
Kahvaltı serüveni bittikten sonra ayağa kalkıp camın önüne geçtim. Etrafı izliyordum, bir yandan da Mustafa'yı götürdükleri tarafa bakıp ne olduğunu görmeye çalışıyordum.
"Doğru düzgün bir şey yemedin, doydu mu karnın?" Diye sordu Savaş. Başımı hiç çevirmeden, "iştahım yok" dedim. Gerçektende iştahım hiç yoktu bilerek öyle konuşmuyordum.
Üstümde bir halsizlik vardı sanırım dünün yorgunluğunu hala atamamıştım üstümden. Savaş masadan kalkıp usulca yanıma geldi. Ona bakmıyordum ama radarımda olduğu için ne yaptığını sezebiliyordum. Arkama kadar geldi, camın yansımasından ona bakıyordum.
"Korkmuyor musun hiç benden?" Diye sordu.
"Sence?" Dedim ukala bir tavırla.
" Korkmuyorsun belli, dibine kadar geliyorum korkup arkanı bile dönmüyorsun."
"Pek umrumda değilsin açıkçası."
Bir adım atıp yanıma vardı. Elini alnıma koyduğunda bir adım geri çekildim.
"Ateşin var senin." Dedi telaşla.
"Yok bir şeyim benim." Diyerek demin uzanıyor olduğum koltuğa gidip, sehpadaki sigaradan çıkartıp yaktım. Ayaklarımı sehpaya uzatarak sigarayı içmeye başladım.
"Hey bırak elindeki sigarayı, ateşin var diyorum daha da azdıracaksın."
Umursamadan devam ettim. Bir kaç dakika sonra elinde bi kova suyla yanıma gelip oturdu. Başımı yasladığım koltuktan kaldırıp ona doğru çevirdim. Bu sırada kovanın içinde ki bezi sıkıyordu. "Ne yapıyorsun?" Diye sorduğumda hiç tepki vermeden bezi sıkma işlemine devam etti. Bezin suyunu güzelce süzdürdükten sonra katlayıp alnıma koydu. Alnıma koyarken bir yandan eliyle alnımdan başımı geri doğru ittirdi ve koltuğa yaslandırdı. Bezi koyduktan sonra elimde ki sigaraya uzandı ve alıp sehpadaki küllükte söndürdü. Çok sakindim. Artık sinirlenmiyordum hiç bir şeye. Ya dediği gibi gerçekten iyi değildim ve halim yoktu. Ya da gerçekten bıkmıştım artık her şeyden.
"Neden böyle şeyler yapıyorsun?" Diye sordum çok sakin bir ses tonuyla.
"Çünkü seni seviyorum."
"Hayır onu sormuyorum, hem seviyor gibi davranıp hem beni burda zorla tutuyorsun, yaptıklarında çok tezatlık var."
" Yo hayır yok. Sen de kendin söyledin, seviyorum ve seni yanımda görmek istiyorum bundan daha doğal ne var?"
"Bak Savaş," diyerek başımı kotluktan kaldırıp bezi alnımdan aldım. Ayaklarımı usulca sehpadan indirip Savaş'a doğru döndüm. Sol bacağımı kıvırmış diğer bacağımın altına almıştım. Sağ ayağımsa yerdeydi ve bütün bedenimle Savaş'ın enerjisine dahil olmuştum. " Bu yaptığın hastaca hareketler. İnan bana sevgini anlıyorum, çünkü sevmek ne bende biliyorum. Ama ben sevdiğim kimseye zorbalık uygulamıyorum. Bu sağlıklı olan."
"İyi ama bunu yapmazsam yanımda olmazsın ki," dedi sigarasını yakarken.
Gerçekten üzülmüştüm ona. O kadar başka bir yol bilmiyor ki o kapkaranlık zihninde, içi kavruluyordu.
"Evet olmam ama bu seni senin beni sevdiğin gibi sevmediğim için olmam. Eğer sevseydim, böyle zorbalamana gerek kalmadan zaten yanında olurdum. Ama senin bu yaptığın sevmek değil Savaş, sevmek böyle bir şey değil."
Sigarasından derin bir nefes çekti.
"Hiç mi sevemezsin beni?"
"Sevemem. Ben başkasını seviyorum. Sen her nasıl beni seviyorsun ve istiyorsun ya, bende aynı öyle başkasını seviyor ve istiyorum..." Gözlerine baktım şefkatle, "anlıyorsun beni değil mi?"
Tepki vermedi.
"Anlıyorsun, anlıyorsun ama işine gelmiyor..."
