17. Bölüm

16. Bölüm: Denge

Kriyus
kriyus1873

Koridorun uzun, yankılı sessizliğinde yürürken aralarındaki bağ neredeyse görünür hâle gelmişti. Çağrı ve Gizem yan yana ilerlerken, sınıfın kapısına yaklaştıklarında çevredeki birkaç öğrencinin bakışları üzerlerinde gezinmeye başlamıştı. Sessiz fısıltılar, bastırılmaya çalışılan yorumlar koridorda asılı kalıyordu.

 

Sınıfa girdiklerinde o uğultu bir anda yerini sessiz bir meraka bıraktı. Bazı öğrenciler bakışlarını kaçırsa da, çoğu dikkatle onları süzüyordu. Özellikle Çağrı'nın yüzündeki huzurlu ifade ve Gizem’in onunla yanyana yürümesi, herkesin kafasında soru işaretleri yaratmıştı. Aralarındaki bağın sıradan bir arkadaşlıktan çok daha derin olduğu artık inkar edilemezdi. Üstelik bu hâl, Çağrı'nın geçmişteki duruşuyla büyük bir tezat oluşturuyordu.

 

Daha birkaç hafta öncesine kadar sınıfta varlığıyla yokluğu arasında fark olmayan biriydi. Şimdi ise bakışların odağındaydı. Kimileri içinden, “Demek ki bu çocuk da bir şeyler hissedebiliyormuş,” diye geçiriyor, kimileri ise bu değişime şüpheyle yaklaşıyordu.

 

Gizem dün söylediği gibi bu kez Çağrı’nın en arkadaki sırasına, onun yanına oturdu. Sessizce çantasını çıkarıp masasına yerleşti. Çağrı da başını eğip hafifçe gülümsedi. O anda hiçbir şey söylemelerine gerek yoktu. Çünkü Gizem onun yanında oturarak sadece sınavdaki dikkatini değil, hayatındaki yerini de belli etmişti.

 

Sınıfın kapısı hafif bir gıcırtıyla açıldı. Gözlüklerini düzelten öğretmen ağır adımlarla içeri girdi. Elindeki dosyayı masaya bıraktı ve kağıtları sırayla dağıtmaya başladı. Herkes sessizce hazırlığını yaptı, kalem sesleri havada yankılanırken Çağrı göz ucuyla Gizem’e baktı. O, sınavdan önce son kez notlarına göz gezdiriyordu.

 

Sınav başladığında sınıfta bir sessizlik hâkimdi. Sadece kâğıtların hışırtısı ve kalemlerin sürtünmesi duyuluyordu.

 

Çağrı, alışık olduğu gibi sorulara göz gezdirdikten sonra hızla yazmaya başladı. Kısa sürede tüm soruları bitirdi. Cevaplarını kontrol ettikten sonra kâğıdını aldı ve sessizce öğretmenin masasına yöneldi.

 

Kağıdı bıraktıktan sonra geri dönüp yerine oturdu. Yerine geçtikten sonra, omuzları hafifçe düşmüş bir şekilde kafasını sıraya koydu. Yorgundu, uykusuzdu ve sınav bitmişti… Artık bedeninin ağırlığını gizlemesine gerek yoktu. Ama gözleri istemsizce sola kaydı.

 

Gizem hâlâ sınavla meşguldü. Alnı hafifçe kırışmış, dudaklarını düşünceli bir şekilde bükmüş, kalemini soruların üstünde gezdiriyordu. Çağrı o an bir kez daha ne kadar güzel olduğunu fark etti.

 

Kahverengi, dalgalı saçları gün ışığıyla birlikte yumuşak bir parıltı kazanmıştı. Yüzüne düşen bir kaç saçı ona ayrı bir zarafet katıyordu. Ela gözleri, sınav kağıdına odaklanmış olsa da, içlerinde tarifsiz bir derinlik vardı. Yüz hatları ince ve uyumlu, yanaklarında belli belirsiz bir pembelik… Ne fazla süslenmişti ne de kendini saklıyordu. Gizem’in güzelliği doğal ve abartısızdı.

 

Çağrı, başını sıraya koymuş olmasına rağmen gözlerini ondan alamıyordu.

 

İçinden sessizce mırıldandı:

"Bir insanın sadece bakarken bile huzur verebilmesi garip..."

 

Ve o anda bir şeyin daha farkına vardı.

 

Onunla geçirdiği zaman, bu dünyada kalmak için bir sebep gibiydi.

 

Tam gözlerini kapatmıştı ki, sınıfta bir gölge belirdi. Öğretmenin ayak sesleri ağır ağır yaklaşıyordu. Yanında durduğunda sesi sert bir şekilde duyuldu:

 

"Çağrı, ayağa kalk. Masama gel."

 

Çağrı şaşkınlıkla başını kaldırdı. Ne olduğunu anlayamamıştı. Öğretmen Gizem’e baktığını mı fark etmişti? Ama kopya verecek hali de yoktu… Gizem zaten Edebiyat’ta sınıftaki en iyilerden biriydi.

 

Yavaşça ayağa kalktı, kimseye bakmadan yürüyüp öğretmenin masasının önündeki sandalyeye oturdu. Sınıfta bir uğultu oluşmuştu ama öğretmen bakışıyla herkesi susturdu. Çağrı başını hafifçe eğdi ve tam o sırada, göz kapakları kendi iradesi dışında ağırlaştı. Yorulmuştu. Direnci kırılmıştı. Saatin farkında bile değildi. Kafasını sıraya dayadı… ve gözlerini kapadı.

 

Yaklaşık otuz dakika geçmişti. Sınıfta hâlâ sessizlik hakimdi, ancak Çağrı'nın başı masada, kollarının arasına gömülmüştü. O sırada öğretmenin ayak sesleri yaklaştı ve Çağrı'nın sırasının yanında durdu. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra alayla karışık bir ses tonuyla konuştu:

 

"Çağrı, yastık yorgan da ister misin? Rahat mısın orada?"

 

Çağrı başını yavaşça kaldırdı. Göz kapakları hâlâ ağırdı ama bakışları tanıdık o buz gibi soğukluğunu taşıyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra, duygusuz bir ifadeyle:

 

"Kusura bakmayın hocam," dedi.

 

Ama tam o anda, zihninde bir kıvılcım çaktı. Kafasında bir soru beliriverdi:

 

"Ben… uyudum. Hem de derin bir şekilde. Peki neden hâlâ buradayım?"

 

Gözleri hafifçe büyüdü. Hemen zihnini taramaya başladı. Bu, geçişin gerçekleşmesi gereken bir durumdu. Uyumuştu… ama hâlâ kendi bedenindeydi.

 

Oysa Çağrı’nın bilmediği bir gerçek vardı.

 

Bu geçişler rastgele değildi.

 

Çağrı ile Kutay’ın aynı anda uyuması yeterli değildi; en az 60 dakika boyunca eş zamanlı şekilde uykuda olmaları gerekiyordu. Birinin süre dolmadan uyanması döngüyü bozuyordu. Zihinler arası geçit, ancak bu zaman eşleşmesi sağlandığında açılıyordu.

 

Ama şu an, Çağrı bunun farkında değildi. İçinden yalnızca, "Neyse... bunu sonra düşünürüm," diye geçirdi.

 

Gözlerini sınıfa çevirdiğinde, öğrencilerin çoğu sınavlarını bitirmişti. Fısıltılar yükseliyor, kâğıt hışırtılarına düşük sesli gülüşmeler eşlik ediyordu. Sınıf, sınav sessizliğini çoktan arkasında bırakmıştı.

 

Çağrı, yavaşça sandalyeden doğruldu. Omuzları hâlâ uykunun ağırlığını taşıyordu. Ağır adımlarla arka sıraya geçti ve Gizem’in yanına oturdu.

 

Hafifçe Gizem'e döndü ve kısık bir sesle sordu:

 

"Sınavın nasıl geçti?"

 

Gizem başını ona çevirdi. Gözlerinde bir ışıltı vardı.

 

"Fena değildi. Zaten Edebiyat’ım iyidir. Ama dünkü çalışmanın çok faydası oldu," dedi samimi bir gülümsemeyle.

 

Çağrı da hafifçe başını salladı. O an kendini garip bir şekilde iyi hissetti. Yanında biri vardı… ve onunla sınava hazırlanmıştı. Bu bile başlı onun için başına sıradışıydı.

 

Gizem kalemliğini kurcalarken, Çağrı’ya dönüp konuşmaya devam etti:

 

"Bu arada... Pazartesi hem Fizik hem de Kimya sınavı var. Pazar günü yine birlikte çalışalım mı?"

 

Çağrı bir an durdu. İçinden hızla hesap yaptı.

 

“Bugün Cuma… yarın Kutay’ın bedeninde olacağım. Pazar sabahı kendi bedenime geri dönerim. Ama o gün de uyumamalıyım, yoksa Pazartesi sabahı bedenimde Kutay olur.”

 

İçini çekti. Her şey planlandığı gibi gitse bile, bu tempoya uzun süre nasıl dayanacaktı bilmiyordu.

 

Gizem’in teklifini reddetmek gibi bir niyeti yoktu. Sadece planlamasını iyi yapmalıydı.

 

"Tamam," dedi kısa bir duraksamadan sonra. "Pazar olur. Yine kütüphanede mi çalışırız?"

 

Gizem omuz silkti ve gülümsedi.

 

"Sen seç," dedi.

 

Çağrı bir an düşündü. Kordon gözünde canlandı. Denizin tuzlu kokusu, martı sesleri, sahil boyunca dizilmiş banklar… Orası her zaman onu rahatlatmıştı. Gerçeklikten uzaklaşmak, biraz olsun zihnini arındırmak için mükemmel bir yerdi.

 

"Biraz garip gelebilir ama... kordonda çalışmak ister misin?" diye sordu. "Bir banka oturup, açık havada çalışırız."

 

Gizem’in gözleri parladı.

 

"Garip mi? Hayır, bence harika olur! Hem açık hava, hem deniz…" dedi heyecanla. "Ben de evden sandviç ve çay getiririm. Piknik gibi olur."

 

Çağrı onun heyecanına karşılık gülümsedi. İçten ve küçük bir gülümsemeydi. Ama belki de günün en değerli anıydı.

 

İçinden geçirdi:

 

“Belki bu dünyada da bir şeyler yoluna girebilir…"

 

Zil çaldığında sınıf bir anda hareketlendi. Kalem sesleri sustu, sandalye gıcırtıları başladı, ve öğrenciler teker teker ayağa kalkıp sınıfı terk etmeye başladı. Çağrı ve Gizem sınıfın en arka sırasından ağır adımlarla çıktılar. Koridor yine o tanıdık uğultusuna kavuşmuştu. Öğrencilerin neşeli sesleri, koşturmacaları, arada yankılanan bir kahkaha ya da fısıltı… Her şey sıradandı ama Çağrı için bu gün biraz farklıydı. Yanında Gizem vardı.

 

Okulun arka bahçesindeki banklara geçip birlikte oturdular. Gökyüzü griydi ama havada bir ağırlık yoktu. Baharın serinliğine rağmen, yüzlere vuran rüzgar insanı ürpertmekten çok kendine getiriyordu. Gizem, cebinden çıkardığı küçük bir not defterini Çağrı’ya gösterdi.

 

“Bunlar da benim mini notlarım,” dedi gülerek. “Ders çalışırken aklımda daha iyi kalıyor böyle.”

 

Çağrı hafifçe eğildi, notlara göz attı. Sayfaların kenarlarına minik çiçek desenleri çizilmişti. Satırlar düzenliydi ama aralarda minik karalamalar vardı. O kadar şirin, o kadar samimi görünüyordu ki.

 

“Notların da senin kadar sevimli,” dedi Çağrı gülümseyerek.

 

Gizem kafasını yere eğdi, hafifçe yanakları kızardı.

“Abartma sende Çağrı…”

 

O an aralarındaki sessizlik bile anlamlıydı. Ne hissettiklerini duyabiliyorlardı sanki.

 

Zil yeniden çaldı. Öğrenciler tekrar sınıflara dağılırken Çağrı ve Gizem de yerlerine geçtiler. Dersten derse geçerken vakit akıp gidiyordu. Gün boyunca bir dizi ders, kısacık molalar arasında zaman yavaşça akışını tamamladı. Son dersin sonunda, tüm okul bir anda sessizleşti.

 

Cuma gününün o bilindik düzeni başlamıştı.

 

Öğrenciler bahçeye toplandı. Bayrak direği önünde dizilen kalabalıkta, Çağrı ve Gizem yan yana durdular.

 

İstiklal Marşı okunmaya başladığında, hava bir anda ağırlaştı. Gökyüzü griydi ama öğrencilerin göğsü dikti.

 

Marş sona erdiğinde, kalabalık yavaşça dağıldı. Bahçenin taşları, ayak sesleriyle yankılanıyordu. O sırada Çağrı, cesaretini toplayarak Gizem’e döndü.

 

“Şey…” dedi biraz utangaç bir ifadeyle, “Numaranı alabilir miyim?”

 

Gizem başını hafif yana eğip gözlerini kısıp baktı. Sonra hafifçe güldü.

 

“Zaten istemesen, ben senden isteyecektim,” dedi. Elini uzattı. “Ver telefonunu.”

 

Çağrı, cebinden telefonunu çıkarıp uzattı. Gizem numarasını tuşladı, ardından ekranı Çağrı’ya gösterdi: “Gizemli”

 

Çağrı’nın dudakları yukarı kıvrıldı. Gizem'in telefonunu aldı ve rehber kısmına geçti. Kendini “Çağrışım” olarak kaydetti.

 

Gizem bir an duraksadı. Sonra ikisi de aynı anda kahkahayı bastılar.

 

“Çağrışım ve Gizemli, ha?” dedi Gizem, gözlerinde muzip bir parıltıyla. “Güzel ikili olduk…”

 

Çağrı başını hafifçe salladı, gözlerinde yorgun ama huzurlu bir bakış vardı. Artık bu şehirde, bu okulda, bu gri gökyüzünün altında yalnız değildi.

Bölüm : 10.04.2025 20:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...