
Geceye doğru uykum azalmıştı ve gözlerim aralandı. Elimin tersiyle gözlerimi ovuşturup komidinimin üstünde ki telefonuma uzadım. Bir sürü cevapsız arama ve mesaj vardı. Hızlıca kaydırdım hepsini ve Mustafa'nın mesajlarını açtım.
"Güzelim nerdesin, neden açmıyorsun?"
"Her şey yolunda mı?"
"Uyuya mı kaldın?"
"Ben eve geldim, araba sizin orda olduğu için taksiyle geldim."
"Güzelim uyanmadın mı hala ya??"
"Sizin oraya mı gelsem? Ama ya baban evdeyse... Of bir cevap versen keşke..."
Mesajların devamını okumadım ve mesaj yazmak için klavyeyi açtım.
"Hayatım ben iyiyim. Telefonum sessizde kalmış ve uyumuşum."
Gözlerimi hala tam açamıyordum. Ekran ışığı çok rahatsız etmesin diye gözlerim kısık bir şekilde ekrana bakıyordum.
Mesajı yazıp geri çıktığımda saate baktım, 00:00... Yuh kaç saattir uyuyorum! Telefonun sesini açtıktan sonra kilitledim ve esnerken geri komidinin üstüne koydum.
Kaç saattir uyuyor olsamda hala deli gibi uykum vardı. Uyku, uykuyu getirir derken anneannem ne kadar haklıymış.
Yorganı boğazıma kadar çekip sıkıca sarıldım. Oh uyku ve yorgan dünyanın en iyi ikilisiydi. Uykuya dalacağım sırada odamın kapısı tıkladı.
"Efendim?" Kapıyı arayalan babamdı...
"Mine uyandın mı kızım, acil bir şey söylemem gerekiyor."
Hemen yataktan kalkıp doğruldum, "gel baba gel, her şey yolunda mı?"
"Orhan Taşdüzer, vurulmuş."
"Ne! İyi mi nasıl yaşıyor mu?" Diye sordum telaşla yataktan kalkarken.
"İyi iyi yaşıyor, bir kaç saat olmuş vurulalı..."
"Tamam giyiniyim gidelim hemen." Dedim dolabımı kurcalarken. "Hangi hastanedelermiş?"
"Hastane değil, evindeler."
Tuttuğum eşofmanı dolaptan çekerken babama döndüm, "ne evi ya? Adam vuruldu demedin mi?"
"Hastaneye gidecek halleri yok ya kızım."
"Hee..." dedim doğrulurken, "doğru ya..."
Giyineceklerimi hazırladıktan sonra babama döndüm, "tamam sen in baba, giyinip gelirim."
"Tamam." Diyerek çıktı babam odadan. Bir haller vardı babamın üstünde, fazlaca gerilmişe benziyordu. Orhan amcayı bu kadar seviyor muydu gerçekten?
Hızlı bir şekilde eşofman geçirdim üstüme, aynada iki krem ve fondöten sürdükten sonra hazır olmuştum. Hergün bunları yaptığım için artık pratikleşmiştim ve daha yoğun makyaj yapmayacaksam hazırlanmam yaklaşık beş dakikamı alıyordu. Aşağı garaja indiğimde babam yine sigarasını yakmış, derin derin içiyordu. Arabaya bindiğimde oda sigarasını atıp arabaya bindi.
“Baba biraz gergin misin?” diye sordum babam arabayı çalıştırırken…
"İyiyim kızım, neden sordun?" Diyerek bana ufak bir bakış attı. Belli ki duygularını paylaşmak istemiyordu, üstelemedim.
"İyi bakalım biraz gerginsin gibi geldi de... Neyse öyle diyorsan öyledir."
Konuyu kapanırken telefonu elime aldım ve kilidini açıp bildirimleri indirdim. Hiç mesaj yoktu, herhalde Mustafa uyumuştu. Telefonu kilitleyip cebime koydum ve yolu seyretmeyi, daha doğruyu gökyüzünü seyretmeye başladım. Yıldızlar mükemmel bir sanat eseriydi, Yaradan resmen gökyüzüne simler serpmişti. Işıl ışıldı tüm gökyüzü... Tevekküle devam ederken gözlerim ay'a doğru kaydı, dolunay vardı...
Dolunay olduğu zamanlarda insanların duyguları daha ön planda olur, duygusal olur derlerdi de inanmazdım. Demek ki ondan bugün bu kadar duygu durum değişikliği yaşadım. Daha gece olmadan, ay enerjisini yansıtmıştı bize. Aklıma Aslı geldi, hemen telefonu geri çıkartıp mesaj attım.
"Ay çiçeğim uyuya kalmışım, her şey yolunda mı?"
Bir dakika sonra cevap geldi.
"Bilmiyorum, babam daha hala benimle hiç konuşmadı. Yüzüme bile bakmıyor."
"Hadi ya çok üzüldüm bu duruma, senin için yapabileceğim bir şey var mı?"
" Benimde yapabileceğim bir şey yok ki... Bekleyeceğiz mecbur."
"Haklısın, ben hep yanındayım bunu bil tamam mı?"
"Biliyorum ve bu bana güç veriyor, iyi ki varsın..."
"Sende iyi ki varsın..." kocaman kalplerle birlikte yolladım mesajı ve kilitleyip cebime koydum. Yaklaşık bir on dakika sonra kapıya varmıştık.
Arabadan indikten sonra yine büyük kapıda takım elbiseli adamlar karşıladı bizi. Artık usulü biliyordum ve yargılamayı bırakmıştım. Adamları takip ederek salona kadar vardık. Demek ki burada yatıyordu, odasında değil.
Koruma kapıyı iki kere tıklayıp, gel müsadesi alınca girdik içeri. Orhan amca bizi görünce toparlanmaya çalıştı, babam hemen ona yaklaşarak, "yok yok kalkma sakın, dikişlerini patlatacaksın." Diyerek onu durdurunca, Orhan amca derin inleyen bir nefes vererek geri yattı.
"Çok geçmiş olsun, kusura bakmayın birden haberimiz oldu eli boş geldik..." dedim mahçup bir şekilde.
"Olur mu öyle şey güzel kızım, siz geldiniz ya... Sagolun bugünümde beni yalnız bırakmadınız."
Bu adam insan ilişkilerine gerçekten çok önem veriyordu ve gerçekten vefalı birine benziyordu. Nedenini bilmiyorum ama öyle hissediyorum...
" Orhan bu nasıl oldu? Neden oldu?" Dedi babam göz ucuyla bana bakarken. Başımı eğip tırnaklarımla uğraşıyor gibi yaptım. Aslında kalkasım da vardı ama daha yeni gelmiştik ve çok ayıp olurdu. Yine de babama bakıp, "isterseniz ben çıkabilirim." Dedim.
"Yok yok kızım, otur..." dedi Orhan amca kısık sesiyle. Bu sırada kapı tekrar tıklatıldı ve içeri Naim bey girdi.
"Orhan'ım ne oldu böyle sana ya, dağ gibi adamın şu haline bak kim yaptı bunu?!" Dedi öfkeli bir şekilde içeri girerken. Gerçek bir lavuktu, hasta insanın odasına böyle mi dalınır mal herif. Hiç hoşlanmıyordum bu adamdan hiç.
"Sorma be Naim, halimize bak çoluk çocuğa madara olduk." Dedi zorla gülümsemeye çalışırken. Ah Orhan amcam bu adam şöyle acı içindeyken gülümsemeni bile hak etmiyordu.
"O mu yaptı bunu?" Dedi Naim bey göz ucuyla beni ezikleyerek bakarken. Herhalde beni beğenmedi paşam ve olabildiğince şifreli konuşuyordu. Beni her konuda saf dışı bırakmak istiyordu.Ruh hastası. Orhan amca onun ne yaptığını anlamış olacak ki, hızlı bir şekilde bana bakıp sonra Naim beye döndü ve "evet, sanırım Süleyman yaptı." Dedi gururlu bir bakışla.
Gözlerimin gülümsemesine engel olamadan bende Orhan amcaya baktım. Hadsize had bildireni seviyordum.
"Sanırım ne demek Orhan, kim yaptı görmedin mi?"
"Görmedim, çatışma çıktı o sırada ben vurulunca çocuklar apar topar eve getirdiler ama onlardır tabi başka kim olacak?"
"Bilmiyorum Orhan, bunu öğrenelim bir an önce eğer onlar değilse başka düşmanlarımız da var demektir."
"Sanmıyorum Naim, başka olsa bu zamana kadar belli ederdi kendini..." dedi babam umursamaz bir tavırla. Hayır anlamıyorum bu adamı hiç birimiz sevmiyorsak neden bizimle oturuyor. Şunu gruptan çıkaralım diye şaka yapsam çok mu ayıp olur? Evet olur şimdi sırası değil...
" Nasıl bileceğiz Hakan, geçen seneyi hatırlamıyor musun? Dos..." dediği anda bana bakıp tekrar durdu. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım.
"Müsadenizle, ben bir lavaboya gideyim. Sizde rahat rahat konuşun." Dediğimde Naim bey hemen söze girerek, "iyi olur kızım, çık sen." Dediğinde gözlerimi devirmeden edemedim. Neyseki suratıma bakmıyordu da yakalanmamıştım. Ama ne yazık ki Orhan amcaya yakalanmıştım. Hemen ufak bir sırıtış yapınca, Orhan amcada çaktırmadan bana gülümsedi. Odadan çıktığım sırada korumanın peşimden geldiğini anladığım an durup arkamı döndüm.
"Ben yolu biliyorum. Artık lütfen bu evde beni bir salın ya." Diyince koruma gülmeye başladı ve hemen kendini toparladı.
"Tabi efendim, buyrun." Diyerek merdivene doğru elini uzattı. Teşekkür eder gibi gülümseyip tekrar önüme döndüm ve merdivenleri ağır ağır çıkmaya başladım. Lavaboya girdiğim sırada ellerimi yıkayıp biraz aynaya bakındım, boş boş oyalanmaya çalışıyordum ama lavaboda ne yapacağımı bulamıyordum. Aklıma mantıklı bir fikir gelince kendi kendime sırıtmaya başladım. Hemen klozetin üstüne oturup bir sigara yaktım. Keyifle sigaramı içerken bir yandan kulağım aşağıdaydı, demin ki koruma inşallah dumanları fark edip, yangın var diye ortalığı ayağa kaldırmazdı.
Telefonu cebimden çıkartıp mesaj var mı diye kontrol ettim. Mustafa'dan mesaj yoktu. Kızlar gruptan konuşmuşlardı. Burcu heyecan ve korkuyla Aslı'nın babası Aslı'yla konuştu mu diye tetikte bekleyip saat başı yazıyordu. Bir sürü mesaj biriktiriği için şuan okuyamayacatım. Kilitleyip cebime koydum.
Sigaramın bitmesine yakın zil çalma sesini duydum. Hemen sigarayı musluğun altında ıslatıp, söndürdüm. Çöp kutusuna atıp tuvaletin kapısını araladım. Birileri gelmiş, bir şeyler konuşuluyordu ama duyamıyordum. Parmak uçlarıma basarak merdiven korkulukların başında durdum ve aşağıya kulak kabarttım.
"Babamlar salonda mı?" Diye sordu bir ses.
Bu Orhan amcanın oğlu olmalıydı, gözükmemek için biraz geriye doğru çekildim ama izlemeye devam ediyordum.
"Evet efendim, salondalar." Dedi kapıda ki korumalar.
Birsürü adam yürüme sesi duyunca bir adım daha geriye çekildim. Yaklaşık dört tane takım elbiseli adamlar yürüyordu, en önde yürüyen kişi birden durunca hepsi aynı anda durdu. En önde ki kafasını sakince yukarı doğru kaldırdığı anda kendimi hızlıca geri attım. Ses çıkmasın diye kendimi kolumun üstüne düşürmüştüm. Dudaklarımı ısırıp sesleri dinlemeye devam ettim. Umarım duymamışlardır, umarım duymamışlardır...
"Kim var içerde?" Diye sorduğunda ses kulaklarıma tanıdık gelmişti. Sessizce yerden doğrulup tekrar aşağı doğru baktığımda gördüğüm kişiyle şoka girmiştim. Hayal mi görüyorum diye gözlerimi ovuşturup tekrar aşağı baktım... Evet bu oydu... Bu ses Savaş'a aitti.
"Naim bey, Orhan bey ve Hakan bey var efendim." Diye yanıtladı koruma...
Onlar salona girerken ben ağzım açık bir şekilde duruyordum.
Bölümü nasıl buldunuz? Tahminleriniz tuttu mu??
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın😍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Sümeyye Sarı / Ben Mafyanın Kendisiyim [ Yarı Texting] / 🥶](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/kralice7-ben-mafyanin-kendisiyim-yari-texting-759.jpg)
| 49.38k Okunma |
3.4k Oy |
0 Takip |
94 Bölümlü Kitap |