Birden ayağa kalkıp çaprazda ki odaya girdi. Bir iki dakika sonra elinde kutularla tekrar yanıma gelip oturdu.
"Bak sana neler aldım." Dedi ve tek tek kutuları açmaya başladı. Kutuların içinde mücevher, altın, pırlanta takılar vardı.
" Şey ben hangisini seversin bilemedim, hepsinden aldım..." dedi suçlu bir çocuk gibi. Öyle üzülüyordum ki ona şuan. O kadar farkında değil ki kendininde yaptıklarınında... Birden bu kadar masumlaşıp iki dakika sonra nasıl bu kadar gaddar olabiliyordu?
Bana uzattığı gerdanlığa baktıktan sonra kutunun kapağını kapattım. "Hiç birini kabul edemem, Savaş." Dedim ve sehpadaki sigaraya uzandım.
"Neden? Ben hepsini senin için aldım ama..."
" Evet ama ben arkadaşım olmayan kişilerden hediye kabul etmiyorum."
"Tamam önce arkadaş olalım o zaman." Dedi gözlerinde hafif bir heyecan kıpırtısıyla.
"Arkadaşlar birbirini zorla bir yerde tutmazlar. Özgür bırakırlar ve kalpleriyle birbirlerine bağlanmaya izin verirler. Tekrarlıyorum, kalpleriyle bağlanmaya... İplerle değil."
Kutulara sırayla baktı ve aralarında en güzel olan gerdanlığı ve takım bilekliği masanın üstüne koydu. "Akşam bunları takarsın, beraber özel bir yemek yiyeceğiz seninle..."
Ayağa kalktı ve tekrar odaya gitti. Bu sefer elinde büyük bie kutuyla geldi. Kutuyuda sehpanın üstüne koydu ve "bunuda giyersin." Dedi ve mutfak tarafına gitti.
Sigaramı bitirdikten sonra gözlerimin kapandığını ve felaket derecede üşüdüğümü fark ettim. Sehpaya doğru sigaramı söndürmek için eğildiğimde ellerimin titremesinden sigarayı zor söndürebilmiştim. Koltukta ki battaniyeyi alıp hemen kendime sardım ve bacaklarımı karnıma doğru çekerek koltuğun ucuna kıvrandım.
Plan yapmaya çalışıyordum kafamda ama kolumu kıpırdatamadığım gibi düşüncelerimide kıpırdatamıyordum. Hiç bir şekilde plan bulamıyordum, düşünmeye çalıştıkça da midem bulanıyordu. Kendimi zorlamaya çalışırken uyuya kalmışım...
💫
Gözlerimi açtığımda nereseyse akşam olmuştu. Savaş başımda duruyordu ve elinde bezle bir alnıma koyuyor bi kovada tekrar soğutuyordu. Kıpırdamaya çalıştığımda üstümde kıyafetlerimin çıkarıldığını fark ettim. Battaniye boğazıma kadar kapalıydı ama hissedebiliyordum kıyafetlerim yoktu sadece iç çamaşırlarım atletim vardı.
"Ne oluyor ! Ne bu ?" Diye öfkeyle Savaş'ın gözlerine baktım.
"Sakin ol güzelim, korkma bir şey olduğu yok... Ateşin 40 a çıkmıştı..." sözünü kestim "ve sende üstümü mü çıkarttın?!"
"Hayır lütfen sakin ol. Yukarıda kadın hizmetliler var onlardan rica ettim onlar çıkarttılar ve üstünğ örttüler. Onlar çıkartırken ben arkam dönüktüm, yemin ederim ben bakmadım bile... İstersen çağıralım Ayşe'yi kendin sor."
Savaş doğruyu söylüyordu. Anlatırken beden dili enerjisi çok samimiydi ve zaten şu zamana kadar zerre bana sapıkça bir hareketi olmamıştı. Olsaydı şimdiye kadar elli kere olurdu. Çok tuhaf ki çocuk hem hasta hem nerde durması gerektiğini de biliyordu. Ayrıca Ayşe'nin yukarda olması beni biraz olsun rahatlatmıştı...
" Bak Mine, ben senin müsaden olmadıkça sana bu şekilde yaklaşmam. Bu konularda benden sakın korkma."
"Tamam." Dedim sert tavrımı hiç bozmadan ve devam ettim " şimdi benim üstümü giyinmem lazım, burdan çıkman gerekiyor."
