7. Bölüm

7. Bölüm

Kübra
kubraq

 

 

Merhaba, hoş geldiniz. Düşüncelerinizi yorumlarda belirtip, oy vermeyi unutmayın lütfen. Umarım hoşunuza gider. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın. Keyifli okumalar... ☘️

 

Instagram: lavinyaofficial_

 

*** 

 

 

Kapının önünden gelen seslerle gözlerimi açtım. Arslan'ın yattığı yere baktığımda hâlâ uyuduğunu gördüm.

"Belki Arslan'ın işi çıkmıştır, erken gitmiştir Asuman teyze." İpek'in sesiydi.

"Eve hiç gelmedi ki İpek. İris'i götürdükten sonra hiç görmedim." Asuman teyzenin sesiydi bu da.

Arslan'ı arıyorlardı muhtemelen. Ne kadar sessiz konuşsalar da uykum çok hafif olduğu için uyanmıştım. Komodinin üzerindeki telefonumu alıp saate baktım. 10.07'ydi.

"Asuman teyze İris uyanınca sorarız, şimdi girmeyelim uyurken odasına." Dedi İpek.

"Niye girmeyelim canım, sessizce girer çıkarız. Arslan buradaysa merak etmemiş olurum bende." Dedi Asuman teyze.

"Yok o yüzden değil, İris sevmez uyurken odasına girilmesini, girmeyelim." Dedi İpek ama konu sevip, sevmemem değildi.

Ben uyurken kabuslar görüyordum ve bu esnada silahımı alıp ateşleyebiliyordum. Bir keresinde Pusat'ı kolundan vurmuştum. Bu yüzden de uyumadan önce silahımı komodinin içine koymuştum.

Sessizce yataktan kalkıp kapıya doğru adımlamaya başladım. Kapıyı açtığımda Asuman teyze ve İpek bana döndü. Dışarıya çıkıp kapıyı kapattım.

"Arslan burada uyumuş. Şuan uyuyor merak etme Asuman teyze." Dedim gülümseyerek.

"Tamam kızım sağ ol. Günaydın." Dedi asuman teyze.

"Günaydın." Dediğimde Asuman teyze aşağıya inmeye başladı.

"Günaydın." Dedi İpek. "Sana da." Dediğimde İpek arkamdaki kapıya bakıp sırıttıktan sonra bana döndü. Kafamı ne var dercesine salladığımda bir şey demeden arkasını dönüp yürümeye başladı.

Bende yavaşça kapıyı açıp içeriye girdim. Arslan uyanmasın diye sessiz hareket ediyordum. Odanın içerisindeki banyoya girip işlerimi hallettim.

Banyodan çıktığımda Arslan hâlâ uyuyordu. Dünkü mesajlara cevap vermek için telefonumu aldım.

İlk önce Semra teyze ile olan konuşmaya girdim,

" -Kızım keşke sende gelseydin. İstediğin zaman gel bak seni çok özledik." ( 21.36)

 

 

 

"-Bende sizi çok özledim Semra teyzem ama işlerim var."

 

 

"-İlk fırsatta geleceğim yanınıza söz." (10.25)

Yazıp gönderdim.

Daha sonra Gülsüm teyze ile olan sohbete girdim,

"-Kızım işini bitirince yanımıza gel, yüzünü görelim ya özledik." (21.46)

 

 

"-Bende sizi çok özledim Gülsüm teyzem."

 

 

"-İşlerimi erken bitirmeye çalışacağım."

 

 

"-Selam söyle oradakilere." (10.26)

Yazdım.

Pusat yeni mesaj atmıştı,

"-Valla annemden senin yüzünden azar işittim, gelince bunun hesabını soracağım sana. Ne yapıp ettin ikna ettin beni, nasıl ettin onu da anlamadım ama neyse." (22.14)

"-Görüldü atmak ne ya! İnsan bir cevap verir, ama sen 'Yok Pusat'çığım illa git Semra teyzemle konuş.' diyorsan orası ayrı." (09.32)

 

 

"-Ohh çok iyi olmuş Semra teyzeme teşekkürlerimi ilet lütfen."

 

 

"-Sadece azarlamakla kalmasın ama, az da dövsün."

 

 

"-Ayrıca mesajınızı saat dörtte gördüm o saatte cevao verip rahatsız etmek istemedim."

 

 

"-Ve Semra teyzeme saçma sapan şeyler söylersen eğer, bende Polat amcama sırf kimliğini kullanarak yaptıklarını bir bir anlatırım Pusat'çığım" (10.27)

Pusat'a mesaj attıp tehditine karşılık verdikten sonra Gece'ye cevap yazmaya başladım,

"-Annem 'Oyacağım onu diyor. Ayvayı yedin valla, çok özlemişler seni, ikide bir bize kızıyorlar 'Niye tutup kolundan getirmediniz kızımı?' diyorlar." (22.59)

 

 

"-Kıyamaz Gülsüm teyzem bana."

 

 

"-Bende çok özledim onları, ilk fırsatta görmeye gideceğim zaten." (10.27)

Yazıp telefonu yatağa koydum, Oktay albaya ve Boran'a bir şey yazmadım.

Dolaptan eşofman takımı alıp tekrar banyoya girdim. Üzerimi değiştirip çıktığımda Arslan uyanmaya başlıyordu. Gözlerini açıp etrafına baktı, Beni gördüğünde hızla ayağa kalkıp konuşmaya başladı.

"Kusura bakma ya uyuya kalmışım. Saat kaç?" Dedi uykulu çıkan sesiyle. Hızla ayağa kalktığı için dengesini kaybedip kanepeye geri oturdu.

"On buçuk. Uyuman sorun değil de, benim telefonum senin elinde ne arıyordu?" Dedim. Telefonuma neden baktığı merak etmiştim. Telefonumu açamazdı ama mesajları kilit ekranından görebilirdi.

"Ya ben seni yatırdım çıkıyordum, bildirim sesini duyunca belki önemlidir diye baktım o sırada oturmuştum, uyuya kalmışım." Diye açıkladı kendini.

Başımı aşağı yukarı salladım, "Anladım." Deyip odadan çıktım. Bir süre sonra Arslan da aşağıya indi.

Kahvaltıyı İpek ve Asuman teyze hazırlamıştı, hep beraber kahvaltı yaptıktan sonra sofrayı toplamaya yardım ettim.

 

...

 

Karargaha geldiğimde odama doğru adımladım. Üzerimdeki kıyafetleri çıkartıp üniformamı giydim, son olarak beremi de kafama taktıktan sonra aynadan kendime baktım.

Üniformalarımın içinde olmayı çok özlemiştim, parmaklarımı göğüsümün üzerindeki 'TANYELİ' yazısında gezdirdiğimde dudaklarımda ufak bir tebessüm belirdi.

Bu şekilde sabaha kadar kendimi izleyebilirdim fakat biraz daha oyalanırsam geç kalacaktım. Aynada son bir kez daha kendime baktıkran sonra odadan çıktım.

Harekat merkezine doğru adımlamaya başladım. Oktay albay oraya gitmem gerektiğini söylemişti.

Harekat merkezine girdiğimde bütün askerler ayaklanmıştı. En yüksek rütbede iki teğmen vardı harekat merkezinde, onların yanına gittim.

İkisi de hazır ola geçip tekmil verdi.

"Muhabere teğmen Aycan Arınç Çanakkale, emret komutanım!" Dedi teğmenlerden biri, Arslan'ın kardeşiydi.

"Muhabere teğmen Ecem Altan Yalova, emret komutanım!" Dedi diğer asker. Kafamı hafifçe aşağı eğip kaldırarak selam verdim.

"Kıdemli Yüzbaşı İris Tanyeli, oturun teğmenim." Dediğimde oturup işlerinin başına geri döndüler.

Bende biraz ilerideki toplantı masasındaki sandalyelerden birine oturup Okty Albayı beklemeye başladım.

Bir süre sonra Oktay Albay geldiğinde hepimiz hazır ola geçtik. Oktay albay diğerlerine oturmalarını emredip bana doğru yürümeye başladı.

"Görevden yeni döndün yüzbaşım, biliyorum yorgunsun ama acilen timini alıp göreve gitmen lazım. Yeni timin, Anka timi. Timin tim komutanı yaralı ve operasyona katılabilecek durumda değil, emir komuta sende. Akşam yola çıkacaksınız time haber verildi operasyondan iki saat önce karargahta olacaklar. Şimdi seninle ayrıntıları konuşalım." Dedi Oktay Albay.

"Emredersiniz komutanım." Dedim. Anka timini tanıyordum, tim komutanları Arslan'dı. Daha önce bir kaç kez Anka timiyle ortak operasyona da çıkmıştım fakat hiçbirinde Arslan yoktu.

 

...

 

Oktay albay ile operasyonun detaylarını konuştuktan sonra karargahtan çıkmıştım, şuan eve gidiyordum.

Görev, yapılacak silah ve uyuşturucu sevkiyatını engellemekti. Bölgede bulunacak tek tim biz olmayacaktık, başka ülkenin askerleri de orada olacaktı, sevkiyat onlar ve teröristler arasında gerçekleşecekti.

Görevin zor kısmı da burasıydı, iki ülkenin ilişkileri için fark edilmememiz gerekiyordu.

Eve yaklaştığımda İpek, Asuman teyze ve Arslan'ı gördüm, üçü de bahçede oturmuş çay içiyorlardı.

"Anne karargahta olacağım sadece ya zorlamayacağım yaralarımı valla bak, çok sıkıldım." Diyordu Arslan, Asuman teyzeye.

"Olmaz oğlum, ben bir daha o yaralara dikiş atmak istemiyorum. Raporun bitince gidersin karargahına, kaçmıyor ya." Dedi, Asuman teyze doktordu. Ankaraya gelince dikişleri o atmıştı demek ki, ikinci defa.

Eve yaklaştığımda beni ilk gören kişi Asuman teyze oldu.

"Hoş geldin kızım." Deyip hemen çay koymaya başladı. Boş sandalyeye otururken konuşmaya başladım. "Hoş buldum Asuman teyze."

Karşımda ipek, sol çaprazımda Asuman teyze, sağ çaprazımda ise Arslan vardı.

"Bu akşam yemekte de bizdesiniz kızım, çok güzel yemekler yapacağım." Dedi Asuman teyze.

"Olur, valla hayır demem ben bayıldım senin yemeklerine." Dedi İpek gülerek, benimde dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı.

"Ellerine sağlık şimdiden Asuman teyze ama ben akşam olmayacağım." Dedim.

"Nerede olacaksın akşam?" Diye sordu İpek.

"Operasyon var akşama, iki saat sonra karargahta olmam lazım." Dedim çayımdan bir yudum aldıktan sonra.

"Timin belli oldu mu?" Diye sordu Arslan.

Başımı aşağı yukarı sallayıp konuştum. "Evet, Anka timi." Dediğimde aşırmıştı ama mutlu da olmuştu.

"Ciddi misin?" Diye sordu gülümseyerek. Tekrar kafamı salladım. "Ciddiyim." Dedim.

Arslan ayağa kalktı. "İyi, o zaman hazırlanalım operasyona." Dedi.

"Otur bakalım sen oturduğun yerde. Sen nereye gidiyorsun? Raporlusun sen." Dedi Asuman teyze çatık kaşlarıyla.

"Operasyona anne. Rapor önemli değil." Dedi Arslan umursamazca.

"Ne demek önemli değil? O yaralarını daha fazla zorlarsan kalıcı hasar oluşacak bir daha hiç gidemeyeceksin operasyona. Ayrıca komutanın senin gitmeni isteseydi haber verirdi." Dedi Asuman teyze sinirle.

"Asuman teyze haklı Arslan. Oktay albay 'Kesinlikle karşıma geçip bende operasyona gideceğim demesin, uzaklaştırma veririm ona.' dedi." Dedim. Oktay albay gerçekten böyle demişti.

Arslan oflayarak yerine geri oturdu ve çayını tek dikişte içip bitirdi.

 

... 

 

Anka timi normalde ben dahil altı kişiydi, ama şuan Arslan olmadığı için helikopterde beş kişiydik.

Üsteğmen Koray Altan, ağır silah uzmanıydı.

Teğmen Alaz Parla, keskin nişancıydı.

Kıdemli üstçavuş Meriç Akça, sıhhiyeciydi.

Kıdemli üstçavuş Oğuz Öke, bomba imha uzmanıydı.

Benim yanımda Koray, karşımda ise Alaz, Meriç, Oğuz yan yana oturuyordu.

 

...

 

"Komutanım ne zaman gelecek bunlar ya valla ağaç olduk." Telsizden Meriç'in sesini duydum. Telsiz olmasa da duyardım çünkü birkaç metre yanımdaydı.

Saat gece 02.18'di ve biz saat akşam sekizden beri burada bekliyorduk.

"Meriç çenen değil gözlerin çalışsın. Gerekirse haftalarca öyle bekleyeceksin!" Dedi Arslan. Operasyona gelemese de harekat merkezinden bir saniye ayrılmamıştı, bunu telsizden sürekli konuşmasından anlıyordum. Heşikopterden indiğimiz andan beri susmamıştı.

"Emredersiniz komutanım." Dedi Meriç, sonra telsizi kapatıp konuştu. "Adam operasyonda değil ama hâlâ bana kızacak bir şey buluyor ya sabahtan beri." Diye söylendiğinde gülüp telsizimi kapattım.

"Meriç, Arslan duymasın dikkat et." Dedim gülerek.

"Komutanım! Siz duydunuz mu ya." Dedi şaşkınlıkla.

"Duydum Meriç, Arslan hep böyle gergin mi?" Diye sordum. Geldiğimizden beri telsizden talimat verip duruyordu.

"Yani komutanım hep böyle değil ama şimdi operasyonda yok ya o yüzden gergindir." Dedi Meriç. "Anladım." Dedim.

"-Komutanım sağ taraftan gelenler var." Dedi Alaz, telsizden.

"Kaç kişiler?" Dedim telsizimi tekrardan açarak.

"-Komutanım dört araç, en fazla yirmi kişi. Teröristler bunlar." Dedi Alaz. Teröristler artık hepimizin görebileceği mesafeye gelmişti.

"-Hedefle göz temasınız var mı? Diğerleri gelmeden herhangi bir hamlede bulunmayın." Diye emir verdi Arslan. Derin bir nefes aldım.

"Arslan, eğer tek bir kelime daha edersen karargahla irtibatı keserim." Dedim sinirle.

"-Komutanım diğer askerler geliyor sol taraftan. Üç araç, en fazla on beş kişi." Dedi Oğuz.

" Tamam. Anka, sevkiyat yapılına kadar bekleyeceğiz. Herkes dikkatli olsun, bir aksilik istemiyorum." Dedim.

"-Emredersiniz komutanım!" Dedi hepsi aynı anda.

"-Sevkiyat olana kadar sizin orada olduğunuzu anlayabilirler ya da plan değişebilir risk almayın. Oradaki askerler profesyonel." Dediğinde gözlerimi devirdim.

"Arslan! İşime karışma!" Dedim. Yeter ama ya. İki grubu izlemeye devam ettim. Araçlar durduğunda içindekiler indi ve dikkatle gözlerini etrafta gezindirmeye başladılar.

Etrafın temiz olduğunu anladıklarında son iki araçtan da birer kişi inip ortada buluştular ve el sıkıştılar. Beş dakikaya yakın konuştuktan sonra Askerler harekete geçip silahları ve uyuşturcuları indirmeye başladılar.

"Sevkiyat başladı. Beyler ilk atış bende, askerlerin başındaki adamı canlı alacağız." Dedim. Amacım Michele'ı canlı almaktı.

"-Emredersiniz komutanım!" Dedi hepsi aynı anda.

Michele'ın yanındaki adamı kalbinden vurdum ve benim atışımdan sonra çatışma başladı.

"-Komutanım, silahların ve uyuşturucuların olduğu aracı götürmeye çalışıyorlar." Dedi Alaz.

"Alaz o araba hiç bir yere gitmeyecek." Dedim.

"-Emredersiniz komutanım." Dedi Alaz.

On beş dakikadır çatışmaya devam ediyorduk. "Anka, bu çatışma çok uzadı. Bitirelim artık yeter." Dedim.

"-Zevkle komutanım." Deyip kahkaha attı Meriç.

Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Bu sırada Michele'ın kaçmaya çalıştığını gördüm. Durması için bacağından vurdum ama durmayıp koşmaya devam etti.

"Koray, bunlar sizde. Devam edin." Deyip Michele'ın peşinden gitmeye başladım.

"-Komutanım! Nereye gidiyorsunuz!" Dedi Koray. Cevap vermeden koşmaya devam ettim.

Michele ormanlık alana doğru gidiyordu. Ona bu kadar yaklaşmışken bırakamazdım.

"-Ne oluyor orada, Koray kim nereye gidiyor?!" Dedi Arslan.

"-İris komutan, birinin peşinden gidiyor komutanım." Diye cevap verdi Koray.

Michele'ın koluna hedef alıp ateş ettim bu sefer durması için, ama aniden döndüğü için kurşun ağaca saplanmıştı.

"-İris nereye gidiyorsun? Mevzine geri dön!" Diye emir verdi Arslan. İkmizde aynı rütbedeydik, bana emir vermeye yetkisi yoktu ve bu operasyonun emir komutası bendeydi.

Tekrar Michele'a ateş ettiğimde kurşun bu sefer omzuna gelmişti. Dengesini kaybedip yere düştü.

"-İris komutanı gören var mı? Benim görüş açımda değil." Dedi Alaz.

Michele'a doğru yürümeye başladım. Gece olduğu için üniformamdan Türk askeri olduğumu anlayamazdı

"-Bende göremiyorum komutanım." Dedi Oğuz.

"-İris, neredesin ses ver!" Dedi Arslan.

"İyiyim, Anka çatışma bitene kadar konuşmayın." Dedim.

Michele'ın yanına gittim. O sırada arkamda başka adım sesleri duyduğumda hızla kendimi ağacın arkasına attım ve arkamdan gelen kişiye baktım. Teröristti, bana ateş etmeye başlamıştı.

Sizimde hissettiğim acıyla, ağzımdan çıkan ufak iniltiye engel olamadım. Kafamı dizime çevirdiğimde yerdeki büyük taşı gördüm.

Gözlerim Michele'yi buldu, bana taş atmıştı.

"-İris iyi misin? Ne oldu?" Diye sordu Arslan.

Arkamdan gelen adamla çatışmaya devam ederken konuştum. "İyiyim yok bir şey."

O sırada adamı kafasından vurmuştum fakat Michele kaçmıştı. Çatıştığım teröriste odaklandığım için ne tarafa doğru gittiğini görememiştim.

Timin yanına geri döndüğümde çatışma bitmişti ve tim arabaları kontrol ediyordu. Koray yanıma geldi.

"Komutanım, silahlar ve uyuşturucular burada." Dedi.

"Tamam Koray, jandarma ile irtibata geçin gelip teslim alsınlar malları." Dedim.

"Emredersiniz komutanım." Deyip gitti yanımdan.

"-Anka bir, sancak. Durumunuz nedir?" Diye sordu Oktay Albay konuştu.

"Sancak, Anka bir. Operasyon başarılı komutanım, silahlar ve uyuşturucular bizde. jandarmanın gelmesini bekliyoruz." Dedim.

"-Anlaşıldı, plana sadık mısınız?" Dedi Oktay Albay.

"Sadığız komutanım." Dedim.

 

...

 

"-Komutanım ne kadar yolumuz var?" Diye sordu Meriç. Bilmediğinden değil dinlenmek istediğinden sormuştu bunu.

"Yarım saat." Dedim.

"-Komutanım iki kilometre Kuzeydoğuda bir Türkmen köyüne saldırmışlar. En yakın tim biziz." Dedi Koray.

"Koray, karargah ile irtibata geç, köye desteğe gidiyoruz. Kim saldırmış, kaç kişilermiş öğren." Dedim. O köyü biliyordum. "Mühimmat durumunuz ne durumda Anka?" Diye sordum.

"-Komutanım sadece iki şarjör eksik." Dedi Oğuz.

"-Benimde aynı komutanım." Dedi Alaz.

"-Benim bir şarjör eksik komutanım." Dedi Meriç.

"-Benim üç şarjör eksik komutanım. Komutanım bu arada köye saldıran terörist grup radikallerdenmiş ve sayıları belli değilmiş fakat kalabalık olduğunu söylüyor köylüler." Dedi Koray.

"Anlaşıldı." Dedim.

"-İris, en yakın birlikten bir tim yola çıktı, ama sizden bir kaç saat sonra orada olacaklar." Dedi Arslan.

"Tamam, biz köye yaklaştık zaten." Dedim. Silah sesleri duyulmaya başlamıştı bile.

"-Ulan güçleri anca savunmasız köylülere yetiyor şerefsizlerin." Dedi Meriç sinirle. Haklıydı.

"-Biz gidince kaçacak delik arayacaklar kardeşim." Dedi Oğuz.

Köye girmek üzereydik.

"Alaz, sen kendine bir yer bul oradan bize destek sağla. Koray, Meriç sağ taraftan gideceksiniz. Oğuz ve bende sol taraftan gideceğiz. Meydanda buluşacağız. Hiç birinizin burnu dahi kanamayacak Anka. Anlaşıldı mı? Dikkatli olun." Dedim.

"-Emredersiniz komutanım." Dediler.

Oğuz ile ilerlemeye başlarlen Alaz'ın da bir evin çatısına çıktığını gördüm.

"-Komutanım ben yerimdeyim." Dedi Alaz telsizden.

"-Biz ilerliyoruz komutanım." Dedi Koray.

"Anlaşıldı." Dedim. Karşımda gördüğüm iki teröristi vurdum. O sırada daha fazla terörist gelmeye başladığında kendimizi duvarın arkasına attık.

Bir süre sonra karşımızdaki teröristleri tamamen etkisiz hale getirip ilerlemeye devam ettik. Meydana yaklaştığımızda çatışan köylüler vardı.

"Oğuz dikkat et. Koray, Meriç meydanda çatışan köylüler var gelirken dikkatli olun yanlışlıkla sizi vurmasınlar. Meydandaki teröristler bitene kadar köylülere görünmeden destek sağlayacağız." Dedim.

"-Anlaşıldı komutanım." Dediler. Köylülere bomba atmaya çalışan teröristi alnından vurdum. Oğuz da iki teröristi art arda vurdu.

"Aferin Oğuz." Dedim.

"-Sağ olun komutanım." Diye cevap verdi.

Teröristlerin öldüğünden emin olunca sesimi yükselterek köylülere seslendim.

"Türk askeriyiz biz! Size yardıma geldik! Yanınıza geleceğiz, bize ateş etmeyin!" Deyip yavaşça bulunduğum yerden çıktım. Köylüler üniformamı görünce silahlarını indirip bulundukları yerden çıktılar.

Koray ve Meriç çatışmaya devam ediyordu, Alaz da onlara destek sağlıyordu.

"Komutan, tam zamanında geldiniz. Mermimiz bitmek üzereydi." Dedi köylülerden biri, köyün muhtarıydı. Kafamı sallayıp güvenli bir yere adımladım. Köylülerde peşimden geldi.

"Oğuz, köylülere mühimmat desteği sağla." Dedim.

"Emredersiniz komutanım." Deyip köylülerin yanına gitti.

"Siz bu kadar mısınız? Kadınlar ve çocuklar nerede?" Diye sordum.

"Kadınlarımızdan elleri silah tutanlar arka tarafta çatışmadalar, Diğerleri çocukların yanındalar komutan." Kafamı aşağı yukarı salladım.

"Tamam, şimdi siz çocukların olduğu eve gideceksiniz ve oradan çıkmayacaksınız." Dedim.

"Olmaz öyle şey komutan, saklanmayız biz. Gerekirse hepimiz ölürüz ama saklanmayız." Dedi köylülerden biri, diğerleri de onu onaylayan şeyler söylemeye başladılar.

"Bana bakın! Sizi riske atamam, biz zaten gerekeni yapacağız. Eğer biz ölürsek o zaman siz kendinizi korursunuz ama biz hayattayken dediğimi yapacaksınız. Anladınız mı, böyle yaparak sadece işimizi zorlaştırıyorsunuz." Dedim.

Bir kaç kişi kafasını salladı. "Tamam komutan sen nasıl dersen öyle olsun." Dedi köylülerden biri.

"Çocukların kaldığı evi gösterin. Diğerleriyle nasıl irtibata geçebiliriz?" Diye sordum.

Muhtar cebinden telsiz çıkartıp diğerlerine eve geçmeleri gerektiğini söyledi. Bizde eve doğru adımlamaya başladık. Köylüleri evlerine bıraktıktan sonra diğer taraftaki köylüler de geldiğinde meydana geri döndük.

"-Komutanım bunlar çok fazlalar. Bir türlü bitmiyorlar." Dedi Alaz.

"-Komutanım sağ taraftaki tepeden geliyorlar, en az yirmi kişi." Dedi Koray.

"Anka, güvenli bir yere mevzilenin. Destek gelene kadar dayanacağız." Dedim.

"-Emredersiniz komutanım!" Dediler aynı anda.

"-Gelsinler komutanım gelsinler! Ecellerine gelsinler!" Diye bağırdı Meriç. Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Bizde Oğuz'la beraber meydanda çatışıyorduk.

"Komutanım dikkat edin!" Diye bağırdı Oğuz ve aynı anda iki silah sesi yankılandı kulaklarımda. Karnımın sol tarafındaki acıyla birlikte dengemi kaybedip yere düştüm, düşünce de kafam taşa çarpmıştı galiba çünkü sağ kaşımda kesin bir acı hissetmiştim.

"Komutanım! Komutanım iyi misiniz?! Komutan vuruldu! Anka tekrar ediyorum, İris komutan vuruldu!" Oğuzun sesleri beynimde yankılanıyordu.

"-İris! Oğuz ne demek İris komutan vuruldu oğlum!?" Diye bağırdı Arslan, sesleri duysam da cevap veremiyordum, başım çok ağrıyordu ve gözlerimin önünde siyah noktalar dolaşıyordu.

"Oğuz, komutan neresinden vuruldu?" Dedi Meriç. Sesleri telsizden duyuyordum.

"Bilmiyorum! Çıkamıyorum buradan! Vurulup yere düştü, hareket etmiyor! Sikeyim çok kalabalıklar! Komutanım ses verin, hareket edin bir şey yapın Allah için ya!" Diye bağırdı Oğuz. Silah sesleri daha da artmıştı.

 

 

*** 

 

 

 

 

Bölüm sonu.☘️

 

 

Okuduğunuz için teşekkür ederim, umarım sevmişsinizdir. Oy verip yorum yapmayı unutmazsanız çok sevinirim.

 

 

Görüşmek üzere...🤗

Bölüm : 27.11.2024 00:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...