109. Bölüm

🕊

Sümeyye Sarı
kralice7

Okuldan çıkışında Mustafa'yı konferans salonundan bekledikleri için çıkar çıkmaz oraya gitmişti. Bende kızlarla vedalaşıp eve gitmek üzere yola koyuldum. Hafif sakin müzikler dinleyerek arabayı kullandım. Bugün gerçekten bir gerginliğe ve heyecana yerim kalmamıştı. O yüzden olabildiğince kendimi sakinleştirecek şeyler dinliyor ve arabayı öyle kullanıyordum.

Eve gittiğimde evde gürültüler duymuştum. Ne olduğunu anlamak için hızla kapıyı açıp salona vardım. Ablam karşımda durmuş sırıtıyordu. Şoka girmiştim bu kadar erken geleceğini hiç beklemiyordum. Hemen çantamı yere bırakıp sıkıca sarıldım ona, o da aynı şekilde beni sım sıkı sarmıştı.

"Ulan nerden çıktın sen?" Diyerek onunla birlikte koltuğa oturdum.

"Kızım o nasıl soru? Yeni gelen insana bir hoşgeldin denir, ulan mı denir?"

"Ay aman boşver şimdi ne denir ne denmez. Anlat ne zaman geldin?" Diye sordum heyecanla. Onu gerçekten çok özlemiştim. Ablam ne zaman geldiğini anlatırken annem de bize kahve yapıyordu. Kahve olduktan sonra hepbraber kahvelerimizi alıp terasa çıkıp sigara eşliğinde içtik kahvemizi. Hepimiz öyle mutluyduk ki, bu an hiç bozulsun istemiyordum. Akşama doğru hepbirlikte mutfağa inip yemek hazırladık, ara ara tabi ki ablamla atışıyordum. Sofrayı kurarken bile hangimizin istediği tabaklar konulacak kavgası ediyorduk ama işin dozunu abartmadan onun istediklerini koydum. Babam eve geldikten sonra yine bir sarılma merasiminden sonra sofraya oturduk. Yaklaşık bir beş dakika kadar sohbet muhabbet gayet akışında giderken, daha altıncı dakikaya varmadan annemle babam yine kavgaya tutuşmuşlardı. Enterasndır ki, iki saniye içinde kavga edecek bir şey bulabiliyorlardı. Ablamla o kadar bıkmıştık ki bu durumdan, yemekleri hızlı hızlı yiyorduk farkında olmadan. Bitirip bir an önce buradan yok olmak istiyorduk. Ablamında benimle aynı şekilde davrandığını görünce bizimkilere ufak bir uyarı geçtim. Annem bana hak vererek sakinleşse de babam ateşi tekrar harlayacak bir şey bulmuştu ve tekrar kavga etmişlerdi. En son ablama kaş göz işareti yaptım ve onu sofradan kaldırdım. Ayıptır yani, kız daha bismillah yeni gelmiş anında kavga sofrasına oturuyor. Terasa çıkıp onunla sohbetime kaldığımız yerden devam ettim. Geceye doğru annem üstünü giyinmiş bir şekilde yanımıza geldiğinde ne olduğunu sordum. Anneannem rahatsızlanmış ve yanına gideceğini söyledi. Hemen ayaklandığımız sırada, "sizin gelmenize gerek yok, ben gideyim. Olmadı bir hastaneye götürürüm iyi olursa da gelirim." Dedi.

"Anne saçmalama tek mi gideceksin bende seninle geleyim." Diye direttim.

"Kızım hep tek başıma götürüyorum zaten, yeni bir şey mi bu sanki? Tansiyonu oynamıştır yine telaşlanmayın. Ben size haber vereceğim." Diyip çıkıp gitti. Asla bizi dinleme huyu yoktu bu kadının. İllaha kendi dediği olacaktı. O gece saatte bir annemi arayıp, anneannemin durumunu soruşturuyordum.

