
Eve girdiğimde annemle babam ayrı odalarda oturuyordu. Annem her zaman ki gibi mutfak masasında oturmuş önünde bir yığın kitapla bazı araştırmalar yapıyor.
Babam da televizyonun karşısında oturmuş, haberleri izliyor.
Önce gidip anneme selam verdim. Yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.
“ Anne ne yapıyorsun yine?”
“ Bazı spritüal bilgilerin dinimizde ki yerini araştırıyorum.”
“Nasıl yani o demek?” diyerek odanın kapısını kapatıp, annemin yanına oturdum. Masada duran sigarasından bir tane aldım. Annemde yanında ki çakmağı bana doğru uzattı. Sigaramı yaktım ve annemi dinlemeye koyuldum.
“ Mesela hani dinimizde bize dedikodunun günah olduğu söyleniyor ya, bunun insanoğluna ne gibi etkiler bıraktığını araştırıyordum.”
Sözünü bölerek, “ Çünkü dinimiz her zaman mantık dinidir ve insanoğluna günah veya haram denilen şeylerin aslında insanoğlunun bedenen ve ruhen gerçekten zarar gördüğü şeylerdir. Yani Yaradan’ın haram dediği şey, yine bizi korumak için uyarılarda bulunduğu şeylerdir.”
“ Aynen öyle kızım.” Diyerek bana katıldı ve devam etti. “ Bu dedikodunun günah olması aslında enerji boyutunda şöyle anlatılıyor; Kim birinin ismini vererek veya bir kişiyi belirterek onun hakkında her konuştuğunda, kişinin kendi bedeninden onun bedenine bir enerji akarmış. Sen istediğinden kadar kötü konuş bedeninde ki olumlu enerjiler onun bedenine aktarılmış. Çünkü sen dilinle onun hayatına müdahale ettiğin için, enerjinde ona akmaya meyleder ve akarmış. Bu yüzden de dedikodu yapan kişiler enerji eksikliğinden auraları çok çabuk düşermiş.”
“ He dedikoducu insanlar ondan demek hep yorgun veya parlak değiller…”
“ Hahah parlak değiller ne demek?”
“ Yani şöyle örnek vereyim, diyelim ben bir ortama girdiğimde çok dikkat çekiyorum. Çünkü auram güçlü ama diline dikkat etmeyip çok dedikodu yapan veya fazlaca küfür eden insanlar bir ortama girsin hiç dikkat çekmezler ve kimse onlara dönüp bakmaz. Parlamazlar işte, ışıl ışıl değillerdir.”
“ Hee şimdi anladım. Evet bu örneğine katılıyorum. Parlamamalarının sebebi artık konuştukları şeyler yüzünden enerjilerinin bitip tükenmesinden kaynaklanıyor.”
Gülmeye başladım.
“ Aslında anne bir nevi herkes bana bakıyor ya hani, doğal olarak benim hakkımda da konuşuyorlar. Demek ki enerjileri bana aktığı için ben daha çok parlıyorum.”
“ Ya bak sıpaya ya her şeyi de kendine göre uyarlamasa olmaz.”
“ Ama öylee…” Diyerek sigaramdan bir duman verdim.
“ Kahve içtin mi anne bugün? Yapayım mı sana?”
“ Ay olur valla…”
Kalkıp mutfağa ikimize de birer kahve yaptım. Bu sırada babamda içecek mi diye ona bağırarak sordum. Allah’tan içmeyecekmiş zaten şekerli içiyor iki kere ayrı yapmam gerekiyor bu sefer…
Kahvelerimiz olduktan sonra tekrar annemin karşısına oturdum. Kahvemizin ilk yudumunu alırken sordum, “ ee var mı başka bilgi?”
“ Olmaz mı bilgi dolu…”
“ Tamam birkaç tane daha söyle hadi.”
“ Tamam…” dedi kitaplara bakınarak, hangi bilginin benim yaşıma göre daha doğru olacağını tespit ediyordu. Onun bu bakışlarını tanıyordum. Her bilgiyi doğru zamanda vermeye çok gayret eder.
‘ Zamanından önce verilen bilgiler ziyandır.’ Der hep. Haklıda. Yerine göre ve zamana göre bir şey öğrettiğinde daha çok aklımda kalıyor.
“ Mesela , “ dedi sigarasını yakarken, “ Sivilceler neden olur biliyor musun?”
“ Yağlı yemekten falan mı?” Tam bilmiyordum çünkü bende hiç sivilce olmamıştı.
“ Hayır, toksik düşünce yapısından. Yani bir insan kendi iç dünyasında hep karamsar negatif, hayata güvensiz olursa o negatif düşünceleri bir süre sonra iltihaplı bir sivilceye dönüşür. Bizlerin yaptığı genel hata ise dışarıdan sivilceleri iyileştirmeye çalışmak. Bunu istediğin kadar iyileştir, düşünce yapın aynı kaldığı sürece sivilceler tekrar oluşmaya devam edecektir. “
“ Vay mantıklı… Peki bazı insanların derileri yüzü bazen kararıyor ama bu esmer olmasını kastetmiyorum. Mesela teni birden solmuş siyah siyah gibi oluyor o neden olur?”
“ Karaciğerden.”
“ NE karaciğer mi?”
“ Evet.” Dedi sigarasını kül tablasına batırırken… “ Karaciğerimiz bedenimizde öfkeyi temsil eder. Yani kişi öfkeli ve hep şikayet halinde olursa bundan ilk karaciğer etkilenir. Sonra karaciğer bu fonksiyonları daha çok içinde tutamadıkça dışarı yansıtır. O zamanda derimiz esmer değildir ama sanki bir kararmış feri gitmiş gibi hissederiz…
Yani kızım şikayetten ve öfkeden uzak duruyoruz…”
“ Tabi efendim… İnşallah…” dedim sırıtarak. Bu sırada sigaramı söndürüp ayaklandım.
“ Anne sen devam et, bende hazırlanıp çıkacağım.”
“ Nereye ?”
“ Çarşıya falan ya arkadaşlarla buluşacağız.”
Annem şöyle dik dik bir gözlerime baktı. “ Arkadaşlar?”
“ Evet…” dedim sakince…
“ Senin sevgilin mi var Mine?”
“ Ağğğ bunu da nerden çıkarıyorsun anne?”
“ Anlaşıldı var…”
Tavana doğru bakmaya başladım. Çünkü bu anneler gözlerimize bakınca her şeyi patır patır anlıyorlar.
“ Kaçır gözlerini kaçır…” dedi gülerek… “İyi hadi git hazırlan ama geldiğinde bu konuyu konuşacağız.”
“ Uf tamam annee…”
“ He Mine !”
Arkamı döndüm tekrar, “ Efendim anne?”
“ Kızım seni boğmak sıkmak istemiyorum ama kuralları biliyorsun. Lütfen erkek arkadaşlarınla başbaşa buluşmamaya çalış veya kalabalık yerlerde oturun. Lütfen…”
“ Tamam gülüm rahat ol sen…” diyerek uzaktan bir öpücük attım. Mutfağın kapısını açtıktan sonra televizyonlu odada oturan babama, “Selam baba!” diyerek selamımı verip, hazırlanmak için odama çıktım…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Sümeyye Sarı / Ben Mafyanın Kendisiyim [ Yarı Texting] / Bilgi🕯](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/kralice7-ben-mafyanin-kendisiyim-yari-texting-759.jpg)
| 49.38k Okunma |
3.4k Oy |
0 Takip |
94 Bölümlü Kitap |