
『Göğüs kafesimin içinde kırılmış bir kalbin cesedi var 』
Bitmez tükenmez kaygılarım var; yavaşça yakan, ıstıraplarıyla yaşama tutturan, dünyayla arama duvar ören, beni her hisse kör eden, beni onca acıyla baş başa bırakan, zihnimde bir savaş başlatan ve o savaşın mağlubiyetine tanıklık ettiren....
Bitmez tükenmez hüzünlerim var ; geçmişi unutmayan, onunla daima yarına çıkan, her adımda bir gölge misali beni ele geçiren, bir sayaç gibi zamanı sayan, bana ölümü daima hatırlatan bir hüzün.
Bitmez tükenmez umutlarım var ; 'gelecek.' diyen, ' yarıda kaldı ama yarına kalmadı.' diyen. 'başardın . ' diyen içten içe. Böyle teselli eden umutlarım var. Gerçek veya değil. Varlığına tutunduğum birden çok umudum var ama hepsi bir yere çıkıyor; kurtuluşuma.... Bu kurtuluş ise istediğim şeyin olmasıyla gerçek olacak, varlığına bu sayede tamamıyla inanacağım.
Neyi bekliyordu hayattan insanlar? Kurtarılmayı mı, yoksa ölmeyi mi? Yok oluşun bizi bulmasını mı, yoksa var oluşla yaşama tutunmayı mı? Hayatın acısıyla tatlısıyla bizleri çepeçevre kuşatmasını mı, yoksa tamamıyla acıyla yok olmamayı mı? Yaşamın aslında hiçte sandığımız şey olmadığını fark etmemizi mi? Yoksa aslında bizlerin bu yaşamı bu hale getirdiğini idrak etmemizi mi? Neydi yaşam sahi? Sonsuza dek olan mı, yoksa sona dek olan mı? Bir mutluluğun peşinden koşmak için sunulan fırsatlar mı, yoksa tüm fırsatlar için bir iyiliğin yok edilmesi mi?
Yaşam neydi biliyor musunuz? Koca bir hiçlikti. Ve bu hiçliğin içerisinde bir yola saparak orada olabildiğince hayatta kalmaktı. Ama nasıl bir hayatta kalmak. Darmaduman olmuş, her şeyini yitirmiş bir halde... Kimsesizliğin tüm hücrelerine kadar hissedildiği bir hayatta kalma mücadelesiydi bu. Ve bu hayat hiçte sanıldığı gibi değildi. Olmayacaktı hiçbir an...
Kendi zihin çatlaklarımızda kendi intiharlarımızı gerçekleştirdik. Bize kıyan diğerleri olmadı biz olduk. Bize onca zararı veren onlar değildi bizdik. Biz buna izin verdik. Ve onlarda bize zarar verdi. O zararların önüne duvar örmedik. Ve bu sayede bunun bedelini ağır bir şekilde ödedik. Zaman ise kendimize verdiğimiz tahribatları görmemizi sağladı. Aldığımız her yaranın neden ve ne sebeple olduğunu hiç unutturmadı. Her şey unutulurdu ama kendin sebep olduğun acı asla unutulmazdı. Çünkü bunu sana yapan sendin de ondan.
Yalnızlığın karanlık bir tarafı vardır. Güçlü olanlar bu karanlığı yönetebilirken. Güçsüz olanlarsa bu karanlığı hükmü altında yaşam sürerdi. Ben hangi sınıfta bulunuyordum bilmiyorum. Çünkü ikisininde bendeki izleri mevcuttu. Ve bu tam bir karar verme ihtimalimi resetliyordu. Belki de ikisinin arasındaki bir yerde duruyordum kim bilir?
Anıların acı veren bir tarafı vardır. Bazen bir an gelir ve sen yaptığına pişman olursun bazense yaptığından memnun olursun. Bu yaptığın şeyin sonucuna göre değişir her daim....
İhanetin nefes kesen bir tarafı vardır. Gerçekten ölmesen bile ölüm seni bulmuş gibi hissedersin. Bununla yaşamaya çalışır ama başarılı olamazsın. Ta ki ihanet seni yok edene kadar ya da sen ihanetin izlerini silene kadar.
Her şey ne de çok çabuk zamanın gölgesi altında kalıyordu. Ahrar 'ın ölümü sanki dün gibi ama onun ölümünün ardından sekiz ay geçti.
Ben onun gidişinden sonra sancılı bir acıyla baş başa kaldım. Ve bu sancı beni her geçen gün ölümle sınıyor, acısı her geçen gün katbekat katlanıyordu. Bunu durduracak gücüm yok. Aslında bunun için uğraş verecek iradem yok.
Duygularım onun gidişinden sonra bedenimden çekilmiş gibiydi. Dingin bir zihnin içerisinde kapana kısılmış anılara sahiptim. Bu anılar her daim hatırlanılıyor ama onların varlığının aslında geçmişten gelen bir hatıra olduğunu idrak etmiyordu. Aslında onların bana mutluluktan çok acı verdiğini kavrayamıyordum.
Eskiye dönüp bakıyorum da aslında ne de körmüşüm. Ne de her şeyi özensizce inceliyormuşum. Neden diye soracak olursanız? Cevabım çok net.
Ahrar beni ne zaman görse ruhundaki o huzursuzluk anında ortadan kalkardı ve zihnine ve bedenine o anda bahar gelirdi. Sıcak bir meltemin boyundurluğuna girerdi. Ruhsuz gözleri beni gördüğü an parıldar lacivert harelerinde kendimi görürdüm. Benim olduğum ortamda gözlerini benden alamazdı .
Benim gelişimle etrafına attığı sıkıcı bakışları anında yerini derin derin bakan bakışlara bırakırdı. Beni izlemeyi kendine adet haline getirmişti. Belki de çaktırmadan bakıyordu bana her daim ama bakıyordu. Beni belki de en iyi tanıyan en iyi gözlemeyen oydu. Ne yapsam asla yargılamaz neden yaptığımı anlardı. Hesap sormazdı. Sadece yanımda olduğunu belli ederdi.
Savaş alanında yaptığı gibi. Ahrar beni sevmeye başladığı anda o hissiz bakışları çok değişti. Duyguları gözlerinde yer edindi. Ama bu sadece bana karşıydı. Diğer herkese o kadar değer vermezdi. Tek bana değer verirdi. Bana verdiği değeri görmeyecek kadar kör olmuş, başka şeylere odaklanmıştım. Onun bendeki değerini tam idrak edememişim, benim ondaki tek yaşama nedeni olduğumu anlayamamışım.
Ahrar yalnız biriydi. Her ne kadar hayatında teyzesi ve Serra ve onun kardeşi yer alsa da aslında yalnızlığı benimle yok olmuştu. Onun tek kişilik ailesi, sığınağı olmuştum. Bana verdiği değer gözler önündeydi ama ben bunu önemsememiştim. Ya da bunu çok düşünmemiştim. Belki de bende onu gördükten sonra yalnızlığı hayatımdan def etmiştim ama bunu fark edememiştim. Taki onu kaybedene kadar. O hayatımdan çıktıktan sonra aslında kim olduğumu ne için yaşamam gerektiğini anlamıştım.
Ahrar giderken benden çok şey almıştı; hislerimi, anılarımın verdiği huzuru, sessizliği, gülüşlerimi, heyecanımı, umudumu.... Ve daha nice şeyleri...
Şimdi o yoktu ve ben onun olmadığı bir evrende var olmaya çalışıyorum. Ne acınası bir hal değil mi?
Moritanya Kulesi 'ne gelişimin dördüncü günüydü. Daha çok burada bizimkilerle zaman geçiriyordum. Varisler çoğu zaman burada kalıyor, işleri çıkınca krallıklarına gidiyordu. Dennis' se her daim yanımda duruyordu. Ben susuyorsam o da susuyor, ben konuşursam o da konuşuyordu.
Victoria 'ysa çoğu zaman Asper Krallığı' na gidip geliyor oradaki düğün hazırlıklarıyla yakından ilgileniyordu. Evet düğün Asper Krallığı'nda olacaktı. Gösterişli ve ses getiren bir düğün olacağından eminim. Victoria düğün için hiçbir şeyden kaçınmıyordu. Zaten eşi de Asper Krallığı' nda göreve başlamıştı. Ve ikisi orada önemsendiği için orada düğünlerinin yapılmasına karar verilmişti.
Victoria düğün için çok heyecanlıydı. Bana yaptığı her aşamayı geldiği anda anlatıyor bende onu sessizce dinliyordum. Hevesi kırılmasın diye elimden geldiğince onun kadar heyecanlıymış gibi rol yapıyordum. Aslında anlattıklarının benim için çok önemli olmadığını söyleyemiyorum.
Kırılmasın diye. Belki normal şartlarda olsaydı onun kadar heyecanlı olurdum ama şu an şartlar bunun olmasını engelliyor. O anlatınca bazen çok saçma gelse de Ahrar yaşasaydı ve hiçbir sorun olmasaydı bizim nasıl bir geleceğimiz olduğunu ya da nasıl evlenecek olduğumuzu düşünüyor sonrasında bu çok imkansız geldiği için iç çekerek unutmaya çalışıyorum düşündüğüm şeyleri.
Ahrar yaşamış olsaydı hiçbir şey istemezdim. Onun varlığı her şeye bedeldi benim için. Yeter ki hayatımda olsaydı her şeye sırt çevirirdim. Ama böyle bir imkanım yok maalesef.
Akşam yemeğinden sonra odama çekilmiştim. Biraz olsun tek kalmak için. Ama ben ne kadar sessiz kalmaya çalışırsam çalışayım Ölü Ruh ve Rosa didişip duruyordu. Ölü Ruh eskisi gibi benimle iletişime geçtiğinden bu yana ikisi birbirine düşman kesilmişti.
"Sen ne zaman mağarana gitmeyi düşünüyorsun? Yeter artık burada durduğun. Birde saçma sapan konuşup duruyorsun!" diye yakınan Rosa 'nın sesini duyduktan hemen sonra anında Ölü Ruh bu söylenene cevap vermekten geri kalmadı.
"Sana mı soracağım mağarama ne zaman gidip gitmeyeceğimi! Haddini bil! Senin ne olduğunu biliyorum. Sen bir kölesin." dediği anda o an Rosa' da şanteller koptu.
"Ne kölesi! Ben bir Yitik Ruh 'um. Üstün bir ırkım. Senin gibi sonradan olmuş bir ruh değilim." diye Rosa kendini yüceltmeye başladığı anda şakaklarıma masaj yapmaya başladım. Bunların gürültüsünden her gece başıma ağrı giriyordu.
"Üstün ırkmış. Sen iyice havalara girdin. Farkında mısın bilmiyorum ama Emira olmasa sen bu dünyada fazla yaşamazsın ama ben Emira 'dan bağımsız olarak varım. Yani burada bir üstün ırk olacak biri varsa o ben olurum ancak." diye Ölü Ruh' ta kendini yüceltmeye başladığı anda gözlerimi devirdim.
Bunları ben susturmasam sonsuza kadar konuşur, başımı ütüleyip dururlardı. Bazen olmadık anlarda kavga ettikleri için olduğum ortamda dikkatim dağılıyor ve herkesin bakışlarını üzerime çekiyordum. Bunun için onları kaç kere uyardım ama beni dinleyen olmadı.
"Biliyor musun sen yokken ben ve Emira daha iyiydik. Niye geldin ki?" diyen Rosa 'ya anında alaycı bir kahkaha atıp sonrasında cevap verdi Ölü Ruh.
"Tam tersi olması gerekmiyor mu? Ben ve o zaten daha öncesinde bir arada her şeyi yapıyorduk. Sonradan aramıza katılan sen oldun hatırlatırım. Hem sana en niye geldiysem! Bir kere Emira buraya geldiği anda yanıma geldi yani beni sahibin geri çağırdı. " diye yaptığı iğneleyici tavrı anında Rosa' nın deliye dönmesini sağladı. Birde sahip kelimesine vurgu yapınca her şey çığırından çıktı.
" Sahip? Sen anlamıyorsun! Anlama kıtlığı var sende anladım ben orasını. Ben onunla bir bütünüm. Onun kölesi değilim. O da benim sahibim değil. İkizim bir bağa sahibiz. Senin bunu anlayacağını sanmıyorum." diye soğuk, buyurgan ve kin güden bir sesle konuşunca hemen araya girdim.
" İkinizi de son kez uyarıyorum. Bir daha bu tür bir konuşma olursa Rosa artık beni bir kalkan arkasında izlersin. Bir daha asla gün yüzüne çıkmana izin vermem. "dedim. Bu tabii anında Rosa 'nın keyfinin kaçmasını sağladı. Ölü Ruh' da gerim gerim gerildi o sırada ve tam Ölü Ruh konuşacağı anda tekrar konuşmaya devam ettim." Sende bir daha Rosa 'yı kışkırtmak için bir şey yaparsan Ölü Ruh artık yanıma gelmeni daha önceden engellediğim gibi engellerim haberin olsun. İkiniz de iyi anlaşın yoksa sonuçlarına ben değil siz katlanırsınız. Bunca ana kadar yetti sizin çocukça tartışmalarınızı dinlemem. Ben buraya sizin tartışmalarınıza tanıklık etmek için gelmedim. Ona göre ayağınızı denk alın yoksa ben yapacağımı biliyorum. "demiş ve derin bir nefes alıp olduğum yerden harekete geçmiştim.
İkisini de uyardıktan sonra yatmaya hazırlandım. Yarın erken uyanmam lazım çünkü sabah erkenden Victoria benimle nişanlısını tanıştırmaya gelecekti. Gelen tek o değildi aslında. Kiran, Mera ve Tarsis Kralı 'da yarın beni ziyarete gelecekti.
꒰ఎ ♡ ໒꒱
Sabah uyanınca ilk işim kısa bir duş almak olmuştu hemen sonrasında hazırlanıp aşağı inmiş, kahvaltı yaptıktan sonra kendimi eskiden hep geldiğim çiçek arazisinde bulmuştum. Geldiğim anda beni ele geçiren anılar huzmesiyle geçmişe kısa bir yolculuk yapmış ve eskiden ne kadar mutlu olduğumu ve bunu hiç anlayamadığımı fark etmiştim.
Eskiden her şey kolaydı. Ben bunu idrak edememişim. Hayat ne kadar sancılı yokuşlar önüme sersede o sancılı yokuşları birer birer aşmıştım. Çünkü yanımdakilerden hiç almıştım. Şimdi hâlâ hepsi yanında diyorsunuz ama bir kişi eksik ve onun eksikliği her şeyi gölgede bırakıyor. Ahrar 'ın yokluğunun bendeki sancısı o kadar büyük ki her şey çok yetersiz kalıyor gözümde. Yavaşça sırt üstü uzanıp bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Berrak gökyüzünü ve bulutları incelemeye başladım. Her yer iyi hissettirecek anılara sahipti ama ben anılardan değil gerçeğin ta kendisinden iyi hissettirecek şeyler bekliyorum.
Zaman kuytu köşede durmuş benden yapamam gereken şeyleri yapmamı istiyordu ama benim bunu yapmak gibi bir niyetim yoktu maalesef.
Ne kadar burada durdum bilmiyorum ama Victoria 'nın beni zihin bağını kullanıp yanına beni çağırmasıyla olduğum yerden yavaşça ayağa kalkıp hızla dediği yere doğru ilerlemeye başladım. Beni ön bahçeye çağırmıştı. Büyük buluşma orada olacaktı anlaşılan. Küçük adımlarla kulenin sınırlarına doğru ilerledim. Çiçek arazisine çıkan patikadan kulenin arka bahçesine geçiş yapmış ve sonrasında kulenin etrafından dolanarak ön bahçeye doğru yol almaya devam etmiştim. Ön bahçeye ulaşınca biraz ileride bulunan çardağın içerisinde beni bekleyenleri gördüm. Adımlarım hızlandırıp onların olduğu alana birkaç adım sonrasında ulaştım.
Çardağın önüne gelince olduğum yerde dikildim ve gözlerimi karşımda bulunanlar üzerinde yavaşça gezdirdim. Ne çok kişi beni görmeye gelmişti. Şaşkındım. Ben bunca kişinin gelmesini doğrusu beklemiyordum. Şaşkınlığımı atlatamadan birden Victoria ayağa kalktı ve hemen yanıma gelip sevinçten dolayı yaşadığı mutlulukla beni gelenlerle sanki onlarla hiç tanımamışım gibi tanıtmaya başladı.
"Emira 'da birkaç gün önce geldi." diye konuşup sonrasında bana kısa bir bakış atıp konuşmasına devam etti.'"Emira bak Büyücüler krallığı'ndan seni ziyaret için geldi Loya Hanım ve Rauf bey." diyince Victoria hemen onlara küçük bir baş işaretiyle selam verip onlara gülümsedim. Burada olmaları benim için değerliydi. Zaten onlar tarafından sevildiğimi biliyordum bunu hep hissettirmiştiler. Victoria tek tek herkesin ismini anarken bende hepsine küçük bir baş işaretiyle selam veriyor ve bir diğer kişiye geçiyordum. "Asper Krallığı'nda bulunan iki kolye koruyucusu seni görmek için geldiler. Fazla durmayacaklar. Görevleri olduğu için seni görüp sonrasında gidecekler." diyince onlara da selam vermiş. Küçük sorular sorup sonrasında gitmişlerdi. Onlar gittikten sonra Loya hanım, Rauf bey ve Süreyya hanımın kuleye geçiş yapmıştı. Çardakta kalanlar Varisler, Dennis ve tanımadığım bir adam. Ama A çok bu kişinin kim olduğunu anlamıştım.
Müstakbel damat adayı Aker 'di. Bana tedirginlik içerisinde bakıyordu. Yoksa yanlış bir şey yapacağımı mı düşünüyordu acaba? Victoria yanımdan ayrılıp Aker' in yanına ilerledi. Aker hemen oturduğu yerden kalkıp ayakta dikilince Victoria onun koluna girip ikimizi tanıştırmaya başladı. Sessizce onları izliyordum.
"Emira sana müstakbel eşim Aker 'i tanıtmak isterim." diye sevinç içerisinde konuşan Victoria' dan bakışlarımı hemen kas katı kesilmiş Aker 'e çevirdim.
Sabit yüz ifadesine aldanmadım. Çünkü içten içe gerildiğini görebilecek kadar deneyin sahibiyim. Yavaşça ona doğru adım atıp tam karşısında yerimi aldım. Soğuk, ifadesi bakışlarımı yüzünde çok tutmayıp etrafa kısaca çevirip hemen sonrasında konuştum.
"Tanıştığımıza memnun oldum Aker. Kendimi tanıtmama gerek yok diye düşünüyorum çünkü yeterince tanındığımı düşünüyorum." demiş ve ona çıkardığım bakışlarım arasından hal ve hareketlerini izlemeye başlamıştım.
"Evet Prenses sizi çok iyi tanıyorum." dediği anda ona peki o halde sorun yok derecesine bakıp sonrasında devam etmiştim.
"Peki o zaman hiç uzatmadan şunu söylemek istiyorum. Victoria benim için çok değerli. Bunu asla aklından çıkarma. Burada oluşumun tek sebebi olduğunu da bil. Yani demem o ki onu üzersen beni karşısında bulursun. Beni az çok tanıyorsan söz konusu sevdiklerim olunca neler yapacağımı iyi biliyor olman gerek. "dedikten sonra yavaşça geriye çekilip ona alan tanıdım. Çünkü bir ara yaşadığı gerginlik yüzünden nefes alamamıştı. Onun bu halini gören Victoria anında olaya el attı.
" Ah Emira ve şakaları. "diye Victoria ortamı yumuşatmak istedi ama bakışlarım hiçte böyle olmadığını bariz belli ediyordu.
Olduğum yerde yavaşça ayrılıp kuleye doğru ilerlemeye başlarken arkamdan Varisler ve Dennis 'te geliyordu.
Biz ilerlerken Victoria onu sakinleştirmek için çabalıyordu.
"Adamın yüreğine indirdin." diyen Enfal anında yanımdaki yerini almış ve benimle birlikte ilerliyordu. Diğerleri bu cümleyi duyunca sesli bir şekilde gülmeye başladılar.
"Oğlum bende olsam bende korkarım. Onu tehdit eden kişi normal bir kişi değil ki. Gelmiş geçmiş en güçlü kolye sahibi. Onca şey yaşandı bunu biliyor ve bu korkusu onun yüzünden." diye konuşan Nehar 'a anında destek geldi Dennis tarafından.
"Orasını bilemem ama ben adama hâlâ üzülüyorum ya nasıl bir günah işledi ki bizim aramıza düştü. Zavallının hiçbir şeyden haberi yok." diyen Dehri' nin cümlesine ister istemez güldüm. Bu konuda haklı çünkü adam kimlerin arasına düştüğünü bilmiyor. Nasıl bir ayaklı bela olduğumuzu, bela çekmek konusunda üzerimize yok. Fazlasıyla sabra ihtiyacı olacak. Benim gülmemle diğerleride katıldı.
"Beni hiç alakadar etmez. Biz mi dedik gel Victoria 'ya aşık ol. Kendi yaptı kendi buldu. Eh bu yüzden sonuçlarına katlanmak zorunda." dediği anda Enfal hepsi onun bu dediğini homurtular eşliğinde onayladı.
"Tamam fazla gevezelik etmeyi bırakın birazdan Tarsis Kralı, Mera ve Kavi gelecek. Onlar gelene kadar bizde kalan hazırlıkları bir gözden geçirelim." demiş ve kuleye girmiştik.
Kuleye girince Victoria 'nın düğünü için düşündüğümüz hediyeyi tamamlamaya devam ettik. Victoria ne zaman Asper Krallığı' na gitse bizde kalan kısımları hallediyorduk. Şu an zaten aklı bir karış havada olacağı için bizi gözü görmezdi.
Victoria gelene kadar son eksik kısımları halledip gelen misafirleri ağırlamamız gerekiyordu.
"Ben bile bu hediyeye bayıldıysam. Victoria sevinçten havalara uçacak. Acaba hepimize bu hediyeden mi yapsaydık Emira?"diyen Dehri 'ye dönüp baktığımda çok hevesli olduğunu görünce neden olmasın demiş ve bodrum katına inen merdivenlere yönelmiştim. Onlarda beni takip ediyordu.
" Hediyeyi görünce Victoria' nın yüzünün alacağı şekli çok merak ediyorum. "diyen Kavi 'ye anında Enfal taklite başvurarak cevap verdi.
Sesini inceltip, kız sesi gibi sesini tiz ve ince çıkarmaya çalıştı." Ah inanmıyorum Emira ne yaptın sen? Bu hediye benim için mi? Çok mutlu oldum. "sözlerini söylemiş ve yalandan ağlamış gibi göz altlarını elinin tersiyle silmişti Enfal." Bu cümleleri der ve ağlayarak Emira 'ya sarılır. Ve perde biter. "dediği anda bunun bu haline hepimiz güldük.
" Oğlum sende iyi bir oyuncusun ha! "diyen Dehri' ye ne sandın bakışını atmıştı.
" Tamam bu kadar gevezelik yeter iş başına hemen beyler. Bu gösterinin geçeceğini görmek istiyorsanız bunun için uğraşmanız gerekiyor. "demiş ve son basamağı inip hemen bodrum katına inmiş ve biraz ileride olan odaya doğru ilerlemiştik.
Odaya geldiğimiz gibi kapıyı açıp içeri girmiştim benden sonra onlarda girdikten sonra içerideki kalan işlerimizi halletmeye başlamıştık.
Neredeyse bir buçuk saat kadar içerdeki işimizi halletmiş misafirlerin geldiğini haber alınca hemen kalan işi yarıda kesip olduğumuz yerden ayrılmıştık. Misafirlerin teras katında olduğunu öğrenince oraya doğru yol almıştık. Terasın olduğu kata geldiğimizde önden ilerleyen Dehri kapıyı açıp terasa geçmiş hemen ardından da bizler geçiş yapmıştık. Terasa geçince anında beni gören Mera oturduğu yerden ayağa kalkıp benim olduğum yere koşar adımlarla gelmişti. Karşıma geçince hemen bana sımsıkı sarılmıştı. Onun bu heyecanlı haline şaşırmış ve sarılışına karşılık vermiştim.
"Beni bu kadar özlediğini düşünmüyordum." diye kulağına doğru fısıldamıştım. Bu cümleme sadece alınganlıkla karşılık vermiş ve hemen konuşmuştu.
"O nasıl söz." diye yargı kızgın bir sesle konuşmuş hemen sonrasında devam etmişti. "Seni neden özlemeyeyim. Onca aydır yoksun. Ne kadar uğraşsamda seninle konuşma imkanım yoktu. Geldiğine o kadar çok sevindim ki gittiğimiz yerde hemen buraya geri dönmek için onca ısrarımla buraya geldim." dediği anda ona anladım ifadesiyle bakıp, peki kızma hemen öyle demiştim.
Mera geriye çekilince Kiran bana doğru ilerledi. Olduğu yerde bana sarılmak için can atıyor ama benim iznimi bekliyordu. Anında bu beklediği şeyi ben gerçekleştirdim. Ona sarılmamla çekingenliği anında yok oldu ve kollarını bedenime sardı.
"Özlettin kendini Prenses." demesiyle derin bir iç çektim. Bu dediğine bir cevap vermeden.
Kiran geriye çekilince bakışlarımı onun birkaç adım uzağında duran Tarsis Kralı Hermes 'e çevirdim. Bakışlarıma anında hınzır bir ifade yerleştirip konuştum.
"Ah geldiğime pek sevinmemiş gibisiniz. Gelişim sizi rahatsız mı etti? Gergin gibisiniz sanki? " demiş ve olduğum yerde kollarımı göğsümde kavuşturup başımı dikleştirip cevap vermesini beklemiştim.
Tarsis Kralı Hermes ne yaptığımı bildiği için ve beni çok iyi tanıdığı için anında bu küçük oyunuma alet oldu. Olduğu yerden yavaşça birkaç adım öne atıp karşımdaki yerini aldı.
"Ah doğrusu asi ve başına buyruk halleri olan bir Prenses 'in bulunduğu yerde herkes gergin olur. Senin gelişin buradaki herkesin daha çok gerilmesini sağlıyor. Çünkü yaptığımız en küçük hata da herkesi ateşe verecek gibisin." dediği anda sırıtmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu tavrı az da olsa iyi hissettirmişti.
" Ah merak etmeyin sizinle hiçbir zaman bir sorunum olmadı. Yaptıklarımdan nasibinizi almayacak kişiler arasında bulunuyorsunuz. Bunun için rahat olabilirsiniz." diye içini ferah tutmasını belli eden tavrımı görünce irisleri titredi ve bakışları yavaşça yumuşadı.
" Ne mutlu bana o halde. "dedikten sonra Tarsis Kralı Hermes anında olduğumuz yerden biraz ileride bulunan oturma alanına geçtik.
Yerlerimize geçince biraz havadan sudan konuşmuş, yaptıkları tatilin nasıl geçtiğini sormuş onlarda yaşadıklarından kısaca bahsetmişti. Bir saate yakın terasta konuşmuş sonrasında dinlenmeleri için odalarına çekilmesi gerekince akşam yemeğinde tekrar bir araya gelmek için sözleşmiştik.
Kiran, Mera, Varisler ve Dennis odalarına geçince terasta ben ve Tarsis Kralı tek kalmıştık. İkimiz terasın korkulukları önünde durmuş dışarıyı izliyorduk.
"Şu an sizi çok iyi anlıyorum." dememle neyi kast ettiğimi anlamış oldu.
"Zor bir süreç seni bekliyor. Ben hâlâ bu süreci yaşıyorum. Ve yaşamaya da devam edeceğim. Unutmak gibi bir niyetim yokta zaten. Sadece bazı anlar çok zor oluyor ve o anlarda ne yapmam gerektiğini bilmiyorum." diye Tarsis Kralı sesine yansıyan uzun yıllardır varlığını koruyan acının gölgesinin mahzeni içerisinden konuşunca titreşen bakışlarımı birkaç kere açıp kapattım.
Gözlerimi açtığım anda aklıma geleni söyledim.
" Üzgünüm ve bu üzgünlüğümü yok edecek bir imkanım yok . Bunu başlatan ben olmadım ama sonunun bu hal almasını ben sağladım. Yani benimde hatam çok. Buna rağmen elimden geleni yaptım bir fayda almayarak. Şu an sadece keşkeler ve pişmanlıklarla çepeçevre sarılı vaziyette bulunuyorum. Bu olanları değiştirmek gibi bir imkanım da yok. "dedikten sonra bakışlarımı önümden gökyüzünde bulunan ufuk çizgisine çevirdim.
Bazen bir yerlere gitmek ve orada kaybolmak istiyorum. Bu anlık bir istek oluyor ama bundan başka isteyeceğim bir şey olmuyor.
" Zaman üstüne kapatacak ama acını dindirmeyecek. Alışacaksın diyemem ama bununla savaşmayı öğreneceksin." dedikten sonra yavaşça geriye çekildi ve odasına gitmek üzere harekete geçtiği anda ona söylemek için can attığım soruyu sordum.
"Beni birden çok kez uyardınız ama ben onca dediğiniz şeye rağmen kendi bildiğimi yaptım. Bunun için beni suçluyor musunuz?" diye sorunca alacağım cevap gecikmedi.
"Hayır asla suçlamıyorum. Çünkü kendince nedenlerin vardı. Bunu bile bile seni suçlu göstermek sana yapılan en büyük haksızlık olur." demiş ve olduğu yerden ayrılmıştı.
Tarsis Kralı gidince olduğum yerde bir müddet kalmış ve sonrasında bende odama çekilmiştim.
Biraz dinlenip sonrasında yemeğe inecektim. Yatağa dinlenmek için uzanmıştım ama ne olduysa birden gözlerime çöken ağırlıkla yavaşça uykuya teslim olmuştum.
꒰ఎ ♡ ໒꒱
Akrep ve yelkovan sesleri zihnimde çınlayıp duruyordu. Ses gürültülü ve baş ağırtan cinstendi. Bedenimde bir gariplik hissediyordum. Sanki olduğum bedene ait değil gibiyim. Başımda sızısı her an artan bir ağırlık vardı. Bedenim sanki uzun zamandır kıpırdamadan durduğu için bir uyuşukluk hissediyordum. Bulunduğum an sıcak ve havasızdı. Zihnimde ürkütücü bir sessizlik ve boşluk var gibiydi. Ne olmuştu bana?
Bu beden sanki bana ait değildi ve ben hakimiyet kuramıyordum. Yavaşça bir hareketlilik oldu ve o an bana ait olduğunu düşündüğüm benden yavaşça kıpırdadı. Olduğu yerden yavaşça ayağa kalkıp bakışlarını etrafa çevirdi. Bulunduğu odada karanlık ve havasız duruyordu. Perdeler çekilmiş, beyaz örtüler tüm eşyaların üzerine konmuştu. Sanki terk edilmiş bir odada bulunuyordum. Yani ben olduğumu düşünmüyorum ama şu an sanki başka bir zihin içerisinde bulunuyordum ve onun gördüğü her şeyi bende görüyor gibiydim.
Beden yavaşça ayağa kalktı ve içerisinde bulunduğu odayı izledi. O sırada bir anda darbe yemiş gibi geriye doğru çekilme hissettim ve zihnimde koca bir uğultu başladı.
Yavaşça etrafı görmez oldum ama sesler boğukta olsa ne konuşulduğunu duyabilmiştim.
"Neredeyim? Ne oldu bana?" diyen boğuk sesin ardından yavaşça olduğum alandan uzağa çekildim. Sonrasında rüya değişti ve ben başka bir mekana geçiş yaptım.
Her mekan geçişinde başka şeyleri görüyordum.
İlk an taşlı bir zemini görmüş sanki bu taşlı zemin üzerinde ilerliyor gibiydim. Bu kısa sürmüş ve hemen sonrasında başka bir mekanda kendimi bulur olmuş ve birçok kişinin konuşma sesiyle zihnimde ses karmaşası başlamıştı. Her yerden sorulan uğultu sesler, anlaşılmayan sorular...
Zihnim o kadar gürültü ve ağrıyla mücadele edip duruyordu ki bu bulunduğum alan bana boğucu gelmişti. Sonrasında bir anda hafiflemiş hissetmiş ve kendimi kendi bedenimde bir başka yerde bulmuştum.
Bir mabette bulunuyordum. Etrafımda birden fazla yıkık dökük sütunlar bulunuyordu. Bu mabed eski olmasına rağmen çok gösterişli duruyordu. Mabedin tam giriş kısmında yıkık bir zemin bulunuyordu ama üzerinde yazan yazıyı görünce bakışlarım usulca kısılmıştı.
"Bedelin ilk ânı senden dökülen kanla olur. Bir kan bir hayat demek. Sunağı kendi kanınla ödüllendir. Bir ruh ancak bir ruhtan alınan bedelle hayatta kalır."
Yazılı olan cümlelerin ne anlama geldiğini anlayamadım. Ama olduğum yerde kıpırdamadan mabedin her alanını izlemiş ve zihnime hapsetmiştim. Taki başka bir mekana geçiş yaparken.
Bir anda kendimi yerde dizlerim üstünde ilerlerken bulmuş ve nefes nefese kalmış bir vaziyette olduğumu fark etmiştim. Neden bunları görüyorum? Hepsi bölük pörçük ve karmaşık şeylerdi. Neden daracık bir alanda pürüzlü, taş ve sivri köşeleri bulunan bir zemin üzerine duruyordum? Hiçbir şeye anlam veremiyordum.
Sonrasında bedenimde bir hafifleme hissetmiştim . Ardından zihnim koca bir sessizlik içerisinde tekrar uykuya dalmış ve her şeyi tamamen unutmuştu. Taki hatırlaması gereken ana kadar....
Zamanı gelince bunları neden gördüğünü hatırlayacak ve anlayacaktı. O zamana kadar unutması gerekti. Çünkü her şey olması gereken zamanda gerçekleşmek ve anlaşılmak gibi bir kurala sahipti. Bu kural çok can yakacak olmasına rağmen.
Kim bilebilirdi ki canından çok istediğin şey gerçek olduktan sonra daha çok can yakacak olaylarla sana zarar vereceğini? Bunu kimse bilmezdi. Benimde bilmeyeceğim gibi.
꒰ఎ ♡ ໒꒱
6 gün sonra....
Her şey olması gereken seyirde ilerlemişti. Düğün hazırlıkları olması gerektiği gibi yapılıyor ve tüm hazırlıklar bitmek üzere herkes tarafından hallediliyordu. Düğün yarın gece olacaktı ve Victoria çoktan kuleye dönmüş ve gelinliğinde bulunan son hazırlıkların halledilmesi için sabırsızlanıyordu.
Onun odasına erkenden gelmiş, terzi ve onun düşünceleri eşliğinde pencere önünde oturmuş dışarıyı izliyordum. Son altı gündür karmaşık rüyalar görüp duruyor, uyanınca hiçbir şey hatırlamıyordum. Bunu Rosa 'ya da sormuş ondan da kesin bir cevap alamamıştım. O da bir şey bilmediğini söylemişti. Neden son zamanlarda bu halde olduğumu merak eder olmuş ama buna bir sebep bulaşmamıştım. Zihnim artık bu olan bitene cevap bulamadığı için daha çok düşünüyor bazen olduğum anı, zamanı unutuyor, olduğum yerden soyutlanıp, düşünce karmaşası içerisinde bocalayıp duruyordum.
Her şey bir anda varlığını yitiriyordu bu anlarda. Taki gerçek dünyaya çağrılana kadar.
"Emira!" diye Victoria 'nın sesini duyunca anında boşluğa takılı bakışlarımı onun olduğu yere çevirdim. Ona bakınca anında konuşamaya devam etti. "Ah Emira sana sesleniyorum. Neden cevap vermiyorsun?" dediği anda yavaşça zihnimdeki o hissizliği yok ettim.
Hemen içerisinde bulunduğum halden
sıyrılıp ona cevap vermeye hazırlandım.
"Dalmışım kusura bakma. Ne sordun duyamadım da?" diyince iki beline yerleştirdiği ellerini kaldırıp kendini gösterdi ve konuştu tamda o sırada.
"Gelinliğin son hali nasıl olmuş?" dediği anda sade, kuru bir sesle sorusunu yanıtladım.
"Çok güzel, mükemmel gözüküyorsun içerisinde, bir eksiği yok." diyince Victoria memnuniyetle gülümsedi ve hemen her daim onu öven, şımartan yanındaki terzi o abartı içeren cümlelerle onu övmeyi sürdürdüğü anda bakışlarımı onlardan çekip kendimi tekrar olduğum ortamdan soyutlayıp tekrardan bakışlarımı dışarıya çevirdim.
Bana son anlarda ne olduğunu bulmam lazım. Ama bunu nasıl yapacaktım? İçimde anlam veremediğim bir korku vardı ve bu canımı çok sıkıyordu. Çünkü varlığından haberim bile olmadığım bir şeye karşı korku beslemem çok tuhaftı.
Ve bu olan biten beni hal almaz bir reddeye getiriyordu. Her an aklımda gördüğüm şeylerin neye sebep olduğunu düşünmekten bulunduğum anı kaçırıyor neyin ne olduğunu sonradan anlıyordum. Her an birilerinin beni uyarmasıyla gerçeğe dönüyor ve sonrasında yeniden zihnim bir boşlukta asılı kalıyordu.
Şimdi olduğu gibi...
Victoria 'nın odasından çıkmış akşam yemeği için yemekhaneye gelmiştim ama geldiğim anda direk öylece son anda gördüğüm şeylerle tekrar dikkatim gördüklerime odaklanmıştı.
Garip şeyler oluyordu bana. Bir anda bir şey hissediyor, bir şeyleri görür oluyorum ama bu çok anlık ve çok kısa sürüyordu. Daha anlam veremeden olduğum ortam bir anda eskiye geri dönüyordu. Ve bense öylece olan bitenin karşısında çaresizce kalıyordum.
"Emira." diye Victoria 'nın sesini duyunca anında boşluğa takılı kalan bakışlarımı yanımda duran Victoria' ya çevirdim.
"Evet seni dinliyorum." demiş ve masada bulunanlara kısa bir göz atınca herkesin bana pür dikkat odaklandığını fark etmiştim.
"Düğünden sonra hemen mi gideceksin? Bu konuda kararlı mısın?" demesiyle bakışlarım bir an aynadaki yansımama kaydı. Belki bu gördüklerimden önce vereceğim cevap çok netti ama şu an sanki bir şeyler burada kalmamı istiyor gibiydi.
"Ah aslında bakarsan bilmiyorum birkaç gün daha kalabilirim. Neden sorun ki?" diye kesin bir cevap vermemiş, neden bunu sorduğunuz sorgulamıştım.
"Hemen gidersin diye düşünüyordum ve sonrasında ne zaman gelirsin diye meraktan sordum." dediği anda Victoria başımı onun olduğu tarafa çevirdim.
"Gittikten sonra uzun bir süre sonra gelirim. Hemen gelemem." demiş ve bakışlarım onun alacağı yüz ifadesine odaklandı. Söylediklerime anında yüzü düştü ve beni uzun bir süre daha görmeyecek olduğu gerçeği canını sıktı.
"Neyse ben ziyaretine gelirim olmazsa." dediği anda olur dercesine başımı salladım.
O anda hemen Kavi söze atıldı.
"Ne güzel sen istediğin anda Emira 'yı görebilecek imkana sahipsin ama bizlerse Emira gelmeden onu görmeyiz." diye içli içli konuşunca, bu olayın onun canını çok sıktığını fark ettim.
Çenemin altına sağ elimi yerleştirip ona tebessümle baktım.
"Canını sıkma sen iste seni görmeye gelirim küçük veliahd." dediğim anda bana sevinçle baktı ve çok isterim dedi.
"Eee oluyor mu öyle peki bizler? Bizde seni görmek istesek ne yapacağız?" diye anında Dehri somurtuk bir halde atılınca anında onun olduğu yöne doğru bedenimi çevirdim.
"Hım serseri veliahd beni çok mu özlüyor yokluğumda?" dediğim anda inkar edeceğini düşünmüştüm ama anında başını yavaşça aşağı yukarı salladı.
Bu davranışı içimde bir şeylerin kopmasına sebebiyet verdi. Çünkü onlarda benim onlara bağlandığım gibi bağlandı ve ister istemez beni görmek istiyorlar. Uzun bir süre yoktum ve onlar bu süre zarfında benden doğru düzgün haber alamadılar. Ve şu an gitmeme az bir gün kaldı. Ve haliyle sonrasında ne zaman geleceğimi ya da onlarla ne zaman bir daha görüşeceğimi merak ediyorlar. O anda bu burukluğu alaycı sözlerimle yok etmeye çalıştım.
"Sizler dışında bence burada olmayışıma sevinen çok kişi var. Biri ise aramızda." diyip anında bakışlarımı sessizce yemeğini yiyip bizi dinleyen Turul beye çevirdim. Anında onu kast ettiğimi anlayınca bakışları beni buldu. Buraya geldiğim andan itibaren bakışları eskisi gibi değildi bana karşı. Artık daha ılımlı bakıyor, eskisi gibi varlığım onu rahatsız etmiyor yaptığım hiçbir şey için yakınıp durmuyordu.
Ağzındaki lokmayı yedikten sonra beni hedef alan cümlesiyle konuştu. Konuşurken tek tek bizim gruba bakıp duruyordu.
"Böyle bir şey söz konusu değil. İstediğin kadar burada kalmakta özgürsün. Burası senin krallığın. Sen bu krallığın prensesisin. İstediğin an gelir istediğin an gidersin. Kimseye hiçbir şey için hesap verme lüksün yok. Ama sadece bir araya geldiğiniz anlarda sizden tek bir isteğim olacak, geri dönüşü zor olan işlere kalkışıp ,büyük sorunlar açmayın. Çünkü sizler ister istemez en sorunlu, en ihtimal vermesi zor şeyleri yapıyorsunuz. Yaşlılığım boyunca sessizlik içerisinde yaşlanmayı istiyorum beyler bayanlar. "dediğinde ilk an herkes dediği şeyleri düşünmüş, şaşırmış ve sonrasında son cümleye kahkaha atmıştılar.
O anda Turul beyle göz göze geldik ve bana ilk defa parıltılı bir ifadeyle baktı. O ifade altında beni mutlu eden bir şefkat gördüm. Ve bu bana zamanın neleri değiştirebilecek olduğunu bariz belli etti Eskiden varlığımdan rahatsızlık duyan Turul bey onca yaşanan şeyden sonra bana karşı olan tavrını değiştirmiş ve artık bana eskisi gibi bakmaz olmuştu. Başımı aşağı doğru yavaşça eğip ona teşekkür edercesine bir işaret verdim.
"Buzlar çözülüyor gibi ne dersin?" diyen Rosa 'ya cevap vermekte gecikmedim.
"Buzlar çözüldü. Herkes artık eskisi gibi bana karşı değil. Benim amacımın ne olduğunu herkes anladı. Ve beni böyle kabul ettiler. Ve son yaşadığım acıdan sonra herkes bana karşı tavrını değiştirdi. O halime rağmen savaşımı sürdürdüm ve herkese sonsuz bir mutluluk sundum. Kendime ise sonsuz bir acı. "demiş ve acıyla yutkunurken etrafımda bulunanlara bakmıştım. Konu çoktan değişmiş ve herkes Dehri tarafından yapılan esprilere güler olmuştu.
" Üzme kendini. Anı yaşamaya bak bundan sonra. Kendin için iyi anılar biriktir. "dediği anda Rosa, kırgın bir sesle ona cevap verdim.
" Ahrar 'ın olamadığı anılarla mı? "demiş ve iç çekerek önümde duran sudan bir yudum içmiştim.
" Onunla olan anılarını saklı tutarak gelecekten kendine güzel anılar biriktirerek. "diye ekleme yapınca Rosa, cevap vermemiş ve sessizce etrafımı izlemiştim.
Yemekler eşliğinde herkes gülüyor, yemek yiyor, bu gecenin tadını çıkarıyordu. Bende az çok onlara katılmaya çalışıyor, bana sorulan sorulara cevap veriyor onların keyfinin kaçmaması için uğraşıyordum. Gece bittikten sonra kendi mabedime çekilip kendi acımla baş başa kalana kadar, her şeyi aşmış rolü yapmaya devam ediyordum. Çünkü bunu yapmasam etrafımdakilerin keyfinin bozulmasına , onlara her şeyi zehir zemberek etmiş olacaktım. Bunu yaparsam doğru olmazdı. Çünkü kimsenin keyfini kaçırmaya hakkım yoktu.
"Gece olduğu anda yine beni acılar istila altına alacak o ana kadar biraz da olsa bu anı onlarla paylaşmak istedim. Sonra ben kendi dünyama dönüp, yaşamam gereken ana yönelerek, kendi istediğim zamanda olmuş olacağım. Çünkü bu benim lanetim, bu benim pişmanlığım, bu benim hatam ve bunun sonuçlarını ancak ben çekmek zorundayım. Başka türlüsü yok. Benim için başka bir yol yok. Acıtsada kanatsada bu benim yaşamımın bir parçası haline geldi. Ve böyle devam edecek. "dedim ve sustum.
Rosa 'nın sorusu gecikmedi." Ne zamana kadar sürecek peki? "dedi.
" Ben ölene kadar ya da unutana kadar. İlki ihtimaller arasında ama ikincisi değil. "
꒰ఎ ♡ ໒꒱
Düğün gecesi...
Beklenen gün çatıp gelmişti. Onca hazırlık sonunda bitmiş ve bu gece Victoria ve Aker 'in düğünü olacaktı. Asper Krallığı' nda unutulmaz bir düğün hafızalara kazınacaktı. Ben, Dennis ve Varisler düğün hediyemizi sonunda halletmiş ve gece geline sunmak üzere güzelce hazırlamış, sahibi onu görene kadar güvenli yerde saklı tutmuştum.
Şu an odamda aynanın önünde uzun uzadıya düşünüyordum. Kim derdi her şey bu hale gelecek? Hiç tahmin bile etmediğim şeyler oldu ve amansızca kendimi bunun içerisinde bulur oldum. Direndim, savaştım ama bazı şeylerden ve onun getirisinden kaçamadım. Bir yandan kazandık bir yandan kaybettik. Bu belki de hayatın bir adaletidir olamaz mı? Bu gece için olan renk seçimim lacivert 'ti. Artık çekinmeden bu rengi giyiyor kimsenin ne düşüneceğini umursamıyorum. Çünkü artık kim ne der ne düşünür umurumda değil. Bunu takmıyorum.
Elbisem kabarık bir eteğe, V yakalı elbisenin göğüs kısmından belime kadar küçük taş işlemeye sahipti. Elbise kısa kolluydu ve bende lacivert dantelli dirseğime kadar uzanan bir eldiven giymiştim. Elbisenin sırt kısmı hafif dekolteliydi. Zaten salık olan saçlarım bu dekolteyi örtüyordu az da olsa. Saçlarımı önden iki perçem arkaya götürmüş olduğum buklelerin hemen üzerinede yılan figürlü bir toka ile sabitlenmiş, başımda simsiyah taşlara sahip sade bir taç vardı. Elbise şık ve gösterişli duruyordu üzerimde. Makyajımı olabildiğince sade ve elbiseme uygun bir renk tonunda yapmıştım. Hazır olduktan sonra aynanın karşısına geçip kendimi incelemiştim.
Uzun olmayan bu süre diliminde her şey eksiksiz olduğuna kanaat getirince olduğum yerden yatak odama doğru yol almıştım. Şu an herkes Apser Krallığı'na gitmişti çoktan. Sadece ben ve Dennis kalmıştı. O bana eşlik edecekti bu gece için.
Odadan çıkınca Dennis' i biraz ileride toplantı odasının kapısının önünde dikilirken görmüştüm. Adım seslerimi duyunca yerde duran bakışlarını bana çevirmiş ve beni baştan aşağıya incelemeye başlamıştı. Onun bakışları altında onun olduğu alana doğru ilerliyorken bakışlarım onun verdiği tepkileri izliyordu.
Karşısında yerimi aldığım anda bende onu baştan sona inceleyip ondan önce konuşmuştum.
"Çok şık ve yakışıklı duruyorsunuz bayım." demiş ve onun konuşması beklemiştim bu sefer.
"Aynı şekilde sizde çok göz kamaştırıyorsunuz hanımefendi. Ah sanırım gelin dahil tüm kadınlar bu güzelliğiniz yüzünden size kötü bakışlarla bakacak." dediği anda ya ne demezsin dercesine bakıp ona elimi uzatmış, onun da kolunu anında bana doğrultup koluna girmemi sağlamasını sebep olduğum anda yavaşça ilerlemeye başlamıştık.
Yan yana yürürken sessizce gitmemiz gereken at arabasına doğru ilerlemiştik. Bu atlar bu geceye özel büyüyle bizi birkaç dakika içerisinde Asper Krallığı'na götürecekti.
Çok zaman harcamadan orada olacaktık yani. Bahçeye ulaşınca biraz ileride duran at arabasına ilerlemiş at arabasına binince hemen yol almıştık. Yol boyunca sessiz kalmıştık.
Ama zihnim yine aynı bulanık anlam vermediğim görüntülerle karşı karşıya kalmıştı. Bu sefer gördüğüm bir aynadaki yansımaydı. Silik bir görüntü görmüştüm. Sanki gördüğüm bir adamdı ve aynadaki yansımasını izliyordu. Sonrasında birden aynanın önünde ayrılmış ve anında oradan aynanın önünden ayrılıp başka bir alana doğru ilerlemeye başlamıştı.
Ama bu sefer o boğuk olmasına rağmen konuşulan konuşmayı azda olsa duymuştum.
"Hazır mısın?" denilmiş ve hemen cevap gecikmeden verilmişti.
"Hazırım." denilmişti cevap olarak ve sonrasında görüntü yok olmuş bende kendi anıma geri dönmüştüm.
Yol sonunda bitince kendimizi Asper Krallığı'nın bahçesinde bulmuş, at arabasından inerek yavaşça önümüzde bulunan basamakları çıkmaya başlamıştık. Her yer o kadar özenle, gösterişi ve göz kamaştıran bir şekilde dizayn edilmişti ki Victoria' nın neden kaç gündür kendini bu kadar kahrettiğini anlamış oldum.
Basamakları çıkmayı bitirince anında Dennis 'le kendimizi girişteki kişilerin yanında bulduk. Onlarla selamlaşıp ardından içeriye doğru geçtik. Gözlerim her yerde dolanıyor, yapılan süslemeler, göz kamaştırıcı dizayn karşısında şaşkınlık yaşıyordum. İçerisinde dünyadaki her çiçeğin bulunduğu ve bu çiçeklerin güzelce krallığın içerisini süslediğini görmüştüm. Duvarlarda, merdiven korkuluklarında yer yer üzerinde ilerlediğimiz halının yanlarında...
"Desene Victoria konuşturmuş bu gece kendini. Bildiğin çiçek arazisi içerisinde gibi hissediyorum kendimi." diyen Dennis 'e hak verdim.
"Eh evlenen kendisi ya en iyisi ve en güzeli olsun istemiş." dedikten sonra yavaşça davetin asıl yapılacağı salona ilerlemiştik.
Salonun kapısının önüne gelince bizi yine birkaç kişi ağırlaşmış beni burada gördükleri için çok mutlu olduklarını dile getirince sadece kısa bir tebessümle karşılık verip sonrasında içeriye doğru adımlamıştım.
İçeriye girince bakışlarımı biraz ileride olduğum tarafa bakan Varisler 'e, Kiran ve Mera' nın olduğu tarafa çevirmiştim. Onların olduğu yere ilerlerken bile bakışlarım içerideki davetlilere ara sıra kayıyor ve onların yarı şaşkın yarı korku dolu bakışlarına maruz kalıyordum.
Eh onca şeyden sonra hâlâ olanların hatırlanmasına bir şey dememek lazım. Onlarsa hâlâ bazı şeyleri unutmamış olmalı. Salonun diğer tarafına bakınca biraz arka tarafta Asper Kralı, Tarsis Kralı, Turul bey ve Ahlas beyin karşı karşıya konuştuklarını gördüm. Ben içeriye girdiğim anda hepsinin bakışları beni bulmuş ama çok üzerimde durmayarak tekrar konuşmalarına devam etmişti. Teker teker herkese bakmış tanıdığım tanımadığım herkesi incelemiş onlarında bana baktığını görmüştüm. Sonunda masaya ulaşınca bizimkilerle kısa bir selamlaşıp hemen ardından genel bir konuşma havası içerisinde bulunmuştuk.
Herkes çalan müzikal eşliğinde sohbet ediyor ve gelin ve damadın gelişiyle düğünün başlamasını bir an önce istiyordu.
Ah her ne kadar Victoria 'yı gelinlik içerisinde çoğu kez görmüş olsam da şu an bende diğer herkes gibi onun içeriye gelmesini ve onu bir an önce görmek istiyordum. Birkaç dakika boyunca sohbet etmeye devam etmiş, konudan konuya geçiş yapmıştık.
Tam ki gelin ve damadın geldiğini duyuran anonsa kadar. Ve o anda herkes bakışları ve yönünü kapıya doğru çevirmişti. Ve saniyeler içinde gelin ve damat içeriye doğru girdikleri anda koca bir alkış tufanı kopmuş her ikisi de alkışlar eşliğinde içeriye doğru yürüyordu.
Victoria etrafına attığı içten ve saf gülücükleriyle herkese bakıyor, yaşadığı heyecana rağmen bu anın tadını çıkarıyordu. Yanında ilerlediği müstakbel eşi Aker 'in de ondan farkı yoktu. Her ikisi de mutluluklar içerisinde yürüyerek bazen bakışlarını birbirine çevirip büyük bir sevgiyle birbirlerine bakıyordu. Sonunda biraz ileride duran alana yaklaştıkları anda Aker Victoria' ya yardımcı olup onun biraz sonra evleneceği alana bir sorun yaşamdan çıkmasını sağladı.
Alana geçiş yapınca ikisi de yaşadıkları o büyük heyecanla oldukları yerde gelenleri izlemeyi sürdürdü. Bir anda Victoria 'yla bakışlarımız buluşunca sessizce çok güzelsin demiş ve hemen onun o anda o sıcacık bakışları eşliğinde bana gülücük atmasına sebebiyet olmuştum. Bende anında ona aynı şekilde karşılık vermiştim.
Onun için güzel bir andı ve şu anda burada olmamın onun ne ifade ettiğini daha iyi anlamış oldum.
Nikah kıyılır kıyılmaz anında gelin ve damat dans alanına çağrıldı. İlk açılışı genç çiftimiz yaparken herkes onları izliyor ve onların bu sevinçlerine ortak oluyordu.
Herkes dans pistinin etrafında durmuşken bir anda dans müziği değişince herkes yavaşça kavalyeleriyle dans alanındaki yerini almış oldu. Ben biraz geriye doğru çekilip olduğum yerde dans edenleri izlerken birkaç kere bizimkiler beni dansa davet etmiş onları nazikçe geri çevirmiştim. İzlemekle yetinmeyi düşünüyordum.
Bazen Victoria ara sıra olduğu yerden bana bakıp duruyor, yanına çağırıyordu ama onu gelemem dercesine başımı iki yana sallıyordum. O da fazla üstelemeden kaldığı yerden dansa devam ediyordu. Birkaç kere müzik değişmiş ve birden fazla farklı dans çeşitleriyle herkes dans edip durmuştu.
Birden tekrar müzik değişince bu müziği hatırlamış oldum. Victoria ve ben gittiğimiz bir kasaba düğününde çalarken pervasızca dans edip durmuştuk. O anları hatırlayınca anında başımı iki yana salladım. Ne günlerdi ama...
Birden arkamdan ismim zikredilmesiyle anında arkama dönüp baktım ve birde kimi göreyim General Rian tam karşımda duruyordu. Şaşkınlıkla ona bakınca dudaklarında yer edinen gülümsemeyle aslında onun Ölü Ruh olduğunu anladım.
"Bu bedende ne arıyorsun?" diye azarlayan bir sesle konuşmuş ve bana yanıt vermesini beklemiştim. Ama beklediğim gibi olmadı. Birden elimden tutulup dans alanına doğru sürüklendim.
"Bugün hayatının son anıymış gibi yaşamaya var mısın benimle?" derken Ölü Ruh bir yandan beni arkasından sürüklüyor ve davetlilerin arasından geçerek ilerliyordu. O anda tuttuğu elimi çekiştirip onun tutuşundan kurtulmaya çalışıyordum ama mengene gibi elimi tutmuştu ve var gücüyle beni çekiyorken ona mani olamıyordum.
"Bana sordun mu acaba bunu isteyip istemediğimi?" dediğimde anında yüksek sese rağmen verdiği cevabı duydum.
"Sorsam ne diyeceğini biliyorum ve sormaya gerek duymuyorum. Bu gece benimle delilercesine dans edeceksin Prenses. Kimseyi görmeden, duymadan."dediği anda çoktan dans alanının ortasına gelmiş ve karşı karşıya gelerek diğer herkes gibi sıraya dizilmiştik.
Herkes dans alanına gelmemi beklemiyordu. Bunun şaşkınlığını benle beraber yaşıyordular. Victoria anında sağımdaki yerini aldı ve dans etmemi yadırgamadan olaya anında adapte olunca içimden bir ses bunu sağlayanın kendisi olduğunu düşünmemi sağladı. Bakışlarımı Ölü Ruh 'a çektim
Birkaç adım önümde duruyordu. Yüzündeki sırtıma hiçte iyiye alamet değildi. Birden müzik çalınca davetlilerin kaldığı yerden dansa devam etmesiyle bende onlara el mecbur ayak uydurmaya çalıştım. Tam o anda sağımda duran Victoria sağa doğru koşar adımlarla ilerliyordu, bende hemen ona ayak uydurmak zorunda bırakıldım dansı bozmamak için. Sonrasında birden her şeyi boş verip bende dansın ritmine ayak uydurdum.
Sırasıyla sağa doğru hızlı adımlarla ilerlemiş, yanımızda bulunan kişilerle yer değişip hızla öne birkaç adım atarak karşımda bulunan Aker 'le karşı karşıya gelince sol elimizi birleştirip karşı kavalyeme nazaran önce sola sonra sağa doğru adım atmıştım. Bunu üç kere tekrar ettikten sonra sola dönüp orta kısımda birkaç kişiyle el ele tutuşup etrafımızda dans etmeye devam etmiştik. Dans böyle devam edip duruyor, birden fazla kişiyle el olup dans ediyor sonrasında dans eşine geri dönüş yapıyordun.
Birden karşımda Dehri 'yi bulunca dans bir yandan figürlerini yapıyor bir yandan da konuşuyorduk.
"Ah seni hain Prenses. Bizleri geri çevirdin ve gelip General Rian' la mı dans etmeye karar verdin?" dediği anda o an bu tavrına kahkahalar attıktan sonra cevap verdim. Nedense o an sanki zihnim sarhoş olmuş gibiydi. Özgür ve hisliydi. Dehri etrafında dönüp dolaşırken sözlerine cevap verdim.
" Ölü Ruh aslında şu an General Rian 'ın bedeninde bulunan. Onunla dans ediyorum. Şimdi bizim ondan ne farkımız var diyecek olursan dediği cümle beni bu kararı vermemi sağladı. Eh birde onca emrivaki halleri." demiş ve ona sesimi duyurmaya çalışırken bu yüksek müzik eşliğinde ondan sadece sessizce kafasını anladım dercesine sallama cevabı almışım.
Dans devam ediyor ve oradan oraya gidip geliyor dans ederken olabildiğince eğleniyordum. Bir ara Victoria 'yla karşı karşıya gelince koş kola girmiş ve dans pistinin ortasına kendi etrafımızda dönerken bir yandan şarkıya eşlik etmeye başlamış bir yandan da yüksek seslerle kahkaha atmaya başlamıştık. Çünkü ikimizde o kasaba da yaptığımız pervasız dans figürlerimizi hatırlamıştık.
Zıplıyor etrafımızda dönüp duruyor, yüksek kahkaha atıp duruyorduk. Herkes müziğin sesine kapılıp gitmiş halde duruyordu.
Kimse ne der düşünmeyi bırakmış dans ederken bizlere Varisler ve Dennis 'te eşlik edince iyiden iyiye dans başka bir hal almıştı. Yüksek sesle şarkıyı söylemeye başlamıştık.
Sonunda tüm enerjimizi dans alanında tüketince biraz ileride duran alana doğru ilerlemiş ve orada soluklanmıştık. Bizler geri çekilmişken başkaları bu sefer dans etmeye başlamıştı.
"Çok yoruldum." diye sızlanan Victoria 'ya anında Dehri cevap verdi.
"Kızım daha bu başlangıç sen daha gecenin sonunda kadar dans alanında bulunmak zorundasın." dediği anda sırt sırta verip yerde oturmuşken, arkamdaki Victoria' nın yüksek çıkan sesini duydum.
"Bana bu yetti artı bile" dediği anda Victoria anında hepimiz bir anda hayır olmaz diye çığırdık. Bu tepkimize anında olduğu yerde sıçrayarak karşılık verdi.
Korkmasına anında güldük.
"Kızım ne ödlek çıktın sende. Hem sen demiyor muydun gecenin sonuna kadar dans edeceğim eğleneceğim. Ah al işte istediğin şey bu ya!" diye Enfal bir yandan şaşıran ve yargılayan bir sesle konuşmuştu.
"Ama ben çok yoruldum." diye bu bahaneye başvurunca anında hepimiz cevap verdik.
"Yemezler yalanını hadi oradan." demiştik hep bir ağızdan. Hemen sonrasında Kavi konuştu
"Onca hazırlık yaptın. İstesen de istemesen de bu gecenin sonuna kadar burada olmak zorundasınız gelin hanım." diye ona bunun bir kaçışı olamaz diye uyarısını yapınca Victoria omuzlarını düşürdü.
"Ama kimse bana bu kadar yorulacağımı söylemedi!" diye şikayet edince anında ona cevap veren ben oldum.
"Eh daha iyi ya bu sayede deneyim kazandın. Bundan sonra evlenenlere sen söylersin olmaz mı?" demiştim hınzır bir sesle. Victoria olduğu yerden yavaşça ayağa kalkıp karşımıza geçip hepimize dik bakıp, arkasını dönüp yanımızdan ayrıldı.
O giderken Nehar anında alaycı bir üslupla konuştu. " Biraz sonra sıkılınca soluğu yanımızda alır." dediği anda kendimizi tutamadık ve bu dediğine hepimiz güldük
Bakışlarım Ölü Ruh 'u ararken çoktan ortadan kaybolduğunu aslında buraya gelme nedeni beni bu düğüne çekmesi olduğunu fark ettim. Ve istediğini almış oldu. Şu an burada dostlarımla birlikte olabildiğince bu anının tadını çıkartıyordum.
Ölü Ruh' un dediği gibi sanki son anımmış gibi bu gece sonuna kadar eğlenecek sonrasında yine o hissiz yaşamıma geri dönecektim. Benim bu ani değişimim bazılarını sevindirse de bazıları buna şaşırmıştı. Çünkü genel olarak bir yas havasında olduğum için bu tepkilerim onlara tuhaf gelmişti. Ama sadece bu gün Victoria ve diğerlerinin zihinde eksik ve buruk kalmasın diyeydi onca uğraşım.
Bu gece herkes için unutulmaz bir gece olsun istiyorum. Akıllarda keşke kelimesi yer almasın diyeydi onca uğraşım.
Olduğumuz yerden biraz ileride bulunan masaya geçince Dehri ve Enfal davete gelenler hakkında konuşup duruyor, genel bir konu hakkında fikir alışverişi içerisinde bulunurken ben ve Dennis 'se öylece etrafta bakarken, Kavi ve Nehar ise buraya geldikleri dans eşleriyle dans ediyordu.
Bakışlarım etrafta gezinirken birden Dehri' nin gözüyle yanında duran Enfal 'e gösterdiği kişiye baktım. İkidir kızı gösterip duruyor sonrasında Enfal' in kulağına bir şey söyleyip gülüşüp duruyordular.
Kız esmer, uzun boylu, zarif biriydi. Davet alanının giriş kısmında yanında bulunan kız arkadaşlarıyla konuşup duruyordu. Dehri bir anda benim olduğum tarafa bakıp, beni kontrol edercesine davranırken, ona dönük olan bakışlarımı yakalayınca anında bakışlarını kaçırdı.
Enfal bu halinin sebebini görmek istercesine benim olduğum tarafa bakınca anında o da bakışlarını kaçırdı. Ne yapamaya çalışıyor bu ikisi? Ben bunu anlamaya çalışırken Dennis anında bu olaya açıklık getirdi.
"İkisi de kıza takmış, bu gece ilk kim kızı dansa kaldırırsa kazanmış olacak. Bildiğin bir iddia üzerine kurulu. Eh bunlarda sen haberdar olma ve senin olmadığın bir anda yapacak bu işi. Senin bu konudaki tavrını biliyor ondan senin hal ve hareketlerini izliyor, sen ayrılınca masadan anında kızın yanına ikisi soluğu alacak. "dediği anda kaşlarımı çatarak ikisine baktım. İşaret parmağımı ikisine doğrultup anında konuştum.
" Sizi kızın bir metre yakınında görsem eğer mahvederim ikinizide. Ona göre ayağınızı denk alın. Bu gece asla o kızın yakınından bile geçmiyor o aklınızdaki pis fikirleri çöpe atıyorsunuz." demiş ve onlara söz hakkı tanımadan anında yanlarından geçip gitmiştim. Giderkende ikisinin de Dennis 'e ağza alınmayacak sözler sarf ettiğini duymuş ama orada daha fazla kalmadan soluğu biraz ileride bulunan, tek başına duran Tarsis Kralı' nın yanında almıştım.
Yanına geleceğimi anladığı anda hemen bakışlarını etrafından çekip bana çevirmiş, yanındaki yerini alınca ikimizde hemen bakışlarımızı etrafta çevirmiş ve öyle konuşmaya başlamıştık.
"Peki eğleniyor havasında değil gibisiniz." diye konuşunca cevabı gecikmedi dediklerime.
"Biliyorsun ki çok eğlence taraftarı değilim. Sadece kırmamak adına geldim buraya. Oğlumun hayatındaki değerinizi biliyorum ve şu an ki mutluluğu sizin sayenizde. Bunu bildiğim halde gelmemek hata olurdu." diyince Tarsis Kralı, bize karşı bir minnet içerisinde olduğunu anladım. Ama biz bunu bize minnet duysun diye yapmadık. Kiran mutluluğu hak eden sayılı kişiler arasında bulunuyordu.
" Bunu ne amaçla yaptık biliyor sayıyorum. Ve bunun hakkında konuşmayacağım." demiş ve ondan sadece onaylamak adına kafasını sallar vaziyette görmüştüm. "Eminim gitmek için can atıyor olmalısınız ama kendinize bu anları çok görmeyin sonra pişman olursunuz. Bir dost tavsiyesi. Çünkü ben dinlemedim ve şu an acayip pişmanım." dedim düz bir sesle. Pişmanlık ne kelime sürünüyorum yerlerde ama yapacağım bir şey yok.
" Dikkate alacağım o halde. "dediği anda yarı tebessümle öyle olsun dercesine başımı salladım.
" Herkes çok mutlu duruyor. "dediği anda Tarsis Kralı, hemen imalı lafımı esirgemeden konuşunca o bu sefer gülen taraf oldu.
" Oysaki benden sonra bunun kutlaması oldu. Savaş bitince büyük bir kutlama yaşamadılar mı? "demiş ve cevap almayı beklememiştim." Sanrım eğlenme konusunda çok doyumsuzlar. "demiştim.
" Her şeyden haberdarsın bakıyorum. "dediğinde Tarsis Kralı, kendimi gösterirken konuştum.
"İçinizde ve zihninizde her dakika başı konuşmaya çalışan bir yitik ruh olunca ister istemez her şeyi bilir vaziyete geliyorsunuz. Susturmak ne ala o zamanlarda. "diyince bu lafıma kızanda oldu gülende. Rosa kızan tarafken Ölü Ruh ve Tarsis Kralı gülen taraf olmuştu.
" Başın büyük dertte o zaman. İşin zor olmalı. İnsan kendi zihnini bile kolay idare edemezken sen birde içindeki ruhla uğraşıyorsun. Bu seni yoran bir iş olmalı." diyince Tarsis Kralı içten içe dediklerini düşündüm.
Çenemin altına elimi yerleştirip, gözlerimi kısıp etrafı izlerken ona cevap verdim.
" Aslında bakarsanız hiçte zor olmadı. Aslında neyi nasıl yapman gerektiğini bilir ve ona göre yöneten olursan he şey senin için çok kolay olur. Benim için şu ana kadar en zor şey diyebileceğim iki şey oldu. Verdiğim kayıpların acısıyla yaşamaya devam etmek. Bunların varlığı varken her şey çok kolay geliyor. İnsan alışamam dediği şeye bile alışıyor ve onunla yaşamaya devam ediyor. Bitmez dediklerin ne de çabuk sona ulaşıyor, olamaz dediklerinin anında oluyor ve sen şaşırıyorsun onun var olmasıyla. Yani aslında bakarsanız benim için her daim kolay gibi gözüken her şey zor oldu. Zor gibi gözüken her şey çok kolay oldu. "dedikten sonra derin bir iç çekmiş sonrasında bakışlarımı kısa süre olsa da Tarsis Kralı 'na çevirmiştim.
Dalgın dalgın etrafına bakınıyor ama aslında dediklerimi düşünüyordu. Ah belki de ortak noktamız çok fazla vardı değil mi? O benim yaşadıklarımı daha önceden yaşadı bende şu an yaşıyorum ama hâlâ onda değişmeyen şeyler var; yaşadığı acıları....
"Bir gün her şeyin son bulacak olması gibi bazende olmaması gereken şey var olacaktır. Ben her zaman bununla yaşadım ve her şeye sabrettim. Çünkü hâlâ yaşamak için nedenlerim vardı." dediği anda bakışları o anda biraz ileride eşiyle dans eden oğluna kaydı. Kiran ve Mera...
Dayanak... Tarsis Kralı 'nın dayandığı varlık oğluydu. Benim ise hiçbir şeyim yoktu ki Ahrar' dan bana kalan...
İkimiz bir müddet öyle durduk müzik çalarken, insanlar dans ederken... Zaman akıp geçti.
Sonrasında ise gecenin sonuna doğru gelin ve damat için hediyeler verilmek üzere müzik son buldu ve herkes teker teker hediyelerini vermeye başladı. O anda bizimkiler verdiğim işaretle düğün hediyesini davet alanına getirmeye gitti.
En son hediyeyi veren bizdik. Hepimiz Victoria 'nın etrafında yerimizi aldık ve iki adet hediyemizi ona sunduk.
İlk hediyemiz hepimizin bir olduğu koca bir tablo üzerindeki resmimizdi. Victoria yaptığım tabloyu görünce şaşkınlıktan gözyaşlarına boğuldu. Hediye çok ama çok beğendiğini ve onu evinin en güzel köşesine asacağını söylemişti. Hemen sonrasında ise diğer hediyeye geçtik. Bu sefer damat içinde bir hediyemiz vardı.
Victoria için kırmızı yakuttan oluşan bir takı tasarlamış, takının yapma sürecini hep beraber yapmıştık. Bunun için diğerlerinin epey yardımı olmuştu.
Aker içinde bir yüzük tasarlamıştık. Aynı kırmızı yakuttan oluşan bir yüzük. İkisi de aynı işlemeye sahipti. İkisi de hediyeyi çok beğenmişti.
Hediyeleşme kısmı bittikten sonra yavaşça düğünün son dans müziği çalarken ben dans alanından uzaklaşıp, Süreyya hanımla biraz köşede günün değerlendirmesini yapıyor bir yandan da havadan sudan konuşuyorduk. Geceye kadar epeyce herkesle konuşmuş, herkesle olabildiğince zaman geçirmiş, normal biri gibi davranıp durmuştum. Kimseye bir şekilde can sıkıcı bir şekilde davranmamış, dedikleri her şeyi nazikçe geri çevirip, üstten yanıtlar verip durmuştum. Bu konuda da Süreyya hanım bana çok yardımcı olmuş ara sıra o benim yerime açıklama yapmıştı.
꒰ఎ ♡ ໒꒱
Saniyelerin yavaşça kendini öldürdüğü bu gecede sessizce olduğum yerden etrafımı izliyor ve sanki son anının içerisindeymiş gibi olan biteni zihnime kazıyordum. Ne kadar dışarıdan hissiz gibi dursam da zihnimde ve kalbimde bir burukluk vardı.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alacağım anda birden yine aynı şey oluverdi. Yine aynı şeyleri görmeye başladım ama bu sefer görüntüde ben her şeyi üstten izliyor gibiydim. Tam tepeden sanki bir aynaya yansır vaziyette bulunuyordu görüntüler. Ve bir topluluk vardı. Her şey net değildi ama az da olsa seçebiliyordum her şeyi.
Bir adam vardı ve bu adamın etrafında birden fazla kişi bulunuyordu. Herkes bir şeyler söylüyor gibi duruyor. Olan bitene sanki şaşırmış gibi bir halleri vardı herkesin. Sesler ara sıra çok yüksek çıkıyor, sanki birinin azarlandığı hissine kapılıyordum.
Adam öylece olduğu yerde duruyordu. Herkesi dinliyor ama kimseye cevap vermiyordu. Herkese tepeden gördüğüm için yüzlerini görmüyordum. Sadece hal ve hareketlerinden bir kanıya varabiliyordum.
Sahi neydi bana gösterilmek istenen? Çünkü şu ana kadar hiçbir gördüğüm şey boşu boşuna değildi. Keza son kez gördüğüm o mabedin de bir şeyin nedeni olduğunu düşünüyordum.
Birden adam olduğu yerden harekete geçince herkes öylece onu izledi ve kimse arkasından gitmeyi düşünmedi. Ve yavaşça bir sis gibi görüntü gözlerimin önünden çekildi sonrasında yavaşça gözlerimi aralayınca tam karşımda Süreyya hanımı buldum. Ne ara yanıma gelmişti?
"İyi misin Emira?" dediği anda kendimi toparlayıp anında onu daha fazla meraklandırmadan konuştum.
"Ah iyiyim biraz başım ağrıyor ondan sebep gözlerimi kapatmıştım." dediğimde ikna olmuştu ve yanıma geçip benimle birlikte davet alanını izlemeye başladı.
"Burada olman herkes için çok değerli. Senin varlığınla dostların doyasıya eğlendi. Keza Victoria 'da öyle. Belki de sen gelmemiş olsaydın içindeki buruklukla bu geceyi geçirecekti ama öyle olmadı. Hepiniz için unutulmaz bir gece oldu. Epey eğlendiniz. Senin içlerine katılmanla ortalık daha da coştu. "diyince sadece usulca başımı sallamış ve Süreyya hanımı onaylamıştım." Gidecek misin hemen? "diye sonunda sormak için can attığı şeyi sorunca dudaklarımı birbirine bastırdım.
Gider miydim hemen? Burayı uzun bir müddet dönmemek üzere terk eder miydim? Belki de...
" Birkaç gün daha kalmayı düşünüyorum ama sonrasında yokum galiba. Çünkü biraz olsun anıların gölgesinden çıkmam gerek. Ve burası yaşanmışlıklarla fazlasıyla dolu. Biraz nefes almam gerekiyor. Belki de dışarıdan kabuk bağlamış durabilirim ama içten içe hâlâ yaram acıyor ve öyle kolayca iyileşecek gibi de değil. "demiş ve kollarımı göğsümde kavuşturup başımı yana yatırıp konuşmaya devam etmiştim." Bu savaşın sonucundan memnun olmayan bir ben varım. Çünkü hiçbir açıdan kazanmış değilim ki. Ben çok ağır bir kayıp verdim ve bunun vermiş olduğu hislerle hayatımı devam ettiriyorum. Beni nefessiz bırakacak bir hata yaptım. Sevdiğim adamın ölümüne sebep oldum. Onu korumak ve kurtarmak adına onca şey yaptım ama sanırım her şey boşa gitti. Kaybettim. Hemde büyük bir kayıp benim yaşadığım şey. "dedikten sonra yavaşça öne doğru adım atıp Süreyya hanımın olduğu tarafa geçip tam karşısında durdum.
" Hiçbir şey için kendini suçlama belki hataların olabilir ama suçlu sen değilsin. "dediği anda Süreyya hanım alaycı bir şekilde güldüm katıla katıla neredeyse.
" Hadi ama lütfen bu şekilde konuşup incitmeyin beni. Siz ve herkes dahil aynı şeyi düşünüyorsunuz. Benim yüzümden oldu bu olanlar. Her şeyin sorumlusu benim. Ben sebep oldum tüm bu felaketlere ve onları düzeltmek yerine daha da mahvettim. Baksanıza etrafınıza kim diyebilir ki gözünü intikam için o kadar kör etmedin. Kimse diyemez. "dedim ve hemen kendimi gösterip konuşmaya devam ettim." Çünkü suçluyum. Ben o kadar kendimi kaybettim ki bu uğurda en ufak hataları bile düşünemedim. Bakın tek bir şeye odaklandım ve onun için her şeyi boş vermeyi tercih ettim. Sizce kimse beni bu konuda uyarmadı mı hiç?" demiş ve susmuştum.
"Belki de sadece uyarmak yeterli değildi." dediğinde aniden hızla onaylamaz bir şekilde başımı iki yana salladım.
"Hayır, hayır hatalarımı başka kişilere mal etmeyin Süreyya hanım çünkü ben biliyorum her şekilde benim suçlu olduğumu. Beni Lord Yelit, Tarsis kralı, Ölü Ruh, Dehliz ve Ahrar uyardı. Kaç kere ama ben, ben ne yaptım bu uyarılara kulak tıkadım ve bakın şu an ne haldeyim. Yaptıklarıma bin pişman oldum. Ama geriye dönmek için çok geç ve ben olduğum yerde yaptıklarımın pişmanlığı içerisinde can çekişiyorum. "dedikten sonra yavaşça parmaklarımı avuç içime doğru kıvırıp, sertçe tırnaklarımı avuç içe sapladım.
Süreyya hanım onaylamaz bir bakışla bana baktı.
" Kendine haksızlık ediyorsun. Bak bu doğru değil ve böyle yapman kendine en büyük zarardan başka bir şey değil. Yapma Emira, kendinle barışık ol. Kabul et her şeyi." dediğinde aniden geriye çekilip işaret parmağımı ona doğrultup hayır derecesine iki yana salladım. Ve asla bu olmayacak dercesine baktım ona. Hırsla saçlarıma ellerim gitti ve omzumun gerisine atarak konuşmayı devraldım.
" Aslında bakarsanız tamda olması gereken şekilde kendime davranıyorum. Çünkü bunu hak ettiğimden eminim. Ve hiç kimse bu konuda kararımı değiştiremez Süreyya hanım. Çünkü her şeye sebep olan bendim. Ve bunun bedelini şu an ödüyorum. Ve hiçbir zaman kendimle barışık olamayacağım. Neden mi her daim yaptığım şeyleri yüzüme vuracak bir zihne sahibim de ondan. "dedikten sonra bakışlarım titreye titreye ona bakmış, dolan gözlerime inat ona inatçı bir tavırla bakmıştım..
" Bu kendine yaptığın en büyük zalimlik değil de ne? "dediği anda acıyla tebessüm ettim.
" Bu ilk değildi ki son olsun. "diye sakin ama ne hisleri barındıran bir ses tonuyla konuşmuş, ona aslında beni hiç tanımadığını, ne halde olduğumu, kendime neleri yasakladığımı, nelerin bedelini neyle ödettiğimi yansıtmadan konuşmuştum.
" Emira... "demiş ve nasıl devam edeceğini bilememişti.
" Belki de bu sizinle ya da kendimle olan iç hesaplaşmamın bir gösterimiydi. Ama şunu bilin ki Süreyya hanım bu hayat bana hep dikenli tellerle çevrili mutlulukları sundu ve benden de bu dikenli telleri aşıp o mutluluğu kısa süre olsa da yaşamamı bekledi. Aslında dediğini yaptım ama bunu yaparken kendime zarar vermekten çekinmedim. Sadece korktuğum tek şey ise birine zarar verme ihtimaliydi. Ve bunu isteyerek olsun veya olmasın yaptım. Ve günün sonunda yalnız kalarak yaptıklarımın pişmanlığını yaşadım. Ücra bir köşede saklana saklana. Ve şu an buradayım ama ruhum ve kalbim çoktan beni terk etmiş durumda. "demiş ve hemen Süreyya hanımın arkasında duran su bardağına uzanıp, avuç içime hapsedip, parmaklarımla sımsıkı sarmıştım bardağı." Bakın aslında hayatımdaki her insan bu su bardağı gibi biraz onlara sımsıkı tutunduğum anda hemen kırılacaklar. Ama onlardan uzaklaşıp gitsem de bu sefer kırılan ben olacağım. Anlaşılacağı üzere benim hayatımda kimseye yer yok aslında. Çünkü ben bir lanetim ve herkesi lanetimle öldürüyorum ister istemez. Onun için yalnızlık benim için biçilmiş bir kaftan. Artık ben bunu anladım. Sırada bunu hayatımda bulunanların anlamasında. "dedikten sonra susmuştum. Ama her geçen saniye kalbime keskin bir hançerin saplanmasını sağlıyordu.
Kalbimde küçük bir sızı belirdiği anda bunun neden olduğunu anlamaya çalıştım. Ve o an aldığım haber beni paramparça etti.
"O hayatta Emira. Yaşıyor. O yaşıyor. Başardık. Onları geri getirdik." diyen Rosa 'nın sesini duyduğum anda her şey yavaşladı. Zaman, hayat ve nefes alış verişlerim. Olduğum yerde yavaşça arkaya doğru döndüm.
Nasıl? Nasıl olabildi? Her şeyden tamamen umudumu kesmişken şimdi yeniden bir umut filizi mi ortaya çıkmıştı?
Titreyen bakışlarımı kapının olduğu yere çevirdim. Ve o an elimde tuttuğum bardağı yaşadığım duygu karmaşası yüzünden sımsıkı sıktım ve o anda bardak parçalara ayrılırken avuçlarımda, çıkan ses anında ortalıkta sessizliğin hakimiyeti ele geçirmesini sağladı. Sesler durdu ve herkes benim olduğum tarafa baktı.
Neden bu hale geldiğimi anlamaya çalıştı herkes. Birkaç kere Süreyya hanımın seslendiğini duydum ama tüm odağım kapıya çevrili olduğu için onu yanıtsız bıraktım ta ki yaşadığım duygu karmaşası bir anda kendini tek bir duyguya bırakınca. Ve o anda aralık olan kapıdan onun bedeni içeri girince göğsümde bir anda bir sızı belirdi.
O anda dudaklarımın arasından kısık sesle onun ismini zikretmiştim.
'' Ahrar.... ''
Ve sanki o duymuş gibi kaşlarını çatarak bana bakmıştı. Hasret kaldığım o lacivert bakışları görebiliyordum onca zaman sonra. Hasret kaldığım o yüzü inceleyebiliyordum. Ve şu an onu karşıma görürken ona olan özlemim ne kadar büyük olduğunu anlamış oldum. Olduğum yerde öylece onu izlemeye devam ettim. Gerçekliğini sorgulamaya başladım. Sahiden gördüklerim gerçekti değil mi? O hayattaydı. Onu kurtarmıştım. Bunu başarmıştım değil mi karşımda duruyorsa.
Ve o anda etrafımda kısık bir fısıltı yankılandı.
Dedi zaman ; her an her yenilik var olabilirdi.
Doğruydu. Olmuştu. Ahrar 'ı yeniden hayata kazandırmıştım. Şu an karşımda bulunuyordu. Olduğum yerde bedenim yaşadığım bu şeylerden ötürü her an yere yığılacak gibiydi ama kendimi tutuyordum.
Başarmıştım. Şu an belki de hayatımda yaptığım en doğru kararı gerçek kılmıştım. Bir adım öne doğru attım. Ve kapının önünde dikilenlere bir adım daha yaklaştım. Ahrar tam karşımda dikilirken hemen onun yanında Loya hanım ve Rauf bey vardı. Demek ki onun için davete gelememişlerdi. Sebebini şimdi anlamış oldum. Ve birkaç tanımadığım insanda vardı hemen onların ardından. Ben ve burada bulunan herkes Ahrar 'ı görünce oldukları yerde çoğu kişi şaşkınlık nidası atmış bazıları ise fısıltılar eşliğinde konuşmaya başlamıştı. Ve o an bakışlarım yine Ahrar' ı bulunca istemsiz derin bir iç çektim.
Dedi zaman ; sessiz bir iç çekiş ne acıları göğüsleyecek güce sahipti.
Kim bilir belki de bugün benim için unutulmaz bir anı olacaktı. Ona bakıyorum ama bazı şeylerin yabancısı olduğumu anlıyorum. Çünkü bakışlarında bazı şeyler eksik. Ne mi? Duyuları... Ama bana yönelik olan. Sanki şu an karşımda durma Ahrar benden öncesindeki karaktere sahip olan Ahrar 'dı. Ben sanki ona yabancı durumdaydım.
Dedi zaman ;bir ölüm bazen yeni bir yaşamı kendiyle getirebilirdi.
Bu cümleyi de duyduğum anda yıkımım anında kendini gösterdi ve acıyla tebessüm ettim. Onu kurtarmıştım. Peki onu kurtarırken feragat ettiğim şeyler gerçek mi olmuştu?
Bana buz gibi bir ifadeyle bakarken Ahrar yanımdan geçip giden Süreyya hanımı fark edince dudaklarımdan acıyla şu cümle çıktı.
"Hatırlamıyor. Beni hatırlamıyor." dedim kuru bir sesle. Ne de çok canımı yakmıştı bu cümle. Çünkü onca şey için savaşacak güce sahip olan ben, güç aldığım dayanağı yitirmiştim.
Bir adım geriye doğru gidince o anda Ahrar 'ın bakışları kanayan elime çevrildi. Kanayan elimden akan damlaların zemine düşme sesini duyacak kadar içerisi çok sessizdi. Derin bir nefes alıp bakışlarımı kaçırdım. Ve biraz ileride bana tuhaf bir ifadeyle bakan dostlarıma baktım.
Herkes şimdi neden olduğum yerde dikilip durduğunu merak ediyordu. O savaş alanındaki çırpınışlarımı görüştüler. Ve şimdi öylece dikilmem onlara şaşkınlık veriyordu. Ama bilmiyordu ki kimse şu an ne durumda olduğumu.
Yavaşça bir adım daha geriye doğru giderken Süreyya hanım ve Turul bey çoktan onların yanına varmıştı. Bakışlarımı yere çevirdim ve sessizce kabullenmeye çalıştım. Kaybettiğim gerçeğini.
Arkama doğru yavaşça dönüp kendime zaman tanıdım ve o an hemen elim göğsüme gitti. Bunu hak etmiş miydim? Ben onca şeyden sonra sevdiğim adamın sevgisini yitirmeyi hak etmiş miydim? Bence etmemiştim ama bunu değiştirmem imkansızdı.
Gözlerimi kapayıp son kez derin bir nefes aldım. Ve sonrasında gözlerimi açıp kimseye bakmadan olduğum yeri terk etmeye hazırlandım. Büyü güçlerimi kullanarak anında bu davet alanının ikinci kapısını gürültü bir sesle açmış ve hemen koşar adımlarla burayı terk etmeye başlamıştım.
Kapıdan çıkınca gürültüyle kapıyı arkamdan kapatmış ve koşar adımlarla burayı terk etmeye devam etmiştim. Önümdeki uzun koridorda sarsak adımlarla koşarken, zihnimde ve kalbimde büyük bir yıkımın mücadelesi vardı. Sonunda kendimi Asper Krallığı'nın bahçesinde bulurken, adımlarım beni ormana doğru yönlendirmiş ve yaşadığım acıyla ormanın en kuytu karanlığında kaybolmaya başlamıştım.
Bu gecenin bu şekilde biteceğini zihnim asla tahmin etmezdi. Ben bu gün iki duyguyu hissetmiştim ; acı ve sevinç...
Ve şimdi hangisi en baskındı emin değilim. Acı mı? Yoksa sevinç mi?
Bu gece çok sevinmiştim. Neden mi? Çünkü kaybettiğimi sandığım adam bu gece canlı bir şekilde karşıma dikilmişti. Onu uzun zaman sonra yakından görebilmiş ve o özlem duyduğum yüzünü görmüş, onunla göz göze gelmiştim. Bunun bendeki tarifi imkansız.
Bu gece çok acı çekmiştim. Neden mi? Çünkü onun tarafından unutulmak çok ağır gelmişti. Nereden anladın diyecek olursanız bakışlarında bana yönelik hiçbir duygu kırıntısı yoktu. Ne bir sevgi ve bir kırgınlık. Sadece o soğuk bakışlarıyla bana bakmıştı. Eskiden ilk tanıştığımız an ki gibi.
Ve o anda her şeyi anlamıştım maalesef ki. Ve bu gece hiçbir şeyin başlamadan bittiğini anlamış olmuştum.
꒰ఎ ♡ ໒꒱
Yazardan....
Ölümler ne de sonlu bir acıyı peşi sıra ardından getirir. Ya yaşamlar daha doğrusu devam eden yaşamlar ne getirir peşinden? Bir kaybı... Her şeyin tamamen bittiğini bildiren bir kaybı.
Bir anlaşma neye sebebiyet verdi kimse bilmiyor. Bunu bilen üç kişi var ve bu yakında binlerce kişi olacak. Yapılan bir yemin bedeli karşılığında yeniden can bulacak.
Her şey bir intikam uğuruna bitti her şey bir yemin uğuruna yeniden devam etti. Yer sarsıldı, toprak yarıldı, araf kendine sunulan ruhu geri teslim etmek üzere ile koyuldu. Ruh eski ait olduğu yere geri döndü. Ama bu bazı şeyler için bir farklılık demekti. Bunun bile bir kaybı olurdu. Oldu da. Ve bu çok can yakacaktı. Can yana yana yok olacaktı.
Ahrar 'ın tekrar ruhu bedenine geri dönmeye başladığı anda çoğu şey sevdiği kadına öngörülüyle anlatılmaya çalışıldı. Ama o bunun olduğuna ihtimal vermediği için neye yorması gerektiğini anlayamadı.
Ahrar öldüğü yerde kendini uyanırken bulmuştu. Uyandığı anda bedeninde bir gariplik hissetmişti. Nerede olduğunu, ne olduğunu, kim olduğunu o an da hemen anlaması zaman almıştı. Uzandığı yerden yavaşça doğrulup etrafına bakınca daha önceden bildiği yerin bir sürü çiçekle canlılık kazandığını görmüştü. Şaşkın ve anlamsız bakışları etrafı yavaşça yokladı ve neden burada olduğunu anlamaya çalıştı. Yavaşça artık zihni ona gerçekleri sunuyordu. Ama bazı şeylerin eksikliği onda hissizlik yaratıyordu. Sanki ondan bir şeyler alınmış gibiydi ama ne bunu bulamıyordu.
Olduğu yerden hızla kalkıp yavaşça etrafında dönmeye başladı ve uzun zamandır çorak arazi durumunda bulunan bu arazinin neden bu kadar yemyeşil olduğunu anlamaya çalıştı. Ta ki arkasında bulunan alanı görene kadar. Orada bir şey vardı ve ona garip hissettiriyordu. Sanki bir mezarlık vardı baktığı yerde ve o mezarlık çiçeklerle kaplı halde duruyordu.
Yaşadığı bu garip hissin bir an önce onu terk etmesini istedi ve anında burayı terk etme hissiyle anında harekete geçti ve güçlerini kullanarak anında Büyücüler Krallığı 'ndaki odasında birden buldu kendini. Yavaşça odasında gezinirken odasının havasız halini ve her şeyin beyaz bir örtüyle kaplı oluşu onu daha çok şaşırmıştı. Neden odası bu hale gelmişti? Kim bunu yapmıştı anlam veremiyordu.
Hızla güçlerini kullanıp anında odasını eski hale geri çevirdi. Ve birden biraz ileride bulunan boy aynasına doğru ilerledi. Aynanın önünde durup kendine baktı. Ne oldu bilmiyordu ama birden aynaya sertçe bir tekme atıp yere düşmesini sağladı.
Ve Ahrar aynaya tekme atarken çıkan sesler koridorda gezmekte olan üç kişinin anında merakını çekmiş ve hemen odaya girmiştiler. Odaya gelen üç büyücüler akademisindeki eğitmenler odada Ahrar 'ı görünce şaşırmış ve oldukları yerde korkuyla geriye kaçıp odayı terk etmişti. Ahrar onların bu garip hallerine anlam vermemiş ve anında odanın içerisinde bir oraya bir buraya yürümeye başlamış ya ki odaya girenler gelinceye kadar.
Birden odaya anında Rauf bey ve Loya hanım girmiş odada Ahrar 'ı gördükleri anda korkudan o ilk an şaşkınlıkla kalakalmışlar.
Ahrar onlarla konuşana kadar onun gerçek olduğuna inanmamışlardı.
"Ne oluyor burada? Neden beni gören herkes korkuyor? Hem odam neden terk edilmiş haldeydi ben geldiğim anda? Bunu kim yaptıysa karşıma çıksın." diye kükrercesine konuşmuş ve o an sesi tüm koridorda yankılanmış ve koridorda geçmekte olan Serra'nın dikkatini çekmişti. Anında odaya gelen Serra karşısında Ahrar 'ı görünce ilk şaşırmış ne yapacağını bilememiş sam hemen sonrasında ona doğru ilerleyip boynuna sarılmış.
"Buradasın... İnanmıyorum. Bu nasıl olur? " diye kendi kendine konuşurken Ahrar olan bitene anlam veremiyormuş.
Serra arkasına bakıp Loya hanıma sorarcasına bakınca Loya hanım olduğu yerde konuşamadan sadece başını bilmiyorum dercesine iki yana sallamış.
" Ne anlatmak istiyorsun Serra anlamıyorum?"diye sertçe çekilmiş ve hemen geriye doğru adımlayıp bu olan tuhaflıklara bir an önce açıklık getirilmesini beklemiş onlardan.
Ahrar 'ın yaşadığının şokunu atlatamayanlar birkaç süre kendine zaman tanımış sonrasında anında her şeyi ona anlatmaya başlamışlar.
Rauf bey anında ona yakın zamanda öldüğünü ve burada onu gördükleri için bu kadar şaşkınlık yaşadığını söylemiş, Ahrar ilk başta bu söyleneni reddetmiş ama sonradan herkesin bunun gerçek olduğunu belli eden bakışlarını görünce az da olsa bunun olma ihtimalinin olabileceğini düşünmüş. Çünkü Rauf beyin bu konuda ona yalan söylemeyeceğini az çok biliyormuş.
"Peki nasıl öldüm?"diye sorunca anında Serra oturduğu yerden öfkeyle ayağa dikilip konuşmuş.
" O kendini bilmez kadın yüzünden. "diyen Serra'nın halini gören Ahrar, kuzeninin bu kadından ölesiye nefret ettiğini anlamış oldu.
Ahrar o an hangi kadın bunu yaptı merak etti. Nasıl bir kadın onu öldürür diye düşündü.
"Serra haddini bil ve kendi düşüncelerini kendine sakla." diyen Rauf bey anında bakışlarını Serra 'dan çekip Ahrar' a çevirmişti. "Seni öldüren aslında eski bir ruh olan, seninde tanıdığın kişi Dani." dediği anda Ahrar kafası karışık bir şekilde ona baktı. Dani mi? o ruh neden kendisini öldürmek istesin ki?
Ahrar çelişki içerisinde düşünürken, birden Loya hanım korkuyla konuşmaya başladı.
" Renas sen en son neyi hatırlıyorsun? Hatırlamadığın bir şeyler var mı acaba?" diye tereddüt içerisinde soru sorması Ahrar 'ın dikkatinden kaçmadı. Neydi onu tedirgin eden?
"Ah aslında bakarsanız en son Büyücüler Krallığı'nda olan yarışmayı hatırlıyorum. Orada jüri olarak bulunuyordum." dediği anda bu olaya bir sevinen iki sevinmeyen olmuştu.
"Yani Emira' yı hatırlamıyor musun?" dediği anda şenşaklak bir sesle Serra, aldığı cevap olumsuz oldu.
Ahrar başını iki yana salladı hatırlamıyorum dercesine. İçten içe Serra mutlu oldu. Çünkü uzun zamandır sevdiği kuzeni o kendini beğenmiş prensesi hatırlamıyordu. Bu haberi Emira öğrendiği anda yüzünü görmek çok isterdi ama genel bir bildirge ile Moritanya Krallığı'na olan girişi yasaklanmış. Bunu yapanın Victoria olduğunu biliyordu Serra ama umurunda değildi. Şu an Ahrar o kadını unutmuş olması onun için bahşedilemez bir ödüldü.
O anda Loya hanım hemen Serra'nın odayı terk etmesini istedi. Serra buna itiraz etse de emir sert bir yere geldiği için mecbur bu emire uydu ve hemen odayı terk etti. Anında Loya hanım koruma büyüsü yaprak Serra'nın kapıyı dinleme ihtimalini ortadan kaldırdı.
Ahrar anlamayan bakışlarıyla karşısında duran Rauf bey ve Loya hanıma baktı.
Sırasıyla her şeyi ona anlatmaya başladılar ve Ahrar duydukları karşısında afallama yaşamış ve bu olanları anlayamamış. Nasıl o kadına aşık olduğunu, onun için bunca şey yaptığını ve onu korumak adına ölümü bile göze aldığına anlam vermemişti? Ona ders vermek için gitmiş ve orada ona aşık mı olmuştu? Morte kolyesinin üçüncü sahibiydi öyle mi? Ve dedikleri kadar inatçı, güçlü ve merhametli olması Ahrar 'ın merakını çekmişti.
"O kadın şu an burada mı?" demiş ve olumlu cevabı alınca sadece durmuştu olduğu yerde bir şey daha diyemeden.
"Şu an Victoria' nın düğünü için burada ama sonrasında gidecek. Senin kaybından sonra burayı yani Moritanya topraklarını terk etti." dediği anda Loya hanım Ahrar olduğu yerde sessizce düşünmeye başladı. "Senin yaşadığını hemen haber vermemiz lazım. Nasıl mutlu olacak kim bilir?" diye devam edince Loya hanım anında Ahrar tarafından durduruldu.
"Hayır." demiş ve kati suretle bunu istemediğini belli etmişti. "Düğün gününe kadar kimse yaşadığımı öğrenmeyecek. O güne kadar kendime gelip kaldığım yerden yaşamımı düzene sokmam lazım. Sonrasında o gece herkes yaşadığımı öğrenecek ve o kadın da o gün öğrenecek." demesiyle her ne kadar bunu onaylamasa da ikisi de el mecbur Ahrar 'ı geri çevirmediler.
İkisinden izin istemiş ve biraz yalnız kalmak istemişti. Serra'nın da uzun bir süre yanına gelmemesi için onlardan ricada bulunmuştu. Tek başına kalınca duyduklarını sindirmeye ve anlattıkları o kadını zihninde tasavvur etmeye başlamıştı. Nasıl bir kadın olduğunu yüzünü, sesini hayal etmeye çalışmıştı.
Hayalleri bile onun zihninin içerisinde tam olarak belirmesini sağlayamıyordu. Olduğu yere kalkıp sırt üstü yatağa uzandı ve bir müddet öylece derin düşüncelerle boğuşup durdu. Ta ki uyku onu teslim alana kadar ve rüyasında ona bir o tanıdık gelen bir o kadar yabancı gelen sesinin zihninde çınlamasını duyana kadar.
Ahrar gözlerini açtığı anda kendini uyuya kalmışım bulmuştu. Yavaşça olduğu yerden doğrulup biraz ileride duran banyo kapısına doğru ilerledi. Kapının önüne geldiği anda yavaşça kapının kolunu aşağı indirdi, açtığı kapıdan içeri girip arkasından kapıyı kapattı. Elini yüzünü yıkamak için biraz ileride bulunan musluğa doğru ilerledi. Dalgın bakışları eşliğinde musluğu açıp yüzünü tam yıkayacağı anda birden göz ucuyla baktığı aynada gördüğü yansıma ile irkilip geriye doğru bedeni gitmişti. Çatık kaşlarıyla aynadaki yansımasına baktığı anda yansımasının çok farklı olduğunu gördü.
"Bu da neyin nesi?" diye sesli bir şekilde konuşur konuşmaz anında yansıması ondan bağımsız harekete geçti ve sanki o konuşmuş gibi yansıma konuştu. Ama o an anda Ahrar konuşmuyor, hareketsizce duruyordu.
"Ani oldu ama artık varlığımı bilmen gerek. Benim az çok kim olduğumu tahmin ettiğini düşünüyorum. Ben Yitik Ruhum." diyen sesi duyunca etrafında, o an olanları idrak etmek için kendine zaman tanıdı Ahrar ve yine de buna bir neden bulamadı.
Neden bedeninde ondan habersiz bir Yitik Ruh bulunuyordu? Acaba ölümünden önce mi kendisi mi bunu yapmıştı? Peki neden böyle bir şey yapma gereksinimi duysun ki?
Ahrar kendi kendine düşünürken, Yitik Ruh onu duyduğu için anında sorularına cevap verecek şekilde konuştu.
"Aslında bakarsan bu senin iradenle olmadı. Senin yerine bu kararı sevdiğin şu kadın verdi. Prenses Emira. Bunu neden yaptığını sonradan anladım. Çünkü onun ruhunda bir Yitik Ruh var ve o kişi benim eşim. Yani bir bakımından çift olarak sizin bedeninizde yaşıyoruz. Ama ben bundan asırlar öncesinde lanetlendim. Ta ki bana uygun bir veren bulunana kadar ve şimdi senin bedenindeyim. Sonsuz bir ölümle bahşettiğiniz bu yaşam içerisinde seninleyim. "dediği anda Yitik Ruh söyledikleri Ahrar 'ın olduğu yerde hâlâ dikilmesine sebebiyet verdi.
" Neden benden habersiz bunu yapar ki? Buna yetkisi yok bile. "diye konuşan Ahrar' a anında cevap verdi Yitik Ruh.
" Ah bakarsan bu dünyaya göre bu yaptığı şey çok anlamlı bir fedakarlık. Çünkü anladığım kadarıyla seni korumak adına bunu göze almış. Bir ihtimal uğuruna her şeyi senin için göze almış. Sen hayatta kal diye. Şu Dani 'nin sana yapabileceği şeylerin önüne geçmek olmalı. Ve zaten sende biliyorsun ki ruhsuz olduğun için her geçen gün ölüm ensende kol geziyordu. Belki de bunu bildiği için de bunu yapmış olabilir. O kadının sana olan hisleri hiçte hafife alınacak bir şey değil. Kimse bunu yapmaya göze alamaz ama senin için bunca acıya katlanacak. Sende biliyorsun ki bunun bir bedeli vardır ve o bunu ödeyecek. "dediği anda Yitik Ruh aynaya yansıyan yansımadan, Ahrar geriye doğru adımladı.
Nasıl biriydi bu kadın çok merak etmişti? Nasıl olurda, kendini bile önemsezken, kendisini ön planda tutacak kadar kendisine bu kadar yoğun bir sevgi besler? Ahrar bunu düşündükçe işin içinden çıkamıyordu. Onu nedense çok merak ediyor, biran önce onunla karşı karşıya gelmek istiyordu. Sahiden hayatında onu her şeyden öncelik tutan birinin olması ona tuhaf histtirmişti. Şimdiden o kadını merak etmişti.
Emira...
Nasıl biriydi acaba, güzel miydi? Onu güzel olduğu için mi sevmişti, yoksa ruhunun güzelliği miydi ona aşık olmasını sağlayan? Kimdi? Onu daha önceden görmüş müydü? Hiç daha önceden bir araya gelmiş miydiler? Bu düşünceler içerisinde olan Ahrar banyodaki işini halledip hemen olduğu yerden ayrılıp odasına geçmişti.
Odaya geçtiği gibi hemen soluğu Rauf beyin odasında almış kimseye görünmeden onunla kendi çalışma odasında oturup olan biteni konuşmaya başlamıştı.
Her şeyi sormaya başlamıştı sırasıyla, detaylı bilgi almak isterken.
Rauf bey karşısındaki yerini alınca ilk sorduğu soru en can yakıcı soru olmuştu.
"Ben öldükten sonra ne oldu ona?" dediği anda Ahrar anında Rauf bey olduğu yerde geriye yaslandı ve tane tane cevap verdi sorduğu soruya.
"Kaybın onda çok derin bir acıya sebep oldu. Savaş alanında onun hali anlatılamaz kelimelerle. Attığı Çığlıklar yankılandı savaş meydanında. Senin kaybından sonra kendine gelemedi ama her şeye rağmen başlattığı şeyi tamamladı ve o savaş alanında iki düşmanını da acılar içinde olduğu halde yok etti ve onların ölümünden sonra son kez bizlere bakıp, zaferin bizlerin olduğunu söyledi. Kendinin de yine kayıplar verişini dile getirdi. Bakışlarını görmen lazımdı. Renas oradaki herkes o anda anladı sana olan sevgisini. Sana olan bağlılığını. Senin ondaki değerini. Ve herkes o anda ona olan saygısı arttı ve o günden sonra kimse ona karşı bir saygısızlık yapamadı. "dediği anda Rauf bey derin düşünceler eşliğinde Ahrar bir kez daha canla başla onu görmek için can attı.
Bu kadına olan merakı daha da arttı. Düşünceli bir halde çenesini sıvazladı ve lacivert hareleri dalgınca etrafa bakınca, meraklı ve istekli ama bir yandan da üzgün bir sesle konuşup aklındaki soruyu dile getirdi.
"Peki şimdi ne olacak? Onu hatırlamıyorum ve bu onu mahvedecek. Belki de hiçbir zaman onu hatırlamayacağım. Bu onu derinden sarsacak." diyince Ahrar anında karşısında duran Rauf bey sıkıntılı bir nefes verdi.
"Renas o senin yaşadığın gerçeğiyle delicesine bir mutluluk yaşayacak ama şu bakışlarını gördüğü anda en büyük yıkımı yaşayacak. Çünkü seven kişi bir bakışla anlar her şeyi. Ve o da aslında her şeyin ne kadar değiştiğini anlayacak. Bakışının eskisinden çok farklı oluşunu ve hiçbir şey hatırlamadığın gerçeği onu kahredecek. Onun için çok üzülüyorum ve senden onu üzmemeni, bu konuda ona asla bir zorluk yaşatmamanı temenni ediyorum. Bunu seni çok seven o kadın için Emira için yap olur mu? "demiş Rauf bey ve olduğu yerden kalkıp çalışma odasını terk etmişti.
O gittikten sonra Ahrar söylenenleri düşündü ve onun ne kadar incineceğini tahmin etmeye çalıştı. Biri tarafından unutulma hissinin insanı ne kadar üzeceğini düşünmeye çalıştı. Ve bunu hemen anlaması onu belki de daha az üzülmesini sağlardı. Bu düşüncelerle bahanelere sığınıyordu. Ama bir hatası yoktu. Elinde olamadan bu unutma işlevi olmuştu. Bu konuda en son kızılacak taraftı aslında kendisi.
Ahrar çalışma odasında saatlerini geçirdi ve Emira hakkında bilgi toplamasını isteyen kişi ona gerekli bilgileri getirdiği anda masanın üzerinde duran belgeleri alıp okumaya başladı. Nereden geldiği, geldiği andan bu yana neler yaptığını, ne sıfatlara sahip olduğunu, nasıl bir karaktere sahip olduğunu hepsi tüm detaylarıyla önünde duruyordu.
Ahrar her okuduğu anda şaşırıyor, bu kadar inatçı, dik başlı bir kadının bunca şeyi yapması ve bunları yaparkende bu sıfatı arkasına sığınıp asla kendi karakterini yansıtmamaya çalıştığını okumuştu. Ne çok şey yapmıştı böyle? Onca şeyi tek başına başarmıştı. Dehliz ve Ölü Ruh 'la olan dostluğu, ebedi düşmanlık besleyen Varisler' i ne şekilde dost yaptığını okumak çok şaşırtmıştı.
Her okuduğu bilgi ardından daha çok onu merak etmiş ve nasıl biri olduğunu görmek istemişti. Kişilik özelliklerini okuduğu anda sarışın, mavi gözlü olduğu yazılıydı . Ve bu dünyadan olmadığını, başka bir evrenden buraya geldiği yazıyordu. Hatta kendisinin bir süreliğine orada görev yaptığını okumuştu. Bunun kendi isteği üzerine olması onu şaşırtmıştı.
Çünkü o yokken orada göreve başlamış, Emira gelene kadar orada yaşamıştı. Ne sebep olmuştu diye düşündü Ahrar oraya gitmesi için? Yokluğundan hemen sonra orada yaşamaya başlamasının bir nedeni olmalıydı? Peki bu neden neydi? Düşündükçe zihninde bir sızı beliriyor ve hiçbir şeyi anlayamadığı gibi hatırlayamıyordu. Bunun açıklamasını onu gördüğü an isteyecekti. Hayatında bir kısım anı yok olmuştu ve bu onun yüzündendi.
Ahrar bir an düşündüğü şeyin ne kadar anlamsız olduğunu kavradı. O kadın onun için ne yapmışsa geri dönmüştü. Ölü olarak bu diyardan gitmişti ama onun sayesinde şu an yeniden hayattaydı. Ve bunu bile bile ondan hesap sorması anlamsız olurdu. Sıkıntıyla ensesini sıvazladı.
Nasıl bir aşk hikayesiydi ki ölü olmasına rağmen onu geri getirmeye gücü vardı? Bu nasıl bir inattı ya da nasıl bir sevgi bağıydı? O kadını görmek için can atıyordu. Nedense onu delicesine merak etmesinin altında yatan ilk neden bu kadar güçlü ve hırslı olmasıydı. Bu hırs kötü bir şey değildi. Öyle ki kendi dışında herkes için mücadele edecek bir iradeye sahip olduğunu anlamıştı. Tek canını sıkan şey belki de anlamasa da bu tuhaflık ve boşluk hissiydi. Ve Ahrar buna bir anlam veremiyor, bundan dolayı da canı sıkılıyordu.
Yavaşça başını geriye atıp, oturduğu sandalyeye ensesini yasladı. Gözleri usulca kapandı ve hemen o anda zihninde onunla karşılaşacağı anı canlandırmaya çalıştı ama hep bir eksiklik vardı sanki. Nasıl bir eksiklik olduğunu bilmemek nedense yersiz bir öfkeye kapılmasını sağlıyordu.
Sahi o şu an ne haldeydi? Bir anda bunu düşününce gözlerini açtı ve içeriye çöken karanlığı umursamadan hızla biraz ileride duran pencereye ilerledi ve hemen orada bulunan camdan dışarıyı daha doğrusu ayı izlemeye başladı. Kahrediyor muydu kendini? Ölümü için kendini mi suçlu buluyordu? Serra onun yüzünden öldün demişti.
Rauf bey ise burada onun bir kabahati olmadığını dile getirmişti. Pencerenin önünde hâlâ dikilirken, dışarıdaki karanlık onu karanlık düşüncelerle baş başa bırakırmış ve Ahrar 'ın içten içe kendini suçlu hissetmesini, biran önce onun karşısına çıkması gerektiğini söylüyordu. Bu yaptığı şeyin onun için iyi olmadığını, acı çekmesinde büyük bir payı olduğunu hissettiriyordu. Alnını cama yasladı ve gözlerini kapatıp usulca sessiz ama yankılı bir sesle şunları dedi.
"Emira... Senin için büyük bir anlam ifade eden ben ve benim için senin bir bilinmez oluşun çok canımızı yakacak gibi duruyor."
꒰ఎ ♡ ໒꒱
Gün ışıkları herkese bazen iyi haberler getirebilir ama bunun atında yatan kötülüklerden habersizce olur bu. Bazen bu haberleri kabul etmek ise ziyan olunmasını sağlar. Bazı haberler insana zindanda olur, yaşamda olur. Bunu günün sonundaki hisler belirler.
Sonunda gün doğmuş ve bu gece Asper Krallığı'nda olacak o görkemli düğün çatıp gelmişti. Ve artık hesaplaşma günü de bu gece olacaktı. Herkes içerisinde Ahrar' ın yaşadığı duyurulacaktı. Bu gece için davetli birkaç kişi vardı. Rauf bey, Loya hanım ve birkaç eğitmen... Ama Ahrar bu gece için davetsiz misafirdi. Ama kimse onun davetsiz gelişiyle değil yaşıyor oluşuna odaklanacaktı.
Ahrar sabah uyanınca bu gece olacak olayları düşünürken yavaştan hazırlığa başlamıştı. Bakalım ne olacaktı bu gece? Düğüne gidenler sabırsızca bu gecenin sonunda olacakları görmek istiyordu. Çünkü hepsi Emira 'nın vereceği tepkiyi çok merak ediyordu işin aslı. Ahrar' da çok merak ediyordu nasıl bir tepki vereceğini Emira 'nın.
Ne yaşayacağını gözlerinin içerisine bakarken anlayacaktı. Ama içten içe de belki onu görünce her şeyi hatırlayacağı gerçeğini de düşünüyordu. Bu ihtimaller arasındaydı.
Gün boyunca herkes gece olan düğün için hazırlık yapmakla meşguldü. Ama en çokta Emira 'ya haber vermedikleri için bazıları kendini suçlu hissediyordu. Bu his onları geceye kadar yiyip bitirmişti.
Sonunda gece yaklaştığı anda Büyücüler Krallığı'ndan yola çıktılar. Yol uzun olduğu için gecikeceklerdi ama düğünün sonuna yetişeceklerdi. Sonunda yol bitmiş ve Asper Krallığı'na vardıkları anda kulenin girişindeki her muhafız Ahrar' ı gördükleri anda şaşırıyor, bu nasıl olabilir diye düşünüyordu. Ahrar kimseyi umursamaya çalışsa da aldığı tepkiler az da olsa onun gerilmesini sağlıyordu.
Kuleden içeriye ilk girişi Ahrar yapmıştı. Kuleye girdiği anda müzik sesleri kulağına ulaşmış ve bu sesler ona yolu göstermişti. Sağa doğru dönmüş ve yavaşça açık olan kapıya doğru ilerlemişti. Bakışları gerginlikle kapıdan gözüktüğü kadarıyla içeriye bakıyor, bir an önce onu görmek için sabırsızlanıyordu. Daha kapıda görünmeden tam onun hizasında bulunan sarı saçlı ona arkası dönük kadın dikkatini çekti Ahrar 'ın. Süreyya hanımla konuşuyordu.
Tamda içeriye adım atacağı anda birden Arkası dönük o kadın bir anda onun olduğu tarafa doğru dönünce Ahrar istemsiz bir şekilde derin bir nefes aldı. Ve o anda bakışlarındaki o şaşkınlık, o emin olma bakışı Ahrar' ın görmek istediği kadının o olduğuna ikna olmasını sağladı.
Ahrar o anda onu baştan aşağı süzdü. Lacivert bir elbise içerisinde çok güzel duruyordu diye düşündü . Kendisini daha fark etmeden onun elinde bir bardağı sıktığını görmüştü şimdi ise o bardak avuç içinde paramparça olup etrafa saçıldı. Ve bu sesle anında herkes önce bakışlarını Emira 'ya çevrilmesine sebep olmuştu. Sonra ise herkes onu fark etmişti.
Ama o sadece karşısında sessizce olduğu yerde dikilen kadına bakıyordu. Ve şu an ara sıra baktığı kanayan eline. Acıyı sanki kendi avuç içlerinde hissetemişti gibi oldu Ahrar o anda. Sonrasında Emira 'nın onu izlediğini gördü ya ki bakışlarına daha detaylı baktığı ana kadar her şey normaldi. Sonra ne oldu bilmiyordu Ahrar çünkü Emira öne doğru adım atacağı an birden adımını atamadan geriye doğru sendelendi.
Ahrar olduğu yerde dikilip ondan bir adım bekledi ama bu olmadı. Bir ara sessizce bir şeyler fısıldadığını kıpırdayan dudaklarına bakınca anladım. Sonra ise hemen bakışları ondan uzaklaştı ve Ahrar hâlâ ona bakarken Emira birden yıkılmış bir şekilde olduğu yerde duygu karmaşası içerisindeyken, ne olduğuna daha anlam vermeden birden bulunduğu davet salonunun kapalı olan kapısının açıldığını ve Emira 'nın anında o kapıya doğru ilerlediğini gördü.
Ve hızlı adımlarla burayı terk etmesini izlerken birden birçok kişinin onun olduğu tarafa doğru ilerlediğini gördü. Bu onun dosyalarıydı. Varisler, Victoria ve Dennis. Demek onun en yakınları bunlardı. Diğerleri ise Ahrar 'ın olduğu yere doğru ilerledi.
Süreyya hanımın kendisinin önünde durmasıyla Ahrar dağılmış halini toplayarak anında soğuk bir ifadeyle karşısında ona şaşkınlıkla bakan Süreyya hanıma bakmış ama hiçbir şey dememişti.
Daha Süreyya hanım konuşmasan bir anda ortaya çıkan Kral Hermes konuşmuştu. Onun burada ne işi var diye düşündü Ahrar. Neden bu davete geldi demişti içten içe. Çünkü bu tür davetlere pek katılamazdı kendisi. Ahrar bunları düşünürken birden Victoria göründü ve ona baktı.
"Nasıl olur bu? Siz öldünüz bunu gözlerimle gördüm." dediği anda Victoria istediği cevabı Loya hanımdan aldı.
"Birkaç gün önce kulede odasında bulduk onu. Ne olduğunu bizde bilmiyoruz ama en önemli olan şey hayatta olması." dediğinde Loya hanım onun verdiği bu cevapta bir terslik olduğunu hemen anladı Süreyya hanım.
"Ama ters giden bir şey olmalı. Çünkü Emira ne fark etti bilmiyorum ama onun adım atmasını engelleyen şey oydu ve bunu anında anladı." diye anında bu gizemi fark edince daha fazla kimseyi konuşturmak istemeyen Ahrar anında cevap verdi.
"Onu hatırlamıyorum." dediği anda Ahrar hep bir ağızdan Varisler ne diye bağırdı.
"Ne demek hatırlamıyorum? Her şeyi unuttunuz mu?" dediği anda Dehri yavaşça başını olumsuzca iki yana salladı Ahrar.
"Sadece onu ve son birkaç ayı hatırlamıyorum." dediği anda Ahrar birden Dehri sertçe alnına vurdu.
Ahrar onun verdiği bu tepkiye bir anlam vermedi.
"Yani siz gereksiz her şeyi hatırladığınızı ama hatırlamanız gereken en önemli şeyi unuttuğunuzu mu söylüyorsunuz? Hay ben böyle işin..." diye devam edemeden Enfal olduğu yerde sertçe gidip gelmeye başladı.
"Ve Emira bunu anladı. Sizinle daha konuşmadan onu unuttuğunuzu bakışlarınızdaki soğukluktan ve hissizlikten anladı. Bunu kaldıramadığı içinde çaresiz bir şekilde burayı terk etti." diye üzüntülü bir sesle konuşunca Victoria bunu duyanlar bu durumun haline üzüldüler.
" Onun için çok zor olmuş olmalı. Sevdiği adamın hayatta olduğunu öğrendiği gün aslında onun tarafından hatırlamadığını öğrendi. Şu an ne halde kim bilir? "diyince Tarsis Kralı anında herkes bu durumu idrak edip sıkıntılı bir şekilde etrafa bakıp durmuştular.
" Suçu bende mi arıyorsunuz? "diye soğuk bir sesle konuşunca Ahrar anında ikisi de göz göze geldi.
Tarsis Kralı hermes o anda varlığımın Ahrar 'a rahatsızlık verdiğini anladı ama bunu görmezden gelip sorusuna cevap verdi.
" Hayır suçu ona bu kadar zalim davranan hayatta arıyorum. Şimdi kim bilir nerededir? Ne zaman bunu hazmedipte kuleye döner bilinmez." dediği anda Tarsis Kralı son kez Ahrar' a bakıp olduğu yerden harekete geçip burayı terk etmeye hazırlanmıştı. Bu hareketinden sonra birkaç kişide davet alanını terk etmeye başlamış ve sadece Moritanya kulesindekiler, Varisler, Victoria, Loya hanım, Rauf bey kalmıştı.
Herkes düşünüyor ve bu olup bitenin gerçekliğini sorguluyordu.
"Şimdi ne olacak?" diyen Victoria 'nın sorusu havada kalmış ve o an herkes bilinmezlik içerisinde ne yapacaklarını düşünmeye başlamıştı.
Gecenin sonunda ortadan kaybolan Emira 'nın gidişinden sonra herkes onu çok merak etmişti. Nerede olabileceğini herkes düşünmüş ama kimse onu aramaya kalkmamıştı. Çünkü şu an olanları sindirmek için biraz yalnız kalması en doğrusu olduğunu herkes farkındaydı. Sadece şu an herkes bu durumun nasıl eskisi gibi olması gerektiği konusunda istişare ediyordu. Ahrar geçici bir süreliğine ikna edilerek Moritanya Kulesi'nde misafir ediliyor ve şu an odasında bulunurken, Süreyya hanım ve diğer herkes toplantı odasında bu olaya bir çözüm armaya başlamıştı.
"Ne olacak şimdi?" diye kafası karışık olan Victoria konuşmuştu. Düğünden hemen sonra o da kuleye gelmişti. Bunca olaydan sonra asla bu olaydan uzak kalmazdı. Onun sorusu birkaç dakika olsun herkesi derin düşüncelerle mücadele etmesini sağlamıştı.
"Asıl sorulacak soru şu Renas hoca nasıl hayatta olabilir? O gözlerimizin önünde yok oldu." diye hâlâ olayın şokunu üzerinden atamayan Dehri konuştuğu anda kimse kesin bir şey diyemedi.
"Nasıl olduğunu bilmiyoruz ya. Demedi mi Loya hanım bir anda onu odasında bulduk. Bu olayı en iyi bilen kişiler Emira ve Renas hoca ama ikisi de şu an başka hallerde. Emira dağılmış halde. Renas hoca ise her şeyi unutmuş diyebiliriz. Hayatında nerdeyse iki yıla yakın çoğu şey silinmiş. Sanki bu bilerek yapılmış bir şey gibi. "dediğinde Enfal olanı herkese bir kere daha aktardı.
Olduğu yerde sessizce oturan Lord Yelit sessizce herkesi dinlerken birden Turul bey konuştu.
" Ben bu işte Emira 'nın bir parmağı olduğunu düşünüyorum. Acaba yasaklı bir büyüye mi başvurdu? "dediği anda daha çok kızmaktan çok ne yapmış olabileceği hakkında fikir yürütmeye çalışıyordu.
" Her şey olabilir. Emira bu olmayanı bile oldurmak gibi bir huya sahip. Benim anlamadığım eğer bu iş onun bilgisinde bulunuyorsa neden hemen ortamı terk etti?" dediği anda Süreyya hanım bu soruya kimse cevap veremedi. Ve o anda herkes Lord Yelit 'in olduğu tarafa baktı.
" Bu konuda bir bilginiz var değil mi Lord' um. Bu sessizliğiniz ondan. "diyen Turul beyle anında herkes Lord Yelit 'in cevap vermesini bekledi.
" Bunu zaman bize gösterecek. Bırakalım da bu gece olması gerektiği gibi bitsin. "dedi ve yavaşça olduğu yerden kalkıp gitmek üzereyken son cümlesini söyleyip sonrasında ortadan yok oldu." Bu şartlar içerisinde onu yalnız bırakmayın. Sizlere çok ihtiyacı var. Çünkü çok yanlış kararlar vereceği bir zaman diliminde. Onun için ona anlayış gösterin." demiş ve hemen olduğu yerden bir anda yok olmuştu.
Lord Yelit sözlerinden sonra herkes neden bir açıklama yapmadığını anlamaya çalışmıştı. Ta ki Süreyya hanım artık herkesin odasına çekilmesini ve sabah olana kadar herkesin dinlenmesi gerektiğini söylemişti. Bu sözlerden sonra herkes bir yerlere dağılmıştı.
Sadece iki kişi sabaha kadar uyuyamayacaktı. Ve bu iki kişi için çok zordu bu yüzleşme. Çünkü her ikisi de hiç beklenmedik bir an yaşamış ve bunu sindirmek her ikisi için de çok zor olmuştu. Biri sevdiği adamın kendisini tamamen unuttuğunu anlamış, biri ise bir kadın görmüştü mahvolan. Buna kendisi sebebiyet verdiği için içten içe kendini suçlu bulmuş. Buna rağmen bir yanı ise kendisinin kasıtlı bir şey yapmadığına kendini ikna etmeye çalışmasına rağmen yersiz bir öfkeyle dolup taşmasına anlam verememiş.
Adam olanları anlamayacak kadar olaydan bağımsız olduğunu düşünürken, kadın bütün suçun kendisi yüzünden olduğu için kendine tamamıyla yüklenip, tüm acısını kendinden çıkarmış.
Ama her iki tarafta yıkık ve acı dolu anlar yaşamış bu gecede.
꒰ఎ ♡ ໒꒱
Ahrar...
Davet yerinden ayırmıştım. Kafam çok karışıktı. Herkes bir şeyler söylüyor, anlayışlı olmam gerektiğini belirtiyordu. Kimse benim aslında en az Emira kadar bu olay içersinde çaresiz olduğumu anlayamıyordu. Ben istemedim olanı unutmayı ya da olayların bu reddeye gelmesini.
Her şey benden istemsiz bir şekilde gerçekleşti. Bende oyların içerisinde bir şekilde ayakta durmaya çalışıyorum. Evet belki de onun kadar çaresiz olmazsam da benimde bu olayda aldığım darbeler var. Süreyya hanım ısrarla Moritanya Kulesi 'ne gelmemi istemiş, ilk başta anında reddetmiştim ama Loya hanım ve Rauf bey anında gitmem gerektiğini belirtince istemesem de birkaç günlüğüne kulede kalmaya olumlu cevap vermiştim.
Kuleye geldiğim anda Süreyya hanım kalacağım odayı göstermişti. Anında bir çalışan odaya kadar bana eşlik etmiş hemen sonrasında ben odaya girdikten sonra yanımdan ayrılmış ve girdiğim odada tek başına kalmıştım. Kısaca odaya göz atınca, kurulu bir düzen görünce bakışlarımı kısmış, bana ait eşyaları görünce daha önceden bu odada buraya geldiğim anlarda kaldığımı öğrenmiştim. Yavaşça odada ilerlemiş ve sağımdaki kitap dolabına doğru ilerlemiş, raftaki kitaplara sırasıyla bakmaya başlamıştım.
Çoğu elimin hep altında duran kitapları rafta görmüştüm. Buraya büsbütün yerleşmiş olduğumu o anda fark etmiştim.
Bir anda kendi sessizliğim bir sesle bölününce anında dikkatimi sese verdim.
"Kısa bir özet geçmek gerekirse, burada çoğu zaman şu başını belaya sokmaktan alıkoymayan Prenses için bir şey araştırıp duruyordun. Daima ona zarar gelme endişesi içerisinde olduğun için her türlü önemli, önemsiz tüm büyüleri ezberlemişsin. Yani bu kadın dünyan olmuş. Onun için tüm gelebileceğini düşündüğün zararlara bariyer kurmak istemişsin. En çokta ondan kendine gelecek zararlar için. Çünkü bir şey yaptığı anda asla kendine ne olacağını düşünmüyor. Zaten hiçbir olaydan da öyle zararlar aldığı yok. Kolye onu koruyor. Aynı senin gibi onu ondan koruyor aslında. "diyen Yitik Ruhla anında, yavaşça bakışlarımı kısıp duyduklarımı sindirmeye çalıştım.
" Peki şu an nerede biliyor musun? "diye sorduğumda zihnim neden bunu sordun diye anında kendisine cephe aldı.
" Muhtemelen kimsenin onu bulamayacağı bir yerde. İstersen anında nerede olduğunu bulup, sana yerini söyleyebilirim. Bunu istiyor musun? "dediği anda Yitik Ruh sorusuna anında cevap vermek benim için zor oldu. Aslında ne yapmam gerektiğini, ne düşünmem gerekiyor onu bile bilmiyorum ki.
Sadece bir his var içimde. Ve bunu neye yormam gerektiğini bilmiyorum. Onu merak mı ediyorum yoksa onun için üzülüyor muyum bunu bile bilmiyorum ki.
Yavaşça başımı olumsuzca iki yana salladım. Anında Yitik Ruh onaylarcasına bir homurtu çıkardı. Belki de biraz yalnız kalması gerekiyor. Onun yanına gitmeyi düşünmüyorum şimdilik ama. Çünkü eninde sonunda konuşmamız gerekiyor. Ona bazı şeyleri söylemem gerek. Bazı nedenlerden dolayı benden bir beklentisi olmaması gerektiğini açıklamam gerekiyor.
Çünkü şu an ben ona bir yabancıyken, benden asla hatırlamadığım o adam gibi davranmamı isterse bu yanlış olur. Çünkü ona dair hiçbir anıya sahip değilim. Onu sadece ismen ve sima olarak biliyorum.
Olduğum yerden yavaşça arkamda bulunan yatağa doğru ilerledim. Yatağın yanına gelince sırt üstü uzanıp bakışlarımı tavana çevirdim.
Gram uykum yoktu. Zaten onca şeyi görmüş ve yaşamışken bunları sindirmek hayli zaman alacaktı.
"Dışarıda mı şu an acaba?" diye kendi kendime konuşurken birden hâlâ varlığına alışamadığım Yitik Ruh konuşmuştu.
"Ne o merak mı ediyorsun onu yoksa? Ette zaten kim olsa eder. Kim bu kadar sevildiği kişinin ne halde olduğunu merak etmez ki. Hele ki bu kadın bu kadar güzelse. Sence güzel mi Emira?" diye sorunca o anda hemen zihnime onu ilk gördüğüm an geldi.
Durgun yüz ifadeleri ve bununla beraber o güzel yüzü canlandı zihnimde. Güzeldi. Bunun aksini düşünmek saçma olurdu. Duru bir güzelliği vardı. Sade ve göz alıcı duruyordu. Lacivert renk onun beyaz tenine çok yakışmıştı. Sarı saçları, keskin mavi ifadeleri... Anlatılmayacak kadar ince detaylara sahipti yüzü.
Onca insanın arasında bile farklı olduğu, başka bir dünyaya ait olduğu belli oluyordu. Bu topraklara ait değildi. Duruşu her daim asil ve özgüvenliydi. Sanki bir insana buyurgan bir şekilde hitap eden bir mizacı vardı dışarıdan. Ama böyle olmadığını düşünüyordu. Sanki aslında dışarıdan göründüğü gibi değildi. Eğer öyle olsaydı zaten eski benim hayatında yer edeceğini düşünmüyordu. Ondaki farklılıklar kendisini ona bağlamış olmalıydı.
Onu aslında merak edip duruyordu. Ama ona karşı bir şey beslemiyordu. Onu görünce her şeyi hatırlayacağını düşünmüştü oraya gidene kadar. Fakat sandığı olmadı. Hiçbir şey hissetmemişti. Sadece onu izlemiş, onu görmüştü. Zaten çokta bir arada duramamışlardı. Orayı hemen terk etti. Anlamıştı. Bir bakışla anında benim sandığı kişi olmadığımı anlamıştı. Demek ki o kadar ben olmuş, bakışlarımı ezberlemişti. Bu bile içten içe merakını attırıyordu.
Nasıl bir ilişkileri olduğunu hayal ediyor, bir türlü bir şeyde netlik kazandırmıyordu. Sonra yavaşça dudaklarından dökülen kelimeler kendini açığa çıkardı.
"Güzel demek basit kalır. Bir portre gibi aslında eşsiz ve kusursuz. Bakışları duruşuna tezat aslında. Tüm duygularını gizleyecek kadar usta ama bakışları bunu ele veriyor. En savunmasız hattı gözleri. Karşıma geçip bağırmak, çağırmak veya başka bir şey yapması gerekirken öylece baktı bana. Beni görmek istedi ilk. Ama görmedi. Görmediği için de kendini geri çekti ve olduğum yerden uzaklaşıp bulunduğum yeri terk etti. Belki de şu an çok kötü bir halde ama bunu bile yansıtmayacak kadar usta bu konuda. Onun hakkında söylenen her şey deli saçması. Küstah, kendini beğenmiş, bencil, güç tutkunu olduğunu söyleyip durmuşlar ama öyle değil ki. Bu lafların hiçbirini yansıtmıyor. "demiş ve susmuş, bakışlarımı tavandan çekip yavaşça gözlerimi kapatmıştım.
" Onunla daha konuşmadan bu kadar onu iyi gözlemlemiş olman hayret verici doğrusu. Ama doğru söylediklerin. Hiçbir şekilde hakkında denilenler doğru değil. Tam tersi her şey. Ve onu bu kadar güzel bulup ona karşı bir şey hissetmemen de acayip doğrusu. Belki de onunla oturup konuşman gerekiyor. "dediği anda Yitik Ruh hemen ona cevap verdim.
'Konuşacağım. İlk zamanda onunla karşı karşıya geldiğim an bu olup biteni onunla sakin bir halde konuşarak halledeceğim." demiş ve susmuştum.
"En doğrusu bu. Peki sonrasında ne yapacaksın?"diyince o an bir şey demek istememiştim.
" Bilmiyorum bunu zaman gösterecek. Ama benden bir beklentisi olmaması için uğraşacağım. Onu kırmak istemiyorum. Nedense bu olayda en çok yara alan ve buna rağmen bunu belli etmeyecek kadar güçlü olan tarafın o olduğunu düşünüyorum. Onu kırmadan bu olayı halletmeye çalışacağım. Belki de hatırlarım her şeyi ya da hiçbir şey hatırlamam ve herkes kendi yaşamalarına döner. Zaten benim yokluğumu tatmış biri , beni görmemesi bundan sonra onun için bir sorun olmaz diye düşünüyorum. "dedim ve ne diyeceğini merak ettim.
" Sanmıyorum. Belki de sen farkında olmasan bile senden her daim haberdar olacaktır. Sen onu hatırlamazsan bile o seni hatırlıyor, seni ondan uzak tutan yokluğundu. Ama şu an varsın. Sana rahatsızlık vermeden etrafında olacak kadar ince düşünceli biri Emira. Sen rahatsız olma diye her şeyi yapar. Ya da.... "diyip devam etmediği anda anında merak içerisinde sordum.
" Ya da ne? "diye sorunca anında cevap aldım.
" Ya da pes eder ve bu sevgiyi kalbine gömer olmaz mı? Bu fedakarlığı yapacak birine benziyor. "dediği anda bir an bunun onun için ne kadar zor bir şey olduğunu düşündüm.
Sevdiğiniz birinin sizi unuttuğu ve etrafında sizi istemediği gerçeği insana çok ağır gelirdi.
" Bu onun için ağır olur. Ama bu konuda üzerime gelinmesini istemiyorum. Ama onu hatırlamak isterim. Bu olmasa da suçlu taraf olmak istemem." dedim ve bir anda beni ele geçiren uykuya teslim olmadan önce Yitik Ruh 'un sesini duydum.
"Onun için en zor şey belki unutulmak bile olmaz, bir umutla senin onu hatırlamanı beklemek olur. Ve bu umut onu yok edecek kadar ona zarar verecek raddeye gelebilirde. Belki de senin başka birine aşık olma ihtimalin. İşte bu onu her şeyden daha çok acıtır. Çünkü ne yaparsa yapsın her şeye engel olabilir ama sana karşı gelemeyeceği için, kendine zarar verecek şeylere kalkışabilir. Bunu ın sakın yapma Ahrar. Seni seven kadına bu kötülüğü sakın ama sakın yapma. "
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.11k Okunma |
4.17k Oy |
0 Takip |
71 Bölümlü Kitap |