi sana buraları toplattırırdımda, dua et canın acıyor. "
Yanındaki kıza bakarak, "götür arkadaşını bir elini yüzünü yıkayın." Diyerek kaş göz yaparak merdiveni işaret ettim.
Yanında ki kız arkadaşının koluna girerek yavaş yavaş kantinden uzaklaştılar. Bu sırada Hakanlar kantine girdi.
"Yav ne oluyor yine, iki dakika yalnız bırakmaya gelmiyorsun ya." Diye söylene söylene yanıma geldiler.
"Of gereksiz anlamsız bir şeydi, abartılcak bir şey yok. Şu masayı kaldırsanıza." Dedikten sonra sakince arkamı dönüp masama geçip oturdum. Hakanlar masayı yerden kaldırdıktan sonra sandalye çekip yanımıza oturdular.
"Mine geçiştirme bizi boşuna anlat dedim, ne oluyor."
" Ya bu gerizekalı kantinde su savaşı yapıyordu, yapmayın dedim dinlemedi. Aslı'nın üstüne de su gelince bende sinirime hakim olamadım masayı kızın suratına çaktım."
Cümlemi bitirdiğim anda Hakanlar hep bir ağızdan gülmeye başladılar.
"Ne gülüyorsunuz olum mal mısınız?"
"Kızım, bu yüzden insan mı dövülür?"
"Olum ben dövdüm mü dedim?"
"He dövmemiş halin mi?"
"Evet dövmekle vurmak ayrı şeylerdir. Ben sadece vurdum."
"Allah razı olsun bu kadar iyilik yapma bu okula altında eziliyorlar bak sonra..."
"Ay çok komiksin seni küçük beyinli arkadaşım. Boş yapmada çay al hadi."
"Kızım çay ağacı çıktı midende, bir şeyler yedin mi?"
"Çay istiyorum."
Hakan hiç bir şey demeden kalktı masadan. Bizde masadakilerle muhabbet etmeye başladık. Oğulcan yine asla komik olmayan hikayelerinden anlatıp kendi kendine eğleniyordu. Bizde zoraki gülümsemeye çalışıyorduk. Ama hikayeleri öyle komik değil ki, zora ki bile bunu yaptığım için kendime artık saygım kalmayacak diye çok korkuyorum...
Yaklaşık bir 5 dakika sonra Hakan elinde bir çay ve bir tostla yanıma oturdu. Aldıklarını önüme koydu.
"Ye şunları."
"Sana tost istedim diyen oldu mu?"
"Sana soran oldu mu? Ye dediysem ye."
"Yav he ya he." Diyerek çaya uzandım. Çayı tam ağzıma götüreceğim sırada Hakan tostu ağzıma tepiştirmeye başladı. Öyle bir tepiyordu ki öküz, nefes boruma kadar soktu.
Elimdeki çayı bıraktığım gibi Hakan'ın elini sıkıca tutup çekiştirmeye başladım.
Ben çektikçe o ittiriyor. Tam diğer elimde boğazına yapışacaktım ki, Mustafa kantinden içeriye giriş yaptı ve direkt gözlerini bizim üstümüze çevirdi.
Berbat bir andı. Hemen Hakan'ın elini bırakıp tostu dişlerimle ısırıp kafamı yan çevirdim. Bu sırada ısırdığım içinde Hakan tostu masaya geri koymuştu. Ellerimle ağzımı sirkeledim. Mustafa hala bize bakıyordu. Biraz toparlanıp oturuşumu falan düzelttim. Mustafa bu bakışlarında haklıydı çünkü hiç hoş bir görüntü olmamıştı. Çiğnediğim tostu sakince yuttuktan sonra telefonumun titrediğini hissettim. Bizimkiler muhabbete çoktan dalmıştı. Usulca cebimden çıkarıp telefona baktım. Mesaj atan Mustafaydı. Hemen mesajı açtım.
"Kalk o masadan."
Haklıydı. Gerçekten haklıydı. Öyle salak bir andı ki hem gülüşüp hem boğuşuyorduk. Şuan ben Mustafa olsaydım bu kadar sakin kalamayabilirdim. He masaya gidip çirkin bir harekette bulunmazdım ama bir daha Mustafa'yla belki de görüşmezdim bile. Çünkü çok çocukça ve aptalca diye böyle biriyle işim olmaz der, yolu verirdim. Mustafa'ya ufak bir bakış attıktan sonra mesaj yazdım.
"Şimdi mi?"
Ne salakça bir soru bu ya. Yok yarın kalk.
"Şimdi Mine. Şimdi. Kütüphaneye geç, geliyorum."
Çayımdan bir yudum aldıktan sonra, " ben bir lavaboya gidiyorum." Diyerek ayaklandım. Kızlar da benimle birlikte tam ayaklanacaktı ki, gözlerimle oturun işareti yaptım. İkiside hiç çaktırmadan. muhabbetlerine devam ettiler. Bende hızlı adımlarla merdivenleri çıkmaya başladım. Benimle emir kipinde koynuştuğu için bir yandan içten içe sinirleniyordum ama bir yanımda gördüğü olayda bu kadar öfkelenmesine hak veriyordu. Ben olsam bırak emir kipini, konuşmaya tenezzül etmezdim...
Kütüphaneye girdiğim de içeride 2-3 kişi vardı.
Hepsi kapı sesi duyulduğu için kapıya doğru baktılar. Beni gördükleri için biraz afalladılar. Çünkü kütüphanede benim işim olmazdı. Muhtemelen hepsi kafasında birini aradığımı veya buldum bir de burada döveceğimi düşünüyordu. Önemsemedim. Hazır herkesin bakışları üstümdeyken elimle hafifçe kapıyı doğru göstererek çıkmaları için işaret ettim.
Bir kaç saniyeye çıkmışlardı. Bende masaya oturup beklemeye koyuldum. Kesin kavga kıyamet kopacaktı burda. O söylenecek, ben üste çıkmaya çalışacağım ohoo...
1-2 dakika sonra Mustafa içeri girdi. Elinde bir çay ve bir tost tutuyordu. Hiç sesimi çıkarmadan ona bakıyordum. Biraz uzağımda ki sandalyeyi benim yanıma çekti. Elinde ki çayla tostu masaya koyduktan sonra benim sandalyemi sıkıca kavrayıp kendine doğru çekti. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum ama anlayamıyordum. Düşündüğüm gibi öfkelide girmemişti içeriye...
Ben masaya doğru dönüktüm, Mustafa bana dönüktü. Bacakları aralı olduğu için sandalyemi tam kendine çekebilmişti. Tostun ucundan kibarca bir parça koparıp dudaklarıma yaklaştırdı. Mala dönmüş gibi yaptırdıklarını otomatik yapıyordum. Ağzımı açtım, lokmayı kibarca dilimin üstüne bıraktı. Ben lokmamı çiğnerken Mustafa bu sefer çayı eline aldı. Lokmamı yuttuktan sonra çaydan bir yudum içirdi.
İçtikten sonra anlamaya çalışır bakışlarla Mustafa'nın gözlerine baktım.
"Ne yapıyoruz şuan?" Diye sordum. Mustafa bu sırada tosttan yeni bir parça koparmış ve bans yediriyordu. Lokmayı çiğnerken tekrar sordum.
"Hey sana diyorum, ne oluyor?" Tostun yanında ki peçeteyle ağzımın kenarlarını sildi.
"Tost yiyoruz güzelim."
" İyi de ben tost istemedim ki..."
"İstedin istedin aç bakalım ağzını." Diyerek bir lokma daha yedirdi.
Öyle öyle tostun yarısını yedirmişti bana. En son zil çalma sesini duyduğumda ikimizin atmosferi bozulmuştu. Sandalyemden tekrar tutup, beni iyice kendine doğru çekti ve " sana bir tek tostunu ben yedirebilirim, başkası değil." Dedi.
"He bütün bu olay bunun için miydi?"
Cevap vermedi. Çaydan tekrar içirdi.
"İyi de o şey oldu yani o durumu sen öyle gördün ama normalde o bana tost falan yedirmiyordu. Yediremezde ayrıca..."
Tekrar tosttan bir lokma yedirdi.
"Bana açıklama yapma güzelim. Ben her şeyin farkındayım. O öküzün senin ağzına tostu teptiğinide gördüm. Senlik bir şey yok. Ye sen..."
"He..." dedim afallamış bir şekilde.. "Yani teşekkür ederim çok güzeldi, bayağı doydum... Bir de zaten zil de çaldı. Ben artık derse gideyim..." diyerek kalkıp hızlıca çıktım kütüphaneden.
Salak salak elim ayağıma dolanmıştı resmen. Öyle yakışıklı ki, öyle hep etkileyici şeyler yapıyor ki sanki aklım başımdan gidiyor. Hafif bir sirkelenip kendime geldim. Merdivenleri çıkarken arkama dönüp baktığımda Mustafa benim yarım kalan tostumu ısırmış çayımı yudumlayarak çıkıyordu odadan. Gülümseyip merdivenleri çıkmaya devam ettiğim sırada telefonuma mesaj geldi. Cebimden hızlıca çıkartıp baktım.
"Sana değen her şeyin tadı bir başka güzel oluyor sanki... Çay muhteşem..."
Telefona bakıp salak salak sırıtmaya başladım. Utanmasam şu merdivenlerden eriyerek aşağı doğru akacaktım. Hem sırıtıp telefona bakıyor, hemde koridorda yürüyordum. Gözüm telefonda aptal aptal gülerken birden birine çarptım. Kafamı kaldırıp baktığımda müdürle göz göze geldik.
"Mine?"
"Hocam?"
"Ver kızım o elindekini bana."
"Ama hocam.."
Sözümü kesti.
"Aması maması yok, ver yavrum ver. Çıkışta alırsın." Diyerek elimden çektiği gibi cebine koydu telefonu. Sonra hızla yanımdan uzaklaştı. Bense müdür gözden kaybolana kadar seyretmekle yetindim...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Sümeyye Sarı / Ben Mafyanın Kendisiyim [ Yarı Texting] / 🥪☕️](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/kralice7-ben-mafyanin-kendisiyim-yari-texting-759.jpg)
| 49.38k Okunma |
3.4k Oy |
0 Takip |
94 Bölümlü Kitap |