10. Bölüm

"10"Büyük Görev" 1"

Kupa Kızı
kupakizii0

 

 

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

 

 

"Gözleri gözlerime değdiği anda

 

 

 

Anladım sol yanım olacağını..."

 

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

Bir taşıyıcı bir saat sonra bizi odadan çıkardı. Dördüncü kata çıktık. Oda numaraları kapının üstünde tabela şeklinde asılmıştı. 10 numaralı oda bölüm koridorunun en sonundaydı.

"10 numalı odalar işkence odaları. Özellikle ağır işkenceler için kapalı tutuluyor."

Beşinci kata çıktık. Beşinci odanın önünde durdu. Odaya giden yolun kenarlarına yansıyan kıt güneş ışığı garip bir loşluk oluşturuyordu bölüme.

Ama en kötüsü üçüncü kapının arkasından onun gür sesini duymuş olmamdı. Kalbim hızlandı, nefes alışım düzensizleşti. Gözlerinde ki acımasızlık gözümün önüne geldi. Beni hiçliğe sürükleyecek olması.. O an serin ama aynı zamanda hiçbir kokuya benzetmeyen bir koku, tarifi zor, dayanılması daha da zor olan bir kokuyla karşı karşıyaydım. Öyle ki, uzun süre maruz kalındığı takdirde kalıcı zarar verebilecek bir şeye benziyordu.

Korku, diye geçti kafamdan. Bu korkunun kokusu. Ve bedenim sanki bunu onaylamak istermiş gibi, kolumdaki tüylerin dikildiğini hissettim.

Ama o an beşinci odanın kapısı açılınca düşüncelerim küçük bir boşluğa çekildi.

Sonra koltukta oturan Carlos'u gördüm. Hemen arkasında yerde biri çömeliyordu. Kollarıyla bacaklarını sarmış, başını dizinin üzerine yaslamıştı. Koyu renkli uzun saçları dağınık halde eşofmanının üzerine yayılmıştı. Eski zamanda ki köleler gibiydi hali. Üstündeki yırtık kıyafetler paçavraları andırıyordu.

"İyi günler," dedi bizi getiren taşıyıcı.

Yerde oturan adam. ağır çekim­deymiş gibi başını kaldırdı, ürkek gözlerinde bıkkınlık vardı.

"Yeni taşıyıcılar geldi."

Yanıt yoktu.

"Onları ne yapalım?"

Sessizlik. Oturan adamdan bakışlarımı Carlos'a çevirdiğimde zaten sabit bir şekilde bana baktığını görünce kaşlarımı çattım. Bunun derdi neydi?

Ayağa kalktı ve bana doğru dik­katle yaklaştı. Aramızda bir mesafe bırakarak önümde durdu.

​​​​​​" Sence size ne yapmalıyız Maria?"

Hay sıçayım bu işe? Dişlerimi sıktım. Ona yumruk atma dürtümü bastırdım. Bunun için ceza alacağımdan bir saniye bile şüphe etmedim.

Benimle laf oyunu oynuyordu. Beceriksizliğin dibine vurdurmak vardı şimdi burada ama ilk günden bunu yapmak istemiyordum.

"Yarınki görev için bilgilendirme. Toplantı."

Ellerini cebine koydu. Bakışları hiç hayra alamet değildi. Hemde hiç. Yerde yatan adama kaydı gözlerim. Önümde duran adamdan daha tehlikesiz olduğu kesindi. Adam köşeye daha da sinmişti. Adamı inceledim. Şimdi yüzüne biraz ışık düşmüştü. Carlos onu fena korkutmuş olmalıydı. Kaşlar, ve kolundaki şişlikler yüzünden iyice ruhsuzlaşmıştı yüzü. Göğsündeki ve kolundaki yaralar, sayısız kez işkence gördüğünün işaretiydi. Acaba neden böyle bir ceza almıştı? Kaçmaya çalışana ne yapıldığını öğrenmiştim. Peki bu adamın böyle ağır bir ceza alması için ne yapmış olması gerekiyordu?

Düşüncelerimde beliren bir cümle Dudaklarımdan ansızın çıktı. "Hırsızlık."

Carlos memnuniyetle sırıtınca dişlerimi sıktım. "En azından zekisin. İşkencelerden yola çıkarakmı tahmin ettin?"

Yerdeki adamın hüzünlü gözlerine bakarken, "Kollarında fazlaca yaralar var. Sanki ona işkence eden çaldığı şeyler için iz bırakmak istemiş gibi. Bir daha yapmaması için iyi bir işkence yolu. Bunu kim yaptıysa işini iyi yapıyor olmalı." dedim yarım ağız gülümseyerek Carlos'a baktım. Onun yaptığını biliyordum ve birazdan kendisiyle övünevekti. Ve onu bilmeden övmüş olduğumu düşünerek egosu zirveye çıkmıştı.

" Ben yaptım. Nasıl iyi bir sanatçıyım değilmi? "dedi sırıtarak.

Allah'ım hepsi psikopattı bunların.

" Ben sanat öğrencisi değilim pek anlamam bu işlerden. "dedim heyecanını bozarak. Benim umursamazlığım egosunu zedelemişti.

" Ağzında iyi laf yapıyor. Seninle güzel günler geçireceğiz Maria. "

Onun bir erkek olarak bir kadına ilgi duyması fazla şaşır­tıcı değildi. Ama o kadının ben olması işte bu beklenmedik olurdu. Bunu istemiyordum. Hatta şu durumda sadece göze batmamak için sonsuza kadar susmayı bile denemek istiyordum ama karşımda ki hiçte buna uyacak birine benzemiyordu.

­Görünüşü, koyu renk saçları, yakışıklıydı. Her kadının bakabileceği bir adamdı. Yeşil renk gözleri heyecanla parlıyordu.

Ama ben ona baktıkça nötrdüm şuan. Bu onun için koyduğum tanıma uygundu. İleride onu kullanıp kullanamayacağıma karar vermeden önce nötr kalmalıydım.

"Toplantı odası sol tarafta. Hadi yarın için ne plan yapmışız onu konuşalım." onu arkasından takip ettik. Bizi sadece sandalyelerin olduğu bir odaya götürdü. Sekiz sandalye vardı. Yuvarlak dizilmişti. Odada pencere dahi yoktu. Dört duvardan ibaretti.

Kızlarla yan yana oturduk. Carlos karşımıza oturdu. Beklemeye başladık. Sanırım birileri daha gelecekti. Aslında bir gözüm kapıdaydı ve onun gelmesini bekleyen bir tarafım olduğu için kendimden nefret ediyordum. Uzun zaman olmuştu görmeyeli. Aslında üç haftaydı ama sanki aylar gibi gelmişti. Ve onu gördüğüm ilk anda beni sonsuza kadar damgalamıştı. Ne muazzam bir karşılama.

Ama gelmedi. İçeriye iki kadın ve iki erkek girince odanın kapısı kapatıldı. Sanırım onu yarına kadar göremeyecektim.

Geçip karşımıza oturdular. Carlos onları tanıttı.

"Ekip arkadaşı olacağız yarın. Bu Gred," Saçları genetik beyaz olan adamı gösterdi. Yüzüne ayrı bir hava katmıştı. Gözleri maviydi. "Bu Casper bizim hackerımız." gözlük takan ve oturmaktan kamburu oluşan genç adamı gösterdi. Gözlerinin altı ekrana bakmaktan çökmüş ve morarmıştı. Lakabının hakkını veriyordu.

Siyah saçlı ve mavi gözlü kadını gösterdi. "Bu Bonnie, yarınki görevde gelinin nedimesi olacak. Aynı zamanda mankenlik ajanslarının gözdesidir. Şovun aranan yüzü."

Dediği kadar vardı. Tek bir kusuru yoktu. Ama manken bir kadının böyle bir görevde olması.. Şaşırtıcı.

"Son olarak Rebeca. Damadın dikkatini dağıtacak. Detay bilmenize gerek yok." Sarışın kadının yüzünde tek mimik oynamadı. Ama gözlerinde kendiyle gurur duyan bir ifade vardı.

Azrailin cümleleri kafamın içinde yankılanmıştı. 'O işi yapacak basit kadınlar var.'

İnanılmaz.

" Şimdi Nikki anlat bakalım senin yarın görevin ne? "

Nikki, "Ziyafette görevli olacağım ve işaret geldiğinde bahçedeki ışıkları kapatacağım."

"İçkilerine ilaç koymayı unuttun." dedi Carlos sert bir dille.

Nikki yutkundu ama en azından zayıf da olsa bir tepki vererek başını salladı; bu hareketin ona acı verdiği çok belliydi.

​​​​​​" Evet gelini korumakla görevlendirilmiş korumaların içeceklerini değiştireceğim."

​​​​​​" Nikki üç haftadır gelinin hizmetlisi olarak çalışıyor. Yani kimse ondan şüphelenmez. En önemlisi Nikki'yi başkan özel olarak seçti. Şüphe uyandırmayacaktır."

Sonra Hannah'a baktı.

​​​​​​" Sen anlat. "

​​​​​​" Vale olarak çalışacağım. Gelin kaçırılmadan önce arabasında ki takip cihazını imha edeceğim. Bir sorun çıkarsa silahla araya girerek sizin kaçmanız için kendimi feda edeceğim. "

Sizin kaçmanız için kendimi feda edeceğim.

Hannah'ın yüzüne baktım. Çok değil bir süre önce zaten ölecek insanlarla arkadaş olmak istemiyorum demiştim. Tepki vermemişti. Şuan böyle söyleyince içim cız etmişti sanki.

​​​​​​" Aferin Hannah! Taşıyıcı diğer bir taşıyıcı için gerekirse kendi hayatını feda etmeli."

Hannah ancak dönüp o an yüzüme bakarak gülümsedi. Buruk bir gülümsemeydi. Herşey ters giderse bir gün sonra ölmüş olacak birinin son gülümsemesine bakıyordum. İstemsizce kaşlarım çatıldı.

Lanet olsun. Kalbimin yumuşaması iyi değildi. Hiç iyi değildi.

Rebeca'nın sorusuyla düşüncelerim dağıldı. "Kaç koruma var?"

"300 tane."

Yutkundum. 300 korumamı? Bu kadar korumanın arasından başkanın kızını kaçıracaktık öylemi? Yakalanma ihtimalimiz kaçtı?

"Maria." Carlos ismimi söyleyince yüzüne baktım.

"Senin görevini yarın efendimiz söyleyecek. Sorma bende bilmiyorum." dedi kesin bir dille.

Ağzımdan kaçtı. "Harika." Rebeca sırıtınca Carlos ona öyle bir bakış attıki sanki o an bir daha gülmemek için kendine içten içe yemin etmişti.

"Tek bildiğim Şovun kilit noktası olduğun Maria. Sen başaramazsan hepimiz başaramayız."

Öfkeyle ayağa kalkınca sandalye arkamdan yere düştü. Hiçbirisi bu tepkimi beklemediği için şaşkın şaşkın yüzüme bakıyordu.

"Onunla konuşmak istiyorum."

Carlos ayağa kalktı. "Şuan konuşmak istemezsin." dedi ciddi bir sesle.

Tek kaşımı yukarı kaldırdım. "Öylece bekleyeyim öylemi? Hiçbir bilgi verilmeden öylece.."

O an sesimi hatta düşüncelerimi yan odadan gelen silah sesleri kesti. Az önce yere düşen sandalye gibi bende düşüyordum az kalsın. Dizlerim öyle titremişti çünkü. Carlos'un neden öyle söylediğini şimdi daha iyi anlıyordum.

Şuan birilerini öldürüyordu. Hemde yan odamızda.. Öfke dolu olmalıydı. Haklıydı şuan karşısına çıkmak ateşe körükle gitmekten farksızdı.

"Odalarınıza gidin, yarın için giyeceğiniz kıyafetleri bıraktık. Bu gece iyi dinlenin. Belkide son uykunuz olacak." Son söylediği cümle hepimizin kanını dondurmuştu.

Kızlarla beraber kaldığımız odaya gittik. Diğerlerinin kıyafetlerine dikkat etmeden kendi kıyafetlerime baktım. Üç tane elbise yatağımın üstüne özenle bırakılmıştı. Hepside ben pahalıyım diye bağırıyordu. Kendimi bir defileye çıkacak gibi hissetmeye başlamıştım. Hangisini giymek için bir kaç saat geçirdikten sonra koyu kırmızı rengi elbisede karar kıldım.

Sonraki saatler etrafı incelemek için odadan Hannah ile beraber çıktık. Daha doğrusu bana eşlik etmek için fazla hevesliydi bende kabul ettim. Umarım bir hata yapmıyordum.

Birinci katta yemekhane vardı. Spor odaları ve dinlenme odaları bile vardı. Ne kadar ironik.

"Ben acıktım birşeylermi yesek?" dedi yemekhanenin kapısında durarak.

"Neden olmasın." dedim düz bir sesle.

Tereddütle koluma dokundu. Kızmadığımı fark edince koluma girdi. Bir çocuk gibi ağzını tutarak gülümsedi. O an kapıda Carlos ile çarpıştık. Çarpıcı gülümsemeyle bize bakıyordu.

"Kızlar, bize katılın." dedi çekici bir gülümsemeyle. Hannah korkuyla kolumu sıktı. Bir kaç saat önce acımasızca onu damgalamıştı. Şimdi sanki psikopat değilmiş gibi yüzümüze bakarak sırıtıyordu.

"Bizde gidiyorduk." dedi Hannah beni çekiştirmeye çalışarak.

Ama Carlos bileğimi tuttu ve ciddi bir sesle. "Rica ediyorum." dedi sonrasında gülümseyerek. "Burada güvendesiniz. Hiç kimse size bir şey yapamaz. Ben size yardım etmek için buradayım."

Hannah alnını kırıştırdı. Bu da ona acı vermiş gibiydi.

"Şüpheli cümleler."dedi Hannah. Bu bir fısıltıdan başka bir şey değildi.

"Hadi ama esmer şeker. Sana nikah basmıyorum alt tarafı bize katılıp yemek yiyeceksiniz."

Hannah ürkek bir şekilde başını salladı, ardından neredeyse duyulmayan bir sesle, "Peki," çıktı.

İkimizin arasına girerek bizi yemekhaneye soktu. Tüm gözler ani bir sessizlikle bize dönünce yanağımın içini ısırdım. Carlos bunu umursamadan bizi bir masaya götürdü.

"Ne yemek istersiniz? "

Hannah susup başını yana eğdi. Yüzüne düşen saçlarının arasından karşısındaki Carlos' a baktı ve bu arada ga­rip bir dalgınlığın içine kaydı. Sanki bu son yemeği olacakmış gibi gergindi.

"Herkes ne yiyorsa." dedim onun adına cevap vererek.

Bir kaç dakika sonra elinde iki tepsiyle karşımıza oturdu. Kızarmış et, salata ve patates kızartması. Ne tatlı bir üçleme.

"Evet karargahı nasıl buldunuz?"

Patatesten bir tane alıp ağzıma attım.

"Ne kadar kullanışlı bir hapishane yapmışsınız tebrik ederim." dedim bir tane daha atarak.

Kaşları söylediklerimin şaşkınlığı ile yukarı kalktı. Bu kadar cesur olmam onu şaşırtıyordu. Tabi alışkınlardı kölelik sistemine. Ben laf sokunca garip geliyordu.

Sırıtarak sandalyeye yaslandı." Seni neden seçtiğini daha iyi anlıyorum." dedi Azrailden bahsederek.

Omuzlarımı silktim. "Keşke seçmeseymiş. Şuan rahat bir şekilde yaşıyor olabilirdim."

Küçük bir kahkaha atınca Hannah sandalyesinden sıçradı. Özür dileyerek geri oturdu.

"Senin yerinde olmak isteyen kadın ve erkeklerin bu uğurda neler yaptığını bir bilseydin."

Yüzümü buruşturdum. Parmaklarımın arasında tuttuğum patatesi tehdit eder gibi yüzüne uzatarak, "Benim yerimde olmak isteyenlermi var birde. Bu ne derece bir aptallık." dedim alay ederek.

Carlos göz kırptı. "Dünyada aptal çok olmalı." dedi.

"Ona ne şüphe."

Fırsatım varken ondan bilgi alabilirdim.

"Burada kaç yıldır çalışıyorsun Carlos?"

"13 yaşından bu yana buradayım."

"Burada olmak için küçük bir yaş değilmi?"

"Eh, evet orası öyle." dedi sırıtarak.

Öne doğru eğilince gözlerini kıstı. "Tabi kendi isteğinle gelmediysen orası ayrı." dedim gözlerimi aynı şekilde kısarak.

Tek bir kaş hareketi dışında duygularını iyi saklıyordu. "Etrafına bir bak Maria. İstediğim herşeyi yapabilecek bir rütbedeyim. Ancak aptallar bu güzelliği reddedebilir."

Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Dünyada aptallar çok." dedim onun cümlesini ona kullanarak.

"Ohhoho seni sinsi yılan. Büyük bir potansiyelin var. İleride onun işine çok yarayacaksın."

Sinirlerim bozulsada karşımda ki adama belli etmedim.

Carlos'un yanında oturan kadın başını yavaşça kapıya doğru döndürdü. Gözleri korkudan kocaman açılmıştı.

"Efendimiz. "

Elimde olmadan yine korkmuş bir çocuğu dönüştüm. Çatalı tuttuğum elimi indirdim. Herkes ayağa kalktı. Hannah beni kolumdan tutup kaldırmasa hâlâ oturuyor olurdum.

"Bir emir Bir ölüm." diye bağırdılar. Ne demekti bu?

Hannah gözlerini daha kocaman açtı. "Emir verin bir lafınızla ölelim. "dedi aklımdakini duymuş gibi. Umutsuca Hannah'a baktım. "Ne ego."

"Devam edin." gür sesi kulaklarımızı doldurdu. Herkes yerine oturdu ve yemeğine devam etti. Hannah'a yine kolumdan tutup beni oturttu.

"Her şey yolunda," diye hem beni hemde kendini yatıştırdı. "Her şey yo­lunda. Korkmamıza gerek yok."

Sessizleştim. Birde onu dört nala koşmuşum gibi atan kalbime söyle

"Şu yarını bir atlatalım Hannah." dedim onun duyabileceği bir ses tonuyla fısıldayarak.

Carlos elini saçlarının arasından geçirdi. Bakışları, gözlerime dikilmişti.

"İyimisin Maria? " dedi kesin bir ses tonuyla. Ama bu ses tonundan etkilenmediğimi fark etti.. Azrail dışında kimsenin ne ses tonu ne de varlığı beni korkutabilirdi.

Hannah ona kaçamak bir bakış attı. Beni değil ama Carlos onu korkutuyordu. Carlos onun bakışlarını fark edince dikkatlice Hannah'a bakmaya başladı.

"Senin hikayen ne esmer şeker? "

Hannah bocaladı. Bunu şuan ona anlatmak istediğinden emin değildi. Korkuyordu. Ama bir defa sormuştu. Bu adam cevap alamazsa ona iyi şeyler yapmayacağını biliyordu.

"Babamı öldürdüm. Hapisteyken bir mektup aldım ve taşıyıcı için davet edilince hapisten kurtulmak için kabul ettim." Anlatırken sakindi ve bundan dolayı mutsuz görünmüyordu. Beni asıl düşündüren babasını neden öldürmüştü? Böyle tatlı bir kadın bir katil olamayacak gibi iyi niyetli birine benziyordu. Yoksa duygularını saklamakta ustamıydı? Narin görüntüsüne rağmen bir katil olabileceği aklıma gelmezdi.

Gözleri benim gözlerimle buluşunca, anlattığı hikayenin beni korkutup korkutmadığını görmek istedi. Ama ona aynı düz ifadeyle baktığımı görünce buna sevinmişti.

"Babanı neden öldürdün?" Carlos'un sorusuyla ona döndük. Fazla meraklıydı.

"Beni zengin bir adama satmak istedi.. İtiraz edince beni öldürmeye çalıştı. Bende ondan önce davrandım hepsi bu kadar."

Carlos gülümsedi. "Hak etmiş."

Hannah aynı gülümsemeyle, "Sonuna kadar." dedi.

Bu esnada Carlos bakış­larını odada dolaştırmış ve tekrardan benim yüzümde oyalanmıştı. Bu durumun ansızın değişmesi bir yandan şaşırtıcı, öte yandan ne olursa olsun endişe vericiydi. Bakışları fazla derindi. İçten içe beni merak ediyordu ve konuşmak için her fırsatı değerlendirmek istiyordu ama onu engelleyen bir şey vardı. Daha doğrusu biri. Azrail. Ben ona aittim. Carlos diğer taşıyıcıları yönlendiriyor olabilirdi ama ben tamamen Azraile aittim. Benim hakkımdaki tüm sorumluluk ondaydı. Buda onu durduran tek engeldi. Yoksa Hannah'a sorduğu soruları ile şuan beni boğuyor olurdu.

Carlos'tan uzak durmalıydım. Hislerim tamamen bu yöndeydi. Ayağa kalkınca Hannah arkamdan geldi. Odaya girdiğimizde suyun şakırtısını duydum. Banyo küvetlerinden birine su doluyordu. Nikki duş alıyordu. Uyumadan önce onun sesini duymamak benim için ödüldü.

"Carlos'un sana olan bakışları normal değil." dedi Hannah yatağına uzanarak.

Yatağımın üstüne oturdum. Fark etmemek mümkün değildi zaten.

"Umarım benden uzak durur." dedim dişlerimin arasından.

"Umarım, iyi geceler Maria."

"İyi geceler Hannah."

Yatağımda kıpırdandım, etrafımdaki karanlık sanki hava katılaşmışda üzerimde baskı yapar gibiydi. Derin bir nefes verip yastığımda rahat bir pozisyon aldım, yıpranmış sinirlerim bir anlık korkudan sonra yatıştı.

" Maria saat kaç?" Hannah benim gibi uyuyamamıştı. İkimizinde yarın olacakların baskısı ve korkusu vardı.

"Hiçbir fikrim yok," diye cevapladım.

"Uyuyamıyorum. Sen de uyanıksan bana eşlik edersin diye düşünmüştüm." dedi.

"Bana pek bir seçenek bırakmadın, değil mi?" dedim kısık bir sesle.

"Özür dilerim. Uyumak istersen konuşmam."

"Hayır, iyiyim." dedim sonunda.

Nikki horlayarak uyuyordu. Zaten düşüncelerimiz yetiyordu birde bu kızın horlamasından uyuyamazdım. Sanki odanın içinde bir köpek vardı ve hırlıyordu. Kesinlikle burnunda bir problemi vardı.

"Gözümü kapadığımda herkesin gözlerinin önünde kurşuna dizilişimi görüp duruyorum." Sesi endişe doluydu. Ondan arka kalır yanım yoktu.

"Ne düşündüğünü biliyorum ve sanırım sadece yarın için değil, yarın yaşasak bile bu ölüm korkusu hep kafamızın içinde bir yerlere gizleniyor olacak. Olanları asla unutmayacağız. Yaşadıklarımız, ve yaşayacaklarımız, bu korku ve her an öleceğimizin garantisi hayatlarımızın geri kalanında hep bir şekilde bizi huzursuz edecek.." Hannah bu sözlerimi duyunca endişe dolu ifadesi yumuşadı. Onunla konuştuğum için rahatlamıştı.

​​​​​​" Ama şöyle düşün, ölüm anını kimse değiştiremez. Tanrı onu yazdı ve onu kimse değiştiremez. Eğer yarın öleceksek bu öyle yada böyle olacak. Belki bir kaza sonucu, yada kafamıza taş felan düşer." dedim sırıtarak. "Kesinlikle bu tercih olsaydı kafama taş düşmesini isterdim."

Hannah kıkırdadı. "Bende kesin onu seçerdim."

Birden elini boynunda bulunan damgasına koydu.

Aklıma kazınan bir görüntü, ve ardından hemen gelen kızgın demirle işlenen bu damga kat ve kat acı veriyordu. Azrailin benim üstümdeki hakimiyeti ve artık onun bir malı gibi olmam.. Bu damgayı bütün taşıyıcılar taşıyordu biliyorum. En başından beri biliyordum ama benim üstümde uygulanması canımı fazla yakıyordu. Birde Azrailin beni damgalaması.. O gözlerinde bürünen tamamen benimsin bakışları.. Düşündükçe tüylerim diken diken oluyordu.

Benimle konuşmadı hiç denecek kadar azdı şu haftalardır olan konuşmamız. Bu haftalar boyunca hatta bugün Azrail ile yüz yüze konuşma beklentim, gittikçe daha da karanlık görünen bir ufuktaki tek uzaklaşan bir gezegen haline gelmişti. Konuşmak istiyordum ama beklediğim tepkilerden dolayı uzaklaşması daha iyi oluyordu. Yinede anlam veremediğim bir parçam onunla yüz yüze gelmeyi istemiş ve bunu ummuştu.

"Sadece biraz zamana ihtiyacımız var," dedi Hannah. "Ondan sonra taşıyıcılık görevi belki daha yaşanabilir hale gelir."

"Seni üzmek istemem ama bence en kötüsüne hazırlıklı olsak iyi olur." dedim fısıltıyla.

"O..." dedi Azraili kastederek. "Seni bizzat kendisi damgalaması sencede tuhaf değilmi?" diye aniden tuhaf bir soru sordu.

Hannah'ın sözleriyle beynime sızan hüzün bir şurup gibi düşüncelerime yapıştı.

"Daha önce kimseyi damgalamadımı?" dedim sorusunu havada bırakarak.

Başını iki yana salladı. "Hiç duymadım. Duyulmadığına göre bu bir ilk. Sen o sırada görmedin gözlerin kapalıydı. Ama herkesin bakışlarından bunun bir ilk olduğu düşüncelerimi doğruladı."

Hannah'ın sesi o kadar üzgün çıkmıştı ki neredeyse kendim için üzülecektim. İşte bu tuhaftı. Ne demek istemişti? Gerçektende sadece ona ait olduğumu bunu göstermek isteyerek ne kanıtladı? Hem zaten bunun aksini söylemeye kimsenin cüret edemeyeceğini bilmesine rağmen neden beni bizzat kendisi damgaladı. Bana bir şey mi anlatmaya çalıştı?

Uzun bir sessizlik oldu ama bir şekilde Azrailin varlığını sezebiliyordum. Onu hissediyordum. Uzakta olan bir sevgilinin hep kalbinde olması gibi bir şeydi.. Onun o enerjisi artık hücrelerime bile kazınmıştı.

Aman Allah'ım. Bataklıkta batamıyor ama yüzeyede çıkamıyor gibiydim. Hannah cevap vermeyeceğimi anlayınca sustu. Uyumaya karar verdi.

Son haftalarda yaşadığım korkunç şeylere rağmen şaşırtıcı bir şekilde sakindim ve çok geçmeden bir kez daha uykuya teslim oldum.

Dünyama karanlık çöktü sanki. Sesler, çığlıklar, ve karanlığın farkındalığı. Bir kabus dahamı... Ama onun varlığını hissediyordum. Azrail oradaydı, birçok şekilde aslında yanımdaydı. Neredeyse... ona dokunuyordum.

O sırada zaman kavramı bu karanlık kabusta yok oluyordu.. Karmakarışık hisler, yoğun duygular. Ona arzuyla dokunma hissi. Çizgilerim kalmadı.. Rüyamda yasak yoktu, günah yoktu. Tamamen kendi dünyamda istediğim herşeyi yapabilirdim. Uykuyla karışık, Azrailin varlığının tadını çıkarıyordum ve sanki o ölüm meleği değilmiş gibi karanlık tarafına dokunmak benim büyük arzum gibiydi. Bu yoğun hislerin sebebi neydi? Böyle hissetmem doğrumuydu? Acaba Azrail böyle biri olmasaydı.. Bir ölüm meleği olmasaydı, birbirimizi en baştan daha iyi tanıma fırsatımız olsaydı, onun ile bir geleceğim olurmuydu?

Hayır, Maria! Neler düşünüyorum böyle? Bu yanlış. Günah. Anlamsız. İmkansız. Ama neden kalbimde huzurlu bir yumuşama oldu bu düşünceyle?

Keyifli bir uyku. Azrailin puslu karanlığı. Sıcaklık. Bedenimdeki coşku. Sanki gökyüzünde süzülüyordum. Benim olan bir dünyada sadece Azrail ve ben. Zaman yavaş yavaş yok oluyordu. Her şey sarhoş ve tatlıydı. Onun karanlığı ise bir şekilde rahatlatıcıydı.

Sonra aniden bu rüyam siyah bir dumanla dağıldı. Farklı bir anının rüyasına çekildim.

Çok küçüktüm. Yedi ya da sekiz yaşındaydım. Özel dersteydim. Yanımda, kollarını önünde birleştirmiş bir kadın oturuyordu. Uzun, siyah saçlıydı; Siyah gözleri benim üzerimdeydi. Gözlerinde üzgün bir ifade vardı. Kadın bunu gülümsemesiyle saklamaya çalışsa bile, onun üzgün olduğunu biliyordum.

Bir şey söylemek, soru sormak istiyordum ama yapamadım. Aslında orada değildim, yalnızca neresi olduğunu anlayamadığım bir yerden olanları izliyordum. Kadın konuşmaya başladı, sesi aynı anda hem sakin hem de öfkeliydi.

"Sende özel olan hiçbir şey yok. Biz aynıyız. Neden? "sesi titredi ve Gözyaşları akmaya başladı," Bunları hak etmedik."

Karşısında duran kişinin yüzü bulutluydu. Sanki buğulu bir camın ardındaydı." İkimizde hata yaptık. Ama cezasını ben çekiyorum. "diye cevap verdi buda bir kadının sesiydi. Hatta annemin sesiydi. Hiçbir anlam veremiyordum.

" Anne. "seslendim. Gölgesi etrafa bakındı. Beni aradı. Ve sonunda buldu.

Uzanıp parmaklarını saçlarımda gezdirdi." Tatlım dersine dön. Bir sorun yok. "

Geçmiş bir anıydı. Ama bulanık anıların arasına saklanmıştı. Bir türlü hatırlayamıyordum.

" Anne korkuyorum."

"Bunun için endişelenme, tatlım," dedi. "Senin gibi güçlü çocuklar kimseden korkmaz bebeğim. Kimsenin sana diz çöktürmesine izin verme güzel kızım. Bunu sakın unutma Meryem. "

Gülümsemesi kayboldu.Rüyam hızlı bir şekilde karanlığa karıştı ve beni düşüncelerimle baş başa bıraktı. Unuttuğum hafızamının derinliklerinden bir anı mı görmüştüm?Gerçekten annemi görmüştüm. Acım o kadar büyük, o kadar derindi ki ağlamak istedim..

Bir süre sonra, ne kadar olduğunu bilmiyorum. Sonunda gerçeklik üzerime akın etti, karanlığı sildim tenimden. Dehşet içinde gözlerimi açıp oturdum. Ayaklarım yere değene dek aşağı sarkıttım ve aceleyle ayağa kalktım. Etrafıma bakındım. Hannah ve Nikki uyuyordu. Gece yarısı olmuştu.

​Kabuslarım günden güne bir hastalık gibi artıyordu. Azrail ile tanıştığım günden beri bir virüs gibi zihnime yerleşmiş ve rüyalarımı karanlık kabusuna boğmuştu. Bir örümcek ağı gibi her yerimdeydi. Bir kez daha uzandım. Kollarımı bedenime sardım. Gözlerimi kapatır kapatmaz uyudum.

Henüz birkaç saat uyumuştuk ki, Carlos bizi uyandırdı. Büyük gün gelmişti. Kahvaltı yaptıktan sonra hazırlanmamız için bize bir kaç saat verdi.

Duş aldıktan sonra elbisemi giydim. Saçlarımı dalgalandırdım. Sol gözümden başlayarak üst dudağıma kadar inen bir zambak deseni çizdim. Maske takmamız yasaktı ama makyajla kendi maskemi yapamayacağım anlamına gelmiyordu. Fotoğraflara yakalansam bile kolay kolay tanınmayacağımı düşünüyordum. Umarım bu işe yarardı. Aynada son kez kendime baktıktan sonra gitmek için koridora çıktım.

Nikki ve Hannah beni görünce adeta gözleri yuvalarından fırlayacaktı. Nikki ve Hannah hayranlıkla bakıyordu.

"Harika görünüyorsun." dedi Hannah gözleri ışıl ışıl parlarken.

Nikki burun kıvırdı. Bir bana birde üstünde ki garson kıyafetlerine baktı. Bu durumdan nefret etmişti. Siyah arabalarla düğünün yapılacağı köşke doğru yola çıktık.

Köşk diyorum çünkü ülkenin en zengin mimarisine ve tarihi yapısıydı. Dün biraz araştırma yapmıştım ve bu köşke hayran kalmıştım. Tam anlamıyla harika bir mimarın eseriydi.

Azrail ile gideceğimi düşünüyordum aslında ama beni yanıltıyordu. Doğru düzgün haftalardır iki kelime konuşamamıştık. Sanki bu görevde öleceğimi garantilemiş gibi beni artık umursamıyordu. Belkide sıkılmıştı.

Bu düşüncenin canımı acıttığını fark edince içten içe kendimden nefret ettim. Tehlikeli sularda yüzüyordum. Benim için onu görmemek daha iyiydi. Öyle olmalıydı. Arabalar köşkün ana girişinde kuyruğa girmişti. Köşkün üstünde dolaşan üç tane askeri helikopter vardı. Girişte kimlik ve davet mektubu gösteriliyordu.

Carlos önümüzde bir kaç araba varken durdurdu. Arkasına dönüp bana baktı.

"Maria, böceği yerleştirdinmi?"

"Evet."

"Efendimiz işaret verince.. O sana ne yapacağını söyleyecek."

Yanağımın içini ısırdım. Onu görmek artık neredeyse imkansız hale gelmişti.

"Peki o nerede?"

"O içeride. Çok önce geldi."

Dudaklarım kurumuştu. Demek içerideydi. Acaba başkan bilseydi kızını düğünden kaçıracağımızı ne yapardı? Asıl merak ettiğim Azrail ile karşı karşıya gelse ne olacağı?

Kapının önünde bekleyen askerler kimliklerimizi kontrol ettikten sonra içeri girmemize izin verdiler. Carlos arabayı diğer arabaların yanına park etti. Nikki yanımızdan görevi için ayrıldı. Hannah vale görevine çoktan başlamıştı. Bizden önce gelmişti.

Şimdi yalnızca Carlos ve ben vardık. Hiç istemediğim bir takılma partneriydi. Her neyse katlanmak zorundaydım. Kolunu kaldırdı.

"Görev başlasın."

Bir koluna birde muzip bir şekilde sırıtan yüzüne baktım. İstemeye istemeye koluna girdim. Yürürken kulağıma fısıldadı.

"Benim seçtiğim elbiseyi giymeni bekliyordum." dedi sanki buna alınmış gibi bir sesle.

"Bu elbiseyi kim seçti?"

"Benim seçmediğim kesin." Bu bir cevap bile değildi. Gözlerimi devirdim.

"Bu düğün ulusal kanalda yayınlanacakmı?" diye sordum.

"Kıçımın ulusal kanalı. Sanki bana yeni ülke satın alıyor. Beş para etmez adamı başımıza başkan diye koydular. Askeri açıdan güçlü bir aile olmasaydı bir işe yaramazdı." Sanki bunun altını çizmek istercesine sesi de tehlikeli birtona bürünmüştü.

"Seni kızdırdımı? "

"Püff, ben kolay kolay sinirlenmem."

"Püff, Tamam," diye karşılık verdim. "Bunu bir kenara yazdım. Sana karşı kullanacağım."

Bu cümle ona öyle garipti geldi ki, ister istemez bir saniyeliğine afalladı. Sonra onu kışkırtmak istediğimi anladı.

"Şakaydı değilmi?" dedi gözlerini kısarak.

"Elbette, elbette." dedim.

" Sende bir şeyler var Maria. Henüz adını koyamadım. Ama daha ilk andan ilgimi çektin. "Carlos' un sesi ciddi anlamda ilgili, sakin ve objektif çıkıyordu.

'Evet,' diye düşündüm. 'Böyle yapmaya devam et,' ama hâlâ zamana ihtiyacım vardı. Zamana ve fikre.

Carlos, "Bir sorum var," diye etrafın gürültüsünü bastırmaya çalışarak seslendi. "Neden taşıyıcı olmak istedin?"

"Ne?" Carlos'a şaşkınlıkla baktım.

"Lütfen, Maria! Bunu kendi isteğinle kabul etmiş gibi görünmüyorsun" adeta bana yalvardı.

"Neden ona sormuyorsun?Cevaplar onda." dedim.

Omuzlarını silkti. "Efendimize görev dışı soru sormuyoruz. Bu onun kuralı. Sen söylersin diye düşünmüştüm."

"Maalesef." dedim ve ona daha fazla bilgi vermemek için bu konuşmayı kısa süreliğine erteledim. Bu arada köşkün ilk girişine ulaşmıştık.

Ya adımı altın harflerle taşıyıcılık tarihine yazacaktım, ya da bir mezarda yatıyrı olacaktım.. O tarihi an gelmişti.

✩✩✩

Bölüm nasıldı?

Carlos hakkında ne düşünüyorsunuz?

Meryem hadi kızım güveniyoruz sana.

Meryem sizce Azraile karşı şuan neden yoğun hisler besliyor?

Bir fikri olan varmı?

Zamanla anlayacağız elbette ama belki anlamışsınızdır diye sormak istedim.

Diğer bölümde görüşürüz. Muah 🤩

​​​​​​

Bölüm : 16.04.2025 12:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...