
Çağrı, notu okuduktan sonra göğsünde garip bir rahatlama hissetti. Artık bu tuhaf oyunda yalnız olmadığını biliyordu. Ama zihnini saran sessizliği bozan şey, midesinden yükselen derin bir gurultu oldu. Eliyle karnını hafifçe sıvazlayıp iç geçirdi ve yataktan kalkarak odadan çıktı.
Mutfağa girdiğinde gün ışığı çoktan odayı aydınlatmıştı; loş ışık, mutfağa hafifçe serin bir hava katıyordu. Mutfağın dolabına yönelip kapağını açtı ve içinden iki tane yumurta aldı. Yumurtaları çıkardıktan sonra bir an duraksadı, kaşlarını hafifçe çattı ve dolabı yeniden açıp dikkatlice baktı. Bir şeylerin farklı olduğunu hissetmişti. Yumurta kabında üç yumurtanın eksik olduğunu fark edince hafifçe gülümsedi. Ardından gözü tezgâhın üstündeki tavaya ve tabağa takıldı; her ikisi de yıkanıp tertemiz bırakılmıştı.
Gülümseyerek kendi kendine mırıldandı: "Demek Kutay bu sefer karnını doyurmayı başarmış. Musluk ve ocak kullanımını da çözmüş, diyip kıkırdadı."
Hafifçe gülerek tavayı aldı, ocağın üzerine yerleştirdi ve altını açtı. Yağ şişesinden tavaya dikkatlice az miktarda yağ döktü, yağın kızmasını beklerken düşünceleri yine Kutay'a ve aralarındaki iletişime kaydı. Zihnindeki sorular ve bu yeni gelişmeler onu biraz endişelendirse de, içinde hâlâ garip bir heyecan vardı.
Yağ kızınca yumurtaları tavaya kırdı. Çıkan çıtırtıyı duymak bile iştahını daha da açmıştı. Yumurtalar pişerken düşüncelerini toparlamaya çalıştı. Bugün okula gidecek, Gizem ile tekrar karşılaşacaktı. Ama zihninin bir köşesi sürekli nota yazacaklarını düşünüyordu. Kutay’a ne yazacaktı, nasıl açıklayacaktı durumu?
Yumurtalar piştiğinde, tavadan tabağına aldı ve birkaç lokmada hızlıca bitirdi. Kısa bir süre için bile olsa açlığını bastırmıştı. Tabağı ve tavayı bulaşık deterjanıyla hızlıca köpürtüp yıkadı, ardından tekrar yerlerine yerleştirdi.
Mutfağı toparladıktan sonra odasına gidip üzerini değiştirdi. Kapüşonlusunu sırtına geçirirken, zihnindeki düşünceler de daha net bir hal aldı. Bu gün önemliydi; hem Gizem'e ne diyeceğini düşünmeli, hem de Kutay'a bırakacağı notu dikkatle hazırlamalıydı.
Kapıdan çıkarken kulaklıklarını taktı, parmakları alışkanlıkla Norm Ender'in müziğini açtı ve sesi sonuna kadar artırdı. Başlığını kafasına geçirip yüzünü biraz gizleyerek adımlarını hızlandırdı. Serin sabah havasını içine çekerek okula doğru yürümeye başladı. Kulağındaki müzik, kafasındaki karmaşık düşünceleri az da olsa yatıştırıyordu. Yine de, içinde bugünün çok uzun geçeceğine dair bir his vardı.
Çağrı okula yaklaşırken, kulaklarında çalan müzikle düşüncelere dalmıştı ki, bir anda önünde tanıdık bir sima belirdi. Karşıdan gelen kişi hızla ona doğru koşmaya başlamıştı. İlk başta yüzünü tam olarak seçemedi ama attığı her adımla şekli netleşen bu kişi Gizem'di. Gizem sanki onu dövmeye geliyormuş gibi kararlı ve hızlıydı; saçları rüzgârla geriye savrulmuş, gözlerinde tuhaf bir parıltıyla ona yaklaşıyordu.
Çağrı ise kafasını hafifçe eğip, ne yapacağını bilemeden ağır adımlarla yürümeye devam etti. Kalbi hızlanmış, kulaklarındaki müzik bile Gizem'in adımlarını duymasını engelleyemiyordu. Ama yine de kulaklığı çıkarıp şarkıyı durdurdu.
Sonunda tam ortada, okulun bahçe kapısının hemen girişinde buluştular. Gizem hızla durdu ve biraz soluklandı; göğsü hızlı hızlı inip kalkarken, ellerini beline koyup sert ama tatlı bir ifadeyle dik dik Çağrı'ya baktı. Gözleri parlıyor, sanki içinde tutmaya çalıştığı bir öfkeyi gösteriyordu.
"ÇAĞRI, SEN DÜN NİYE OKULA GELMEDİN?" diye bağırdı Gizem. Sesi ciddiydi ama içinde belli belirsiz bir merak ve endişe vardı.
Çağrı bu ani çıkışı beklemiyordu, kalbi bir an duraksadı. Zaten kafası karmakarışıktı, üstüne Gizem'in beklenmedik sorusu da eklenince iyice bocaladı. Kısa bir sessizlik yaşadıktan sonra zihninde hızlıca bir cevap aradı ve sonunda bulmuş gibi heyecanla cevap verdi:
"Bugünkü matematik sınavına çalışmam gerekiyordu."
Gizem bu cevabı duyunca bir an duraksadı, kaşlarını hafifçe kaldırıp düşündü. Sonra başını salladı ve yüzünde küçük bir gülümseme belirdi.
"Sahi sen, derslerde sürekli uyuyorsun ama hep yüksek notlar alıyorsun. Yoksa evde gizli gizli mi çalışıyorsun?" dedi gülerek. Ellerini kaldırıp Çağrı'nın omuzlarına koydu, tatlı bir muziplikle devam etti: "Aferin aferin, hep böyle çalış tamam mı?"
Çağrı, Gizem'in sıcak dokunuşuyla hafifçe afallamıştı. Gözlerini kısa bir an yere indirip hafifçe gülümsedi ve omuzlarını silkerek, "Evet, evde çalışmak daha verimli oluyor," dedi. Sonra hiç düşünmeden, adeta kendiliğinden ağzından çıkan bir teklifle devam etti: "İstersen yarınki edebiyat sınavına birlikte çalışalım."
Bu sözler çıkar çıkmaz kendi bile şaşırdı, sanki kelimeler kontrolü dışında dökülmüştü ağzından. Gizem'in yüzündeki gülümseme aniden soldu. Elleri yavaşça Çağrı'nın omuzlarından kaydı ve kollarını göğsünde kavuşturdu. Bakışları ciddi ama içten içe heyecanlıydı.
"Yani..." dedi Gizem yavaşça ve hafif alaycı bir tonla, kaşlarını kaldırarak ona baktı. "Sen şimdi beni evine mi çağırıyorsun?"
Çağrı'nın dudaklarından "evde çalışalım" gibi bir söz çıkmamıştı aslında, ama Gizem öyle algılamıştı. Çağrı, bir an şaşırdı ve kaşları hafifçe havaya kalktı. Yanlış anlaşılmayı hemen düzeltmesi gerektiğini hissetti ve sakin bir sesle ekledi:
"Yani ev olmak zorunda değil… Kafe olabilir, kütüphane de olabilir."
Gizem'in yüzünde oluşan o hafif gerginlik anında dağıldı. Gözlerindeki tereddüt yerini tatlı bir rahatlamaya bırakırken dudaklarına hafif, sıcak bir tebessüm yayıldı. Çünkü ne kadar yakınlaşmış olsalar da henüz Çağrı'yı yeterince tanımıyordu, tanımadığı birinin evine gitmek istememesi gayet doğaldı.
"Tamam o zaman," dedi Gizem rahat bir sesle, gözlerinde tekrar beliren neşeli pırıltıyla. "Okul çıkışı birlikte kütüphaneye geçeriz, Edebiyat sınavına beraber çalışırız."
Çağrı, Gizem'in bu kadar hızlı kabul etmesine hem şaşırmış hem de içten içe sevinmişti. Bunu belli etmemek için sadece hafifçe başını sallayarak yanıt verdi:
"Tamam."
O anda okulun giriş zilinin sesi yankılandı, keskin ve uzun bir uğultu gibi kulaklarında çınladı. Gizem kaşlarını kaldırıp heyecanla ekledi:
"Hadi derse geç kalmayalım, zaten üç ders sonra Matematik sınavı var."
Çağrı hafifçe yutkundu; aslında matematik sınavına hiç çalışmamıştı, ama konu Matematik olunca kendine güveniyordu. Gizem’le yan yana okulun kapısından içeri adım attıklarında, koridorun gürültüsü aniden kesildi. İkisini yan yana gören herkes önce şaşkınlıkla bakakaldı, ardından kulaklara fısıltılar yayıldı:
"Oha, Gizem ve Çağrı mı yan yana?"
"Gizem bu çocukta ne buldu ki?"
"Bu işte bir tuhaflık var…"
Çağrı bu sözleri duyduğunda omuzlarını hafifçe gerdi, ama her zaman yaptığı gibi bunlara kulak asmadı. Adımlarını hızlandırmadan yürümeye devam ederken sağ tarafına baktığında birden yanında Gizem’in olmadığını fark etti. Başını şaşkınlıkla çevirdiğinde, arkasında gördüğü manzara karşısında olduğu yerde donakaldı:
Gizem, kendileri hakkında fısıldaşan kızların yanına gitmişti. Yüzündeki yumuşak ifade yerini sert, tehditkâr bir bakışa bırakmıştı. Ellerini beline koymuş, dimdik karşılarında duruyordu. Sesi öfkeyle yükseliyordu:
"Siz ne fısıldaşıp duruyorsunuz öyle? Hem Çağrı'da ne varmış da bu kadar konuşuyorsunuz? Sizin derdiniz ne?"
Çağrı, Gizem’in onu böyle savunacağını hiç düşünmemişti. İçinde sıcak bir duygu dalgası yayıldı; hayatında ilk defa biri bu kadar net şekilde onun yanında duruyordu. Dudaklarında istemsiz bir tebessüm oluştu. Gizem’in sesi, koridorda yankılanırken, Çağrı kendini şaşırtıcı derecede mutlu hissetmişti.
Çağrı, kısa bir an yaşadığı şaşkınlığı üzerinden atarak derin bir nefes aldı. Ardından hızlı adımlarla Gizem'in yanına gitti ve hiç tereddüt etmeden elini nazikçe tuttu. Parmaklarının Gizem'in parmaklarına değmesiyle içinde hafif bir kıpırdanma hissetti. Yumuşak ve sakin bir ses tonuyla:
"Hadi, derse geç kalacağız. Boşver onları," dedi.
Gizem başta biraz duraksadı. Kızlara son bir kez dönerek, sert ama anlamlı bir bakış attı ve parmağını hafifçe sallayarak, sessiz bir uyarıda bulundu. Bu hareketiyle "Bir daha duymayayım," der gibiydi. Sonra yüzündeki ciddi ifade yerini tatlı bir tebessüme bıraktı ve Çağrı'nın elini biraz daha sıkıca tutarak sınıfa doğru yürümeye başladılar.
Sınıf kapısına yaklaştıklarında Çağrı hafifçe durdu. Gizem'in elini nazikçe bıraktı ve başını kaldırıp doğrudan gözlerine baktı. Bakışlarında içten bir minnettarlık vardı:
"Teşekkür ederim," dedi usulca.
Gizem ise yüzünde muzip bir gülümsemeyle hafifçe gözlerini devirdi. "Teşekkür edecek bir şey yok," diyerek ellerini Çağrı’nın omuzlarına koydu ve onu hafifçe sınıf kapısından içeri itti.
