22. Bölüm

22. Bölüm

Kübra
kubraq

 

 

 

Merhaba, hoş geldiniz. Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar...🍀

 

 

Instagram: lavinyaofficial_

 

*** 

 

Gözlerimi sıkıca yumup açtım, kendime gelmeye çalıştım. Gece, kadını almaya giderken bende hızla Arslan'ın yanına koştum. "Kalbi atmaya başladı!" Diye bağırdı sıhhiyeci.

Elimi boynuna yaslayıp nabzına baktım. Aycan'ın dediği gibi çok yavaş atıyordu. Gözüm Arslan'ın saçlarına kaydı, kısalmıştı.

Saçlarının bir kısmı yerdeydi, yamuk yumuk kesmişlerdi. Sıhhiyeci yanıma gelip Arslan'ı kontrol etmeye başladı.

Aycan, bir Arslan'a bir de Koray'a bakıp ağlıyordu.

Oğuz, Meriç'in yanında sürekli nabzına bakıyordu, gözlerinden akan yaşlar eşliğinde bir şeyler diyordu Meriç'e.

Alaz yere çöküp başını ellerinin arasına almıştı, gözleri ölüm kalım savaşı veren üç adamın üzerinde geziniyordu.

Derin bir nefes aldım, benim kontrolümü toplayıp onları buradan çıkartmam lazımdı.

Pusat ve Gece'ye baktım. Gece, arkası bana dönük şekilde oturan kadınla konuşuyordu, ne konuştuklarını duyamıyordum.

Pusat ise bir Gece ve kadına bakıyor, bir bizim olduğumuz tarafa bakıyordu. İkisinin de gözleri doluydu.

Kapıdan içeriye timden biri girdi. "Komutanım, dışarısı temiz." Dedi.

"Durumları nasıl?" Diye sordum sıhhiyeciye dönüp.

"Acilen hastaneye gitmemiz lazım komutanım." Dedi sıhhiyeci.

"Sedyeye alalım, çıkıyoruz buradan hadi!" Dedim, Sıhhiyeci, Oğuz ve Alaz çantalarından sedyeleri çıkartıp açtılar.

Gece, kadını kolundan tutup kaldırdığında kadınla göz göze geldik. Kaşlarım çatıldığında bir iki adım geriledim, Pusat hızla yanıma gelerek kolumu tuttu. Aldığım nefes yetmiyormuş gibi hissediyordum.

Bu nasıl olabilirdi? Gerçek değildi, evet evet gerçek değildi. Yine gördüğüm saçma rüyalardan birini görüyordum. Şuan karşımda bana dolu gözlerle bakan kişi kardeşim değildi, bu bir rüyaydı.

Gözlerimi sıkıca yumdum, tekrar açtığımda bu saçma rüyadan uyanacaktım.

Gözlerimi açtım, Melek hâlâ karşımdaydı. Aynı şekilde bana bakıyordu. Kafamı, baygın bir şekilde sedyeye alınan Arslan'a çevirdim daha sonra Pusat'a baktım.

"Gerçek mi bu?" Diye sormuştum ama kendi sesimi kendim bile zor duymuştum.

"Gerçek İris." Dedi o da fısıldayarak. Kafamı tekrar Melek'e çevirdim.

O şehit olmuştu, bulunduğu depo patlamıştı ve benim kardeşim şehit olmuştu, annemin ve babamın yanına gitmişti.

Şimdi nasıl kanlı canlı karşımda durabiliyordu, bunca zaman yaşıyorsa neden çıkıp da gelmemişti?

Melek koşarak yanıma gelip bana sarıldığında üzerimdeki şaşkınlığı hâlâ atamamıştım. Ona sarılmak için herhangi bir hamlede bulunmamıştım. Sağ elimde olan silahı sıkmaya başladım, sol elim ise yumruk şeklini almıştı.

Gözüm tekrar Arslan'lara kaydı, önceliğim şuan için onlar olmalıydı. Melek ona sarılmadığımı fark ettiğinde geri çekildi. "Abla?" Diye sorarcasına konuştu.

"Hadi çıkıyoruz buradan!" Deyip Arslan'ın sedyesinin yanına gittim. Şuan Melek ile konuşacak gücüm yoktu, üstelik Arslan'ların hayatı söz konusuydu. Bir an önce buradan çıkmamız lazımdı.

 

...

 

Şuan helikopterdeydik, direkt Ankara'ya gidiyorduk. İnmemize çok az bir zaman kalmıştı. Üçünün de durumu hâlâ aynıydı. Melek'le hiç konuşmamıştım, onun olduğu tarafa bakmamaya özen gösteriyordum.

İçimde ona karşı çok büyük bir kırgınlık vardı. Üç yıl olmuştu, koskoca üç yıl. Neden bana yaşadığını söylemediğini deli gibi merak ediyordum ama konuşacak cesaretim yoktu.

Ben kendi öz kardeşimin yaşadığını üç yıl sonra öğreniyordum, bir bordo bereli yüzbaşı kendi öz kardeşinin şehit olmadığını üç yıl sonra öğreniyordu. Düşündüklerimle birlikte dudaklarımda ufak bir tebessüm oluştu, ama bu tebessüm mutluluktan çok uzaktı.

"İyi misin?" Diye sordu yanımda oturan Pusat. Kafam sallayarak onayladım ama nasıl olduğumu bende bilmiyordum.

Helikopter, hastanenin helikopter pistine indiği zaman kapıları açıp hızla indik. Karargah, hastaneyi önceden bilgilendirdiği için doktorlar ve sedyeler hazırdı.

Bizimkileri sedyeye alıp ameliyathaneye doğru gitmeye başladık. Sıhhiyeci de bu arada doktora durumları hakkında bilgiler veriyordu.

Ameliyathanenin kapısına gelince biz durduk, doktorlar geçtikten sonra kapı kapandı.

Birkaç saniye kapanan kapıya sanki arkasını görebiliyormuş gibi baktıktan sonra arkamı dönüp kapının karşısında ki duvarın yanına gittim ve kendimi yere bıraktım. Bütün gücüm çekilmiş gibiydi.

Gözlerim kanlı ellerimde takılı kaldı. Arslan'ın omzuna tampon yaptığım sırada bulaşmıştı kan elime, ellerimi üniformama sürttüğüm için üniformam da kan olmuştu. Gözlerimi tekrardan karşıya çevirdim.

Oğuz, başını ellerinin arasına almış hıçkırarak ağlıyordu.

Alaz'ın da gözlerinden yaşlar akıyordu, aynı zamanda ellerini açmış dua ediyordu.

Aycan, ameliyathane kapısının dibine oturmuş ağlıyordu.

Pusat'ların timi köşede duruyordu, bazıları dua ediyordu.

Pusat, Gece'nin yanında sandalyeye oturmuş elini tutuyordu.

Gece ise gözünü kırpmadan Melek'e bakıyordu.

Melek ayakta duruyordu, tam olarak ne yaptığını bilmiyordum. Hâlâ bakmamıştım ona, sadece göz ucuyla ayakta olduğunu görmüştüm.

Gözlerim tekrardan ameliyathanenin kapalı kapısına çevrildi.

Birkaç dakika sonra buraya doğru hızla yaklaşan adım sesleri duydum fakat gözlerimi hâlâ ameliyathanenin kapısından çevirmedim.

"Oğlum? Oğlum nasıl!?" Diye sordu endişeli bir şekilde Asuman teyze.

"Ameliyata alındı." Dedi Aycan. "Doktorlar bir şey demiyorlar mı?" Diye sordu bu sefer.

"Ameliyata daha şimdi girdi anne, demiyorlar." Diye cevap verdi Aycan.

"Asuman teyze gel otur." Dedi Pusat.

Teyzem yanıma gelip eliyle saçlarımı okşadı. "Kuzum, sen iyi misin?" Diye sordu. Gözlerimi ameliyathanenin kapısından ayırmadan başımı aşağı yukarı salladım.

"Kuzum hadi kalk yerde-" Cümlesini bölen şey Melek'i görmesiydi büyük ihtimalle.

"Bu kim?" Diye sordu bana bakarak. Bende gözlerimi ona çevirip gülümsedim. "Yeğenin." Dedim sadece. Gözlerimi tekrardan ameliyathanenin kapısına çevirdim.

Teyzem ayağa kalkarak Melek'in yanına gitti ve bir şeyler dedi daha sonra birbirlerine sarıldılar.

Bir süre sonra iki kadın ve bir adam koşarak bizim olduğumuz tarafa geldiler. Yüzlerine daha dikkatli baktığımda Meriç'in annesi, babası ve kardeşi olduğunu fark ettim.

Babası, biraz ilerideki sekreterlerin olduğu masaya gidip sekreterlerle konuşmaya başladı. Oğuz onları görünce arkasını dönüp gözyaşlarını silmeye çalıştı, Meriç'in annesi direkt Oğuz'un yanına gidip sarıldı.

Oğuz da, Meriç'in annesine sarıldı. Bir süre sarılı kaldıktan sonra ayrıldılar. Bu sırada Meriç'in babası sekreterle konuşmasını bitirip yanlarına gitmişti. "Durumları nasılmış?" Diye sordu Meriç'in annesi.

"Ameliyattalar, doktorlar bir şey demedi daha." Dedi Oğuz.

"Baba sen giremez misin ameliyata? En azından nasıl olduklarını öğrensen?" Diye sordu Masal.

Meriç'in babası doktor olduğu için söylemişti bunu, annesi ise psikologdu.

"İzin vermediler." Diye cevap verdi Meriç'in babası.

 

...

 

Tam dört saat yirmi üç dakika boyunca yerimden sadece kan vermek için kalkmıştım, kanı verdikten sonra aynı yere geri oturup kapıya bakmaya devam ettim.

Melek'in yanıma yaklaştığını gördüğümde derin bir nefes alıp verdim. "Abla? Konuşmayacak mısın benimle?" Diye sordu. Daha yeni akmayı bırakan göz yaşlarım Melek'in sesini duymamla beraber tekrar akmaya başladı.

Onu çok özlemiştim. Kokusunu, ses tonunu, saçını taramayı, uyurken onu izlemeyi çok özlemiştim ama ona olan kırgınlığım da özlemim kadar çoktu.

"Abla." Dedi yalvarırcasına fakat ben şuan konuşabilecek durumda değildim. Konuşursam kesin kalbini kırardım o yüzden en iyisi susmaktı.

Gece bizim yanımıza geldiğinde konuştu. "Melek sonra konuşursunuz, gel biz kantine gidip içecek bir şeyler alalım." Deyip Melek'in kolundan tutup götürdü.

Pusat da gelip benim yanıma otururken konuştu. "İyi misin diye soracağım ama saçma olacak. Ben inanıyorum üçü de sağ salim çıkacaklar."

Cevap vermedim, inşallah Pusat'ın dediği gibi olurdu. "Benimle de mi konuşmayacaksın?" Diye sordu ve cevap vermemi beklemeden devam etti. "Hava almak ister misin? Dışarıya çıkalım mı?"

"İstemiyorum, sadece onlar çıkana kadar bu şekilde durmak istiyorum." Dedim gözlerimi ameliyathanenin kapısından ayırmadan. Pusat da bir şey demeden sırtını duvara yaslayarak benim gibi yere oturdu.

Yarım saat boyunca kimseden ses çıkmamıştı, koridorda sadece Aycan ve Masal'ın hıçkırık sesleri yankılanıyordu.

Ameliyathanenin kapısı açıldığında hızla ayağa kalktım. Birden ayağa kalkmamla beraber dengemi kaybedip sendeledim, kolumu tutan Pusat olmasa yere kapaklanmıştım.

"Durumları nasıl?" Diye sordu hızla Aycan. Üç doktora bakarak.

"Üç hastayı da bir süre yoğun bakımda kontrol altında tutacağız, vücutlarında ciddi derecede ezikler, kırıklar ve kesikler var. Hayati tehlikeleri devam ediyor, her şeye hazırlıklı olun. Geçmiş olsun." Deyip yürümeye başladılar.

"Her şeye hazırlıklı olun ne demek ya? Çıkacaklar onlar güçlüdür, değil mi komutanım? Güçlüdür onlar çıkarlar." Dedi Oğuz sanki biz onaylayınca, onlar çıkacaklarmış gibi.

Arkamı dönüp, ilerleyen doktorların peşinden ilerlemeye başladım. Koridordan döndüklerinde biraz daha hızlandım. "Doktor bey!" Diye seslendim

Doktorlar durup bana baktıklarında konuşmaya deva ettim. "Durumları hakkında daha detaylı bilgi alabilir miyim?" Diye sordum.

"Tabii ki, buyurun odamda konuşalım isterseniz?" Dedi doktorlardan birisi.

"Olur." Dedim, odaya girince doktorlardan biri masasının önündeki, diğer ikisi karşıdaki koltuklara oturdular.

"Durumları pek iç açıcı değil açıkçası. Arslan Arınç'ın omzundaki metal parçasını çıkarttık ama kolunda his kaybı oluşacaktır, bunun kalıcı mı geçici mi olacağını uyandığı zaman anlayacağız. Vücuduna çok fazla elektrik verilmiş bu yüzden iç organları da zarar görmüş." Dedi doktor masanın üzerindeki ellerini birleştirerek.

"Meriç Akça'nın kalbi ameliyat esnasında iki kere durdu. Kaburgalarında ciddi derecede kırıklar var. Omuriliğinde de hasar var, felç kalma ihtimali var, uyandığında daha net konuşabiliriz." Dedi karşımdaki doktorlardan birisi.

"Koray Altan'ın sağ bacağında derin kesikler var, eğer uyanırsa bacağında kalıcı veya geçici his kayıpları oluşacaktır. Dediğimiz gibi üçünün de hayati tehlikeleri çok yüksek, her ihtimale hazır olun. Sizinle açık konuşacağım, yaşama ihtimalleri çok düşük yaşasalar bile vücutlarında kalıcı hasar kalabilir." Dedi karşımdaki diğer doktor.

Doktorlar konuştukça aldığım nefes boğazıma takılıyormuş gibi hissetmeye başladım.

Arslan'ın kolunda, Koray'ın ise bacağında his kaybı oluşabilirmiş. Meriç'in omuriliğinde hasar varmış. Bu onlar için ölmek gibi bir şeydi.

Bir asker için göreve bir daha geri dönememek ölmekten beterdi. Gazi olmak her ne kadar onurlu olsa da, bir o kadar acı vericiydi.

Dudaklarıma zorla bir gülümseme kondurdum. "Tamam, teşekkürler." Deyip hızla çıktım odadan.

Koridora çıktığımda dengemi kaybettim, duvara tutunup dengemi sağlamaya çalıştım.

Sağ elim kalbimin üzerine baskı yaptığında derin nefes almaya çalıştım.

Doktorların söyledikleri beynimin içinde dönüp duruyordu. Bedenlerinde his kayıpları oluşacaktı ve bunlar kalıcı da olabilirdi, tabii uyanırlarsa.

"İris?" Diye seslendi yanıma gelip kolumu tutan Pusat.

"Ne oldu?" Diye sordu. Cevap verecek durumda değildim. "Gel otur şöyle." Deyip yan taraftaki sandalyelerden birine oturttu beni.

"Yaşama ihtimalleri çok düşük, yaşasalar bile vücutlarında kalıcı hasar kalabilir" Doktorun dediği cümleyi birebir dışımdan söyledim.

"Ne?" Dedi Pusat şokla.

"Doktorlar öyle dedi Pusat. Koray'ın bacağında kalıcı veya geçici his kayıpları oluşacakmış. Meriç'in omuriliği hasar görmüş felç kalabilirmiş, kaburgalarında kırıklar varmış. Arslan'ın kolunda hissizlik oluşabilirmiş ve iç organlarında hasar varmış. Yaşama ihtimalleri çok düşükmüş öyle dediler." Dedim ağlayarak.

Pusat'ın gözünden de bir damla göz yaşı düştüğünde bana sıkıca sarıldı.

"Ben inanıyorum Lavinya, üçü de sağ salim çıkacaklar oradan." Dedi, konuşurken titreyen sesinden onunda ağladığını anladım.

"Lavinya." Dedim kendi kendime. "Lakabımın hakkını verdim değil mi Pusat? Ölüm çiçeği etrafındaki herkesi öldürdü." Diye devam ettim, sesim fısıltıdan öteye geçmiyordu. "Ve son, mutsuz olanından."

Dudaklarımda buruk bir gülümseme oluştu, gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu.

"Etrafındaki herkesi öldürmedin. Bak ben yaşıyorum, Gece yaşıyor, biz yaşıyorsak senin sayende. Böyle saçma sapan şeyler düşünme." Dedi, benim gibi fısıldayarak. "Onlar iyi olacaklar bak gör, Pusat demişti dersin." Dedi bu sefer gülerek.

"Yoğun bakım nerede?" Diye sordum.

"İstersen önce bir hava alalım?" Diye sordu. Başımı iki yana salladım. "Tamam gel." Deyip kalktı, kolumdan tutup kalkmam için hafifçe çekti.

Yoğun bakımın önüne geldiğimizde direkt içeriyi gösteren camın önüne gittim.

Üçü de yan yana yatıyordu, ortada Arslan yatıyordu. Arslan'ın sol tarafında Koray, sağ tarafında ise Meriç yatıyordu.

Yanıma koşarak bir adam geldi, en az elli beş yaşındaydı. "Koray'ım? Nasıl bu hale koydular seni yavrum? O vicdansızlar senin kemiklerini nasıl acımadan kırdılar yavrum benim?" Diye fısıldadı, muhtemelen benim dışımda kimse duymamıştı çünkü çok sessiz söylemişti.

Bu sırada konuşarak gelen Gece ve Melek'in seslerini de duymaya başladım. Yoğun bakımın kapısı açıldığında içeriden İpek çıktı.

"İyi olacaklar ben inanıyorum moralinizi bozma-" Derken gözleri bir yerde kitlenip kaldı ve cümlesi yarıda kesildi. "Sen nasıl?" Dedi şok içinde sonra gözleri bana döndü, muhtemelen Melek'i görmüştü.

"Gerçek mi bu?" Diye sordu. Kafamı sallayıp tekrardan cama doğru çevirdim. Bu sırada İpek'in hızla yürüdüğünü görmüştüm, İpek'in adım sesleri durduğunda koridorda tokat sesi duyuldu.

Onlara dönüp baktığımda Melek'in yüzünün sol omzuna doğru döndüğünü ve İpek'in elinin havada olduğunu gördüm.

"Sen bunca zaman neredeydin?!" Diye bağırdı, tekrar tokat atacakken Gece aralarına girip İpek'in kolunu tuttu. "İpek dur, hastanedeyiz zamanı değil." Dedi Gece.

"Komutanım bırakın vursun, en azından beni görmezden gelmeyip bir tepki veriyor." Dedi Melek gözlerimin içine bakarak.

Dişlerimi ve yumruklarımı istemsizce sıktım. Sanki ben keyfimden onu görmezden geliyordum, konuşacak çok şey vardı bunu biliyordum ama ben konuşursam kalbi kırılırdı.

Yumruk yaptığım sağ elimle yanımdaki duvara hızla vurdum. Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım ama pek bir faydası olacak gibi durmuyordu.

Gözlerim camın diğer tarafında yatan Arslan'a kaydı. Uyan artık. Uyan da sana sarılabileyim, uyan da senin kollarında sakinleşeyim. Uyan hadi Arslan aç gözlerini.

...

(-Üç gün sonra-)

"İris git dinlen artık, kaç gündür buradasın yeter." Dedi Pusat, bu konuşmayı defalarca yapmıştı ama dinlememiştim. Arslan uyanmadan ben bu hastaneden çıkmayacaktım.

"Üç gün, on yedi saat, kırk iki dakika." Dedim gözlerimi uyuyan Arslan'ın üzerinden çekmeden.

Meriç dün, Koray ise ondan bir önceki gün uyanmıştı. Fakat Arslan daha uyanamamıştı.

Koray, doktorların dediği gibi bacağını hissetmiyordu fakat doktorlar bunun geçici bir durum olduğunu birkaç gün sonra hissetmeye başlayacağını söylemişti.

Meriç'in felç kalıp kalmayacağı henüz belli değildi birkaç güne belli olurmuş. O da boynundan aşağısını hissetmiyordu.

"İris yeter dedim! Yüzüme bak! Tamam üzülüyorsun anlıyorum ama kendine zarar vermeyi kes artık! Bu yaptığının ona hiç bir faydası yok. Eve git bir şu üstünü değiştir, duşa gir, uyu sonra tekrar gel. Hadi gidin Gece'yle, ben buradayım bir şey olursa haber veririm." Dedi, son cümleleri normal ses tonuyla söylerken.

"Hadi İris, gel gidelim biz." Dedi Gece. Kafamı iki yana salladım. "Gelmeyeceğim, boşuna yormayın kendinizi." Dedim.

"Of İris of!" Deyip gitti Pusat. "İris tekrar geleceksin zaten, sadece gidip biraz uyu sonra gel." Dedi Gece beni ikna etmeye çalışarak.

"Gece, burada yatan kişi Pusat olsaydı sen gidip uyuyabilir miydin?" Diye sordum gözlerimi Gece'ye çevirerek. Başını iki yana salladı. "O zaman bana git, uyu falan deme." Dedim, tekrar kafamı cama çevirdim. "Tamam." Deyip sandalyelerden birine oturdu.

Melek, bir operasyon yüzünden yaşadığını gizlemiş, Pusat öyle söylemişti. Ben henüz konuşmamıştım Melek'le. Üç gündür yüzüne bile bakmamıştım. O ise pes etmeden yanımda duruyordu sadece ifade vermek için karargaha gidip gelmişti, onun dışında bir an bile yanımdan ayrılmamıştı.

Asuman teyze, eve gidip gelmişti sürekli. Her ne kadar gitmek istemese de onu zorla götürmüşlerdi. Şuanda da evdeydi. Teyzem de onunla beraberdi.

Aycan ise bir burada bir Koray'ın yanında duruyordu.

Oğuz, Meriç'in yanından ayrılmamıştı. Alaz ise hem buraya geliyor hem de Koray ve Meriç'in yanına gidiyordu.

Hemşire gelip yoğun bakıma girdi, ilaçları vermek için belirli aralıklarda hep bu hemşire geliyordu. Arslan'ı kontrol ederken birden telaşla hareket etmeye başlaması kaşlarımın çatılmasına sebep oldu.

Hemşire yanda duran düğmeye bastıktan bir süre sonra doktor koşarak bizim olduğumuz yere doğru geldi, hızla içeriye girip Arslan'ın yanına gitti. Hemşire de gelip içeriyi görmememiz için perdeyi kapattı.

"Bir şey oldu. Gece, hemşire çok telaşlandı kötü bir şey oldu." Dedim, sanki içeriyi görebilecekmişim gibi camdan bakmaya çalıştım ama içerisi hiçbir şekilde görünmüyordu. "Olmaz, Arslan da gidemez Gece. Hayır olmaz." Diye fısıldıyordum.

"Olmayacak, ne biliyorsun kötü bir şey olduğunu? Belki de uyandı." Dedi Gece.

"Abla bak doktorlar yanında, iyi olacak." Dedi Melek de yanıma gelerek.

İyi olacak, evet. Uyanacak Arslan daha sonra beni yine kulübemize götürecek. Orada tekrardan gülüp eğeleneceğiz.

Doktor içeriden çıktığında hızla yanına ilerledim. "Hastamız uyandı, hayati tehlikesi geçti. Birazdan normal odaya alacağız o zaman hastayı görebilirsiniz. Geçmiş olsun." Dedi gülümseyerek.

"Allah'ım, çok şükür." Dedim gözlerimi kapatıp rahat bir nefes vererek.

...

Arslan, normal odaya alınalı bir saat olmuştu. Odada şuan ben, Asuman teyze, Aycan, Pusat, Gece, Melek ve Alaz vardık.

Asuman teyze, Arslan'ın yanındaki sandalyede oturmuş elini tutuyordu. Arslan'ın diğer tarafında da Aycan vardı.

Ben sırtımı duvara yaslamış bir şekilde Arslan'a bakıyordum fakat Arslan odaya geldiğinden beri hiç bana bakmamıştı.

Asuman teyze gözlerini zor açıyordu, her an uyuyacak gibi duruyordu. "Anne sen git dinlen, bak ben iyiyim." Dedi Arslan, Asuman teyzenin yorgun olduğunu anlayıp.

"Yok oğlum iyiyim ben." Dese de kapanan gözleri aksini söylüyordu.

"Anne, abim iyi bak. Sen git dinlen sonra geri gelirsin, ben zaten buradayım." Dedi Aycan.

"Tamam o zaman ben yemek yapıp geleyim, sen sevmezsin hastane yemeklerini." Dedi son cümlesini Arslan'ın yanağını okşarken. Daha sonra bir şey demeden odadan çıktı.

"Abi bende bir diğerlerine bakıp geleyim." Dedi Aycan. Arslan başını aşağı yukarı salladığında o da çıktı odadan. Koray'ın yanına gidiyordu.

"Geçmiş olsun Arslan. Gel sevgilim biz de işimizi halledelim, sonra geliriz." Dedi Gece gülümseyerek, daha sonra Pusat'ın kolundan tutup çekiştirdi.

"Ne işi Gece'm?" Diye sordu Pusat anlamayarak. Gece, Pusat'ın karnına dirseğiyle vurduğunda sanki birden hatırlamış gibi konuşmaya devam etti.

"Ha şey, o işi anladım. Geçmiş olsun Arslan, biz tekrar geliriz." Dedi ve hızla odadan çıktı. Gece de bana bakıp gülümsedi ve göz kırptıktan sonra o da dışarıya çıktı.

Simdi odada sadece Arslan ve ben kalmıştık. Arslan, sanki ben burada yokmuşum gibi kafasını camdan tarafa çevirip dışarıyı izliyordu.

Neden böyle davrandığını bir türlü anlamıyordum. Uyandığından beri bir kez bile yüzüme bakmamıştı, bana bakmak bir yana, olduğum tarafa yüzünü bile çevirmemişti.

"Arslan?" Dedim fısıldayarak. Sesli söylersem sesim titrerdi, gözlerim hafiften dolmaya başlamıştı zaten.

Cevap vermedi, hem görmezden hem de duymazdan geliyordu beni. "Arslan." Dedim, bu sefer sesim daha yüksek ama titrek çıkmıştı.

Arslan'ın kaşlarının çatılmıştı fakat yüzünü hala benim olduğum tarafa çevirmiyordu.

"Neden cevap vermiyorsun bana?" Diye sordum bu sefer titreyen sesimle. Arslan bu sefer sağ elini yumruk yapmıştı ama hâlâ bana bakmıyordu.

Dudaklarımdan bir hıçkırık sesi yükseldi ardından gözlerimdeki yaşlar hızla akmaya başladı. Duygu patlaması yaşıyordum sanırım, üç gündür gözlerimden yaşlar aksa da kendimi tutmuştum fakat şuan tutamıyordum.

O kadar seslenmeme rağmen dönüp bana bakmayan adam, ağladığımı anlayınca başını hızla benim olduğum tarafa çevirip gözlerimin içine baktı.

"Ağlama." Dedi yalvarırcasına, ses tonu daha çok ağlamama sebep oldu. Artık dizlerimde güç kalmamıştı, birden yere çöküp hıçkırarak ağladım.

Çok dolmuştum ve tam da şuan patlıyordum. "Ağlama." Dedi bir kez daha aynı şekilde. "Gel buraya, yanıma. Ağlayacaksan da omzumda ağla, gel." Dedi.

Yerden zar zor kalkıp dediği gibi yanına gittim, amacım yanındaki sandalyeye oturup kafamı omzuna koymaktı fakat o yatakta biraz kenara kayıp bana yer açtığında yanına yatmamı istediğini anladım.

Sağ eliyle yanındaki boşluğa iki kere vurup yanına yatmamı belli edercesine kaşlarını hareket ettirdi.

Yavaşça yanına yatıp kafamı onun omzuna koydum ve ağlamaya devam ettim. "Neden bakmadın bana? Cevap da vermedin?" Diye sordum, ses tonum oyun oynarken küsmüş bir çocuk gibi çıkmıştı.

Arslan derin bir nefes alıp verdiğinde, karnının üzerindeki elim havaya kalkıp indi. Sağ eli saçımı okşamaya başladığında dudaklarım iki yana kıvrıldı ama hâlâ gözümden yaşlar akmaya devam ediyordu.

"Yine mi cevap vermeyeceksin bana?" Dedim kırgın bir sesle.

"Saçlarım." Dedi sadece, devamını getirmesini bekledim ama konuşmadığında kafamı kaldırıp yüzüne baktım.

"Saçların?" Dedim sorarcasına, saçlarıyla, konuşmamasının ne ilgisi vardı ki. Kesilmiş olan saçlarına baktım, o sırada Arslan elini kafama getirip baskı uyguladı ve başımı omzuna koymamı sağladı.

"Bakma." Dedi, bu sefer onun sesi oyun oynarken küsmüş bir çocuk gibi çıkmıştı. "Nasıl göründüğünü bilmiyorum ama kötü gözüktüğünden eminim. Bakma o yüzden." Diye devam etti.

Ne yani saçları kesildiği için mi benim yüzüme bakmıyordu?

"Saçların kesildiği için mi bakmadın bana? Konuşmadın?" Diye sordum, sesim şaşkın çıkmıştı.

"Beni bu halde görmeni istemedim. Saçlarımı seviyordun ama şimdi çok kötü görünüyordur. Bakma." Dedi. Kafamı kaldırıp ona baktım. Bunun için mi bakmıyordu bana?

"Salaksın bunu biliyorsun değil mi!? Ya benim canımdan can gitti sana, size bir şey olacak diye! Seni düşündüğün şeye bak aptal!" Diye bağırdım ellerimi gözüme getirip akan yaşları silerken.

Arslan kaşlarını çatıp elime uzandı. Elimi tutup baktı, daha sonra tekrar bana dönüp konuştu. "Bu ne? Ne yaptın eline?"

Melek'e sinirlenip duvara yumruk attığım zaman eklem yerlerim kanamış, hafif şişip morarmıştı.

"Duvara yumruk attım." Dedim dürüstçe. Kaşları daha fazla çatıldı. "Neden?"

"Anlatırım sonra. Şuan sana kızgınım, konuyu değiştirme." Dedim elimi elinden çekerek.

"Özür dilerim." Dedi gülümseyerek. "Gel uyu biraz. Uykusuz görünüyorsun." Diye devam etti.

Kafamı tekrardan Arslan'ın göğsüne koydum. "Melek'e sinirlenip duvara yumruk attım." Dedim, biriyle konuşmak istiyordum bu durumu artık.

"Melek?" Diye sordu. "Kardeşim olan Melek." Dedim gülümseyerek, tabi Arslan benim gülümsediğimi görmemişti.

"Nasıl? Anlamıyorum İris, düzgünce anlatır mısın?" Dedi. O da haklıydı, hiçbir şeyden haberi yoktu.

"Biz sizin tutulduğunuz yere geldiğimizde siz baygındınız, karşınızda elinde silahla Melek duruyordu. Sizi kurtarmak için gelmiş o da oraya. Bir operasyon için de kendini bunca yıl öldü göstermiş, operasyonun detaylarını bilmiyorum." Dedim.

"Sen niye sinirlendin? Sevinmen gerekmiyor mu?" Dedi saçlarımı okşarken.

"Üç yıl oldu Arslan, koskoca üç yıl. Ben ne hissedeceğimi bilmiyorum. İpek onu gördüğünde gidip tokat attı, Gece aralarına girdiğinde, Melek 'Komutanım bırakın vursun, en azından beni görmezden gelmeyip bir tepki veriyor.' dedi gözlerimin içine bakarak. Bende ona sinirlenip duvara yumruk attım."

"Konuştun mu Melek'le?" Diye sordu. Başımı iki yana salladım. "Neden konuşmadın?" Diye sordu bu sefer.

"Kırgınım Arslan, hem de çok. Eğer konuşursam onu da kırarım." Konuşurken tekrardan sesim titredi.

"Tamam ağlama artık, hadi uyu daha sonra bu konuyu daha detaylı konuşuruz." Dedi saçımı okşamaya devam ederken.

Kollarımı Arslan'ın bedenine dolayıp kapattım gözlerimi. Kulağıma gelen kalbinin sesleri dudaklarımda ufak bir gülümsemeye sebep oldu.

O iyiydi, yaşıyordu, kalbi atıyordu, saçımı okşuyordu ve ben onun göğsünde uyuyordum. Çocukluğumdan gelen biri olduğu için mi, yoksa başka bir nedenden ötürü mü bilmiyorum ama Arslan'a sarılmak, onun yanında olmak bana huzur veriyordu.

***

 

 

Bölüm sonu.🍀

 

 

Okuduğunuz için teşekkür ederim, umarım hoşunuza gitmiştir. Oy verip, yorum yaparsanız sevinirim.

 

 

Görüşmek üzere...🤗

Bölüm : 16.06.2025 21:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...