"İyi uyuyor." Diyordu her seferinde ama içim hiç rahat değildi. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Sabahın ilk ışıkları olduğunda üstümü giyinmeye başladım. Bu sırada ablamda seslere uyanmış, yan odadan yanıma gelmişti.

"Nereye?" Diye sordu.

"Anneannemi görmem lazım içim hiç rahat değil."

"Tamam bende geliyorum." Diyerek hızlıca hazırlanmak için odasına gitti. İkimizde hazır olduktan sonra aşağı indiğimde babamın odasına girdim. Maşallah horul horul uyuyordu. Sinirlenmiştim. Ne yapacağımızı söylemek bile istemedim, sessizce odadan geri çıkıp, evden çıktık.

Anneannemlerin evine vardığımızda, anneannem annemin dediği gibi mışıl mışıl uyuyordu. Sağlığı hakkında bir kaç soru sorduktan sonra yanına gidip oturdum ve anneannemin saçlarını sevmeye başladım. Sürekli nefesini kontrol ediyordum çünkü yüreğim sıkışıyordu. Her seferinde güzelce nefes alıyordu aynı bebek gibi... Ama bu kadar uzun süre uyumazdı, kalkıp çoktan kaşınması gerekiyordu. Yaklaşık yarım saat kadar başında durdum. Hiç kıpırdamadan uyuyordu. Derin derin nefesler alıyor ve uyuyor... Başından kalkıp annemle teyzemin yanına mutfağa geçtim.

"Anne? Neden anneannem hiç kaşınmadan uyuyor?"

"Çok serum verdiler kızım, belki anca rahatlamıştır." Dedi sigarasının külünü atarken. Dediği mantıklıydı ama içim yine de rahat değildi. Bende bir sigara yaktım ve kızlara, Mustafa'ya okula gitmeyeceğime dair mesajlar attım.

Hepsi telaşlanmıştı ama durumu kısaca özetlediğimde rahatlamışlardı. O gün anneannem öğlene kadar uyumuştu. Öğlen vakti gözlerini açtığında başında oturmuş yine saçlarını seviyordum. Gözlerini açtığında kocaman sırıttım. Uzun bir süre bana baktı.

"Anneanne? Nasılsın?" Dedim kalbim tekrar kıpır kıpır yeşermeye başlarken.

"İyiyim..." dedi hafif başını geri doğru çekerken... Gözlerini kırpıştırıp bana bakıyordu.

"Ne oldu bir yerin mi ağrıyor?" Dediğimde;

"Siz doktor musunuz?" Diye sordu.

"Nasıl yani ne doktoru? Anneanne benim ben." Dedim ama hiç tepki vermeden ciddi ciddi suratıma bakıyordu.

"İyi de siz kimsiniz?" Diye tekrar sordu aynı ciddiyetle...

Bu sırada annem mutfaktan çıkıp yanımıza geldi. Anneannem sesin geldiği yöne doğru, anneme döndü. Bende onu izliyordum. Anneme bakarak, " anne sen mi geldin?" Diye sorduğu anda gözümden peş peşe damlalar süzüldü.

"Anneanne..." dedim göz yaşım yanaklarımı yakarken... Bakışlarını bana çevirip hayretle suratıma baktı ve sonra tekrar anneme döndü.

"Bu kız kim? Neden ağlıyor?" Diye sorunca dayanamayıp anneannemin yatağına oturup kucağına kapandım. Kendimi daha fazla tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Annem hemen yanıma gelip omuzlarımdan tutup kaldırmaya çalıştığı sırada anneanneme baktım. Ben ağlıyordum ve saçlarımı sevmiyordu.

"Anneanne bir şey söylesene! Beni mi unuttun? Beni hatırlamıyor musun?" Diye sordum titreyen sesimle. Hiç tepki vermeden suratımı inceliyordu. Annem bütün gücüyle beni kavradı, " gel kızım, gel benimle." Diyerek beni mutfağa sürükledi. Ablamda diğer odadan hızla yanımıza gelmişti. Hemen elim sigaraya uzandı. Titreyen elimle sigara yakmış içmeye çalışıyordum. Ayaklarımı kendime doğru çekip tek bir noktaya odaklanmış duruyordum.

"Anne ne oluyor?" Diye sordum. Hala duvarın köşesine bakarken.

"Doktor bana söylemişti, hafıza kaybı olabilir ama küçük bir ihtimal demişti. Ben uyanmadan size bir şey söylemek istemedim ama..." sözünü kestim.

" Ne ama? Ama ne? Artık hep böyle mi olacak? Beni hatırlamayacak mı?" Diye sordum dizlerime başımı yaslarken.

 

Hepimiz gün boyu usul usul bir köşede ağladık durduk... Ara ara anneannemin yanına gidip ona masallar anlatıyordum. Biliyorum uyuyor ama beni duyduğuna eminim... Bazen de Çay tabağıyla su alıyordum ve pamuğu ona bastırıp anneannemin dudaklarında gezdirip ağzını ıslatıyordum. Ne yemek yiyor ne su içiyordu. Ağzı iyice kurumasın diye sürekli bu hareketi tekrarlıyordum. Bazen dudaklarını ıslatırken ağlamaya başlıyordum ve elimdekileri bırakıp odaya gidiyordum. Çaresiz hissetmekten aklımı kaybedecek gibi oldum... Dayanamıyordum, ben ömrümde ilk defa böyle bir acı yaşıyordum ve bununla nasıl başa çıkacağımı bulamıyordum. Akşama doğru olduğunda kendimi dışarı attım. Sokaklarda yürüyor sigara içiyordum. Sokağın köşesini döndüğümde Mustafa'yı gördüm. Uzaktan bana doğru geliyordu. Hızlı adımlarla ona doğru gittim. Yaklaştığımda boynuna sarılıp deli gibi ağlamaya başladım.

"Korkuyorum, korkuyorum. Aklımı kaybedeceğim sanki, ona bir şey olacak diye ödüm kopuyor."

Mustafa göz yaşlarımı silerken onunda gözleri dolmuştu.

"Hiç bir şey olmayacak, o iyi olacak..."

"Buna inanmaya o kadar ihtiyacım var ki..." dedim tekrar ona sarılıp ağlamaya devam ederken.

Biraz sakinleştikten sonra parka gidip sigara içtik. Yere çömelmiş, banka yaslanmıştım. Hava o kadar soğuktu ki, bedenim sürekli titriyordu. Ama havanın soğuk olması iyidi, sanki hislerimide donduruyordu. Sürekli düşünür bir haldeydim, sürekli ne yapacağımı düşünüyordum.

Sigaram bittikten sonra Mustafa bana kapıya kadar eşlik etti ve anneannemin evine tekrar girdim. Anneannem uyanmış annem ona çorba içiriyordu.

Anneannem beni görünce anneme döndü, "Orhan'ı getirmiş mi?" Montumu çıkarıp yavaş yavaş annemlere yaklaştım.

"Orhan?"

"Orhan amcanı soruyor kızım, geçen anlattım ya."

"Onu neden soruyor?"

"Anneannende ona çok düşkündü ve demin uyandığından beri onu sayıklıyor. Helallik alacakmış."

"Neyin helalliği ya? Ne helalliği kim nereye gidiyorda helallik alıyor?"

Anneannem anneme doğru meyilendi, "bu kız neden bağırıyor?" Diye sorduğunda biraz korkmuş bir hali vardı.

"Özür dilerim. Özür dilerim ben bağırmak istemedim. Yani bir şey yok..." diye toparlamaya çalıştım hemen.

"Bence de bağırma, çünkü bağrınca çok çirkin oluyorsun." Dediğinde hepimiz aynı anda gülmeye başladık. Sinirlerimiz gerçekten bozulmuştu.

"Tamam bağırmam, haklısın çirkin oluyorum öyle..." derken gözümden tekrar bir damla yaş süzüldü.

"Sen neden Orhan'ı istiyorsun? Neden helallik alcaksın ondan?" Diye sordum sakin bir ses tonuyla... Onu ürkütmek istemiyordum.

"Herkes ona çok haksızlık yaptı." Dedi derin nefesler alırken, duvara doğru bakıp konuşuyordu. Ellerinide önden kibarca bağlamış, aynı bir bebek gibi bakıyordu etrafa...

"Bende yaptım. O bana hakkını helal etsin..."

"Tamam eder, tabi ki eder. Edecek..."

"Sen tanıyor musun onu?" Dedi gözleri parıl parıl bana bakarken.

"Evet tanıyorum." Dedim uzandığı elini tutarken.

"Onu bekldiğimi ona söyler misin?" Dedi kibar bir ses tonuyla. Gülümsedim.

"Tabi ki hatta şimdi arıyorum." Diyip yanından kalkıp mutfağa geçtim. Rehberimden Orhan amcayı aradım. Allah'tan babamın telefonundan almıştım numarayı. Çalıyordu ama açan yoktu. Bu sırada annem mutfağa girdi.

"Kızım arama boşuna, gelmez."

"Ne demek gelmez. Gelecek."

"Bak Mine, herkes birbirine küstükten sonra bir daha kimse kimsenin evine adım atmadı. Atmaz. Anneannen onun için çok başkaydı. Hastalandığının haberini alınca bile gelmedi, şimdi mi gelecek?"

"Evet gelecek. Ben gidiyorum onu getireceğim." Diyerek mutfaktan çıktım. Bu sırada ablam anneannemle sohbet etmeye çalışıyordu. Teyzemde yanlarında dikilmiş güldürmeye çalışıyordu. Ama anneannem teyzemi ablası, ablamı da kardeşi zannediyordu. Tam dış kapıya yöneldiğim sırada dedemle karşılaştım. Dedemle hiç bir zaman, torun dede ilişkimiz olmamıştı. Çok iyi birisiydi ama pek iletişimimiz yoktu.

"Hoşgeldin dede, geç otur şöyle." Dedim bende dış kapının dışına doğru yönelirken.

"Sen nereye?" Diye sordu sakin bir tavırla.

"Geleceğim birazdan, oturun siz." Deyip arabaya bindim. Var gücümle gazı köklüyordum. Artık ne olacağı umrumda bile değildi. Orada Savaş'ı görme ihtimalim bile umrumda değildi. Giderken arada bir göz yaşlarımdan yolu göremiyordum ama tekrar tekrar silip, yolu netlemeye çalışıyordum. Onbeş dakika sonra varmıştım Orhan amcanın kapısına. Büyük kapının önünde durdum ve üç kere kapıyı tıklattım. Güvenliklerden birisi kapıyı araladı.

"Buyrun Mine hanım?"

"Orhan amcayla görüşeceğim."

"Haberi var mı?" Kapıyı ayağımla ittirerek açtırdım.

"Telefonu açsaydı haberi olacaktı ama açmadığı için haberi yok." Dedim elimle önümde duran korumayı kenara ittirirken.

"Haberi yoksa giremezsiniz." Dedi tekrar önümde dikilirken.

"Girerim, seyret." Dedim tekrar onun yanından geçip hızlı hızlı yürürken. Koruma tekrar önüme geçip beni kolumdan sıkıca tuttu. "Mine hanım, beni zor kullanmak zorunda bırakmayın."

Kolumu tuttuğu elini sıkıca tutup, koluna asıldım. Ayağımla çerme takarken ters çevirip yere yatırdım. Tepesinden ona doğru baktım.

"Asıl sen beni zor kullanmak zorunda bırakma!" Dediğim sırada evin kapısı açıldı. Kafamı kaldırıp kapıya yöneldim. Orhan amca hayretle bana bakıyordu.

"Kızım ne yaptın?"

"Yapmam gerekeni, biraz konuşabilir miyiz?"dediğimde kapıyı daha çok açtı.

"Gel tabi gel konuşalım."

Elimi korumaya doğru uzattım. Yerde yatarken avel avel suratıma bakıyordu. Elimi biraz daha ona yaklaştırdığımda elimi tuttu. Bende bütün gücümle onu çekip kaldırdım. O kalktıktan sonra yüzüne bile bakmadan hızlıca eve girdim.

Salona girdiğimde Orhan amca gerilmiş bir şekilde bana bakıyordu. İlk defa tek bir şekilde yanına gidiyordum.

"Baban iyi mi?" Diye sordu ben koltuğa otururken...

"Babam iyi ama anneannem..." dediğimde gözlerini kocaman açmış bir şekilde bana bakıyordu. Gözlerim dolu dolu olmuş bir şekilde devam ettim.

"Sizi görmek istiyor..."

Başını eğip sehpadaki sigaraya uzandı. Yaktıktan sonra derin bir duman çekti içine, sessizce duruyordum. Kelimeler sanki boğazımda diziliyordu.

"Anneannem iyi değil. Bizi hatırlamıyor ama sizi hatırlıyor. Sizi sayıklıyor..."

"Annen anlattı demek her şeyi."

"Anlattı yani bilmem gerektiği kadarını anlattı. Durumlardan haberim var ama..."

Sözümü kesti.

"Ben oraya gelemem Mine, herkes oraya gelecektir. Ben..."

"Şuan kimse yok. Lütfen, siz gelirseniz ben içeriye kimseyi almam. Kimseyle karşılaştırmam sizi..."

"Mine bu hiç doğru bir hareket olmaz. Oraya gelirsem sizi tehlikeye atabilirim. Ayrıca kimse benle yüzleşmeye hazır değil..."

"Hazır olmayan siz misiniz? Onlar mı?" Diye sorduğumda sessiz kaldı. Bir kaç dakika bekledikten sonra başımı kaldırıp gözlerine baktım. Gözlerinin dolduğunu bana göstermemek için başını sürekli yan çevirip gözlerini ovuşturuyordu. Canım yanıyordu... Canım canımdan çıkıyordu sanki... Anneannemin huzurla hayatına devam etmesi için her şeyi yapardım her şeyi...

"Ne isterseniz yaparım. Lütfen..."

"Mine gitsen iyi olacak kızım, ben... Benim biraz düşünmeye ihtiyacım var." Dediğinde gerçekten çaresiz olduğunu hissedebiliyordum ama bende çok çaresizdim. İlk defa bu kadar çaresizdim... Başım öne düşmüştü artık göz yaşlarımı durduramıyordum. Elimin tersiyle hızlıca göz yaşlarımı silip ayağa kalktım.

"İstediğiniz zaman beni arayın, ben uygub koşulları size sağlayacağıma söz veriyorum." Deyip sakin hareketlerle çıktım salondan. Dış kapıdan çıktığım anda derin nefesler almaya çalıştım. Ama bir türlü başaramıyordum. Sanki koca gökyüzü gögüsüme birikmiş ve genişliği bedenime sığmıyordu. Dışarıda nefes kalmamıştı ve ben çekemiyordum... Çaresiz arabaya binip geri anneannemin yanına gittim...

Eve girdiğimde annem anneannemin başında durmuş sesli bir şekilde Kuran okuyordu. Anneannemde mest ola ola dinliyor bir yandanda tatlı uykusuna devam ediyordu. Koltuğa geçip başımı arkaya yasladım, gözlerimi kapatıp bende Kuranın kelamıyla ruhumu dinlenmeye bıraktım.

Aradan iki gün daha geçmişti. Anneannem ara da bir gözlerini açıyor, bir Orhan amcayı soruyor birde kardeşini soruyordu. O ikisi onun favori ikilisiydi, her ne kadar bizi karıştırsa da o ikisini asla unutmuyordu. İki gündür anneannemin kardeşini de arayıp duruyordum bir türlü kimse işlerini halledipte gelememişti. Bazen sinirleniyor bazende sinirimin üzüntümden kaynaklandığını fark edip sakinleşiyordum. İkindi sularına doğru anneannem annemle teyzemi yanına çağırdı. Bizde kenardan sessizce izliyorduk. İkisinden de sırayla helallik istedi. Annem eğilip anneannemin elini sıkıca tuttu, "ben sana hakkımı helal ediyorum anne, rahat uyu." Dedikten sonra teyzem aynı olgunlukla karışalayamadı ve ağlayıp çekip gitti. Anlamıştık çünkü artık vakit geliyordu. Sürekli bize, "bana hakkınızı helal edin, beni çağırıyorlar" diyip duruyordu. Orhan amcayı tekrar sayıklamaya başladığı sırada artık dayanamayıp yanına gittim.

"Anneanne ben onunla konuştum helal ediyormuş hakkını..." dedim başımı eğerek. İnsan sevdiğinin rahat ölmesi için yardım edebilir miydi? Ediyormuş... Yaşamı zorken, bari ölümü kolay olsun diye çırpınıyormuş hatta... Anneannem gözlerimin içine baktı ve sıcacık gülümsemesiyle gülümsedi. Bende hem ağlıyor hem saçlarını seviyordum.

"Sen onun annesi misin? Sen nerden biliyorsun?" Diye sorduğunda dişlerimi sıktım.

"Hı hı, annesiyim..." dedim koluna başımı koyarken.

"Heh tamam o zaman" dedi ve gözlerini kapatıp tekrar uykuya daldı. Yarım saat başında bekledikten sonra pamukla tekrar ağzını ıslattım...Boğuluyordum... Anneannemin saçlarından öpüp, "ben biraz dışarı çıkıp geleceğim tamam mı?" Diye fısıldadım kulağına. Gözlerini hiç açmadan başını aşağı yukarı salladı.

Montumu giyip çıktım evden dışarıya, sokak kapısından çıktıktan sonra bir süre etrafa bakındım. Nereye gidecektim ki?

Anneannemlerin sokağında diğer bir kaç akrabamızda, anneannemin yakın arkadaşlarıda oturuyordu. Ara ara onlarada haber veriyordum ama onların yanına gidipte ağlamakta istemiyordum. Kendimi en son parkta buldum, ayaklarım beni oraya götürmüştü. Parkta peşpeşe sigara yakıp duruyordum, bankın ucunda ayaklarımı kendime sıkıca çekmiş duruyordum. Sağ tarafımdan birinin yaklaştığını hissettim. Başımı çevirmeye bile halim yoktu. Gelen kişi bana iyice yaklaşınca anlamıştım, gelen Mustafaydı. O da aynı benim gibi banka yanıma oturdu. Hiç konuşmuyorduk, o oturduktan sonra başımı usulca omzuna koydum. Dakikalarca böyle durduk, ne o bir şey diyordu ne ben. Zaten söylemek istediğim hiç bir şey de yoktu. Arada bir elini yüzüme doğru uzatıp göz yaşlarımı siliyordu. Bir kaç dakika sonra telefonuma mesaj geldi. Mesaj atan ablamdı.

"Eve gel." Derin bir nefes verip ayağa kalktım.

"Evden çağrıyorlar, yemek için muhtemelen biraz yanlarında olayım..." dedim başım önde bir şekilde. Mustafa ayağa kalkıp bana sıkıca sarıldı.

"Tamam güzelim istediğin an beni ara..." diyip bir yandanda sırtımı sıvazlıyordu. Sakince bir kaç adımla geri çekilip, eve gittim.

Anneannemlerin salon kapısını açtığın an ilk karşıda bir ayna karşılardı bizi ordanda salonun içinin yansıması gözükürdü. İçerisi sessizdi. Tabak çatal sesleri gelmiyordu. Montumu çıkartıp yere bıraktım, kapını kulbunu tuttuğum an kalbim titremeye başlamıştı. Sakince kapıyı açtığımda aynadan içeriye baktım. Başımı çeviremiyordum. Ablam bağdaş kurmuş, elleriyle yüzünü kapatmış ağlıyordu. Gözlerim 40 derece ateşle yanmaya başladı. Bir adım daha adım attığımda annem ağlaya ağlaya sallanarak Kuran okuyordu. Dedemse elinde havluyla anneannemin ayaklarını sarmış, havluya ve ayaklarına sarılmış ağlıyordu. Bir kaç adımla daha içeri girdim.

"Ne oluyor!?"

Hiç biri yüzüme bakmıyordu.

"Ne oluyor?" Dedim hızlıca anneannemin yanına koşarak. Hemen yüzünü ellerimin arasına aldım.

"Anneanne geldim bak. Geldim. Geleceğim demiştim sana, geldim." Tepki vermiyordu.

Göz yaşlarım bütün yüzümü sırılsıklam etmişti. Yanaklarını sevmeye başladım.

"Anneanne hadi uyan, bak geldim diyorum sana. Sözümü tuttum sende tusana... Aç hadi gözlerini..."

Annemin konuşmasıyla başımı kaldırıp annemlere döndüm. Hepsi ağlıyordu, annem dedemin kolundan sakince tutmuş,

"Isınmayacak ayakları baba, öldü." Dediğinde son kelimesi kulağımda yankılanmaya başladı.

Ellerimi yüzünden çekip yere oturdum. Bağıra bağıra ağlamaya başladım. Avuçlarımla kalbimin üstünü sıkıyordum, yapabilsem kalbimi söküp çıkaraktım... Dayanamıyordum hissettiklerime...

 

Bu acı çok acımasızcaydı...

 

Ambulansın sesiyle irkilip kendime geldim. Hemşireler içeri girmiş bize çıkmamız gerektiğini söylüyordu. Dedem hala havluyu ısıtıp anneannemin ayaklarına sarıyordu. Havlu soğuduğunda bir daha yapıyordu...

"Üşür o, ayakları çok üşür onun..." dediğinde salondan koşarak çıktım. Sokak kapısından çıktığımda delirmiş gibi bir o tarafa bir bu tarafa yürüyordum. Ayaklarım beni anneannemin arkaşına götürdü. Hızlıca yumruklarım kapıyı, bir kaç saniye sonra arkadaşı kapıyı açıp gözlerime baktı. Konuşamıyordum, boğazımda sanki iki tane el beni boğuyordu. Kelimeler çıkmıyordu ağzımdan...

Nasıl anneannem öldü diyebilirdim?

Ölüm onunla aynı cümlede yakışır mıydı hiç?

"Öldü mü?" Dedi beni ağlarken görünce, iki elini kulaklarına koymuştu çoktan. Ağzımın içine bakıyordu dehşete kapılmış gibi...

Başımı iki kere salladığımda yere oturup ağlamaya başladı. Bende kapının eşiğine oturdum dizlerime kapandım...

 

Dakikarlardır ağlamamı durdurup yazmaya çalışıyorum şu son sahneyi...

O kadar zordu ki, sanki ona andaydım. Kitabın başından beri bu sahneyi yazmaktan çok korkuyordum. Ama sonunda yazdım...

tam ölüm anı, kişilerin tavırları her şey böyle yaşanmıştı...

ben yazarken çok ağladım, size afiyetli okumalar diliyorum🕊

 

Bölüm : 21.03.2025 04:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...