

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
"Ölmek isteyen biri için,
Ölmenin de hiç önemi yok.. (Shakespeare)"
ᥫ᭡ ִֶָ𖤐
Evin her tarafına, ön basamaklara ve hemen hemen her yere yığılan insanlar vardı. Müzik zaten iki kilometre uzaktaydı ve o kadar yüksekti ki beynimin kafamın içinde gürlediğini hissettim.
Daha fazla düğün atmosferi vermek için tüm köşelere ışıklı fenerler yerleştirilmişti. Filmlerde gördüğümden daha gösterişliydi.
Zorlu görevin ilk saatleriydi. Hizmetçilerin bir şerit haline büründüğü bir koridorda ilerledik. Düğünün olduğu bahçeye doğru yürürken, Carlos, alçaksesle, "Kalabalık ama böylesi daha iyi." dedi. "Karmaşa sayesinde kaçman daha kolay olur."
Davetlilerin olduğu noktaya yaklaşırken aceleci sesler duydum. Oraya varınca, çok sayıda erkek ve kadının başkanın çevresine toplanmış bulduk. Tebrikler, sahte gülücükler, işe yaraması için dua ettikleri yalakalıklar.
" Her yerdeler," dedim. Sesimdeki karamsarlık tam da hissettiklerimi yansıtıyordu. "Ve insanlar bir parça rütbe için ruhlarını satmaya hazır,” diye ekledim.
" Sence bir parça rütbe içinmi böyle davranıyorlar. Bir parça? "diye sordu tuhaf bir şekilde sakin kalarak."Gururlarını bunun içinmi ayaklar altına alıyorlar? "
Başımla başkanın etrafında toplanan gürültülü kalabalığın olduğu yeri gösterip onayladım." Evet. Gözleri gerçekliğe açık olan her insan benim gibi düşünür. "
Carlos bir şeyler söyledi ama benim bakışlarım anında o kadar kalabalığın içinden onun geniş omuzlarını ve tanıdığım duruşuna takılınca sesleri duymaz oldum. Sırtı bana dönüktü. Ne kadar kusursuz görünüyordu. Seçtiği takım bedenine tam oturmuştu ve fazlasıyla mükemmel görünüyordu.

MULTİMEDYA : AZRAİL'İN GİYDİĞİ TAKIM.
Kalbim neredeyse duracakmış gibi yavaşladı,boğazımda büyük bir yumru oluştuğunu hissettim.
Her iki yanımızda kanatları olan melek heykelleri bulunan kapılardan geçip geniş bahçeye çıktık. Hızla fırtınaya dönen havada tehlikeli bir şekilde sağa sola yalpalayarak ilerliyordum. Onun güçlü fırtınasına doğru.
Köşkün ışıl ışıl pencereleri, çevresinde yanan avizelerden titrek titrek parlıyordu. Görkemli bir mermer merdiveni olan, meşalelerle aydınlatılmış,büyük ve derin olan giriş salonuna girdik.

Bir grubun olduğu masaya gittik. Bir kadın ve üç adam vardı. Giydiği kıyafetin fiyatından bile ne kadar zengin zübbe olduğunu anlayabilirdiniz.
Gösterişli orman maymunları.
"Kimler var burada?" Carlos yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kahverengi saçlı adama elini uzattı. Yüzünde sahte bir gülümsemeyle Carlos'a elini uzattı.
"Carlos, seni kaçak nerelerdesin?"Sonra gözleri bana kaydı. Bir kaç dakika beni süzdükten sonra ilgisi Carlos'a çekildi.
" Jim, Dostum işlerin yoğunluğu. Birde beni yoran kadınlar var tabi. "dedi sırıtarak.
Jim, "Bensiz partimi yapıyorsun? " diye mırıldandı Jim.
Carlos kasvetle, "Hayvansı çekiciliğime yenik düşen kadınlardan başımı kaldıramıyorum. " dedi, bir yandan da yanında duran kadını dikizliyordu. Çapkın Carlos.
Gerçekten de güzeldi, çarpıcı pembe bir elbise giymişti. Uzun, siyah saçları altın ipliklerle örülmüştü, bileklerinde pırlantadan bilezikler parıldıyordu.
Jim sıkıntılı sıkıntılı, "Buradan sonra bir parti daha olacak. Neden sende partnerini alıp gelmiyorsun?" dedi.
