
Sesi duyduğumuz anda herkes birbirinden uzaklaştı ve sesin geldiği yöne doğru döndük. Biyoloji hocası Serap hoca kalabalığı yara yara ve bağırarak geliyordu. Merdiveni ilk çıktığı sıra da daha beni görmemişti ki, kalabalığa bakarak, "Mine nerde!?" Diye sordu. Kalabalığın içinden geçip, "buradayım." Diye yanıtladım. Öfkeden gözü dönmüştü.
"Hemen benimle geliyorsun!" Dedi ve öğretmenler odasına girdik. İçeri bir tek beni almıştı. Gerçekten çıldıracaktım. Orada onca kalabalık varken neden ben? Üstelik kalabalığa girip adımı zikrederken, daha beni görmemişti bile!
İçeri girdiğimiz an da kapıyı kilitledi ve anahtarı aldı. Ben de yaptıklarını seyrediyordum. Öğretmenler masasının diğer ucuna geçip, sanki evladını ölmüşüm gibi feryat figan bağrıyordu.
"Senden nefret ediyorum! Bıktım senin artık okulun düzenini bozmandan! Sen terbiyesiz insanın tekisin, sen serserisin, serseri!" Dediği sırada masanın üstünde ne var ne yok elleriyle devirip yerlere atmıştı. Hayretle olanları seyrediyordum. Şaka mıydı şuan bu gördüklerim? Neye bu kadar delirmişti anlamıyorum.
Zaten ufacık boyu var, kapıda kilitli, kamerada yok. Şeytan diyor döv şunu bir güzel, dışarı çıkınca da de ki, kendi kendini dövdü kriz geçirdi... Ve bunu o kadar profesyonelce yapardım ki onun bile aklı şaşardı... O bağırmaya devam ederken benim sinirlerimin takati dolmaya başlıyordu. Tam gözüm dönecekti ki, annemin; "her ne olursa olsun, sana ilim öğreten kimseye terbiyesizlik yapma kızım." Sözü geldi.
Evet, durmalıyım... Evet...
"Sen ukala kızın tekisin, kendini ne sanıyorsun bilmiyorum ama senden hiç bir şey olmaz! Olmayacak. Sen böyle geldin böyle gideceksin. Seni berbat bir gelecek bekliyor!" Diye bağırmaya devam ediyordu. Evet onu dövmeyecektim ama normalde durmayacaktım. O kadar aciz ki, istesem onu sözlerimle daha çok delirtip kendine zarar vermesini bile sağlardım. Ama hayır ben kötü biri değilim...
O bağırdıkça ben sustum. O delirdi ben yine sustum. En sonunda oda sustu. Evet onu dövmeyecektim ama son bir kez gıcık etmek istiyordum çünkü haksızlığa uğruyordum ve ben bunları hak etmiyordum. Sessizleştiği sırada çok rahat bir tavırla gözlerine baktım.
"Bitti mi?" Diye sordum. Gözlerini kocaman açtı hayretle bana bakıyordu.
"Hayır öğlen paydosu bitecek, daha yemek yemedim de ondan soruyorum." Dedim kibarca.
Cebinden anahtarı çıkarttığı gibi bana fırlattı. Hemen yana doğru çekildim ve anahtar kapıya çarpıp yere düştü.
"Terbiyesiz! Ben ne diyorum sen ne diyorsun. Akıllanmaz terbiyesiz!" Anahtarı yerden alırken aynı hızla onun iki kaşının ortasına fırlatmamak için yine kendimi zapt ettim. Usulca yerden alıp kilidi açıp çıktım. İstesem anahtarı alıp dışardan onu buraya kilitleyebilirdim. Ama yapmıyorum. Çünkü ben iyi bir insanım...
Dışarı çıktığım sıra da kızlar kapıda bekliyordu.
"Mine ne oldu Allah aşkına içerde kıyamet mi koptu? İçeri girmeye çalıştık kapı kı kilitliydi giremedik."
"Kitledi ruh hastası."
"O sesler neydi?" Bu sırada yürümeye başladım. Merdivenlerden iniyorduk.
"Kendi kendine çıldırdı gerizekalı. Ortalığı birbirine kattı."
"Ay var ya bende aha delirdi bu kız hocayı dövüyor dedim..."
