19. Bölüm

18. Bölüm: Emanet

Kriyus
kriyus1873

O an duyguların ağırlığı üzerlerine çökmüş gibiydi ama sakin bir hava vardı.

“Tamam o zaman, pazar sabahı kordonda buluşalım. Ders çalıştıktan sonra da dedemin yanına gidip şansımızı deneriz,” dedi Çağrı hafifçe gülümseyerek. Sesi hâlâ titriyordu ama içinde küçük bir umut filizlenmişti.

 

Gizem başını hafifçe eğip onayladı ve uzanarak parmaklarıyla Çağrı’nın yanaklarında biriken yaşları nazikçe sildi. Parmaklarının yumuşak dokunuşu Çağrı’nın cildinde sıcak bir iz bıraktı. O an, Çağrı içinde daha önce hiç hissetmediği karmaşık bir duygu seliyle karşılaştı. Kalbi hızla çarpıyordu ama zihni yeni bir cevap arıyordu; bu his neydi? Acaba güven duygusu mu, yoksa filmlerde ve kitaplarda hep bahsedilen o gizemli duygu, aşk mıydı? Tanımlayamadığı ama iyi geldiğini kesinlikle bildiği bir histi bu.

 

Gizem, tekrar sarılarak havayı yumuşatmak istedi:

 

“Tamam bu kadar duygusallık yeter, benim tanıdığım Çağrı’yı geri ver şimdi,” diyerek tatlı bir espri yaptı ve geriye doğru çekildi.

 

Çağrı’nın dudaklarının kenarları yukarı kıvrıldı, yüzünde belli belirsiz ama samimi bir tebessüm belirdi:

 

“Tamam tamam, kendime geldim. Hadi yemeği daha fazla soğutmayalım,” diyerek gülümsedi.

 

Gizem de yerine oturdu, gözlerinde içten ve rahatlamış bir ifade vardı. Masadaki yemeğe tekrar başladılar. Çağrı için bu çok özel ve değerli bir andı. Hayatında ilk kez bir derdini başkasıyla paylaşmış, yükünü bir başkasıyla birlikte taşımıştı. Bu, daha önce deneyimlemediği kadar rahatlatıcıydı.

 

Yemeklerine devam ederken, Çağrı’nın aklına takılan bir soruyu sormadan edemedi:

 

“Sahi, sen nasıl bu kadar hızlı gelebildin?” diye sordu meraklı bir şekilde.

 

Gizem hafifçe gülümsedi ve omuz silkip açıkladı:

 

“Babam zaten evdeydi, ona rica ettim o da beni buraya kadar getirdi,” diyerek cevap verdi, sesi yumuşak ve sıcak bir tondaydı.

 

Çağrı içinden küçük bir şaşkınlık ve minnet hissetti. Bu kadar doğal ve kolay oluşan bir desteği hayatında hiç yaşamamıştı.

 

“Geldiğin için teşekkür ederim,” diyerek elini Gizem’in elinin üzerine koydu. Bu hareket, Gizem için beklenmedik bir sürpriz olmuştu; gözleri bir an genişleyip şaşırsa da elini çekmedi. Onun yerine içtenlikle gözlerinin içine baktı ve hafif bir tebessümle cevap verdi:

 

“Önemli değil Çağrı. Ama bundan sonra her şeyle tek başına savaşmaya çalışma, tamam mı?”

 

Çağrı bu sözler üzerine sıcak ve rahatlamış bir gülümseme ile başını salladı:

 

“Elimden geleni yaparım,” diyerek elini çekti ve yemeğine devam etti.

 

Yemeklerini sessizce ve keyifle bitirdikten sonra, Gizem bulaşıkları toplamaya başladı. Suyu açıp bulaşıkları yıkamaya hazırlanırken, Çağrı usulca yanına yaklaştı ve musluğu kapattı:

 

“Boşver, ben sonra hallederim,” dedi.

 

Gizem şaşırmıştı ancak itiraz etmesine fırsat kalmadan, Çağrı onun elinden tuttu ve onu odasına doğru yönlendirdi. Gizem hafifçe şaşırarak ve neşeli bir sesle:

 

“Hey! Nereye gidiyoruz?” diye sorsa da Çağrı sadece gülümsedi ve cevap vermedi.

 

Çağrı’nın odasına vardıklarında, eski bilgisayarını gösterdi:

 

“Bilgisayarım biraz eski ama istersen film izleyebiliriz ya da oyun oynayabiliriz,” dedi.

 

Gizem merakla bilgisayara baktı ve ardından Çağrı’ya döndü:

 

“Nasıl bir oyun mesela?” diye sordu gözlerinde meraklı bir ışıltıyla.

 

Çağrı gülümseyerek omuz silkti ve cevap verdi:

 

“Bilmiyorum ama Ateş ve Su oynayabiliriz herhalde.

 

Gizem de gülümseyerek:

Bayadır oynamadım aslında ama oynayalım madem,” dedi.

 

Bilgisayarın güç düğmesine bastıktan sonra, kendi sandalyesini Gizem’e verdi ve salondan başka bir sandalye almaya gitti. O sırada Gizem, mutfağa gidip, gelirken aldığı çerezlerden ve içeceklerden alarak odaya döndü. Geri geldiğinde, Çağrı oyunu açmış ve onu bekliyordu.

 

Gizem sandalyeye otururken heyecanla ekrana baktı ve bağırarak:

 

“Ben Su olacağım!”

 

Çağrı gülümseyerek ona katıldı:

 

“Tamam, o zaman ben de Ateş olurum,” dedi ve karşılıklı gülüştüler.

 

Oyunun ilk bölümleri sorunsuzca geçmişti; birbirlerine alıştıkça neşeleri artıyor, odanın atmosferi giderek daha sıcak ve eğlenceli bir hâle geliyordu. Bölümler zorlaştıkça Gizem daha sık hata yapmaya başladı. Arada tatlı bir ses tonuyla:

 

“Off Çağrı, şurayı sen geçsene!” diyerek serzenişte bulunuyordu. Çağrı ise her seferinde sabırla ona yardımcı oluyor, odada yankılanan gülüşmelerle birlikte vakitlerinin nasıl geçtiğini fark etmiyorlardı. Belki de bu basit oyun, her ikisinin de uzun zamandır ihtiyaç duyduğu sıcaklığı ve samimiyeti sunuyordu.

 

Tam o sırada Gizem'in telefonu çalmaya başladı, ekranın ışığı karanlık odanın içine yansıdı. Arayan annesiydi. Gizem biraz telaşlı ama sakin bir sesle telefonu açtı:

 

"Efendim anne?" dedi.

 

Annesinin sesi telefonda yankılandı:

 

"Kızım, saat geç olmaya başladı. Baban birazdan seni almak için evden çıkacak, haberin olsun," dedi ve ardından ekledi, sesi muzip bir tona bürünerek, "Çağrı’ya da selam söyle."

 

Gizem telefonu kulağından çekip saate baktı, şaşkınlıkla gözleri büyüdü; saat gerçekten de 23.38 olmuştu.

 

"Tamam anne, saate bakmak hiç aklıma gelmedi," dedi biraz mahcup bir tavırla.

 

Annesi bu durumu kaçırmayarak şakayla takıldı:

 

"Saatin farkında olmayacak kadar ne oldu acaba orada?" dedi tatlı ve cilveli bir sesle, sonra küçük bir kahkaha atıp devam etti: "Neyse, evde konuşuruz kızım."

 

Gizem telefonu kapattığında yanakları istemsizce kızarmıştı, ama bunu Çağrı’ya belli etmemek için yüzünü hemen yana çevirdi. Hayatı boyunca oldukça sosyal olmasına rağmen Gizem’in hiç sevgilisi olmamıştı; aşk ya da hoşlanmak gibi duyguları genellikle pek önemsemezdi. Ancak Çağrı farklıydı. 9. sınıftan beri içinde Çağrı’ya karşı gizli bir merak ve çekim vardı. Hatta birkaç kez Çağrı’yla konuşmaya çalışmış ama karşılık alamamıştı. Oysa ilk kez gerçekten konuşabilmeleri, Çağrı’nın ilk beden değişiminden sonraki gün kafasını dinlemek için bankta oturduğu zamana denk gelmişti. Gizem’in arkadaşları, sınıfın geri kalanı gibi Çağrı’yı asosyal, sessiz ve garip biri olarak görüyorlardı. Ama Gizem her zaman onları durdurmuş, Çağrı’yı savunmuştu. "İçinde ne yaşadığını bilemeyiz," diyerek arkadaşlarına karşı koymuş, sessizce onu anlamaya çalışmıştı. Tabii bunları Çağrı'nın bilmesi mümkün değildi.

 

Telefonu kapattığında Gizem tekrar Çağrı’ya döndü. Çağrı gülümseyerek:

 

"Evet, saat geç oldu gerçekten. Baban birazdan gelir herhalde değil mi?" diye sordu.

 

Gizem başını sallayarak onayladı ancak o sırada gözü Çağrı’nın bilgisayar masasına dayamış olduğu elinin yanındaki bir kağıda takıldı. Kağıdın üstünde alışılmadık, Arapça harflerle yazılmış bir şeyler vardı. Gizem merakla kâğıdı eline aldı ve Çağrı’ya doğru uzatarak sordu:

 

"Çağrı, bu ne?"

 

Çağrı bir an panikledi, ne söyleyeceğini bilemedi. Birkaç saniye duraksadıktan sonra boğazını temizleyerek biraz utangaç bir şekilde cevap verdi:

 

"Şey... boş zamanlarımda Eski Anadolu Türkçesi yazmaya çalışıyorum," dedi ve ardından gergin bir tebessümle Gizem'in tepkisini bekledi.

 

“Oha! Böyle şeylere ilgin olduğunu bilmiyordum,” dedi Gizem şaşkınlıkla ve kâğıdı merakla yaklaştırarak tekrar inceledi. Kısa süre sonra, anlaşılmaz kelimeleri çıkarırken eğlenceli sesler çıkardı ve Çağrı'ya bakıp tatlı bir gülümsemeyle:

 

“Bunu nasıl okuyorsun gerçekten?” diye sordu.

 

Çağrı, hafif bir tebessümle karşılık verdi:

 

“Zor değil aslında, istersen pazar günü sana da öğretebilirim. Çünkü birazdan baban gelecek ve zamanımız kalmadı.”

 

Tam o anda Gizem'in telefonu tekrar çaldı, arayan babasıydı. Hızla açıp, “Tamam baba, iniyorum,” dedikten sonra kapattı. Bunu duyan Çağrı hemen ayağa kalktı ve gülümseyerek:

 

“Hadi o zaman, ben seni geçireyim,” dedi.

 

Gizem, biraz mahcup bir şekilde itiraz etmeye çalışsa da, Çağrı zaten Gizem'in çantasını alıp kapıya doğru yürümeye başlamıştı bile. Gizem de kapıya yönelirken, montunu giyip gülümseyerek takıldı:

 

“Çantamı taşımak istiyorsun anlaşılan,” diyerek hafifçe kıkırdadı.

 

Çağrı da bu şakaya samimi bir gülümsemeyle yanıt verdi:

 

“İstersen seni de sırtıma alayım,” dedi muzip bir şekilde.

 

Gizem bu beklenmedik espri karşısında kahkahasını tutamadı. Çağrı da kahkahasına karşılık olarak:

 

“Tamam, sırtıma binmeyeceksen babanı daha fazla bekletmeyelim,” dedi ve Gizem'in elinden tutarak apartmanın merdivenlerinden aşağı doğru indiler.

 

Apartmanın kapısına vardıklarında, Gizem'in elini bıraktı ve kapıyı açarak dışarı çıktı. Engin, kapının önünde park edilmiş arabasının içinde onları bekliyordu. Birlikte arabaya doğru yürüdüler ve Gizem arabaya binerken, Çağrı hafifçe eğilerek arabaya yaklaştı ve saygılı bir ses tonuyla:

 

“Nasılsın Engin Amca?” diye sordu.

 

Engin sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdi:

 

“Ben iyiyim evlat, umarım sen de daha iyisindir. Gizem, telaşla senin evine getirmemi isteyince önemli bir şey olduğunu düşündüm,” dedi samimi ve endişeli bir ifadeyle.

 

Çağrı içtenlikle yanıtladı:

 

“Şimdi daha iyiyim amca, sorduğun için teşekkür ederim.”

 

Ardından Gizem’e dönüp çantasını uzattı ve vedalaştılar. Gizem kapıyı kapattığında, Çağrı araba sokağın köşesinden dönüp gözden kaybolana dek arkasından baktı.

 

Araba uzaklaştıktan sonra derin bir nefes aldı. Artık yalnız kalmıştı ve Gizem’in gidişiyle birlikte, aklında tek bir düşünce vardı: Kutay'a not bırakıp uyumalıydı. Ne yazacağını düşünerek yavaş yavaş merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı.

 

Merdivenleri ağır adımlarla çıkarken, Çağrı'nın zihninde Kutay’a bu dünyayı daha iyi tanıtma fikri şekillenmeye başladı. Ona hayatını kolaylaştıracak her şeyi öğretmeliydi: ocağı nasıl kullanacağını, bilgisayarın nasıl açıldığını, televizyonun ne işe yaradığını, buzdolabını nasıl çalıştıracağını ve daha birçok günlük eşyayı… Ancak bunu nasıl yapacağını düşündükçe içini bir sıkıntı kapladı.

 

“Hepsini tek tek anlatmaya kalksam sabaha kadar sürer,” diye iç geçirdi. “Bir de güncel alfabeyi öğretmem gerek, ooofff çok işim var!”dedi.

 

Tam da bu karmaşık düşünceler arasında zihninde bir anda bir ışık parladı: YouTube'dan bir video listesi hazırlayıp Kutay'a bu makineleri nasıl kullanacağını gösterebilirdi. Bu düşünceler arasında kapıya varmıştı, kapıyı açıp içeri adımını attı. Aceleyle odasına gidip bilgisayarın başına oturdu. İnternetten aradığı videoları hızla bulup sıralamaya başladı. Listeye eklediği videolar arasında bilgisayar kullanımı, ocak kullanımı, buzdolabının ve çamaşır makinesinin işlevleri, televizyon kullanımı, hatta tuvaletin nasıl kullanılacağına dair temel bilgiler bile vardı.

 

Bilgisayarı açık bırakacak, Kutay'ın tek yapması gereken tek bir düğmeye basmak olacaktı. Fakat bunu ona nasıl anlatabileceği konusunda hâlâ kararsızdı.

 

“Bir yolunu buluruz,” dedi kendi kendine güven vermek istercesine ve masanın üzerinden bir kâğıtla kalem alarak not yazmaya başladı:

 

کتای، بو كاغيدڭ ياننه قویوب گئتدیگيم سياه قوتويا بیز بوراڭدا «بیلگیسایر» دریز. أونه گچيب اوتور. ميسه‌نین اوسته هر طره‌فندن ایشارتلرله دولو قارا بر لوحا گؤره‌جكسن، اونا دا «كلویه» درلر. بو لوحانيڭ ان آلت صره‌سنده اوزون بر دوگمه واردر. او دوگمه‌یه بر كره باسرسن، قوتوڭ اونونده‌كی قارا جامدا صورتلر جانلاناجاقدیر.

 

سنڭ اوچون بعضی سییرلیكلر حاضر ائتدیم. اول سییرلیكلرده بو عالمده قوللانان آلتلرڭ نصل چاليشتغی بیان ایدیلور. آتش اوجاغی نصل یاقلور، ییمکلری سوغوق توتان دولاپ نه‌یه یارار، كيرلی گییسلری تمیزلیین قوتو نصل دونر، دووارداكی قوتودن صس و خیال نصل چقار… حتی حیلاء نصل قوللانولور، اونو بیله تعریف ایتتردیم.

 

اول اوزون دوگمه‌یه بر كره باسمان كافی دیر. هر بیرى اردی سیره ظهُور ایده‌جك دیر. تلش ائتمه. قورقما.

 

بر ده سندن بر دیلیگیم وار: بنیم ایچون بو دنیادا گچیریجینگ ایلک گونو یازار میسین؟ نلر گؤردون، نه حس ائتدین، بو دیار سانا نه دؤشوندوردی… بیلمك ایسترَم.

 

اول یازینی یینه بورایا، بو كاغیدڭ یاننه قوی. دؤندوکده اوخوياجاغم.

 

چارى

 

Yazdığı notu son kez kontrol etmek için tekrar okumaya başladı:

 

"Kutay, Bu kâğıdın yanına bıraktığım siyah kutuya biz burada 'bilgisayar' deriz. Önüne geçip otur. Masanın üstünde türlü işaretlerle dolu kara bir levha göreceksin, ona da 'klavye' derler. Bu levhanın en alt sırasında uzun bir düğme vardır. O düğmeye bir kere basarsan, kutunun önündeki kara camda suretler canlanacak.

 

Senin için bazı seyirlikler hazırladım. O seyirliklerde bu âlemde kullanılan âletlerin nasıl çalıştığı anlatılır. Ateş ocağı nasıl yakılır, yiyecekleri soğuk tutan dolap neye yarar, kirli giysileri temizleyen kutu nasıl döner, duvardaki kutudan ses ve hayal nasıl çıkar… hatta hela nasıl kullanılır, onu bile tarif ettirdim.

 

O uzun düğmeye bir kere basman kâfîdir. Her biri ardı sıra görünür. Telaşlanma. Korkma.

 

Bir de senden bir dileğim var: Benim için bu dünyada geçirdiğin ilk günü yazar mısın? Neler gördün, ne hissettin, bu diyar sana ne düşündürdü… Bilmek isterim.

 

O yazıyı yine buraya, bu kâğıdın yanına bırak. Döndüğümde okuyacağım.

 

Çağrı"

 

Yazdığı nottan memnun kalmıştı, kendi kendine hafifçe gülerek:

 

“Ulan bu not işini de çözdüm he!” dedi, rahatlamış bir tebessümle.

 

Hafifleyen ruh hâliyle yatağına doğru yürüdü ve yatağına usulca uzandı. Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı; artık dinlenebilirdi.

Gözlerini kapattı.

Bugün hem zihinsel hem duygusal olarak öylesine yorulmuştu ki, düşüncelerinin ağırlığına rağmen uyku onu hiç bekletmedi. Yavaş yavaş karanlığa süzüldü. Bilinci yitmeden önceki son düşüncesi Kutay’a bıraktığı nottu.

 

Ve ardından...

 

Uykusunun derinliklerinde, artık alıştığı o tanıdık sarsıntı yeniden ortaya çıktı. Önce bir iç titreyiş, ardından sanki dünya kendi ekseni etrafında hızla dönüyormuş gibi bir baş dönmesi hissi… Midesi burkuldu, vücudu istemsizce kasıldı. Her zamankinden daha yoğun bir geçişti bu kez. Göz kapaklarının ardında bir ışık kıvılcımı çaktı, kulaklarında ince bir uğultu yükseldi. Derken etrafındaki boşluk bükülmeye, kendi üzerine kapanmaya başladı.

 

Bu sefer ne korku ne şaşkınlık vardı içinde. Artık bu değişimleri bir parçası gibi kabul etmişti; bilinçaltı, geçişin kaçınılmaz olduğunu kabullenmişti. Sanki olması gereken şey buydu.

 

Uzanmakta olduğu yumuşak yatağın dokusu yavaşça kayboldu, sırtı artık sertçe doldurulmuş yün bir sedire değiyordu. Üzerindeki çarşaflar, kaba dokulu, yıpranmış bir örtüye dönüşmüştü. Ahşap pencerelerin aralıklarından süzülen sabah ışığı yüzüne yumuşakça dokundu. Göz kapakları istemsizce kıpırdadı.

 

Uzaklardan bir horozun sesi duyuldu.

 

Ve Çağrı, Kutay’ın bedeninde, yeniden o dünyaya uyanıyordu.

Bölüm : 22.04.2025 19:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...