"Tamam, olur tabii..." diyerek Savaş ayağa kalktı. Önce etrafına iyice baktı. Karşımda ki büyük camların perdelerini tamamen kapatmıştı. Muhtemelen korumalar beni böyle görmesin diye yapmıştı. Tekrar etrafına bakıp her yerin kapalı olduğuna emin olunca bulunduğum yerden çıkmak için salonun tam ortasına varmıştı ki ona seslendim.
"Heyy kıyafetlerim nerde?"
"Şimdilik masada ki sana koyduğum kutunun içinde ki elbiseyi giy Mine. Ateşin tamamen düştü, artık iyisin."
"Ben kendi kıyafetlerimi istiyorum."
"Masada ki kıyafeti giy Mine. O kıyafetin zaten artık berbat durumda, sana yeni kıyafet almaları için hizmetlileri korumalarla AVM ' ye gönderdim. Geldiğinde onlarıda giyersin." Dedi ve salondan çıktı.
Ruh hastası ya, altı üstü bir pantolon kazak aldıracak onda bile kadınları gönderiyor.
Aslında iyi de yapıyor, salak erkeklerin seçtiği şeyleri hiçte giyemem.
Savaş'ın çıktığına emin olduktan sonra kutuya doğru uzandım. Kutunun kapağını açtığımda içinde kırmızı kadife bir elbise olduğunu gördüm. Elbiseyi kutudan çıkarttığımda, uzun balık bir elbise olduğunu gördüm. Kollarıda uzundu, sadece ön ve arka kısmı eşit derece de açıktı ama fazla değildi. Düz bir şekilde hafif omuzlara kadar açıktı, dekolte falanda yoktu. İyi de böyle bir elbiseyi ben neden evin içinde giyiyorum mal mıyım ben? Kutuyu öteye fırlattım ve etrafa bakınmaya başladım. Üstüme giyebileceğim hiç bir şey yoktu. Daha fazla böyle de oturamazdım. Battaniyeyle zaten hareket edemiyordum ve heran bir yerim gözükecek diye rahatsız oluyordum. Oflarayak tekrar uzandım kutuya, içinden elbiseyi çıkartıp hızlıca giyindim. Giyinme işlemim bittikten sonra tekrar koltuğa oturup battaniyeyi de üstüme örttüm. Omuzlarıma kadar çektim battaniyeyi. Beni böyle görmesini istemiyordum. Bir iki dakika sonra Savaş seslendi.
"Gelebilir miyim? Müsait misin?"
"Müsaitim." Dedim sert bir ses tonuyla. Salona girdiğinde gözlerini benden ayırmadan bana doğru geliyordu.
"Beğendin mi elbiseyi?"
"Hayır. Evde böyle aptalca bir şey neden giyiyorum ben? Dolapta bir yerde bi pantolon kazak yok muydu Allah aşkına?"
"Aptalca değil güzelim birlikte yemek yiyeceğiz, ondan böyleyiz." Dediğinde o zaman onun kıyafeti dikkatimi çekmişti. Yine her zaman ki gibi takım giymişti fakat bu sefer içine beyaz gömlek ve incecik bir kravat takmıştı.
"Ya sabır ya selamet." Diyerek başımı başka yöne doğru çevirdim.
"Lavaboya gitmek istiyorum ben."
"Tamam olur." Dedi elini kalkmam için uzatırken. Elini görmezden gelip koltuğa dayanarak kalktım koltuktan. Ben ayağa kalktığım an gözleri yuvalarından fırlayacak gibi hayranlıkla bana bakıyordu.
"Nerde tuvalet? Ayrıca bana bakmayı kes."
"Şurada karşıya doğru yürü, sola dön karşında ki kapı..." ve hala bana bakıyordu. Sinirle hızlı adımlarla tarif ettiği yere gittim. Tuvalete girer girmez cam aradı gözüm, tuvaletin tam üstünde ufak kare bir cam vardı ama her yerine çivi çakılıdı. Yani utanmasalar evin etrafına demir parmaklıklar yapacaktılar. Belli ki burada da kaçış yerim yoktu. Hızlıca tuvalette işimi halledip çıktım. Salona geldiğimde şöminenin önüne kare bir masa, üstünde kırmızı bir örtü ve kırmızı mumlar vardı. Savaşta elinde tabaklarla masaya doğru yürüyordu.
"Gel hayatım, acıkmışsındır." Diyerek masayı işaret etti.
Yani bu çocukta ki azime hayret ediyorum. Hala hayatım canım cicim diyor ya hiç utanmadan... Yemin ediyorum enteresan bir kişilik.
"Ben yemiyorum." Dedim öfkeli bir ses tonuyla. Sakince bir kaç adımla yanıma geldi.
"Bak güzelim, her seferinde seni tehdit etmek zorunda bırakıyorsun beni sonra da ben kötü birisi oluyorum. Mustafa'nın sağ olmasını istiyorsan benim dediklerimi yapacaksın. Aksi takdirde..." sözünü kestim. "Ne tarafa oturacağım?" Dişlerimi sıkarak sordum.
Gülümseyerek, " gel lütfen." Dedi ve masaya doğru yaklaştı bende onu takip ediyordum. Masaya geldiğimizde cama doğru dönük olan sandalyeyi çok kibar bir hareketle çekti, "buyur lütfen..." diyerek kibarca sandalyeye doğru baktı. Hiç tepki vermeden beni mecbur bıraktığı sandalyeye geçip oturdum. Elim kolum zaten bağlı değil, istesem şuan onu burda dövebilir veya öldürebilebilirdim. Ama sonra Mustafa'ya ne yaparlar hiç bilmiyordum. Bunu bilmemek benim gerçekten canımı sıkıyordu. Bilsem ki şunu dövmek çözüm olacak, yapacaktım... Ama sonra?
Oflayarak derin bir nefes verdiğimde Savaş sehpanın üstündeki kutuları almış yanıma gelmişti. Kutudaki gerganlığı çıkarttı ve yine o iğrelti edici kibarlığıyla boynuma taktı. Gerdanlığı takma işlemi bittikten sonra hafifçe enseme doğru yaklaştı, ama bana temas etmiyordu, derin bir nefes alıp kokladı. Sonra yanıma geldi ve diz çöküp durdu. "Kolunu uzat."
"Ne?"
"Kolunu uzat."
Kolumu ona doğru uzattım, elinde ki gerdanlıkla takım olan bilekliği bileğime taktı.
"Tamam şimdi harika oldu her şey." Dedi ve karşımdaki sandalyeye çok keyifli bir şekilde oturdu.
Masaya oturduktan sonra elinde ki kumandanın tuşlarına bastı ve bütün perdeler yavaş yavaş açılmaya başladı. Dışarda üç tane koruma vardı. Arkasına hiç dönmeden elini yukarıya doğru kaldırdı ve parmaklarıyla 'gel' der gibi işaret yaptı. Bir kaç saniye sonra ikitane koruma ve ortalarında Mustafa içeri girdiler.
Mustafa'yı görür görmez ayağa kalktım. "Mustafa!"
Aynı hızla Savaş yumruğunu masaya vurdu, "Mine yerine otur!"
Gözlerim dolu bir şekilde yerime oturdum. Mustafa'ya bakmaya devam ediyordum. Yüzü gözü şişmişti kaşında patlakta vardı. Hali perişan gözüküyordu. Elleri arkada duruyordu, belli arkadan kelepçelemişlerdi. Korumalar iki yanında durmuş sım sıkı ne olur ne olmaz diye Mustafa'yı tutuyorlardı.
"Bana dön." Dedi Savaş sert bir ses tonuyla.
O sırada Mustafa'dan gözlerimi alamıyordum. Hali her ne kadar perişan gözüksede aşkla bana bakıyordu. Gözlerinin içi gülüyordu... Canım sevgilim... Şu an burdan fırlayıp ona sım sıkı sarılmak istiyordum. Aslında bunu şuanda yapabilirdim ama bana yine bir şey olmazdı, olan Mustafa'ya olurdu. Yumruklarımı ve dişlerimi sıkıyordum ağlamamak için. Savaş tekrar masaya yumruğunu vurduğunda birden sıçradım.
"Sana, bana dön dedim!"
Hemen Savaş'a doğru döndüm ve gözümden bir damla yaş süzüldü.
"Şimdi afiyet olsun." Dedi ve masada ki kare kumaşı alıp hızla açıp dizlerine örttüp yemek yemeğe başladı...
Bense hala ona bakıyordum.
"Bunu neden yapıyoruz." Diye sordum titreyen sesimle...
" Seninle romantik yemeğimizi yerken, Mustafa'nın bizi seyredip acı çekmesini istiyorum. Hepsi bu kadar. Şimdi yemeğini ye." Dedi ve çatalıyla bir lokma ağzına yemek attı...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Sümeyye Sarı / Ben Mafyanın Kendisiyim [ Yarı Texting] / 🪭🍽👠](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/kralice7-ben-mafyanin-kendisiyim-yari-texting-759.jpg)
| 49.38k Okunma |
3.4k Oy |
0 Takip |
94 Bölümlü Kitap |