Birkaç kez gözlerini ovaladı, başını iki yana salladı. Etrafına bakındı, uyandığından emin olmaya çalışıyordu.
Soğuk taş zemin, Taygun’un kahkahaları, kımızın boğazından geçişi… Bunlar bir rüya için fazla gerçekçiydi.
Başını sağa sola salladı. "Tamam, sakin ol Çağrı. Kalk, yüzünü yıka. Kendine gel!"
Yavaşça yataktan kalktı. Yüzünü yıkamak için banyoya yöneldi ama bir şey dikkatini çekti.
Fare, monitörün arkasına kaymıştı. Klavye ters dönmüştü.
Bunları böyle bırakmadığına emindi. Ama… belki de gece uyumadan önce farkında olmadan çarpmıştı?
İçine garip bir his yerleşti. Garip bir huzursuzluk.
Tam kapıya yönelmişti ki koridordaki halıyı fark etti.
Ama gelişigüzel değil, sanki biri altına bakmaya çalışmıştı.
Şimdi huzursuzluğu iyice arttı. Bunu kesinlikle kendisi yapmamıştı.
Bu ihtimal bir an aklını kurcaladı ama hemen ardından içinden bir ses mantıklı olmasını söyledi.
"Tamam, saçmalama Çağrı. Hırsız olsa, bir şeyler eksik olurdu. Bilgisayar duruyor, cüzdan duruyor… Eşyaların yerini değiştirip çıkacak değil ya?"**
Ama neden… her şey bu kadar garipti?
Banyoya girdi. Lavaboya doğru yürüdü ama elini sabuna uzattığında bir şey fark etti.
Sabun… yer değiştirmişti. Diş fırçası da.
Bunları hep aynı yere koyardı. Ama şimdi… sanki biri yerlerini değiştirmiş gibiydi.
Bu sefer içini garip bir şüphe sardı. Mantıklı açıklamalar tükeniyordu.
Etrafa dikkatlice bakındı, her detay hafızasına kazınıyordu.
Hiçbir şey yerinde değil gibiydi.
Bu düşünceler, Çağrı için gördüğü rüyadan bile büyük bir şoktu.
Biri buraya girmiş ve bir şeyler aramış gibiydi.
Düşünceler beyninde yankılanırken mutfağa yöneldi. Belki bir şeyler içerse rahatlar, şu garip hislerden kurtulurdu.
Ama mutfağa adım attığında bir kez daha irkildi.
Buzdolabının kapağı biraz aralıktı.
Daha demin mi açılmıştı, yoksa böyle mi bırakmıştı?
Elini uzatıp kapağı tamamen açtı. İçeriye göz gezdirirken bir şey fark etti.
Kutunun içindeki yumurtaların üçü eksikti.
“Ne alaka?” diye mırıldandı kendi kendine.
Hırsızlar yumurta çalar mıydı?
Gözleri tezgaha kaydı. Ocağın üstünde bir tava duruyordu. İçinde kırılmış yumurtalar vardı.
Birisi yumurta kırmış ama pişirememişti.
“Biri eve girip yemek mi yaptı?”
Neden pişirmeden bırakıp gitmişti?
Hafifçe geri adım attı. İçindeki garip his büyüyordu.
Sessizce mutfağın kapısına döndü ve koridora tekrar göz gezdirdi.
Ve Çağrı bunun cevabını bulana kadar rahat edemeyeceğini biliyordu.
Eğer birisi gerçekten eve girdiyse, belki hala buradadır.
Ama burada durup hiçbir şey yapmadan bekleyemezdi.
Cesaretini topladı ve harekete geçti.
Sessiz adımlarla salona yöneldi.
Gözleri kitaplığı taradı. Kitaplar gelişigüzel itilmiş, bazıları yatay düşmüştü.
Garipsedi ama hızla mutfağa tekrar baktı.
Tezgahta duran bıçakların yeri değişmişti.
Diş fırçası, sabun, havlu… hepsi yer değiştirmişti.
Sanki biri burada durmuş, her şeyi tek tek elden geçirmişti.
Çağrı hızla yatak odasına yöneldi.
Elleriyle kapağı açtı ve gözlerini kısıp içeri baktı.
Tam rahat bir nefes alacakken yatağının altına baktı.
Gözleri masaya kaydı. Fare, monitörün arkasına düşmüştü. Klavye ters dönmüştü.
Bunların hepsini az önce fark etmişti. Ama şimdi, bu detaya farklı bir gözle bakıyordu.
Biri burada bilgisayarı kullanmaya mı çalışmıştı?
Gözleri tekrar kapıya kaydı. Kapı hiç açılmamıştı bile.
Ne bir zorlama izi vardı, ne de içeri girildiğini gösteren bir belirti.
Biri eşyaları kurcalamıştı… ama ortada kimse yoktu.
Sanki evin içindeki biri bu dünyadan yok olmuştu.
Çağrı'nın içinde büyüyen o rahatsız edici his, artık tamamen iliklerine işlemişti.
"Bir şeyler tuhaftı, ama anlamlandıramıyordu."
Kendi kendine defalarca düşündü. Ama hiçbir mantıklı açıklama bulamıyordu.
Elleri istemsizce başına gitti. Parmaklarını saçlarının arasına geçirip derin bir nefes aldı. Bu rüya… Ardından yaşananlar… Hepsi çok fazlaydı. Kafasında yankılanan soruların ağırlığını daha fazla taşıyamadı.
"En iyisi biraz dışarı çıkayım. Yürüyeyim. Yoksa aklımı kaçıracağım."
Üzerini değiştirdi, kulaklıklarını aldı ve kapıyı çekip dışarı çıktı.
Soğuk hava yüzüne çarptı. Sokağa adımını atarken derin bir nefes aldı, ama içinde hiçbir rahatlama olmadı.
Kapşonlusunu kafasına geçirdi. Kulaklıklarını taktı. Telefonundan Norm Ender’in bir şarkısını açtı.
Düşünmemek için müziğe sığındı. Ama bir anda aklında bir ışık yandı.
"Lan ben niye polise gitmiyorum ki?"
Ayağını sürüyerek yürümeye devam ederken kendi kendine mırıldandı.
"Gidip ne diyeceğim ki? Eve biri girmiş ama hiçbir şey çalmamış? Delil yok, iz yok. Kapı bile zorlanmamış. Dalga geçer gibi bütün eşyaların yerini değiştirmiş ama tek bir şey bile eksik değil. Polis bile benimle dalga geçer."
Başını salladı, mantıksızdı. Bunu unutup yürümeye devam etti.
Sonra, şarkıyı değiştirmek için telefonunu çıkardı.
Ekranın üst kısmında tarih yazıyordu.
"Ben okuldan sonra uyumuştum. O gün 9 Mart'tı. Ama şimdi 11 Mart?!"
Bir an tüm vücudu dondu. Nefesi hızlandı. Parmakları ekranın üzerinde öylece kalakaldı.
"Yoksa... İki gün boyunca uyumuş muyum?!"
Beynindeki soru işaretleri birbirine karıştı. Kanı çekildi.
"Yoksa... Rüyam... Gerçek miydi?"
Kalbi deli gibi çarpmaya başladı.
Bütün bu yaşananlar, içinde bir yere oturmuyordu. Ama şimdi işler daha da ciddiydi.
Bu düşünceler beynini kemirirken, ilk bulduğu boş banka kendini bıraktı.
Derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. Ellerini cebine soktu, başını kaldırıp gökyüzüne baktı.
Beyninin içindeki kaos biraz olsun diner mi diye umut etti.
Parkta kahkahalarla oynayan çocuklar…
Öğle arasına çıkmış çalışanlar, elinde kahveyle hızlıca bir yerlere yetişmeye çalışan adamlar…
Herkes bir koşuşturmacanın içindeydi.
Sanki birer otomata dönüşmüşlerdi. Herkesin bir amacı vardı, ama Çağrı şu an kendi varlığını sorguluyordu.
Göz ucuyla sınıfından üç kızın ona doğru yaklaştığını fark etti.
Başını hafifçe eğdi, umursamıyormuş gibi yaptı. Kesin başka bir yere gidiyorlar.
Çünkü Çağrı ile konuşan kimse yoktu.
Ama durdukları yer, tam önündeydi.
Bir an gözleri büyüdü. Beklemiyordu.
Ortadaki kız hafifçe eğilerek konuşmaya başladı.
"Çağrı, iki gündür okula gelmiyorsun. Seni burada görünce merak ettik, biz de öğle arasındayız."
Çağrı bunu ikinci kez duyuyordu.
Daha demin telefonundaki tarihte görmüştü, ama şimdi gerçek hayatta da birisi ona söylüyordu.
Gerçekten iki gün boyunca kayıp mıydı?
Ama bir cevap vermesi gerekiyordu.
İç çekti, omuzlarını hafifçe kaldırıp sesi kayıtsız bir tona soktu.
"Dün biraz hastaydım, bugün de geç uyandım. O yüzden gelmedim."
Sağ taraftaki kız, küçümseyen bir gülümsemeyle kaşlarını kaldırdı.
"Zaten okulda da sürekli uyuyorsun, gelsen de bir şey değişmezdi."
Ama ortadaki kız, dirseğiyle hafifçe onu dürttü.
Bu kız gerçekten merak ettiği için sormuştu.
Bu... alışık olmadığı bir şeydi.
Gözleri kısa bir an için kıza kaydı. İçinde garip bir his belirdi. Ama hemen bastırdı.
Bu kızın adını bile bilmiyordu.
Utanarak, hafifçe gözlerini kaçırarak konuştu.
Kız, başta kısa bir duraksama yaşadı. Sonra gülümsedi.
"Yani, hiç konuşmadığımız için ismimi bilmemen normal."
Çağrı, hafifçe gülümsedi. Ama utandığını belli etmemeye çalışarak elini uzattı ve sıktı.
Çünkü Çağrı sadece Gizem’in adını sormuştu.
Tam o sırada, sağ taraftaki kızın telefonu çaldı.
"Efendim?" dedi ve birkaç saniye dinledikten sonra, "Tamam, hemen geliyoruz." diyerek telefonu kapattı.
Diğer iki kıza dönüp "Hadi gidelim." dedi.
Gizem, hafifçe başını sallayarak geri adım attı. Ve arkasını dönüp arkadaşlarına katıldı.
Ama çok uzaklaşmadan Çağrı'ya doğru hafifçe arkasını döndü, saçlarını geriye savurdu ve elini kaldırarak gülümsedi.
Sonra önüne dönüp diğerleriyle birlikte yürümeye başladı.
Çağrı ise... birkaç saniye öylece kalakaldı.
İlk başta hiçbir şey hissetmiyor gibiydi. Ama sonra, göğsünde hafif bir ağırlık oluştu.
Beyninde tanımlayamadığı bir şeyler döndü.
İlk kez biri ona gerçekten merakla yaklaşmıştı.
İlk kez biri onun varlığını, gerçekten fark etmişti.
Bu garip duyguların içinde yavaşça başını geriye yasladı. Gözlerini kapattı ve bir anlığına rahatlamaya çalıştı.
Ama düşünceler peşini bırakmıyordu.
Böylece, tam dört-beş saat boyunca o bankta oturdu.
Yaşadıklarını tekrar tekrar kafasında döndürdü.
Ama zaman hızla geçmişti. Hava çoktan kararmıştı.
Derin bir nefes aldı. Artık eve dönmeliydi.
Ellerini cebine soktu, kulaklıklarını taktı.
Kulaklarında Norm Ender'in sesi çalarken. Ritme hafifçe uyum sağlayarak, yavaş adımlarla eve doğru yürümeye başladı.
Ama düşünceleri bir girdap gibi beyninde dönmeye devam etti.
Eğer rüyaysa... neden bu kadar gerçek hissettirmişti?
Eğer gerçekse... neden buradaydı?
Derin bir nefes alarak apartmana girdi. Anahtarı kilide sokup çevirirken, hâlâ yaşadığı olayları sindirmeye çalışıyordu.
Kapıyı yavaşça açtı ve içeri adım attı.
Evin halini tekrar görünce iç geçirdi.
"Bunu çözmeliyim." diye düşündü.
Aklında yüzlerce soru vardı, ama hiçbirinin mantıklı bir açıklaması yoktu.
Mutfağa yöneldi. Ocakta bekleyen tavaya göz attı.
Çağrı kaşlarını çattı. Acaba ocağı kullanmayı bilmiyor muydu?
Kendi kendine iç çekti. Pişmemiş yumurtaları çöpe attı, tavayı yıkadı.
Sonra ocağın başına geçti, yıkadığı tavayı koydu ve içine iki yumurta kırdı.
Yağın cızırtısı mutfağı doldururken, düşüncelerinden sıyrılmaya çalıştı.
İçindeki huzursuzluk büyüyordu.
Yumurtalar pişince tabağa koydu ve masaya oturdu.
Bir süre sessizce yemeğine baktı.
En son ne zaman bu kadar kafa karışıklığı içinde yemek yemişti?
Sessizce yemek yerken, bir şeyleri çözmeye çalışıyordu.
Yemeğini bitirdi, bulaşıkları yıkadı.
Fareyi düzeltti, klavyeyi yerine koydu ve bilgisayarı açtı.
Ekran açılırken bir an tereddüt etti.
Bir şeylerin farklı olduğunu hissediyordu.
Ama oyun başlar başlamaz… her şey eskisi gibiydi.
Aynı LoL, aynı kaotik savaşlar, aynı sinir bozucu takım arkadaşları…
Takım arkadaşlarından küfürler yağdı.
"Lan salak Shaco oynamayı bilmiyorsan seçme!"
Her zamanki gibi hiçbir şey olmamış gibi oyundan çıktı.
Ama bu sefer… normalde hissettiği şeyleri hissetmiyordu.
Genellikle kaybettiğinde bunu kafaya takardı.
Oyun, onun için hiçbir anlam ifade etmiyordu.
Gözlerini bilgisayar ekranına dikti.
Birkaç saniye boyunca öylece baktı.
Sonra başını sallayıp yatağına geçti.
Ama uyumak konusunda kararsızdı.
Çünkü ya yine o dünyaya giderse?
Ya bu sefer daha garip şeyler olursa?
Ya bu sadece bir rüya değilse?
Tavandaki çatlağa gözlerini dikti.
Kendi kendine, "Bütün bunlar sadece bir rüya, başka bir açıklaması yok." diye mırıldandı.
Kafasındaki düşünceler giderek silikleşmeye başladı.
Tıpkı karanlığa çekiliyormuş gibi…
Bedeninin yavaş yavaş uyuşması.
Kendi bedenine hâkim olamıyormuş gibi hissetti.
Yün sedirin üzerinde olduğunu fark etti.
Çünkü bu sefer her şeye hazırlıklıydı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
3.5k Okunma |
1.62k Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |