
"Sen evet diyene kadar bu kapı açılmayacak Mine hanım."
Mustafa tam cümlesini bitirdiği anda kapı açıldı.
"Sen öyle san Mustafa bey." Diyerek yerden kalkıp ellerimi birbirine vurdurarak temizledim. Bu sırada dudağımın kenarıyla sırıtıyordum. Mustafa hem bana bakıyor hem kapıya bakıyordu. Kızları kapıda görünce bir şaşıracak gibi oldu ama sonra bana bakıp bıyık altı sırıtmaya başladı.
Ayağa kalkıp oda üstü başını sirkeledi. Kızlar sadece kapıyı açmıştı, içeri girmemişlerdi beni kapıda bekliyorlardı.
"Hayranım senin şu aklına hayran." Dedi Mustafa sessizce.
"Çocuk gibi elinden anahtarı almaya çalışacağımı mı sandın?"
"Valla ne yalan söyleyeyim evet öyle sandım."
" Üzgünüm, ben öyle oyunlara gelemeyecek kadar akıllıyım..."
Tam kapıya doğru yönelmiştim ki, "Mine " diye sesslendi.
Arkamı dönüp zafer kazanmışcasına gözlerine baktım.
"Akşam sahilde buluşalım mı?"
Gülmeye başladım.
"Yine mi süpriz yapacaksın?"
"Yok vallaha süpriz değil. Sadece yürürüz, ne biliyim işte belki seni ikna falan ederim.."
"Tamam bakarız." Dedim saçımı hafif savurur gibi yapıp önüme dönerek kapıdan çıktım.
Çıkar çıkmaz kızlar soru yağmuruna tutmuştu.
Burcu tabi ki takır takır susmadan bin tane soru soruyordu.
"Kızım nasıl olduda ordaydınız anlat hemen!"
"Kilitledi ikimizide manyak işte."
"Kızım bu çocuk varya sana ölüyor ölüyorr."
"Allah Allah beni arşive kilitledi diye bana ölüyor mu oldu şimdi?"
"Mevzu arşive kilitlemesi değil, sözü ağzından alana kadar uğraşmasıı..."
"Hee öyleli.."
Gülümsedim cevap vermedim. Çünkü bende ona ölüyordum...
Kızlar ders esnasında gelip bizi çıkartmıştı. Bizde derse geri girmek yerine kantine geçtik, zaten birazdan zil çalacaktı. Her zaman ki masamıza oturduk ve ardından içerde neler yaşandığına dair tek tek Burcu'ya anlatmak zorunda kaldığım zorlu dakikalar yaşadım. Neyse ki zil çaldığı için birden cümbüş oldu ve muhabbeti geçiştirip konuyu kapatabilmiştim.
Kantinin karşı kapısından Mustafa girmişti ve tam çapraz masamda oturuyordu. 10 dakika içinde her ne olduğuysa yüzünden düşen bin parçaydı. Çok yorgun gözüküyordu. Biraz kendimi sorguladım. Arşiv odasında da böyleydi ve ben gerçekten fark etmemişmiydim? Yoksa şimdi mi bir şey oldu?
Masaya oturduğu anda eliyle kaşlarını ovuşturmaya başladı.
Kalabalığa çaktırmadan onu izlemeye çalışıyordum. Arkasına doğru hafifçe yaslanmış uyukluyor gibi gözlerini kapatmış duruyordu.
Telefonu çıkartıp mesaj yazdım:
"Heyy her şey yolunda mı?"
Çaktırmadan tekrar Mustafaya baktım. Belli ki telefonu titreşimde bile değildi ki, hiç tepki vermeden hala duruyordu. Tekrar mesaj yazmak için telefonun kilidini açtım. Bu sırada Burcu beni masanın altından ayağıyla dürtüyordu.
"Az dur bi." Dedim mesaj kısmını açarken. Dürtmeye devam ediyordu. Kafamı telefondan kaldırdım.
"Ne ne ne oldu?" Dedim bir hışımla.
Kaşıyla işaret çaktı.
İşaret ettiği yere doğru baktığımda, bizim masamızın başında bir kız durmuş Mustafa bakıyordu hayran hayran.
Tam masamın dibinde. Benim hemen sağımda kalıyordu. İki kaşımıda havaya kaldırıp alaycı bir gülüşle kızı seyretmeye başladım. Belki fark ederde bi kendine gelir diye...
Yok öyle bir kitlenmiş bakıyor ki, asla beni fark etmiyordu.
Burcu'yla Aslı'ya dönüp baktım.
'Ne iş?' Der gibi gözümü kırparak sordum. Aslı alt dudağını bükerek, 'bilmiyorum.' İşareti yaptı.
Burcu'ysa gözlerini kısmıs kıza bakıyordu.
Kız bir de yetmezmiş gibi bir eliyle bizim masaya dayanmış bir şekilde duruyordu.
"Öhö öhö" dedim kendine gelsin diye. Sesler o kadar çoktu ki ya kız beni duymadı, ya umursamadı.
Masayı tutup ufak bir salladım. Yok hala Mustafa'ya bakıyordu.
Gerçekten elimden bir kaza çıkacaktı.
"Şşşş" dedim biraz sesli bir şekilde. Yüzünde ki aptal gülümseme durdu ve bize doğru döndü.
"Ötele kızım öteye." Dedim kaşımla ileriye doğru işaret ederken. Kız hiç bir şey demeden yürümeye başladı.
"Burcu ben bu kızı yolarım."
"Yolmazsın arkadaşım, yolmazsın. Sen bugüne kadar her hangi bir kıza bir fıske vurmuş değilsin."
Doğru diyordu. Hayatımda hiç bir zaman hiç bir kadına ne vurdum ne kavga ettim. Onları her zaman korurdum. Şimdiyse onları kendimden korumalıydım... Bu çok zor olacak ama olacak...
Derin bir nefes verdim. Bu sırada sınıftan Esra birden yanımızda ki sandalyeyi çekip oturdu.
Esra okulda ki hemen hemen herkesi tanırdı. Geriye doğru yaslanıp, kolumu sandalyenin tepesine koydum.
"Esra, şu kızı görüyor musun?" Dedim kızı göstererek.
"Evet"
"Kim bu neci?"
"Lavuk bu kız ya."
"Niye olayı ne?"
"Şu Mustafa varya," dedi gözlerini Mustafa'ya çevirirken, " Onun eski sevgilisi galiba veya aşığı orayı tam bende anlamadım. Ya çocuğa yanık bize yalan sıkıyor. Ya da doğru diyor eski sevgilisi. Ama koskoca Mustafa bu salağa neden baksın ki?"
Esra bunları anlatırken başımın en tepesine kadar öfke yüklenmiş gibiydi. Bir yandan da kızı kesmeye devam ediyordum. Kız aslında güzeldi. Öyle Esra'nın dediği gibi salağa da hiç benzemiyordu.
Esra kaldığı yerden devam etti.
"Belki de şuan sevgililer." Dedi.
Burcu birden öksürmeye başladı. Esra çok çakal bir kızdı. Sırıtarak Burcu'ya baktı.
"Ne o kız Mustafa da sizin mi gözünüz var yoksa?"
"Cins cins konuşma Esra." Diye cümleye daldım.
"Ne o zaman bu halleriniz?" Diyerek hepimizi bir süzdü. Önce Aslı'ya bir göz gezdirdi. Sonra Burcu'ya. En son bana dönerek, "Kesin senin gözün var. Bunlarda o surat da cesarette yok. Olsa olsa sensindir."
Sinirlenmeye başlamıştım.
"Bak Esra'cım, benim birinde gözüm olmaz. Gözüme koyduğumu alırım. Ayrıyetten... gözüme koyduğuma göz koyanında gözünü oyarım."
"İyi kalk oy şu kızın gözünü o zaman." Dedi demin ki kızı göstererek.
Hala beni deniyordu. O çakalsa ben ondan bin çakalım.
"Gözümde olsaydı," dedim Mustafa'ya bakarak, "Gözünü oyardım." Dedim kıza bakışlarımı çevirerek.
"Ama yok olan bir şey için, bu kadar polimiğe hiç gerek yok." Dedim çayımda ki son yudumu diklerken.
" Doğru diyorsun, salla. Mustafa zaten bakmaz size." Dedi hala şansını zorlarken.
"Allah Allah o nedenmiş?" Dedim alaycı bir ses tonuyla.
" Yani o genel olarak kimseye bakmaz aslında. Salak bu çocukta, o yakışılılık o hava bende olcak varya hepsini parmağımda oynatırdım."
O sırada Esra'nın biricik kankası Meryem ve yanında bir kız daha kantinden içeri doğru giriyordu.
Meryemleri işaret ederek, "hadi gülüm ekürin geliyor. Koş yalnız bırakma onu hadi canım." Dedim kibarca kovarken.
Başını çevirip Meryem'e doğru baktı.
"Yavşak bu kız ya. Şu yanında ki kız daha bugün okula yeni geldi hemen kanka olmuş salak. Dur ben şunlara bi bakayım." Diyerek kalkıp gitti. Şükür ki gitti. Yoksa buda elimde kalacaktı.
Bakışlarımı tekrar Mustafa'ya çevirdiğimde, hızlıca ona doğru gelen arkadaşını gördüm. Hiç istifini bozmadan gözlerimle onları seyrediyordum. Gelen çocuk Mustafa'nın dibine oturup, dizini hafifçe dürtü. Mustafa ağır ağır açtı gözlerini.
Vay arkadaş bir insan gözünü böyle havalı havalı nasıl açabilir aklım almıyor. Göz açışı bile eril eril.
Gözlerini yavaşça açıp, yasladığı yerden aynı sakinlikle başını kaldırıp arkadaşına doğru bakmak için eğildi.
Çocuk ona bir kaç bir şey söyledikten sonra Mustafa'nın yüzü ciddileşti ve çocukla birlikte kalkıp kantinden çıktılar.
Telefonuma baktım. Mesaj yoktu. Yeni bir mesaj yazma gereği duymadım. Yazmak istediğinde kendisi zaten bunu sağlardı. Abartıya gerek yoktu.
Bu sırada kantine iki kız girdi kahkaha atarak. Dönüp kızlara doğru baktım. Demin Esra'nın bahsettiği şu yeni gelen kızdı bir tanesi. Önemsemeyip başımı tekrar bizim kızlara doğru çevirdiğimde koşuşturma sesleri yükseldi. Tekrar kızların olduğu yöne doğru baktım. Kantinin içinde ellerinde ped şişelerle su savaşı yapmaya çalışıyorlardı. Ben her ne kadar serseri gibi gözüksemde benim kurallarım vardı.
Sigara evet içerdim ama okulda içmezdim. Makyajı severdim ama okulda yapmazdım. Eğlenceyi de severdim ama yerinde yapardım. Kurallarım olduğu gibi kurallara uyulmasını da beklerdim. Tek kaşımı kaldırıp kızlara kilitlendim. Suları fışkırtarak aptal aptal eğleniyorlardı ve koşuşturdukları için yavaş yavaş bizim masaya doğru yaklaşıyorlardı.
"Şşş" dedim biraz sesimi yükselterek.
Kızların ikiside dönüp bana doğru baktılar. Zaten heyheylerim öyle tepemde ki, hıncımı bunlardan almamak için kendimi zor tutuyordum.
"Bize mi dedin?" Diye sordu yeni gelen kız.
"Evet size dedim. Çıkın bahçede oynayın. Burası kantin. Su savaşı yapacağınız yer değil."
Kız umursamadan başını çevirip arkadaşına baktı ve oyununa devam etti.
Kahkaha atmaya başladım sinirden, avuçlarım kaşınıyordu. Dudağımın kenarıyla gülerken onları izlemeye devam ettim. Farkındayım sabrımın son damlasına gelmeyi bekliyordum.
Bu sırada Burcu beni dürtüyordu.
"Boş ver Mine hadi bana dön..."
"Dur bir dakika." Dedim kızdan gözümü hiç ayırmadan. Fırlattıkları su bizim masaya doğru Aslı'nın azıcık koluna gelmişti. Oturduğumuz masa hemen hemen kantinin tam ortasında kalıyordu ama Aslı'nın oturduğu kısım onlara daha yakındı.
"Bana bakın lan." Dedim sesli bir şekilde. Kantinde ki herkes sus pus olmuş bizi seyrediyordu. Aslı'ya doğru işaret ederek, "Arkadaşımın koluna oynadığınız aptal oyun yüzünden bir damla suyunuzdan geldi. Bir kere daha arkadaşıma bir damlanız dahi değerse..."
Dediğim anda yeni gelen kız sözümü keserek, " Ne yaparsın değerse?" Diye sordu.
Kantinde ki herkes şokla kıza bakıyordu. Bense gülmeye başladım.
"Bana bak kızım okulda yeniymişsin, yeni gelişine veriyorum bu terbiyesizliğini. Hala şansın varken git dışarıda oyna."
Kız omzunu silkerek elindeki şişeden suyu tekrar arkadaşına fırlattı. Arkadaşı ona ve oda tekrar ona derken Aslı'nın omzuna su tekrar geldiği anda ayağa kalktım. Burcu direkt koluma uzanıp, sım sıkı tuttu. Ama artık olan olmuştu. Öfkeli gibi durmuyordum işte bu daha kötüydü...
Başımı kıza çevirip seslendim;
" Gel buraya gel." Dedim dudağımın kenarıyla gülerken.
" Gelmiyorum getirsene." Dedi gözümün içine baka baka. Burcu'nun tuttuğu kolumu salladım hızlıca, "bırak kolumu." Dedim kolumu Burcu'nun elinden çekerken.
Kızın olduğu masaya doğru gittikçe kız masanın etrafında dönmeye başladı. Salak salak onunla köşe kapmaca oynayacak halim yoktu. En son yerimde durdum. Masanın bi ucunda o diğer ucunda ben vardım.
"Böyle korkak davranacaktıysan ne diye konuştun demin?" Dedim sakin bir ses tonuyla. Tabi gözlerimden öfke fışkırıyordu ve bunu net gördüğüne emindim.
"Ben oyun oynarken sana sormayacağım heralde dimi?" Dedi korkmaya başlayan bakışlarıyla.
"Soracaksın birader. So ra cak sın."
İyice damarına basıyordum çıldırsın ve son raddesini bir göreyim ki iyice öfke beni bürüsün diye.
"Sormuyorum, ayrıca arkadaşının koluna su gelmesi benim sorunum değil orda oturmasaydı." Dediği an önümde duran masayı sıkıca ellerimle kavrayıp, masanın alt kısmından tutup birden ona doğru masanın üst yüzünü fırtlatıp suratına çarptım. O acıyla birden çığlık attığında masa zaten yere düşmüştü. Elleriyle yüzünü tuttuğu anda bende saçlarından onu bir güzel kavradım.
(Bu bölümdeki her şey de gerçekte yaşanmıştı. Yazarken hala o günki öfkemi hatırladım. Dişlerimi sıka sıka yazmışım resmen başıma ağrılar girdi a dostlar ajsjdjjdd
Üzgünüm ama hala o masanın suratında izi çıktığı için hiç pişman değilim. Zaten öfkeliydim tepemdeydi bütün sinir nasılda iyi olmuştu....."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Sümeyye Sarı / Ben Mafyanın Kendisiyim [ Yarı Texting] / Akıl almazın aklını al.](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/kralice7-ben-mafyanin-kendisiyim-yari-texting-759.jpg)
| 49.38k Okunma |
3.4k Oy |
0 Takip |
94 Bölümlü Kitap |