"Yok be kızım ne dövcem." Derken bir yandan kantine giriyordum. Daha fazla kimseye bir şey anlatmak istemiyordum çünkü sakinleşmek istiyordum. Kızlardan bana çay almaları için rica da bulundum. Hemen bana bir bardak çay getirdiler. Ah keşke şu okulda sigara yasak olmasaydı... Çayımdan ikinci yudumu çektikten sonra, müdür karşıma dikildi. Allah'ım şu okulda bir huzur istiyorum Yarabbim, ne olursun.
Çayı masaya bırakıp ayağa kalktım.
"Buyrun hocam."
"Odama gel kızım." Diyerek elleri arkasında arkasını döndü, ben de onu takip ederek odasına girdik.
Girer girmez müdür koltuğuna oturdu ve masanın üstünde ki kalemini eline aldı. Başı önde bir şekilde kalemiyle oynuyordu. Gerçekten bıkmışa benziyordu haklıydı da çünkü bende bıktım.
“Neler oldu Mine?” Diye sorduğunda oturmak için müsaade istedim. O da eliyle işaret ederek oturmam için müsaade etti. Sandalyeye oturduktan sonra derin bir nefes aldım. İkimiz de çok sakindik.
“Hocam size her şeyi anlatmak isterdim ama anlatamam. Üstü kapalı bir şekilde özet geçebilirim ama…” Böyle yanıt verdim çünkü her şeyi anlatırsam Mustafa’yla sevgili olduğumuzu da anlatmam gerekiyordu.
“ Neden her şeyi anlatamazsın?”
“Durumun içinde gönül işleri var ve bunu anlatmam size saygısızlık olabilir.” Dediğimde başıyla beni onayladı.
“ Hocam Ayşe’nin benimle ilgili bir problemi varmış. Daha doğrusu tam şahsımla değil ama birnevi benimle… Kavga için toplanılacağını söylediler ben de konuşmak için yanalarına gittim. Ayşe’nin canı her ne kadar kavga istese de onunla etmeyeceğimi ve uzlaşmamız gerektiğini anlattım. Bu sıra da Serap hoca bağırarak yukarı çıktı. Ama sorunun büyüğü şurda, daha beni orada görmemişti ve ilk ismini zikrettiği kişi bendim. Ben yanına gidince de o kadar kalabalığın içinden bir tek beni odaya çekti. Anlamıyorum hocam, gerçekten büyük bir adaletsizlik hissediyorum. O kadar kişi içinden gelip bir tek beni alamazsınız. Neden her olay bana patlıyor? Olayı başlatan ben bile değilken… Yetmiyor daha odaya girer girmez Serap hoca kapıyı üstüme kilitliyor ve bağırmaya başlıyor. Beni dinlememesini artık geçtim ama odaya kilitlemek ne demek ya? Ben mesela gitsem şimdi şikayet etsem, benim hakkım değil mi bu soruyorum size?” Müdür hayretle beni dinliyordu. Doğru söylediğime de emindi.
“ Hakkındır kızım, doğru söylüyorsun.” Dedi başını eğerek…
“ Bakın ben size bir söz verdim ve sözümü tutmak için elimden geleni yapıyorum. Ama bu sırada yapmadığım şeyler yüzünden ben yine azar yiyeceksem, bari yapayım da azarın hakkını alayım ya. En azından adaletsizlik var dememiş olurum. Hak ettim derim.” Sözlerim ona o kadar mantıklı geliyordu ki, sadece gözlerime bakıyor ve başıyla beni onaylıyordu. Devam ettim ;
“ Her şeyi sizin üstünüze yıkmak istemiyorum ama bu işe bir çare bulmanız gerkiyor.”
Uzun bir sessizlik oldu. Müdür camdan dışarıya doğru çevirmişti bakışlarını. Ben de hiç ses çıkamrıyordum. Artık herkes payına düşeni yapmalıydı.
“ Tamam kızım seni çok iyi anlıyorum. Sen çıkabilirsin. Bana Ayşe’leri çağır da gereğini artık yapalım.” Dediğinde yüreğime gerçekten su serpilmişti. Sonunda birileri de bedel ödeyecekti.
“Tamam hocam ama ben çağırmasam… Yani kapıda ki nöbetçiye iletiyim o söylesin olur mu? Şimdi yeni bir tatsızlık çıksın istemiyorum.” Çünkü bu sefer kendimi tutamayabilirdim.
“ Tamam olur kızım, sen çık.” Dedikten sonra başımı hafif eğerek odadan çıktım. Kapıda ki nöbetçiye yapması gerekeni söyledikten sonra ben de kızların yanına geçip konuştuklarımızı anlattım. Kızlar da derin bir nefes almıştı artık.
Telefonum titrediğinde cebimden çıkarıp mesaja baktım. Mustafa mesaj atmıştı.
“ Arabanın orda bekliyorum. Müsait olduğunda gelebilir misin?”
Kızlara haber verip hızlıca okuldan çıkıp yan sokağa geçtim. Mustafa arabaya yaslanmış, dertli dertli düşünüyordu. Yanına gittiğimde irkilip toparlandı.
“Mine ne oluyor Allah aşkına?”
“ Ay bu sorudan bana valla gına geldi. Bir şey olduğu yok her zaman ki salak salak işler. Ayşe biraz kaşınıyor sadece hepsi o kadar.”
“ Niye ne yapıyor?”
“ Seni seviyormuş ya hanım…” bu bilgiyi bildiğini biliyordum, bu yüzden rahat konuşuyordum. “ Ortalıkta öyle böyle konuşuyormuş işte. Bende konuşmaya gittim.”
“ He sen benim için kavga etmeye mi gittin yani…” dedi hafif gülümserken. Sinirlerim bozulmuştu. En çokta Ayşe ve onun gibilere… Tek yaptıkları şey şu erkeklerin şöyle bir yerlerlerini kaldırmak, gerizekalı kızlar. Şunu bir anlayabilseler…
“ Kavga ettim demedim farkındaysan canım, konuşmaya gittim dedim… “ tek omuzumu savurup arabaya doğru yaslanırken.
“ Ya hadi hadi bırak şimdi kıskandın işte beni…” derken bir yandan da işaret parmağı omuzumda geziyordu. Aklınca cilve yapıyordu ama benim için en yapılmayacak yerden yapıyordu. Omuzumu hafifçe kendime doğru çekip elinden uzaklaştırdım.
“ Benim kıskanmam için karşı tarafında bir vasfı olması gerekiyor. Kıskanılacak insan var, kıskanılmayacak insan var. Ayşe kim Allah aşkına ya?”
“ Allah Allah kimden kıskanırmışsınız acaba Mine hanım?”
“ Kimseden canım. Henüz o zirveye ulaşmış biri yok. Nereden biliyorsun diye sorma, çünkü zirvedeyim ve şuan tek kişiyim.” Mustafa’nın yakasına elimi sıkıca sarıp kendime doğru çekerken, “ ve öyle de kalacak.” Dedim dişlerimin arasından konuşurken.
“ Tamam reis sakin ol.” Dedi hala tip tip sırıtırken… “ Bu kıskanmamış halinse, kıskandığnı düşünemiyorum bile… Her halde canımı çıkarırsın.” O kendi kendine eğlenirken ben hala arabaya yaslanmış, kollarımı birbirine bağlamış duruyordum. Bir yandan da sol iç yanağımı kemiriyordum.
“ Mustafa’cım bitti mi? Hayır bittiyse içeri gireceğim de ondan soruyorum.” Dedim hala ciddiyetimi korurken.
“ Aşkım, saçmalıyorsun şuan. Benim ne suçum var bana neden böyle davranıyorsun?” diye sorduğunda yüzü artık ciddileşemeye başlamıştı.
“ Senin suçun…” dedim derin bir nefes alırken, “ erkek doğmak canım… Erkek doğmak… Hadi gir içeriye ben sonra gireceğim. Aynı anda girmeyelim.”
Mustafa gülmeye başladı.
“Vay arkadaş bugün de erkek doğduğumuz için suçlandık iyi mi… Ayrıca ben değil, sen gireceksin canım.”
Zaten sinirimi çıkartamamıştım. Şimdi inada bindirecektim işte.
“ Mustafa’cım… Hadi canım bekleme yapma… Şöyle bir yürüde ense traşını görelim. Hadi.” Bir yandan da elimle kapıya doğru işaret ediyordum.
“ Mine benimle inatlaşma, millet içeri nerdeyse ben gireyim de sen burada tek mi kalacaksın? Hadi gir. Bende peşinden gireceğim.”
Hiç tepki vermeden kaşlarımı yukarıya doğru kaldırıp, “cık,” dedim dudaklarımı uzatıp ağzımdan ses çıkarırken.
“ Ne demek cık? Ya Sabır ya…” dediğinde son kez yüzüme baktı. Bende yüzüne baktığımda gerçekten sinirlendiğini gördüm. İyi iyi sinirli kalsın, şımarık kalmasından iyidir. Sinir adamı diri tutar, cıvımasın öyle… Erkeğe o kadar yüz vermeyeceksin… Bakışlarımı devirip başımı çevirdiğimde, “ İyi bak uzamasın diye konuyu kapatıyorum, ben giriyorum sende hemen gir. Ayrıca herkes biliyor biz neden böyle tribe giriyoruz şuanda?”
“ Ben bu sinirle seninle ortalıkta gözükmek istemiyorumda ondan. Sana da gıcığım artık. Git.”
“ Çıkışta alacağım ifadeni…” diyerek yanımdan uzaklaştı. Mustafa köşeyi döndükten sonra bende arabanın üstünden artık yavaştan kalkacaktım ki sağ tarafımdan bir ses geldi. Başımı sesin geldiği yöne doğru çevirdiğim de Funda hocayı gördüm. Yanında da birkaç serseri vardı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken gözlerimi kıstım ve onlara odaklandım. Notlarını düzeltmeleri için hocaya tehditte bulunuyorlardı. Funda hoca belli etmese de korktuğunu fark ediyordum. Hemen üstümü başımı düzeltip yanlarına gittim.
“ Gençler, hayırdır?” diyerek yavaş yavaş yanlarından geçip hocanın yanına vardım.
“ Sen karışma, çekil git.” Diyerek bir tanesi omuzumdan hafifçe ittirdi. Zaten terellilerim gelmişti, “ Kardeş sen o elini bir indir bakalım.” Diyerek o sinirle omuzuma dokunanın burnuna okkalı bir kafa attım. Yanındakiler afallamıştı.
“ Ne oluyor lan! Diyerek birtanesi daha üstüme gelceği sırada onunda kasıklarına bir tekme atıp diğerine döndüm, tam ellerimle ona uzacaktım ki, koşmaya başladı. Arkasına baka baka koşuyordu enayi. Hemen Funda hocanın koluna girdim.
“Hocam iyi misiniz?”
“İyiyim… İyiyim…” dedi hafif kekelerken…
“ Tamam her şey yolunda gelin benimle.” Diyerek kolundan çekiştirerek okula soktum. Mustafa büyük kapının iç kısmında oyanalıyordu. Beni gördüğü an yanıma gelip, “ Ne oldu?” diye sordu.
“ Dur yardım et, öğretmenler odasına bir götürelim.” Dedim ve birlikte odaya götürüp ona bir bardak su verdim. Suyu içtikten sonra oturduğu yerden bana uzandı ve teşekkür etmeye başladı. Onu biraz teselli edip, diğer öğretmenlere teslim ettikten sonra Mustafa’yla birlikte kapıya çıktık. Olanları hızlıca anlattım çünkü zil çalıyordu. Mustafa hayretle bana bakıp, “ iki dakika ya! İki dakika yalnız bıraktım seni. Bir daha benim dediğimi ikiletme Mine. Sana ben önce gir dedim dimi? Allah’ım sabır ver ya.”
“ Mustafa’cım sabrını sonra çekersin, bir müdürün yanına uğrayıp derse çıkmam lazım.” Diyerek hızlı adımlarla müdürün odasının kapısına varıp tıklattım.
“Gir!”
“ Hocam hızlıca bir şey söyleyip hemen gideceğim.” Müdürbaşını önünde ki defterden kaldırmış, gözlüğünün üstünden bana bakıyordu.
“Okulun yan tarafında Funda hocayı sıkıştırmışlardı. Onları azıcık ucundan dövmek zorunda kaldım. Pardon dövmedim, vurdum. Haberiniz olsun. Benim bir suçum yok, şimdi derse girmem gerek. İyi günler.” Deyip arkamı döndüm. Kapıyı açtığım sırada, “ Kızım sen neler diyorsun? Funda hanım nerede şimdi?”
“ He o güvende. Öğretmenler odasına götürdüm onu.” Dediğimde müdür gözlüğünü masaya fırlatıp hızlıca kalktı yerinden. Bende koşar adımlarla derse yetiştim.
(Ay o hoca beni odaya kitlediğinde gerçekten deliye dönmüştüm , o kadar zor zapt ettim ki kendimi bende ona saldırmamak için anlatamam)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Sümeyye Sarı / Ben Mafyanın Kendisiyim [ Yarı Texting] / 🙄🫡](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/kralice7-ben-mafyanin-kendisiyim-yari-texting-759.jpg)
| 49.38k Okunma |
3.4k Oy |
0 Takip |
94 Bölümlü Kitap |