Sınıftakiler, kapıdan içeri giren Çağrı’nın yüzündeki gülümsemeyi görünce şaşkınlıktan donup kaldılar. Kısa bir sessizlikten sonra bir öğrenci yüksek sesle:
"Oha, Çağrı gülüyor!" dedi hayretle.
Sınıftaki tüm gözler şaşkınlıkla Çağrı'ya çevrildi. Gerçekten de, Çağrı’nın yüzünde alışılmadık, içten bir tebessüm vardı. O genellikle yüzü asık ve sessiz olan çocuk, şimdi ilk kez bu kadar rahat ve doğal görünüyordu.
Yerlerine geçtikten sonra dersler başladı. Her zamanki gibi Çağrı, ders boyunca kafasını sıraya koyup uyumayı tercih etti. Gizem ise her teneffüste sabırla onu uyandırıp sohbet etmeye çalışıyordu. Çağrı'nın sessizliğini kırmak için her türlü yola başvuruyor, arada onu güldürmeyi başarıyordu.
Sonunda üçüncü ders geldi çattı; matematik sınavının zamanıydı. Öğretmen sınıfa girip kâğıtları dağıtmaya başladığında Çağrı doğrulup gerindi. Önüne gelen sınav kâğıdını hızlıca gözden geçirdi. Soruları çözmesi çok kısa sürdü; kalemini hiç durdurmadan hareket ettirdi ve beş dakika içinde soruların tamamını cevapladı. Ardından kâğıdı alıp öğretmenin masasına bıraktı ve yeniden sırasına dönüp başını sıraya yasladı. Sınıf arkadaşları ise artık bu duruma alışmıştı. Çağrı her sınavda aynı şeyi yapar, soruları birkaç dakika içinde çözüp kalan sürede uyurdu. Yine de sonuç olarak Çağrı hep yüksek not alırdı.
Sınav sonunda zil çaldığında Gizem ve Çağrı koridorda sorular hakkında konuşmaya başladılar. Çağrı cevapları söyledikçe Gizem’in yüzünde şaşkınlık ve hayranlık karışımı bir ifade beliriyordu.
"Aha bunu doğru yapmışım!" ya da "Of ya, bunu yanlış yaptım kesin…" gibi tepkilerle kendi kâğıdını zihninde kontrol ediyordu.
En sonunda, okulun çıkış zili yankılandı. İkili birlikte okuldan çıkıp kütüphaneye doğru yürümeye başladılar. Günün geri kalanında onları bekleyen çalışma ve sohbet dolu zaman, şimdiden içlerinde sıcak bir heyecan yaratıyordu.
Gizem okuldan çıkar çıkmaz hiç tereddüt etmeden elini uzatıp Çağrı’nın avucunu sıkıca kavradı. Dokunuşu her zamanki gibi sıcak ve samimiydi. Çağrı şaşkınlıkla başını çevirdiğinde Gizem’in yüzünde ciddi ama şefkatli bir ifade gördü. Gizem hafifçe kaşlarını çatıp tatlı bir kızgınlıkla:
"Bundan sonra derslerde uyuma," dedi kesin bir sesle.
Çağrı, yüzüne yerleşen hafif tebessümü gizleyemedi. Başını hafifçe yana eğdi ve Gizem’e meydan okuyan bir ses tonuyla cevap verdi:
"Bana uyumamam için tek bir sebep söyle. Zaten hocalar hep bildiğim şeyleri anlatıyor."
Gizem, Çağrı’nın bu cevabı karşısında önce biraz afalladı, ama sonra gözlerinde muzip bir ışıltıyla dudaklarını büktü.
"Öyle mi? Tamam o zaman," dedi kararlı bir sesle. "Bundan sonra yanına oturacağım ve senin asla uyumana izin vermeyeceğim."
Çağrı hiç bozuntuya vermeden omuzlarını hafifçe silkti, gizlemeye çalıştığı gülümseme iyice yüzüne yayılmıştı.
"Nasıl istersen," dedi sakin bir sesle ama kalbinin hızlanmasına da engel olamadı.
