9. Bölüm

9. Bölüm: Kıvılcım

Kriyus
kriyus1873

Çağrı, elinin hâlâ Gizem’in eliyle olduğunu fark ettiğinde, kalbinin ritmi fark edilir şekilde hızlandı. Ama ne ilginçtir ki, ellerini ayırmaya hiç niyetleri yoktu. İkisi de dokunuşun sıcaklığını hissettiği hâlde, bunu dile getirmek yerine sohbet etmeye devam ettiler. Konuşmalar arasında ellerinin birbirine dolanmış olması, artık doğal bir şey gibi hissettiriyordu.3

 

Ama bir anda masanın üzerinde titreyen telefon, ikisini de gerçek dünyaya çekti. Gizem gözlerini kırpıştırarak telefonunu cebinden çıkardı. Ekrana baktığında yüzü hafifçe gerildi. Annesi arıyordu.

 

Çağrı, Gizem’in ifadesini izlerken istemsizce merak etti. Gizem, telefonunu açtı ve yumuşak bir sesle konuştu:

 

“Alo, anne?”

 

Annesinin sesi, telefonun hoparlöründen taşarak Çağrı’nın kulaklarına ulaştı. Net bir şekilde duyamasa da, annesinin endişeli ve hafif otoriter tonu belliydi.

 

“Kızım, saat geç olmadan gel,” dedi annesi. “Havanın karardığını unutma. Çok geç kalma, tamam mı?”

 

Gizem gözlerini hafifçe devirdi ama yüzünde tatlı bir tebessüm vardı. “Tamam anne, zaten çıkıyordum,” dedi hafif yumuşak bir tonla. “Birazdan gelirim.”

 

Çağrı’nın gözleri Gizem’in telefonunu tuttuğu elinden yere kaydı.

 

İçinde garip bir sıkışma hissetti.

 

Onu evinde bekleyen kimse yoktu.7

 

Bu düşünce, birden tüm neşesini silip götürdü. Çenesini hafifçe eğdi ve bakışlarını yere dikti. Göğsünün tam ortasında, görünmez bir ağırlık vardı sanki. Gizem’in annesinin sesi, ona ne kadar yabancı geliyordu…

 

Birinin onu beklemesi…

 

Birinin “Saat geç olmadan gel,” demesi…

 

Bunu en son ne zaman duymuştu?2

 

Hatırlamıyordu bile.

 

Birden bir el, saçlarının arasına daldı.1

 

“Hey, noldu? Niye yere bakıyorsun? Orada bir şey mi var?”

 

Çağrı, şaşkınlıkla gözlerini kaldırdı.

 

Gizem, başını hafifçe yana eğmiş, meraklı gözlerle onu inceliyordu. Ama en dikkat çekici şey… onun saçlarını karıştırmasıydı.

 

Çağrı’nın gözleri büyüdü. Ne yapacağını bilemeden dona kaldı. Ama Gizem hiçbir şey olmamış gibi, parmaklarını saçlarının arasına daldırıp saçını iyice dağıttı.

 

“Belki bir define haritası buluruz ha? Şurada bir X işareti var mı?” diye gülerek devam etti.

 

Çağrı, önce şaşkınlığını üzerinden atamadı. Sonra, istemsizce bir kahkaha attı.

 

Kafasını hafifçe geriye çekerek elini saçlarının arasından geçirdi. “Hayır, yere bir şey düştü gibi duydum,” dedi, sesi hâlâ hafif titriyordu. “O yüzden baktım.”

 

Gizem, kaşlarını hafifçe kaldırdı. Gözlerinde alaycı bir ışık vardı. “Öyle mi?” diye sordu. “Bence sallıyorsun.”1

 

Çağrı hafifçe gülümsedi. “Belki de.”

 

Ama içindeki hüzün, hala bir gölge gibi oradaydı.

 

Gizem’in annesi…

 

Çağrı’nın hayatında boşlukta duran bir kelimeydi bu. Annesi. Babası. Ailesi.

 

Gizem, eve dönmesi gerektiğini söylediğinde içinde oluşan o boşluk…

 

Hiç dolmayacaktı, değil mi?3

 

Ama Gizem’in saçlarını dağıtması, onunla uğraşması, onun enerjisini bölmesi… içindeki karanlığı az da olsa dağıtmıştı.

 

Ve o an fark etti.

 

Gizem, farkında olmadan onun dünyasına ışık getiriyordu.4

 

Ve belki de… bu yüzden ellerini hiç bırakmamışlardı.

 

Çağrı, Gizem’in saçlarını dağıtan ellerinin hâlâ başının üstünde kalmış gibi hissetti. İçindeki o tuhaf ağırlık, Gizem’in varlığıyla biraz olsun hafiflemişti. Ama hâlâ tamamen kaybolmamıştı.

 

Gizem, bir süre daha sohbet etmeye devam etti. Ama gözlerindeki sıcaklık, onun Çağrı’nın içine düşen sessiz hüznü fark ettiğini gösteriyordu. Belki de anlamıştı ama bunu dile getirmemeyi seçmişti.

 

Sonra birden sandalyeden kalktı ve elini uzattı.

 

“Hadi gidelim,” dedi neşeli bir sesle. “Yoksa annem geç kaldığım için kızabilir.”

 

Son cümleyi kıkırdayarak ekledi.

 

Çağrı bir an tereddüt etti ama sonra o elin sıcaklığını hissettiğinde, fazla düşünmeden kavradı. Gizem onu hafif bir hareketle yukarı çekti ve Çağrı da yerinden kalktı.

 

O anın garip bir önemi vardı.

 

Sanki sadece bir elini değil, içinde sıkışıp kaldığı karanlık bir boşluğu da çekip çıkarıyordu.

 

Çağrı, hafifçe tebessüm etti. “O zaman seni evine bırakayım.”3

 

Gizem’in gözlerinde bir şey parladı.

 

Bu cümle… onu gerçekten etkilemişti.

 

Uzun zamandır Çağrı’ya uzaktan bakıyordu. Onun sessizliğini, yalnızlığını, insanlardan kaçışını fark etmişti. Ama hiçbir zaman yanına gidip konuşmaya cesaret edememişti.

 

Ve şimdi, o kişi ona “Seni evine bırakayım.” diyordu.

 

Sanki her şey bir anda değişmişti.

 

Gizem’in dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. Gözlerini kısa bir an kaçırdı, sonra tekrar Çağrı’ya baktı. “Tamam.”

 

Birlikte masadan kalktılar. Çağrı, kasaya yöneldi. Gizem de elini çantasına sokup parasını çıkarmaya hazırlanıyordu ki…

 

Birden Çağrı’nın eli, onun elinin üzerine kapandı.

 

Gizem gözlerini açtı, şaşkınlıkla ona baktı.

 

“Olmaz,” dedi Çağrı. Sesi sakindi ama içinde garip bir kesinlik vardı. “Seni kahve içmeye ben çağırdım.”3

 

Cüzdanından buruşmuş bir kaç parayı çıkarıp hesabı ödedi.

 

Gizem bir an sadece ona bakabildi.

 

Bunu beklemiyordu. Hatta, Çağrı’nın böyle bir hareket yapacağını hiç düşünmemişti. O… genelde kimseyle ilgilenmeyen biriydi. Ama şimdi, küçücük bir jest bile Gizem’i sarsmıştı.2

 

Çağrı, cüzdanına baktığında içinde çok az para kaldığını fark etti. Ama umursamadı.3

 

Gizem, kasanın önünde durup ona şaşkınca bakarken, Çağrı sadece kapıya yöneldi. “Hadi,” dedi.

 

Gizem, birkaç saniye daha onun arkasından baktı.

 

Sonra hafifçe başını sallayıp yürümeye başladı.

 

Birlikte kafeden çıktılar.

 

Hava serin ve rüzgarlıydı. Ay, doğmaya başlamış, binaların arasından süzülen soluk ışık sokakları loş bir turuncuya boyamıştı. İnsanlar caddelerde yürüyordu, dükkânlardan gelen kahkaha sesleri arada bir rüzgâra karışıyordu.

 

Gizem ve Çağrı yan yana yürürken, adımları garip bir uyum içindeydi.

 

Gizem arada bir ona bakıyor, ama bir şey söylemiyordu.

 

O sessizlikte bir anlam vardı.

 

Çağrı cebine soktuğu ellerini hafifçe sıktı. Daha önce birini evine bırakmak gibi bir alışkanlığı olmamıştı. Ama şimdi, Gizem’in yanında yürürken, bu durum ona garip bir şekilde huzuru hissettiriyordu.

 

Gizem, sonunda sessizliği bozan taraf oldu. “Bugün… güzeldi,” dedi.

 

Çağrı başını hafifçe ona çevirdi. “Hımm?”

 

Gizem hafifçe gülümsedi. “Kahve, sohbet… ve sen.”7

 

Çağrı bir şey demedi.4

 

Gizem hafifçe başını salladı, gözlerini gökyüzüne dikti. “Biliyor musun… uzun zamandır biriyle böyle yürüyüp konuşmamıştım.”1

 

Çağrı kaşlarını çatmadan edemedi. “Sen çok sosyal bir insansın. Eminim ki birçok insanla vakit geçiriyorsundur.”

 

Gizem omuzlarını silkti. “Etrafında çok kişinin olması, içindeki boşluğu her zaman doldurmuyor.”3

 

Çağrı, derin bir nefes aldı.

 

İlk defa… Gizem'in kalabalıklar içinde yalnız birisi olduğunu fark etti.

 

Ve bu, içinde garip bir yankı uyandırdı.

 

Ama bunu dile getirmedi.

 

Yürümeye devam ediyorlardı. Sokak lambaları birer birer yanıyor, akşamın serin rüzgârı yüzlerine hafifçe çarpıyordu.

 

Çağrı, yola dalmıştı. Kafasının içi, biraz önce Gizem’le yaşadığı her şeyle doluydu. İlk defa biriyle bu kadar rahat hissediyordu. İlk defa, biriyle konuşmak bu kadar kolay gelmişti. Ama aynı zamanda, içinde hala çözülmemiş, tanımlayamadığı bir his vardı.

 

Tam bu düşünceler arasında kaybolmuşken, arkasından gelen bir ses onu kendine getirdi.

 

"Heeey! Nereye gidiyorsun? Evim o tarafta değil!"3

 

Gizem’in sesi neşeliydi, hatta kahkahalarına engel olamıyordu.2

 

Çağrı, başını hızla çevirip duraksadı. Ardından bir anlık dalgınlığını fark ederek hafifçe homurdandı.

 

"Kusura bakma, dalmışım."2

 

Gizem ona biraz alaycı ama tatlı bir gülümsemeyle baktı. Kaşlarını hafifçe kaldırarak ona doğru bir adım attı.

 

"Tamam, sorun değil… Ama sanırım kaybolmaman için elini tutmam gerekiyor!"5

 

Ve hiç beklemeden, Çağrı’nın elini tuttu.1

 

Çağrı, ilk başta şaşırmıştı. Ama Gizem’in ellerinin sıcaklığı avucuna değdiği an, çoktan teslim olmuştu. İçindeki o tanımlayamadığı his, şimdi biraz daha belirginleşmişti.

 

Beraber yürümeye devam ettiler. Yolları karanlıktı ama şehir ışıklarıyla aydınlanmıştı. Kaldırımlar sessizdi, etraflarından bazı insanlar geçiyordu ama sokaklar artık günün yorgunluğunu taşıyordu.

 

Ama…

 

Tam o anda, sağ taraflarından gelen alaycı bir ses havayı bıçak gibi kesti.

 

"Ooo, bizimki manita yapmış ha!"3

 

Çağrı’nın gözleri anında sesin geldiği yöne kaydı.

 

Bunları tanıyordu.

 

Okulda sürekli onunla uğraşıp, dayak yiyip yine de bıkmayan birkaç lavuk.2

 

Gizem, Çağrı’nın elini biraz daha sıktı. Gözlerini devirdi ve başını hafifçe yana eğerek fısıldadı:

 

"Boşver. Devam edelim."

 

Ama ikinci ses yükseldi.

 

"Kızım, bula bula bunu mu buldun?"2

 

Çağrı dişlerini sıktı. İçinde bir şeyler kaynamaya başlamıştı.2

 

Gizem de bunu fark etti. O yüzden elini daha da sıkarak, "Tamam, hadi gidelim." dedi.

 

Ama…

 

Üçüncü ses yükseldi.4

 

"Yavrum, gerçekten bu oğlanı mı seçtin?"7

 

O an, Çağrı’nın beyninde bir sigorta attı.4

 

Gizem’in elini sakince bıraktı.

 

Ve donuk bir ifadeyle, "Bana bir dakika ver." dedi.3

 

Gizem, ne olduğunu anlamaya çalışırken, Çağrı adımlarını ağır ama kararlı bir şekilde onlara doğru yöneltti.

 

Ama o üçü umursamaz bir şekilde gülmeye devam ediyordu.

 

Çağrı, onların önüne geldiğinde sesi buz gibi bir soğukluk taşıyordu.

 

"Şu an size ayıracak vaktim yok. Eğer insan gibi Gizem’den özür dilerseniz, görmezden gelirim. Ama dilemezseniz, size biraz vakit ayıracağım."

 

Üçü önce birbirine baktı. Sonra kahkahalarını yükselttiler.

 

Belli ki, tehdidini ciddiye almıyorlardı.

 

Çağrı iç çekti. "Peki, öyle diyorsanız…"

 

Ve o anda, bir an bile tereddüt etmeden, ortadakinin çenesine sağlam bir yumruk geçirdi.2

 

Tok bir ses yankılandı. Adam, suratına neyin çarptığını bile anlamadan dizlerinin üzerine düşüp yere kapaklandı.2

 

Yanındaki ikisi anlık paniğe . Ama artık çok geçti.

 

Sağ taraftaki, henüz tepki bile veremeden Çağrı’nın sert tekmesiyle duvara yapıştı. Nefesi kesilmiş gibi bir inilti çıkardı ve yere yığıldı.5

 

Sonuncu ise kaçmaya çalıştı, ama Çağrı yıldırım gibi hamle yaparak onu yakasından tutup sert bir kafa attı. Adamın burnundan kanlar akmaya başladı.

 

Ve en sonunda, gözleri öfkeyle kıvılcımlar saçan bir haldeyken önlerinde durdu.

 

Bağırarak:

 

"Şimdi özür diliyor musunuz, yoksa devam edeyim mi?"

 

Üçü de gözleri korkuyla açılmış bir halde, titrek seslerle "Özür dileriz abla…" demeye başladı.2

 

Gizem, yaşananları tamamen şok içinde izliyordu.

 

Çağrı’nın böyle bir tepki vereceğini hiç ama hiç beklememişti.

 

Sessiz, içine kapanık, insanlardan uzak duran birinin içinde bu kadar öfke saklı olabileceğini… düşünmemişti.

 

Bu, gerçekten Çağrı mıydı?7

 

Ama bu düşünceleri bir kenara bıraktı ve hızla Çağrı’nın yanına gelip elinden tuttu. Çekiştirerek, "Hadi, gidelim!" dedi.

 

Ama Çağrı hâlâ hareket etmemişti.

 

Olduğu yerde, direk gibi dimdik duruyordu.

 

Sanki onları daha da ezmek istiyormuş gibi bir gerginlikle kasılmıştı.

 

Gizem, onun elini daha sıkı tuttu. "Hadi…" dedi biraz daha yumuşak bir sesle.

 

Ama Çağrı hâlâ orada duruyordu.

 

Sonunda, Gizem’in sıcak dokunuşunu hissettiğinde, aniden bir şeyler değişti.

 

Kafasını hafifçe ona çevirdi.

 

"Ne demiştin?" diye sordu, sesi neredeyse fısıltı gibiydi.

 

Gizem gözlerini kıstı. "Hadi gidelim diyorum!"

 

Çağrı, derin bir nefes aldı. Ve sonunda, yavaşça başını sallayıp yürümeye başladı.

 

Yolda, Gizem hâlâ olanları sindirmeye çalışıyordu.

 

Az önce kavga eden kişi… hiç Çağrı gibi değildi.

 

Ama aynı zamanda… ona tamamen yabancı da gelmemişti.

 

Onda hep böyle bir şeylerin saklı olduğunu fark etmişti. Ama bu kadarını beklemiyordu.

 

Sonunda Gizem’in apartmanına vardılar.

 

Gizem, kapının önünde durdu, başını hafifçe Çağrı’ya çevirdi.

 

Gözlerinin içinde, karmaşık duygular vardı.

 

Ama sonunda, yüzüne içten bir gülümseme yerleşti.

 

"Bugün için teşekkürler. Çok eğlenceliydi."

 

Sonra, bir saniyeliğine duraksadı.

 

Ve sırıtarak, aniden arkasını dönüp apartmanın kapısını açtı.

 

Çağrı, ona bakarken, sanki içindeki heyecanı bastırmaya çalışıyormuş gibi hızla merdivenleri çıkmasını izledi.

 

Ağzını açtı, ama hiçbir şey söylemedi.9

 

Birkaç saniye öylece durdu.

 

Sonra, derin bir nefes aldı.

 

Kulaklıklarını cebinden çıkardı, yavaşça taktı.

 

Ve Norm Ender’in sesi kulaklarında yankılanırken, karanlık sokaklarda kendi yoluna doğru yürümeye başladı.

 

 

Bölüm : 19.03.2025 22:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...