83. Bölüm

66 - Zaman Sancısı

Özlem Durmuş
kumsallardagezen12

 

『 Bakışlarının bendeki sus yemini.. 』

 

Savaşmaya gerek yoktu, çoktan o savaş alanında kalbime teslim olmuştum. Ben çoktan zihnimi devre dışı bırakmış, kalbimle yönetilen olmuştum. Savaş benim için daha başlamadan bitmişti, oysa ki ben bunun farkına geç varmışım meğerse.

 

Savaşmaya gerek yoktu, çoktan tükenerek yok olmuştum. Geride hiçbir şey kalmamıştı. Ne bir sevgi ne bir varlık ne bir anı.... Hepsi birer birer yok olmuştu. Ne de acı dolu ama... Hüzünler kaplamış her bir dört köşemi. Karanlık çepeçevre zihnimi kuşatmış, ışığı benden söküp almıştı. Benden beni almışlarda benim haberim olamamış. Bir habermişim her şeyden. Uzaktan izliyormuşum meğer yaşamımı. Ben yok olalı asırlar olmuş, bunu boşluğa düşünce anlamışım.

 

Mutlu hissettirmeyen anılar ; yarımdır.

 

Huzursuz hissettiren saniyeler; ölüm anıdır.

 

Yaşamı söküp alan dakikalar bir cellatır oysaki benim gözümde. Yaşamımıza bir gölge gibi çöken kayıplar oysaki birer cenaze merasimidir. Yaşamımız renklerden arınmış aslında biz bu renklerin yok olduğunun farkına varamamışız. Kimse varamadı aslında onca asırdır.

 

Yaşam kısa duraklara sahip aslında. Her durakta sana bazı ipucular veriliyor ama sen bunu fark etmediğin için her belirli bazı duraklarda dinleniyor, hep aynı şeylerle sınana sınana ölüme uğurlanıyorsun. Ve bu yaşamın gerçekten sana sunduğu o gizli mutlulukları fark etmiyor, yaşamın sıkıcı saniyelerini yaşıyorsun ancak. Yaşam kısaydı ama onu uzun bir ana çevirmek bizim elimizde. Peki bunu yapacak birileri var mı? Muamma aslında bu.

 

Denir ki insan en çok kime güvenirse ondan darbe yermiş ama en çok kime gücenirse de onda bulurmuş sevgiyi.

 

Ben çok kişiye güvendim ve hep onlardan darbe yedim yaşamım boyunca. Ama kime gücendiysem de ondan alamadım sevgiyi. Bu cümleyi çürüten tek numune belki de ben oldum. Galiba hiçbir an normal bir yaşam benim için var olmayacak. Ben hep eksik ve yarım kalacağım. Hep yarına bırakılacak benim hayallerim gerçekleşmemek üzere. Hep bir burukluk var olacak yaşamımda biz iz olarak bir kapanman yara olarak. Olsun buna da razı olurum. Elimden ne gelir ki? Hiçbir şey...

 

Yoruldum ; tüm hislerden... tüm insanlardan ve tüm inananlardan.

 

Kayboldum; tüm anılarımın arasında. Onca anının verdiği hislerin boşluğunda.

 

Kimsesiz kaldım ; onca kalabalık arasında. Onca ses arasında. Onca insanın yanındayım dediği sözler içerisinde.

 

Hissizleştim; kayıpların ardından. Yokluğun varlığını sahiplenecek kıvama geldim.

 

İnancımı yitirdim; sevgi ve mutluluğun beni asla bulmayacak olduğunu anladığım an.

 

Sevgimi kalbime gömdüm; ne şimdi ne sonrasında beni asla sonsuza kadar sarıp sarmalamayacağı gerçeğini anladığım anda.

 

Geleceğe olan umudumu kestim; çünkü gelecek benim için umutları değil hüzünleri barındırıyordu. Çünkü benim için her şey bir yıkımdı. Ben hep acı çekmeye ve acılarla baş etmek için yaşamaya devam ediyordum bunu anlamış oldum.

 

Zamanın yanlışlığı içerisinde yaşadığım her hata yüzme bir bir gerçekleri gösterip durdu. Yavaşça ve usul usul.

 

Önce kardeşimi ölümünün benden kaynaklı olduğunu anladım. Kolyenin üçüncü sahibi olduğunu anladım. Kolyeyi almak için düşmanlarımın ne yapacağını ne yapmayacağının farkına vardım. Bu süreçte ne denli hata yaptığımı fark ettim. Ve son olarak Ahrar 'ı kurtarmak için onca şey yaptım ama hiçbiri istediğim gibi şekillenmedi. Ahrar öldü ve benden gitti. Onun gidişinden sonra yıkıldım ama sonradan yaşadığını öğrendim ama onun yaşadığı gerçeğiyle bir şeyi fark etmemle her şey benim için parçalara ayrıldı. Daha onun yaşadığına sevinmemişken beni büsbütün unuttuğunu anladım.

 

Neden? Beni nasıl unutur? Bu kadar kolay mıydı her şey? O an bana hissettirdiğini tahmin bile edemez.

 

Yıkıldım o an onun bakışlarından kendi yansımamı görmediğim an. Olduğum yerde öylece dizlerimin üstüne çökmüş bir vaziyette öylece bakışlarımı yere çevirmiş dalgın dalgın yeri inceliyordum. Her yer karanlıktı. Sesler kuytu köşelere saklanmış halde duruyordu. Kimse yoktu. Kimse ama kimse.... Her zaman ki gibi yapayalnızdım.

 

İki yanağıma koymuş olduğum avuç içlerim yüzümde öylece asılı duruyor, yaşadığım bu anın gerçekliğini idrak etmeye çalışıyorum kendimi. Nefes alışlarım düzensiz, bakışlarım her an bayılacakmışım gibi kendiliğinden açılıyor, ara sıra kendiliğinden kapanıp duruyordu. Zihnimde sadece bir ses yankılanıyordu. Ve bu sen bana ait değilidi.

 

Rosa ismimi sesleniyor, bir tepki vermemi bekliyordu. Ama ben tepki verecek halde değilim. Kendimi kaybetmişim gibi hissediyorum. Her şeyimi aslında kaybettim. Ben geçmişimi kaybettiğimiz bu gece öğrendim. Her şey yok olmuş benim haberim şu an oldu.

Ahrar ne zamandır hayattaydı? Ne zamandır bu gerçek benden saklanıyor? Ardı arkası kesilmeyen bir çok sorum var ama bunu yanıt verecek kimse yok etrafımda. Ne oldu benden habersiz ne oldu da istediğim şey eksik ve yarım kaldı.

 

Nefes alamıyorum, sanki biri boğazımı sıkıyor gibi hissedince anında yavaşça ellerim boğazıma gitti ve yavaşça kendi kendime boğazıma bir baskı yapmadan iki elimle boğazımı sarmaladım.

 

Yaşadığım şey istemsizce davranmamı sağlıyordu. Ben şu an acıdan ölmek üzereyim. Nefes almamı sağlayan kişinin yaşadığına daha sevinemeden onun için hiç olduğumu fark ettim.

 

"Emira.... Emira.... Sana sesleniyorum lütfen cevap ver bana." diyen Rosa 'nın sesini duyunca bakışlarım kayarcasına önüme baktım ve kısık acı çeken bir sesle konuştum.

 

"İyi miyim? Hayır değilim. Ne yaşadığımı tahmin ediyor musun?" demiş ve yavaşça ileri geriye doğru sallanmaya başlamıştım." Ben bu gün ilk an yaşamla karşı karşıya geldim ama hemen sonrasında ölümle burun buruna gelip o uçurumun kıyısından aşağı doğru atladım. Hemde kendi isteğim ile değil. "demiş ve susarak acımı daha derinden hissetmeye devam etmiştim.

 

" Bak hiçbir şey tam olarak belli değil. Kendine acı çektirme. Buna bir son ver. "dediği anda Rosa, birden içimdeki gizli öfke dışarı çıktı.

 

" Ne belli değil ha! Yok oldu her şey! Hemde sonsuza dek! Görmedin mi sende? Bana bir hiçmişim gibi baktı. Hiç beni tanımıyormuş gibi. Onca şey yaşamamışız gibi. Ben onun için artık sıradan biriyim görmedin mi bu gece?" demiş ve ayağa hızla kalkıp bir ileri bir geriye doğru karanlık içinde eğri büğrü yolda yürümeye başlamıştım." O an bir insan nasıl hem yaşadığını hemde öldüğünü hisseder? Ben hissettim. Ben orada mahvoldum Rosa! Yandım kül oldum. "demiş ve sonrasında başımı karanlık göğe doğru kaldırmış ve acıyla olduğum yerde çığlık atmıştım. Attığım çığlık sessiz ormandan yankı bulmuş, sesim dönüp dolaşıp bana tekrar ulaşmıştı.

 

Attığım çığlık aslında bu zamana kadar yaşadığı her şeyin bir dışavurumuydu. Ben o an üst üste cinnet geçirircesine çığlık atarken bir yandan da kendi isteğim dışı ağlamaya başlamıştım.

 

Hüngür hüngür ağlarken o an yaşadığım utanç beni daha çok yaralamıştı. Canım iki kat daha acımıştı.

 

"Kardeşime...kardeşime verdiğim sözü yine çiğnedim. Yine başarılı olamadım. Yenildim. Hep aynı yerden aynı şekilde. Canım çok yanıyor Rosa. Nefes alamıyorum." demiş ve kesik kesik nefes alıp ağlamaya devam etmiştim. Ben neden hep aynı yerden yara alıyorum? Bunu hak edecek ne yaptım?

 

" Emira. Lütfen kendini harap etme. Bekle her şeyin düzene girmesini. "dediğinde aniden başımı iki yana salladım.

 

" Hayır olmayacak. Ben yine yaşadığım her an kaybedeceğim. Çünkü yaşam bana bundan başka bir şey sunmuyor. Yaşarken bile ölüm acısı çekiyorum. Lanetliyim ben. Lanet benim kanımda, ruhumda, zihnimde ve yaşamımda var. Ben buyum bunu aslında kabul etmem gerekiyor ama ısrarla buna rağmen olmaması gereken şeyleri yapıyorum. Acıyor çok... Kalbim çok acıyor. Sanki...sanki bir bıçak var ve her an her saniye daha çok derine batıyor tenimde. "dedikten sonra usulca gözlerimi kapatmış hemen sonrasında sırtımı bir ağaç gövdesine yaslayıp yere doğru yavaşça çökmüştüm.

 

Gücüm yoktu bunca olandan sonra. Bedenimi bile taşıyacak gücüm yoktu.

 

Yaşlardan dolayı net göremiyordum, derin bir iç çekip yavaşça ellerimin tersiyle akan gözyaşlarımı sildim.

 

"Kendin hakkında böyle düşündüğünü bilmiyordum." demişti sadece Rosa.

 

"Gerçekler bu. Şaşırman hata olur. Ben hep buydum ve hepte böyle olacağım. Ben herkese zarar veren tarafım. Kendime bile zarar veriyorum. Bana bende daha çok zarar veren oldu mu sence? Cevap vereyim ben; olmadı. Olamazda ki ben varken." dedikten sonra yüzümü dizlerime gömmüş ve içli içli ağlamaya devam etmiştim.

 

" Yapma bunu. Ayağa kalk ve olan biteni anla. Sonrasında ne yapman gerekiyorsa öyle davran. Daha ne olduğunu tam olarak biliyor musun ki? "dediği anda sinirden o an olduğum yerden katıla katıla kahkaha atmaya başladım.

 

" Ne olduğunu söyleyeyim ben sana! Unutuldum! Ahrar tarafından bas baya unutuldum. Bana nasıl baktığını gördün. Daha ne diye gerçekleri öğrenmeden bu tepkiyi verme diyebiliyorsun anlamıyorum! Bitti her şey Rosa büsbütün her şey sona erdi." demiş ve konuşurken işaret parmağımı sertçe kendime doğrultup göğüsüme sertçe bastıra bastıra olan biteni söylemiştim." Hem bunun bir geri dönüşü yok. Olsaydı çoktan olurdu. Belli her şey çoktan onun yaşadığını Büyücüler Krallığı öğrenmiş ama bizlere söylememiş. Kim bilir ne oldu da bilmiyorum. Ama tek bir şeyi biliyorum o da Ahrar tarafından sonsuza dek unutulmuş olduğum gerçeğini. Artık...artık sende benim gibi kabul et Rosa başarılı olamadık. Aslında olamadım. Boşuna ümitlendin. İşin içersinde ben varsam her şey tepetaklak olur ki. Neden bunu sana söylemedim. "dedikten sonra dudaklarımı sımsıkı örtüp ağlamamı durdurmaya, bedenimdeki amansız titremeye bir son vermeye çalıştım ama başarılı olamadım.

 

" Belki de her şey istediğin gibi gitmedi ama bu demek değil ki her şey bitmiş durumda. Ayağa kalkıp bunu da halletmen lazım. Bu sorunu ancak yine sen halledersin. Ümitsiz olma. Kendine güven." dediğinde Rosa, o an bana olan bu yersiz güvenine sadece alayla tebessüm etmiş ve hemen sonrasında soğuk ve tükenmiş, ümitsizliğe kapılmış, her şeyi çoktan geride bırakmış bir şekilde konuştum.

 

" Bu sefer olmaz. Artık her şey çığırından çıktı. Kontrol edilemez bir seviyeye geldi. Yapmam gereken tek bir şey var o da her şeyi kabullenip, yaşamın bir köşesinde nefes almak için kendimi zorlamak. Rosa anla biz alsa kazanamayacağımız bir yola girdik ve ümitsizce kazanmak için şartları zorluyoruz. Olmayacağını bildiğimiz halde. Yanlış olduğunu bildiğimiz halde. Hayallerimiz hatalarımızın gölgesinde yok oldu. Doğrularımız bizi çoktan terk etti. Senden şunu istiyorum unutmak için biraz zamana ihtiyacım var. Biraz olsun acının beni terk etmesi için sessizliğe ihtiyacım var. Yine herkesten her şeyden kaçmam lazım. Daha önce yaptığın gibi beni bu acıdan uzaklaştırır mısın? Seni bedenime alırken nasıl beni uyuttuysan şimdi yine senden onu istiyorum. İstediğin yerde olabilirim ama kimsenin beni bulamayacağı bir yer olsun. Az da olsa acım ve bedenim bütünleşirken, zihnim acıya dayanıklılık kazanmaya çalışırken bana yardım et. "dedikten sonra başımı yavaşça geriye doğru attım. Son kez bakarcasına gökyüzüne baktım.

 

" Peki sen nasıl istersen öyle olsun. Ama eninde sonunda gerçeklere döneceksin Emira. Bundan kaçışın yok. Ama biraz alışman için benden istediğin şeyi yapacağım. Zihnin ve kalbin acıyı hissedecek ama bedenin uyuyor vaziyette kalacak." dediğinde aniden birden olduğum yeri terk etmiş ve kendimi sanki havada süzülüyor gibi hissetmiştim. Sonrası ise karanlık bir boşluktu.

 

Renklerin yok olduğu, hislerin öldüğü, acıların gün yüzüne çıktığı bir andaydım. Acıtıyordu her şey ama bunu sanki uzak bir yerden gözlemliyor gibi bir durum içerisinde gibi hissediyordum.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

Yazardan....

 

Emira 'nın her gelmediği gün kulede bir huzursuzluk vardı. Kimse çok konuşmasa da merak hepsini kemirip duruyordu. Victoria ara sıra Asper Krallığı'ndan gelip duruyor, hâlâ Emira' nın gelip gelmediniz soruyordu. Kimsenin cesareti yoktu Ahrar hocayla konuşmak için. Hepsi sanki Emira biran önce gelsin ve bu konuyu o halletsin istiyordu. Ama sanki bu uzun sürecek gibi duruyordu.

 

Bunlar yaşanılırken Ahrar olduğu odada her gece yaşadığı o garip duyguları anlamaya çalışıyor, her daim Emira 'nın neden gelmediğini ne zaman geleceğini düşünüp duruyordu diğer herkes gibi.

 

Artık bir gece dayanamamış ve kendisini Lord Yelit' in odasında bulmuştu. Çünkü ona olan saygısı ve sevgisi onu buraya getirmişti. Ve maalesef ki Ahrar 'a bundan iki yıl önce söylenen şeyi de unutmuştu. Aslında o Emira ile ilgili olan her şeyi unutmuştu. Lord Yelit' in ona gönderdiği mektubu hatırlamıyordu. Orada ondan bahsettiğini ve buraya seveceği kadını görmek için davet edildiği anları unutmuştu.

 

Ahrar odanın kapısının önüne gelince daha kapıyı çalmadan birden kapı yavaşça açılmış ve içeriden Lord Yelit görünmüştü. Masasında oturur vaziyette Ahrar 'ın olduğu tarafa bakıyordu.

 

Ahrar daha içeriye adım atamadan bir anda Lord Yelit' in sözleri odaya doldu.

 

"Ben seni daha erken beklerken bunu geciktirdin. İçeri gel." diye seslenmesinin ardından Ahrar yavaşça içeriye doğru adım attı ve hemen sonra ardında bulunan kapı yine az önce olduğu gibi kendi kendiliğinden kapandı.

 

Ahrar sakin ve kararsız adımlarla Lord Yelit 'in bulunduğu masanın hemen önünde duran tekli koltuklardan sağ tarafta olana oturdu ve koyu lacivert harelerindeki endişe ile Lord Yelit' e baktı. İlk konuşmayı Lord Yelit aslında ondan bekliyordu. Ama Ahrar hâlâ yaşadığı karmaşa yüzünden buna cesaret edemeyince işi devraldı Lord Yelit.

 

"Neyi merak ettiğini ve neden burada olduğunu biliyorum. Endişen ne için aslında onu bilmen gerek. Ama sen bunu göz ardı ediyorsun." dediği anda Lord Yelit anında Ahrar tam olarak odaklanması gereken şeyi Lord Yelit sayesinde fark etti.

 

"Neyden korkuyorsun diye mi soracaksınız?" diye soğuk ama yarı alaylı bir üslupla konuştuğu anda Lord Yelit başını iki yana salladı.

 

" Hayır neden ondan kaçıyorsun? Emira orayı terk ettiği anda onun arkasından gitmedin. Buraya geldiğin andan itibaren onun hakkında kimseden bilgi almadın. Seni burada ne tutuyor Ahrar bunu fark etmen gerekiyor. Sadece geçmişini öğrenmek için mi buradasın yoksa geçmişinde tanıdığın kadını tekrar hatırlatmak için mi buradasın? Sen hâlâ ne istediğini bilmiyorsun. "demesiyle Lord Yelit anında bu dediğine Ahrar karşı çıktı. Yersiz bir kızgınlık barındıran sesle konuştu.

