94. Bölüm
Sümeyye Sarı / Ben Mafyanın Kendisiyim [ Yarı Texting] / 👐🫵🚶‍♀️🚶‍♀️‍➡️🚶‍♀️🚶‍♀️‍➡️

👐🫵🚶‍♀️🚶‍♀️‍➡️🚶‍♀️🚶‍♀️‍➡️

Sümeyye Sarı
kralice7

(Ay bu bölümüde gerçekte olanların birebir aynısını yazacağım. İyice okuyunda bi rezilliğimizi görün ajdndj)

🔥

"Kalkalım mı?" Diye sordum çok sakin bir ses tonuyla ve hafifçe omzuna dokundum. Mustafa başını bana çevirip uzun uzun gözlerime baktı. Dediklerimde samimi olup olmadığıma bakıyordu ve bence samimi olduğuma emindi. Çünkü önce ki duruma nazaran daha bir rahatlamış ifade vardı gözlerinde...

"Olur kalkalım..." dedi eliyle saçlarımı düzeltirken. Arabaya bindiğimizde telefonum çaldı. Arayan anneannemdi. Bize gelmişti ve neden geç kaldığımı sordu. Belli babam aratmıştı, o olaydan sonra okuldan çıkar çıkmaz evde oluyordum endişenlenmekte haklılardı. Bir sorun olmadığını, yolda olduğumu söyledikten sonra telefonu kapattım. Onların sesini bu kadar endişeli duyunca tekrar olanları hatırladım... Hala bir haber olmadığını hatırlayınca içimi derin bir kasvet sardı. O pislik heran bir yerlerde karşıma çıkabilirdi veya Mustafa'ya bir şey yapabilirdi. Şans eseri şuanımız güzel geçiyor resmen...

Yol boyunca ara ara konuştuk Mustafa'yla, bende sürekli radyodan şarkı kurcaladım. Güzel bir şeyler çıkmadığı için telefonumu radyoya bağlayarak sevdiğim şarkıları açtım. Açınca Mustafa bana ufak bir bakış attı.

"Hayret, radyodan dinlemeyecek miyiz?"

"Yok ya artık istemiyorum..."

"Neden?"

 

O durum sanki keyifli olduğumuzda yapılacak şeylerdi. Zaten hepte yapılmazdı, ara da bir olmalı ki, tadı olmalıydı diye düşündükten sonra , "bilmem canım böyle istedi..." diyerek konuyu kapattım.

"Bu konuların devamını daha sonra konuşacağız, unutma bak."

Derin bir nefes verdim, zaten asla unutmama fırsat vermiyordu ki...

"Tamam aklımda." Dedim başımı dışarıya doğru çevirirken.

Eve vardığımızda Mustafa'yla vedaşlaştıktan sonra, O her zaman ki gibi arabasına geçip, gitti. Bende yukarı anneannemin yanına fırladım. İçeri girdiğimde kendi diyalizini takıyordu yine... Yüzünde de durumdan bağımsız bir o kadar neşe...

Bunca yaşanmışlığına rağmen yüzünde ki neşesinin eksilmemesine hayrandım. Her kim olursa olsun, her kim üzgün olursa olsun onları mutlu edecek illa ki bir yolu vardı. Bayram sabahları bile hepimizin uykusu varken, mutsuz bir şekilde o sofrada oturmamıza izin vermezdi. Birden kalkıp müzik eşliğinde bizimle eğlenirdi, bizi eğlendirirdi. Zorla bizi dansa kaldırır yüzümüzü güldürürdü. O bizim gerçekten neşe kaynağımızdı...

Yanına gidip yanağından kocaman bir öpücük aldım.

"Ne yapıyor senin yakışıklı?" Diye sordu karnında ki hortuma, diğer serumu bağlarken...

"Yaaaa anneanne, sussana babam duyacak." Diye sırıttığım sırada elinden pamuğu alıp karnına pansuman yapmaya başladım.

"Duymaz duymaz, onunla mıydın?"

"Evet, sohbet ediyorduk ondan geciktim." Dedim sehpadaki batikona uzanırken. Elime alıp pamuğa biraz daha sıktım ve sonra tekrar karnında ki borunun etrafını pansumanladım.

"Acıyor mu?"

"Hiç acımıyor, sen dokununca iyileşiyor."

Gözlerim dolmuş bir şekilde gülümsedim. Keşke dediği gibi, gerçekten iyileşebilse, onun için canımı verirdim...

Bandı alıp pamukla borunun etrafına yapıştırdım. Günde yaklaşık üç kez yapıyorduk bunu...

"Seni çok seviyorum." Dedim işim bittikten sonra sıkıca onu kucaklarken.

"Bende seni çok seviyorum canım benim." Dedi başımı göğüsüne bastırırken.

Bu sırada içerde annemle babam yine kavga tufanına tutulmuştu. Anneannem her seferinde duymazdan gelmeye çalışıyordu. Karı koca arasına girilmez, derdi hep. Ama girmemek için zor sabrediyordu. Sesleri bize çok gelip, yüzümün düştüğünü anladığında onlara seslendi. Annemle babam bir anda durdular.

"Sesiniz buraya çok geliyor, ne alıp veremiyorsanız gidin odanızda kavga edin." Diye sert bir ses tonuyla uyardı. Keşke hep öyle yapsalardı gerçekten, bizde hep kavgalarına şahit olmak zorunda kalmasak. Bir süre sessizlikten sonra babam tekrar sesini yükseltince, anneannem bu sefer ayaklandı. Onların olduğu odaya doğru gidip kapıda önce ikisine de bir göz gezdirdi. Babama gözlerini dikti, " bana bak, ben daha ölmedim. Karı koca dedik saygı duymaya çalışıyoruz benim yanımda kimse kızıma böyle sesini yükseltemez. O sesini bir alçat önce." Diyince kenarda kıkır kıkır gülmeye başladım. Aslan kadınım benim ya, hiç kimseye eyvallahı yoktu. Neşeli ve güleç olduğu kadar derin bir serseri tarafıda vardı. Ah aynı ben canım anneannem...

Babama bir güzel azarı çektikten sonra geri yanıma geldi, "bir büyümediler gitti ya, çay içer misin?"

Dayanamayıp kahkahayı bastım.

"Yani anneanne konudan konuya geçiş hızın beni bitirdi şuan hahaha..."

"Yani içer misin?" Diye yineledi muzur bir suratla.

"İçerim ama ben dökerim. Sen geç." Diyerek hemen yerimden kalkıp ikimize de birer çay döktüm. Birlikte sohbet muhabbet ede ede içtik çayımızı. Annemlerden de ses soluk kesilmişti. Annem zaten bir kaç dakika sonra bize katılmıştı. Babamınsa gıkı çıkmıyordu...

 

Ertesi gün yine anneannemin seslenmesiyle kalktım yataktan, belli yine o şahane kahvaltısından hazırlamıştı. Üstümü giyinirken bir yandan telefona bakıyordum. Çocuklarla olan grubumuzda bir sürü yazışma vardı. Hazırlanırken bir yandan konuşmalara göz gezdirdim...

Aslı : Bugün okulu kıralım ne dersiniz?

Hayretler içindeydim, bir de Aslı diyor bunu...

Burcu : Tamam ama nereye gideceğiz, güvenli bir yer olsun, Mine de rahat olsun en azından...

Hakan : Kızım ne anlatıyorsun sen? Biz yanınızdayız, herhalde güvende olacak.

Oğulcan : Tabi abisi, bizim olduğumuz her yer size güvenlidir.

Noyan : Olum boş yapmayı kesin, sonuca gelin ne yapıyoruz şimdi?

Hakan : Abisi sen ters tarafından mı kalktın hayırdır?

Noyan : Sana ne lan. İstediğim tarafımdan kalkarım.

Hakan : Kalkmazsın moruk, adam akıllı yerinden kalk canımı sıkma.

 

Gülmeye başladım. Ne gerizekalıca konuşmalar bunlar yine. Asla büyümüyorlar asla. Çocukkende aynıydılar.

 

Noyan: Yav velevki kalktım, ne yapıcan?

Oğulcan : Lan beynimin içine ettiniz sabah sabah anasını satayım. Ne bok yerseniz yiyin.

Hakan : Ne diyorsun olum? Mal mısın?

Oğulcan : Mal olan sizsiniz beyin özürlü.

Burcu : Ya nereye gideceğizzzz??????

Noyan : Mümkünse Hakan'ın olmadığı bir yere.

Hakan: Olum cennete yallah o zaman.

Oğulcan : Niye moruk sen şeytansında bir tek oraya mı giremiyorsun?

Hakan : Evet abisi bir sorun mu var?

 

Yani şeytanım diye kendini savunan tek insan yemin ediyorum ruh hastası.

 

Aslı : Tamam uzatmayın, sorup soracağıma pişman ettiniz. Outlet'e gidiyoruz. Konu kapanmıştır.

Noyan : Lan olum orası açık AVM, birde güvenli olsun diyorsun seçtiğin yere bak.

Aslı: Diğer yerlerde formamızdan tanındığımız için müdürü arıyorlar, orası okul açısından da güvenli en azından.

Burcu : Ay bence de, nereye gitsek müdüre haber uçuruyorlar. Öylesi daha güvenli.

 

Doğru diyorlardı. En son formalarla nereye gitsek, okul mutlaka aranıyordu sonra azarı hepbirlikte yiyorduk.

 

Noyan : Okul işi tamamda, Mine ?

Hakan : Olum benim olduğum yerde Mine hep güvende rahat olun.

 

Bu mesaja biraz durdum. Telefonu geri yatağa bırakıp, saçımı yapmaya başladım. Aklım karman çorman oldu. Of Mustafa... Normal de Hakan hep böyle konuşurdu ama aklıma fit soktuğu için Hakan'ın her dediği sanki batıyordu bana. Kafamda ki düşünceleri dağıtıp, telefonu tekrar elime aldım.

 

Oğulcan : Kes abisi, biz de buradayız bir tek sana kalmadı Mine'yi korumak.

Hakan : Sus lan. Sana sormadık.

Aslı : Of bir susun ya, tamam okulun kapısında buluşur geçeriz. Mine sen de tamam mısın? @Mine

"Tamam bana uyar, fark etmez."

Telefonu kilitleyip aşağı inip anneannemle hızlı bir kahvaltı yaptım. Kahvaltının bitmesine yakın annem mutfağa girdi.

"Anne biz bugün okula gitmeyeceğiz, haberin olsun."

"Nereye?"

"Outlet'e gideceğiz, hep birlikte, çocuklarla."

Annem biraz başını kaşıdı, "Mine bu güvenli olur mu kızım? Bilemiyorum..."

"Ya anne, bir sürü güvenlik var her yerde, zaten bizimkilerleyim tekte durmam... "

Annem yine sessizdi, mutfağa geçip bir bardak su aldı kendine...

"Anne ne zamana kadar hayatımı öyle kısıtlı yaşayabilirim ki? Çok bunalmaya başladım artık..."

"Haklısın ama endişeleniyoruz, bizi de anla... Neyse tamam dikkatli olun, bir durum olursa haber ver."

Ayağa kalkıp annemin yanağından sıkıca öptüm, "kral annem benim be!"

Anneannem gülümseyip bizi seyrediyordu ama o gülüşü tanıyordum. Gülümsemeyle endişe bir aradaydı...

"Merak etmeyinnnn, her şey yolunda..." dedim anneannemi öperken. Çantamı koluma takıp onlara el sallayarak çıktım evden...

 

Mustafa yine arabada beni bekliyordu. Arabaya bindiğim de günaydınlaştıktan sonra bugün okulda olmayacağımı söylemek için biraz kıvranmaya başladım. Muhtemelen oda aynı konuyu öne sürecekti... Biliyorum haklılardı ama bende haklıydım... Derin bir nefes aldım ve söze girdim.

"Ben bugün okulda olmayacağım."

"O ne demek o?"

"Okulu kıracağız, bizimkilerle..."

Arabayı sağ çekip durdu. El frenini çektikten sonra hızla bana döndü.

"Mine aklını mı oynattın sen? Okula gidebildiğimize şükret. Neler yaşadık biz ne çabuk unuttun bunları?"

"Ya unutmadım. Unutmadım ama bunalıyorum. Başka şeyler daha doğrusu eskiden ki gibi başka şeyler yapmaya ihtiyacım var. Çok sıkılmaya başladım artık..."

"Seni anlıyorum ama azıcık dişini sıkman gerekiyor. Bilmiyoruz, o lavuğun hangi cehennemin dibinde olduğunu bilmiyoruz ve bu hiç güvenli değil. Hem kim kim gidiyorsunuz?"

"Aslı, Burcu, Oğulcan, Noyan, Hakan... bizimkiler işte..."

Hakan dediğimden sonra dişlerini sıkıp derin bir nefes aldı. Başını çevirip yola doğru baktı. Dişlerini sıktığında çenesinde oluşan keskinliğe aşıktım... Bir insan sinirlendiğinde bu kadar karizmatik olamazdı. Neyse konumuz bu değildi şimdi...

" Tayfaya bak Yarabbim aklımı oynatacağım, ulan onların kendine hayrı yok daha seni mi koruyacaklar."

" Ya korunmaya ihtiyacım olmayacak belki de, neden hep kötüsünü düşünüyoruz ki..."

"Şuan başka çaremiz yok da ondan. En kötüsünü düşünmezsek, en kötüsü malesef bizi buluyor. Mine olmaz öyle şey, okula geliyorsun."

"Ya of!" Dedim ayaklarımla tepinirken, "söz verdim bizimkilere yan mı çizeceğim şimdi?"

"Söz verirken bana mı sordun?"

"Giderkende sana sormuyorum ki, haber veriyorum."

"Öyle mi Mine hanım?" Dedi vitesi bire takarken, evet bu hiç olmadı. Bu dediğim şuan çok ayıp oldu. Normalde olsa hiç ayıp değildi ama çocuk bu kadar benim için uğraşırken, her sabah üşenmeden beni okula taşırken bu cümle biraz vefasızca oldu... Amacı zaten bana karışmak değildi, tamamen koruma güdüsüyle yapıyordu. Ve o bu kadar çabalarken ben sırf keyfim için herkesi tedirgin ediyordum... Derin bir nefes alıp, demin ki öküz cümlemi toparlamaya çalıştım.

"Yani öyle değil tabi yani demek istediğim şu, sende okeyle benim içim rahat olsun..."

"Yok canım, benim okeylememin bir anlamı yok. Sen nasıl olsa sadece haber veriyorsun."

"Ya özür dilerim bir an çıktı ağzımdan öyle... Yani genel biri bana karışıyormuş gibi hissettim. Yoksa o anlamda inan demek istemedim. Çabano görüyorum, buna minnettarım da... Of, affettin mi beni. Lütfen affet ya, ben salağın tekiyim ve gerçekten öküzüm. Off bir şey söyle." Dedim kolunu dürterken.

"Kızım dürtmesene kaza yapacağız."

"Ha tamam pardon, affettin mi?"

"Affettim."

"Yeyy!" Diyerek yanağına bir tane öpücük kondurdum.

"Bende geleceğim o zaman."

 

Hayda...

Hiç kıpırmadan duruyordum. Duymazlıktan gelirsem belki yanlışlıkla demiş olur ve üstelemezdi... Kıpırdama kızım, duyma bir şey yok...

"Mine boşuna ölü taklidi yapma, duyduğunu biliyorum." Deyince tuttuğum nefesi bir den verdim. Neden her yaptığım harekette ne yapmak istediğimi hemen anlıyordu ki? Tekrar Mustafa'ya doğru döndüm. O da bu sırada arabayı kullanıyor, yola bakıyordu.

"Ya bak lütfen diyeceğimi yanlış anlama. Ben seninle her yere giderim ama hep beraber... Yani çok gergin bir ortam olur. Sen onlardan haz etmiyorsun..."

Sözümü kesti, "onlar da benden..."

"Yok yani haz etmiyor değiller de yani frekansınız tutmuyor diyelim..."

Aynen aynen der gibi başını salladı. İkimizide derin bir sessizlik aldı. Okula yaklaşmıştık... Yani sonuç nedir diye sormaya öyle çekiniyordum ki, çünkü ben bildiğimi her türlü yapacaktım ama onunla kavga ederek olsun istemiyordum...

"Tamam yanınızda olmayacağım ama uzaktan seni takip ederim. En azından bir şey olursa hemen devreye girebiliyim."

"Bak sen okula gir, hem derslerden geri kalma. Biz oraya gidelim, sıkıntı bir durum hissettiğim anda sana haber vereyim. Araba zaten kapıda, hemen gelirsin. Olur mu?"

"Yani sıkıntı bir durum olduktan sonra bana haber versen kaç yazar? Veya o lavuk gelip sana bir şey yapsa, bana nasıl haber vereceksin? Neyse ya tamam, dediğin olsun. İstediğinde bana yaz hemen gelir alırım seni..."

