103. Bölüm

🤬

Sümeyye Sarı
kralice7

Sabah olduğunda yataktan kalkmak için vinç gelmesini bekledim. Bedenim sanki demir gibi ağırdı, dehşet uykum vardı. Gözlerimi kırpıştırıp yanmasını geçmesini bekledim ama olmuyordu. Ellerimle sürekli oluşturdukça daha çok batıyordu. Komidinime uzanıp çekmeceyi çektim. Tek kullanımlık göz damlalarımdan çıkartıp gözlerime damlattım. Bir dakika sonra daha iyi hissediyordum. Ayaklanıp lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Hızlı hareket ediyordum çünkü epey geç kalmıştım. Yaklaşık üç saatlik uykuyla duruyordum. Lavaboda işlerim bittikten sonra damladan bir kere daha damlattım. İşte şimdi daha iyi hissediyordum. Hızlıca formamı giyip aşağı indim. Ağzıma bir kaç lokma atarken, camdan Mustafa'nın gelip gelmediğine baktım. Gelmemişti. Kapıda araba gözükmüyordu. Belli ki araba garajdaydı. Telefonu çıkarıp Mustafa'yı aradım açan yoktu. Artık telaşlanmaya başlamıştım. Üst üste üç beş kere daha aramamın sonucunda sonunda açtı.

"Mine..." sesi hala uykulu geliyordu.

"Mustafa nerdesin sen Allah aşkına ya?"

"Çok mu geç kaldım? Saat kaç?" Bir saniye sessizlik oldu. Belli ki telefondan saate bakmak için telefonu kulağından uzaklaştırdı.

"Oha çok geç kaldım. Sen nerdesin okulda mısın?"

"Hayır bende yeni kalktım sayılır. Geçeceğim şimdi okula..."

"Tamam orda buluşuruz konuşuruz o zaman." Deyip telefonu kapattı. Oh ne ala ya hiç aman gelemedim, kusura bakma, sen iyi misin... Hiç yok...

Kapıdan çıktığımda tam kapatırken biri geri açtı. Kapının kulbunu bırakıp, kimin açtığına baktığımda babamda bana bakıyordu.

"Gelmedi mi Mustafa?"

"Yok, yani biraz geç kalkmıştı bende gelme ben gelirim dedim... " sinirlenmesin diye suçu üstüme almak istiyordum.

"Senin her dediğini yapacak mı böyle? Sana kalsa şoförde istemezdin."

"Baba ne oluyor sabah sabah?" Yine heyheyleri üstündeydi.

"Mustafa'ya söyle, daha buraya gelmeyecek. Şoförlüğünü yapmasına gerek yok."

"Pardon o nedenmiş o?"

"Gerek yok ben bırakırım seni."

Tek kaşımı hafifçe yukarı doğru kaldırıp babama baktım. Mustafa'yla yavaş yavaş bağlarımızı mı koparmaya çalışıyor bana mı öyle geliyordu?

"İstemez, ben kendim giderim."

"Mine, benim sözümü ikiletme!"

"Baba! Bana sözünü ikileme! Ben giderim dedim." Kapıyı kapatıp ayakkabılarımı giyinmeye çalıştım. Kapıyı geri açıp anahtarı bana uzattı.

"Tamam o zaman arabayla git gel."

Oflayarak nefes verdim, hiç yüzüne bakmadan elinden anahtarı çekip aldım. Arabaya bindiğim gibi hızlıca okula gittim.

Mustafa'yla her zaman ki park ettiğimiz yere park ettim. Anahtarı çevirip, arabayı durdurduğum an kapım açıldı. Başımı çevirip kapıya doğru baktım. Mustafa kapıyı açmış, elini tutmam için bana doğru uzatmıştı. Gülümseyip uzandım eline ve arabadan indim. Kapımı kapattıktan sonra beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Bende aynı şekilde ona sardım kollarımı...

"Öyle alışmışım ki sana, sabah akşam görmeyince deliye döndüm."

Mustafa öyle diyince bir adım geriye çekildim.

"Sabah akşam görmedin, doğru. Nerdeydiniz Mustafa bey, gece arıyorum açmıyorsunuz? Nasıl bir uykuydu bu böyle kış uykundaydın herhalde."

"Yok güzelim uyumuyordum. Prova çok uzadı seminer binasındaydım. Geç döndüm eve bakamadım telefona."

Birde sinirlerim tepeme çıkmıştı. Kafamın tepesinden saç tellerimin diken diken olduğunu hissedebiliyordum.

"He bir de uyumuyordun ve telefona bakmadın öyle mi?"

"Güzelim, dedim ya geç döndüm aklıma gelmedi."

"İyi bundan sonra da aklına gelmeyeyim." Diyip arabayı kitledim ve yürümeye başladım. Mustafa kolumdan tutup beni kendine çevirip gülmeye başladı.

"Ne bu şimdi? Telefona bakmadım diye mi bu haller?"

"Acaba niye biraz düşün istersen." Dedim ciddi bir yüz ifadesiyle.

"Güzelim dur bir, böyle mi ayrılacağız bir söyle nedir sorun?"

"Sorun benim şuan değersiz hissediyor olmam."

"Telefona bakmadım diye mi?" Gözleri kocaman olmuş, şaşırmıştı. Bu erkeklerde gerçekten bir problem var.

"Konu telefon değil. Konu benim. Yani bana ulaşmanın bir tek yolu telefon ya hani, telefona bakmayı unutman demek, beni unutmak demek oluyor. Yani burda telefon ben oluyorum."

"Ne?" Dedi kafası karışmış, hala anlamamış bir ifadeyle.

"Mustafa'cım, telefondan ne yapıyorsun? Beni arıyorsun benle iletişime geçiyorsun değil mi? Yani ben aklına gelsem ilk iş telefonu eline alırdın. Almadığına göre ben aklına gelmedim demek oluyor bu. Yani konu telefonun kendisi değil, benim."

"Yahu güzelim yorgundum eve gelir gelmez yatmışım."

"Bende yorgun oluyorum çoğu zaman ama ilk aklıma sen geliyorsun."

"Hayda..." diye yükseldiği sırada uzaktan kızları gördüm.

"Hayda mayda, ben gidiyorum sende biraz düşün." Diyip arkamı dönüp kızlara yetiştim. Eminim hala neden öyle hissettiğimi anlamamış bir halde bana bakıyordu.

Kızların yanına gittiğimde onlarla beraber okulun içine yürümeye başladık. Aslı'nın yüzü bir hayli düşüktü. Ne olduğunu sormaya çalıştım ama pek anlatası yoktu. Israr edip ne olduğunu öğrendiğim de duyduklarımdan şoka girmiştim. Babası artık benimle görüşmesini istemediği için ya Aslı'nın hareketlerine dikkat etmesini benimle arasına mesafe koymasını ya da okuldan alacağını söylemiş. Hayretler içinde dinledim Aslı'yı. Nasıl oluyordu da bu konu da bana kalıyordu aklım almıyor. Kalbim gerçekten çok kırıktı ama neye, kime hiç bilmiyorum. Tek bildiğim şey artık bu durumlardan çok bıktığımdı.

Okula girdiğimiz anda Oğulcanların bizi kapıda beklediğini gördük. Onları görür görmez sinirlerim alt üst olmuştu. Zaten deminki duyduklarım yüzünden öfkeliydim ve çatacak yer arıyordum. Bir de bunlarla hiç uğraşamayacaktım. Onları görmezden gelip yoluma devam etmeye çalıştığım sırada Hakan kolumu tuttu. Kolumu hızlıca çekip gözlerine gözlerimi diktim.

"Kolumu bırak, gebertmiyim seni!" Hakan çaresiz çekti elini kolumdan.

"Biraz bir konuşalım be kızım. Ne yaptık sanki?" Diye sordu Oğulcan pişkin pişkin.

"Ne mi yaptınız? Lan daha ne yapacaksınız. Adamın cebinden telefonu çıkartıp kızın babasını aramasına yardımcı olmak ne demek. Hadsiz. Sen kimsin bunu yapıyorsun?"

"Mine biraz ağır olmuyor mu?" Dedi Hakan ortalığı toparlamak istercesine.

"Ağır öyle mi?" Diye sordum dudağımın kenarıyla gülerken, "sen ağır görmemişsin moruk. İstersen sana biraz göstereyim ben ağır ne?"

Oğulcan birden üstüme yürümeye başladı.

"Hadi bir göstersene ya, bir göster."

"Lan hem suçlusun hemde benim üstüme mi yürüyorsun sen!" Diyip Oğulcan'ın yakasına yapıştım. Hızla geri doğru itip duvara yapıştırdım. Bu sıra da herkes etrafımıza toplanmaya başlıyordu. Ama gözüm öyle bir dönmüştü ki, kimseyi görecek halde değildim.

Duvara yapıştırdıktan sonra boğazına sardım elimi, "çocuk yemin ederim seni gebertirim. Hareketlerinize çeki düzen vereceksiniz! Sizin şakalarınız yüzünden şu kız ne hale geldi senin haberin var mı?"

Oğulcan birden boğazıma yapışıp, hızlı bir hareketle beni çevirdi ve duvara yasladı. Kimseden çıt çıkmıyordu, kalabalık git gide artmaya devam ediyordu.

"Sen bu kızın avukatı mısın? Dili yok mu onun da her şeyini sen kolluyorsun. İki şaka yaptık diye bu dediklerini hak etmiyoruz Mine hanım!" Hala eli boğazımda tükürüklerini fışkırtarak konuşuyordu benimle. Gözüm dönmeye başlamıştı iyice.

"Oğulcan, elimden bir kaza çıkacak."

"Ne oldu gücün mü yetmiyor? Başkalarına caka satıyordun, hani ne oldu şimdi?" Dediği sırada artık o son cümlesi kulağımda yankılanmaya başladı. Gözlerimi ağır ağır açıp kapattım, keşke bunu demeseydi, keşke!

Sağ elimle hızlıca oğulca'nın ense tarafından saçlarını kavradım ve aynı anda sol dizimde bacak arasına bir tane geçirdim. Kendini savunmak için hafif karnına doğru eğildiği sırada diğer elini elimle kavrayıp dirseğinden ters tutup geri doğru kırmaya başladım. O acıyla beni bıraktığı anda bende kolunu bırakıp benim boğazıma yapıştığı elini kavrayıp o dirseğini ters bir şekilde dizime geçirdim. Aynı odun kırar gibi hızlı bir hamleyle çaktım. Oğulcan bağırmaya başladı. Diğer eliyle kolunu tutuyordu.

"Gel buraya gel!" Dedim sağlam kolunu tutup bedeninin arkasına kıvırdım. Yüzünü duvara yasladım. Bir elimde belinde onun kolunu tutarken, diğer kolumu ensesine dayamıştım ki, daha sert duvara yapışsın diye. Oğulcan'ın yüzü yan duruyorken gözünden acıyla bağrırken bir damla yaş süzüldü. Kulağına yaklaştım, "ne oldu errrkek? Gücün mü yetmedi? Başkalarına caka satıyordun, ne oldu şimdi?"

"Bırak tamam!" Diye bağırmaya devam ettiği sırada Hakan kolumu tuttu.

"Mine bırak."

"Çek elini!" Dedim hızla Hakan'ın suratına bakarken.

"Lan yardım etsenize!" Diye bağırarak acı çekmeye devam ediyordu Oğulcan.

"Ben istemediğim sürece sana burada kimse yardım etmeyecek. Anladın mı şimdi güç kimde? Özür dile ! Özür dile benden de Aslı'dan da!"

Tepki vermiyordu. Ağzını sıkı sıkı kapatmış sus pus olmuştu.

"Sana söylüyorum, özür dile!"

"Dilemem!" Dediği sırada anladım ki canı yeteri kadar acımıyordu. Gücümü toplayıp kafasını hafif geri çekip tekrar duvara sertçe vurdum.

"Duyamadım!"

"Özür dilerim." Dedi ağlamaklı gelen sesi.

"Sesli söyle!"

"ÖZÜR DİLERİM." Burada ağzının içinden kan geliyordu. Ellerimi çektim üstünden. Kendime doğru çevirdim. Sağlam koluyla ağzını tutuyordu.

"Bakayım?" Dedim ağzına bakmaya çalışırken.

"Mine sktr gt." Dedi ağzı kan dolu bir şekilde.

"Çek lan elini şurdan." Diyip ağzını tuttuğu elini itip ağzına doğru baktım. Dişi kırılmıştı. Bu sırada kalabalığı yarıp Mustafa yanımıza geldi.

"Ne oluyor burda!"

Kimseden çıt çıkmıyordu bende Oğulcan'ın ağzının içine bakıyordum.

"Lan hepiniz mi delirdiniz? Niye kimse ayırmıyor!" Diye kalabalığa bağrınıyordu. Hala kimseden çıt çıkmıyordu. Bir kaç adım geri çekilip Oğulcan'ın omuzundan tutarak Hakan'a döndüm.

"Alın şunu hastaneye götürün." Dedim Oğulcan'ı onlara doğru iterken.

Mustafa şokla etrafa bakıyordu. Panik olmuş gibi bir kalabalığa bir bana bakıyordu.

"Lan ne oluyor burda?"

O sırada elime bulaşmış olan Oğulcan'ın kanını silmek için Burcu'dan peçete istedim. Burcu ıslak mendili uzatınca ellerimi silmeye çalıştım.

"Bir şey yok. Ufak bir atışma." Dedim hala elimi silerken. Mustafa omuzlarımdan kavrayıp yüzüme baktı.

"Sen iyi misin? Bir şeyin var mı?" Eliyle çenemi tutmuş başımı çevirip, yüzümün her yerine bakıyordu.

"Bende bir şey yok, ben iyiyim."

"Onu o hale sen mi getirdin?"

Başımı kaldırıp kalabalığa baktım.

"Dağılın hadi!" Herkes hızlıca kaçışmaya başladığı sırada müdürle göz göze geldik.

 

"Mine, odama!" Dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Mustafa'nın endişeli gözüne baktım. "Her şey yolunda, anlatacağım." Dedim fısıltıyla ve müdürü takip etmeye başladım. Hiç etrafa bakmıyordum çünkü birinin daha ters bir bakışını görürsem onuda dövecektim. Kalabalığın içinden geçerken herkesin fısıltılarını duyuyordum.

"İşte şimdi bitti."

"Kesin okuldan atılacak."

"Bu sefer dönüşü yok."

Tepki vermedim. Müdürü takip etmeye devam ettim.

 

Müdürün odasına girdiğimizde, müdür burnundan soluyordu. Haklıydı bu sefer gerçekten haklıydı, okulun ortasında hiç hoş olmamıştı. Ama Oğulcan'a karşı kinim devam ediyordu. Onun son halini görünce çok üzülmüştüm. Kalbim paramparça olmuştu ama zihnim daha beterini hak ettiğine inanıyordu. Ve ben zihnimde ki o kötülüğü susturamıyordum. Sanki kalbimle zihnim ayrı kişilerdi. Nasıl oluyor da canım bu kadar acırken, beynim kaskatı kendinden emin oluyordu? Ben kimdim? Ben hangisiyim? Kalbim mi? Aklım mı?

"Ne oldu Mine, yine ne oldu?" Diye müdürün sorusuyla irkilip kendime geldim.

"Dün ki olay, bizim o noktaya gelmemizin sebebi Oğulcan. Bugün de cins cins konuşunda tepem attı. Kusura bakmayın hocam." Dedim başımı eğerek.

"Kusura bakmayayım öyle mi? Kızım kusuru mu kaldı bu işin? Nereye gidiyor böyle halin?"

Cevap vermedim. Kalbim zaten kırıktı, konuşmak istemiyordum.

"Mine öğretmenin olarak şunu sana söylemeliyim, artık gerçekten profesyonel bir yardım alman gerekiyor. Sonunu hiç iyi görmüyorum. Şu etrafına bak, kaç kız senin gibi? Kaçı senin yaptıklarını yapıyor?"

"Topluluk bir şeyi yapmayınca aralarında tek yapan mı kusurlu oluyor hocam? Yapsınlar. Susmasınlar haksızlığa, ben mi susun diyorum?"

"Evet oldu, herkes birbirine saldırsın, ortalık kan revan olsun güya okul mu burası şimdi?"

"Haklısınız okulda olması hiç hoş olmadı."

"Allah razı olsun be kızım. Valla cidden sağ ol."

Muhabettin gidişatından sıkılmıştım ve sonuca gelmek istiyordum. Dayanamayıp sordum, "ne oldu şimdi atıldım mı?"

"Açıkçası..." dedi müdür derin bir nefes alırken, "normalde atılma sebebi bu..."

"Anormalde?" Diye sordum başımı kaldırıp.

"Ha?" Dedi müdür anlamamış bir bakışla...

"Yani normalde öyle dediğinize göre anormalde ne olmuş oldu?"

"Ha..." dedi bakışlarıyla anladığını belli ederek. "Ben o Oğulcan'ı hiç sevmiyorum. Eline sağlık mı denir ne denir bilemedim ki..." dediği sırada kendimi tutamayıp gülmeye başladım. Tam oda benle birlikte gülüyordu ki, yüzünü anında ciddi bir moda sokup, "bu konuşanlar aramızda ha." Dedi.

"Tabi ki hocam, tabi ki..." içim rahatlamıştı.

"Ama öyle dediysem de yaptığını asla onaylamıyorum ha, bir daha sakın Mine. Sakın. Şimdi çıkabilirsin."

"Tabi hocam, nasıl isterseniz?" Dedim ve sakince odasından çıktım.

 

 

(Siz olsaydınız ne yapardınız? Fikir ve düşüncelerinizi alalımm ??)

Bölüm : 13.03.2025 05:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...