Birlikte okuldan ayrıldılar. Yol boyunca havada tatlı bir serinlik vardı. Hafif bir rüzgâr saçlarını dağıtıyor, ağaçlardan düşen birkaç kuru yaprak, adımlarının ritmine eşlik edercesine hafifçe savruluyordu. Kaldırımlar henüz kalabalıklaşmamıştı; şehir, okul çıkışıyla birlikte yeniden hareketlenmeye başlıyordu. İkisi de bu sakinliğin tadını çıkarırcasına adımlarını yavaş attılar.
Gizem arada bir başını çevirip Çağrı’ya bakıyor, bakışlarıyla onu tartıyordu sanki. Çağrı ise gözlerini yola sabitlemiş ve ilk kez kulaklıklarını takmamıştı; çünkü bu kez yanında dinleyeceği şarkıdan çok daha güzel bir ses vardı.
Konuşmaları yer yer sessizliğe gömülüyordu, ama bu sessizlik rahatsız edici değildi; aksine, huzurlu ve samimi geliyordu. Aralarında dile gelmeyen şeyler vardı ve bunlar sessizliğin içinde daha da anlam kazanıyordu.
Bir süre sonra, şehir kütüphanesinin taş duvarları görüş alanlarına girdi. Tarihi bir yapıyı andıran kütüphane binası, eski ve gösterişli sütunları, yüksek pencereleriyle sanki onları bir başka dünyaya davet ediyordu. Binanın dışındaki merdivenleri çıktılar; kapıdan içeri girdiklerinde eski kitapların ve ahşap mobilyaların kokusu hemen burunlarına çarptı. Loş ışıkla aydınlatılmış geniş salonun atmosferi, onları daha da içine çekti.
Sessizce etrafı kolaçan edip, boş masalardan birine yöneldiler. Masanın üzerinde, önceki ziyaretçilerin bıraktığı birkaç kitap vardı; onları yavaşça kenara çekip oturdular. Çağrı çantasını açıp kalemlerini ve Edebiyat kitabını masaya çıkardı. Gizem ise biraz tereddütlüydü; daha önce bir başkasıyla çalışmak konusunda bu kadar heyecanlandığını hatırlamıyordu.
Çağrı kitabın sayfalarını karıştırmaya başladı; hareketleri hızlı ve emindi. Ardından Gizem’e dönerek:
"Hangi konudan başlayalım?" diye sordu.
Gizem kitabını açıp biraz düşündü, sonra gözleri parlayarak cevap verdi:
"Tanzimat Dönemi romanlarından başlayalım mı? Orada zorlandığım birkaç nokta var."
Çağrı gülümseyerek başını salladı ve ilgili bölümü açtı. Gizem'in sorularını dinledikçe detaylıca açıklamaya koyuldu. Açıklamaları öylesine net ve anlaşılırdı ki, Gizem kısa sürede konuyu kavradığını fark etti. Arada not alıyor, Çağrı’nın söylediklerini dikkatle dinliyordu.
Zaman hızla akıp geçti. Gizem, notlarının arasından başını kaldırıp Çağrı’ya baktığında, onun ne kadar farklı biri olduğunu bir kez daha fark etti. Sınıfta genellikle yalnız ve sessiz olan bu çocuk, aslında zeki, düşünceli ve çok iyi bir anlatıcıydı. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle ona baktı ve yumuşak bir sesle:
"Sana haksızlık etmişim, Çağrı," dedi.
Çağrı, biraz şaşırmış gibi başını kaldırıp göz göze geldiğinde Gizem sözlerine devam etti:
"Yani... seni hep sessiz, içine kapanık sanıyordum. Ama sen çok farklısın."
Çağrı, bu beklenmedik itiraf karşısında biraz utanarak başını önüne eğdi. "Belki de beni kimse gerçekten tanımak istememiştir," diye cevap verdi sessizce. "Ama sen farklısın, Gizem. Beni anlamaya çalışıyorsun. Bu benim için yeni bir şey."
Gizem yüzündeki tebessümle: "Evet," dedi, "çünkü sen gerçekten tanımaya değer birisin."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.79k Okunma |
1.66k Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |