104. Bölüm

💭💭

Sümeyye Sarı
kralice7

Odadan çıktığımda Mustafa ve kızlar beni kapıda bekliyordu. Mustafa kapının dibine yaslanmış kızlar da karşı duvardaydı. Çıkar çıkmaz Mustafa'ya döndüm.

"Hayatım her şey yolunda, merak edilecek hiç bir şey yok. Tamam mı?"

"Bebeğim bu kadar mı? Konuşmamız gerekmiyor mu sence de?"

"Hayatım haklısın konuşmamız gerekiyor ama çıkışta olur mu?"

"Tamam." Diyerek müsade istedi ve yanımdan ayrıldı.

Kızların yanına geçtiğimde her şeyin yolunda olduğunu söyleyince derin bir nefes verdiler. Sınıfa çıkmak için harekete geçtiğimde Aslı birden bana sarıldı. Kollarım hala aşağıda duruyordu. Neden şuan ona sarılamadığımı bilmiyordum. Kendimi zorladım ve kollarımı kaldırarak sırtına sardım.

"Teşekkür ederim ama sana bir şey olacak diye çok korktum. Bir daha yapma tamam mı? Bırak ne derlerse desinler. Senin canından kıymetli değil hiç bir şey..."

Cevap vermedim. Sadece gülümseyip omuzunu sıvazladım. "Hadi gidelim." Diyerek yürümeye başladım. Sınıfa çıkarken Hakan'ı aradım. Beş çalma sonrasında açtı.

"İyi mi?"

"İyi iyi lavuk turp gibi, dişini çektiler, kolunu sardılar. Gayet iyi." Birden gülmeye başladım.

"Bir de kötü olsa düşünemiyorum... Neyse tamam bir durum olursa haber et." Diyip telefonu kapattım ve derse girdim.

 

Okul çıkışı olduğunda Mustafa arabanın yanında elinde kocaman bir papatya buketiyle duruyordu. Gülümseyip çiçekleri elinden alıp derin bir nefes çektim. Mis gibi kokuyordu. Papatyanın kokusu olmaz diyorlar, yalan söylüyorlar bal gibi de var işte...

"Papatyam?"

"Hayatım?"

"Hadi mi?" Dedi arabayı işaret ederken...

"Hadi değil, malesef... Babam artık bu işe son vermek istiyormuş."

"O ne demek o?" Diye şaşkın gözlerle bana bakıyordu.

"Sahil'e gidelim mi?" Dediğimde elimden anahtarı aldı. Sağ koltuğun kapısına geçip, kapımı açtı. Gülümseyerek bindim ve papatyaları kucağıma yerleştirdim. Sahile vardığımızda papatyalarımı da yanıma alarak indim.

"Onlar da mı bizimle geliyor?" Dedi Mustafa sırıtarak.

"Evet, artık onlar ve ben bir bütünüz." Dedim papatyalara sıkıca sarılırken.

"İyi hadi gelin bakalım, hep beraber gidelim." Diyip elini bana uzattı. Uzattığını elini tuttum ve birlikte bir kafeye oturduk. Çaylarımız geldikten sonra sürekli oyalanıyordum. Çantamdan sigaramı çıkarttım. Islak mendille ellerimi sildim. Peşine krem sürdüm. Mümkün olduğunca süreci uzatıyordum. Çünkü birazdan sorgu sual başlayacaktı ve ben kendimi hiç hazır hissetmiyordum.

"Bakımınız bittiyse Mine hanım konumuza bir gelelim mi?"

"Ha tamam gelelim..." dedim yeni aklıma gelmiş gibi... "konumuz neydi?"

"Bugün ki o görüntü neydi Mine, neler oldu anlat her şeyi."

Derin bir nefes aldım ve her şeyi sırayla anlatmaya başladım.

"Bizim okuldan kaçtığımız gün başımıza mal mal işler geldi. Okuldan bütün öğretmenler avm ye akın etti. Bizi görürseler ailelerimizi ararlar ve ayrıyetten hocalar da bize hayatı zindan ederler diye bizde kaçışmaya başladık. Biz kaçışırken, güvenlikler kameradan bizi görmüş. Sonra etrafımızı çevreleyip bizi yakaladılar."

Mustafa gözlerini kocaman açmış, hayretle dinliyordu. Bende olabidiğince hızlı baga girmiş gibi anlatıyordum.

"Bizi yakaladılar çünkü bizi hırsız sandılar. Bende bizim hırsız olmadığımıza annemi arayarak onları ikna ettikten sonra go kart bölümüne gidin dediler. Bizde oraya gidince Aslı'nın babasının kuzeniyle karşılaştık. Meğer orda çalışıyormuş. O da gavatul gavat kıza hiç acımadı ve babasını aradı. Sonra Aslı'nın babası o hızla bizi ordan aldı akşamda Aslı'ya bir kaç tehditte bulundu. Okuldan alabilirmiş benle görüşsün istemiyormuş."

"Yuh. Bir dur kızım sakin... Bir çay iç." Dedi çay bardağını ağzıma götürürken. Sakinleşip çaydan bir yudum içtim. İçtikten sonra Mustafa usulca bardağı indirdi.

"Kızım ne saçma şeyler olmuş öyle Allah aşkına... Hırsız sanmak nedir?"

"Sorma vallahi billahi başımdan aşağı sular döküldü sanki."

"İyi de Oğulcan bunun neresinde?"

"Ha o da nasıl oldu biliyor musun? Biz o lavuk kuzenle karşılasınca elleri pisti teli cebinden çıkaramıyordu. Oğulcan malı da adam yorulmasın diye gitti adamın cebinden telefonu çıkartıp kızın babasını aradı adamın kulağına koydu. Bende dellendim işte... Bu sabahta salak salak konuştu zaten hırsımı alamamıştım. Bende gittim daldım."

Mustafa çayından bir yudum aldı ve " o çocuğu o hale sen mi getirdin?"

Hızla bardağıma uzanıp bir yudum aldım. Sonra bir yudum daha ve sonra bir yudum daha... Artık ne olacaksa olacaktı...

"Evet ben yaptım."

Mustafa ciddiyetini hiç bozmadan suratıma baktı ve sonra birden kahkaha atmaya başladı.

"Ne gülüyorsun be?" Dedim kahkahasının ortasında.

"Oh valla gıcık oluyordum hepsine, Hakan'ı da dövseydin tadından yenmezdi..."

"Ha ha çok komik." Dedim yüzümü yansıtarak.

"Neyse..." dedi oturduğu yerde dikleşirken, "güldük eğlendik bitti. Bir daha dövmek adı altında bile olsa onlara dokunma. Sana dokunma ihtimallerine katlanamıyorum. Ayrıca o şerefsiz Oğulcan'ın yaptığı gerçekten büyük bir kahpelik. Sen onu bana bırak."

"Hey sakın sakın. Oldu bitti geçti. Olan oldu zaten. Sakın sen bir şey yapma. İş iyice büyümesin. Lütfen..."

Çayından bir yudum alırken hiçte ikna olmamış gibiydi.

"Bak benim zaten bir planım daha var. O bunun bedelini ödeyecek. Bana bırak."

"Oldu sana bırakayım da bir daha mı sana dokunsun?"

" Yo, yok hayır. Dokunmalı dövmeli değil. Daha başka plan..."

"Neymiş o?"

"Yapınca anlatırım, boşver şimdi." Diyip hızlıca konuyu kapatacağım sıra da Mustafa tekrar açtı.

"Mine sen insanları bu denli dövmeyi nerden biliyorsun?"

"Konumuz bu mu şuanda?" Diyerek sırıtmaya çalıştım. Ama o hiçte sırıtmıyordu.

"Evet konumuz tam bu." Dedi bakışlarını üstümde gezdirirken...

"Ya babam kurslara yazdırmıştı eskiden oralardan biliyorum. Aslında kurslarda tamamını öğrenmedim ama okulda kavgalara karışa karışa çoğu şeyi öğrendim."

" He sen sürekli mi kavga ediyorsun? Ayrıca baban neden böyle bir şey öğrettirdi ki? "

"Yani sürekli değil tabi de, böyle lazım olduğu durumlarda işte... Babam öğrettirdi çünkü... Yani kendimi koruyabileyim diye. Genel, her şeye karşı..."

"Hım, anladım." Dedi dikkati hala üstümdeyken. Gözlerinde görüyordum bir şeyleri sorguluyordu. Anlamaya çalışırcasına sürekli beni süzüyordu. Konuyu hızlıca kapatıp, dün ki beni aramadığı konuya gelip bir kaç kez daha özür dilettikten sonra, kony babamın Mustafa'yı artık istemeyişine geldi. Mustafa konuyu kurcaladıkça ben bahaneler uydurup durdum. Çünkü içimden bir ses, babam Orhan amcanın oğluyla evlendirme planına çok ısındığını söylüyor. Mustafa'yla beni uzaklaştırma gayreti de bundandı... Ama Mustafa'ya buraları söyleyemediğim için, 'babam sanırım çaktı olayı ve baba tripleri işte' diyerek geçiştirdim. Bu konuyu da hallettikten sonra kalkıp arabaya doğru yürüdük. Arabası olmadığı için onu evine götürmek istedim ve sanki canını istemişim gibi tepkiler vermeye başladı. En sonunda tabi ki kazanan ben oldum, onların sokağa gitmişken anneannemide göreceğim bahanesiyle sonunda arabaya binmişti.

Arabada yine sohbet muhabbet ederken arada bir gülme krizine girdiğim için direksiyonu yan koltuktan Mustafa tutmak zorunda kaldı. Neyse ki sağ sağlim eve varmıştık. Mustafa indikten sonra bende doğru anneanneme gittim. Anneannem beni görünce yine yüzünde güller açmıştı. İçeri girmeden önce arabadaki papatya buletimden bir iki tane çiçek alıp, öyle girmiştim içeriye. Ona sıkıca sarıldıktan sonra aynı küçük bir çocuk gibi papatyayı uzatıp sırıtmaya başladım. Anneannem çiçeği görünce önce beni öptü ama öyle böyle değil dehşet sulu öptü. "Ya anneanne yaaa..." diyerek kolumla yanağımı sildim. Çünkü öyle mıc mıc sevilmeyi öpülmeyi sevmediğimi gayet iyi biliyordu. Benim o tavrımı görünce anneannem kahkaha atmaya başladı. Bazen gıcık olduğum şeyleri yapınca zevkten dört köşe oluyordu. Boşuna sülalecek anneanneme muzur demiyoruz... Ocakta çay olduğu için hızlıca ikimize birer tane çay döktü ve sohbetimize çayla devam ettik. Anneannemle konuşurken gözleri kapanmaya başlamıştı. İlaçlar halsizlik yapıyordu. Normalde doktorların demesine göre, daha fazla uyku yapmalıydı ama anneannem o kadar yaşam enerjisi dolu bir kadındı ki, onların dediği oranın 3'te 1'ini ancak uyuyordu. Ona da uyumak denirse tabii... Böbrek hastası olduğu için bedeni git gide daha çok kararıyor, kuruyor ve sürekli kaşıntı yapıyordu. Üç dakika da bir uykusundan uyanıp kaşınırken tekrar uykuya dalıyordu. Buna da uyku denmiyordu malesef...

Onun o haline kıyamadığım için, hazır uykusu gelmişken rahat rahat dinlenir belki umuduyla konuyu çok uzatmadan uyuması için kalkıp eve geçtim...

Eve girdiğimde annem kapıya yaslanmış beni bekliyordu. Muhtemelen araba sesini duyunca yerini hazırladı. Kapıdan içeri girerken çorabım çıkmıştı, tek ayağımla seke seke diğer ayağım havada bir elimle onu giymeye çalışırken bir yandan da dış kapıdan giriyordum. En son kafam anneme çarpınca durdum ve doğrulup sırıttım. Çok ciddi duruyordu, eminim okulda ki olayın haberi gelmişti çoktan...

"Hihihihi" diyerek sırıtıp, elimdeki papatyaları ona doğru uzattım.

"Kimin bunlar?" Diye sordu, sanki gülecekti de kendini son anda tutmuş gibi çünkü en az o da benim kadar papatyaları çok seviyordu.

"Bana hediye gelmişti bende sana hediye ediyorum..." dedim hala sırıtmaya devam ederken.

" Olmaz senin hediyenmiş sende kalsın." Dedi eliyle iterken ve "Mine bugün Oğulcan'ı dövmüşsün?" Dediği anda tekrar çiçekleri uzattım.

"Al asla olmaz bir kere sana niyetlendim asla asla geri almam asla." Diyip eline tutuşturdum, "ben odama bir gidiyi..."

"Dur bakalım Mine hanım... Otur şöyle..." dedi kolumdan çekip koltuğa doğru işaret ederken. Çaresiz dediğini yaptım ve geçip koltuğa oturdum.

"Neden Oğulcan'a öyle davrandın kızım? O senin arkadaşın değil mi?"

"Of anne arkadaşlar arkadaşlara öyle davranmazlar o da haddini bilseydi de yapmasaydım." Dedim gözlerimi devirirken.

"Annecim bu böyle gitmeyecek, senin gerçekten yardım alman gerekiyor artık."

"Niye anne ben deli miyim?"

"Kızım yardımı bir tek deliler mi alıyor? Benimle cahil cahil konuşma. Ben size böyle mi öğrettim? İnsanın bir şeyi yokken bile terapilere gitmeli iyi hissetmesi için. Ki senin bir de atamadığın bir öfken var. Yani kesin gitmen gerekiyor." Derin bir nefes verdi paketinden bir sigara çıkarırken...

"Ne yaptı Oğulcan anlatmayacak mısın?"

Özetle ne yaptığını, durumların nasıl geliştiğini anlattığımda annem gözlerime odaklandı ve "neden Aslı'dan çıkaramadığın hıncını Oğulcan'dan çıkarttın?" Diye sorunca afalladım.

"Ne? Ne alaka?"

"Aslı senin arkadaşlarını koruduğun gibi seni korumayınca kalbim kırıldı dimi?" Başımı eğdim. Bu konunun kapanmasını istiyordum şuan, duyamamaya çalışıyordum ama dediği her şey kalbimi yaralıyordu sanki.

"Bak kızım senin sevgi dilinde belli ki korumak, kollamak, sahip çıkmak var. Arkadaşlarına bir şey oldupu anda deliriyorsun canını ortaya koymak pahasına olsa çekinmiyorsun. Ama iş sana gelince hiç biri böyle yapmıyor. Değerini çok güzel biliyorlar bak, asla ona diyecek bir şeyim yok. Seni gerçekten seviyor ve sayıyorlar. Ama senin yettiğin kısımda ki gibi yetmeyecekler. Ve bu yüzden de onlar için kendini bu kadar hırpalaman hiç doğru değil. Kalbin kırıldı dimi? Sen herkese onları savunurken Aslı'nın dönüpte babasına suç benim, demediği için kalbin kırıldı. Sen olsan suç onların bile olsa suç benim dersin ama onlar suç onlarınken benim bile diyemediler. Haksız mıyım?"

Ağlamaya başladım. Sanki her şeyi kaldırabiliyordum ama arkadaşlarımla ilgili şeyleri kaldıramıyordum... Kalbim gerçekten çok kırılmıştı...

"Ve sen muhtemelen bunu öğrendikten sonra Oğulcan'ı dövdün değil mi?"

"Evet." Dedim başımı sallayarak.

"Kızım amacım seni üzmek değil." Dedi yanıma yaklaşıp başımı göğüsüne yaslayarak, " hayatı tanıyıp görmen için anlatıyorum bütün bunları... Bu Aslı ya da bir başkası kimse için kendinden bu kadar verme. Dengeyi bozuyorsun. Ayrıca bu kadar fazla değeri ancak kendine vermelisin. İnsanlar bugün var yarın yoklar kızım. Ama sen hep seninle yaşayacaksın."

"Hayır. Aslı hep var olacak."

"Umarım..." dedi şefkatli bakışlarını üzerimde gezdirirken...

"Ben odama gideyim..." dedim çantamı koltuktan alıp omzuma takarken. Annemde benimle birlikte ayaklanıp bana sıkıca bir sarıldı.

"Seni seviyorum güzel kızım, büyüyorsun ve büyümek biraz acıtır hepsi bu kadar ama inan bana acıttığı kadar geçecekte..."

Bende ona sıkıca sarıldım...

"Seni seviyorum." Diyip yanağına bir öpücük kondurdum ve odama çıktım...

Mustafa'ya eve geldiğimi haber verdikten sonra üstümü başımı değişip ev moduna geçtim. Her adımımda annemin dedikleri kulağımda yankılanıyordu. Dediklerinde çok haklıydı ama haklı olmaması için resmen beynimde onunla savaştım. Hep gerçerli sebepler sundum... Bahaneler ürettim. Ama annem haklıydı, herkes bir gün gidecekti ve kimse benim onlara verdiğim değeri bana veremeyecekti...

 

Akşam üstüne doğru Mustafa'nın mesajıyla kalbim yine pır pır etmişti ve kalkıp eşofmanlarımı giymiştim. Mesajda bizim burada ki parka geldiğini söylüyordu. Üstümü giyindikten sonra anneme durum bildirisi yapıp çıktım evden hemen. Tabi ki annemin, "sınırlarını her zaman bil, dikkatli ol." Cümlesini kulağıma küpe ederek...

Parka gittiğimde elinde iki termos bardakla beni bekliyordu.

"Hiii , ağğğ" diye çığlık atıp Mustafa'nın boynuna atladım. Öyle berbat bir anımda şuan bana o kadar kadar ilaç gibi gelmişti ki, kalbim neşeyle dolmuştu...

Mustafa'nın boynunda çığlıklarımı sürdürürken o iki kolunu benden tamamen uzaklaştırmış kolları açık bir şekilde duruyordu. Çayları sıkıca kavramış düşmesin diye elinden gelen gayreti gösteriyordu. Bende zaten kolları açık bedeni tamamen bana kaldı diye iyice sarılıp duruyordum. Boyuna pek yetişemiyordum ama olsun, parmak uçlarıma basınca boynuna rahat dolayabiliyordum kollarımı... O sırada annemin, 'sınırı bil, dikkatli ol.' Sözü gelince "he dur tamam." Diyip geri çekilip etrafa baktım.

"Ne oldu?" Diye sordu Mustafa oda benimle etrafa bakarken.

"Mahalledeyiz Mustafa'cım düzgün dur. Ayrıca ne bu samimiyet? Az mesafe rica edeceğim..." diyince Mustafa kahkahayı patlattı.

"He ben sarılıyorum sana ve düzgün durayım öyle mi?"

"Evet öyle bir dur be gelir gelmez yapıştın." Diyince Mustafa elindeki bardakları yanında ki banka doğru yaklaşıp koydu.

"Demek yapıştım öyle mi Mine hanım, gelin bakalım yapışmak neymiş?" Diyerek üstüme doğru yürümeye başlayınca bende geri geri adımlar atarak, "yo yo hayır..." demeye başladım.

O hala üstüme doğru gelirken, "evet evet..." diyerek gülüyordu. Tam hızımı alıp kaçıcaktım ki benden önce davrandı, beni arkadan tuttuğu gibi koluna yatırdı ve gıdıklamaya başladı. Gıdıklanmayı hiç sevmiyordum hemde hiç. Çünkü çok gıdıklanıyordum.

Bir eliyle beni tutmuş diğer eliyle gıdıklarken elinden kurtulmaya çalıştım ama gıdıklanmak o kadar komikti ki gücümü toplayamıyordum. En son elimde Mustafa'nın karnına vurmaya çalıştım, nefes nefeseyken, "dur dışardayız olmaz... ayıp ... aaa çek elini..." diye kesik kesik konuşuyordum. En son bayılmama ramak kala bırakmıştı çok şükür. Bir kaç saniye sonra anca kendime gelebilmiştim. Oturup hemen çayımdan bir yudum aldım. Oh mis gibi demlemişti.

"Beğendiniz mi Mine hanım?"

"Ay çok beğendim efsane demlemişsin." Derken sıcak olmasına rağmen yudum yudum hızlıca içmeye çalışıyordum.

"Yok bir de beğenme nasıl gıdıklıyorum seni gör o zaman..."

"Tamam artık zayıf yönümü öğrendin ya çekeceğimiz var elinden..."

"Evet artık bittin kızım sen..." diyerek keyifle çayını yudumladı. Bende hala bir çayımı içiyor bir yandan da ayaklarımı sallıyordum. Gerçekten mutluluğu ayaklarımda bile hissediyordum çünkü yerinde duramıyorlardı. Çıkarıp bir sigara yaktım. Hem sohbet ediyor hem çay sigara yapıyorduk.

Etrafa bakınırken birden, "Mine?" Diye yükseldi Mustafa...

"Ne bağrıyorsun be?" Diyerek Mustafa'ya dönüp gülmeye başladım.

"Aklıma bir anda geldi de unutacağım diye korktum..." dedi ve nefes aldı...

"Ee söyle artık, ne bu karın ağrın?" Hala Mustafa'ya kitlenmiş bakıyordum.

"Hani benim yakın arkadaşım varya..."

"Evet, Mert... Yahu Mustafa taksit taksit mi anlatacaksın söylesene..."

"Aslı kabul eder mi ya?"

"Neyi?"

"İş görüşmesini... Neyi olacak Mine? Yani ikisini yapsak?

"He hahahahah" diye kahkahayı bastım ve devam ettim, "bence olmasına olur da... Aslı onu çiğ çiğ yer.."

"O ne demek ya?"

"Neyse dur bakalım bir şansımı deniyim." Diyip kahkahalarıma devam ettim. İşte şimdi dalga geçme sırası bendeydi...

(Sizce neler olacak?)

(Mine'nin psikolojik yaşadığı şeyleri doğru buluyor musunuz?)

 

Çiçeklerim bu kitabın devamını yazmayı düşündüğüüm kitap sayfasını oluşturdum. Bu bitince oradan ikinci kitabımı yazacağım nasipse...

 

Kitabı şimdiden profilimden girerek takip edebilirsiniz...

Kitabıda profilimi de takip etmeyi unutmayın🌸🌸🌸

Sizi seviyorumm🌸🌸

Bölüm : 15.03.2025 00:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...