40. Bölüm

40. Bölüm

Kübra
kubraq

 

Merhaba, hoş geldiniz. Oy verip yorum yaparsanız sevinirim. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar...🍀

 

Instagram: lavinyaofficial_

***

İçeriye girdiğimizde bize bakarak sırıtan Korsan'ı gördüm, heyecanımı bastırmak için tırnaklarımı avuç içlerime geçirdim. Şuan sevinçten kahkahalar atabilirdim, sonunda bulmuştuk Korsan'ı.

Korsan sırıtmaya devam ederek, "Sen çıkabilirsin." Dedikten sonra ayağa kalkıp yavaş yavaş bize doğru yürümeye başladı.

Bizi karşılayan yaşlı terörist odadan çıkıp kapıyı kapattı.

Korsan, Tuğfan'ın karşısında durduğunda yüzündeki sırıtma anında kayboldu ve Tuğfan'a tokat attı. Tokatın etkisiyle Tuğfan'ın kafası yana doğru savruldu.

Gözlerim şaşkınlıkla irice açıldı. Böyle bir şey yapacağını düşünmemiştim.

"Kardeşin nerede?" Diye sordu Korsan.

"Ankara'da, karakolda." Dedi Tuğfan kafasını babasına çevirince. Eliyle dudağındaki kanı sildi.

Bende yavaşça elimi saçıma getirip örgümün ucundaki tokayı çözdüm, arasındaki minik vericinin düğmesine basıp time işaret gönderdim.

"Sen niye buradasın? Kardeşini neden getiremedin!?" Diye bağırıp öbür yanağına da tokat attı.

Bıçağı kazağımın arasından çıkartıp ipleri kesmeye başladım. Korsan'ın dikkati Tuğfan'da olduğu için beni görmüyordu.

"Askerlerden kendimi zar zor kurtardım baba, bizi aynı yerde tutmadılar." Dedi Tuğfan.

"Nasıl abisin sen! Kardeşini koruyamadın!" Deyip bu sefer yumruk attı Korsan. Bu sırada bende bileğimdeki ipleri çözmüştüm.

Tuğfan bana baktığında ellerimi çözdüğümü görüp Korsan'a döndü. Masanın üzerindeki kelepçeleri gördüğümde yavaşça masaya doğru ilerledim.

"Asıl sen nasıl babasın! Üç çocuğunun da hayatını kararttın! Senin yüzünden Tuğçe de bende hapiste çürüyeceğiz. Ben ne yaptıysam kardeşlerimi korumak için yaptım ama sen o kızın hayatını mahvettin! Sen kendi çocuklarını koruyamadın, hırsların yüzünden çocuklarını yaktın sen Korsan!" Dedi ve sert bir yumruk attı Tuğfan.

"Sen benimle böyle konuşmaya, bana el kaldırmaya nasıl cüret edersin!" Diyerek Tuğfan'a tokat atmak için elini kaldırdığında hızla bileğinden tutup kelepçeyi geçirdim, Korsan ne olduğunu anlamadan diğer bileğine de kelepçeyi taktıktan sonra diz kapağının arkasına vurup yere diz çöktürdüm ve bıçağı boğazına dayayıp bastırdım.

"Şşş bağırırsan keserim sesini." Dedim rahatsız edici bir fısıltıyla.

"Tuğfan kapı." Dediğimde Tuğfan, Korsan'ın ceplerini karıştırıp anahtarı buldu ve kapıyı kilitledi.

"Nasıl? Sen, siz nasıl?" Diye şaşkınlıkla konuştu Korsan. "Muhbir mi oldun? Askere mi çalışıyorsun Tuğfan?" Diye devam etti, konuşmaya başladığında bıçağımı boğazına bastırdığım için bağıramamıştı.

"Senin yapmadığını yapıyorum baba. Kardeşimi koruyorum, yine." Dedi. "İnan bana işin ucunda Tuğçe'nin hayatı olmasa seni şuracıkta öldürürdüm." Diye nefretle devam etti.

"Tuğfan." Dedim uyarırcasına. "Telefon, telsiz falan var mı?" Diye devam ettim. Time ulaşmam lazımdı.

Tuğfan elini Korsan'ın ceplerinde gezdirdikten sonra bulduğu telefonu bana doğru uzattı ve Korsan'ın belinden aldığı silahı babasının kafasına dayadı.

Elimi Korsan'ın boynundan çekip bir iki adım geriledim. Elimdeki telefonu açmaya çalıştığımda şifre istedi.

"Şifren ne?" Diye sorduğumda duymazlıktan geldi. Saçlarından tutup sertçe geriye doğru çektim ve bıçağı yeniden boğazına dayadım, bıçağı bastırarak boynunun çok hafif kesilmesini sağladım.

"Şifren ne!?" Diye tekrarladım sorumu.

"Parmak izi var." Dedi Tuğfan.

Korsan'ın sıkıca yumduğu ellerine götürdüm ellerini ve açmaya çalıştım ama direndi.

"Bana bak direnmeyi kes, gerekirse senin parmağını keser öyle açarım bu telefonu beni delirtme!" Dedim sinirle.

Sanki ben bunları hiç söylememişim gibi avcunu sıkmaya devam ettiğinde sinirle bir nefes verdim. Ben onu uyarmıştım, günah benden gitmişti.

Bıçağımı eline götürüp derin bir kesik attığımda inleyerek avcunu açmıştı. "Delirdin mi sen!" Diye bağırdı acıyla.

"Kes sesini." Dedi Tuğfan silahı Korsan'ın kafasına dayarken. Telefonu parmağına değdirdiğimde açılmıştı.

"Ben seni uyarmıştım, dua et tamamen kesmedim." Deyip geriye çekildim.

Ezberimde olan Oktay Albay'ın numarasını tuşlayıp telefonu kulağıma dayadım.

Bir kaç saniye sonra Oktay Albay telefonu açtı. "Alo?" Dedi.

"Komutanım benim, Kıdemli Yüzbaşı İris Tanyeli." Dedim. "Operasyonun ilk aşaması başarılı, Korsan elimde." Diye devam ettim hızla.

"Yüzbaşım hatta kal, tim ile konuşacağım." Dediğinde o görmese bile başımı salladım.

Bir süre sonra kapı açılma sesi geldi. "Beni Anka timi ile görüştür teğmenim." Dedi.

"Emredersiniz komutanım." Diyen Aycan'ın sesini duydum ve sonrasında, "Anka bir dinlemede, emredin komutanım." Diyen Arslan'ın sesini duydum.

"Vericinin sinyal verdiği konuma ne kadar uzaklıktasınız yüzbaşım?" Diye sordu Oktay Albay.

"Otuz dakika komutanım." Dedi Arslan.

"Dayanabilir misin İris?" Diye sordu Oktay Albay.

"Dayanırız komutanım." Dedim.

"İris? Nasılsın?" Dedi Arslan şaşkın bir ses tonuyla.

"İyiyim. Korsan'ı aldık sizi bekliyoruz." Dedim.

"Geliyoruz." Dedi Arslan.

"Arslan kampa gittiğiniz zaman benimle iletişime geç, İris sende bir sorun olursa ara beni. İkiniz de dikkatli olun yüzbaşım." Dedi Oktay Albay.

"Emredersiniz komutanım." Dediğimde telefon kapanmıştı.

Tuğfan'a baktığımda o da bana bakıp elindeki silahı bana uzattı.

"Otuz dakika." Dediğimde başını sallayıp sandalyelerden birine oturdu.

Bende diğer sandalyeye oturup silahın şarjörünü çıkartıp kaç tane mermi olduğuna baktım. Şarjör doluydu.

"Senin kafan karışmış, ben senin babanım." Dedi Korsan, Tuğfan'a bakarak.

Tuğfan kısık sesle bir kahkaha attı ve gözlerini kapatıp kafasını arkaya yasladı.

"Bence de karışmış kafam, haklısın." Dedi gözleri kapalı bir şekilde. Kaşlarım çatıldığında gözlerim Tuğfan'ı buldu.

"Kafam karışmış ki en başta gelip senin bu çukuruna girmişim. Kafam karışmış ki senin pis işlerine bulaşmışım." Dediğinde rahatlayarak bir nefes verdim.

"Senin bir gün beni yakalatacağını hep biliyordum." Dedi Korsan.

"O yüzden mi aldın beni yanına Korsan? Madem biliyordun, en başında getirmeseydin yanına." Dedi Tuğfan.

"Getirdikten sonra farkına vardım. Sen hep merhametli bir çocuktun, hâlâ da öylesin. Ben senin çatışmalarda askere değil de dağa taşa sıktığını bilmiyorum mu sanıyorsun oğlum?" Dedi Korsan.

Bu bilgiyle kaşlarım şaşkınlıktan havalandı.

Tuğfan cevap vermeden gözlerini kapattı yeniden.

Kalkıp odanın içerisini karıştırmaya başladım, bir gözüm sürekli Korsan'ın üzerindeydi.

"Ne arıyorsun?" Diye sordu Tuğfan bana bakarak.

"Herhangi bir şey, bir belge, bellek, işime yarar herhangi bir şey." Dedim ve masayı karıştırmaya devam ettim.

Tuğfan ayağa kalkarak odanın köşesine gitti ve yerdeki halıyı kaldırdı. Halının altından kapak çıktığında onu açtı ve içerisinden ufak bir çanta çıktı.

Çantayı bana uzattıktan sonra kapağı kapattı.

"Ne bu?" Diye sordum çantaya bakarak.

"Korsan'ın yanından ayırmadığı çantası, içinde ne var bende bilmiyorum." Dedi.

Çantayı dikkatli bir şekilde açtım, içerisinden bir sürü fotoğraf, bellek ve dosya çıktı.

Dudaklarım iki yana kıvrıldığında Korsan küfürler mırıldanmaya başlamıştı. Bu belgeler çok işimize yarardı.

Fotoğraflara gelişi güzel baktığım sırada gördüğüm bir fotoğraf beynime kurşun yemiş gibi hissetmemi sağladı, dudaklarımdaki gülümseme aniden soldu ve ellerim titremeye başladı.

Kaşlarımı çatarak fotoğraftakilere daha dikkatli baktım, gördüğüm kişiler gerçekti.

Annem ve babam...

Fotoğraftaki kişiler annem ve babamdı, ama biraz daha yaşlanmış halleriydi, yüzlerindeki çiziler belli oluyordu.

Bir kayada oturmuş birbirlerine gülümseyerek bakıyorlardı, daha çok annem kahkaha atıyor babam ona gülerek bakıyor gibiydi. İkisinin elinde de silahlar vardı ve üzerlerinde siyah pantolon, siyah mont, siyah bere ve siyah bot vardı.

Bu imkansızdı, onlar şehit olmuştu ve o zaman ikisinin de yüzünde hiçbir çizgi yoktu.

Hızla Korsan'ın yanına gidip fotoğrafı ona doğru uzattım. "Bunlar kim?" Diye sordum.

Sesim içimdeki fırtınaya kıyasla çok sakin çıkmıştı.

Korsan kaşlarını çatarak bana bakmaya devam etti, niye özellikle bu fotoğraftaki kişileri sorduğumu merak ediyordu.

"Cevap versene lan!" Dedim ellerimi pis saçlarına dolayıp çekerken.

"İris sessiz." Dedi Tuğfan.

"Niye soruyorsun yüzbaşı?" Diye sordu Korsan, daha sonra gözbebekleri heyecanla büyüdü ve dudakları kıvrıldı.

"Tanyeli." Dedi. "İnci Tanyeli, Murat Tanyeli ve onların biricik büyük kızları İris Tanyeli." Diye devam etti kahkaha atarak.

"Dünya küçükmüş he minik Tanyeli?" Dedi gülmeye devam ederek.

"Annem ve babamı nerden tanıyorsun Korsan." Dedim öfkeyle.

"İkisi de kankam olur." Dedi dalga geçerek.

"Hatta bence bana aşıklar ama kabullenemiyorlar, sürekli peşimden koşuyorlardı. Yakalamak kızlarına kısmetmiş." Diyerek gülmeye devam ettiğinde yüzüne sert bir yumruk attım.

"Kes dalga geçmeyi! Bu fotoğraf ne zaman çekildi?" Dedim.

Bilmem dercesine dudaklarını büzdü. "Unuttum, belki beni bırakırsan hatırlarım." Dediğinde bu sefer yüzüne dizimle vurdum.

Yeniden vuracağım zaman telefon çalmaya başladı, Korsan'ı sertçe iterek uzaklaştım ve cebimdeki telefonu çıkarttım.

Oktay Albay arıyordu.

"Emredin komutanım." Dedim telefonu açıp kulağıma yasladıktan sonra.

"Anka timi bulunduğun kampa geldi yüzbaşım, durumun nedir?" Diye sordu.

"Aynı komutanım, kampın girişindeki dördüncü, büyük binanın içindeyiz." Dedim.

"Arslan, başlayın." Dedi Oktay Albay.

"Emredersiniz komutanım." Diyen Arslan time birkaç emir verdikten sonra etrafta silah sesleri yankılanmaya başladı.

"Geldiler mi?" Diye sordu Tuğfan.

Telefonu kapatıp cebime koydum. "Geldiler, çıkacağız birazdan." Deyip Korsan'ın kafasına silah dayadım.

Bu sırada birisi kapıyı çaldı ve açmaya çalıştı fakat kilitli olduğu için açamadı.

"Korsan! Askerler geldi!" Diye bağırdı kapının diğer tarafındaki terörist.

"Gitmesini söyle, yanlış bir şey söylersen sıkarım kafana." Diye fısıldadım.

"Gidin çatışın! Askerler bu kampa girmeyecek!" Diye bağırdı Korsan.

"Anlaşıldı Korsan!" Deyip gitti.

Elimdeki fotoğrafla beraber diğer bütün fotoğrafları, bellekleri ve belgeleri çantaya koyup çantayı omzuma astım.

Tim gelene kadar açığa çıkmadığımız sürece bu odadan dışarıya adım atıp risk almayı düşünmüyordum.

Korsan'a hiç güvenmiyordum. Tuğfan'a da o, bir terörist olduğunu unutmamam gerekiyordu.

Yaklaşık bir saat sonra silah sesleri azalmıştı. "Bitti mi?" Diye sordu Tuğfan.

"Sanırım." Dedim ve kapıya yaklaştım.

Adım sesleri duyduğumda silahı daha sıkı kavrayıp kapının yanındaki duvara yaslandım.

Kapı açılmaya çalışıldığında silahı kaldırıp kapıya doğrulttum.

"İris?" Diyen Arslan'ın sesini duyduğumda derin bir nefes verip kapının kilidini açtım.

Arslan ve Meriç içeriye girdiğinde Meriç, Korsan'ı aldı.

Arslan Gözlerini hızlıca vücudumda gezdirip yaralanmadığımdan emin olduktan sonra gözlerini gözlerime çıkarttı.

"İyi misin?" Diye sordu. Kafamı sallayıp onayladım. "İyiyim." Dedim. "Tim? Yaralanan olmadı değil mi?" Diye sordum. "İyiler." Dedi Arslan.

Arslan'ı görünce rahatlamıştım ve biraz önce titreyen ellerim titremeyi kesmişti.

Arslan, Tuğfan'ın yanına gidip bileklerini tuttuğunda onu durdurdum. "Kelepçeye gerek yok, çıkalım." Dedim. Kaçacak veya zarar verecek olsa çoktan yapardı.

Arslan kafasını sallayıp Tuğfan'ın kolundan tutarak dışarıya çıkarttı.

...

 

Şuan hudut karakolunda bizi alacak helikopterin gelmesini bekliyorduk. Alaz, Oğuz ve Meriç kafalarını önlerindeki masaya koyup uyumuşlardı, Koray telefondan biriyle mesajlaşıyordu, Arslan ise etrafa bakıyor gibi yapıp sürekli bana bakıyordu.

Arslan derin bir nefes verip, "İris gelsene." Deyip kalktı masadan. Ayağa kalkıp Arslan'ın eliyle gösterdiği yere doğru ilerlemeye başladım.

Timin olduğu masadan uzaklaştığımızda durduk. "İris operasyonda bir şey olmuş, ne oldu? Anlat artık bak ben korkmaya başlıyorum, sürekli bir şeyler düşünüyorsun, bir yerlere dalıyorsun, durgunsun, moralin bozuk. Korsan'ı yakaladın sen, o teröristi planın sayesinde yakaladın şuan senin mutluluktan yerinde duramıyor olman lazımdı. Ne oldu?" Diye sordu.

Omzumdan bir an bile çıkartmadığım çantayı açıp için annem ve babamın fotoğrafını aldım ve Arslan'a uzattım.

Çatık kaşlarıyla elimdeki fotoğrafı alıp baktığında gözleri şaşkınlıkla büyüdü. "Bu nasıl mümkün olabilir?" Diye sordu kendi kendine.

"Bende onu düşünüyorum, Korsan'ı aldığımız kampta buldum. Annem ve babamı tanıyormuş, onlar da Korsan'ın peşindeymiş sanırım." Dedim.

"Bu fotoğraf eski gibi durmuyor." Dediğinde kafamı salladım. Bulunduğum yere oturup sırtımı duvara yasladım ve çantanın içindeki diğer fotoğraflara dikkatlice bakmaya başladım, acaba tanıdığım başka biri var mıydı?

Arslan da benim gibi oturduktan sonra cebinden telefonunu çıkartıp annem ve babamın resminin fotoğrafını çekti.

Tanıdık başka biri yoktu. Fotoğrafları tekrar çantaya koyup fermuarını kapattım, kafamı duvara yaslayıp gözlerimi kapattım.

"Bu fotoğraf gerçekse annem ve babam yaşıyor demek mi bu?" Diye sordum. Çenemde Arslan'ın elini hissettiğimde tepki vermeden ne yapacağını beklemeye başladım.

Çenemi kendisine doğru çekip başımı omzuna yaslamamı sağladı ve parmakları bulunduğu yeri yavaş yavaş okşadı.

"Komutanım, helikopter gelmiş." Diyen Koray'ın sesiyle gözlerimi açtım ve ayağa kalktım.

...

Helikopterden inip Oktay Albayın karşısında hazır ola geçtik. Dört asker Korsan ve Tuğfan'ın kollarından tutarak karargaha doğru ilerletti.

"Hepinizi kutluyorum Anka timi, zorlu bir görevi başarıyla tamamladınız. İki gün izinlisiniz, üniformalarını çıkarttıktan sonra evlerinize gidebilirsiniz. Yüzbaşım ikiniz de üzerinizdeki mühimmatları çıkarttıktan sonra odama gelin." Diye emir verip karargaha doğru yürümeye başladı.

"Rahat." Deyip hızla hangara girdim ve üzerimdeki mühimmatları, çelik yeleği çıkartıp yerlerine yerleştirdim.

Hangarda işimiz bittikten sonra Arslan'la birlikte Oktay Albayın odasına doğru ilerlemeye başladık.

Omzumdaki çantayı sıkı sıkı tutuyordum. Albayın odasının önüne geldiğimizde Arslan kapıyı çalıp benim geçmem için geriye çekildi.

"Kıdemli Yüzbaşı İris Tanyeli." Diye tekmil verdim içeri girdikten sonra. Arslan da tekmil verip kapıyı kapattı.

"Gelin yüzbaşım, oturun." Dedi Oktay Albay karşısındaki koltukları göstererek.

"İris özellikle seni ayrı olarak kutluyorum yüzbaşım, senin planın ve cesaretin sayesinde Korsan lakaplı terörist şuan elleri kelepçeli bir şekilde sorgu odasında." Dedi albay biz oturduktan sonra. Gözlerim Arslan'a kaydığında dudaklarındaki gurur dolu gülümseme benim de gülümsememi sağladı.

"Sağ olun komutanım." Dedim. Çantayı açıp içerisinden annem ve babamın fotoğrafını çıkarttım, çantayla birlikte fotoğrafı masaya koydum.

"Komutanım bunu Korsan'ın bulunduğu kampta ele geçirdim." Dedim ve albayın fotoğrafa baktığı andaki tepkilerini inceledim.

Yüzünde şaşkınlık yerine korku ifadesi belirdi fakat albay yüzünü anında ifadesiz bir şekle büründürüp bana döndü.

"Ne düşünüyorsun yüzbaşım?" Diye sorduğunda afalladım, açıkçası şaşırmasını ve bunun nasıl mümkün olabileceğini sorgulamasını bekliyordum.

"Bilmiyorum komutanım, ama bu fotoğraf eski değil onu biliyorum." Dedim.

"Bu fotoğrafı özel olarak araştırtacağım yüzbaşım." Dedi. Kafamı aşağı yukarı indirip, "Emredersiniz komutanım." Dedim.

Bu sırada kapı çalındı ve içeriye Pusat'la Gece girdi, ikisi de tekmil verdikten sonra Oktay Albay onlara oturmalarını söyledi. Fotoğrafı da çantanın içerisine koyup çantayı kenara çekti.

"Yüzbaşım benim sizinle Korsan dışında konuşmak istediğim başka bir konu daha var. Biliyorsunuz sizi Boran'lara ifşalayan ve operasyonun sonlanmasına neden olan bir köstebek vardı." Diyerek konuya girdi.

"Evet komutanım." Dedi Gece.

"O köstebek her kimse hâlâ bulunamadı, kendini çok iyi gizliyor. Sizi ifşaladıktan sonra durulmuştu ama son operasyonda, sen Korsan'ın yanına gittiğinde yine teröristlerle iletişime geçerek operasyonu tüm detaylarıyla anlattı." Dedi albay.

Bu köstebeğin gerçekten benden çekeceği vardı!

"Mesajı şans eseri bölgedeki elemanlarımızdan birisi gördü ve gizledi. Köstebeği bulmak için herkesin telefonları, bilgisayarları incelemeye alındı. Sizde dikkatli olun, askerlerin sizi duyabileceği yerlerde fazla konuşmayın." Diye devam etti.

"Emredersiniz komutanım." Dedik aynı anda. "Çıkabilirsiniz." Dediğinde ayağa kalkıp dışarıya çıktık.

Benim odama girdiğimizde Pusat sinirle duvara yumruk attı. "O piç yüzünden sana zarar gelebilirdi, onu bulduğum an geberteceğim!" Dedi.

Kendimi yatağıma atıp kafamı avuçlarımın arasına aldım. Başım dönüyor ve gözlerimin önü kararıyordu, uykusuzluk, yorgunluk, köstebek, annemle babamın fotoğrafı derken her şey üst üste gelmişti ve artık bedenim dayanamıyordu sanırım.

***

 

Bölüm sonu.🍀

 

Okuduğunuz için teşekkür ederim, umarım beğenmişsinizdir. Oy verip yorum yapmayı unutmazsanız sevinirim.

 

Görüşmek üzere...🤗

Bölüm : 15.12.2025 20:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...