 

" Herkes ben bu konuda suçluymuşum gibi davranıyor bana. "diye başladığı cümleyi sonradan sakin bir sesle konuşarak devam ettirdi." Kimse benim de bu konuda bir kaybım olmadığını bilmiyor, yaşadığım o boşluğun bende yarattığı o hissin nasıl bana zarar verdiğini bilmiyor. Herkes bana suçlu benmişim gibi bakıyor ama burada mağdur olan bir diğer tarafta benim." demesiyle Ahrar anında Lord Yelit söze atıldı.

 

" Belki de sende mağduriyet sahibisin ama sevdiği kişi tarafından unutulan sen değilsin. Onun yaşadığı şeyleri sen yaşamıyorsun. Uğuruna her şeyi yaptığı kişinin sana bir hiçmişin gibi bakmasını sen görmedin ve yaşamadın. Sen unutan tarafsın, unutulan taraf ise Emira. Ve o sana her baktığı anda ne yaşadığını kimse anlayamaz. Onca şey hiç yaşanmamış gibi aslında senin için ve bu onu sana her baktığı anda görecek, onun canı ne denli yanacak bilemezsin. Buraya eninde sonunda gelecektir. Ama geldiği anda aslında senin tutumun onun gücünü belirleyecek çünkü sen ona ne kadar uzak olursan ona ne kadar engellemeye çalışırsan o her geçen gün gücünü yitirecek ve umudunu kaybetme seviyesine gelecek. Sana ve kendisine olan inancı yok olacak. Çünkü o buraya eski gücünü toparlamış bir şekilde gelecek ta ki sendeki sınırını anlayana kadar. Eğer sen onu tamamen etrafında istemez ve onun her adımını boşa atmasını sağlarsan o sonunda büsbütün kendi kabuğuna çekilip kendi acısıyla baş başa kalacak ve sizden geriye sadece eski anılar kalacak. Ama sadece onun zihinde ve bizlerin eksik ve yarım kalan düşüncelerinde. "diye uzun uzadıya aslında Lord Yelit ne yapması ve ne yapmaması gerektiğini Ahrar 'a söylerken bir anda Ahrar' ın zihninde bir düşünce cesedi ortaya çıktı.

 

" Ya onunla olan anılarımın hiçbirini sonsuza kadar hatırlamazsam ne olur?"diye düz bir ifadeyle bunu sordu ama aslında içten içe bunun olması durumunda ne yaşardı Lord Yelit 'ten duymak istedi.

 

" Boşa geçmiş bir ömrün olur Ahrar. Hemde ne boşa geçmiş bir ömür. Emira' nın gülüşlerini duymadığın, onun ışıltılı gözlerini seyre dalmadığın, sesindeki sıcaklığı ve şefkati hissetmediğin anıların olur bu olursa eğer. Ama hatırlarsan ömrün boyunca onunla dopdolu anıların olur ve her daim bunların varlığıyla var olursun. Yaşam sana anlamlı gelir. Yoksa diğer türlüsü yazık olmuş bir asır yaşamı tek başına yaşarsın. Kendi dünyanda sadece o kitaplar arasında sesiz ve soğuk anılarınla. "demesiyle Lord Yelit anında Ahrar bir darbe almış gibi sarsıldı.

 

Duydukları onu dumura uğramasını sağladı. Lord Yelit 'in sözleri ona onsuz bir yaşamın olmaması durumunda ha yaşamış olsun ha olmasın bir değeri asla kendisi için olmayacağını dile getiriyordu.

 

Sahi onun için çok mu değerliydi Emira? Çok mu iyi geliyordu kendisine? Onunla yaşam güzel miydi? Onunla o yalnızlığı yok mu oluyordu? Onula her şey ne denli anlamsızmış mı diye düşünüp duruyordu? O an Lord Yelit sözlerinden sonra Ahrar 'ın artık yapması gereken şeyin farkına vardığını anlamış ve bunun memnuniyetiyle Ahrar' a çaktırmadan alttan alttan sırıtmış ve sırtını rahatça sandalyesine yaslayıp onun bu halini büyük keyifle izlemiş.

 

Ahrar içerisine düştüğü düşünce girdabı içerisinde Emira ve kendisi hakkında düşünürken o an biraz yalnız kalmak istediğini fark edip olduğu yerden ayrılmış. Dalgın ve düşünceli bir halde odasına doğru gidiyorken ara sıra gözlerinin önüne Emira 'nın o ilk gördüğü an gelmiş. Ne kadar yıkıldığını şu an daha bariz bir şekilde anlamış, ne hissedip ne yüzümden oradan ayrıldığını şu an daha iyice idrak etmiş.

 

Yavaşça sın basamağı inip odasının olduğu zemin kata geldiği anda yavaşça zemin katta sessiz adımlarla ilerlemiş. Ara sıra etrafa attığı boş bakışları hemen sonrasında önüne çevriliyor, düşünceli halinden taviz vermeden odasının olduğu koridora doğru ilerliyordu. Hemen yanında geçtiği odanın kapısına bakışlarını dikip orada kısa bir süre mola vermişti.

 

Bu öğrendiği kadarıyla Emira 'nın odasıydı burada kalıyordu. Kim bilir burada ne anıları oldu diye düşünmeden alamadı kendini. Acaba nasıl bir sevgi besliyordu birbirlerine? Nasıldı mesela onun yanında? Özgür müydü? Her hissettiği düşünceyi çekinmeden söylüyor muydu ona karşı? Bu ve bu benzeri düşünceler eşliğinde son kez odanın kapısına baktıktan sonra tekrar kaldığı yerden devam etti ilerlemeye.

 

Sonunda odasının olduğu koridora ulaşmış ve hemen eli kapının kolunu kavramıştı ki bir anda sol tarafında bir hareketlilik hissedince oraya bakmaktan kendini alamadı. Ve o anda az önce düşündüğü kadını gördü. Emira hâlâ o gece üzerine bulunan elbiseyle koridorun başında duruyordu. Dalgındı. Kendi varlığını hisstmemişti.

 

Öylece olduğu yerden sersem adımlarla ilerlediğini gördü olduğu yerden. Yorgun duruyordu ve hissiz. Çok mu üzülmüştü ki demekten kendini alamadı o anda. Ona bu duyguları hissettiren kendisi olduğu için kendine kızmış ve o an onun yanına gitmek istemişti özür dilemek için her şey için ama buna cesaret edemedi.

 

Zaten sonra da Emira olduğu yerden ayrılıp birkaç adımda olduğu yerden uzaklaşıp gözden kaybolmuştu. Sonrasında bir kapının açılma ve kapanma sesini duymuştu. Ve hemen sonra Ahrar 'da kapısını açıp odasına geçmişti. Bu gece her ikisi için de huzursuz dolu bir uyku olacaktı. Çünkü her iki tarafta bir düşünce hissizliği boşluğunda kaybolmuş gitmişti.

 

Ahrar hatırlayamadı anılar yüzünden canı sıkkındı. Emira da unutulduğu gerçeğini hâlâ sindiremediği için kendini her an daha berbat hissediyordu. İkisi de bu gece yaşadığı hisler yüzünden kendilerini harap edip duracaktı.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

Alışılmış acı kan kusturur. Aşılamayan anılar can yaktırır. Açıklanmayan yanlışlar bir ömür sonlandırır. Anlatılmayacak her karar bir özre bedel olur.

 

Geçmişten bugüne çok kan kustum. Geçmişten bugüne çok canım yandı. Geçmişten bugüne çok ömürler sonlandı.

Geçmişten bugüne çok özürler dilendi. Ama hiçbiri bir şeyi telafi etmedi. Çünkü bir anlamı kalmamıştı. Çünkü artık geriye dönmek anlamsızcaydı. Değişmişti her şey geriye dönmeyecek şekilde. Telafisi bir şeyleri kurtarmayacak şekilde.

 

Yadırganmayan ihanetler insanı öldürür. Sonsuz bir ölümle baş başa kalır o anda insanoğlu.

 

Yadırganmayan yanlışlar insanı doğrulardan uzaklaştırır. Ve yanlışlar ona bir yaşamı baştan yaratır. Ve yaşamı bundan ibaret hale gelirdi.

 

Zaman ne de çok acı çektirdiğini histtirecekti tüm insanlara.

 

Anılar ruhları onarmaz sadece onların acısını hafiflemesine sebebiyet verir. Anılar sadece bir yara bandıdır. Yaraya gelecek darbeyi önler, yaraya merhem olmaz. Onu onarmaz sadece ona bir sığınak sunar. Yarayı kendi kendine iyileştirmesinde ona yol gösterir o yolda onunla beraber ilerlemez.

 

Gerçeklerde böyle değil mi? Sizi bazı şeylere daha iyi bakmanızı ve anlamınızı sağlar. Size yol gösterir, nasıl o yolda ilerlemeniz hakkında size bir ipucu vermez. Size yanlışı sunar beden bu şekilde var olduğunu size bırakır, sizin onun altında yatan sebebi bulmanız ister. Şimdi benim yaşamımda olduğu gibi.

 

Gerçeği öğrendim. Sadece öğrenmekle yetindim ama. Neden bu gerçeğin bu şekilde olduğunu kavrayamadım. Bunun için çabalamak lazım. Peki bunun için bir güce sahip miyim? Bunun arkasına düşecek iradeye sahip miyim? Sanmıyorum. Artık hiçbir şey yapmak için bir gücüm olmadığını tüm iliklerime kadar hissediyorum. Artık yolun sonunda olduğumu anladım. Bir adım ötesi yokoşulsa bir adım gerisi tamamen teslimiyetin kendisi. Peki ben ne yapacağım? Ya da ne yapmam gerekiyor, en doğrusu ne?

 

Anlamını bilmediğim hislere ev sahipliği yapıyordum. Her an her duygu ve düşüncelerim değişiyor, neyi ne için ne sebep için anlamalıyım bilmiyorum. Ben artık aslında hiçbir şeyi bilmiyorum. Her şey mahvoldu. Her şey bende büsbütün uzaklara gitti.

 

Ahrar geldi ve yeniden bir hisle baş başa bırakıldı. Çaresizlikle... Ne yapmalıyım inan ki bilmiyorum. Nereden başlamam gerekiyor onu bile idrak edemiyorum. Her şeyden ve herkesten biraz da olsa kaçmak uğuruna kendimi kısa bir uykuya teslim ettim. Ama her şeyin bir sonu olduğu gibi bununda sonuna ulaştım ve şimdi artık ilerlemeye kaldığım yerden devam etmem bekleniyor, peki bana hiç soruldu mu bu konu hakkında. 'ne yapmayı düşünüyorsun?' diye. Sorulmadı ve şu an benim bir şekilde harekete geçmem isteniliyor. Hiç kimse mi yapamayacağımı anlamadı. Büsbütün elimin ve kolumun bağlı olduğunu, bunu yapacak güçte olmadığımı.

 

Ve şu an geri dönmem gerek. Hayata kaldığı yerden başlayıp, saliseleri doldurmam gerekiyor. Gitmek istemiyorum. Burada sonsuza kadar durmak ve acımı yaşamak istiyorum. Çünkü biliyorum ki bu yaşadığım acı sonrasında yaşayacağım acıya nazaran daha az. Biliyorum ki gidersem daha fazlasını çekeceğim ve soluk dahi almak bana işkence verecek ve ben bunu yaşamak istemiyorum.

 

Buna rağmen yine de oraya gidip, yaşamı devam ettirmem lazım. Bu ne kadar da berbat hissettirmeme sebebiyet veren bir duygu. Kendi iradem dışında bir şey yapıyorum ve bunu yapmamak için can atıyorum. Buna tezat gideceğim de. Ne ironi ama...

 

Gözlerimi açıp yavaşça zihnimdeki boşluğun yavaşça kaybolmasın bekledim. Ne olduğunu, nerede olduğumu kavramak için kendime zaman tanıdım. Yavaşça ellerimi kıpırdatıp, sol elimle sızlayan başımı sıvazladım. Feci bir baş ağrısı çekiyorum. Ne zaman oldu uyuyalı acaba? Ne kadardır uzaklaştım acımdan, hayattan acaba?

 

Sakin bir şekilde olduğum yerden doğrulup olduğum ortamı incelemeye başladım. Burası tanıdık geliyordu. Yavaşça olduğum yerden kalkıp ayakta durmaya çalışırken bir yandan da Rosa 'seslendim.

 

"Ne zamandır bu haldeyim?" dememle anında sessiz halinden kurtuldu ve soruma cevap verdi, beni bekletmeden.

 

"Beni gündür uyuyorsun. Seni uyandırmak için çabalamadım. Senin kendi kendine uyanmanı bekledim. Ve öyle de oldu." derken Rosa o an uzun bir süre uyuduğumu ve bundan dolayı tüm vücudumun ağrıma sebebini anlamış oldum.

 

Yavaşça ilerleyip, olduğum odadan dışarı çıktım. Bir kulübe içerisinde olduğumu anladım. Ve bu kulübenin çok eski bir yapısı olduğunuda. Burası Kara Orman'ın derinliklerinde bulunan kulübeydi. Eh buraya geldiğimi kimse düşünemezdi.

 

Adam akıllı varlıklarını unutmuş bile olabilir bizimkiler. Zaten Moritanya Kalesi'nde olmayacağımı da bildikleri için beni başka yerde aramış olabilirler.

 

Yavaşça kulübenin içerisinde ilerleyip hızla kendimi dışarıya attım. O kadar halsiz olmama rağmen bulunduğum yerden küçük, sarsak adımlarla karanlık ormanda ilerlemeye başladım.

 

Dakikalar sonra ormandan çıkmış ve kendimi patika yolda ilerlerken bulmuştum. Kuleye dönüp orada sıcak bir duş alıp tekrar uyumayı sonrasında hemen kendime çeki düzen verip eski halime dönmeyi umuyorum. İstediğim gibi olmazsa bu daha çok canımı sıkardı.

 

Sonunda arka taraftan kulenin sınırlarına girmiş ve hemen arka bahçeden geçerek kulenin ön tarafına ulaşıp, kulenin girişine doğru yönlendirmiştim adımlarımı. Açık olan kapıdan yavaşça içeriye girip yavaşça uzun karanlık koridorda ilerlemeye başladım. Bir an dengemi yitirmek üzereyken son anda kendimi toparladım. Sonra ilerlemeye kaldığım yerden devam ettim. İlerlerken sanki sol tarafımda bir gölge görmüş gibi olmuştum ama bulunduğum zemin kat karanlık olduğu için yanlış görmüş olabileceğimi düşünüp, durmadan ilerlemeye devam ettim. Koridorda sarsak adımlarla sonunda odamın kapısına varınca hızla kapıyı açıp kendimi içeri attım.

 

Ardımdan kapıyı örtüp adımlarımı banyoya doğru yönlendirdim. Sıcak bir duş alıp hemen sonra bu uyuşuk halimden kurtulmam lazımdı. Banyoya geçtiğim gibi üzerimdeki o geceden kalmış elbiseyi çıkarmış ve hemen sıcak suyun içerisine girip yavaşça tüm bedenimin gevşemesini sağlamıştım.

 

Suyun altında yavaşça gevşemeye başlayan bedenimle beraber yavaşça gözlerimi kapatıp, başımı küvetin soğuk kenarına yasladım. Derim bir nefes aldım.

 

Şimdi ne yapmam gerektiğini düşünmeye başladım. Ama herhangi bir yanıt bulamadım. Ne yapmalıyım sahi? Hiçbir şey olmamış gibi mi davranamam gerek yoksa her şeyi gözler önüne mi sermeliyim? Emin değilim hiçbir şey için. Yavaşça bedenimi kaydırıp büsbütün suyun içerisine girip öylece son anda açmış olduğum gözlerimle bakışlarımı boşluğa diktim. Nefes almadan öylece suyun altında bekledim. Her iki elimden destek alıyorum, küvetin kenarlarına avuç içlerim yaslı halde.

 

Birkaç dakika daha durduktan sonra suyun altından çıkmış ve yavaşça küvetten çıkmaya hazırlanmıştım. Kenardaki havluya uzandım ve küveti terk edip, havluyu üzerime geçirip hızla kendimi giyinme odasına attım. Odaya geldiğim anda giysi dolabına doğru ilerledim. Gelişi güzel kendim için içerisinde rahat olacağım kıyafetleri alıp üzerimi giyinmeye başladım.

 

Sonunda işim bitikten sonra saçlarımı dahi kurutma gereği duymadan, karman çorman olmuş saçlarımla birlikte giysi odasını terk edip hızla yatak odasına geçtim ve hemen yatağıma geçip, odadaki örtülü olan perdelerden dolayı hâlâ odanın karanlık olmasından memnun bir vaziyette uyumak için gözlerimi örtüp uykuya teslim olmayı bekledim. Zaten çok beklememiş ve onca yorgunluğun sebebiyle hemen uykuya teslim olmuştum.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

Rüzgar çanları sanki etrafımda çalıyor gibiydi. Yankılanan bu korkutucu ses zihnimde çoğu rahatsız hisleri açığa çıkarıyordu. Neydi bu sesin tam olarak kaynağı? Hâlâ anlamış değildim. Yavaşça içersinde bulunduğum ortam yavaşça şekillenmeye başladığı anda bende usulca etrafımı izlemeye ve tam olarak nerede bulunduğumu anlamaya çalıştım. Berrak bir ortamda bulunuyordum.

 

Etrafım bulutlarla çevrili halde bulunuyordu. Ve üstünde durduğum zemin bir kırık halde bulunan saman sarısı rengine sahip geniş düz bir taştı. Zeminin tam üstünde iki ayak izi vardı ve bu ayak izlerinin bir insana ait olduğunu anlamam uzun sürmedi. Tek bir fark vardı. Bu biraz daha uzun ayak iziydi. İçerisinde ayaklarım çok küçük duruyordu.

 

Sanki burası bir insanın normal boyutundan daha büyük boyuta sahip insanlara ait bir yerdi hissine kapılmıştım. Yavaşça bakışlarımı yerden uzaklaştırıp hızla etrafımı bakışlarım taradı ve hemen ileride kendi kendine çalıp duran devasa çanı fark ettim. Ve hemen yanında bu çanın rüzgar çanları bulunuyordu. Ama bu çanlar çok eski ve yıpranmış vaziyetteydi. Etrafımda aslında çoğu şey görünür vaziyette değildi.

 

Sanki bir zirvenin üstüne duruyordum da bulutlar burayı ele geçirmiş ve sadece belli başlı şeyler açığa çıkıyordu. Koca bir çan, üzerinde durduğum ayak izi bulunan kırık bir taş zemini ve hemen çepeçevre etrafımı kuşatmış olan yüksek sütunlar. İnce işçilikle oyulmuş bu sütunlar üzerinde anlam veremediğim yazılar ve resimler bulunuyordu.

 

Sanki bir şey burayı 'gör!' diyordu ama 'burayı sana gösterilen kadar bil!' diyordu da. Garip bir şekilde kendimi huzursuz hissediyorum. Sanki etrafımda bir tehlike varmış ve ben bunun farkında değilmişim. Yakınımda bulunan bu tehlikeli şeyin farkına varmam gerektiği bana bildiriliyordu şu an. Ve bense hiçbir şey anlayamıyorum.

 

Neden onca gündür ben ikide bir bu ve buna benzer şeyler görüp duruyorum ki? Bana ne gösteriliyor? Ben neyi gözden kaçırmış olabilirim? Olduğum yerden bir anda yavaşça sarılsan ve aynı anda çöken zeminle kendimi yerde bulmuş ve mekan değişikliği yaptığımı fark etmiştim. Ama bu sefer bir şey görmüyordum. Her yer kapalıydı ya da kapkaranlık.

 

Öylece olduğum yerde dururken ellerimden destek alarak yavaşça nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Ve o anda birden ellerim yavaşça sert bir zemine yaslandı. Ve o anda sol tarafımda bir taştan oluşan duvarı fark ettim. Sadece bunu da değil her iki tarafımda bulunduğunu önümde ve arkamda bu taş duvarlardan olmadığını da idrak ettim.

 

Yavaşça dizlerimin üstünde ilerlemeye başlamayı düşünürken o anda koca bir kükreyiş duymuş ve o anda olduğum yerde taş duvarlardan çatırdama seslerini duymuş, sonrasında ise hemen olduğum yerin yıkıldığını anladığım anda korkudan olduğum yerde çığlık atıp ezilme kokusuyla dolup taşımıştım.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

Korkuyla gözlerimi açığım kendimi yatağımda sırt üstü uzanır vaziyette bulmuştum. Ben neler görmüştüm böyle? Neden üst üste mekan değişikliği olmuş ve her bulunduğum yerde düşme ve ezilme tehlikesi yaşamıştım? Sağ elim korkudan ter içinde kalmış alnıma uzandı. Bedenim amansız bir titreme içerisinde bulunuyordu.

 

Hızla alıp verdiğim nefesler arasından yavaşça yataktan doğrulup gözlerimi odamda gezdirdim. Oda hâlâ karanlık ve sessizdi. Saat kaçtı acaba diye düşünürken birden odanın dışından telaşlı konuşma sesleri duymuş, bu seslerin kulede çalışan Erva 'ya ait olduğunu anlamıştım. Erva genellikle akşam vakti kulede çalışıyordu.

 

Bu da demek oluyor ki hâlâ da geldiğim gün sona ermemişti. Usulca yataktan çıktım ve küçük bir büyü yardımıyla anında odada bulunan karanlığın sona ermesini sağladım. Odada yanan küçük gaz lambaları odayı aydınlatırken bende o sırada odanın kapalı olan perdelerini çekip dışarıdaki ay ışığının içeriye girmesine izin verdim.

 

Sonrasında ise giysi odasına doğru yönelip akşam yemeğine katılmak için üzerime rahat bir şeyler giymeye karar verdim. Dolaptan aldığım siyah V yaka, dantel kollu, bileğe kadar uzanan elbiseyi almış ve üzerime giyinmiştim.

 

Elbiseyi giydikten sonra makyaj aynasının karşısına geçip dağınık saçlarımı önce taramış sonrasında önden birkaç tutamı başımın arkasında toplamış ve geri kalan saçlarımın omzumdan dökülmesini sağlamıştım sonrasında solgun görünen yüzüme doğal bir makyaj yapmaya başlamıştım.

 

Odadan çıkmadan evvel kırmızı kısa topuklu bir ayakkabı seçmiş ve ayağıma geçirmiştim. Herhangi bir toka takmamış Morte Kolyesinin taşının kırmızı renkte sabit kalmasını sağlayarak ayakkabımla uyumlu olmasını sağlamıştım. Keza dudaklarıma sürmüş olduğum kırmızı rujda onlara eşlik etmişti.

 

Tamamen hazır olduğumu anladığımda odadan çıkmış ve zemin katta yemekhaneye uzanan yolda ilerlemeye başlamıştım. Taki Rosa 'nın gergin sesiyle konuşmasına kadar az da olsa keyfim yerindeydi. Onun sözleri adımlarımı yere çivilemişti.

 

"Dur Emira sana söylemem gereken şeyler var. Onları öğrenmeden ilerleme lütfen." dediği anda Rosa tamam seni dinliyorum demiş ve kaldığı yerden konuşmasına devam etmesini beklemiştim. Nereden bilebilirdim ki söyleyeceği şeyler canımı çok sıkacak olduğunu. "Benden duyman ve ona göre hareket etmen en mantıklısı. Sen ortadan kaybolunca hemen davet anından sonra Süreyya hanım kuleye O 'nu davet etti. Ahrar... Ve o da geldi. Kaç gündür burada kalıyor. Sanırım senin gelmeni bekliyor. Ve..."demiş ama devamını getirmemiştim. En çok canımı sıkan bu ve den sonraki cümle olacağını hissetmem ne kadar tesadüftü?

 

" Devam eder misin? Ne demek istiyorsun? Eninde sonunda olacaktı zaten Ahrar her türlü buraya gelecekti. Bunu tahmin etmek zor değil. Ama sen benim asla tahmin etmediğim şeyi biliyor olmalısın ve bu da benim keyfimi daha çok kaçıracak değil mi? Seni dinliyorum Rosa uzatmadan söyle gitsin. "dedikten sonra Rosa kaygılı, isteksiz bir sesle konuşmuştu.

 

" Ve sanırım Ahrar 'ın yaşadığına en az senin kadar sevinen başka biri daha var. Ve o şu an burada. "dediği anda Rosa o an aklıma Serra geldi ama onun buraya gelmesi yasaktı. İstese dahi gelemezdi. Tam kim bu kişi diyeceğim an aklıma gelenle anında dişlerimi sertçe sıktım ve avuç içlerime tırnaklarımı gömdüm." "Bu kişi en son kuleyi ziyaret eden Süreyya hanımın yeğenin arkadaşı. Hani Ahrar 'a karşı hisleri olan. Bu sabah geldi buraya ve Ahrar' ın yanından asla ayrılmıyor. Ve..." diye tekrar bir şeyi söylemek konusunda tedirginlik yaşadığı anda sabırsızca konuştum.

 

" Durmadan söyle artık tüm söyleyeceğin şeyleri sabrım kalmadı ve git gide sinirleniyorum haberin olsun. "dedikten sonra Rosa artık bunun benim için çığırından çıktığımın göstergesi olduğunu anlayınca anında son cümlesin söyledi.

 

" Kadın birkaç gün burada kalacak. Ve Ahrar 'a olan yakın alakası asla durdurulmuyor. "dediği anda o an zihnimde her şeyin un ufak parçalara ayrıldığını hissettim.

 

Ne demek Ahrar tarafından onun bu yakınlaşma hamleleri durdurulmuyor? Bunu onca kişinin arasında bana nasıl yapmaya cüret edebilir? Hiç mi az da olsa değerim yok onda? Hiç mi bu konuda ne yaşayacak olduğumu umursamıyor?

 

Hiç kimse bu olan biteni görsem rahatsız olacağımı düşünmedi? Bunun önüne neden ben daha öğrenmeden geçilmedi? Kimse için hiç mi önemsenilmiyorum? O kadar mı değersizim herkes için? Ne yazık ki şu an buradaki konumumu bir kere daha iyi anladım. Bunu öğrenmemi bir kere daha sağladılar.

 

"Görmek istiyorum. Nasıl bir acıyla tekrar sınanacak olduğumu görmek istiyorum. Gözlerimin önünde birbirlerine olan hal ve hareketlerini görmek istiyorum. Gözlerimin içine baka baka ona olan bu ilgisini görmek istiyorum o kadının. Bakalım yine ne hale geleceğim? "demiş ve kaldığım yerden yürümeye devam etmiştim.

 

Biraz ileride kapısı açık olan yemekhaneye üsten bir bakış attım. Derin bir nefes alıp kendimi göreceklerime hazırlamaya çalıştım. İçten içe kendimi telkin ettim.

 

'Gör ve belki de her şeyin senin için çoktan bittiğini anla. Senin için hiçbir şey tam anlamıyla başlamadan her daim bitiyor Emira. Bunu ne zaman anlayacaksın?'

 

Bu düşüncelerin ardından hemen yemekhane kapısına varmış, usulca bedenimi çevirip kapıya doğru yönümü dönmüştüm. İçeriden sesler geliyordu. Kahkaha sesleri geliyordu. İçeride benim yaşadığım yas yoktu. İçeride benim yaşadığım acının karanlığı yer almıyordu. İçeride içimden kopup giden acı dolu çığlıklar yoktu. Bakışlarımı yavaşça hissizliğe terk ettim. Yüz ifadem düz ve hislerden arınmıştı. Bedenim yaşadığı o amansız titremeden kurtulmuş, onu ört bas etmişti.

 

"Şimdi." demiş ve hemen içeriye doğru sert, güçlü duran, kendinden emin olan sahte kimliğimle içeriye doğru ilerlemiştim. Birkaç adımda yemekhaneye girmiş ve üstün körü etrafa bakmış ve hemen sonrasında bakışlarımı biraz ileride her daim bulunduğum yemek yediğim masada bulunan Ahrar 'a ve tam onun yanında onun kolu üzerinde duran eliyle temas eden kadına çevirmiştim.

 

Ona dokunma sınırını çoktan yok işgal etmişti. Ahrar ona bu geçişi çoktan tanımıştı. Çok bakışlarımı ikisinin üzerinde tutmadan daha doğrusu bunun için kendimi zorlarken yürümeye hiç ara vermeden devam etmiş ve onca gürültünün bir anda susması ve hemen benim varlığımla ortaya çıkan sükunet içerisinde adım seslerimle gitmem gereken masaya doğru ilerlemiştim.

 

Ama bakışlarım onların üzerinde olmasa da ne yaptıklarını görüyordum. Ahrar son anda kolunu usulca çekmiş ve benim olduğum tarafa bakarken o kadın öylece durmuş ve bana bakmıştı. Fiziksel özelliklerini incelemeye başladığım anda kahverengi gözlere, kahverengi kıvırcık saçlara sahip olduğunu, yüzündeki varlığımdan dolayı yaşadığı rahatsızlığı, bana olan haset dolu bakışlarını fark ettim. Bana nazaran kilolu biriydi.

 

Üzerindeki o gösterişli mavi elbisesi, yüzündeki abartılı makyajını görmek canımı sıkıyordu. Bu kadar da buraya gelme niyetini belli etmesi öfkemi kızıştırıyordu. Bas baya Ahrar 'ı görmek ve onunla bir şansı olması adına burada soluğunu almıştı. Anlamadığım hangi yüzle bunu yapmaya cüret edebilmesi. Bilmiyor mu ki ona yapacağım şeyleri.

 

Ya da belki de burada olması planlıydı kim bilir? Buraya geliş amacı canımı yakmak olabilir. Ya da kendi için bir şans yaratma ihtimali veya bunu zorlamak. Ahrar 'ın ona olan geçmişteki ilgisizliğine rağmen yine mi bir umuda tutundu bu olaydan sonra? Onu o umut hayallerinde boğarım anlayamaz bile.

 

Bakışlarımı bu sefer büsbütün Süreyya hanıma çevirdim. Bana bakıyordu.

 

Baktığı kişide ne görüyordu acaba? Yıkılan, parçalara ayrılan bir kadın mı? Mahvolmuş ve son analarını yaşayan bir kadın mı? Onun ne gördüğünden emin değilim ama ben nasıl göründüğümü biliyorum.

 

Her şeyi kabullenmiş bir kadın görüyorum ben kendime bakınca. Sevdiği adamı kaybetmiş, onun tarafından unutulmuş kimsesiz hale gelmiş birini görüyorum. Hislerini öldürmek zorunda bırakılmış bir kadın görüyorum ben. Son adımımı atıp sandalyenin yanına varınca küçük bir büyü işlemiyle anında sandalyenin arkaya doğru çevrilmesini sağlamış hemen sonrasında sandalye anında çekerek rahatça oturmaya çalışıp, sırtımı sandalyeye yaslayıp hemen bakışlarımı masadakilere çevirmiştim.

 

"Geciktim kusura bakmayın." diye düz bir tonda konuşup bakışlarımı onların üzerinde pek tutmadan yemek yemeye hazırlanmıştım.

 

Ben konuştuktan sonra masadaki sessizlik başka bir hal aldı. Belki de hiçbir tepki vermeyişim her şeyi yok sayışım tuhaf karşılanmıştı. Neden ki? Sonuçta ne yaparsam yapayım bu anı değiştirmem ki. Sevdiğim adamı gözlerimin önünde başka bir kadınla olan bu hali için ne yapmalıyım? Hesap mı sormam gerekiyor? Ne hakla peki?

 

Çünkü onun tarafından ben yabancı biriyim ve bu hakka sahip değilim. Yani ne yaparsam yapayım sadece yaptığımla kalacağım. Bunu istemiyorum aslında şu an hiçbir şey istemiyorum. Burada bulunmak istemiyorum ama bunu ertelemenin de bir manası yok. Eninde sonunda bu olacak ve benim bu gerçekle yüzleşmem gerekecek.

 

Ben bakışlarımı önüme dikmişken bir anda yanıma yaklaşan çalışanlardan biri benim için servis tabağı açınca bende yiyemeyeceğim halde boş tabağıma bir şeyler doldurmaya başladım. Sakin acelesiz bir şekilde hareket ediyordum. O sırada diğer herkes bana ara sıra bakıp duruyor, benden bir atak bekleyen bir halde yemeklerinin yerken bir yandan da beni izliyordu.

 

Tabağıma gelişi güzel bir şeyler koyduktan sonra öylece yemeği incelemeye başladım iştahım hiç yoktu. Bu saatten sonra da hiç olmazdı da.

 

Benim kendi içimde verdiğim mücadele arasında Süreyya hanımın ılımlı, sakin sesini duymamla dikkatimi ona verdim. Olabildiğince Ahrar 'ın olduğu tarafa bakmamaya gayet ediyordum. Bakışlarının hedefinde olduğumu biliyordum. Peki neden bana bakıyordu? Sonuçta ilgilendiği kişi yanında duruyordu karşısında değil.

 

"Ne zaman geldin kuleye? Geldiğini fark etmedik." dediği anda iki kolumu sandalyenin kenarlarına yaslayıp her zaman zorluk çektiğim an büründüğüm umursamaz kadın kimliğine büründüm. Belki de bu sayede bu gece benim için daha az acı verir daha az dayanılır seviyede olurdu.

 

" Bu sabah erkenden geldim. "demiş üstün körü hemen yeni misafirlere bakıp çok onlarda bakışlarımı tutmadan konuşmama devam etmiştim." Misafirlerinizin olduğunu bilseydim daha erken gelirdim. "demiş ve sakin yavan bakışlarımı hemen şu an öldürmek için can attığım kadına çevirmiştim.

 

Bakışlarım onu bulduğu anda olduğu yerde gerilmiş ve sanki bir anda onun üzerine atlayacakmışım gibi tedirginlik içerisinde bana samimiyetsiz bir gülümsemeyle bakmıştı.

 

"Ay ne tesadüf bende bu sabah geldim. Ve gelişim sizin gelişinize denk geldi." diye sahte bir memnuniyet dolu sesle konuşunca ona dikmiş olduğum bakışlarımı üzerinden çekmeden öylece onu incelemiştim. Olduğu yerde korku içerisinde benim hal ve hareketlerimi izliyor, ne tepki verip vereceğimi kestirmeye çalışıyordu.

 

" Ya ne tesadüf." demiştim hissizliğin bir gölge arasından çıkıp ortaya çıkmasıyla. "Kim olduğunuzu bilmiyorum ama bilmeme gerek olmadığını şu an görebiliyorum." dedikten sonra yavaşça başımı yana eğerek rahatça nefes alıp vermiştim. O sırada olaya el atan Süreyya hanım anında onu taktim etti.

 

"Emma aslında yeğenim en yakın arkadaşı. Buraya bizi ziyaret etmeye geldi." dediği anda Süreyya hanım, ona öyle mi dercesine bakıp imalı bir şekilde cevap verdim.

 

"Demek ki bizi ziyaret etmeye gelmiş. Hım peki neden şu an ben onu anlamadım?Onca gün varken? " dedim meraksız bir şekilde sorarcasına. O an olduğu yerde gerim gerim gerildi. Tam konuşacağı an birden hemen yanında duran Ahrar konuşunca dudaklarımdan kesik bir nefes kaçtı.

 

"Beni ziyarete gelmiş bir sakıncası mı var acaba?" dediği anda sanki onu yok sayışım canını sıkıyormuş bir halde. Ona bakışlarımı kaydırmış ve buyurgan bir sesle konuşmuştum.

 

"Hayır yok." diye kısaca konuşup yavaşça çenemin altına elimi yaslayıp sanki bir şeyleri açığa vurmak isteyen bir sesle konuştum. "Ama bildiğim kadarıyla sizde burada misafirsiniz yani sizi Büyücüler Krallığı'nda ziyaret etmesi gerekmiyor mu?" diyince Ahrar tam konuşmaya hazırlanıyorken konuşmama devam edince susmayı tercih etti. "Sonuçta buraya gelmesi biraz bana tuhaf geldi. Sanki kasıtlı yapılan bir eylem gibi geldi bana da. Ve ben bu tür şeylerden pek hazetmem. Ve bu canımı sıkar. Ve benim canım sıkılırsa can sıkmaktan kaçınmam. Bunu siz hariç herkes çok iyi bilir. "diye konuşup sesimde bir şeyleri anlamış ve bunun bendeki rahatsızlığını dile getirmiştim üstün kapalı bir şekilde. Bir yandan da Ahrar 'ın beni unuttuğu imasını ona açıkça bildirmiştim.

 

" Misafirlerinize hep bu üslupla mı konuşursunuz? "dediği anda Ahrar dediklerimi es geçip bana karşı sert bir şekilde cevap verince, her ne kadar beni bu konuda zora sokacak şekilde davranmasını görmezden gelerek sorusuna yanıt verdim.

 

" Ah hayır daha çok davetsiz misafirlere karşı olan bir tavrım bu. "diye insanı sinir eden bir ifadeyle konuşup boş vermiş bir şekilde bakışlarımı önüme çevirdim.

 

Ahrar 'la olan aramızdaki bu gerilim herkesin bakışlarını pür dikkat bizde olmasını sağlamıştı.

 

" Buradaki davetsiz misafir biz mi oluyoruz? "dediği anda göğsüme darbe yemiş gibi sarsıldım ve o an değişen bakışlarımı gören Ahrar sanki o anda bu dediği cümleden pişman olmuş gibi yüz ifadesi değişime uğradı. Ama açık vermemek istediği için anında kendisini toplardı.

 

Dilimi ısırıp o an acıyla tebessüm ettim. Bakışlarımda acının hazin çığlığı arasından ona diktiğim bakışlarımla cümlesine karşılık verdim.

 

"Hayır o davetsiz misafir konumundaydı. Ama siz bunu üzerinize alındıysanız bu sizin sorununuz." dedikten sonra bakışlarımı ondan çekip daha fazla ona bakmak istemediğimi ve onunla artık muhatabım olmadığını belli edip ilgimi önümdeki yemeğime çevirdim..

 

" Görüyor musun artık onun için ne konumda olduğumu? "demiştim Rosa 'ya.

 

" Bak canın yanıyor ama dayanmak zorundasın bu anlara. "dediğinde bunu yapamayacağımı o an belli ettim ona.

 

" Gözlerimin içine bakarak o kadını bana karşı savunuyor. Ve o her onu savunup beni kınadığı anda pençelerimi o kadının boğazına saplamamak için zor tuttum kendimi. Her an bir dehşeti başlayabilirim haberin olsun. Daha fazla burada durmak istemiyorum. Zaten Süreyya hanımdan onun gitmesini talep edeceğim. Onu görünce acı çekiyorum ve bunu daha fazla devam ettirmem bana zarar verecek görmüyor musun? "demiş ve susmuştum.

 

Önümdeki yemeğe hiç dokunmadan öylece masada sessizce dururken daha fazla burada kalmanın bir faydası olamayacak olduğu gerçeğiyle tam yerimden kalkacağım anda o kadının sesini duydum.

 

"Çok az yemek yiyorsunuz. Fiziğinizi sanırım buna borçlusunız. "dediği anda sesindeki o haset dolu ton ve budan rahatsız olduğunu belli eden tınıyla tüm öfkem saklandığı yerden geri ortaya çıktı. Ve bakışlarımı boşluktan çekip,

çatık kaşlarım arasından ona ters ters baktım. Ne saçmalıyordu bu? Onca derdim arasında birde onun gereksiz haset dolu haliyle ilgilenmeyeceğim? Biraz daha zorlarsa beni, ona yapacağımı bilirim ben? Canını seviyorsa biraz susmaya çalışsın yoksa onu elimden gerçek anlamda kimse alamayacak.

 

Yarı alaycı ve yarı sıkkın bir sesle konuştum. Her cümlem onun için mansızdı. Çünkü bunu anlayacak o kıvrak zekaya sahip değildi ama onun dışındakşer için açık kapı bırakmıştım dediklerim için.

 

" Yanılıyorsunuz bu halimi az yemek yemeye değil acılarıma borçluyum.. "dediğimde aslında fiziğimden değil de halimden bahsediyordum. Bu sakin ama insanı çığırından çıkaracak sakinliğim onun ve birkaç kişinin belki de sinirini bozmuştu ama bu umurumda değildi.

 

Ama bunu anlayan birkaç kişi olmuştu. Nedense o anda rastlantı olarak Ahrar 'la bakışlarım buluştuğu anda onunda neyi kast ettiğimi anladığını fark ettim. Ve bunu fark edince az önceki tavırlarınında pişmanlık duyduğunu görür gibi oldum. Ama çok geç kalmıştı. Çünkü ben çoktan ondan alacağım en büyük acıyı almıştım. Ve bunun bir telafisi de yoktu. Yapmaya çalıştığı şey onun için can sıkıcı bir hal almışken ben duyduklarımdan çok gördüklerimi sindirmeye bunun bendeki izlerini yolu etmeye çalışıyordum. Ne kadar başarılı olurum muamma. Kimseyi takmadan aklımdan geçeni yapamaya koyuldum.

 

Yavaşça yerimden kalkarak olduğum yeri terk etmeye hazırlandım. Burada bana yer yoktu diğer yerlerde olmadığı gibi.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

Zaman acımasız yanını bana çok göstermişti. Her an bir yerden acı darbeleri gelecek kaygısı içerisinde ne yaşam sürmüştüm. Ne kaygı içerisinde günleri devirmiş ve tüm hislerimi abluka altında tutmuştum. Ve her anı daha ne kadar kötüsü olabilirdi ihtimalleriyle değerlendirmiştim. Yemekhaneden çıkar çıkmaz kendimi her daim sessiz olan teresa atmıştım.

 

Karanlık içimde bir çığ gibi büyürken ben dışarıdan çok hissiz duruyor, bir şey olmamış görünümü veriyorum yersizce. Terasın balkonunun mermerleri üzerinde oturmuş ayaklarımı soğuk mermer üzerinde boylu boyunca bırakmış, dalgın bakışlarımla gökyüzünü inceliyor bir yandan da az önce yaşadığım şeyleri içten içe sindiremiyor, yaşadığım bu talihsiz olayı en az acıyla atlatamaya çalışıyorum.

 

Aklım hâlâ o kadının ona olan hal ve hareketlerinde. O an belki de onu parçalara ayırsam yine de bu sinirim geçmezdi. Yaptığı çok iğrenç bir şey. Bile bile gözlerimin önünde Ahrar 'a yakın olmaya çalışıyor. Anlamadığım Ahrar bu kadına geçmişte bile umut vermediyse şu an neden onun bu lüzumsuz çabalarını durdurmuyor? Anlaşmış değilim. Zaten diğerlerine ne demeli biride çıkıp o kadına gitmesi gerektiğini söylemiyor?

 

Hiç biri bile mi benim bu konuda ne hissedeceğimi düşünmez? Aklım almıyor. Artık benim aklım bu onca yaşanan şeyleri almıyor, anlam veremiyor, sebeplerini bile bilmek istemiyor. Hiç bir an bile mi yaşamamım iyi şeylerle dolmayacak? Hep mi bir şeyler böyle yarım ve acı verecek? Başımı geri atıp usulca gökyüzünde parlayan yıldızları izlemeye, izlerken de kendi içimde kendi düşüncelerimle çatışmalarıma devam ettim.

 

Bazen çok düşünüyorsun derdi bana Ahrar. Şu an ise bunu bana yaptıran kendisi olması ne tezatlık değil mi? Gözlerimin önünde o kadına ona yakın olması için fırsat yaratıyordu. Ve bu kadın o fırsatları çok ta güzel kullanıyor. O kadın kendisi gitmezse ben onu göndermeyi iyi bilirim.

 

Gözlerimi usulca kapayıp kendimi az da olsa bu olaydan soyutlamaya bakmıştım ki birden bir konuşma sesiyle anında kaşlarımı çatarak seslere odaklandım. Etrafımda bir kadın ve bir erkek konuşma sesi vardı. Ve bu seslerin kimlere ait olduğunu bilmiyorum maalesef.

 

Ölü Ruh ve Rosa 'ya aitti bu sesler.

 

"Her fırsatta seni geldiğim an görmek canımı sıkıyor. Ara sıra gitsene sen bir Emira' nın etrafından." dediği anda Ölü Ruh bir anda Rosa ona aniden yükseldi.

 

"Bak sen artık çok oluyorsun. Yetti ama senin beni dışlamaların. Sen farkında mısın bilmiyorum ama burada sen bağımsızsın. Ben ve Emira bir bütünüz. Bunu ne zaman anlayacaksın?" demesine karşılık Ölü Ruh onun bu sözlerine aniden iğneleyici bir üslup içerisinde cevap verdi.

 

" Seni gören Emira 'yla kordonun bir sanacak. Sonradan gelen sensin hatırlatırım. Ve iki dakika bizi bir yalnız bırak ki onunla özel bir şey konuşabileyim. Sen varken onunla rahat konuşamıyorum. Araya girip duruyorsun ya ondan." diye imalı konuşması üzerine Ölü Ruh' un bir anda Rosa yüksek sesle kahkaha attı.

 

" Özel bir şey konuşacaksın. Sen ne anlarsın özleden ruhsuz. Sen ancak alaycı bir üslupla konuşup insanı zıvanadan çıkarırsın. "diye aniden yükselmesiyle Rosa anladım ki bunlar iyiden iyiye düşman kesilmişler.

 

" Sizin amacınız ne? Neden kedi köpek gibi kavga edip duruyorsunuz? Anlamıyorum bu aranızdaki husumeti. Neden işi medeni ruh gibi anlaşmıyorsunuz? "dememle ikisi de medeni ruh diyince rahatsız bir homurtu çıkarmış bu dediğimden pek hoşlanmadıklarını belli etmişti.

 

" Sorun yaratan ben değilim ki bu sana yapışan ruh."diye yine laf atmaya devam eden Ölü Ruh 'la aniden daha Rosa cevap vermeden ben konuştum.

 

" Bakın ikinizin dostluğuna ihtiyacım var düşmanlığınıza değil. Neden bu aranızdaki tartışmaya son verip barış sağlamıyorsunuz? "dememle aniden ikisi de bir anda konuştu.

 

" Asla. "dedi. Ölü Ruh.

 

" Bunla mı? Katiyen olmaz. "dedi Rosa.

 

" Peki düşmanlık beslemeyi devam ettirin. Ben artık size bir şey demiyorum ama bir daha didişirseniz etrafımda. Size bunun bedelini ödetirim haberiniz olsun. "diye ikaz edip onları bu defa, gözün yaşına bakmayıp bedelini ödeteceğimi ve onları affetmeyeceğimi dile getirdim.

 

Onlar sessizlik içerisinde dururken bende olduğum yerde üşüdüğüm için yavaşça olduğum yerden ayaklanıp burayı terk edeceğim anda birden terastan aşağı göz ucuyla bakınca aşağıda iki beden gördüm ve bu bedenler fazlasıyla tanıdıktı.

 

Ahrar ve Emma 'yı gördüm. Yan yana yürüyerek ilerliyordular ön bahçede. Bahçe yarı karanlık olmasına rağmen onları görebilecek kadar aydınlıktı bulundukları yer. Ahrar önüne bakarak yürürken Emma saniyelik önüne bakıyor, her daim bakışları Ahrar' da bulunuyordu.

 

İçimdeki o amansız sızıyla onları izliyordum. Bakışlarım titrerken, acıdan mı yoksa yaşadığım üzüntüden mi bilmiyorum ama gözlerim dolmuştu. Ağlamamak için derin derin nefesler almaya başladım.

 

İkisi yan yana durmuş yürüyüş yapıyordu. Ve gayette bundan memnundu Ahrar buradan bakılınca. Hiçte rahatsız olduğunu yansıtmıyordu. Ve bu daha çok canımı sıkıyordu.

 

Ben bile onunla herkesin önünde yürüyüş yapmışken o kadınla herkesin içerisinde rahat rahat yürüyüş yapabiliyorken, bunun bende yaratacağı hissiyatı umursamıyordu. Onları görme ihtimalim olacağını hiç mi düşünmedi? Ya da bunu birinden duyacağımı? Bu kadar mı onun için değersizim. O kadın bile daha mı değerli onun nazarında? Parmaklarımla terasın soğuk mermerini acıdan sıkarken ne acıyan parmak uçlarımı düşündüm ne de onların beni görme ihtimalini.

 

Öylece olduğum yerde onları izliyor ve bir kere değil bin kere bıçak darbeleriyle bedenim liğme liğme oluyordu. Onları izlerken Ahrar 'ın onu pür dikkat dinlendiğini, Emma' nın da ona her ne anlatıyorda büyük bir heyecan içerisinde anlattığını fark etmek ayrı bir acıydı benim nazarımda. Sonra ne oldu bilmiyorum ama birden Emma 'nın ayağı bir şeye takıldı katanıkta önünü görmediği için. Hem önüne bakmazsa olacağı buydu. Onun dengesini yitirdiğini gören Ahrar hemen onun kolundan tutup onu çektiği anda birden Emma kendini ona doğru itince yüz yüze gelmişti ikiside.

 

O an da zihnimde patlayan bir şimşek beni alt üst etti. İkisi de yüz yüzeyken Emma ona doğru yaklaşmaya başladığı anda bunu görmeyi kaldıramayacağımı anlayınca arkama doğru hızla döndüm.

 

Ellerimi korkular eşliğinde atıp duran kalbimin üzerine koydum ve derin bir nefes alıp o korktuğum soruyu sesli bir şekilde dile getirdim.

 

"Onu öptü mü Ahrar?" diye acıyla konuşmuş. Yaşadığım hayal kırıklığı içerisinde un ufak olmuştum. İçime çöreklenen karanlık beni hızla karanlığa çekmişti. Hızla atıp duran kalbimi, tenimdeki soğukluğu, bedenimden çekilen gücü hissetmiştim.

 

Rosa o anda bana merak ettiğim soruyu anında cevaplamıştı.

 

"Hayır Ahrar o kadını öpmedi. Seni fark etmeden hemen önce geri çekildi ve sonra birden seni fark edince, o kadının hemen yanından ayrıldı. Anında orayı terk etti ve o kadına konuşma hakkı bile vermedi. Üzülme korktuğun şey olmadı." dediği anda içimdeki o karanlık yavaşça gölgeler altına saklandı.

 

" Ama olabilirdi de. Ahrar bunun için ona olanak tanıdı. Ve hiç ona bir sınır koymadı. Bana koyduğu sınırı aslında o kadına kurması gerekirken tam tersini yaptı. "demiş ve olduğum yeri terk etmek için harekete geçmiştim." Beni hiç mi hiç önemsemedi. Az önce yaşadığım şeyin bendeki tesirini bilmiyor. "dediğimde aldığım nefes bana ağırlık verdi. İçimde biriken acı kendini açığa çıkarmak için can atıyordu." Biraz yalnız kalmak istiyorum. "dedim bu sözüm ne yaparsam yapayım bana asla karışma ikazı taşıyordu. Israrcı olmadı ne yapacağım hakkında soru sorarak. Karşı çıkamadığı gibi. Ve o anda açmış olduğum portaldan hemen Karanlık Orman'ın en derin en karanlık alanına geçiş yaptım.

 

Dağılmış bulutlar benimle birlikte tekrar bir araya geldi. Ormanda sarsak adımlarla ilerliyordum. Bakışlarım puslu, içimde amansız bir acı, dudaklarımda içli çekişler. Bakışlarım boşluğa sabitlenmiş öylece önümü iyi görmeden ilerlerken birden ayağım burkuldu ve hızla dizlerimin üstüne düştüğüm anda artık kendimi tutamadım ve ağlamaya başladım.

 

İlk an sessiz ama acı dolu bir ağlamanın içerisinde gözlerim kapalı vaziyette kendimi kaybetmiştim. Ellerimi ıslak zemine yaslamış eğmiş olduğum başımla bedenim sarsıla sarsıla ağlamaya devam edince artık kendimi kaybetmiş ve bir yandan ağlarken bir yandan da konuşmaya çalışıyordum.

 

"Her şey yolunda olsun diye neler yaptım. Ama hiçbiri yoluna girmedi büsbütün yoldan şaştı." dedikten sonra bedenim ağlamamın şiddetiyle sarsıldı. Gözyaşlarım hızla akıyor daha yüzüme ulaşmadan yere küçük damlacıklarla damlıyordu. "Verdiğim sözü bile çiğnedim. Ağlamaktan kaçacakken tek sığınağım o oldu. Ben ben olmaktan çıktım." dedikten sonra başımı geriye atmış ve yaşadığım yoğun, can yakan tüm hislerle birlikte avazım çıktığı kadarıyla çığlık atmış, haykırışlarım tüm ormanda yankı bulmuştu.

 

" Aaaağğğ..... "bir nefes aldıktan sonra hızla tekrar bağıra çağıra konuşmuştum." Yetmedi mi! Ha yetmedi mi onca çektim şey! Daha ne olsun! Ben daha ne yaşayabilirim bundan sonra! Ben artık yaşayacak bir sığınak bulamıyorum. Her şey benden gidiyor. "dedikten sonra usulca başım öne düşmüştü.

 

" Yetti. Yetti artık. "diye histerik bir şekilde konuşmuş bir anda bedenime akın eden öfke günyüzüne çıktığı anda krizin eşiğinde kendimden geçmiştim." Ölmek istiyorum izin vermiyorsunuz!Birini seviyorum onu beden alıyorsunuz! Ben ne yapsam her daim yalnızlığa itiliyorum! Kaderimde acılarla sonsuza kadar mücadele etmek mi var? Ben böyle bir yaşam istemiyorum! "demiş hızla alıp verdiğim nefesler arasında önümdeki zemine avuçlarımla sertçe vurmaya başlamıştım.

 

Benim her vuruşumda birden gökyüzünde çakmaya başlayan yıldırım sesleri eşlik etmişti.

 

Ve o an anlamıştım doğa acılarıma kayıtsız kalmıyordu.

 

Çakıp duran şimşekler arasında birden Ölü Ruh 'un sesini duydum.

 

"Kendine gel Emira. Kendine zarar veriyorsun. Sen bu değilsin." dediği anda kendimi kaybetmiş gibi hareket etmeye başladım.

 

Duyduğum bu cümle bendeki bazı şeylerin kopup gitmesini sağladı. Çıldırmış gibi her yeri mahvetmek istiyor, yakıp yıkmak için can atıyordum.

 

" Bende tam buyum anladın mı? Yeter artık bıktım anlıyor musun beni? Ben artık bir şeylere yetememekten, bir şeyleri yarım yamalak olmasından bıktım. Hep bir başkası öncelik oldu benim için. Ben asla kendi hayatımda öncelik olamadım kendim için. Ve bunun bedelini ödüyorum şimdi. Görüyor musun Ölü Ruh yok oluyorum. Bir hiç gibi bir değersiz gibi. Ben hiç yokum. Hiç kimse için bir anlam ifade etmiyorum. Ben değersiz biriyim. "demiş ve bunu sonunda kendime sesli bir şekilde söylememle artık kendimi bırakmış, yerde can çeken bir halde otururken, bakışlarımı gökyüzüne çekmiştim.

 

Ve o anda içimdeki acının dışa vurması gibi bulutlardan boşalırcasına yağmur yağmaya başlamış, yağmur damlaları üzerime yağarken bende şiddetli bir şekilde ağlamaya devam etmiştim. Ne ıslanmak umurumdaydı ne de bu ani yağmurun benim yüzümden olduğunu birilerinin anlaması ya da attığım çığlıkları birinin duyması.

 

"Emira bak yaşadığın şeyler çok zor ama güçlü kalmayı başarmalısın." diye Ölü Ruh konuşunca daha çok beni öfkelendiren sözleri duymamla aniden gözlerimde yeşeren öfke ve tahammülsüzlükle konuştum.

 

" Yaşam bana lanetler yağdırıyor. Ölüm beni kendinden uzaklaştırmak için her şeyi yapıyor. Arafta kaldım! Ben tamamen araftayım! Ölmek için iznim yok ama yaşamak için de koşullarım yetersiz. Her şey benden itibaren başladı. Ben her şeyin başlangıcıyım. Ve asla sonu olmuyorum da. Ve sen bana güçlü ol mu diyorsun? Ne gücünden bahsediyorsun sen! Hangi güç? Hangi gücümle savaşmayı sürdüreyim? Tükendi tamamen bitti gücüm! Hepsini kullandım!"diye öfkeyle öyle bir canhıraş bağırmıştım ki boğazımda bir anda ortaya çıkan acı kendimi ne kadar zorladığımın habercisiydi ama bunu bile zerre umursamıyordum.

 

Ayağa kalkmaya çalıştığım sırada ıslak zemin çamur halinde olduğu için elim kaymış ve olduğum yerde daha doğrulmadan tekrar kalça üstü düşmüş bunun verdiği öfkeyle daha çok canımdan can gidercesine ağlamaya başlamıştım.

 

"Bak görüyor musun acınası bir haldeyim!" demiş ve çamurlu ellerimi kendime doğru tutup kendimi gösterirken bir yandan da konuşmaya devam etmiştim. "Ben zavallının tekiyim. Benim için hiçbir şey yolunda gitmiyor! Ahrar gözlerimin önünde bir kadınla yakınlaşıyor, ona gülüyor , onunla zaman geçiriyor. Ve ben burada sadece olan bitene üzülmekten başka bir şey yapamıyorum! Ona gidip hesap dahi soramıyorum çünkü buna hakkım yok! Çünkü beni zerre kadar hatırlamıyor! Zerre kadar da umursamıyor. Canım yanmış ha yanmamış kimin umurunda Ölü Ruh! Ben bir hiçim! Zavallının tekiyim! Ben çoktan yok olmuşum bu diyardan, bu zihinlerden. Benim burada yerim yok. Hiçbir zaman da olmadı bunu ben anlamak istemedim de. "dediğim anda hıçkırıklarım arısından. Ölü Ruh tekrar konuştu.

 

" Şu an iyi durumda değilsin ve mantıklı konuşamıyorsun. Gidip dinlen. Sağlıklı bir konuşma olmayacak şu an ne dersen. "dediği anda bu durumun gülünçlüğüyle yüksek sesle kahkahalar atmaya başladım. İyiden iyiye sinir krizi geçiriyor, bunun vermiş olduğu His karmaşası içerisinde dengesiz bir şekilde hareket edip duruyordum.

 

" Ben hiçbir zaman iyi durumda olmadım ki! Şimdi nasıl olurum! Söyle bana şimdi! Ben ne zaman iyi oldum? Ne zaman tamam bitti gitti desem daha kötü bir felaketi ağırladı yaşamım. Her daim giden gelenden daha iyi olmadı. Her daim daha çok ağır acılarla mücadele ettim. Daha çok sınandım. Daha çok ağladım, canım acıdı. Ben hiçbir zaman iyi durumda olamadım bu yüzden. "dedikten sonra susmuş ve ağlamaya devam ederken çamurlu avuçlarımla yüzümü örtüp hüngür hüngür ağlamaya devam etmiştim.

 

Yalnız kalmak istiyorum. Hep olduğu gibi içimde bu olanı yaşamak ve öyle yarına çıkamak istiyorum. Yaşadığım duygu boşalması uzun zamandır içimde biriken tüm acıların açığa çıkarak, ben burdayım demesiydi. Her şeyi içime gömüp bir şey olmamış gibi devam etmem sonunda bana pahalıya patlamıştı.

 

Tüm duygularım açığa çıkmış ve kendini belli etmişti. Yağmur yağmaya devam ederken bende yağmur altında ıslanıyor ve yaşadığım acıların beni yavaşça terk edip karanlık bir kutuya çekilmesini bekliyordum. Ağlamaktan gözlerim ağrımaya başlamış, boğazımdan yükselen ağrı yavaşça sesimin kesileceğini haber veriyordu.

 

Ipıslak olan kıyafetlerim arasında öylece olduğum yerde oturuyorken, her şeyi boş verip hızla kolumun üzerine yatarak, cenin pozisyonunda uzanmış ve yağan yağmur altında boşluğa düşmüş bir vaziyette öylece gözlerim boşluğa takılı halde uzanıyordum. Sadece duyduğum sesler yere düşen yağmur damlaları ve alıp verdiğim nefes sesleriydi. Şu an kimseyi görmek istemiyordum.

 

Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Sadece unutmak ve acının beni terk etmesini istiyordum. Her şeyini kaybetmiş biri gibi öylece ait olmadığım bir yerde uzanıyorum. Belki de bu son anım olur umuduyla. Onca şeyden sonra yaşadığım yorgunlukla gözlerimi kapatmış ve yoğun acıdan kaçarak kendimi uykuya teslim etmiştim. Yarının bana ne getireceğini bilmeden, ihtimal bile vermeden.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

Yattığım yerde yaşadığım huzursuzlukla yavaşça kıpırdadığım anda elim boşluğa düştüğü anda kapalı olan gözlerimi usulca aralamaya çalıştım. Yoğun güneş ışıkları altında nerede olduğunu anlamaya çalıştım. Gözlerimin önüne elimi siper edince, nerede olduğumu kısa sürede anladım. Moritanya Kalesi'nde bulunuyordum. Kendim için ayırmış olduğum odamda. Sol elimde destek alarak uzandığım yataktan doğruldum. Ve o anda dün giydiğim kıyafetlerimin üzerimde olmadığını anladım.

 

Bu iyiliği bana Rosa 'dan başkası yapmış olamazdı. Yataktan kalkıp birkaç dakika kendime gelmek adına kendime zaman tanıdım. Dün yaşadığım o yoğun kırzileri ve söylediklerimi hatırlayınca bir an bunun gerçekliğini sorguladım. Sahiden bu kadar kendimden geçip bunları sesli bir şekilde dile getirmiş miydim? Hayretler içerisindeyim.

 

Bu kadar duygularımı saf bir şekilde ifade etmezdim. Kendime bile. Belki de son yaşananlar kendimden geçmemi sağladığı için bu şekilde davranmış olmalıydım. Son yaşadığım her şey bendeki her hissin hızla saklandığı yerden çıkmasını sağladı. Her his kendini açığa çıkarıp onca yaşananları sindirmek yerine bununla yüzleşmek gerektiğini belli etmiş olmalıydı. Artık kendi hislerime dahi söz geçirmez olmuştum. Ellerimle yüzümü örttüm.

 

Umarım dünkü aşırı yağmuru kimse bana başlamamıştır. Birde bunun utancını yaşamayayım. Zaten aşırı hislerim karşısında doğayı etkilemek gibi kötü bir güce sahibim maalesef ki. Oturmuş olduğum yerden kalkıp üzerimdeki siyah ince kumaşa sahip kıyafeti değiştirmeden önce duş almak için banyoya doğru ilerledim.

 

Banyodaki işimi bitirince çok oyalanmadan hemen üzerime siyah bir tulum giymiş, saçlarımı salık bırakıp, kısa kalın bir topuklu ayakkabı giydikten sonra aynadaki dağılmış halime bakıyorum daha doğrusu yüzüme. Ağlamaktan göz altlarım şişmiş, gözlerimin içeriside kırmızı çatlaklar oluşmuştu. Bu halimi ört bas etmek için hemen işe koyulmam lazımdı. Hızla yüzümdeki bu hali ört bas edecek bir makyaj yapmış ve hemen sonrasında burayı terk etmiştim.

 

Moritanya Kalesi'nden çıkmış sakin adımlarla ormandan çıkmak için yürümeye başlamıştım. Her adımda dünkü konuşmalar zihnimde geçip duruyor, yaşadığım o hallerim bir bir gözlerimin önünden geçip duruyordu. Neyseki ben ve iki arkadaşım dışında kimse bu rezaletime tanık olmadı. Bazen gerçekten hislerimin gerisinde kalarak her şeye karşı umursamazca davranabiliyorum. Ve bunu yapmayı hiç sevmiyorum.

 

Sonunda kulenin arka kısmına gelince usulca arka bahçede ilerlerken dalgın bakışlarla birden kulağıma ulaşan şen şakrak sesi duymamla aniden yerden kaldırdığım bakışlarım sesin geldiği geri aradığı anda benden çok uzakta bulunan çardakta oturanları buldu.

 

Ses Emma 'ya aitti. Zaten bunu sonradan fark ettim ama fark etmediğim birkaç kişiyle birlikte içlerinde Ahrar' ın da bulunduğu birkaç insanla oturup sohbet etmedsiydi. Bu kadın buraya kalıcı kalmaya geldi anlaşılan. Ters bir ifadeyle ona baktıktan sonra çekinen bakışlarım Ahrar 'ı görmek için yönünü ona çevirdi ve o anda onun da benim olduğum tarafa baktığını gördüm.

 

Gelişimi görmüş olmalı. Hâlâ ilerlerken ona bakıyordum. Sakin yüz ifadesine nazaran sanki şu an ne halde olduğumu merak eden bir bakışa bakıyordu bana o lacivert hareler. Ya da ben yanlış tanımlıyordum bu bakışları. Kendime olan çatışmalarımla bakışlarımı onda uzun süre tutmadan önüme çevirdim bakışlarımı. Zaten onun şu an gündemi yanında bulunan kadın olmalı. Benim ne halde olduğum onu ne ilgilendirsin ki?

 

Dalgın dalgın yürürken birden birine çarpmamla aniden geriye savrulmuş son anda geriye doğru yalpalanmaktan kurtarmıştım kendimi. Kime çarptığımı görmek için bakışlarımı yukarı kaldırınca karşımda Arın hocayı gördüm.

 

Sessizliğime son verip konuştum.

 

"Kusura bakmayın dalgınlığıma geldi." diyince önemi yok dercesine başını iki yana salladı. Sonra bana uzun uzun bakınca neden böyle bir bakışla baktığını merak ettiğim için aniden sordum.

 

"Ne oldu? Neden bana böyle bakıyorsunuz? Bir şey mi oldu? " dememle aniden kendine çeki düzen verdi. Ve bu yaptığı şeyi yapmamış gibi davrandı.

 

"Hiç yok bir şey." diye Arın hoca beni geçiştirmeye çalışınca aslında neden az önce bana öyle baktığını anlamış oldum.

 

Sonrasında tedirginliğini gördüm. Beni üzecek şeylerden kaçınmak için çırpındığını fark edince yorgun bir tebessümle ona baktım. Yavaşça olduğum yerden hareket etmeden önce ona hislerimi ve düşüncelerimi dile getirdim.

 

"Dışarıdan çok acınası duruyorum değil mi?" diye sorunca aniden başını hayır dercesine iki yana salladı. Sanki böyle yapınca daha az kırılacakmışım gibi. Ama şu an bulunduğum konum dışında daha çok kırılmamki. "Siz gerçeği söylemesenizde ben bunun farkındayım. Aslında bu yeni bir şey değil ki. Hiç olmadı da. Hep böyleydim aslında anlamam zaman aldı. " dedim ve orada daha fazla durmadan ve Arın hocaya söz hakkı tanımadan oradan ayrıldım.

 

Bu sefer az önceki adımlarıma nazaran daha hızlı adımlarla içeri girdim. Çünkü daha fazla bu yaşadığım durumu güçleştirmek istemiyordum. Yeterince üzüntü çektim. Daha fazlası benim için gereksiz bir acı çekme anı olurdu sadece.

 

Kuleden içeri girince bakışlarımı hissizleştirmiş ve hemen adımlarımı sığınağım olan odama doğru yönlendirmiştim. Kimseyle konuşmak, göz göze gelmek istemediğim için olabildiğince bakışlarımı etraftan kaçırıyordum. Ara sıra üzerime düşen bakışları hissetmiş ama önemsemeden bulunduğum yerden ilerlemeye devam etmiştim. Sonunda adımlarım istediğim yere ulaşınca odamın kapısını hızla açıp içeriye girmiştim. İçeri girince birden odamın penceresinin önünde dikilmiş Victoria 'yı görmeyi beklemediğim için aniden irkilip birkaç adım geriye doğru gitmiştim.

 

"Victoria?" demiştim sesimdeki korku ve tedirginlikle. Bakışlarımda neden burada olduğunu sorgulayan bir ifade yer alıyordu. Keza onunda bakışları bendeki hisleri anlamak ve ona göre bir şey yapmak isteyen bir haldeydi. Ben arkamdaki kapıyı kapatıp odanın içerisine doğru adımlarken Victoria olduğu yerde durmuş hâlâ bana bakıyordu.

 

"Neden buradasın öğrenebilir miyim?" diye sakin bir sesle konuşup hemen adımlarımı solumdaki tekli koltuğa doğru yönlendirip, koltuğun yanına vardığım anda koltuğa oturup soruma cevap vermesini beklemiştim. Sorumu duymasınlar rağmen cevap vermemiş olmasına kaşlarımı çatarak bakmıştım." Ne oluyor Victoria neden soruma cevap vermiyorsun? Ve neden bu kadar sessizsin?" dedikten hemen sonra alaycı bir üslupla konuşmuştum. "Genelde bu konuda ben kınanırdım ama şu an bunu yapan benim." demiş ve hâlâ konuşmayan Victoria 'ya bakıp durmuştum.

 

Victoria öylece olduğu yerde dururken göğüsünde birleştirdiği kollarını çözüp, bendeki bazı şeyleri sonunda anlamış bir ifadeyle bakıp sonrasında koyduğu tehşizi sonunda bulmanın sevinciyle bakan psikolog doktoru edasıyla bakınca anlamıştım yine ne yapmaya çalıştığını.

 

"Evet seni dinliyorum Victoria ne diyeceksin gerçekten çok merak ediyorum." diyen cümleme nazaran sesim çok isteksiz çıkmıştı. Sanki ne dediğinle zerre ilgilenmiyorum ve hiç dinlenme lüksünde bulunmayacağımı belli etmiştim davranışlarımla.

 

"Haberleri aldım. Yanında olamadım ama bu ne yaptığından ve ne düşündüğünden haberdar olmayacağım anlamına gelmiyor. Şu an ne yapacaksın? Yine olanı kabullenip geri adım mı atacaksın yoksa geleceğin için çabalayacak mısın?" demesiyle Victoria o anda bezgin bir şekilde nefes verdim. Başımı arkaya atıp bakışlarımı düz tavana çevirdim.

 

Ne yapacağımı soruyor. Bunu bende kendime soruyorum ama almış olduğum bir cevap maalesef yok. Ve bu da ona vereceğim bir cevap olmadığını gösterir.

 

"Bilmem zaman gösterecek." diye kısaca onu yanıtsız bırakmamak için bu yanıtı vermiştim. Ama aslında Ahrar 'ın yaşadığını ve beni unuttuğunu öğrendiğim andan beri ben tam olarak ne yapacağımı kavrayabilmiş değilim. Sadece günleri devirip duruyordum. Belki de bu sefer ben uğraşmadan bir şeyler rayına girer sandım ama yine sandığımla kaldım.

 

"Yani hiçbir şey yapmayacağım diyorsun." diye bir şeylerin farkına varmamı sağlayacak şekilde konuşmaya başladığı anda onun bu girişimini bozmadım ve kısaca yanıtladım onu.

 

"Evet öyle diyorum. Çünkü yapacağım bir şey yok ortada. Ne yapmamı istiyorsun gidip adamın yakasına yapışıp beni nasıl unutursun? Beni hatırlamak zorunda mısın demeyelim? Bilakis susmayı tercih ediyorum. Ve benden böyle bir şey bekliyorsa beklemeye devam et çünkü böyle bir şey yapmayacağım. "demiş ve gözlerimi kapalı vaziyette bana cevap vermesini beklemiş bir yandan da odaklanmıştım odadaki varlığına ve ondan gelecek herhangi bir eyleme.

 

" Bunları yap demedim sana. "dedi düz bir sesle Victoria. Hemen sonrasında devam etti." Benim tanıdığım Emira hiç çabalamamış gibi davranıp bunu böyle lanse ederek çok şey yapmıştı çoktan. "dediği anda Victoria o anda gülmemek için zor tuttum kendimi.

 

" Senin tanıdığın Emira çoktan kayıplara karıştı Victoria. Artık bir şeyler için çabalayıp durmaktan bıktım. "dedim ama içten içe bunu söylemenin verdiği rahatsızlığı yaşadım.

 

" Yani hiçbir şey yapmayacağım diyorsun. Peki ya duyduğum söylentiler gerçek olursa? Ve sonunda bir şey yapmadığım için pişmanlık duyarsan buna rağmende mi sessizce her şeyi kabul edecek ve olan bitenden yavaşça sıyrılıp kendini soyutlayacaksın her şeyden? "demesine karşılık çıkar ağzındaki baklayı dercesine gözlerimi açıp ona baktım.

 

" Belli duyduklarını ve bildiklerini söylemeden gitmeyeceksin Victoria. O halde beni engin duyumlarınla aydınlat sonrasında senden ricam beni rahat bırakman. "dememle peki derveldbe başını sallamış ve olduğu yerden bana doğru usulca ilerlemeye devam ederken az önceki imasını tüm detaylarına kadar anlatmaya başlamıştı.

 

" Emma... "dediği anda anladım tüm mesele onun etrafında dönecek olduğunu." ulu orta yerde işte Ahrar 'la çok yakınlaştığını, onunla çok güzel zamanlar geçirdiğini ve belki de yakında çok güzel haberleri vereceğini söylemiş etrafındaki herkese. "dediği anda Victoria anında olduğum yerde rahat bir şekilde oturmak için sağ bacağımı sol bacağımın üzerine atıp söylediklerine cevap verdim.

 

" Yalan söylemediği aşikâr. Malum Renas hoca gayette onula yakından alakadar oluyor. Böyle bir kanıya varması gayette normal ki." dememle Victoria Ahrar demeyişime mi yoksa bu olanları duymak ve buna alaycı bir üslupla cevap verip kaçınılmaz olan bu değil mi diye bir tavırda bulunmam onun baya şaşkına çevirdi.

 

" Yani sen bunu bildiğin halde bu şekilde oturabiliyorsun? "dediği anda ona başka bir çarem mi var dercesine baktım.

 

Ve o anda bakışlarıma karanlık bulutlar çökerken, dün yaşadığım o an aklıma geldiği anda sıkıntılı bir nefes çektim ciğerlerime. Yüzümdeki o durgunluk yok oldu ve yavaşça üzerime bir gölge düştü. Atında nefessiz kaldım. Kalbim korkuyla atmaya başladı. Bedenim ürperdi ve soğuk bir ayazda sıcaklığı arayan bir insana dönüştüm.

 

" Dün gece benim gördüklerimden sonra sende olsan sende artık olanı sadece kabullenmekle yetinirdin. Renas hoca buraya benimle konuşmaya belki onca ısrarla gelmiş olabilir ama bunun için bir çabasını görmedim. O da çok Emma 'nın ona olan ilgisiyle muhatap oluyor. Anlamıyorum eskiden de ona pek yüz vermemişken beden şimdi veriyor? Değişen ne oldu ki? "dediğim anda Victoria anında yanıma geldi ve karşımda bulunan koltuğa oturup soruma yanıt verdi.

 

" Sen... Değişen sensin. Senin varlığın yoktu geçmişte. Ve şimdi seninle şekilleniyor her şey ona göre. Belki de seni test ediyor olamaz mı? "Victoria 'nın bu diyişine sadece güldüm.

 

" Ne sınaması Victoria? Hatırlamadığın birinin sana olan sevgisini sınamazsın. Sadece onunla olan anıların peşine düşersin ama o bunun tam tersini yapıyor. "dedim ve sıkıntılıyla olduğum yerde rahatsızca kıpırdandım.

 

" Dün ne gördün peki? "dedi Victoria bir umut yanıt vermem için. O an dünkü olay tekrar hafızamda canlanınca parmaklarımı usulca avuç içime sertçe bastırdım.

 

" Dün gece yalnız kalmak için teresa çıktım ve o sırada bahçede bakışlarım onları buldu. Emma onunla bahçede yürüyüş yapıyordu. Bir anda ayağı takılıp tam düşeceği anda Renas hoca onu tuttu ve bir anda Emma ona bu fırsattan istifade edip ona doğru yakınlaşıp öpmeye çalıştı. Bunu görmek istemediğim için arkama döndüm. Ve sonra Yitik Ruh bir şey olmadığını Renas hocanın geri çekildiğini söyledi. Sonra da beni görmüş işte. Bende orada durmadım. "dedim ve devamını söylemedim. Ne acılar içerisinde ormana gidip kendimden geçmiş bir şekilde bağırıp çağırdığımı.

 

" Kötü bir olaya tanık olmuşsun. Senin adına çok üzüldüm. "dedi ne diyeceğini bilemeden Victoria.

 

" İşte bunun için bir şey yapmak istemiyorum ya. Çünkü yapacak bir şey yok. O yolunu çoktan seçti. Hatırlamıyor beni ne yapayım bu halde? Ona geçmişimizi mi hatırlatacak şeyler yapmamı bekliyor herkes? Bunu yapamayacağım." demiş ve o anda bana pür dikkat bakan Victoria 'nın harelerinden bakışlarımı çekmiştim.

 

" Pes etmedin sen sadece geriye çekildin daha güçlü bir şekilde karşılık vermek için. "dediği anda Victoria bir şey demedim. Ne düşünmek istiyorsa onu düşünsün. Ben bu saatten sonra bir şey demek istemiyorum. Çünkü her an her şey yapacak kafadayım.

 

" Biraz yalnız kalmak istiyorum. Müsaade eder misin? "dememle aniden peki demiş ve olduğu yerden ayağa kalkıp, kapıya doğru ilerlemişti. Tam kapıyı açacağı an bana dönüp hiç beklemediğim bir soru sormuştu. O a ona cevap vermekte tereddüt ettim ama sonradan sorusuna yanıt verebildim.

 

Victoria merak içeren ses tonuyla sorusunu sormuştu. "Onu o gece ilk gördüğün an ne hissettin?" dedi cevap vermemi bekleyen bir istekle. Sorusunu o an bende kendi kendime sordum. Onu görünce ilk ne hissettim? Çok şey diyebilirim ama bir kelime bunu özetleyebilir. Ve onu içimden değil de sesli bir şekilde dile getirdim.

 

" Koca bir özlem." dedim durgun bir sesle ama o an bakışlarım her duygumu yavaşça ele veriyordu. Nasıl onun varlığını hissetmek için çırpınıp durduğumu, nasıl onsuzken hayatın bende bir anlam olmadığını, nasıl onun varlığıyla dünyam renkler içerisinde olduğunu, onun sesi benim için dünyanın en güzel müziği olduğunu o an ona baktığım anda bir kere daha fark ettim.

 

"Sadece bir özlem mi? Başka bir duygu yok mu?" dedi aslında daha uzun bir cümle benden beklerken. Ona istediğini vermekten kaçınmadım. Zaten artık hislerimi eskisi gibi saklamak konusunda usta değildim. Ona tebessüm ederken cevap verdim.

 

"Çünkü onun lacivert gözlerini özlediğimi fark ettim. Ruhunu hissetmeyi ve sesini duymayı çok özlediğimi fark ettim . En çok ise lacivert harelerinin bana uzun uzadıya baktığı anları özlediğimi fark ettim . Çok tuhaf bir andı onu gördüğüm an aslında . Hâlâ ona karşı nefretim taze ama sevgim daha taze. Niye nefret ediyorsun diyecek olursan? Beni hiç düşünmeden önüme atlayıp beni onsuz bırakmayı göze aldığı için. Ama sevgimde en az nefretim kadar çok. Çünkü onun benim dünyam olduğunu benimde onun ekseni etrafında yaşam bulduğumu fark ettim. Onun varlığını aslında uzun zamandır aradığımı fark ettim buraya geldiğimde. Meğersem benim eksikliğim oymuş onu tamamlayan o oldu hayatıma girdiği anda. Hayatımda bir şeyler hep eksikti onun varlığını aradığım fark edene kadar. Tabii bu biraz bedeller sonrasında fark edildi. Ama sorun değil eninde sonunda onun bendeki değerini fark ettim. "demiş ve dalgın dalgın yeri izlerken devam ettim o bir şey demeden.

 

" Onu özledim çünkü son ayrılışımızın ardından gerçekten ona alıştığımız fark ettim ve onun bu dünyada olmayışı beni bir boşluğa itmişti, şimdi şimdi fark ediyorum ben onunla bir bütün olmuşum. Onsuz ben eksik ve hiçim aslında. Beni tamamlayan o aslında. Onu ilk gördüğüm o anda birkaç saniye gözlerimiz buluştu belki o bana uzun uzun baktı ama ben ona bir saniye baktım. Ve o bir saniye içerisinde çok şey hücum etti zihnime. Onu hayatımın her köşesinde aradığımı ve ona ne çok alıştığımı fark ettim. Ama buna da alışacağım nasıl ki öncesinde yokluğuna alıştıysam şimdi ise onun varlığının benden uzakta olmasına da alışacağım. Beni asla bir daha hatırlama imkanı olmama ihtimaline alışacağım. Ben aslında Ahrar 'ın varlığının bende yaratacağı her ihtimale alışacağım. Alışmak zorunda kalacağım. "demiş ve sonrasında derin bir iç çekmiştim.

 

İki elimi yanaklarıma yerleştirip bakışlarımı hiç Victoria' nın olduğu tarafa çevirmeden söylediklerimin gerçekliğini sindirmeye çalıştım. Bunu sesli dile getirmek zor olmuştu benim için. Ne denli ağır cümleler kurduğumu o an fark ettim. Yaşamın ne kadar zor olduğunu ve bu zorluğun insanı ne hale getirdiğini şu an daha da iyi fark ettim.

 

Ben sessizce dururken Victoria odayı terk etmişti bana herhangi bir şey söylemeden. Victoria gidince ben öylece yavaşça içeriye çöken odanın karanlığı altında oturduğum koltukta tüm hislerimi fark etmiş sonrasında ise bu hislerin varlığını sindirmeye çalışmıştım.

 

Ne de zormuş bu sevda işi ben şu an daha çok anlamış oldum. Onu bu kadar severken ondan uzak kalmak kalmak zorunda bırakılmak çok ama çok zor bir hismiş.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

Victoria gittikten sonra bir müddet öylece oturduğum yerde durdum. Zaman aktı gitti. Bende düşünceler arasında bir kurtuluş aradım. Bir sığınak bulmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Öylece oturduğum yerden hiç kıpırdamadan sadece durdum. Hiçbir şey yapmak gelmedi içimden. Belki de nefes almak bile benim için zorlandığım anlardan oldu bu anda.

 

Akşam usulca çöktüğü anda o an daha çok sıkıntı içime doldu. Çünkü gitmek istemedim. Kimseyi görmek istemedim. Sadece ama sadece kendi başıma durup biraz soluklanıp, iyileşmek için kendime zaman tanımak istedim.

 

"Burada durmanın anlamı yok senin için Emira. Kalamazsın ki böyle yaparak olan bitenden." diyen Rosa 'nın sesi anında zihnimin içinde yankı bulunca içine çöreklenen karanlık ve yapmama isteği aniden beni sarmaladı. Hiçbir şey yapmamak için zihnime düşünceler doldu taştı.

 

" Bırakta bazı anlar yüzleşmekten kaçayım Ros! "diye sistemle konuştum." Bende artık bir yere kadar dayanabilirim. Ve şu an sınırda değilim. Çoktan o sınır aşıldı. Şimdi elim kolum bağlı. Ne yapmam gerekiyor inan bilmiyorum ve akışına bırakmak şu an en mantıklı gelen şey benim için. Senden ricam sık boğaz etme bu süreçte beni olur mu? "dedim ricayla.

 

O an bunu yapacak gücüm olmadığını, daha fazla o kadınla Ahrar 'ı görecek ve olan biteni hazmedecek durumda olmadığımı açıkça dile getirdim. Cümlelerim bunun habercisiydi.

" Doğru olan bu değil. Sende bunu biliyorsun ama yine de bunu yapmaktan kaçıyorsun. Yanlış. Bunu yapmana izin vermiyorum. O anlardan kaçamazsın. Yüzleşmen daha iyi senin için. Daha az canın yanar emin ol." dediğinde sadece tamam olur dercesine yıkılmış ve kabullenemiş bir şekilde başımı usulca salladım.

 

Derin bir iç çektim." Bakalım bu sefer ne olacak kim bilir? "demiş ve yerimden istemeye istemeye kalkmış biraz ileride kapısı açık olan giysi odasına doğru ilerleyip üzerimi değiştirmek için oraya doğru yönelmiştim.

 

Giysi odasına geldiğimde dolaptan daha önce hiç giymek istemediğim burada Süreyya hanımın bana göre diktirdiği ve hediye ettiği kıyafeti giymek istedim. Tam benim giyeceğim bir tarzda dikilmiş bir elbiseydi. Elbise düz yaka tülden oluşan balon kollara sahipti. Elbisenin kumaşı parlak saten kumaştı. Ama kumaşın üzerinde ince motifler bulunuyordu.

 

Elbise mint yeşili rengine sahipti. Dizlerimden ayak bileğimin birkaç santim üstünde duruyordu elbisenin uzunluğu. Elbiseyi dikkatlice giymiş sonrasında ayakkabının altına yüksek topuklu bej rengine sahip bir ayakkabı seçtikten hemen sonra elbisenin modeline uygun saç modeli yapmıştım.

 

Saçlarımın birkaç tutamını ensemin arkasında yılan figürlü bir tokayla sabitlemiş geri kalan saçım omzumdan sırtıma doğru salık bırakmıştım. Yüzüme doğal pastel tonlarında bir makyaj yaptıktan sonra hazır olduğuma kanaat getirip odayı terk etmeye hazırlanmıştım. Odadan çıkınca sakin adımlarla yemekhaneye doğru ilerlemiştim. İçimdeki gerginlik beni yiğip bitirirken hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordum dışarıdan. İçim yangın yeriydi oysa.

 

Adımlarım yavaş ve isteksizdi. Aslında gitmek istemememin sebebi görecek olacaklarımdı. Ahrar ve o kadını yan yana görmek ve onların birbiriyle olan konuşmalarına tanık olmak sinirlerimi bozuyordu. O an kendimin bile farkında olmayan hislerle dolup taşıyor ve o an bir şeyleri darmaduman etme isteğiyle dolup taşıyordum.

 

Sonunda adımlarım yemekhanenin kapısının önüne gelince derin bir nefes alıp hiçbir şey yokmuş edasına büründüm ve yüz ifademde hissizlik yer aldı. Bakışlarımdaki korku geriye çekildi. Nefes alış verişlerimi düzene girmesini bekledim ve usulca içeriye doğru süzülürcesine ilerledim. O an bakışlarım boşlukta takılı haldeyken ilerlemiş sonrasında dayanamayıp etrafa kısa bir bakış atıp üstten insanların ne yaptığına bakıp hemen sonrasında bakışlarımı onlara çıkarmıştım. Ahrar 'a ve hemen yanında ona dönük vaziyette bulunan Emma' ya.

 

O an fark ettiğim bir şey olmuştu. Emma mahçup bir ifadeyle Ahrar 'a bakarken ona tezat Ahrar onu sanki yok sayıyordu. Sanki yaptığı bir kabahat yüzünden ona karşı mesafeli bir hal almış gibiydi. Benim bakışlarım onları bulduğu anda Ahrar hemen bakışlarını olduğum tarafa çevirmişti. Sanki adım seslerim benim gelişimi bildirmiş, duyulan topuklu ayakkabı tıkırtısı ona benim geliş haberimi vermişti ve o da aldığı haberle odağını benim olduğum tarafa çevirmişti.

 

O an da çok uzakta olsamda lacivert harelerinde yatan izleri gördüm. Bana olan bakışı bu sefer diğer bakışları gibi değildi. Hissizlik vardı ama onun yanında bana da uzak gelen bir ifade yer alıyordu. Adımlarım yemek yiyeceğim masaya doğru yönelirken bir anda üzerimdelş bakıştan dolayı aniden yaşadığım rahatsızlıkla hemen bakışlarımı sağ tarafımda bulunan masaya çevrildi.

 

Ve o an gelişi güzel bir şekilde masaya oturmakta olan bir adamın elindeki kitapla bakışınca o an adım atmayı kestim. Birkaç metre ileride önünde durduğum masanın en sonunda bulunan adamın elinde tuttuğu kitap tüm dikkatimin o an dağılıp onun tuttuğu kitapta toplandı. Benim durmam ve onun olduğu tarafa bakmam tabii ki bazılarının dikkatini çekti. Ve baktığım adamın hemen karşısında bulunan kadın beni gösterdi.

 

O beni gösterince ayakta dikilmekte olan adam hemen bana doğru çevirdi bedenini ve neden ona baktığımı anlamayan bir merak ve bir anda meydana çıkan gerginlikle bana bakmış ve olduğu yerde öylece dikilip benden bir hareketlilik beklemişti. İsteği gecikmedi. Tüm odağım aniden onun elindeki kitapta olduğu için hemen bedenimi onun olduğu tarafa çevirdim.

 

İki masanın arasından geçmeye başlarken çoğu kişinin neden bir anda gitmem gereken yoldan sapıp hiç gitmeyeceğim alana doğru gittiğimi hayli hayli merak ettiler o anda. Göz ucuyla az önce gideceğim masada bulunmakta olanlara bakınca onlarında diğer herkes gibi yapmaya çalıştığım şeyi anlamak için kafa yorduklarını az çok gördüm.

 

O anda hedefine kitlenen bir avcı gibi avın olduğu yöne ilerledim. Güçlü adımlarla ve düz, tehlikeli bir ifadeyle. Hâlâ ayakta dikiliyordu elinde tuttuğu kitapla adam. Tam onun karşısında yerimi alınca bakışlarımı ona çevirmeden hemen önce elinde tuttuğu kitaba daha yakından baktım.

 

'Kutsal Tapınak ve Mabedler'

 

Yazılan yazıyı okuduktan sonra zihnimde canlanan o anılar ya da rüyalar belki de aradığım ya da aramaya başladığım şeyin burada olacağı hissine kapılmamı sağladı.

 

Bakışlarım sonunda önümde dilini yutmuş bir şekilde bana bakan adama çevrildi. Bu adamı tanıyordum. Ara sıra onu kütüphanede kitap okurken bulurdum. Kitaplara karşı özel bir ilgisi vardı.

 

Artık bu sessizliği yok etmenin zamanı geldiğini anlayınca anında dudaklarım aralandı ve cümleler usulca döküldü dudaklarımdan ve sessiz olan yemekhanede yankı buldu.

 

"Elinizdeki kitap dikkatimi çekti." dediğim anda bakışları anında elinde bulunan kitaba çevrildi. Diğer herkes ne yapmak istediğimi artık anlamış oldu onun da anladığı gibi . "Sakıncası yoksa bu kitabı sizden ödünç alabilir miyim? Kısa sürede işim biter bitmez size ulaştıracağım kitabı." demiş ve ondan bir yanıt beklemiştim.

 

Tabii onun tarafından bu isteğimi geri çevirmek akıl karı olmayacağı için anında konuşma yetisi yokmuş gibi anında başını hızla tamam olur dercesine sallamış ve aniden kitabı hızla bana doğru uzatmıştı. Bana uzatılan kitabı almadan önce yaşadığı bu gerginliği yüzünden ona güven vermek adına tekrar konuştum.

 

"Eğer önemli bir işiniz varsa sonrasında da alabilirim kitabı." demiş ve vereceği yanıtı beklemiştim. O anda yok dercesine bu sefer başını iki yana sallamıştı.

 

Tamam o zaman ben yapacağımı yaptım. Vermek için can atıyorsa bana da almak düşer değil mi? Anında uzattığı kitabı kavradım ve iki elimle kitabı tutarken ona kısaca teşekkür etmiş hemen sonrasında olduğum yerden ayrılıp arkamı dönüp sessizliği devam eden yemekhanede ilerlemeye devam etmiştim. Ama bu sefer ters istikamete doğru. Az önce geldiğim yerden geri çıkıyordum. Ben burayı terk etmeye hazırlanırken elimde tuttuğum kitapla o anda Süreyya hanımın sesi yankılandı yemekhanede.

 

"Emira yemek yemeye gelmedin mi? Neden gidiyorsun?" dediği anda arkamı dönüp ona bakmadan elimdeki kitabı yukarı doğru kaldırıp ona kitabı gösterirken sorusunu yanıtlamıştım.

 

Süreyya hanım yaptığım şey karşısında şaşkınlık yaşadığını gizlemekten kaçınmıştı. Bu ani tepkilerim o dahil herkesi nedense çok şaşırtıyor ve geriyordu ara sıra. Neyseki bununla ilgilenmeyecek kadar başka işlere alakadardım.

 

"İlgimi yemekten çok çeken bir konu var." demiştim buz gibi bir sesle. Orada oturup karşımda bulunan Emma ve Ahrar 'ın o konuşmalarına tanık olmak gibi bir isteğe sahip değilim. "Ve bu da şu an yemeğin sırası değil gibi duruyor. Hem zaten çokta aç değildim. Sizlere afiyet olsun." dedikten sonra olduğum alanı terk edip hızla odama doğru ilerlemeye başlamıştım.

 

Birkaç dakika odama gelmiş ve boylu boyunca yatakta uzanıp kitabı incelemeye başlamıştım. Bakalım neler bulacağım?

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

Elimde tuttuğum kitaba büyük bir merakla bakarken zihnimin içerisinde Rosa 'nın sesi yankı buldu.

 

" Seni bazen anlamıyorum. Kitabı görür görmez odağın oraya kaydı. Herkesi soyutladın. Bazen bir şeye odaklandığın an gözün hiçbir şey görmüyor. Orada sana atılan bakışlarla keşke göz göze gelseydin. Herkes senin bir kaçık olduğunu artık anlamış gibi." diyen Rosa 'ya umursamaz bir sesle cevap verdim.

 

" Buradaki kişilerin sence ne değdiğini önemseseydim buralara gelir miydim? Ben söyleyeyim tabii ki de hayır. Hem ne yapayım bir anda kitabı görünce her şey zihnimden geriye devrildi ve uzun zamandır aklımı kurcalama şu gördüğüm mabedin nerede olduğunu ya da gerçek olup olmadığını merak etmiş olamaz mıyım? "diye masum masum konuşmuş, yaptığımın olağan bir şey olduğunu ona kanıtlamaya çalışmıştım.

 

" Bunu yemek yedikten hemen sonra da yapabilirdin."demiş ve hemen sonrasında imalı bir sesle konuşmuş, sesindeki yarı alaycı üslubu görmezden gelmiştim." Mesela yemek sonrasına bırakmak sende bir şey eksiltmezdi. Sonuçta kitap kaçmıyor ya! Bazen neden herkes tarafından tuhaf bakışlarla incelendiğini merak ederdim ve onu şu an sayende öğrenmiş oldum. Senin bir anın bir anını tutmuyor. Şunu söylemek istiyorum ki tutarsızlık sende huy olmuş. "diye hayretler içerisinde konuşup, ne denli tuhaf özelliklerim olduğunu dile getirmiş, bu özelliklerimi bir an önce terk etmem gerektiğini sesindeki tondan anlamıştım.

 

Ama maalesef şu an buna kafa yoracak bir anda değildim. Hem zaten ne gerek var ki? Sanki buradakiler çok anormal de ben normal değilim. Ben ne kadar anormalsem onlarda en az benim kadar anormal. Yani çokta uç noktalarda değilim buradakilerden.

 

"Bilirsin ki bir şeyleri ertelememek gibi kötü özelliğim var." dedikten sonra kitabın kapağını açıp yavaşça içerisine göz atmaya başlamış o sırada da bir yandan konuşmaya devam etmiştim. "Hem sen onları ne diye kafaya takıyorsun. Onlar bana bu zamana kadar hiç normal ifadelerle bakmadılar ki. Hep kınadılar, hayıflandılar... Ama günün sonunda yine minnet ettikleri ben oldum. Buna rağmen bir nankör gibi bana karşı olan düşünceleri hiç değişmedi buradakilerin. Onun için bunu fark ettiğim andan itibaren ne düşündüklerini zerre kadar umursamamaya başladım. Boş ver sen onları. "demiş ve ilk sayfada bulunan bir tapınak ismini ve elle çizilmiş resmini incelemiştim.

 

" Sen böyle yaparak kendini buradakilerden soyutlandığının farkında mısın? "dediğini duyunca anında hı hı demiş ve bunun pek önemli olmadığını hal ve hareketlerimle belli etmiştim." Ne desem fayda vermeyecek. Sen bu yaşama alışmış gibisin. "dediği anda ona bunu yeni mi anladın demek istedim ama susmayı tercih ettim.

 

Onu bunu boş verip hemen diğer sayfaya geçip diğer mabedin ismine ve özeliklerine hatta çizimine baktım. Ama neredeyse yarım saat boyunca bakmış bir türlü zihnimdeki o mabedi bulabilmeyi başarabilmiş değildim.

 

Benim bu uzun süren sessizliğimi Rosa tekrardan bozmuştu.

 

"Neden tek tek okumak yerine üsten bakmıyorsun?" dediği anda gözlerime haylaz bir parıltı yerleşti.

 

"Ah seni zeki ruh! Sence ben bunu akıl edemiyor muyum? Ama farkındaysan mabedin belirli yerlerini gördüm. Bir bütün olarak görmedim bu da benim bu kitabı detaylı bir şekilde incelemem gerektiğini gösterir." demiş ve kaldığım yerden okumaya devam etmiştim.

 

Hem zaten o kırık taş zemini ve o sözü net hatırlıyorum. Daha önceden gördüğüm o ilk öngörü çok net değil zihnimde. Ve bu da tüm sayfayı tek tek okuyup daha detaylı bir şekilde mabedlerin özelliklerini bilmem gerektiğini gösteriyor.

 

Önümde bulunan mabedin çizimini incelerken saf siyah elmastan yapılmış sütunları olan mabedin ne amaçlı yapıldığını, bunu yapanın nasıl bir özellik çerçevesinde yaptığını okuyordum. Ve bunu yapanın eski bir kral olduğunu, sevdiği kadını kaybedince onun için bu mabedi yaptığını öğrenince etkilenmedim desem yalan olurdu. Ben kendi kendime düşünüp bu ince fikri beğenirken tekrar Rosa konuşmuştu.

 

"Ne o Ahrar 'dan bunu yapmasını mı istediğin düşüncesine mi kapılmalıyım?" diyişine otuz iki diş gülümsedim.

 

"Ah evet unuttuğu kadın için bunu yapmasını çok isterim. Hatta mabedin ismi' Unutulan Kadın' mabedi olsun. İbretlik olsun diye beni de o mabede gömsün. Ve girişte şu yazı olsun 'Uğruna her şeyi yapacağım kadını unutunca ona saygısızlık olmasın diye bu mabedi ona inşa ettim.' Ne ince düşünceli bir hareket olurdu ama onun adına bana karşı. Sen ne saçmalıyorsun Rosa ben burada ne derdindeyim sen ne diyorsun? Ben senin karın ağrını bilmiyorum mu sanıyorsun? Ama yemezler canım. Ben nasıl uzaksam sende uzak kalmak zorundasın sevdiceğinden. Birkaç asır daha görmesen bence çok şey kaybetmiş olmazsın. "dediğim anda burnundan soluyarak bana bakmıştı.

 

Ne dediğim pek anlaşılır değildi ama zaten yakında bu ortaya çıkacaktı. Şu an Rosa ile yaptığım anlaşma ile öncesinden zaman içerisinde kaybolmuş eski eşi şu an Ahrar 'ın bedeninde hayat buluyordu. Ve ben onu kısıtlayıp, uzak tuttuğum için şu an o sevdiği adamla bir araya gelemiyor. Zaten hâlâ tam olarak Ahrar' ın bedeninde bulunan Yitik Ruh tam olarak açığa çıkmış değil. Neden çıkmadığını da anlamış değilim. Ama yakında ortaya çıkar düşüncesinde olduğum için bunun peşine düşmedim.

 

"Çok hainsin. Ve acımasız." diye Rosa sahte bir üzgün sesle konulunca gördüğünü bildiğim için ilk göz devirdim ve hemen sonrasında omuz silkip umurumda mı dercesine cevap vermiş oldum.

 

Yarım saat sonra sonunda kitabın yarısına gelmiş ve ağrıyan bedenim ve gözlerimi dinlendirmek adına yavaşça sol tarafa doğru yatıp biraz dinlemek için gözlerimi kapayıp, elimde tuttuğum kitapla uyuya kalmıştım saniyeler sonrasında.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

Bedende ilk iyileşen yaradır. Ruhta ilk iyileşen kırgınlıklardır. Kalpte ilk iyileşen hayal kırıklığıdır. Ömürler bu hasarları onarmaya çalışmakla sürer gider. Ömürler bazen bunları onarmadan sonlanıpta gider. Bazen yetişemez insan olana gidene. Bazen insan yetemez etrafında bulunan her şeye. Bazen insan azalır yok olmaya doğru adım atar.

 

Ruhum her an bir gecede sabahlıyor ve güne acılarının enkazı altından çıkıyordu. Her enkaz ona başka acıları hissettiriyordu. Her enkaz ona gün ışığına asla ulaşamayacak olduğunu bildiriyordu. Sabahladığım her gece bir yıkımın izini barındırıyordu kendinde. Her gece döktüğüm içli gözyaşlarım bana ne kadar da mutluluktan gün geçtikçe uzaklaştığımı belli ediyordu. Belki de çevirmede olup biten her şey bana gerçeği sunuyordu ama ben bunu kabul etmiyor olabilirdim.

 

Evrenden aslında istediğim sadece basit bir hayat yaşamaktı. Sadece basit bir yaşam... Ama evren bana acılarla dolu bir hayat yaşama imkanını dayattı. Bana acıdan güç alıp onunla yaşayarak ömrümü sürdürmemi istedi. Bana hislerimi terk edip, duyguların olmadığı bir hayatı yaşamımı emretti. İnsanlardan uzak, sevgiden kopuk, bir varlığa bağlı kalmadan bir yaşam sürmem istendi. Bende bunu yaptım yadırgamadan. Sorgulamadan. İsteneni koşulsuz bir şekilde yerine getirdim. Peki şimdi ne oldu? Yine istemediğim şeyler oldu ve ben onu yaşıyorum.

 

Uyanalı çok olmamıştı. Odada daraldığım için kendimi dışarıya atmış ve kulenin ön bahçesine çıkmıştım. Bahçede boş gördüğüm çardağa geçip biraz sessizce olduğum yerde durmuş öylece etrafımda bulunan seslerin kendini sessizliğe bırakamasını beklemiştim. Herkes gece çöktükten sonra içeriye geçmiş ve ben bahçede tek kalmıştım.

 

Sessizce oturduğum çardaktan gökyüzünü izlemiştim bir süre. Şu an içerisinde olduğum anı düşünüp durmuş, nasıl bir çıkmaz sokakta bulunduğumuz anlamaya çalışmıştım. Dışarıdan bir gözlemci gibi bakmaya çalışmıştım yaşamıma ve o an aslında hatalarımın ne denli dönülmez olduğunu fark etmiştim. Ve bunu düzeltmek için ne kadar geç kaldığımı da. Bunu fark etmek canımı çok sıkmıştı. İyiden iyiye keyfim kaçmış, kendime olan nefretim saklandığı yerden geri ortaya çıkmıştı.

 

O an aklıma biraz ilerde Ahrar 'ın odasının önündeki koridorun penceresine baktım. Orada sevdiğim adamın hayatta olduğu gerçeği ve onu eskisi gibi geceleri ziyaret edişlerim zihnimde canlandı. Ama şu an bunu yapacak cesareti kendimde nedense bulamıyorum. Onun beni hiç sevmediği gerçeğiyle bile yüzleşmiş olduğum anda bile onu ziyaret ederdim geceleri o uyurken ama şu an onun yanına gidemiyorum ayaklarım geri geri gidiyor bu düşüncede. Sadece ona uzaktan bakıyor ve iç çeke çeke onun benden uzaklaşmasına seyirci oluyorum.

 

Ahrar 'ın şu an kalbine bile dokunamazken, onun şu an ki bakışlarındaki karanlığında boğulup kaldım. Kayboldum. Silindim. Haritalarda varlığıma rastlayamadım. Çünkü bana her baktığı anda yabancı birine bakarcasına bakıyor, hiçbir duygu kırıntısı yok bakışlarında. Sanki beni her an yeniden görüyor gibi bakıyor ve her an yeniden benimle tanışıyor gibiydi. Bu aslında canımı yakıyor. Bana bu kadar soğuk olması canımı sıkıyor. Onun sadece beni unutmasını anlayamıyorum da. Bir türlü buna akıl sır erdiremiyorum.

 

Derin bir iç çekip bakışlarımı kuleden çekip önüme çevirdim. Önümdeki daire şeklinde olan masaya kısa bir bakış attıktan sonra daha fazla düşünerek canımı sıkmanın bana bir şey kazandırmayacağını anladığım için kaldığım yerden kitabı incelemeye devam etmem gerektiğini düşündüm.

 

Hızla kitabı küçük bir büyü yardımıyla önümde belirmesini sağladım. Hemen sonra kaldığım sayfayı açıp incelemeye devam ettim.

 

Birkaç sayfayı okumuş ve hâlâ aradığım şeyi bulaşmıştım. Pes etmeden okumaya ve devam etmeye kararlıydım. Zaten şu an yapacak başka bir şeyim yoktu. Nasıl bir şey aradığımı tam bilseydim aslında daha kolay bulurdum. Ama işte tam mabedi görmediğim için burada bulacağım bir şey bana onun hangi mabed olacağını bulmamı sağlayacaktı. Aslında belki de bir mabed bile değildi aradığım şey. Ben belki yanlış anlamış olabilirim. Ama neden böyle bir şey bana öngörülüyle gösterilir onu anlamış değilim.

 

Sonrasında iki üç sayfa daha çevirmiştim ki birden önüme çıkan sayfada okuduğum bu cümle anında zihnimde koca bir şimşeğin çakıp karanlıkta saklı kalan bazı şeylerin ortaya çıkmasını sağladı.

 

"Bedelin ilk ânı senden dökülen kanla olur. Bir kan bir hayat demek. Sunağı kendi kanınla ödüllendir. Bir ruh ancak bir ruhtan alınan bedelle hayatta kalır."

 

Bu sözü defalarca kez okudum. Burada anlatılmak istenen şeyi anlamaya çalıştım ama bir şeyde karar kılamadım. Bu sözde bana söylenmek istenen şey neydi? Ben kendi kendime düşünürken birden olduğum yerden mekan değişikliği yapmış gibi sarsıldım. Ve o an geçmişe gittiğimi anladım. Kendi geçmiş, savaşın daha başlamadığı, çırpınışlarımla kimseye zarar gelmesin diye onca uğraş verdiğim ana. Benim aylar öncesinden yaptığım o anlaşma anına.

 

Rosa 'ya teklif ettiğim şeyi yapmak için kalkıştığım o yasaklı büyüyü yaptığım ana gitmiştim. Kendimi o an uzaktan değil o anı tekrar yaşarken bulmuştum. Ruhum olanlardan haberdardı ama bedenim bu olanı o an yaşıyordu. Ve o an tanık oluyordu olan bitene.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

Geçmiş....

 

Savaş yaklaştığı an içimdeki gerginliği atmak ve herkesi korumak adına bir şey yapmam gerektiğini bilincindeyim. Bunun içinde kimseye belli etmeden Karanlık Sırlar kitabını kullanmam gerektiğini biliyordum. Daha önce Ahrar 'la yapmış olduğum derslerde bu büyü önüme çıkmıştı ve Ahrar bu büyünün çok zor olduğunu ve bunu yapan bir kişi olduğunu onunda başarısız olduğunu söylemişti. Bense o gün bu büyüyü o gün pek önemsememiştim. Ta ki şu an o büyüye ne kadar muhtaç olduğumu anlayana kadar.

 

Dani 'nin hedefinde bana en çok acı verecek kişi vardı. Bana saplantılı bir his beslediğini aslında onunla olan görüşmelerimizde anlamıştım ama pek önemsememiştim. Ta ki Rosa' nın bana onun yapacağım şeyden haberdar etmesine kadar. İşte o an Ahrar 'ı korumanın yollarını aramaya başlamıştım. Bir hafta boyunca onu koruyacak büyüyü ararken rastlantı gereği bir akşam onunla yaptığım dersten geriye kalan hatıralar zihnime düşmüştü ve o an yapmam gereken şeyi anlamıştım.

 

Ölü bir Yitik Ruh' u canlı bir insan bedeninde yeniden diriltme.

 

Bunu yapmamın sebebi ise Ahrar bir ruha sahip değildi. Ve bundan dolayı herhangi bir lanetli büyü yapılması sonucunda Ahrar 'a çok zarar verileceği korkusuydu. Her ne kadar Ahrar çok iyi bir büyücü olsa da onun sınırları vardı. Ama Dani tüm sınırları çok acımasız bir şekilde zorlayacaktı. Ve ilk hedefi o savaş anında Ahrar olacaktı. Ve benimde ilk hedefim Ahrar' ı onun kötü emellerinden korumaktan geçiyordu.

 

O gece Moritanya kulesinden ayrılmış, ıssız bir ormanlık bulup orada büyüyü yapmak istemiştim.

 

Ama öncesinden kitapta bulunan büyü sözlerini ve benden istenen şekilde önce Ölü Yitik Ruh 'u geri çağırmam ve Ahrar' a ait bir şeydi. İkisi arasında bir bağ kurmam ve Ahrar 'ın bedenine onu çağırmam için bu şarttı.

 

Büyüde yazılanları harfi harfine yapmaya koyulmuştum.

 

Büyüde ilk önce benden daire şeklini bir zemine kanımla oluşturmam gerektiği istenmişti. O an hemen avcumu kesmiş ve etrafımda bir daire oluşturmuştum. Sonrasında büyüde gerekli olan ikinci aşamaya geçmiştim. Ahrar 'a ait olan bir şey. Bu Ahrar' ın ruhundan bir parça taşıdığı yüzüğüydü. Anında onu avcuma almış ve sonrasında Ölü Yitik Ruh 'u çağırmak için büyü sözlerini okumaya başlamıştın. Etrafımda o an büyü sözlerini okumaya başladığım anda kuvvetli bir rüzgar kopmuş her yer gürültünün boyundurluğu altına girmişti. O an rüzgarın kuvvetli esintisi ve benim yüksek sesle büyü sözlerini okumam dışında herhangi bir ses yoktu.

 

"Bir bedene, bir ruh misafirliği. Bir ömre bin yıl misafirliği. Ölü ve canlının birleşimi. Canlının ölüye yaşam sunduğu, ölünün canlıya sonsuzluğu vaad ettiği bir anlaşma yemini. Her taraf içinde zorlu bir yaşam sunağı. Bu ölümlü yaşama bir sunak sunuyorum. Bu sonsuz yaşama bir sunak sunuyorum. İkisinin birleşimi ve ikisinin tekrar yeni bir yaşamla mücadelesi. Biri diğerinin yaşamını devam ettirecek bir diğeri can bulup sonsuz bir yaşamla yeniden hayata dönecek. Ve her ikisi de yeni bir başlangıç yapacak. "

 

Bu sözleri söyledikten sonra panda kitabın sayfalarında parlak bir mavi ışık yanmaya başladı. Ve bu büyünün ikinci kısmına geçmem için bir işaretti. Anında kaldığım yerden büyüyü okumaya devam ettim.

 

" Ölümlülerden Ahrar Renas Arvas 'ın ruhu olmayan bedenine asırlar öncesinde ölmüş Yitik Ruhlardan Arven Rugfo' nun gelmesini istiyorum. İki sunak bir yaşamda birleşsin istiyorum. Ölümünün ruhundan bir parça taşıyan yüzüğü sunağın diğer kısmına Ölü Yitik Ruh 'a ait bir ruhundan oluşan bir yüzüğü diğer sunağa koyuyorum. "

 

Yerde daha önce getirmiş olduğum iki küçük sunağa bir Ahrar' a ait olan yüzüğü bir de Arven 'e ait olan yüzüğü koyduktan sonra hemen o anda hâlâ sızlayan avucumdaki kandan iki damla damlatıp hemen sonrasında iki elimle sunakları havaya doğru kaldırıp son aşamayı tamamlamaya başladım.

 

"Ruhların kaçışıp durduğu Arafta bulunan Arven' in ve bir ruhu olmayan Ahrar 'ın bedenine sonsuza dek hapsolmasını, onunla bir bütün olmasını istiyorum. Ruh, ruhu sonlandırdı. Beden yeni bir bedende yaşam buldu. Bir beden, iki ruha ev sahipliği yaptı. Gelen ruh kalan ruhu geri püskürttü. Kanımla yeminimi sunuyor, kanımla bu büyüyü sonlandırıyorum. "

 

Ve o anda sunakları sertçe birbirlerine tokuşturup büyüyü sonlandırdım. Tokuşma sesleri etrafımda kuvvetli bir ses dalgası yaptı ve içerisinde olduğum daire içerisine koca bir yankı buldu. Sonra gökyüzünü kuvvetli bir beyaz ışık kapladı ve bu ışık saniyeler içinde gökyüzünü aydınlatıp bana büyünün tamamlandığını haber verdi.

 

Yavaşça sunakları yere indirip içlerine baktım. Sunaklar bomboştu. Umarım büyü işe yaramıştır. Çünkü bunu yapan kişi başarısız olduğu için sonrasında ne olduğunu kimse bilmiyor. Bu zamanla anlayacaktım maalesef.

 

O gün büyüyü bitirmiş ve gerisin geri kuleye dönmüştüm. Ama içimde hep ya olmazsa tedirginliği vardı. Ama o an nereden bilebilirdim ki işe yaradığını ve bana büyük bir ızdırap vereceğini.

 

Kimse geçmişte yaptığı şeyin gelecekte nasıl sonuç bulacağını bilmezdi hiçbir zaman.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

Olduğum ana geldiğim anda olan biteni yadırgadım. Nasıl yani bu mabed ve benim yaptığım büyü arasında ne gibi bir bağ vardı?

 

Aklım karışmış, ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Yavaşça elimdeki kitapla birlikte ayağa kalktım ve çardakta çıkarak olan biteni daha dingin bir zihinle düşünmeye başladım. Kaçırdığım bir şey vardı ama ne?

 

Çardağın önündeki alanda bir ileri bir geri yürürken kendi kendime sesli bir şekilde konuşmaya başlamıştım.

 

"Tam olarak ben neyi atladım? Mabed ve büyü arasında olan bağ ne? Bu öngörülüyle gördüğüm andaki söz neyi bana anlamak istiyor?" Ben düşüne dururken birden zihnimde Rosa 'nın sesi yankı buldu.

 

"Anlamadın değil mi? Zaten belliydi senin hatırlamayacak olman." imalı sesi anında bana bir şeyleri unuttuğumu ve bu unuttuğum her neyse bana bunu hatırlatacak olan kişi Rosa' dan başkası olmayacağını söylüyordu.

 

"Unuttuğum şey ne? Gözümden ne kaçtı ki?" dedim anlamayan bir ifadeyle. Zihnimi yokladım ama bir nedene ulaşamadım. Aslında hiçbir şey bulamadım bu konuyla alakalı bir şey.

 

"Yaptığın büyüyü daha yapmadan önce sana okumanı istediğim şeyi adam akıllı okumadın değil mi? Ondan aslında ilk an aklına gelmedi bu." demesine karşılık ben sadece karşılık olarak ne kast ettiğini daha detaylı söylemesini isteyen bir istekle konuştum.

 

"Rosa lafı dolandırmadan anlatır mısın? Hiç kelime oyunu ile uğraşacak değilim. Kısa bir şekilde bu olayı açığa kavuştur benim için." ısrarlı bir sesle konuşup ona sabrımın iyiden iyiye taştığını ve daha fazla bekleyeceğimi bildirdim.

 

Rosa o anda başladı bana yaptığım hatayı anlatmaya.

 

" Yoksa büyünün şartlarını unuttun mu? "sorusunu duyunca ne şartı dercesine yüzümü buruşturup etrafıma tuhaf tuhaf bakmaya başladım. Ne şartı ya büyüyü yapan bendim ben böyle bir şey hatırlamıyorum ki?" O kadar sonuna odaklandın ki bunun bir karşılığı olduğunu umursamadın. Bunu görmezden geldin. Sadece odaklandığın şey Ahrar 'ı kurtarmaktı. Emira o büyü altında bazı cümlelerin sıralandığını unuttun mu?" der demez anında evet unuttum dercesine başımı sallayarak ona cevap verdim." Aferim sana. "kınayan bir tınıyla konuşunca ona anında yükseldim.

 

" Rosa unuttuysam ne olmuş? Alt tarafı bir önemi olmayan maddeler topluluğu! O günde üsten okumuş sonrasında büyüyü yapmaya odaklanmıştım. Benim için önemli olan büyüyüydü. Orada yazan maddeler değil." bunları dediğim anda iyi halt ettin dercesine bir ses çıkarmış ve sonrasında kızgın bir sesle konuşurken bulmuştum onu.

 

" Peki söyler misin zeki prenses bu büyü için bazı bedeller vardı ve sen bunu görmezden gelerek arka plana attın her şeyi her zaman ki gibi. Hatırlatırım ki büyü sana bir şey veriyorsa senden bir şey de almadan sana tam istediğini sunmaz. Bu istenileni yapmazsan elde ettiğin şeyi de kaybedersin. Ve sana bunu hatırlatmaya çalışıyor. "Bu sözlerini duyunca vurgun yemiş gibi oldum. Nasıl yani? Şimdi ben istediğini yapmazsam Ahrar 'ı tekrardan mı kaybedeceğim? Asla buna bir daha izin vermem.

 

Korkarak olduğum yerde dikilirken hiç söylemeye dilim varmayacak olan soruyu sordum.

 

" Peki istediğini yapmazsam büyü bozulur mu? Ahrar... Ahrar gider mi tekrar benden?" Bu sorumu anında yanıtlamadı ama sonradan usulca bunu onaylandı.

 

"Evet istenileni yapamazsan her şey tersine döner."

 

Bu cevap o an bana çok ağır geldi. Şu an ki durum her ne kadar benim için zor olsa da onun hayatta olması bile bana büyük bir mutluluğu sunarken onu tekrardan kaybetme ihtimali beni mahvetmeye yetmişti.

 

"Peki tam olarak ney yapmam gerekiyor? Bunun bedeli tam olarak ne? "sesime yansıyan çaresizliği ben dahil Rosa da fark etmişti. Ve beni yarıştıran bir sesle konuşmaya devam etmesi işlerin hiçte iyi durumda olmadığını gösteriyordu.

 

"Bunu anlayamayız Emira. Bunu ancak tekrar öngörülüyle anlarsın? Her an her şeyi sana gösterilebilir. Dikkat etmeli ve ona göre bir yol izlemelisin." Bu sözlerini duyar duymaz sıkıntıyla nefes alıp verirken olduğum yerde bakışlarımı yere sabitledim.

 

"Geç kalmamak şu an için en büyük temennim." dedikten sonra derin bir nefes alıp sakin kalmak için kendimi zorladım. Korkuyla hareket etmem bana bir şey kazandırmazdı.

 

"Bir şeyler görmüş olmalısın. Biraz kendini zorla belki hatırlarsın." Bu sözlerden hemen sonra zihnimi yoklamaya başladım.

 

O kadar çok şey yaşadım, o kadar çok şey gördüm ki neyin ne olduğunu anlamam çok zor olacaktı benim için. O anda ne şey hatırlamamanın verdiği çaresizlikle elimdeki kitabı usulca alnıma vurdum, hatırlamadığım için kendimi cezalandırıyormuş gibi.

 

"Sence bu gördüğüm mabed bir işaret olabilir mi?" kendi kendime vardığım en mantıklı çözüm buydu aslında.

 

"Bilmiyorum Emira her şey olabilir aslında önemli olan senin doğrusunu bulman." demesi bakışlarımda koca bir karanlığında belirmesini, zihnimde koca bir uğultunun ortaya çıkmasını sağlamıştı.

 

İçimdeki korkuyla olduğum yerde dururken, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Zihnimde bazı anıların fısıltıları vardı sanki. Bir şey vardı ve ben hâlâ bunu gün yüzüne çıkarmamış gibiydim. Sanki biraz kendimi zorlasam her şey ortaya çıkacak gibiydi.

 

"Desene yeni bir macera başlıyor, bakalım neler yaşayacağım?" demiş ve bakışlarım biraz ileride bulunan koruluğa çevrilmişti. Düşünceler ağında çırpınıp kendi kurtuluşumu ararken birden arkamdan bir ses duymamla aniden nefes alamadım.

 

"Kendi kendine mi konuşuyorsun?" sorusunu duydum. Ahrar şaşkın bir sesle bunu sorduğunda sırtım ona dönük vaziyette duruyordu. Sorusunu daha doğrusu onun gelme ihtimalini asla beklemediğim için o an birkaç saniyelik bir afallama yaşamıştım. Yüzümdeki o güçsüz ifadeyi silip, hissizlikle sarmalanan yüz ifademi takınıp usulca ona doğru döndüm elimde tutmaya devam ettiğim kitapla.

 

Onunla karşı karşıya geldiğim anda karanlıktaki çehresine kısa bir süre baktım. Çatılı duran kaşları, lacivert harelerindeki o parçalara ayrılmış ifade ve şu an ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışan halini izlemiş hemen sonrasında kendimi toparlayıp konuşmaya hazırlanmıştım.

 

"Hayır keçilerimle konuşuyorum." düz, soğuk bir tonda söylediğim bu cümle onun daha da bana yönelik bakışının değişmesini sağlamıştı.

 

Kollarımı yavaşça göğsümde kavuşturup ona tek kaşımla burada ne aradığını soran bir bakış atmıştım. Onun burada bulunmasından sanki rahatsızlık duyuyormuş edasıyla hareket etmem bir an onun yaptığı bu davranışı konusunda ikilem yaşamasını ve yaptığı için kendine yönelik bir kızgınlık beslemesini sağlamıştı. Ama sonradan sanki onu buraya getiren nedeni hatırladığı için yeniden kendinde o güveni geri kazanmış ve konuşmuştu. Kararlı ifadesine sadece sorgulayabilir bir ifadeyle bakmakla yetinmiştim.

 

"Buraya seninle konuşmaya geldim." demesiyle ya öylemi dercesine bakmış ve konuşması için sessiz kalmaya devam etmiştim.

 

Sahi ne diyecekti gerçekten çok merak ediyorum. Mesela buraya benimle konuşmak için gelmiş olmasına rağmen eski aşığı ile gününü gün ettiği için özür dilemeye mi gelmişti? Bunu yaparsa emin olabilir ki sakinliğimi her an kaybedebilirim. Cesaretini toplayıp devam etmişti sözlerine. Bakışlarında bulunan ifade onun için nasıl da herhangi biri olduğumu yansıtıyordu. Nasılda herhangi bir kişiyle konuşur gibi benimle konuşuyordu. Bu canımı ölesiye yakıyordu. O kadar mı kimseyidim onun hayatında? O kadar mı benimle konuşmak için kendini zorlayarak, birilerinin zorlamasıyla karşıma dikiliyordu?

 

"Bana yönelik söyleyecek bir şeyin olmalı. " dediğinde ne kast ettiğini ilk an anlamadım ama sonradan bu olanı benim uzun uzadıya onunla konuşmamı istediğini anladım. Ne bekliyordu benden şu an mesela? Susmam o an onun canını sıkmıştı. Ah birazda onun canı sıkılsın ne olur ki? Hep ben mi sinir olacağım? Hep ben mi kaybeden olacağım?

 

Birde demiyor mu buraya seninle konuşmak için geldim! O an sesli bir şekilde içimden geçenleri ne çok söylemek istedim.

 

Ya o kadar çok belli oluyor ki zaten buraya benimle konuşmak için geldiği! Onca uğraşı, onca konuşmalı milletle benim içindi kesin! Emma 'yla olan alakanda benimle konuşmak içindir kesin, demek istedim ama bunu sadece kendime söyledim. Çünkü söylersem bir şeyin değişeceği olmazdı.

 

Bir adım geri çekildim. Bu hareketimle onun yaptığım şeyi bir şeylere yormasını ve ne yapmaya çalıştığım konusunda fikirler üretmesine sebebiyet verdi. Onu çok zorlamadan anında ben ona ne yapmak istediğimi söyledim alt kapalı cümleyle.

 

"Söyleyecek bir şeyim yok." der demez anında tek kaşı kavislendi ve alaycı bir gülümsemeyle bana baktı. Bakışlarımdaki durgunlukla ona her şeyin artık bundan sonra bir önemi kalmadığını izah ettim. Sonrasında sakin bir tınıyla şunları söylemiştim. "Söyleyeceklerim geçmişi değiştiremeyecek olması gibi geleceği de şekillendiremeyecek. Bundan dolayı konuşacak bir şey yok. "omzumu silkerek benim bu konuda olan düşünce ve hislerimi beden dilimle göstermiş oldum. Bu isteksizce halim ve her şeyi boşlamış halim onun bazı şeylerin farkına varması konusunda zorluk yaşamasını sağladı.

 

"Anlamdım? "dedi daha açıklayıcı olmamı isteyen bir istekle. Tabii dercesine başımı hay hay anlamında salladım ve daha net ve daha açık konuştum.

 

"Neyi anlamadın ki, hiçbir şey hatırlamıyorsun. Bu da sizinle konuşcaak bir şeyim olmadığını gösterir. Ne bekliyorsunuz size eski günleri anlatıp her şeyi hatırlamanızı sağlamamı mı? Bu sizce boşa kürek çekmek olmaz mı? Hem sizde pek heveslisi değilsiniz bu konuda sizi sıkmak istemem varlığımla. "diye atıfta bulunup cümle arasında imamıda yapmadan geçmemiştim. Daha ona konuşma fırsatı vermeden devam ettim cümlelerime" Ne yaptığımın açıkça farkındasınız, bende neye sebep olduğumun farkındayım. Bu her şeyi izah etmiyor mu? Yani bu sizinle konuşacak bir şeyim olmadığını gösterir. İkimizi de yormadan bunu halletmeye çalışıyorum. Ben sizin aksinize bu konuda zorluk çıkarmıyorum "demiş ve kollarımı çözüp ona bir an önce bu konuşmanın son bulmasını isteyen bir ifadeyle bakmıştım.

 

"Seni anlamıyorum. Bir şekilde yanına geldim ve sen onca şey varken bunları mı söylüyorsun? Hiçbir şeyi hatırlamayan benim ama sende hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun ve beni yok sayıyorsun öyle mi? Çünkü ben bunu anladım."dedi cümlelerime kısa bir özet geçerek. Az çok anlamıştı. O anda gözlerini kısmış, sabit yüz ifadesiyle ona dediğim şeyin gerçekten bu mu olduğu konusunda benden onay bekliyordu.

 

"Anlayamazsınız. Çünkü siz benim tanıdığım Ahrar değilsiniz ve beni tanımıyorsunuz . Ve evet son söylediğiniz şeyler tamda demek istediklerim. " kesin ve net cümleme anlatmak istediğim şeylerin bu olduğunu onaylayıp sessizliğe gömüldüm o anda.

 

"Bu neyi değiştirir peki ki? Tanıdığın kişi olsaydım şu an?" demesiyle ona içten bir tebessümle gülümsedim.

 

"Her şeyi değiştirir de sizin bunu şu an anlamaktan öte olduğunuzdan dolayı ne demek istediğimi asla alamayacaksınız. Hem zaten her şeyi boş verin ve içtenlikle burada olmadığınız için kendinizi burada daha fazla tutmayın. Hayatınıza devam edin Ahrar hoca. Burada daha fazla kalmak için bir nedeniniz yoksa bayım geldiğiniz yere dönebilirsiniz. Daha fazla zamanınızı boşa harcamanın bir anlamı yok. " diye açıkça ona gitmesi gerektiğini söyledim. Bu itirafı benden beklemediği için o an afalladı ve ne dercesine bana baktı.

 

"Beni kovuyor musun yoksa? "dedi yaptığım şeyin bu mu olduğunu öğrenmek isteyen bir merakla.

 

Ona gözlerimi dikmiş ve ne anladıysan o dercesine bakarken hal ve hareketlerim bunu açıkça belli etmişti.

 

"Ne anladıysanız o."dememle onun yaşadığı ani duygu karmaşasını daha fazla görmeden olduğum yerde harekete geçip yanında geçerken kuleye doğru ilerlemiştim.

 

Arkamda koca bir öfke yığını bıraktığımı biliyorum. Ve onu nasıl hislerini kullanarak yönlendirebileceğimi de. Birkaç gün daha burada kalması lazım. Onun için onu yok sayıyormuş gibi davranıp inatla burada kalmasını sağlayacaktım. Eğer hâlâ tanıdığım Ahrar 'sa burada mutlaka inadıma kalır ve varlığını gözüme gözüme sokar, benle laf dalışlarına girer ve ne zaman isterse o zaman gideceğini gösterirdi.

 

Umarım istediğim şekilde he şey olurdu. Yoksa başka bir plan yapmak zorunda kalacaktım.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

 

 

Bölüm : 21.01.2025 10:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Özlem Durmuş / Ölümün Melodisi *Varta* / 66 - Zaman Sancısı
Özlem Durmuş
Ölümün Melodisi *Varta*

19.11k Okunma

4.17k Oy

0 Takip
71
Bölümlü Kitap
1- Ruha Hapsolmuş Cesetler2 - Ruha Hapsolmuş Karanlık3-Ruh Sürgünü4-Kayıp Misafir5-Kader Çarkları6-Gerçeğin Yazgısı7-Sır Portresi8-İç Hesaplaşmalar9-Zaman Göstergesi10-Gizli Süliet11-Ölüm Sihri12-Soğuk Bakışlar13 - Çığlık Sesleri14-Karanlık Şafak15 - Ezberbozan Haller16-Günyüzü17 - Günahsız Ruh18 - Kör Gerçek19 - Çöl Nefesi20-Uyum21-Ayna Arkası22-Teni Tırmalayan Fısıltı23-Büyük Karar24 - Yaşam Çığlıkları25-Eksik Cümleler26 - Kısıtlı Zaman27-Ruhun Nefesi28-Siyah Alev29 - His Kesiği30-Küle Dönen Hayatlar31-İslerin Sardığı Zihin Bağları32 - Yanmak ve Yadırgamak33-Geçmişe Saklı Ruhlar34-Işığı Sönük Zihinler35-Kan Bağları ve Kader Çarkları36-Yaşamın Kırık Aynası37-Tökezleyen Ruh ve İncinen Kalp38-Mekanik Düşünceler39-Hazin Hayal Kırıklığının Çığlığı40-Gerçeğin Acı Döngüsü41-Ölüm Düşü42-Yarım Bırakılmış Hisler43-Yollar ve Roller44-Patlama Senfonisi45-Koma Uykusu46-Gece ve His47-Nefes Girdabı48-Kehanetin Yazgısı49-Ruhlar Vadisi50-Fısıltılar ve Çığlıklar51-Yarılan Dünya52-Zamanın Kaybettiği İnsanlar53-Can Acıtan ve Can Avutan54-Eskiler ve Daha Öncekiler55-Yaşama Direnen Cesetler56-Acının Bağırışları57-Arafta Takılı Kalan Ruhlar58 - Kasırgalar ve Fırtınalar59 - Acının Geceye Sığınışı60-Uyuşuk Zihinler ve Ruhlar61-Cinayet Melodisi62 - Donuk Tabiatlı Kalpler63 - Ölüm ve Ayrılık64-Yaralar ve Yananlar65-İzlerin Yaşamı66 - Zaman Sancısı67-Katı Yapılı Ruhlar68 - Geceye Sızan Acılar69 - Kırık Ruh70-Özgür Ruh (Final).
Hikayeyi Paylaş
Loading...