"Teşekkürler," dedi Carlos, bana dönerek, "Bu arada tanıştırayım Maria, uzaktan bir aile dostum." diye ekledi.
"Merhaba Maria ben Jim." dedi elini uzatarak.
Elimi uzatmadan, "Maria." dedim. Bu Carlos'un gözünden kaçmadı. Şaşırdı ama üstünde durmadı. Ama Jim'in gururu incinmişti.
Kadın elini uzattı. "Sue." dedi. Ama ben cinsiyetçilik yapmıyordum. El ele selam vermekten nefret ederdim. Bu yüzden elini tutmadım.
"Maria."
Sue kaşlarını çattı. Elini geri çekti. Nasıl uzattığı eli tutmadım diyerek beni küçümsemeye başladı gözleriyle.
"Düğün ne zaman başlayacak?" diye sordu Carlos , çevresine bakarak.
Jim omuzlarını silkti. "Önce başkan konuşma yapacak. Sonra gelin ve damat papaz eşliğinde evlenecek."
"Peki," dedi Carlos.
Giriş salonu ağzına kadar doluydu. Ön kapılar açıldı, başkan Azrail ile birlikte içeri girerken herkes dönüp onlara baktı. Azrailin yanında mavi elbiseli güzel bir kızla, başkanın korumaları vardı.
Başkan konuşmasını yaparken Azrail görmeyeceğim kadar uzak bir masaya geçmişti. Sadece gidişini görmüştüm. Carlos bize bakarak, "Biraz sonra görüşürüz" diyerek öne doğru yürüdü.Sohbete dalmış kalabalık, ayrılıp ona yol açtı.
Bunu fırsat bilerek masadan ayrıldım ve Azraili görebilmek için ona yakın bir masaya geçmeye çalıştım. Salonda insanların arasından yürüyüp geçerken, bana en derin nefretleriyle dolu bakışlar yolladılar. Bir türlü bulamayınca boş bir masada durmayı tercih ettim. Başkanın konuşması bir alkış eşliğinde göklere kadar yükseldi. Kulaklarımı kapatmamak için kendimi zor tutmuştum.
Kapılar ardına kadar açılınca salonda ki herkes sustu ve kapıya baktı. Başkan hızlı adımlarla kızının koluna girdi ve kalabalığın arasından damada doğru yürüdüler. Gelinin üstüne menekşe yaprakları atıldı. Damat gelinin koluna girdi ve papazın bir kaç cümleleri söylemesini beklemeden önce gelin mikrofonu alıp önce dans etmek istediğini söyledi. Gelin damat ile beraber salonun ortasında ağır müzik eşliğinde dans etmeye başladı. Onları hemen diğerleri takip etti. Partnerler çift halinde dans etmeye başlayınca salondaki herkes alkışlıyordu.
Salonun duvarları pırıl pırıl parıldayan gümüşi renkli aydınlatmalarla örtülüydü, ve tarihi duvarlar düğün çelengiyle boydan boya kaplıydı.
Damat bu evlilikten memnun görünüyordu;herkese gülücükler dağıtıyordu.Azraili görmek için içim gidiyordu ama, içimdeki bu isteğe karşı koydum.
Carlos başkan ile koyu bir sohbete dalmıştı, ne yediğinin de farkında bile değildi. Başkan ise Azrail ile konuşmaya hevesli görünüyordu. Yaklaşıp konuşmalarını dinledim. Bilgi bilgidir.
"İşte bizim de bunun gibi köşkümüz var, bu kadar büyük değil, konforlu da değil sanırım," diyordu başkana yanında duran kır saçlı adam. "Sadece beş katı var ve arazimiz buradan büyük, ama kış geldi mi çok fazla nem alıyor, onun için keyif almayız. Yazın ise her gün köşkteyiz,"
"Aman ha, Bay linston!" dedi Başkan, soğuk gözlerine ulaşmayan bir kahkahayla. "Bir ara orada yemek yiyelim. Tarihini merak ediyorum. Damadım ve kızımla gelmek isteriz."
Bay Linston gülümsedi, gözleri parıldadı. "Tabi efendim bu bizim için bir onur."
"Eh," dedi Bay Linston, sararmakta olan dişlerini sonuna kadar göstererek,"Neden sende bize katılmıyorsun." dedi Azraile çekingen bir tavırla. "Hepimiz seni aramızda görmeyi istiyoruz."
Başkan dostça bir edayla, "Evet bu kesinlikle iyi fikir." dedi. "Hem iş konuşuruz hemde birbirimizi daha yakından tanırız."
Carlos güldüğünü göstermemek için eliyle ağzını kapatıyormuş gibi yaptı. Azrail kaşlarını çattı. "Yeri ve zamanı söyleyin yeter." dedi soğuk ve mesafeli cümlelerle.
Carlos büyük salonun pırıldayan duvarlarına bakarak, önemsemez bir edayla, "Bu tarihi köşkler hep ilgimi çekmiştir. " dedi.
Azrail sabırsızlıkla konuştu.. Bay Linston onun konuşmasını, gözlerinde sersemlemiş bir bakışla izliyordu, çatalı da bir türlü ağzını bulamıyordu. Gözlerini dikmiş, Azraile bakıyordu. Korku ve saygı.. Bu adamın kalbi olmadığını ve önüne gelen başkan bile olsa öldürebileceğini biliyordu.
Hissetmiş gibi gözleri aniden bana çevrildi. Direkt olarak gözlerime baktı. Orada olmamdan memnun değildi. Onları dinlediğimi fark etmişti. Bana doğru yürüyünce neredeyse tökezledim ve bir adama çarpıyordum. Son anda masaya tutunmasaydım bu kaçınılmaz son olacaktı. Bileğimi tuttu ve beni kalabalıktan uzaklaştırdı.
"Kendini çok mu zeki sanıyorsun Maria?" sırtımı ahşap duvara yasladı. Etrafımızdan geçip giden kalabalığın meraklı bakışlarını bir an bile umursamıyordu.
"Burada ne halt ediyorsun?" dedi bana hayatım için endişe ettiğim bir öfkeyle.
"Görev için emrini bekliyorum. Ya da ne yapacağımı söyleyen bir kaç cümle." dedim aynı öfkeyle. Bileğimi daha fazla sıkınca çenem kasılmıştı.
"Carlos sana anlatmadımı?"
Kahretsin... bakışlar öldürebilseydi çoktan mezarın altında gömülü olurdum.
"Anlattı, sadece bekliyordum. Neden bu kadar kızıyorsun?"
Siyah gözlerinde alevler parladı. "Carlos'un bıraktığı masada durman gerekiyordu. Bizi gizlice dinlemen değil. Bir aptal gibi davranmayı bırak. Git ve emirlerimi bekle. "
Dudaklarının arasından çıkan bu emri işittiğimde, tepeden tırnağa yoğun bir sıcaklık tüm bedenimi kapladı.
"Beni ölüme sürüklediğinin farkında olmadığımımı sanıyorsun?" " dedim öfkeyle.
Karnımın üstünde namlunun soğuk ucunu hissedince donup kaldım. Herkesin önünde beni vurmazdı değil mi?
" Bir bok bildiğin yok. Sana işkence etmemi istemiyorsan sus ve görev yerine git."
Şoktan kurtulur kurtulmaz korkuyla arkasına baktım birkaç davetli gizliden bizi izliyordu. Korku beni bir an için sersemletti ve birkaç dakika aklımı karıştırdı; sonra tepki verdim.
" Saatlerdir bana vereceğin görevi bekliyorum. Ne yapacağımı bilmeden saatlerdir kafayı yemek üzereydim. Yine hangi bilinmez bir görevin içine sürükleyecek diye düşünmekten delirecektim. Ne olmuş gelip dinlediysem? Duyduklarımı bir megafon ile millete anons edecek değilim ya"
Ne varsa dökmüştüm ortaya. Biriken bir kaç öfkeyi kusmuştum bu zalim adama. Fazla ileri gitmiştim. Bunun farkındaydım ama bilinmezlikten nefret ediyordum.
"Sana ne yaparsam ne işkence yaparsam yapayım her zaman bu küstahlığın yüzünden daha fazlasını isteyeceğim." Bir mezar kadar ciddiydi. Soğuktu, bende korku doluydum.
"Biliyorum." dedim basitçe.
" Görevini merakmı ediyorsun?"
"Evet."
"Birazdan özel bir odaya geçilecek. Başkan ve damadın ailesi bir grup zengin piçlerin olduğu bu odada tek bir şey yapmanı isteyeceğim."
Gözlerimi kırpıştırdım ve ağzından çıkacak o altın cümleleri ilgiyle bekledim.
"Dikkat dağıtacaksın. Ama bunu öyle bir şekilde yapacaksın biz o koruma dolu odadan o gelini kaçırırken kimse bunun farkına bile varmayacak. Biz o odadan çıktıktan on dakika sonra tek başına kaçmanın bir yolunu bulacaksın. Yakalanırsan seni bundan önceki partnerime yaptığım gibi herkesin ortasında yavaş yavaş öldürürüm. "
Şaşkınlıkla ağzımı o kadar çok açtım ki titediğimin farkında olmadan kolunu tutmuştum.
"Ciddi değilsin..." dedim ona inanmamayarak. Bakışlarını benden ayırmadı.
"Bunu sana tekrar etmeyeceğim," dedi bana daha önce olduğu gibi aynı ciddi ve tamamen rahatsız edici ses tonuyla.
"Benden ne yapmamı bekliyorsun? Onların dikkatini bir tek kafama silah dayarsam o kadar uzun süre çekerim."dedim ona, onun bana baktığı kadar soğuk bir şekilde bakarak.
Sonra elinde tuttuğu silahı avuçlarıma bırakınca gözlerim iri iri açıldı. Yüzüme yaklaşıp kulağıma fısıldadı." Belkide bunu istiyorum. Yakalanacağını anladığın an o tetiği çekip kendini öldürmeni istiyorum. Tabi bunu yapacak cesaretin varsa."
Sıcak nefesi dalga dalga göğsümün açıklığına doğru ilerledi. Çok iyi bilinen ve içime gömülen duyguyu hissettiğimde kalbim çılgınca atmaya başladı... Korku .
Başım ağrıyordu.
"Seni adi.. " dedim ve sesimin titrediğini fark ettiğimde kendime küfrettim. Omurgamdan aşağı mantıksız bir korku birikiyordu. Gözlerim siyah gözlerinin karanlığında gezindi ve beni orada öylece bırakırsa yere yığılacağımı biliyordum.
"Söyle ve işkenceni bine katla. Mezarda ölürken senin çığlıklarını dinlerim."
Sustum. Bu oluyor olamazdı. Tek istediği çöküşümü izlemek. Korkumu izlemek. Herşeyi berbat etmemi istiyordu.
Arkasını döndü ,"O yüzündeki ifade için kırmızı şarap içebilirim Maria." dedi omzunun üzerinden ve arkasını döndüğünde yüzünün bir ölü kadar soğuk olduğunu gördüm. Ellerimin titremeye başladığını hissettim. Beni kafamın içinde ki korkuyla baş başa bırakarak gitti. Ellerimle tutunacak bir yer aradım. Lavabo. Lavaboya gitmeliydim. Yalpaladığımı fark etmeden salonun koridoruna çıktım. Herhangi bir garsona lavaboyu sordum.
"Koridorun sonunda." dediğini duyunca koridorun sonuna kadar titreye titreye gittim. Ama kapının orada biriyle çarpışınca düşecekken biri tarafından son anda yakalanmasaydım yeri boylardım.
Sarı saçlarını, boyunu ve manidar gülümsemesini gördüm.
"İyi misin?"
Yeşil gözlerine baktım. Onun gözleri elbisemden aşağı yukarı gezindi nazik ve ilgili bir ifadeyle gözlerimde durdu.
"Evet... Teşekkür ederim."
"Neyiniz var? Hastaysanız aile doktorumuz burada hemen size bakması için çağırabilirim."
Dediklerini duyunca şaşkınlıkla gözlerimi iri iri açtım.
"Ah, iyiyim sadece gürültü ve insan kalabalığı beni rahatsız ediyor."
"Kalabalıktan rahatsız biri olarak oldukça büyük bir organizasyonun ortasında bulmuşsunuz kendinizi. Siz erkek tarafımısınız?"
"İsminiz nedir?" diye sordum sorusuna cevap vermekten kaçınarak. "Gerçekten ilginiz için minnettarım. Ama anlayacağınız gibi, bu gecenin bitmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Gitmem gerekiyor. "
Adam bana baktı ve yüzünde bir gülümseme oluştu. Çirkin değildi,aksine yakışıklıydı, bir beyefendi duruşu vardı.
"Seni bir ara yemek yemeğe davet etsem ve bu teşekkürünü o zamana saklasan."
"Üzgünüm ama... Daha isminizi bilmiyorum. Sizde benim tabi. Belkide kötü biriyim. Güvenip beni neden davet ediyorsunuz?"
"Tamam, ama en azından bana adını söyleyebilirsin, değil mi?" diye sordu.
"Benim adım Maria." dedim.
Elini uzatarak, "Mad," dedi parlak bir gülümsemeyle, "Tanıştığımıza göre yemek teklifine ne dersin?" diye sordu.
"Teşekkürler Mad," dedim. Ama bu ısrarcı adamdan kurtulmalı ve o Azraile kendimi kanıtlamak için büyük bir plan kurmalıydım. "Ama size güvenmem için beni düşmekten kurtarmandan fazlası lazım." aramıza mesafe koydum.
"Sanırım haklısın ama beni tanıman için önce bir yerde oturup konuşmamız lazım değilmi, böyle kestirip atmak biraz hoş karşılanmayabilir. "
Dalga mı geçiyordu yoksa ciddi miydi? Yardımsever miydi yoksa ısrarcı mıydı? Benimle flört mü ediyordu yoksa başıma bela mı oluyordu?
"Mad, sen erkek tarafımısın yoksa kız tarafımı?" aniden konuyu değiştirdiğime bir kaç dakika şaşırdı ama sonrasında kendini toparladı.
Yüz ifadesi buruk bir hâl aldı, "Gelinin kuzeniyim." deyince umutsuzca adamın suratına baktım. O kadar davetli arasından gelinin kuzenine çarptım öylemi?
"Ah anlıyorum, anne tarafı kuzenmi yoksa babamı?"
Mad, nazik bir şekilde gülümsedi. "Amcamın kızı."
"Babanızda amcanız gibi siyasetin içindemi?"
Ellerini cebine koydu ve sırtını duvara yasladı. Kesinlikle iyi bir şey söylemeyecekti.
"Amerikanın askeri üssünün komutanı." dedi sanki bundan yakınır gibi. "Her yere korumalarla gitmek beni biraz bıktırmış olabilir." dedi devamında. Neden yakındığını anlamıştım.
"Ah, Anlıyorum. Kimse ailesinin mesleğini seçemiyor öyle değilmi?"
"Seçebilseydim kesinlikle bir balıkçının oğlu olmak isterdim."
Ülkenin askeri komutanın oğlu, seçme hakkı olsaydı balıkçının oğlu olacaktı öylemi. Bu şaşırtıcıydı.
"Aileniz ve kuralları çokmu sıkıcı?" belki biraz bilgi öğrenebilirdim. Yararıma kullanacağım ufak bir bilgi için neler yapmazdım.
"Fazla sıkıcı. Amcam babamdan daha maceracı biri. Ama babam mesleği yüzünden sürekli katı ve gülümsemeyi bilmeyen bir adam. Ama amcam öyle değil. Eğlenceli siyasi patilere katılmayı..." Sonra biraz fısıltıyla, "Güzel kadınları ve parayı sever. Onunla eğlenmek daha kolay."
Güzel kadınları sever öylemi?
"Özür dilerim anlayamadım. Güzel kadınları derken.. Yani başkan evli değilmi?"
Mad sinsi sinsi gülümsedi. "Anlaşmalı bir evlilik. Amcam gençliğinde fazla hızlıydı. Nerede güzel ve alımlı bir kadın görse onunla mutlaka yemek yer ve sohbet ederdi. Bir şey yaşayacağı için değil sanırım güzel kadınların hayatını merak ediyordu. Onları dans ederken izlemeyi.."
Başkana bak sen. Yaşı almış başını gidiyor. Utanmaz adam. Neyse bu bilgiyi kullanacaktım. Aklıma bir fikir gelmişti. Delicede olsa işe yarayabilirdi.
" Peki sen hangisine benziyorsun Mad? Babanamı amcanamı? "
Mad neyi kastettiğimi çabucak anladı. Bir beyefendi gibi kravatını düzeltti. "Amcam gibi güzel kadınlar ile vakit geçirmeyi ama aynı zamanda babam gibi onları korumayı seviyorum. Yani ikisinden bir şeyler aldım."
"Ne kadar çelişkili bir davranış." dedim sahte bir gülümsemeyle.
"Biraz."
"Peki Mad, tanıştığıma memnun oldum. Gerçekten yemek davetin için teşekkür ederim ama gelemeyeceğim için üzgünüm. Umarım bir gün hoş bir yerde tekrar karşılaşırız."
Mad şaşkınlıkla gözlerini büyüttü.
"Evet, tabii... Umarım." dedi şaşkınlıkla.
"O zaman size iyi eğlenceler. "
"İyi geceler Maria."
Lavaboya girdim. Ayna karşısında süslenen kadınların arkasından geçerek kapısını açtığım bir lavaboya kendimi attım. Kapıyı kilitledim ve klozetin üstüne oturdum.
Azrail, başardığımı görünce o yüzündeki ifade için kendime ödül vereceğime yemin ediyorum. Kendime sözüm olsun.
"Yüzünü kara çıkardığım zaman sana aslında herşeyi başarabilecek bir kadın olduğumu göstereceğim." dedim göğsümde bir sızı hissederek. Beni basit bir kadın olarak görmesine izin verecek değildim.
Kendimi toparlamalı ve görev için acil bir plana ihtiyacım vardı. Kafamda ki süreci tekrar tekrar gözden geçirdim. Başarma olasılığım elliydi. Kaybetme ihtimalimde yüksekti. Eğer kaybedersem verdiği silahla kendimi öldürmemi istiyordu. Alçak.. Alçak adam.
Zaten bunu yapacak cesaretim olsa şuan aileme kavuşmuş olurdum. Telefonuma gelen mesaj sesiyle irkildim. Telefonu klozete atıp onu çıldırtma isteğimi bastırdım. Bu sefer bu köşk ile beraber beni yakardı.
Mesajı okudum.
"Salona gel."
Ellerimi yumruk yaptım. Şuan yatağımda olup yastığa yumruk atarak çığlık atmak istiyordum. Ama bunu sonraya sakladım. Elbisemi düzeltip derin bir nefes aldıktan sonra lavabodan çıktım ve salona doğru yaklaşırken kapının önünde elinde sigarayla beni beklediğini fark edince adımlarım yavaşladı.
Bu adama kafa tutarak hayatımın hatasını yapıyordum. Ama zaten bir hayatım yoktu. Olanda onun ellerinin arasındaydı. Beni fark edince takip etmem için gözleriyle işaret verdi. Geniş sırtına bakarken arkasından yürüdüm.
İşte başlıyordu. Aman Allah'ım ya kazanacaktım ya da kafama sıkacaktım. Üst kata çıktık. Siyah üzerinde beyaz bir kuğunun resmi olan kapıdan içeri girdik.
Gelin, damat her ikisinin ailesi, generaller ve bir çok askeri rütbede insanlar vardı. En az elli kişi. Odanın içinde on adımda bir korumalar vardı. Hepside iri yarıydı. Ben bitmiştim. Kesin olarak kaybedecektim.
Derin bir nefes aldım. Carlos bana elini salladı. Azrail yine tek kelime etmeden benden uzaklaşınca Carlos'un yanına gittim.
"Gerçek şu ki sana acıyorum." dedi sırıtarak. Kendimi daha da kötü hissetmeme neden oldu.
"Sus Carlos."
"Maria, bu adam insanın karşısına çıkabilecek en kötü şey. Ölümle sevgili olmak gibi bir şey senin durumun. Ne kaçabilirsin ne de her an yaşayabileceğinin bir garantisi var." dedi.
"Ölümle sevgili olmakmı? Neden böyle acayip bir benzetme yaptın?" diye sordum, bu cümleleri sanki gerçekmiş gibi zihnimde bir araya getirmeye çalışarak.
Carlos tekrar güldü.
"Çünkü sen ölmeye aşık olan bir kadınsın. Ee ölümde efendimiz olduğuna göre. Ölümle sevgilisin şuanda Maria. "diye yanıtladı.
"Bu saçmalık. Dünyada son erkek o kalsa bile bir kurtla çiftleşirim yinede ona aşık olmam. Öylede ciddiyim."
"Upps, seni duydu." Carlos vahşi bir sırıtışla arkamı işaret edince alt dudağımı ısırdım. Tam arkamda duruyordu.
Yavaşça ona doğru döndüm. Siyah gözleri buz gibiydi. Her zamanki gibi olduğunu fark edince rahatladım. Kızmamıştı. Bu iyi bir şeydi değilmi? Beni yakarak en azından şuan öldürmeyecekti. Allah'ım yakarak öldürmeyeceği için sevinir olmuştum.
"Aklında bir plan kurdun mu?"
"Evet." dedim çenemi kaldırarak.
"Dinliyorum." dedi kaba bir sesle.
Yutkundum. "Söylemeyeceğim." dedim intikam ateşinin tüm vücuduma yayıldığını hissederek.
"Maria." dedi soğuk bir sesle. Ama korkutacak kadar sert çıkmamıştı.
"Kızmadan önce.." dedim hemen. "Söylemeyeceğim çünkü izleyeceksin. Herkes izleyecek."
İki elini yanlarıma doğru uzattı ve beni masayla arasına sıkıştırdı. Yakınlığı sıcaktı ve yakında olduğunu bilmek beni biraz daha az rahatsız etti.
"Beni kışkırtırsan." dedi.
Büyük bir küstahla yüzüne yaklaştım. "Ne yaparsın?"
Gözleri önce dudaklarıma sonrada göğüs dekolteme kayınca mide çukurumda bir yanma hissettim.
"Seni inletirim." deyince doğru duyup duymadığımı anlamak için şok olmuş bir ifadeyle yüzüne bakakaldım. Yüzümün kızardığını görünce gözlerinde bir ışık yandı. "İşkence ederek." deyince rahat bir nefes aldım. Sonra kendini geri çekti.
"İşaret verince. "dedi ve bir kez daha uzaklaştı. Kalabalık kapıdan içeriye doğru ilerlerken, Carlos da yanımdan uzaklaştı. Masaya tutundum ve sandalyeye oturdum. Kulak zarlarıma giren vahşi ve tekrarlayan müzik korkunçtu. Başımın ağrısını ikiye katlıyordu.
" Maria, tekrar karşılaştık." İsmimi duyunca gelen kişiye baktım. Mad? Zaten aynı ortamda karşılaşma ihtimalimiz imkansız gibi tekrar karşılaştık diyordu.. Ne kadarda komik.
Bana yaklaşana kadar gözlerimi adama diktim.Beni görünce yüzünde kocaman, manasız bir gülümseme belirdi.
Peki. Buda neydi, etrafımdan neden erkekler eksik olmuyordu? İnsanların arasından geçerken yanıma geldiğinde bakışlarımı doğrudan yanında ki tanımadığım adama diktim.
"Mad, uzun zamandır görüşemedik." dedim laf sokarak. Anında utangaç bir şekilde gülümsedi.
"Bu babam David. Baba buda sana bahsettiğim güzel kadın Maria."
Babasına neden ilk defa gördüğü bir kadından bahsediyordu. Mad hep bunu yaparmıydı? Yoksa o filmlerde izlediğim klasik abartılı bir gerçeklemi karşı karşıyaydım.
"Merhaba Maria."
Evet karşımda amerikanın askeri komutanı duruyordu.
"Merhaba, Bay David. " dedim düz bir sesle.
" Mad saatlerdir seni anlatıp durdu. Bende tanışmak istedim."
Mahçup bir gülümsemeyle. "Aslında yeni tanıştık ne anlattığını merak etmiş olsam fazlamı kaba olurum?"
Bay David anlayışla başını salladı. "Kesinlikle olmazsın. Benim oğlum birini ilk gördüğü an nasıl biri olduğunu anlar. Bana anlattığı kadar duru bir güzelliğiniz var."
Evet güzelliğimde övüldüğüne göre.. Bu konunun nereye gideceğini biliyordum.
"Teşekkür ederim ama eminimki şu salonda güzelliği ile övülecek bir sürü kadın vardır." dedim Mad'a yan yan bakarak.
Gözlerinin kenarlarının kırıştığını gördüm.
"Her kadın güzeldir ," dedi yenilgiyi kabul ederek. Ama başını iki yana salladı."Ama burada ki kadınların hepsi estetik güzeli. Şu zamanda doğal güzellere rastlamak zor."
Bu ailenin güzelliğe takıntısı vardı sanırım. İki laflarından biri güzellikti ve biraz daha devam ederlerse midem bulanacaktı.
"Nerelisin Maria?" diye sordu bay David. Anlaşıldı kaçışım yoktu.
"İngiltere."
"İş içinmi buradasın?" diye sordu.
"Hayır, davet edildim."
Düşünür gibiydi.
"Carlos ile beraber geldim." diye ekledim.
Bunun üzerine başını sallayarak onayladı ve sanki başından beri en çok sormak istediği soruyu sordu.
"Carlos, Sevgilimisiniz?"
"Ah, hayır uzaktan bir aile dostuyum." dedim Carlos'un söylediği yalana devam ederek. O an üzerimde ağır bakışlar hissettim. Telefonuma gelen mesaj sesiyle zorlada olsa mesaja baktım.
"Maria, umarım komutanla konuşuyor olmanın bir sebebi vardır. Mantıklı olmazsa bedelini ödersin."
Dişlerimi sıktım ve hızlıca cevap yazdım. "Fırsatını bulmuşken komutana bütün gerçekleri anlattım. Birazdan seni tutuklamak için saldıracak ve bende arkama bakmadan kaçacağım.." yazdım ama göndermeye cesaret edemedim. Mesajı hızlıca sildim. Korku galip gelmişti. Sonra şunları yazdım. "Oğlu benimle ilgileniyor. Zorlu bir tanışma. Bir iyilik yapıp beni kurtarabilirsin."
Gönderildi.
Telefonu çantama koymadan elimde tuttum. Ne yazacağını merak ederken beklediğim süre bana bir asır gibi gelmişti.
Sonunda beklediğim ses gelince heyecanla mesajı okudum. Ama okumaz olaydım.
" Mad, ülkenin genel evlerini işletiyor. Tam bir köprü altı adamı. Acaba seninle neden ilgileniyor?"
Ağzım bir karış açık kaldı. Hemen ondan uzaklaşmak için lavaboyu bahane ederek hızlı adımlarla görünmeyen bir masaya gittim.
Halbuki beyefendi birine benziyordu. Üstelik babası komutandı. Nasıl cesaret ediyordu?
Telefonuma bir mesaj sesi daha geldi. Okuyunca bu sefer gözlerim yerinden fırlayacaktı sanki.
"Kurtarılmayı istemiştin. Bana inanman güzel Maria."
Yalan söylemişti. İnanmıyorum ve bende saniyesinde ona inanıp koşar adımlarla masadan kaçmıştım.
Hızlıca mesaj yerini açtım. "Adi pislik, senden nefret ediyorum, o güzel gözlerine yumruk atacağım. Kıçımın taşıyıcısı.." yazdım ama göndermeden bir süre bekledim. Ben ne yapıyordum böyle? Sakinleşirken az kalsın kendi ölümümü imzalıyordum. Allah'ım bu mesaj gitseydi sonum o kadından bile kötü olurdu. Silmek için telefona baktığımda bileğime yapışan bir el ile donup kaldım.
Carlos telefonu elimden alıp mesajı okudu.
"Maria sen delirmiş olmalısın. Bunu ona göndermeyecektin değilmi?"
Başımı hızlıca iki yana salladım. "Yemin ediyorum göndermeyecektim. Sadece öfkeliydim yazıp silecektim."
Telefonu elinden kaptıktan sonra mesajı sildim. Rahat bir nefes alarak sandalyeye oturdum. Ölümün kıyısından dönmüştüm.
"Ancak bir deli ona böyle bir mesaj yazar." dedi sırıtarak.
"Hey bu çokmu komik."
"Evet, suratını görseydin kahkaha atardın." dedi kızarmış yanaklarımı göstererek.
Tam bir şey söyleyecekken telefonum çaldı. Açtım.
"Sıra sende Maria."
İşık yandı ve etrafımızdaki kalabalık hareketlendi.
✩✩✩
Bölüm sonu..
Öhöm Meryem'in yazdığı mesajlar komik değilmi? Ben yazarken gülüyorum. Keşke Azrail okusaydı demek isterdim ama bu sonu olurdu kızımın.
Ama en azından biz okuyoruz değilmi?
Evet okurlarım normalde ben aşk üçgenini pek beceremem ama bu hikayemde denemek istedim ve Mad karakterini yazdım.
Kör kütük aşık olacak adam bize.. Azrailin bunu görmesi için sabırsızlanıyorum.
Evet yarınki bölüm çok tatlı ve eğlenceli bol ateşli olacak. Şimdiden heyecanlıyım.
Bol yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın.
Görüşürüz🤎🤎🤎
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.25k Okunma |
380 Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |