
Merhaba, hepiniz hoş geldiniz. Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın. Keyifli okumalar... 🍀
Instagram: lavinyaofficial_
***
"İris iyi misin?" Diye sordu endişeyle baba bakan Arslan. Derin bir nefes alıp verdim. Kabustu, yine. Kafamı aşağı yukarı salladım.
"Su." Başka bir şey diyemedim, kabus gördükten sonra genelde boğazım kururdu ve fazla konuşamazdım. Ameliyattan çıkmış olmam da boğazımın kurumasında büyük etkendi.
Arslan hemen komodinin üzerindeki sulardan birini açıp bana içirdi.
"Daha iyi misin?" Dedi suyu geri komodinin üzerine koyarken. "İyiyim." Dedim.
"Ne gördün? Sayıklıyordun." Diye sordu. Bu sözler bir yerden tanıdık geliyordu bana. Arslan'ın kabus gördüğü gece bende ona ne gördüğünü sormuştum.
Omuz silktim. "Boş ver kabus işte." Dedim onun bana dediği gibi. Gözlerini kısıp bana bakmaya başladı, hatırlamıştı.
"Sen benden intikam mı alıyorsun?" Diye sordu. "Çok mu belli oluyor." Dedim gülerek.
"Eh biraz." O da gülerek konuştu. "Ağrın falan var mı? Hemşire çağırayım mı?" Diye sordu ciddileşerek.
"Yok iyiyim." Dedim, kabus görürken kendimi kasmış olacağım ki dikişlerim biraz sızlıyordu ama dayanılmayacak gibi değildi.
"Uyu sen istersen, seni uykundan uyandırdım." Dedim. "Sorun değil uyumuyordum zaten." Dedi, bu sefer o beni tekrar ediyordu. "Neden." Diye sordum gülerek.
"Bilmem, uyku tutmadı." Dedi gülerek. "Karşımda dünyalar güzeli bir kadın uyuyordu, gözlerim onu izlemeye dalmış." Diye devam ettiğinde gülüşüm büyüdü.
"Saat kaç?" Diye sordum. Telefonunu cebinden çıkartıp saate baktı. "02.52" Dedi.
Bir kaç dakika sonra ilaçlar yüzünden tekrar uykuya daldım.
...
"Arslan iyiyim, yürüyebilirim. Kolumu bırakır mısın?" İki gün sonra hastaneden taburcu olmuştum sonunda. Doktor her ne kadar en az bir hafta kalmam gerektiğini söylese de sıkılmıştım hastaneden.
Akşam doktorun odasına yaptığım küçük ziyarette bu sıkıntımdan nazikçe bahsetmiş ve beni bırakmasını rica etmiştim, doktor da sıkıntımı anlayışla karşılamış ve beni sabah taburcu etmişti.
"Ya senin bir hafta daha burada durman lazım, ne bu acele? Yat işte." Dedi Arslan kolumdan tutup beni yürütmeye çalışırken. Daha odanın kapısına yeni gelmiştik.
"Yoo lazım değil. Doktor beni taburcu etti, niye durayım ki daha fazla?" Dedim saf taklidi yaparak, Arslan tek kaşını kaldırıp bana bakmaya başladı.
"Doktor seni korkusundan taburcu etti İris. Adama kim bilir ne yaptın da yarım saat içinde fikrini değiştirdi." Hiçbir şey yapmamıştım ki, sadece beni taburcu etmezse sıkıntıdan yapabileceğim şeyleri anlatmıştım, nazikçe.
"Hiçbir şey yapmadım. Sağlık çalışanlarına karşı gösterilen şiddete karşıyım ben bir kere! Sadece konuştuk. Kendimi yormayacağımı söyledim, izin verdi." Dedim. Doktoru hastanede yangın çıkartıp kaçmakla tehdit ettiğimi bilmesine gerek yoktu.
Blöf yapmıştım ama rol yapmakta usta olduğum doktor kanmıştı. Bir yüzbaşı hastane yakar mıydı hiç?
"Peki öyle olsun bakalım." Deyip beni kucağına aldı. "Arslan! Ne yapıyorsun? İndir beni!" Dedim.
Gülerek koridorda yürümeye başladı. "Kendini yormayacağını söylemişsin doktora, bende senin kendini yormamanı sağlıyorum." Dedi gülmeye devam ediyordu.
Arslan dün üniformasını değiştirmişti şuan ikimizde sivildik ve buna rağmen herkes bize bakıyordu.
"Yürüyebilirim Arslan indir beni, herkes bize bakıyor!" Dedim kulağına doğru fısıldayarak. "Bakarlarsa baksınlar ama sen çok utandıysan, boynum yüzünü saklaman için çok ideal yerlerden biri." Dedi bay gıcık.
"Boynun kırmam için de çok ideal yerlerden biri Arslan!" Dişlerimin arasından sert ama sessizce konuştum. Arslan büyük bir kahkaha attı, sayesinde bize bakmayan insanların da gözleri üzerimize çevrilmişti.
"Aha Arslan komutan, İris komutanı kaçırıyor!" Meriç'in sesiydi bu. Yüzümü Arslan'ın yüzünden çevirip sırıtan Meriç'e ve time çevirdim. Hepsi gülerek bize bakıyordu, gülünecek ne vardı ki canım ilk defa mı görüyorlardı böyle bir manzara?
"Komutanım hayırlı olsun düğün ne zaman?" Diye sırıtarak konuşmaya devam etti Meriç.
"Düğün tarihi almaya gidiyorlar bence." Dedi Alaz.
"Komutanım ne işiniz var burada?" Diye sordu Koray.
"Daha taburcu olmadınız ki komutanım, hem niye Arslan Yüzbaşının kucağındasınız?" Dedi Oğuz.
Yüzümü Arslan'ın boynuna gömdüm, acaba bayılma numarası mı yapsam? Yok yok bu sefer doktor beni asla çıkartmaz bu hastaneden. Eğitim cezası ile mi korkutsam ki? Bak bu olur.
"Çekilin hadi beyler, İris'in canı sıkılmış hastanede." Dedi Arslan.
"Ooo, komutanım nereye gidiyorsunuz?" Dedi Meriç imalı bir ses tonuyla. Ya sabır bunların anlama algıları mı kapalıydı.
"Komutanım-" Diye sırıtarak konuşacak olan Koray'ın sözünü yarıda kesip konuştum.
"Tek kelime eden olursa ben iyileştikten sonra beş saat tam teçhizat eğitim yapar!" Dedim hepsi sus pus olmuştu, oh be sonunda, bu sefer ben güldüm. "Gidelim." Dedim yüzümü Arslan'ın yüzüne çevirerek.
"Hay hay, emredersiniz." Deyip gülerek yürümeye devam etti Arslan.
Bu sefer boş koridorda durduğunda neden durduğunu anlamak için karşımıza baktım, Oktay Albay karşımızda duruyordu. Herkese rezil olmuştuk, mükemmel.
"Yüzbaşım?" Diye sorarcasına konuştu Oktay Albay, adam da şaşırmıştı tabi. Arslan'ın kucağından inmeye çalıştım ama daha sıkı tuttu beni, inmeme izin vermedi.
"Komutanım doktor İris'i taburcu etti, bizde hastaneden çıkıyorduk." Diye açıklama yaptı Arslan. Bana kalsa utançtan ağzımı açamazdım şuan.
"En az bir hafta yatması gerekiyor demişti dün doktor?" Sorarcasına konuştu Oktay Albay, tabi benim doktorla konuştuğumu bilmiyordu. İzlenilme hissiyle Arslan'ın omzundan arkaya çevirdim bakışlarımı.
İki kişinin hızla duvarın arkasına saklandığını görmüştüm ama yüzlerini görememiştim. Işık vurduğu için gölgelerinden orada beklediklerini fark ettim. Hastane çalışanı olabilirdi ya da timdeki eğitim meraklıları ama niye onlara baktığımda saklanıp orada bekliyorlardı ki?
Bu sırada diğer koridordan gelen timi gördüm, tim eksiksiz bir şekilde sırıtarak buraya geliyordu.
Arslan, Oktay Albaya bir şeyler söylüyordu fakat şuan sadece iki kişinin gölgelerine odaklanmıştım. Biri kafasını uzatıp tekrar bakacağı sırada diğeri onu tutup durdurdu.
"İris?" Dedi Oktay Albay. "Birileri var orada." Dedim Arslan'ın kulağına doğru. Arslan önce bana baktı sonra arkasını dönüp baktığım yere baktı.
Az önce kafasını uzatacak olan kişi bu kez yavaşça uzatıp bakmaya çalışırken siyah saçlarını görmüştüm, yüzünü göreceğim zaman Oktay Albay sesini yükselterek konuştu. "Yüzbaşım nereye bakıyorsunuz?!" Dedi, bunu duymuş olacaklar ki hızla yürümeye başladılar.
Arslan beni yavaşça yere bırakıp peşlerinden koşmaya başladı. Bende yangın çıkışından inmeye başladım, eğer hastaneden çıkacaklarsa mecburen buradan çıkmak zorundalardı normal kapıdan çıkarlarsa kameralardan daha kolay bulunurlardı.
Bu sırada arkamdan gelen adım sesleri büyük ihtimalle time aitti.
Ben inmeye devam ederken alt kattaki kapı açıldı ve iki kişi el ele koşarak inmeye başladı yüzlerinde maske olsa bile birinin uzun siyah saçları maskeden çıkmıştı, fiziğinden ve saçlarından bu kişinin kadın olduğu rahatlıkla anlaşılırdı.
Arslan'da benim arkamdan kapıyı açmış ve koşarak inmeye başlamıştı tabi ben yaralı olduğumdan dolayı onun kadar hızlı inemiyordum
Silahımı ne olur ne olmaz diye odadan çıkmadan önce belime yerleştirmiştim. Silahımı doğrultup Arslan'a bağırdım. "Arslan çekil!" Arslan kenara çekilince silahımı kadın olanın omzuna doğrultup tetiğe bastım.
Kadından bir inleme yükseldi, yanındaki olmasaydı merdivenlerden yuvarlanmıştı şuan. Diğeri çevirip kafasını önce bana sonra tuttuğum silaha baktı, bu gözler bana çok tanıdık geliyordu ve kadının sesi de aynı şekilde çok tanıdık geliyordu.
Arslan tekrar peşlerinden koşmaya başladığında diğeri silahını doğrultup bize ateş etmeye başladı ama amacı bizi vurmak değil de daha çok peşinden gitmememizi engellemek gibiydi, kadını kucağına alıp koşmaya başladı.
Aşağı indiğimde siyah minibüse biniyorlardı camları filme kaplıydı içerisi görünmüyordu, plakasının bir kısmı görünüyordu, '06 İM' yazısını okuyabildim gerisi görünmüyordu. Arslan'la arabaya ateş etmeye başladık ama araba kurşun geçirmiyordu, lastiklere ateş ettim onlar da aynı şekilde kurşun geçirmiyordu.
"Kim bunlar ya!" Diye bağırarak konuştu Arslan. "Vurduğum kişinin DNA'sına bakabiliriz, yere kanı damlamıştı." Dedim.
Kafasını sallayıp bana doğru gelmeye başladı, yanıma gelince yine beni kucağına aldı. Merdivenlere doğru ilerledik, tim aşağı iniyordu.
"Koray, karargaha git, hastanenin ve çevresindeki kamera görüntülerini bul 06 İM ile başlayan siyah minibüs varsa aracın gittiği yeri bul." Dedim. "Emredersiniz komutanım." Deyip yürümeye başladı.
Bizde merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladık. Kadını vurduğum yere geldiğimizde Oktay Albay orada duruyordu, yere baktım fakat kan falan yoktu. Kaşlarım çatıldı. Arslan beni kucağından indirmişti fakat elini belimden çekmiyordu.
"Yakalayabildiniz mi?" Diye sordu Oktay Albay. "Hayır komutanım, kaçtılar. Koray araştırıyor." Dedi Arslan.
"Kan yok." Dedim, gözlerim yerde geziniyordu. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Yere kanın damladığına emindim peşlerinden giderken görmüştüm.
Arslan'da yere bakmaya başladı. "Ne kanı? Ben geldiğimde kan falan yoktu." Dedi Oktay Albay.
"Başka biri gelip silmiş olabilir komutanım, onlardan biri hâlâ hastanede olabilir." Dedi Oğuz, haklıydı.
"Komutanım dikişleriniz patlamış." Dedi Meriç, karnıma baktığımda tişörtümün üstünde biraz kan olduğunu gördüm, tişörtü yukarı sıyırıp baktığımda sargının kıp kırmızı olduğunu fark ettim.
"Alaz kamera odasına git buraya kimin girip sildiğini bul, Koray'la da irtibata geç." Dedim, "Emredersiniz komutanım." deyip gitti.
Oktay Albay da karargaha gitmek için Alaz'la birlikte çıkmıştı. "Bizde şu dikişlere baktırmaya." Deyip tekrardan kucağına aldı beni Arslan.
"Arslan yürüyebiliyorum." Dedim. "Yürüyebiliyorsun biliyorum da seni bırakınca dikişlerini patlatıyorsun." Dedi, bir şey demedim madem beni taşımak istiyordu taşısındı.
...
"Arslan bende karargaha geleceğim." Dedim ama Arslan beni dinlemeden eve doğru sürüyordu. "Komutanım bence de dinlenmeniz daha iyi, herhangi bir gelişme olursa biz size haber veririz." Dedi arka koltukta oturan Meriç.
"Ya ne fark edecek? İki yerde de oturacağım." Dedim, Arslan bana yandan bir bakış atıp yola geri dönmüştü.
Hastaneden çıkarken Arslan'a karargahtan bir mesaj gelmişti, mesajda ne yazdığını bilmiyordum ama Arslan baya bir sinirlenmişti, 'Karargahtan çağırıyorlar.' demişti sadece.
"Komutanım kusura bakmayın ama hiç inandırıcı gelmedi bu bana." Dedi Oğuz. Bugün hepsi bana karşı olmuşlardı ya.
"Arslan ya sen beni karargaha götürürsün, ya da ben kendim gelirim." Dedim ama beni duymazlıktan gelip evin olduğu sokağa girmişti. "Off." Dedim.
Arslan evin önünde arabayı durdurdu ve indikten sonra benim kapımı açıp beklemeye başladı. Arabadan inip ona bakmadan eve doğru yürümeye başladım. Arslan da arkamdan geliyordu.
"Gitsene sen!" Dedim sinirle fakat o beni aksime gülüyordu. "Sen eve gir gideceğim." Dedi. "Gıcık!" Dedim, bu sefer kahkaha attı. Derin bir nefes alıp zili çaldım.
Kapıyı teyzem açtı. Beni görünce önce şaşırdı sonra yavaşça bana sarıldı. Teyzemden ayrıldıktan sonra Arslan'a döndüm. "Gitsene artık gıcık!" Diye kovdum. Gülerek görüşürüz deyip gitti.
İçeriye girip odama çıktım. Üzerime siyah tayt ve sweat giyip aşağı indim. "Teyze ben çıkıyorum." Dedim mutfağa girdikten sonra.
"Kızım nereye?" Diye sordu teyzem. "Karargaha gideceğim." Dedim.
"Kızım yeni çıktın hastaneden ne karargahı?" Diye azarlarcasına konuştu teyzem. "Sıkıldım teyzem yat yat, gideyim bakayım bir. Karargahta duracağım zaten bir şey yapmayacağım." Dedim.
"İyi madem ama söz ver ağrın olursa eve geleceksin." Dedi. "Söz." Deyip evden çıktım. Arabaya binip emniyet kemerini taktıktan sonra karargaha doğru sürdüm arabayı.
Arslan götürseydi hiç bu kadar uğraşmayacaktım, boşu boşuna uğraştırıyordu beni gıcık şey.
Karargaha girdikten sonra Oktay Albayın odasına doğru adımladım, Oktay Albay izin vermezse karargahta duramazdım.
Kapıyı tıklatıp içeriye girdim, albay baktığı dosyadan kafasını kaldırıp beni görünce kaşları çattı. "Yüzbaşım ne işin var senin burada?" Diye sordu.
"Komutanım, Anka timinin neden karargaha çağırıldığını merak ediyorum ve eğer izniniz olursa karargahta durmak istiyorum." Dedim.
"Anka timine görev emri geldi yüzbaşım ve hayır senin şuan hastanede dinleniyor olman lazımken karargahta kalamazsın." Dedi.
"Komutanım ben iyiyim." Dedim itiraz ederek, operasyona gidemeyeceğimi biliyordum, zaten bu halde dağa çıkıp da timi tehlikeye atmazdım.
"Yüzbaşım seni operasyona göndermeyeceğim." Dedi Oktay Albay. Beni yanlış anlamıştı, ben sadece karargahta durmak istiyordum.
"Komutanım en azından karargahta durayım." Dedim. Oktay Albay bıkkınlıkla nefes verdikten sonra kafasını olumlu anlamda sallayıp izin verdi.
"Sağ olun komutanım." Dedim başımı hafifçe aşağı eğerek. Oktay Albay konuşacağı sırada kapı tıklatılarak açıldı. İçeriye operasyona gitmeye hazır olan bir adet gıcık, yani Arslan girdi.
Albaya baş selamı verip içeriye girerken gözleri beni buldu, kaşları çatıldı tam bir şey söyleyecekken Oktay Albay konuştu. "Yüzbaşım hazırlıklarınız bitti mi?" Diye sordu.
Arslan bende olan bakışlarını Oktay Albaya çevirdi. "Hazırız komutanım, emrinizi bekliyoruz." Dedi Arslan.
"Yüzbaşım yarım saat içerisinde harekete geçin. İris sende üniformalarını giyip harekat merkezine geç." Diye emir verdi Oktay Albay.
"Emredersiniz komutanım!" Deyip odadan çıktık.
"Sen ne ara geldin buraya? Canının hiç mi kıymeti yok kızım senin? Kime diyorum ben? Baksana bana!" Diyerek peşimden geliyordu Arslan. Odama girdim, kapıyı kapatmamıştım nasıl olsa gelecekti.
"Hey sana diyorum İris!" Diyerek girdi odama. "Karargahta duracağım sadece Arslan. Hem ben sana dedim, 'sen getirmezsen kendim gelirim' dedim." Konuşurken bir yandan da dolaptan üniformalarımı çıkartıyordum.
"Arkanı dönsene." Dedim üniformalarımı masanın üzerine bırakırken. Arkasını dönüp söylenmeye devam etti, üzerimi değiştirirken Arslan'ın söylenmesine karşı dudaklarım iki yana kıvrıldı.
"Hastanede kalman gerekirken çıktın tamam ama karargaha niye geliyorsun ki? Hayır Oktay Albay buna nasıl izin veriyor ben bunu da anlamıyorum." Diye söyleniyordu.
"Dönebilirsin." Dedim saçlarımı toplarken. Saçlarımı topladıktan sonra odadan çıkmak için kapıya doğru adımlamaya başladım. Arslan kolumdan tutup beni durdurdu.
"Bana bak İris, kendini zorlama. Ağrın olursa git dinlen tamam mı? Aklım burada kalmasın, söz ver." Dedi düşünceyle. Bugün de herkes bana söz verdiriyordu.
"Tamam söz, sen operasyona odaklan aklın kalmasın. Zorlamayacağım kendimi." dedim ufak bir tebessümle. O da kafasını sallayıp "Tamam." Dedi. Beraber odadan çıktık, ben harekat merkezine doğru giderken o karargahtan çıkmak için merdivenlere doğru gidiyordu.
"Arslan!" Diye seslendim, durup bana doğru döndü. Ona doğru adımladım, yanına gelince konuşmaya başladım.
"Sende bana söz ver, hiçbirinizin burnu dahi kanamayacak, sağ salim geleceksiniz. Söz mü?" Dedim.
"Sağ salim gelmeye çalışacağız, söz." Dedi gülümseyerek. Kaşlarımı çattım. "Geleceksiniz!" Dedim sesimi azıcık yükselterek, karargahta bağıramazdım. Dişlerini gösterecek kadar gülümseyip kafasını salladı, daha sonra arkasını dönüp merdivenlerden inmeye devam etti.
...
Anka timi, sınıra yakın bir köye saldırı olacağı istihbaratı sonucunda köyü korumak için görev almışlardı.
Köye ulaşmalarına on beş dakika kalmıştı.
"Komutanım; Baran, Boran ve Rezan'ı mahkemeye götüren araca saldırmışlar." Diye konuştu Aycan. Üçü yarım saat önce mahkemeye sevk edilmişlerdi.
"Kaçmışlar mı?" Diye sordum oturduğum sandalyeden kalkarak. "Sanırım evet komutanım." Dedi Aycan başını aşağı yukarı sallayarak. "Hemen albaya haber verin. Nereye gittiklerini bulmaya çalışın." Dedim.
"Emredersiniz komutanım." Deyip önlerine döndüler, Ecem, Oktay Albaya bilgi verirken, Aycan nereye gittiklerini bulmaya çalışıyordu.
Bir kaç dakika sonra harekat merkezine Oktay Albay girdi. Ayağa kalkan askerlere otur emri verdikten sonra direkt bizim yanımıza geldi.
"Sorun ne yüzbaşım." Dedi Oktay Albay bana bakarak. "Boran'ları mahkemeye götüren araca saldırmışlar komutanım." Dedim.
"Buldum komutanım." Dedi Aycan. "Neredelermiş." Diye sordu Oktay Albay.
"Okula girmişler komutanım." Diye cevap verdi Aycan. "Okul?" Diye sorarcasına konuştum.
"İlkokula girmişler komutanım." Dedi Aycan ve bir kamera görüntüsü açtı, görüntüde net bir şekilde Boran'ların okula girdiği görünüyordu.
"Ecem, hemen beni emniyet müdürü ile bağla. Aycan sende hazırda olan hangi timlerimiz var ona bak." Diye emirler vermeye başladı Oktay albay.
Kısa bir süre sonra Oktay Albay ve emniyet müdürü konuşmaya başlamıştı, onların konuşması bittikten sonra Aycan konuşmaya başladı.
"Komutanım, timlerin çoğu görevde, burada olan iki timden birinde bir şehidimiz var bir saat önce döndüler görevden, diğer timde de üç yaralımız var." Diye konuştu Aycan. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.
"Emniyet ile ortak operasyon gerçekleştireceğiz, bana Gece ve Pusat Yüzbaşla, dört asker daha bul Aycan. Beş dakikan var." Dedi Oktay albay. "Komutanım bende gelmek istiyorum." Dedim Oktay Albaya doğru dönüp.
"Hayır yüzbaşım sen burada kalacaksın." Diye kesin bir şekilde emir verdi. Oktay Albay harekat merkezinden çıkınca bende peşinden çıktım. "Komutanım, lütfen izin verin. Ben onları yakalamak için iki yılımı verdim, lütfen." Dedim.
Oktay Albay odasının kapısına gelince durup bana döndü, "Git hazırlan ama kılına bile zarar gelirse bir daha bu karargaha adım atamazsın." Dedi bıkkınca. Kafamı sallayıp onayladım.
...
Şuan okulun önünde durmuş olan minibüsün içinde okul kameralarına bakıyordum.
Emniyetten terörle mücadele ekipleri sivil olarak okulun içine girmiş Boran'ları ararken, okulun arkasında Pusat ve iki asker, önünde Gece ve iki asker bekliyordu.
Kaçmaya çalışırlarsa onlar müdahale edecekti.
Oktay Albay, ben ve üç tane terörle mücadele polisi aracın içerisindeydik.
Gözüm okulun bahçesine kaydı. Ders saati olduğu için bahçede fazla çocuk yoktu, sadece beden eğitiminde olan öğrenciler vardı.
"Amirim bodrum katta hareketlilik var dikkat edin, orada olabilirler." Diye telsize doğru konuştu polislerden biri.
Gözüm tekrar kameralara döndüğünde merdivenlere doğru hareket eden Rezan'ı gördüm.
Rezan'ın elindeki silahı görünce kaşlarım çatıldı. Bunlar hiç kimseye acımazdı, çocuk demeden vurulardı.
Sivil polislerden bir kaç kişi bahçedeki çocukların, ve sınıfların olduğu kattaydı, bir aksilik olursa hemen çocukları okuldan çıkartacaktık.
"Baran arka taraftan çıktı. Peşindeyim." Dedi Pusat telsizden.
Kameradan polislerin Rezan'ı yakaladığını gördüm.
"Baran, Türk askerinin şefkatli kolları arasında. Araca doğru geliyoruz." Diye konuştu Pusat, telsizden de olsa sesindeki mutluluğu hissetmiştim.
Geriye sadece Boran kalmıştı. O sırada okulun camından atlayıp buraya doğru koşan Boran'ı görmemle dudaklarım iki yana kıvrıldı.
Arkasına baka baka koşuyordu. Bizim bulunduğumuz aracın yanından geçeceken kafasını çevirip arkaya doğru bakmaya çalıştı.
Tam o sırada aracın kapısını açtım ve kapıya çarpıp yere düşmesini sağladım. Elinden yere düşen silahı uzaklaştırıp kendi silahımı başına dayadım.
"Kaldır ellerini Boran." Dedim silahımı başına bastırırken. Kafasını çevirip önce bana sonra kafasına dayadığım silaha bakıp ellerini kaldırdı.
Polislerden biri arabadan inip Boran'ın ellerini arkadan kelepçeledi ve arabaya bindirdi.
Pusat'ın da arada bir Baran'ın kafasına vurarak buraya getirdiğini gördüm. Okulun arka çıkışından da polisler Rezan'ı çıkartıp buraya doğru getiriyordu.
Gelen bildirim sesiyle telefonumu arka cebimden çıkartıp mesaja baktım.
"-Komutanım, Anka timi köye saldıran teröristleri etkisiz hale getirdi, görevi orada bulunan jandarma timine devrettiler ve şuan helikoptere ulaşmak üzereler."
Dudaklarım iki yana kıvrıldı, iki operasyon da başarılıydı.
***
Bölüm sonu.🍀
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Oy verip, yorum yaparsanız çok mutlu olurum.
Görüşmek üzere...🤗
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.38k Okunma |
470 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |