111. Bölüm
Sümeyye Sarı / Ben Mafyanın Kendisiyim [ Yarı Texting] / 💫🕊

💫🕊

Sümeyye Sarı
kralice7

Evin yanına tekrar gittiğimde ambulansın gitmesi için birkaç dakika bekledim. Onlar gittikten sonra içeriye girdiğimde anneannemin üstünü beyaz bir örtüyle kapattıklarını gördüm. Sakince göz yaşlarım akarken, yanına gidip oturdum. İçimde sanki kıyametler kopuyordu. İçimin çığlığını susturamıyordum…

Vakit geçtikçe içerisi kalabalıklaşmaya başlamıştı. Dakikalar saatler geçiyor, ben sadece artık onsuz ne yapacağımı düşünüyordum. Arada bir kalkıp annemle teyzeme sarılıyordum ama annem put gibi dimdik durmaya çalışıyordu. Sürekli, “anne ağlaman gerekiyor artık.” Diyordum. Çünkü böyle tepkisiz oluşu hiç hayra alamet değildi. Ne dersem diyim beni hiç duymuyor aynı soğukkanlılığına devam ediyordu. Geceye doğru artık akrabalarımızda gelmişti. Her gelenden önce ağlama sesleri duyuluyordu. Anneannem herkes tarafından çok sevilen biriydi. Herkesin neşe kaynağıydı… Onun gidişi herkesi maaf etmişti. Ağlama seslerine artık tahammül edemiyordum. Sanki o ölmemiş ama herkes öldü zannediyordu. Usulca açtım kefeni, yanına yattım. Beyaz örtüyü ikimizin üstüne örttüm, göğüsüne başımı koyup sakin sakin ağlarken bir yandan onunla konuşuyordum…

“ Anneanne herkes seni öldün sanıyor, hadi aç gözünü yine şaka yaptım de bize… Sen bizi hiç ağlatmazsın ki, hep güldürürsün… Bir şey söylesene sende…” Yine başımı omzuna yaslayıp iyice ağlamaya başladım. Ellerimi yüzüne götürüp sevmek istedim ama yüzü buz gibi olmuştu. Artık bedeninin her yeri soğuktu.

Biraz sakinleştikten sonra dışarıda ki sesleri duymaya başladım yine… Anneme zorla yemek yedirmeye çalışıyorlardı ama annem ne konuşuyor ne yemek yiyordu. Aralarından bir tanesi, “ bir şeyler yemelisin artık, hadi kalk.” Dediğinde sonunda annem, “ yiyemem, annem öldü benim, annem…” diyip hüngür hüngür ağlamaya başladı. Sonunda göz yaşları dökülüyordu, sonunda duygusunu çıkarabiliyordu…

Anneannemin elini iki elimle sıkıca tutup daha çok ağlamaya başladım. Çıkıp annemi teselli etmek istiyordum ama o kadar gücüm yoktu ki, kalkamıyordum anneannemin yanından…

Birkaç dakika sonra birileri örtüyü açıp beni ordan zorla kaldırdılar. Zaten yarın götüreceklerdi, beni bırakın desemde dinlemediler. Ordan kalkınca dışarıya çıkıp etrafa baktım, bütün herkes buradaydı… Mahalle de duyan gelmişti, o eski Mustafa’nın inadına sevgili olduğum çocuk bile buradaydı… Derin bir nefes verip geçip gittim yanlarından bu sırada telefonuma mesaj geldi. Çıkartıp mesajı okudum…

0532… : Biz kapıdayız sabaha kadar, bir ihtiyacın olunca bizi arayabilirsin.

 

Kafamı çevirip arkaya doğru baktığımda o inat uğruna görüştüğüm çocukla göz göze geldim. Belli mesajı atan oydu… Başımı hafifçe aşağı doğru eğip, teşekkür ettim ve tekrar önüme dönüp hızlı adımlarla parka gittim. Sürekli burada buluyordum kendimi kaçmak istiyordum her şeyden… Herkesten…

Peşpeşe sigara içip duruyordum, Mustafa’yı aradım ama açmadı. Hep böyle zamanlarda kimseye ulaşamaz ya insan… En gereksiz olanlar bile yanındadır ama en istediklerin yoktur… Kızların olduğu gruba mesaj attım.

“ Anneannem… Vefat etti…” birkaç dakika sonra konferans yapıp beni aramışlardı. İkisi de telefonda ağlıyordu. Onları kapattıktan sonra başka arkadaşlarım arıyordu. Açmadım, açmak istemiyordum… Telefonu kilitletip cebime koyduğum sırada arkamdan bir ses geldi.

Sesin geldiği yöne doğru döndüğümde karşımda Orhan amcayı gördüm. Hızlıca üstüne yürüyüp hem ağlıyordum hem ellerimle göğsüne vurmaya başlamıştım.

“ Geç kaldın! Geç kaldın! Anca mı gelebildin! O ölünce mi gelebildin!”

Tepki vermiyordu, sessiz sessiz ağlıyordu… O da acı çekiyordu, utanmasa hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı. Ellerimi indirip arkamı döndüm, bende seslice ağlıyordum.

“ Git buradan… Lütfen git. Seni görmek istemiyorum. Tek bir şey istedim senden, tek bir şey! Kadın seni sayıklarken öldü be!”

Yanağından bir damla yaş süzüldü.

“ Geç kaldım…”

Sinirden gülmeye başlamıştım.

“Hep herkes her şeye geç kalır zaten. Hiç kimse vaktinde olması gerektiği yerde olamaz. Bu kainattakilerin sorunu bu, hiç birinizin sevgisi, gururundan önce gelemiyor! Her şeyi bir kenara koyupta, ulan ölüm var bile diyemiyorsunuz! Şimdi madem iki güne o gururunu indiremedin ya, o zaman gururunu da al ve git lütfen…”

Kalbim acıyordu, bir insan böyle üzgünken ona böyle konuşmak kalbimi acıtıyordu. Ama öfkemde çoktu… Anneannemin o sayıklayışları gitmiyordu gözümün önünden…

“ Lütfen git, kalbini daha fazla kırmak istemiyorum…” dediğimde başını önüne eğdi ve usulca parktan çıktı.

Orhan amca gittikten sonra tekrar Mustafa’yı aradım ama yine açmamıştı. Çıkartıp bir sigara daha yaktım…

“Mine?” diye birinin seslenişiyle başımı çevirdiğimde kuzenim Baran’ı gördüm.

“Kuzen…” dedim göz yaşlarım hızla akarken… Arkasıdan Yıldız’la Işıl da geliyordu… Onları da görünce iyice ağlamaya başladım. O kadar ihtiyacım vardı ki onları görmeye, sanki yaslanacağım tüm dağlar artık yanımdaydı… Yıldız koşarak yanıma gelip boynuma sarıldı, Işıl da diğer yanıma sarılınca üçümüz ağlamaya başladık…

“ Başımız sağ olsun…” dediklerinde başımı omuzlarına iyice gömdüm.

“ İyi ki geldiniz iyi ki…” Baran’ın da gözleri dolu dolu olmuş bize bakıyordu. Başımı kaldırdığımda göz göze geldik. Birbirimize sarılmazdık ama her bakışımızda öyle şefkat akardı ki zaten buna gerekte kalmazdı.

“ Gitti kuzen…” dedim dudağım bükük göz yaşlarım yanağımı ıslatırken. Baran daha fazla kendini tutamadı ve göz yaşları süzülmeye başladı. Hepimiz banka oturup birer sigara yaktık. Ben nasıl olduğunu anlatırken onlar ağlayarak dinliyordu. Yarım saat sonra kızlar üşümüştü, onlar eve gittikten sonra biz Baran’la bir yarım saat daha oturup dertleştik. Sonra bizde üşüyünce kalkıp eve gittik.

Eve girdiğim de telefon çalmaya başladı. Telefona baktığımda Mustafa’nın aradığını gördüm, açmadım. Ben açmayınca mesaj atmıştı.

“ Mine şimdi gördüm aramaları, burdan duydum anneannen öldü mü?”

“ Aç telefonu lütfen aklım sende, yeni haberim oldu…”

Cevap yazmadım…

O gece sabahı sabah etmiştim. Ağlaya ağlaya sabaha karşı uyuya kalmıştım. Ertesi gün sela okunurken açtım gözlerimi, selanın bitiminde anneannemin adını anons ettiklerini duyguğumda yorganın içine gömülüp hıçkırarak ağlamaya başladım. Bir süre sonra yataktan çıktığımda evin içine tabut gelmişti çoktan. Kapının eşiğinde durup başımı kapıya yaslamış bir şekilde usul usul ağlarken olanları izliyordum. Kaldırıp çıkartırlarken son kez seyrettim, son kez… Artık bu evde son oluşuydu. Artık çıkacaktı ama bir daha girmeyecekti bu eve…

Mezarlığa gittiğimiz de anneannemi gömerken, Baran biraz toprak attıktan sonra yanıma geldi. O gelene kadar dişlerimi sıkmış duruyordum kenarda, ikimizde mezarlığı seyrediyorduk.

“ Oraya koymak zorunda mıyız?” diye sordum acıdan saçmalarken…

Baran başını eğmiş ağladığında onun ağlama sesiyle sıktığım gözlerimi hafifçe açtım. Başımı hafifçe omzuna koyup, yaşlı gözlerimle mezarlığı bulanık görürken konuşmaya devam ettim…

“ O üşür kuzen… Çok üşür, burası soğuk, toprağın altı daha soğuk. Yapmasalar olmaz mı?”

 

 

Eve gittiğimiz de yaklaşık iki gün daha hepbirlikte kaldık. Kimse evine gitmiyor bizi yalnız bırakmıyordu. Mustafa’ya ara ara mesajlar atıyordum. Çok bakmak istemiyordum telefona. Dakika da bir mesaj atıp telafi etmeye çalışsa da artık benim için bir önemi yoktu… Kırılmıştım ve bunu nasıl onaracağımı bilmiyordum. Geç kalınmış şeyleri sevmiyordum.

Vaktinde olmayan hiçbir şey sonrasında kıymetini kaybeder…

Baran’la sigara içmek için parka gittiğimiz de Mustafa mesaj atmıştı, “Yanında ki kim? Kuzenin mi?”

Başımı kaldırıp etrafa bakındım ama göremedim…

“ Evet.”

“Geleyim mi? Hem tanışmış olurum onunla…” Derin bir nefes verip Baran’a döndüm.

“Kuzen, erkek arkadaşım, buralarda… Yani gelse tanışır mısın? Ama istemezsen hiç sorun yok. Sadece bir teklif…”

Baran’a ilk defa böyle bir şey teklif ediyordum ve çok gerilmiştim.

“Yani kuzen, siz görüşeceksiniz görüşün… Ben gideyim eve sen de gelirsin istersen.”

“İstemiyor musun görüşmek?” oflayarak derin bir nefes verdi.

“ Yani kuzen istememek değil de…”

“ Ne o zaman?”

“ Kızım biz erkekler böyle şeyleri sevmeyiz. Kuzenimsin gidip yani erkek arkadaşınla mı tanışacağım gerçekten?”

“ Ay ne olacak sanki… Tamam en azından merhabalaşın öyle gidersin…” Gözlerimi Baran’ın gözlerinden hiç çekmiyor, psikolojik baskı yapıyordum. Çünkü tanısa sevecekti eminim şuan boşuna gurur yapıyor…

“İyi tamam gelsin, durmayacağım ama bak…”

“Tamammm…” dedim telefonumu çıkartırtıp mesaj bölümünü açarken,

“tamam gelebilirsin…”

 

Mustafa yanımıza geldiğinde Baran’la tolaştılar. İkisinde ki ciddiyet cumhur başkanında yoktu gerçekten… Mustafa’nın da yetişme tarzı aynı biz gibiydi. Baran’ın yanında benimle selamlaşmaya yeltenmedi bile. Çünkü farkındaydı ben kimseyle tokalaşmıyorum ve sarılmıyordum. Her ne kadar Mustafa’ya sarılsamda başka kimseye öyle değildim. Mustafa da benim gibiydi, kızlarla veya kız kuzenleriyle bile tokalaşmazdı. Birilerinin yanında da buna çok dikkat ediyordu. Hele kuzenimin yanında dikkat etmesine ayrı bir rahatladım. İyi ki bakış açılarımız aynıydı…

Banka oturduğumda ikisi de oturmadı, muhtemelen Mustafa varken Baran yanıma otumayı doğru bulmadı. Mustafa da Baran varken… Yapacak bir şey yok bende tek oturacaktım. Sigara yaktığımda Mustafa’nın gözü bendeydi, deli gibi sarılmak istiyordu. İki gündür ona olan uzaklığımdan çıldırmıştı, suratından çok belliydi. Bende inadına hiç yüzüne bakmıyordum.

"Başınız sağ olsun..." diye söze girdi Mustafa, Baran başını eğip teşekkür ettiği sırada ben kafamı diğer tarafa doğru çevirip dişlerimi sıktım. Dönmek istemiyordum şuan, bakmak istemiyordum kimsenin yüzüne...

Bir süre daha zorla iki kelam ettiler, muhabbet başka kısma geçince sakince başımı ortama doğru çevirdim... Baran çaktırmadan bana bakıp kaş göz yapınca gözlerimle onayladım. Gitmek istiyordu belli...

"Bana müsade, eve geçeyim..." deyince Mustafa hemen elini uzattı. Kibarlıktanda ölecekti beyfendi... Tekrar selamlaştıktan sonra Baran parktan çıktı. Mustafa, Baran çıkana kadar seyretti. O çıktığı anda bana dönüp,

"Çok özledim seni, gel buraya." Deyip bana sıkıca sarıldı. Kollarımı kaldırmak istemedim, sadece duruyordum.

"Güzelim yapma böyle..." diyip bir eliyle kolumu tutup kendine sardı. Ona dokununca dayanamayıp sıkıca sarıldım. Kokusunu içime çektiğim an çocuk gibi ağlamaya başladım. İç çeke çeke ağlıyordum.

"Ağla güzelim, tutma kendini..." diyince daha çok ağladım...

"Anneannem gitti..." dedim titreyen sesimle alt dudağımı bükerek...

"Oy kıyamam ben sana..." diyerek daha sıkı sardı beni... Bir yandan da sırtımı sıvazlayarak beni rahatlatmaya çalışıyordu.

Yaklaşık beş dakika öylece omuzunda ağlamıştım. Sakinleşip başımı kaldırdığımda bana bir tane peçete uzattı. Peçeteyi alıp, hığğğ yaparak burnumu hınkırdım.

"Çokta kibarız yahu..." diyince gülmeye başladım. Bir yandanda hala burnumu siliyordum.

"Napayım ya nefes mi alamayayım..."

"Al bebeğim benim al, en çok nefesi sen al." Diyerek tekrar kendine çekip sıkıca sarıldı...

"Alamıyorum ki zaten anneannemsiz alamıyorum hüğğ..." diyerek tekrar ağlamaya başladım. O bir yandan gülüyor bir yandan gözleri doluyordu.

"Tamam bende nefes almayacağım o zaman." Diyip nefesini tuttu.

"Ya manyak mısın ne yapıyorsun?" Diyip yine gülmeye başladım. Sinirlerim bozulmuştu...

"Sen ne hissediyorsan bende onu kalbimde hissediyorum güzelim... İki gündür sensizken bende böyle nefessizim... Bir daha beni nefessiz bırakma tamam mı?"

"Hı hı..." dedim başımı sallarken...

Onun nefes almaya hala şansı vardı ama ya benim?

Ben bir daha ne zaman huzurla nefes alabilecektim...

Ertesi gün herkes yavaştan evlerine dağılıyordu. Baran gitmeden önce bir hafta sonra tekrar gelip bizle kalacağının sözünü vererek gitti. Bunu demesine şaşırmamıştım onu tanıyordum her zaman vefalıydı. Hiç bir zor zamanımda yalnız bırakmazdı. Herkes gittikten sonra evin sessizliğiyle acıyı iyice idrak etmeye başlıyorduk. Kalabalıkta geçer gider ama o sessizlik olunca insan her şeyi birbir hisseder ya... Bu berbat bir şeydi...

Evde ki her köşeye bakıyordum, tüm anılarımız gözümde canlanıyordu.

Bu eve artık girdiğimde anneannem olmayacak mıydı gerçekten?

Salonda oturmuş en son yattığı koltuğu seyrederken içim sızladı. Bayram sabahları öperek kaldırmayacak mıydı beni?

Sahi onsuz bayram, bayram olacak mıydı?

Bayram sabahları uykusuzluktan yüzümüz düşük diye kim müzik açıp kalkıp bizi oynatacaktı?

Dizlerimi kendime doğru çekip sessizce ağlamaya başladım. Annemlerin salona girmesiyle toparlandım, hepimiz birbirimize baktık. Günlerdir göz göze gelmemek için uğraşıyorduk. Ne ben onların gözünde ki acıya dayanabilirdim ne onlar benimkine... Bende ki bana zaten ağır geliyordu, bir de o gözlerinde ki yükü nasıl kaldıracaktım? Bu sefer cesur davrandık, annemin gözlerinin içine derin derin baktığımda başımı sıkıca tutup göğüsüne yatırdı. Kalbinin sessiz çığlıklarını duyuyordum...

"Canım acıyor anne..." dedim sırtındaki hırkasını avuçlarımın içine alırken... Anneannemin hırkasını giymişti, kokusu hala üzerindeydi...

"Benimde canım çok acıyor..." dediğinde o da başımı iyice kendine bastırıp daha çok ağlamaya başladı. Teyzemde bize katılıp yere oturdu, başını kucağımıza koydu. Ablam da annemin hemen arkasına oturup sırtından sarıldı. Sessiz sessiz ağlıyor, salonu seyrediyorduk.

Hepimiz şunu iyi biliyorduk, artık sorumluluk alma sırası bizdeydi. Büyüme sırası bizde... Artık düştüğümüzde bizi kaldıracak olan yoktu. Kendi kendimize kalkacaktık.

Biz zannediyorduk ki, hep beraber her şeyin üstesinden geliriz...

Oysa bugünlerden sonra gelecekten bir kesit gösterselerdi, asla o yaşayacaklarımıza inanmazdım...

 

Bölüm : 22.03.2025 23:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...