

Multimedya: Sevgi 💔
Sevgi'den Devam...
Bedenimi sıkıca saran eller etkisini kaybettirirken üzerime çeki düzen verip dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Yeni arkadaşların mı?"
Emre'nin iğneleyici sorusu içime otururken, önüme geçen gölge ile bir iki adım geriledim istem dışı. Onun burada ne işi vardı?
"Sakin ol, sen de kimsin?"
Aras, Emre'ye hesap soran ses tonu ile konuşunca titremeye başladım. Bu onların sorunu değildi. Durup izleyemezdim!
"Seni ilgilendirmez!" deyip eliyle Aras'ı itekleyince artık daha fazla dayanamadım ve ani hamlem ile bu kez ben Aras'ın önüne geçtim.
"Kes şunu!" diyerek bağırmıştım. Elimde değildi. Bağırmamın şiddeti ile sokakta ki birden fazla merak dolu bakışların hedefi olmuştum. Umurumda bile değildi!
"Senin için deliye döndüm, kaç kere evine geldim kovdun! Aradım reddettin! Endişem boşaymış, keyfin yerinde bakıyorum(!)"
"Sevgi neler oluyor, kim bu adam?"
Esin'in sorusunu yanıtlamak için geriye dönüyordum ki, koluma yapışan ve beni kendine sert bir şekilde çeken elle başarısız oldum.
"Söyle, neden!" diye yüzüme doğru sinirini salarken, araya giren başka bir kolla yönüm değişmişti.
"Canını yakıyorsun, bırak kızı!" diye kükreyen Emir, beni hızlı bir şekilde yanına çekti. Geriye sendelememle, sırtıma değen bedeni hissetmiştim. Beni kollarının arasına alarak, önüme güçlü bir kalkan olmuştu sanki... Önder, bana sarılıyordu...
"Size mi soracağım lan ben!"
Emre, burnundan soluyarak Emir'e yumruğunu geçirince, gözlerimi korku ile sonuna kadar açtım. Önüme kalkan olan eller beni terk ederken, ortalık savaş alanına dönmüştü. Titremeye başlayan vücuduma, göz çevremi saran ıslaklık eşlik ederken öne atıldım.
"Yeter! Durun artık, yeter dedim!"
Hepsi birden nefes nefese durduklarında, karşılarına geçtim. Göz yaşlarım art arda akmaya başladığında, zemine yapışan Emre de zar zor ayaklanmıştı. Bunu onlara yapmaya hakkı yoktu!
"Allah belanı versin!"
Hiç beklemeden tokatımı Emre'nin yüzüne fırlatmıştım. Tokatımın etkisi ile başı hafif yana kayan Emre'nin yanak kasları oynamıştı. Bunu hak etmişti!
"Sana daha önce de söylemiştim! Biz diye bir şey hiç olmadı olmayacak da!"
Dudaklarımın arasından süzülen cümlelerime karşılık, yana kayan başını bana doğru çevirmişti Emre.
"Senin için öyle olabilir ama benim için henüz hiç bir şey bitmedi Sevgi, anlıyor musun bitmedi!!"
"Sus artık!"
"Neden? Seni seviyorum ben!"
"Sevmek mi?"
Burnumu çekerek, derin bir nefes aldım ve devam ettim.
"Daha bu kelimenin anlamını kavrayamamışsın ama beni sevdiğini söylüyorsun. Bırak artık Emre! Böyle bir şey yok!"
"Hayır, var!" diyerek bana doğru bir adım attığında, Emir tarafından engellenmişti. Bakışları etrafımı incelerken, anlamadığım bir sırıtış ile dilini dudakları arasında gezdirdi.
"Kardeşin ölüm döşeğindeyken de yeni arkadaşlarınla mı eğleniyordun ha! Zavallı çocuk..."
Beynime saplanan şiddetli ağrı ile zoraki bir nefes verdim ve ikinci tokatımı yapıştırdım. Hıçkırıklarımın duyulmasını istemediğimden, dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırarak koşar adımlarla oradan ayrıldım. Arkamda bıraktığım birden fazla seslenişi umursamadım o anda. Yüzüme vuran rüzgara karşı, inatla koşarken daha fazla tutamadım kendimi. Saklamaya çalıştığım hıçkırıklarımı serbest bıraktım ve girdiğim dar sokağın yanındaki duvara çömeldim. Üşüyen ellerimi kavuşturarak, beynimi kemiren düşüncelerle boguşmaya başladım.
"Ne yapıyorum ben..."
Emre karşıma çıkana kadar bir iki günlüğüne unutmuştum sanki her şeyi... Kardeşimin ölümü üzerinden çok fazla bir zaman dilimi geçmemesine rağmen yaptığım şeyler... Arkadaşlarımla eğleniyordum! Ben ne yapıyordum böyle? Ne ara yeni arkadaşlar edinmiş ve... Ve... Ne ara...
Ben nasıl bir insandım? Nasıl bir abla? Nasıl bir evlat... Neden böyle davranıyordum? Ben gerçekten de ölen kardeşimin ardından eğleniyordum! Onu unutmuştum! Sadece iki gün içerisinde... Sadece iki gün... Yüreğime oturan ağır bir pişmanlıkla, başımı dizlerime gömdüm ve hıçkırıklarımın şiddetini istemeden arttırdım. Ben kötü biriydim! Yakın zamanda ölen kardeşimin ardından yeni edindiğim arkadaşlarımla eğlenebilecek kadar kötü... Ve bir de... Bir de...
"Sevgi!"
Kulaklarıma değen tanıdık ses, titreyen vücuduma büyük bir şok etkisi yaparken dizlerime gömdüğüm başımı burnumu çekerek havaya kaldırdım.
"Lanet olsun, senin burada ne işin var?"
Sitem dolu ses nefes nefese yanıma gelip, ellerimi kavradığında kendimden beklemediğim bir tepki de bulunmuştum. Soğuktan uyuşan ellerimi kavrayan sıcak elleri, anında geri itmiştim. Buna ihtiyacım da hakkım da yoktu!
"Git." diyebilmiştim sadece. Onunla tam olarak nasıl konuşmam gerektiğini bilmiyordum. Neden gelmişti?
"Sevgi kalk, gidiyoruz." deyip tekrardan ellerime uzanınca kendimi arkamdaki duvara doğru iyice yapıştırdım.
"Sana git dedim... Git!" deyip kararlı ses tonumu ortaya koydum ve rüzgarın etkisi ile sürekli gözümün önüne düşen perçemimi bıkkınlıkla kulağımın arkasına yerleştirdim.
Önder, ayağa kalkıp ellerini siyah dar paça pantolonunun ceplerine yerleştirdi ve öylece durdu. Neden gitmiyordu?
"Söylediklerini kafana takıyor olamazsın."
Bu onu ilgilendirmezdi.
"Geri dön Önder."
"Kardeşinin ölümü ile senin bu yaptıklarının bir alakası yok." deyince arkamdaki duvardan destek alarak, karşısına dikildim.
"Emre iyi biri olmayabilir ama söylediklerinde çok haklıydı. Kardeşim öldü ve ben..."
"Sen ne?"
"Ne mi?" diye sorduğumda vakit kaybetmeden devam ettim.
"Kardeşim öleli daha bir hafta oldu ve ben hak etmediğim şeyler yaptım. Başta bunu anlayamadığım için kendimden nefret ediyorum! Arkadaşlarımla eğlendim ve..."
Devam edememiştim. Ona nasıl söyleyebilirdim ki? Üstelik ben bile ne olduğunu tam olarak anlayamamışken...
"Ve?" diye sorusunu yönelttiğinde bir süre sessiz kaldım ve aklıma gelen ilk yalan düşünceyi serbest bıraktım.
"Ve bunu hak etmedim." dedim bakışlarımı ondan ayırırken.
"Yanlış düşünüyorsun." dediğinde daha fazla yanında kalırsam iyi şeylerin olmayacağını kavramam zor olmamıştı. Konuşmak faydasızdı. Tek kelime etmeden yanından geçtim ve kendimi yola attım. Atmamla beraber süratle bana doğru gelen araba ani fren yaparak durunca, Önder yanıma geldi tekrar.
"Ölmek mi niyetin!" diye bana bağırınca ani fren yapan arabanın şoförü,direksiyonu sağa kırıp hızla yanımızdan ayrılmıştı. Ağlamaktan sızlayan bakışlarımı zoraki Önder'e çevirdim.
"Bundan sanane!" diye karşı çıkınca, dirseğimin üzerindeki baskı ile bakışlarım yavaşça aşağıya inmişti. Bana kaçıncı kez dokunuyordu?
"Kardeşin senin bu halde olduğunu görse daha mı iyi hissedeceksin kendini? Bilhassa onun için mutlu olmak zorundasın, basmıyor mu kafan!"
Bana ne diyordu öyle? Kafam mı basmıyordu? Benimle nasıl böyle konuşabilirdi?
"Sen... Ne kadar kabasın!" diyerek elimi sinirle geri çektiğimde anlamsız kaşlarını havaya dikti. Derdi neydi?
"Sadece açık sözlüyüm!" diyerek son kelimesine vurgu yapınca istemsizce sırıttım. Neydi bu tuhaf ve anlamsız ilgisi? Daha doğrusu bu tavırları beni neden rahatsız ediyordu? Umurumda olmaması gerekiyordu.
"Bizi merak etmişlerdir, dönmemiz gerek." dediğinde onu başımla reddettim. Yanak kasları hareket etmeye başlayınca, görmezden geldim. Aksi yönde ilerlerken, aynı baskı bileğimi sarsmıştı. Bunu neden yapıyordu?
"Bırakır mısın?" diyerek gözlerimle dirseğimi işaret ettim. Takmadı bile! Şu anda kimse ile konuşmak istemiyordum, bir süre yalnız kalmaya ihtiyacım vardı fakat Önder buna izin vermiyordu. Bu durumlarda kendimi tutamayıp, karşımdaki insanı kim olursa olsun kırabilme gibi lanet bir özelliğim vardı ve bunu Önder'e karşı kullanmak istemiyordum.
"Önder lütfen bırak." diyerek rica ettiğimde yüzünde en ufak bir hareketlilik bulamadım ve istem dışı gözlerim dolmaya başlamıştı. Herkeste olan bir şeydi bu, sinirlenince kendinizi tutamayıp ağlamak... Bunu karşısında yapmak istemiyordum fakat inatla sanki kendisi o halimi görmek istiyor gibiydi...
"Üzgünüm bırakamam, gidiyoruz." diyerek beni peşinden sürüklemeye başlayınca şoke oldum. İstediği zaman bana bağırıyor, dokunuyor ve ilgi gösteriyordu. Bu haksızlıktı!
"Bırak dedim!"
"Sus artık!"
"Bırak dedim, canımı acıtıyorsun..." diyerek dirseğime saplanan eli uzaklaştırmaya çalışsam da olmadı. Dolan gözlerim kendini bırakırken, ufak bir hıçkırık ben daha ne olup bittiğini anlamadan dudaklarımın arasından kaçıverdi.