"Tamam." Dedim yanağından makas alırken, "rahat ol koçum, her şey kontrolüm altında."

"Bundan korkuyoruz ya bizde..." dedi arabayı park ederken. İkimizde gülmeye başladık. Park ettikten sonra arabadan indiğimiz de o okula, bense okul duvarının köşesine bizimkilerin yanına gittim.

"Kızım nerdesin beşyüz saattir ya?" Diye sordu Oğulcan.

"Ay geldik, hadi gidelim." Dediğimde herkes komut almış bir şekilde yürümeye başladık. Yolda giderken Aslı'nın koluna girdim.

"Hayırdır abisi bugün yürek mi yedin sen?"

"Yok be kızım, bunaldım ya biraz farklılık olsun dedim..."

"İyi hadi bakalım, öyle olsun." Dedim sırıtırken. Aslı normalde böyle durumlara hiç bir zaman girmezdi. Biz hadi desekte o katılmazdı veya ayak direrdi. Babası çok sıkıydı Aslı'nın, her şeye karışır, hiç bir şeye de izin vermezdi. Bizimki de tam bir doğrucu davut asla yalan söyleyemezdi. Bu yüzden, yalan söylememek için hiç planlara dahil olmazdı. Dahil olduğu zamanlarda da babasından gizli mutlaka annesine haber verirdi. Ama bu sefer ikisine de haber vermediğini söyleyince şaşırdım. Gerçekten bir farklılık vardı Aslı'nın üstünde... Çok üstünde durmadım. Belki de gerçekten sıkılmıştı artık aile baskısından...

Avm'ye vardığımızda önce karton bardaklarla kendimize birer çay aldık. Sonra da park tarafına geçip gırgır şamata yapmaya başladık. Kaşla göz arası Hakan'la Oğulcan birbirine girmişti. Parkın içinde birlerini kovalıyorlardı. Gerçekten hiç büyümeyecekler. Ara ara onlara gülüp sohbetimize devam ediyorduk. Oğulcan'dan kaçmak için kaydıraktan hızla kayan Hakan'ı, kaydırağın ucunda Oğulcan bekliyordu. Hakan da Oğulcan'ı arkasında zannettiği için hızlı hareket ediyordu. Muhabbetimizi durdurup o ana kilitlendik. Yakalansın diye ses çıkarmadan izliyorduk. Hakan arkasına baka baka kaydığı anda Oğulcan'a tosladı. Çarptığı anda yüzünü muzip bir gülümseme alıp, "lan senin burda ne işin var?" Diyince hepimizi gülme aldı.

Oğulcan Hakan'ı tuttuğu gibi yere serdi ve yerde boğuşmaya başladılar. Ah Mustafa iyi ki burada yoksun, yoksa eminim bana, 'bu lavuklar mı seni koruyacak?' Diye sorardın...

Boğuşmaları bittikten sonra bizi de parkın içine çağırdılar. İki kaydırağı birbirine bağlayan yerde uzun bir koridor gibi bir şey vardı. Orda oturacakmışız... Niye? Orası daha mı havadar sanki...

Neyse fazla sorgulamadan kalktık, parkın minik basamaklarını çıkıp oraya kurulduk. Hepimiz birer sigara çıkartıp yaktık. Tabi ki Aslı ve Burcu hariç olarak içiyorduk. Onlar pek sevmezdi. Çay sigara sohbet derken, orada da sıkılmaya başlamıştım. Parkın içinde ayaklanıp kalkıp etrafa bakmaya başladım. Biraz yukarda kaldığım için her yeri görebiliyordum.

Bulunduğumuz park, avm'nin tam ortasıydı. Diğer yerler uzun uzun sokaklar gibi alışveriş yerleri vardı ama her bir sokak bu orta yere bağlanıyordu.

Sokağın birine bakarken, okuldan iki tane hocanın bize doğru yaklaştığını fark ettim. Gözlerimi ovuşturup tekrar baktım.

"Lan." Dedim hemen eğilip arkamı dönerek, "bedenciyle müzikçi burda."

"Ne? Saçamalama olum ders saati, ne işleri var burda?" Diyerek Oğulcan birden ayağa kalktı. Aynı hızla Hakan onu ceketinden tutup geri çekti.

"Olum sen mal mısın? Daha da tepeye çık bağır istersen biz burdayız diye..."

Hepimiz parkın deliklerinden bakmaya çalışıyorduk. Harbiden de onlardı.

"Kalkın burdan çıkmamız lazım." Dedi Noyan, hareketlenirken...

"İyi de nasıl? Ya yakalanırsak."

Burcu girdi söze, "buradan hiç bir yere kalkmayalım, elbet geçip gidecekler en azından kaçarken yakalanma durumumuz olmaz."

"İyi de ya bu alana gelirseler? O zaman da son dakika asla kaçamayız." Dedim tekrar delikten bakmaya çalışırken...

"Ben gidiyorum, gelen gelsin." Dedi Noyan saklanarak, yan yan parktan çıkarken. Hepimiz çaresiz peşine takıldık. Eğile eğile, tek tek iniyorduk merdivenleri. Onların geldiği sokağın tam zıttına, karşı sokağa girmemiz daha mantıklı olacaktı. Kafamı kaldırdığımda herkes ayrı yerlere gidiyordu. Sessizce seslendim.

"Lan bu tarafa gelin, gözükeceksiniz."

 

Oğulcan utanmasa hocaların geldiği sokağa doğru koşacaktı. O derece yanlış bir yoldaydı. Hakan Oğulcan'ı yakaladığı gibi dediğim yere doğru çekiştirdi. Hepimiz sokağa girdiğimiz an dikelmeye başladık. Ara ara arkamıza bakıyorduk, bu sırada Oğulcan'ın sesini duyduk.

"Lan dön lan dön, geri dönün." Dediği anda birden arkasını döndü. Önüme doğru baktığımda, matematikçi geliyordu.

"Oha." Dedikten sonra bizde hemen arkamızı dönüp, hızlı adımlarla o sokaktan çıkıp çapraz sokağa döndük. Sokağa girmemizle çıkmamız bir oldu. Türkçeciyle tarihçi geliyordu şimdide...

"Lan ne oluyor, kabusun içinde miyiz anasını satayım bu ne? Biri bize şaka mı yapıyor?"

Hızlıca diğer sokağa girdik. Orda da yolun ucunda ki müdürü gördüğümüz an daha kaçacak delik kalmamıştı. Çaresiz etrafa bakınmaya başladım. Kuytu gibi bir yer vardı hemen oraya saklanıp bizimkileri tek tek duvarın arkasına çektim.

"Burdan asla çıkamayacağız. Her yerdeler. Biz bittik."

Aslı eli ayağına dolanmıştı. Kırk yılda bir gerçekten bir şey yapmak istedi onda da dünyanın en saçma kabusu bizi bulmuştu.

"Halledeceğim Aslı, gerilme..."

Onu teselli etmeye çalışıyordum ama nasıl halledecektik hiç bilmiyorum...

Hakanla beraber altlı üstlü durup, duvarın ucundan sokağa doğru bakmaya çalıştık. Yaklaşık on adım sonra hocalar burdan, önümüzden geçecekti. Hızla etrafıma bakıntım, "kalkın tuvaletlere girin." Diyerek herkesi ayaklandırdım ve koşarak köşedeki tuvalete girdik. İçeri girdiğimizde derin bir nefes aldık. Etrafıma baktığımda, Hakanlarda bizimle aynı tuvalete girmişti.

"Lan sizin ne işiniz var burda? Yandaki tuvalete neden girmediniz?"

"Kızım panik olduk, sen buraya girince bizde peşinden girdik."

"Lan çıkın şurdan bir gören olcak."

"Sen okulda erkekler tuvaletine giriyorsun..." dedi Oğulcan pişkin pişkin.

"Gerizekalı, ben adam dövmeye giriyorum ayrıca orası okul okul. Herkes tanıdık. Burda seni biri görse, kadın cıngar çıkarsa al başına belayı. Çıkın şurdan."

Çocuklar çıktıktan sonra kızlara baktım. "Ulan ya öğretmenler tuvalete gelirse? O zaman ne halt yiyeceğiz?"

"Burası da hiç güvenli değil, çıkalım." Dedi Burcu. Hepimiz onay verdikten sonra çocukların peşine biz de çıktık. Köşede etrafı kesiyorlardı. Tam bu sırada bir tane kadın güvenlik tuvalete girmek için köşeyi döndü. Olan biteni ona sorma zorundaydım. Belki bizi yakacaktı ama başka çarem yoktu. Dışarıda ne oluyor bilmek zorundaydım...

"Şey bakar mısınız?" Dedim en masum ses tonumu kullanarak.

"Efendim." Dedi güvenlik gayet ciddi bir ses tonuyla, peşinede beni baştan aşağı süzdü ve formaya dikkat kesildi. Şimdi net sıçmıştık işte. Kesin bizi ele verecekti. Güvenliğin arkasında duran Oğulcanlar, elini kaldırıp, ' ne yapıyorsun, tü sana.' İşaretleri yapıp tükürüyormuş gibi yapıyorlardı. Yani onların o halini görünce gülmemek için kendimi zor tuttum. Ama bir yandanda derin bie gerginlik sarmıştı bedenimi... Okulda yiyeceğimiz fırça veya dayak şöyle dursun, Aslı'nın ailesinin kulağına gidecek diye çok endişeleniyordum.

"Bir şey soracaktım, bütün öğretmenler burada... Neden herkes burda?" Diye sordum çaresiz...

"Siz okuldan mı kaçtınız?" Dedi kızlara ve bana bakarken. Arkasını dönüp çocuklarada bir göz gezdirdi ve sonra tekrar bize döndü.

Bu sırada çocuklar çıkış kapısını işaret edip, otoparka gideceklerini işaret ettiler ve ordan tüydüler.

"Neden buradalar?" Diyerek sorumu yineledim. Ona cevap vermek istemiyordum. Anlamıştı zaten neyin ne olduğunu, bile bile ağzımla da söyleyemezdim.

Güvenlik birden gülmeye başladı. Bizde birbirimize bakıyorduk.

"Çocuklar, bugün burada öğretmenler fuarı var."

"Yani o ne demek?" Dedik mal mal güvenliğin suratına bakarken...

"Yani bütün öğretmenler, okulların öğle paydosunda burada toplanacak. Sizde okuldan kaçmak için bula bula bugünü mü buldunuz gerçekten?"

 

Hay anasını satayım böyle işin.

"Biz ne yapacağız şimdi? Hangi sokağa girsek biri çıkıyor. Lütfen bize yardım edin." Dedim samimi bir şekilde. Çünkü şuan ondan başka kimsemiz yoktu...

Güvenlik gülmeye devam ediyordu. Eliyle arka tarafı göstererek, "arka otoparka geçin ama otoparkta durmayın oranında arkasında go kart yeri var." Sözünü kestim, "evet biliyorum orayı..."

"Oraya gidip orda bekleyin, oraya gelmezler."

"Tamam çok teşekkür ederiz." Diyerek yanından ayrıldık. Sağa solu iyice keserek kapıdan dışarı fırladık.

Normalde buraya hep go kart yapmaya gelirdik zaten, orası en tenha yerdi, nasıl olduda benim aklıma gelmemişti orası...

Kapıdan çıktığımız anda bir sürü telsiz sesi duymaya başladım. Etrafıma bakındığım anda, yaklaşık 10 tane güvenlik etrafımızı çevrelemişti. Üçümüz birden kendimizi onların ortalarında bulduk. Başımı hızla kendi eksenim etrafında çeviriyordum. Harbidende yuvarlak oluşturmuşlar, kaçacak zerre delik yoktu. Kabus gibiydi, birsürülerdi...

O sırada en başlardan bir tanesi telsizin yanındaki tuşa basıp birine anons geçti,

"Sıkıntı yok efendim, arka otoparkta üçünü yakaladık."

 

(Ay varya o ana gittim yazarken yemin ederim üstümde travma kalmış yazarken bile o gün ki gibi bedenim gerildi ajdndndjd devamını yarın yazayım gözlerim kapanıyor. Birde o avm nin ss lerini bulup buraya atmaya çalışacağım iyice gözünüzde canlansın diye💖

Yorumlarda buluşalımmm nasıl güzel anlatabildim mii olayı sizeee???"))))

Yukarıya görsel koydummm. Yuvarlak içine aldığım yer takıldığımız park, ok işaretleride oraya çıkan sokaklar ajsbdbdb

Bölüm : 06.03.2025 07:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...