"Yeter!"
Ağlamaklı ses tonumla, çok fazla bağırdım ve anında kendimi geri çektim. Aramızdaki mesafe açılınca, kızaran dirseğimi ovuşturmaya başladım. Önder burnundan soluyordu. Üzerime doğru hareketlenince araya giren başka bir cüsse ile boğazımı temizledim.
"Bıraksana kızı, görmüyor musun istemiyor işte."
"Siz karışmayın."
Nasıl şeylere sebebiyet veriyordum ben! Sürekli benim yüzümden birileri kavgaya tutuşuyordu, bundan sıkılmıştım artık!
Önder yanıma gelmeye çalışırken, tanımadığım adam tarafından iteklenmişti. Önder'in yere düştüğünü görünce, istemeden çığlık attım.
"Önder..."
Sadece ismi dökülebildi dudaklarımdan. Ne yapacağımı ya da ne söyleyeceğimi bilmiyordum.
"Lan..."
Önder sinirle yerden kalktı ve doğruca adamın üzerine hareketlendi. Adama yumruğunu indirmişti fakat pek etkili olmamıştı. Karşısındaki adam onun iki katı gibi bir şeydi. Ne yapacaktım?
İri cüsseli adam Önder'i tekrardan yere sert bir şekilde serince bana doğru döndü ve bu kez dirseğimi kavrayan kendisi oldu.
"Bırakın! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?"
"Kapa çeneni!" diyerek sırıtınca ne olduğunu o anda anlayamadım. Fakat sonrasında beni baştan aşağıya süzen yabancı gözleri fark etmemle, sertçe yutkundum. Adamın niyeti...
"Madem onu istemiyorsun, şansını bir de benimle dene güzelim. İnan bana pişman olmazsın."
Pislik herif resmen bana... Deliye dönen bakışlarım Önder'e kayınca, akmaya devam eden göz yaşlarım şiddetli bir fırtınaya dönüşmeye başladı. Hareketsiz şekilde yatıyordu...
"Allah hepinizin belasını versin, bırak beni!"
Ağlayarak konuşuyordum artık. Beni duymamıştı bile! Canımı haddinden fazla yakarak sürüklemeye başladı. Aklımı yitirmek üzereydim ve yaptığım tek şey ağlamaktı. Gerimizde kalan Önder'in dudakları arasından sızan kanları görünce, kalbim büyük ve tehlikeli parçalara ayrılmıştı sanki... Onu bırakamazdım! Derin bir nefes alarak önüme döndüm ve aptal cesaretimi sahneye çıkartarak kendimi var gücümle geriye doğru çektim. Bacaklarımdan kuvvet alarak, bana doğru dönmesini sağladım ve mahrem bölgesine ayağımı geçirdim. Korkudan önüme düşen saçlarımı, geriye atarken adamın yerde sancılar içerisinde kıvrandığını gördüm. Umursamadım ve geriye doğru koşmaya başladım.
Önder'in yanına vardığımda, hareketsiz duran bedenini zor bela kendime doğru çektim. Yüzündeki morluklar ve dudakları arasından sızan kan...
"Seni küçük fahişe...."
Adamın zar zor yerden kalktığını görünce, yine umursamadım. Ne olursa olsun, Önder'in yanından ayrılmayacaktım!
"Önder lütfen uyan... Önder..."
Titreyen parmaklarım yüzündeki kan lekeleri ile buluşunca, tenlenen dudaklarımı büyük bir pişmanlıkla birbirine bastırdım.
"Önder yalvarıyorum... Gözlerini aç!" diye haykırdığımda, koluma saplanan iğrenç ve sert baskı ile direnmeye çalıştım.
"Yürü fahişe!"
"Hayır!" diye itiraz ettiğimde, kolumdaki baskı şiddetini arttırmış ve çığlığı basmama neden olmuştu. Var gücüyle beni yukarı kaldırırken, boşta kalan diğer elimi avuçlayan sıcak parmaklar ile yönümü değiştirdim. Önder gözlerini aralamış ve elimden tutmuştu. Zar zor ayağa kalkarak hiç vakit kaybetmeden adama yumruğunu geçirdiğini görünce, yalpaladığını fark ettim ve yere düşmesine engel oldum. Ağzındaki kan birikintisini tükürürken, elimden tekrardan kavradı ve hızlı adımlarla yürümeye başladı. Tenha sokaktan çıktığımızda rahatlamıştık. Burada bize zarar verebilecek bir harekette bulunması aptallık olurdu. Her yer insan kaynıyordu. Çevremizdeki insanların garip bakışları altında ilerlerken, Önder'in inlemesi ile adımlarımı durdurdum. Çok fazla canı yanmış olmalıydı...
"Önder, hastahaneye gitmemiz gerek." dediğimde zar zor alıp verdiği nefesi ile bana dönmüştü.
"İlk önce... İlk önce bizimkileri bul..."
"Hayır, olmaz." diyerek karşı çıktım ve devam ettim.
"İlk önce hastahaneye gideceğiz. Bu halde seni daha fazla yormak istemiyorum. Canın yanıyor ve ben... "
"Telaş yapma. İki yumrukla ölmem." deyince devasa büyüklüğündeki taş,sağlam bir şekilde içime oturmuştu. Her koşulda kimseye yakışmıyordu bu kelime.
"Şey ben..."
"Önemi yok." deyip sözünü kestim. Hemen bir taksi çevirip, onu arabanın arka koltuğuna yerleştirdim. Ben de hemen yanına oturarak, şoföre anonsumu yaptım. Taksinin hareket etmesi ile rahat bir nefes aldım. Vakit kaybetmeden, elimdeki telefona sarıldım ve Esin'i aradım.
"Alo, Sevgi?"
"Esin fazla vaktim yok. Önder'in yanındayım. Hastahaneye gidiyoruz."
"Ne? Hastahane mi?"
"Evet. Siz de oraya gelin hemen. Her şeyi anlatacağım merak etme."
"Tamam, hangi hastahane."
Adresi Esin'e söyler söylemez telefonu kapadım. Endişe ile yan tarafıma dönerken, boğazımı temizledim ve alçak ses tonumla konuştum.
"Canın çok yanıyor mu? Nasıl hissediyorsun?" diye sorduğumda bir eli dudaklarına sinen kan damlalarına yöneldi.
"Sağlam vurdu şerefsiz!" diye söylenince üzerimdeki hırkamı çıkarttım ve ona doğru uzandım.
"Dur, ben yaparım." dedim ve hırkamın tek kolunu dudaklarına götürerek, lekeleri temizlemeye başladım. Normalde bu tarz şeylere hiç alışkın değildim ve şu an inanılmaz derece de kendimden utanıyordum. Önder şaşkın bakışlarını bana döndürdüğü anda, göz göze gelmemek için elimden geleni yapmaya çalıştım.
"Madem sen temizleyecektin, hastahaneye ne gerek vardı?" diye aniden sorunca duraksadım. Haklıydı. Neden üzerime vazife olmayan şeylere bulaşıyordum ki?
"Üzgünüm..." diyerek elimi çekecekken, bileğimden tutarak durdurdu beni. Bakışları yeniden benimkileri bulunca, nefesimi tuttum adeta.
"Devam et." diyerek önüne dönünce, bileğimdeki baskı da ortadan kalkmıştı. 'Devam et' demişti. Bana karşı bir anda nasıl...
"Tamam tamam, istemez." diyerek elimi geri iterken, şaşkınca dudaklarımı araladım. Neden yardım ediyorsam(!) Utancımdan parmaklarımın arasında kalan hırkamın kolunu iyice sıktım. Bütün bunlar ne ara olmuştu? Emre yeniden karşıma çıkmasaydı eğer tek bir sorun yaşamadan evlerimize rahatça dönebilecektik.
Emre benim üniversiteden arkadaşımdı. İkimizin de hayalleri ve ortak noktaları vardı fakat zaman içerisinde çok şey değişmişti. Üniversitemin ikinci yılında bana olan hislerini açıklamıştı. Şaşırmıştım çünkü hayatıma sokacağım erkeğe karşı bir şeyler hissetmem gerekiyordu. Fakat ben Emre'ye karşı zerre bir şey hissetmiyordum ve tabi ki onu en kibar şekilde reddetmiştim. Emre bunu kabullenememişti ve sürekli inatla nereye gitsem karşıma çıkıyordu. Kendince onu sevebileceğim ihtimaline kapılmıştı. Tabi ki yanılmıştı çünkü aksine olan olan dostane sevgimi de tüketmişti Emre. Kardeşimin hastalığı ile ilk önce okuldaki kaydımı aldırmıştım. Ardından da Emre dahil tüm arkadaşlarımla tüm bağımı kopararak, kendimi kardeşime adamıştım. Benim için herkesten daha değerli ve önemliydi kardeşim. Her şey yolundaymış gibi hayatıma nasıl devam edebilirdim ki? Yapamazdım işte!
İçinde bulunduğumuz taksinin durması ile hareketlendim. Taksiciye ödemesini yapacakken, Önder benden önce davranarak halletmişti. Beraber taksiden inerek, hastahanenin acil girişine doğru yürümeye başladık. Binaya giriş yaptığımızda görevli hemşirelerden bir tanesi yanımıza geldi ve Önder'i boş sedyelerin birine doğru yöneltti. Neden bilmiyorum ileri adım atacakken, büyük bir pişmanlıkla geriye doğru yürümeye başladım. Önder'in bana ihtiyacı yoktu zaten. Ayrıca olsa ne olacaktı ki? Yine bir bela bulup başına sarardım kesin(!)
Ne utanç verici bir gün... Emre hepsinin yanında bana beni sevdiğini söylemişti. Ah! Daha nasıl yerin dibine girebilirdim ki? Bundan daha kötüsü olabilir miydi?İmkansız değildi...
Tek elimin parmaklarını, kızaran dirseğime dokundurdum. Hala sızlıyordu. Önemsemedim ve acil çıkışın hemen yanındaki duvara sırtımı dayayarak derin bir nefes verdim.
"Sevgi?"
Esin'in endişeli ses tonu ile hemen arkamdaki kısa süreliğine de olsa bağ kurduğum duvardan ayırdım kendimi. Hepsinin yüzünde korku ve endişe vardı şimdi.
"Canım, sen iyi misin? Önder nerede?"
Leyla, ellerimden kavrayınca istemeden ufak bir inilti çıktı dudaklarımın arasından.
"Koluna ne oldu senin? Çok kızarmış..."
Leyla, kolumu incelemeye başladığında boşta kalan diğer elimle onu engelledim. Şu durumda bile sorun çıkarmak en son isteyeceğim şeydi.
"Ben iyiyim. Sadece yere düştüm. Önder içeride, yanına gidin siz." diyerek kolumu geri çektim.
"Sen de bizimle gel o halde. Hava zaten çok soğuk." diyen Emir'i olumsuz anlamında salladım.
"Siz içeri girin lütfen. Zaten soğuktan pek etkilenmem." diye yalan attım. Aksine soğuğa hiç dayanamaz ve genelde şifayı kapardım. Yalan söylemek adetim olmamasına rağmen bir kaç dakika içerisinde bunu da yapmıştım. Benim yüzümden hepsi kötü bir gün geçirmişti zaten daha fazla yanlarında durup sorun teşkil etmek istemiyordum.
"Sevgi..."
"Esin lütfen. Siz içeri girin, ben buradayım." dedim kararlı olmaya çalışan ses tonumla.
Pes ederek acil girişe adım attıklarında iç çektim. Daha ilk günden birden fazla pişmanlık yaşıyordum içimde. Bu normal miydi? Bedenime çarpan soğuk rüzgar dalgası ile kollarımı birleştirdim. Burada kalmak istemiyordum... Onlar bir aradaydı artık. Önder kendini daha iyi hissedecekti. Evet, kesinlikle daha iyi hissedecekti...
Aldığım nefesi geri bırakırken, üzerimdeki hırkama iyice sarıldım ve ana yola doğru yürümeye başladım. Hemen bir taksi çevirdim ve şoföre adresi söyledim. Taksi hareket edince, hırkamın cebine attım elimi ve birden bire dolan gözlerimle içimin titrediğini hissettim. Cebimden çıkardığım telefonumun mesaj bölümüne girerek, yazmaya başladım.
Kime:Esin
"Esin, acilen eve gitmem gerekiyor. Babam aradı. Olanlar için çok üzgünüm. Önder'e geçmiş olsun dileklerimi iletirsen, sevinirim. Akşam görüşürüz."
Mesajı gönderdikten sonra dolan gözlerim daha fazla ayakta duramadı. Neden bu kadar çok ağlıyordum? Ve neden durduk yere? Sadece iki gün... İki gün içerisinde uzun zaman sonra gülümsemeye başlamıştım fakat bugün olanlar... Sanırım farkında olmadan yaptığım bencilce hareketlerin bir faturasıydı hepsi... Başka bir açıklama getiremiyordum...
Buğulaşan gözlerim hırkamın kolundaki kan lekelerine değince, dişlerimi sıktım. Neyim vardı böyle?Burnumu çekerek başımı havalandırdığımda, şoföre seslendim.
"Burada durun lütfen."
"Buyurun." deyip ödemeyi yaptıktan sonra kapımı açtım ve hızlı adımlarla evin bahçesine doğru koşmaya başladım. Nefes nefese adımlarımı durdurduğumda, babamın hedefime girmesi ile elimdeki kol çantamı yere fırlattım. Babamın beni fark etmesi ile akan göz yaşlarım koca bir sessiz çığlık saçtı etrafa...
"Baba..."
"Sevgi?"
Tekrardan hareketlenerek babamın yanına koştum ve ona sıkıca sarıldım. Buna ihtiyacım vardı...
"Kızım, neyin var? Neden ağlıyorsun? Hem Esin ile Leyla nerede?"
Hıçkırıklarım konuşmamı engellediğinde, yeniden babamın sesini duydum.
"Sevgi, kızım neden ağlıyorsun?" diyerek beni kollarımdan tuttu ve hafif geri çekti. Yüzümü avuçlayan büyük ve yaşlı ellerin üzerine kendiminkileri yavaşça örttüm.
"Baba ben... Ben yanlış bir şey mi yaptım?" diye sorduğumda başını hayır anlamında salladı.
"Hayır, kızım. Nereden çıktı bu?"
"Madem yapmadım o halde neden kötü hissediyorum?"
"Sakin ol yavrum, ağlama. Ne oldu anlat bana."
Bir kaç dakika öylece durdum fakat devamını getiremedim. Hızla geriye dönerek, yere fırlattığım çantamı omzuma attım.
"Sevgi, kızım nereye?!"
Evin kapısını çalar çalmaz,karşımda bana şaşkın ve endişeli bakan Ceyhun ağabey ile karşılaştım.
"Sevgi, hoş geld..."
Konuşmasına izin vermeden yanından hızlıca sıyrıldım ve merdivenleri iki şer çıkarak,bana ayrılan odaya girdim. Kapıyı geri kapatarak üzerime kitledim ve dizlerimin üzerine bıraktım kendimi.
"Sevgi kapıyı açar mısın?"
Ceyhun ağabeyin sesini duymamla, dizlerimi iyice kendim çektim ve ellerimi kulaklarıma dayadım. İyi değildim! Hiç iyi değildim...
"Kızım yalvarıyorum aç şu kapıyı!"
Ceyhun ağabeyin seslenişlerine babamınkiler de eklenince, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Durduramıyordum...
Önder'in Ağzından...
Hemşirenin yanımdan ayrılması ile yattığım sedye üzerine doğrularak, ayağa kalktım. Sevgi nereye gitmişti? Birlikte binaya girdiğimize emindim. Yoksa yine kaçıp bir yerlere mi saklanmıştı? İmkansız değildi. Üzerime geçirdiğim deri ceketimle, adım atıyordum ki bizimkiler hedefime girmişti. Sevgi yanlarında yoktu. Neredeydi bu kız?
"Kardeşim?"
Emir koşarak yanıma geldiğinde, etrafıma bakmadan edemedim.
"Yüzünün hali ne böyle? Kim yaptı, nasıl oldu?"
"Sorun yok, endişe etmeyin." dediğimde karşıma geçerek, yüzümü incelemeye başladı Aras.
"Ben iyiyim."
"Kardeşim nasıl oldu, anlatsana?"
"Adamın teki gereğinden fazla kaşındı, ben de karşılık verdim o kadar. Abartılacak bir durum yok."
"Nasıl yok ya! Sen Sevgi'yi aramak için gitmedin mi? Adam nereden çıktı?"
"Esin az sakin olmayı denesen." dediğimde, sinirle ellerini çiçek pozisyonuna getirdi ve kaşlarını çatarak karşıma geçti.
"Neler oldu anlat ilk önce." diye üsteleyince, "Tamam." deyip konuşmaya başlıyordum ki Esin'in çalan telefonu ile durdum.
"Ağabeyim arıyor, açmam lazım." diyerek anında telefonu kulağına dayadı.
"Efendim ağabey?"
"..."
"Ne! Kendini mi kitledi?"
Esin'in yüzünde tehlikeli bir endişe vardı. Farkında olmadan o kadar yüksek sesle bağırmıştı ki yanımızdaki görevli hemşirelerin dikkatini çekmeyi başarmıştı. Neler oluyordu?
"..."
"Tamam, hemen geliyoruz."
Telefonu hızla kapattı ve bize dönmesi gerekirken telefonu ile uğraşmaya devam etti.
"Esin ne oldu? Ceyhun ağabey neden aradı?"
Leyla, kolundan tutarak hepimizin merak ettiği soruyu sorunca nihayet bize doğru dönmüştü.
"Mesaj bile atmış! Nasıl duymadım?"
Kendi kendine konuşuyordu. Halinden ters giden bir şeylerin anlamak zor değildi. İyi de ne olmuştu?
"Kim mesaj atmış Esin? Neler oluyor?"
"Leyla, bizim eve gitmemiz gerek. Emir bizi eve bıraksan."
"Bırakırım da neler olduğunu bir anlatsan. İyi görünmüyorsun."
"Emir haklı aşkım. Söyle ne oldu?"
"Vaktimiz yok Aras! Müsait bir zamanda size anlatırım." deyince acilin çıkışına doğru yürümeye başladık.
"Bir dakika Sevgi! Kızcağız ne zamandır bizi bekliyordu."
Demir'in uyarısı ile binanın çıkışında durduk. Ne yani, Sevgi dışarıda mıydı? İyi de neden onlarla birlikte içeri girmedi?
"Sevgi bizim evde, burada değil."
"Nasıl sizde? Bizi beklemeden mi gitti?"
Sevgi eve mi gitmişti? Neden böyle bir şey yapmıştı ki? Bilmediğim ilginç şeyler dönüyordu etrafta.
"Bilmiyorum Demir! Eve gidince öğreneceğim."
Bir dakika Sevgi evde ise... Yoksa Ceyhun ağabey onun için mi aramıştı? Evde kötü bir şey mi olmuştu?
"Tamam, acele edelim o halde."
Emir, Esin ve Leyla'yı alarak arabası ile yanımızdan uzaklaşmıştı.
"Durum gerçekten kötü olmalı." diyen Aras'a hak vermemek elde değildi. Sevgi'in kimseye haber vermeden eve gidişi, sonrasında Ceyhun ağabeyden gelen telaşlı telefon...
"Kızcağız kötü görünüyordu."
Demir'in kurduğu cümle şaşırtmıştı beni. Sevgi'yi en son gördüğümde, gayet iyi görünüyordu.
"Kötü mü? Nasıl yani?" diye sordum merakıma yenik düşerek.
"Acil girişinde bekliyordu. Yanına gittiğimizde ki hali... Tuhaftı... İyi görünmüyordu fakat inkar etmişti. Bizimle içeri girmedi, beklemek istediğini söyledi. Sonrasında ne olduysa, gitmiş olmalı."
Anlamıyordum. Birden bire ne olmuştu bu kıza? Üstelik neden içeri girmek yerine dışarıda beklemeyi tercih etmişti? Neyi vardı bu kızın?
"Hepsi şu Emre denen çocuk yüzünden oldu. Kıza zor kullanarak, kendisini sevdirecek aklı sıra(!) Saçmalık!"
Araya kaçan Aras'ın bıkkın ses tonu ile bir kaç adım attım. Haklıydı. Herkesin keyfini kaçırmıştı ve Sevgi'ye karşı olan tutumu ile birden fazla soruna neden olmuştu.
"Delinin teki işte! Boş verin."
"Şimdi ne yapıyoruz?" diye sorduğumda, "Yurda dönelim. Zaten bu saatten sonra kızlar dışarı çıkamaz.Araşırız." diye cevap veren Demir'i başımla onayladım.
"O halde, sonra görüşürüz." diyerek elini bana doğru uzattı Aras.
"Görüşürüz kardeşim." diyerek bana doğru uzanan eli sıktım. Aras'ın yanımızdan ayrılması ile hemen bir taksi çevirdik.
💔💔 💔💔
Esin'in Ağzından...
"Ömer amca, Sevgi uyandı."
Leyla'nın sesiyle oturduğum koltuktan fırladım. Ömer amcanın omzundan yavaşça kavradım. Birlikte odaya girdiğimizde, rahat bir nefes aldık. Leyla ile eve vardığımızda geç kalmıştık. Ağabeyim kitli kapıyı sonunda kırmış ve olası bir tehlikeyi engellemişti. Anlattığına göre, şiddetli bir kriz geçirmişti Sevgi. Odaya girdiklerinde, yerde baygın olarak bulmuşlardı onu.
"Sevgi, kızım... Daha iyi misin?"
Ömer amca, ses tonundaki titremeyi engelleyememişti. Kızının ellerini avuçlayarak, birden fazla kez öpmüştü onları. İkisinin de gözleri dolu doluydu.
"Özür dilerim baba...." diyerek sıkıca sarıldı babasına. O kadar güzel görünüyorlardı ki... İmrenmemek imkansızdı...
Babam dışarıdan bakıldığında sert biri gibi görünse de ben onu çok iyi tanıyordum. Öyle ki ondan hiç çekinmez, ağzıma geleni söylerdim yüzüne. O da en çok bu huyumu severdi aslında. Sadece dile getirmezdi. Sağ olsun annem benim en güzel, en tatlı haberci kuşumdu. Biraz da onun sayesinde çözmüştüm babamı.
"Esin..."
Boynuma fısıldayan ses tonuyla geriye döndüm. Ağabeyim, 'dışarı çıkalım" anlamında bir bakış atınca, başımı 'tamam' anlamında salladım. Beraber odadan çıktıktan sonra, ellerimden kavrayarak gülümsedi ağabeyim. Hemen ardından da beni güçlü kolları ile tamamen sardı.
"Ceyhun ağabey?"
Emir, seslenince birbirimizden ayrıldık.
"Sevgi nasıl?"
"Daha iyi fakat ne oldu çok merak ediyorum. Ömer amcanın dediğine göre, eve ağlayarak gelmiş. Siz beraber değil miydiniz?"
Hala anlamıyordum. Tamam, onu gördüğümüzde de çok iyi gözükmüyordu fakat ağlayacak bir hali de yoktu. Yani en azından biz böyle görmüştük.
"Size soruyorum çocuklar?"
Emir ile irkildik.
"Ağabey aslında çok fazla şey oldu. Biz bile anlamadık." diye cevap verdiğimde kaşlarını çattı.
"Ne demek bu?" diye sorduğunda, derin bir nefes alarak konuşmaya başladım.
"Her şey güzel gidiyordu. Ta ki Sevgi'nın okul arkadaşı yanımıza gelip, tartışma çıkarana kadar."
"Okul arkadaşı mı? Tartışma mı?"
"Evet. Sevgi'ye ağır hakaretlerde bulununca hepimiz devreye girdik tabi. O sırada Sevgi daha fazla dayanamadı ve koşarak yanımızdan ayrıldı. Onu aramaya koyulduk fakat bulamadık. Önder hariç."
"Önder mi?"
"Evet, ağabey. Sonrasını bilmiyoruz. Bir şekilde Sevgi'yi buldu fakat yüzü gözü yaralı olarak birlikte hastahaneye gitmişler. Sevgi beni arayınca, biz de hemen yanlarına gittik tabi. Tam olayı öğrenecektik ki sen aradın. Geri kalanını Sevgi'den öğreneceğiz."
"Kötü şeyler olmuş olmalı. Kızın kolundaki kızarıklık basit bir şey değil." deyince yüzümü buruşturdum.
"Düşmenin etkisiyle olmuş olmalı..."
"Düştü mü?"
"Evet. Neden?" diye sorduğumda tek elini ensesine götürdü ağabeyim. Şaşırması normal değildi.
"Düşerek olmuş olabileceğine ihtimal vermiyorum." deyince gözlerimi iyice kıstım. Ağabeyim ne demek istiyordu?
"Nasıl yani?" diye merakla soran Emir,yanıma geldi.
"Aslını Sevgi'den öğreneceğiz zaten. Ama dediğim gibi kolunun durumu kötü." deyince benim de içime sinir bozucu bir kurt oturdu. Sevgi bize yalan söylemiş olabilir miydi? İyi de neden bunu yapsın ki? Düşünsem de, belli bir sonuca varamıyordum.
"Ceyhun oğlum?"
Kapının hemen önünde beliren Ömer amca ile hareketlendik. Yanına vardığımızda, yüzü gülüyordu nihayet.
"Hepimize geçmiş olsun." deyip omzundan kavradı ağabeyim.
"Çok şükür oğlum. Allah hepinizden razı olsun." diyerek gülen yüzünü üçümüzün üzerinde gezdirdi Ömer amca.
"Estağfurullah Ömer amca. Haydi gel biz erkekler salona inelim." deyince başını sallamakla yetindi Ömer amca. Ağabeyim, Ömer amca ve Emir ile gözden kaybolurken biz Leyla ile Sevgi'nin odasına geçtik. Ayağa kalktığını görünce, hızlıca yanına koşarak engelledim.
"Kızım sen yüreğimize mi indireceksin! Dinlenmen lazım." diye sitem edince, konuşmak yerine pes ederek geri uzandı Sevgi.
"Kızlar ben çok üz..."
"Bak ya!"
"Önder... O nasıl?"
Sevgi'nin çekinerek sorduğu soruya, ellerinden tutarak gülümsedim. Bu ikili arasında kesin bir şeyler vardı.
"O gayet iyi. Ama şimdi bunları düşünme sen. Sadece dinlen."dediğimde kızarık göz çevresinden akan göz yaşı ile burnunu çekti Sevgi.
"Neden ağlıyorsun?" diye sordum avuçlarımdaki elleri bir tık daha sıkarak.
"Gününüzü mahvettim! Üstüne bir de benim yüzümden Önder..."
Son cümlesinde başını eğdi Sevgi. Ne yani Önder'in yüzündeki morluklar... Sevgi için miydi?
"Önder?"
Leyla benden önce davranarak söz alınca, sessiz kalmayı tercih ettim. Sevgi derin bir nefes alarak başını kaldırdı.
"Önder beni bulmuştu fakat ben kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Biraz yalnız kalmak istedim sadece. Önder'i dinlemedim ve gelmek istemediğimi söyledim ama işe yaramadı. Elimden tutup, çekiştirince farkında olmadan sinirlendim ve ona bağırmaya başladım. O sırada başka bir adam aramıza girip, Önder'i dövmeye başlayınca ne yapacağımı şaşırdım."
Leyla ile kısa süreli birbirimize bakıp, tekrardan Sevgi'ye döndük.
"Devam et canım."
"Adam iri yarı bir şeydi. Önder ona karşılık verince her şey daha da kötüye gitti. Önder'e son darbeyi indirince beni peşinden sürüklemeye başladı. Geriye döndüğümde... Önder yerde hareketsiz bir şekilde yatıyordu. Çok korktum... Önder'i orada tek başına bırakamazdım. Adamdan bir şekilde kurtulup, Önder'in yanına geri koştuğumda hala hareketsizdi. O sırada adam tekrardan geldi ve beni çekiştirmeye başladı fakat başarılı olamadı. Önder boşta kalan diğer elimden kavradığında şaşırdım. Ayağa kalkıp adama vurunca, beraber hızlıca oradan uzaklaştık. Sonrasını siz de biliyorsunuz zaten."
Leyla ile ağzımız duyduklarımız karşısında açık kalmıştı. Demek tüm mesele buydu. Önder, Sevgi'yi korumak için yaralanmıştı.
"Keşke kolum kopsaydı..."
Sevgi, kolundaki kızarıklığa bakarak konuşunca suratımı astım.
"Ne demek kolum kapsaydı!"
"Önder bana az bile yaptı Esin. Onu dinleyip, peşinden gitseydim eğer bunların hiç biri yaşanmayacaktı." dediğimde gözlerimi sinirle açım. Bu kız ne saçmalıyordu(!) Bir dakika... Sevgi az önce ne demişti?
"Önder bana az bile yaptı."
Ne yani Sevgi'nin kolundaki kızarıklık...
"Bunu sana Önder mi yaptı?" diye hayretle sordu Leyla.
"Benim yüzümden oldu. Önder'in bir suçu yok. Onunla gitmek istemediğimi söylediğimde beni kolumdan tutarak peşinden sürüklemişti. Ben direnince de..."
"Bunu yaptığına inanamıyorum! Ne olursa olsun sana bu şekilde davranamaz! Kolunu ne hale getirmiş baksana." dedim kaşlarımı çatarak.
"Esin lütfen... Hata benim hatamdı. İnat etmeseydim ne Önder yaralanacak ne de benim kolum bu hale gelecekti." dediğinde iyice sinir oldum.
O anda Sevgi'nin inat edip, gelmek istememesi gayet doğaldı. Yaşadıkları ve duydukları kolay değildi. Her insan bu gibi durumlarda yalnız kalmak ister zaten. Ah Önder ah! Yarın benden çekeceğin var!
"Bizimle birlikte Önder'in yanına gelmemen de böyle düşündüğün içindi değil mi?"
Leyla'nın sorusuna karşılık başını eğdi Sevgi. Leyla haklıydı. Şimdi her şey net bir şekilde belirmeye başlıyordu. Sevgi sessiz kalınca, devam etti Leyla.
"Olanlar yüzünden kendini suçluyordun ve yanımıza gelmek istemedin. Çekip gittin ve bunlar oldu."
"Kızlar ben çok üz..."
"Sakın!"
Devam etmesine izin vermeden uyarımı yaptım.
"Bir daha hiç bir şekilde şu üzgünüm kelimesini duymak istemiyorum senden. Sadece kendini düşün ve iyileşmeye bak canım."
"Esin, senden bir şey istesem?"
"Tabi, söyle."
"Bu konuda... Yani kolumdaki kızarıklık yüzünden... Önder'e bir şey söyleme lütfen." dediğinde şaşkınlığım birden fazla level atlamıştı sanki... Neden sürekli onu koruyordu? Hata kendisinde değilken neden?
"Hatalı olan o Sevgi. Üzgünüm ama bunu yapamam." deyince yüzündeki ifade parçalara ayrılmıştı adeta.
"Neyse... Haydi sen yat artık ve bugün ne olduysa unu gitsin canım. Güzelce uyu ve dinlen. Bir şeye ihtiyacın olursa eğer biz aşağıdayız." diyerek oturduğu sandalyeden kalktı Leyla. Peşinden ben de ayaklandım. Odadan çıktığımızda birlikte yürümeye başladık.
"Tuhaf şeyler oluyor Esin."
"Haklısın." diyerek onayladım.
"Önder'in, Sevgi'ye sabah ki ilgisiz tavırları... Sonrasında onu korumaya geçmesi... Dayak yemesi filan..."
"Evet, bilmediğimiz daha çok şey var gibi." dediğimde Leyla beni durdurdu ve kolumdan kavradı.
"Sanırım Sevgi... Önder'den hoşlanıyor." dediğinde çok şaşırmadım. Tavırları Önder kadar tuhaftı çünkü.
"Bende öyle düşünüyorum fakat her ikisi de birbirine zıt şekilde davranıyor." dediğimde başıyla onayladı beni.
"Aynen. Önder gereğinden fazla uzak ve soğuk davranıyor, Sevgi ise sanki..."
"Önder'den bir adım bekliyor gibi." dedim ve Leyla'nın cümlesini tamamlamış oldum.
"Başka bir açıklaması olamaz." dediğinde kollarımı göğsümün üzerinde birleştirdim.
"Yarın kesinlikle Önder ile konuşmam gerek!"
... Bölüm Sonu ...
Yorumlarda buluşalım lütfen. 🌺
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.35k Okunma |
58 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |