13. Bölüm
Kupa Kızı / Sahtekar / '13'Tutsak

"13"Tutsak

Kupa Kızı
kupakizii0

 

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

 

 

 

"Ruhu çok ağrıyordu, her zaman gülüyor olsa bile... (Şeker Portakalı)"

 

 

 

ᥫ᭡ ִֶָ𖤐

Bölüm şarkısı :

Hayatın bir çıkmaza girdiğinde, ani pratik bir çıkış ararsın. Kurtulmanın tek yolu o çıkmazdan uzaklaşmaktır. Fakat benim için bir sorun vardı. Ben binlerce adımda atsam, binlerce köşeye dönsem hepsi onun çıkmazıydı. Azrailin ölüm çıkmazı.

O an anlamıştım ondan kaçmanın anlamı yoktu. Sadece buna direnmenin bir yolunu bulmalıydım.

Bir kaç haftadır günlerimiz fazla aynıydı. Kahvaltı, biraz pratik, ortak salonlarda görevler ile ilgili dersler sonra akşam yemeği ve uyku.

Son haftalarda Azrail yine ortalarda yoktu. Ara sıra kendimi onu ararken bulmak dışında sıradışı hiçbir şey yaşanmamıştı. Hatta Nikki bile şu aralar çekilir hale gelmişti. Aynı kaderi paylaşan üç kadın yeri geldiğinde sessizce birbirine yardım ediyordu.

Hannah bu duruma şaşırıyordu. Çünkü Nikki bencil biriydi. Her şeyden önce kendini düşünüyordu. Yinede artık ona katlanmak daha kolay hale gelmişti.

Bunların dışında karargahtaki kadınların öldürücü bakışlarına maruz kalıyorduk. Bize asla nazik bakışlarla bakmıyorlar tam aksine ellerine geçecek ilk fırsatta yüzümüzü tırnaklarıyla parçalayacak gibi hazır olda bekliyorlardı.

Özellikle düşman olarak baktıkları bendim. Nedenini anlayabiliyordum. Birincisi - Azrailin ortağıydım. İkincisi - Hala ölmemiştim.

Buna rağmen yerimde olmak onları için gururdan daha fazlası olacaktı. Kıskanç ifadeleri günden güne sinirlerimi bozsada bu tür bakışlara hep alışkındım. Her zamanki gibi susmayı ve umursamamayı tercih ettim.

Bir gün Carlos Azrailin bir göreve gittiğini ve kısa bir süre karargaha atanan adamın geleceğini söyledi. Bu acayip durum asla hoşuma gitmemişti. Azrail nereye gitti, beni neden bu göreve götürmedi ve neden onun yerine bir adam atanıyordu?

Onun yerine layık kimseyi göremediğim için belkide. Asla cevap alamayacağım bu soruları aklımda tuttum. Zamanı gelince Carlos'u sıkıştırarak konuşturmayı deneyecektim.

Şimdi ise hepimiz arazide toplanmış yeni atanan adamın gelişini bekliyorduk. Ben Hannah ve Nikki en arkadaydık. Göze batmamak bizim en önemli kuralımızdı.

Kapı açıldı ve adam içeri girdi. Yürüyüşü dik bakışları korkusuzdu. Bir komutanın yüz ifadesi ve korkusuzluğunu taşıyordu. Kaşlarındaki jilet izleri yüzüne ayrı bir korkutuculuk katmıştı. Adamın yüzü hariç her yerinde dövme vardı ve pekte iç açıcı görüntü değildi.

Yaklaştıkça dövmelerin ne olduğunu neye benzediklerini görünce midem kalkmıştı.

Cinsel fotoğrafları her yerinde dövme yaptırmıştı sapık pislik. Bu adamdan olduğunca uzak duracaktım. Onun o kötü enerjisi yüzünden kafamın tepesinde bir ağrı başlamıştı.

"Bir süre komuta bay Alexander'da olacak. Saygılarınızı sunun." diye bağırdı Carlos.

Arazide gür bir ses yankılandı. Herkes aynı cümleleri tekrar etti. Benim dışımda. Böyle bir adama saygı sözcükleri söylemek içimden gelmiyordu.

"Emirleriniz bizim için ölmek ve yaşamak demek."

Kaşlarımı çattım ve bu cümleleri bir çöp konteynırına tekme atmak gibi bir kenara fırlattım.

İsmini öğrendiğim bay Alexander şahin gibi gözleriyle herkesin yüzüne baktı. Seside görünüşü kadar sertti.

"Benimle iyi geçinirseniz terfi alırsınız, benimle kötü geçinirseniz bundan sonra ki hayatınızı bok çukurlarında geçirirsiniz."

O bok çukurunda boğulman dileğiyle bay Şerefsiz.

İçeri gidince rahat bir nefes aldık ve herkes gündelik görevlerine geri döndü. Bugün benim için atış talimatı vardı. Saatlerce binanın ikinci katında tabanca dahil bütün silahlar ile atış yaptım. Silah eğitmeni en çok keskin nişancı kullanmamı beğenmişti. Hatta bu konuda doğal yeteneğim olduğunu söyledi.

"Bunun üstünde duralım Maria. Haftada bir araziye çıkalım ve bu yeteneğini geliştirirsek ülkenin bir numaralı keskin nişancısı olabilirsin. Kim bilir belki adam öldürmek için sana milyarlar ödeyebilirler."

Söylediği cümlelerin başı elbetteki gurur vericiydi ama hayır, adam öldürmek istemiyorum. Nefsi müdafa dışında asla bunu yapmayacağım. Şimdilik öğrenmek ve iyi bir keskin nişancı olmak için eğitmeni kullanmaya karar vermiştim.

Bir kaç gün sonra askerlerin enerjisi açısından minder dövüşü yapılacaktı. Bay Alexander'ın eğlenmesi için yapıldığını bilmeyen kendine zekiyim demesin tabi. Bunu bildiğim için ben katılmadım ama Hannah bu konuda çok istekliydi. Kadının dövüş konusunda doğal bir yeteneği vardı. Hızlıydı ve kurbanın zayıf noktalarını hedef alarak kısa sürede etkisiz hale getiriyordu. Ona destek olmak için yarışma günü yanında olmaya karar vermiştim. Sürekli pratik yaptı ve kendini kanıtlama arzusuyla yanıp tutuşuyordu.

Arazinin ortasına bir pist kurulmuştu. Bir futbol sahası gibi yuvarlak bir alan kurulmuştu. Sandalyeler basamak basamak yükseliyordu. Sahanın ortasında kırmızı bir minder vardı. Otuz metre genişliğindeydi. Nikki ile en öne geçip oturduk. Neredeyse herkes gelmişti. Hannah minder dövüşçülerinin yanında bekliyordu. İsmi söylenince çıkacaktı.

Nikki konuşunca dikkatim dağıldı. Nefret dolu gözleri tek birinin üstündeydi. Bay Alexander'ın.

"Pedofili şerefsiz. Geçen yıl hakkında dedikodu çıkmamış gibi nasılda gururla oturuyor." dedi.

"Ne dedikodusu?" diye sordum merakla.

"Evinde bir parti vermiş ve partiye katılan bir adamın on yedi yaşında ki kıza taciz etmiş. Yani bütün karargahlara bomba etkisi yaratmıştı."

Şerefsiz!

"Yani ilk defamı böyle yaptı yoksa ilk kezmi yakalandı?" diye sordum. Adamın zaten suratından ve dövmelerinden bir pislik olduğu anlaşılıyordu.

"Daha önce kadınlara tecavüz ettiğini para karşılığı değişik fantezileri olduğunu biliyorduk ama bu sefer bir genç kıza yaptıkları baya gürültü yaptı."

Adamın suratına öfkeyle baktım. "Nasıl hâlâ burada böyle bir rütbede bulunuyor?"

Nikki suratıma bir aptalmışım gibi baktı. "Tatlım, buradaki kimse melek değil. Neler yaptığımızı gördün. Adam öldürmek, hırsızlık, organ kaçakcılığı, define avcısı. Sence onu kim yargılayabilir?"

Ellerimi yumruk yaptım. "Bir sınır olmalı. Buradaki herkes her istediğini yapmamalı."

Nikki bıkkınlıkla iç çekti, "Maria tek kuralımız ne?"

Dişlerimi sıkarak, "Yakalanmamak." hemen heyecanla ekledim. "Bu adam yakalanmış neden yargılanmadı?"

Nikki kahkaha atınca sinirlerim bozulmuştu. Daha yeniydim ama bir şeyleri bilmemek sinirimi bozuyordu.

"Bu yüzden cezası ağır oldu." dedi.

"Ne ceza verildi?"

Nikki'nin gözlerinde bir alev ışığı parladı. "Suç aleti ortadan kaldırıldı."

"Ne? Peki kim yaptı bunu?"

Nikki gözlerini devirdi. "Tahmin et."

Alt dudağımı ısırarak, "Azrail."

Kafasını yukarı aşağı salladı. Ellerini alkış yapmak için birleştirdi. "Ve bunu herkes izledi Maria. Burada olmayan bütün karargahta ki taşıyıcılara canlı yayın yapıldı. Alexander'ın acı dolu bağırışları günlerce unutulmadı."

Bir parçam onu acı çekerken görmeyi dilemeye başladı.

"Peki neden hâlâ üst bir rütbede?"

"Bir hata yapsada Azrailden sonra en iyi taşıyıcılardan. İşini yaparken acımasızlığa ile ünlüdür. Para ve ün için kendi bacağını bile keser bu adam. Tam bir pislik."

"Elimde olsaydı sadece bacağını kesmekle kalmazdım." dedim adamın suratını inceleyerek. Ortalamanın bir tık üstünde tipi vardı. Çirkin diyemezdim. Ama yakışıklı da demezdim. İkisinin ortasıydı.

"Yaşamayı hak etmiyor." dedi Nikki.

"Hayır, bu adam ölmeyi bile hak etmiyor. Elimde olsa ona her gün işkence yapardım. Öldürmeyecek ama acı çektirecek. Ölmek bu gibi adamlar için nimettir."

Nikki hayranlık ve biraz hayretle yüzüme baktı. "Biraz onu andırıyorsun."

Kaşlarımı çattım ama kimden bahsettiğini anlayınca öfkelensemde belli etmedim.

"Hannah çıkıyor." dedim minderi işaret ederek. Nikki bir şey demeden Hannah'ı izlemeye koyuldu.

Karşısında ki sarışın kadınla selemlaştı ve işaretle minder dövüşüne başladılar. Hannah için bu kadın kolay lokma olmuştu. Kuvvet harcamasına gerek kalmadan kadını yere sermişti. Nikki ayağa kalkıp bağırarak tezahürat yaptı. Sonra kolumdan tutup beni zorla ayağa kaldırınca alkışladım.

"Bravo Hannah arkandayız." tiz sesi tüm sesleri bastırınca herkes dönüp bize baktı. Hannah gülümsedi ve el salladı. Gülümseyerek elimi salladım.

İkinci raunta kadar yarım saatlik ara verilince Hannah'ın yanına gittik. Nikki koşarak sarıldı neredeyse İkiside yere düşüyordu.

" Tebrik ederim Hannah." dedim elimi uzatarak.

Hannah bir elime baktı birde yüzüme sonra kolumdan tutup çekerek sarıldı. Sırnaşık kız. Yine de bu beni gülümsetti ve sarılmasına nazikçe karşılık verdim.

"Harikaydın ikinci rauntu heyecanla bekliyoruz Hannah." dedi Nikki abartılı bir gülümsemeyle. "Peki kiminle dövüşeceksin?"

Hannah elindeki havluyla ensesinde ki terleri silerken minderin diğer ucundaki turuncu saçlı kadını gösterdi. Kadının karın kasını fark edince yutkundum. Vücudu iyiydi. Bir kadına göre, hayır bir erkeğe göre kasları ben buradayım diyordu.

O an birinin üzerimdeki ağır bakışlarını fark ettim. Bu bir koku olsaydı kesinlikle leş kokusu olurdu. Adeta vücudumdaki enerji tükenecek gibiydi. Bay Alexander pür dikkat bana bakıyordu. Yanında Carlos vardı ve yüz ifadesi iyi görünmüyordu. Bana bakan bay Alexander'a anlattığı şeyleri aslında anlatmayı hiç istemiyormuş gibi bir ifadesi vardı.

"O pislik bana bakıyor." dedim sırtımı adama dönerek. Nikki hemen anlayınca benim gibi korkuyla sırtını döndü.

Hannah şaşkın şaşkın bize bakınca Nikki fısıldadı. "Bay Alexander, Yiyecekmiş gibi Maria'ya bakıyor."

Hannah'ın elinde tuttuğu havlu elinden düştü. "Sanırım sadece bakmıyor bize doğru geliyor."

Kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Adeta moroton koşmuşum gibi atıyordu. Belki buraya gelmiyordur ve yanımızdan geçip gidecektir? Umarım öyle olur. Umarım ilk defa yanılırım ve böyle olur.

"Maria." Ama ismimi duyunca umutlarım uçup gitti. İsmim o iğrenç ağzına hiç yakışmamıştı. O an ismimi kimliğimden atıp fırlatmak istedim. Ağır adımlarla adama döndüm.

"Evet." dedim Yüzümdeki tiksinti ifadesini fark etmeyeceğini umarak.

"Çok ünlüsün Maria. Dansın tanrıçası diyorlar senin için. Ateşler üstünde dans eden kadın ile bizzat tanışmak istedim."

Benim için söylediği cümleleri alıp bir yerlerine sokmak istedim. Ellerimi yumruk yaptığımın hatta dişlerimi sıktığımın farkında olmadan konuştum.

" Sadece görevimi yaptım. Övülecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. "

Pantolonunun kemerine dokununca bir adım geri attım. Hayatımda ilk defa bir insandan bu kadar nefret ediyordum. Bütün hücrelerim nefret diye haykırıyordu. Endişemi fark edince bu hiç hoşuna gitmedi.

" Minder dövüşünden sonra odama gel. Bu bir emirdir."

Tam gidecektiki cümlelerim onu durdurdu.

"Ben sadece ondan emir alıyorum. Onun taşıyıcısı olduğumu biliyor olmalısınız."

Yüzünde bir kıskançlık ile bana döndü. Azraili pis bir şekilde kıskanıyordu. Anladığım kadarıyla herşeyiyle Azrailden nefret ediyordu.

"Şuan buranın yöneticisi kim?"

Pantolonumu sıkı sıkı tuttum." Siz. "

" O zaman sesini kes ve bitince odama gel. "öfkeyle yanımdan geçip gitti.

Nikki'nin korkudan gözleri dolmuştu. Hannah'ın bana ne zaman sarıldığını fark edemeyecek kadar öfkeliydim. Telefonumu çıkardım ve Azraile mesaj attım.

"Bay Alexander beni odasına çağırdı. Bu adam hakkında iyi şeyler duymadım. Sadece senden emir alacaktım. Bu adam ile muhattap olmak istemiyorum. Lütfen, onu arayın."

Bir kaç dakika ekrana baktım. Ama cevap gelmedi. Belkide çoktan aramıştı. Belkide asla aramayacaktı. Hemen arkamdan Carlos'un endişeli sesini duydum.

" Maria,"

" Carlos beni neden odasına çağırıyor. Ona ne anlattın? "suçluluk ifadesiyle yüzüme bakıyordu.

" Sordu anlatmak zorundaydım. Efendimizin taşıyıcısı ile özel tanışmak istedi. Emirlerine karşı gelemezdim. "

Hannah korku içinde Carlos'un kolunu tuttu." Bir şeyler yap ve Maria'yı oraya gönderme. "

Carlos umutsuzca başını salladı. "Yapabileceğim bir şey olsaydı yapardım."

Telefonumdaki mesajı gösterdim. "Ama o yapabilir."

Mesajı okudu, yüz ifadesi değişmeyince kollarım umutsuzca iki yanıma düştü.

"Şuan sahada Maria, böyle bir durumda telefonu yanına almaz ve kim bilir kaç gün sonra bakacak mesajına."

Kolunu tuttum. "Peki görseydi. Bir şey yaparmıydı?" diye sordum umutsuzca.

"Bu konuşmayı engellemek için Bay Alexander'ı uyarırdı. Ama efendimiz olmadan burada kimsenin sözü geçmez. Bir anlamı yok. Üzgünüm Maria. Kendini korumak zorundasın."

Gözlerimi bir kaç dakika kapatıp açtım. Sadece üçünün duyabileceği şekilde, "Nasıl koruyacağım? Bana dokunmaya çalışırsa ve onu öldürürsem suçlanırmıyım?"

Carlos korku içinde kolumu tuttu. "Sakın ha, bu intihar olur. Karargahların komutanları dokunulmazdır Maria. Onların cezasını sadece efendimiz kesebilir. Bu senin feci sonun olur."

"Siktir!" dedim öfkeyle. "Lanet olsun Carlos, sanada o şerefsizede."

Arkamı döndüm ve orayı hemen terk ettim. Kendimi bir lavaboya attım. Kapıyı kilitleyerek alevlenen öfkemi bastırmaya çalıştım. Onu öldüremiyordum. Bana dokunmaya çalışacak ve ben öldürmeyecektim öylemi. Bu karargahıda yakarım o adamıda. Sonununda çekeceğim acılar umrumda değil. Kimse bana dokunamaz. Kimse.

Minder dövüşü ne zaman bitti ve benim dakikalar sonra ismim nasıl anons edildi, zaman algımı öfkeden yitirmiştim.

"Maria, Bay Alexander'ın odasına."

Dizlerimin üstünde tuttuğum ellerimi yumruk yaptım. Lanet olsun bu adama! Lanet olsun Azrail sana! Lanet olsun herkese! Hepsinden nefret ediyordum. Beni bu duruma düşüren herkesten nefret ediyordum.

Öfkeyle lavabodan çıktım. Merdivenleri birer ikişer çıkarak yavaşlamadan o pisliğin beşinci kattaki odasının önünde durdum. Nefes nefese kalmıştım. Eğer bu pislik adam bana dokunacak olursa onu öldürecek ve bu karargahtan kaçacaktım. Beynimde çip olması ve Azrailin beni bulacak olması umrumda değildi. Kimsenin beni böyle aşağılamasına izin vermeyecektim.

Kapıyı bir kez tıkladım.

"Gel!"

Kapıyı açıp içeri girdim. Adamı karşımda tamamen çıplak görene kadar hayatımda hiç bu kadar öfkelendiğim bir an olurmuydu bilmiyorum. Bu adam kendini ne sanıyordu?

"Yaklaş Maria!."

Azrailin bana verdiği silah belimdeydi. En ufak bir temasından kafasını havaya uçurmak için hazır oldaydım. Yüzüne hatta vücuduna özellikle bakmadan arkasında duran herhangi bir objeye baktım.

"Seni korkutuyormuyum?" diye sordu içkisinden bir yudum alarak.

"Ben kimseden korkmam."

"Bunu hep söylerler ama sonunda yalvarırlar." dedi dalga geçerek.

"Kim onlar? Benim olmayacağım kesin."

"Çok sivri dillisin." dedi tıslayarak.

"Öyleyim." dedim egoyla. Evet bunu bil ve altta kalacağımı düşünme pislik.

Alaycı sesi iğrenç kahkahalarla odada yankılandı. "Olsun, böyle kadınlar beni hep etkilemiştir."

Ellerimi yumruk yaptım. "Bana söyleyeceğiniz başka bir şey yoksa odama gidiyorum." dedim arkamı dönerek.

"Var Maria, seni yarın test edeceğim."

Dönüp ancak suratına baktım. "Ne testi?"

"Bir taşıyıcısın, ne testi olabilir?"

Kaşlarımı çattım. "Neden özellikle beni tes ediyorsunuz?"

Bacaklarını açarak masanın üstüne oturdu. Bakma Maria! Bakma sakın. Bu çok iğrençti.

"Keyfim öyle istiyor." dedi sırıtarak.

Senin keyfini alır...

"Hazır olacağım."

"Benim testlerime kimse hazır olmaz. Yarın benim için eğlenceli bir gün olacak. Sabırsızlanıyorum. Bu arada testi geçemezsen yarın gece burada çıplak bir şekilde karşımda dans edeceksin."

Kulaklarıma inanamıyordum. Benimle nasıl böyle konuşuyordu?

"Kazanacağım, kazanmasam bile sizin karşınızda asla soyunmayacağım. Ne tehdit işe yarar ne de işkence. Bunu böyle bilin ve benim karşımda bir daha böyle konuşmayın."

Ne kadar kararlı ne kadar öfkeli olduğumu anladı ama bu söylediklerimi ciddiye almak yerine bir kez daha kahkaha attı.

" İlk defa bir kadına dokunmadan tahrik oluyorum. "

Şimdi şuraya kusacaktım. Suratını dağıtmadan önce öfkemide alıp odayı terk ettim. Şerefsiz köpek! Köpeklere hakaret olur bu söylediğim. Ne kadarda iğrenç bir yaratık bu.. Azrail'e kızdığım için bile şuan kendime kızıyordum. O böyle biri değildi.. Bir kadına böyle davranmıyordu. Bir kadının en zayıf en masum noktasını böyle kullanacak kasar aşağılık değildi.

Ama bu adam.. Adam bile değil bir leş kargasıydı. Umarım bok çukurunda boğulur ve yavaş yavaş ölürdü.

Öfkeyle kendimi odama attım. Hannah ve Nikki odanın içinde beni bekliyorlardı. Koşarak yanıma geldiler. Yatağımın üstüne oturdum.

"Sana.. Bir şey.." Hannah devamını getiremedi. Nikki bile benim için endişeleniyordu.

"Yapmadı, yarın beni test edeceğini ve eğer başaramazsam karşısında.." dişlerimi sıkarak, "Soyunup dans etmem için emir verdi."

Hannah öfkeyle kapıya doğru küfürler savurdu. "Tam bir orospu çocuğu. Şerefsiz nasıl böyle bir şey teklif eder? Efendimizin taşıyıcısı olduğunu bildiği halde bu ne cesaret?"

"Zaten sana bakışlarından belliydi Maria." Nikki omzuma dokundu. En az Hannah kadar üzülmüştü. "Bunları yaşadığın için üzgünüm."

"Bana dokunursa onu öldürürüm. Yemin ediyorum bunu yaparım kızlar."

Hannah elimi tuttu ve destek çıktı. "Öleceksek beraber ölürüz." Sokakta yürürken birisi çıkıp yeni tanıdığın birisi senin için ölüme gitmeye hazır deseler inanmazdım. Bir aptal olduğunu düşünerek gülerdim ama şuan bu oluyordu ve ben gülümsemekten çok ağlamak istiyordum.

"Teşekkür ederim Hannah, iyiki varsın."

Hannah'ın gözleri doldu. "Etme. Teşekkür edilmesini sevmiyorum."

Yüzümüze gelen yastıkla yere savrulduk. Nikki kollarını beline dolamış öfke dolu bir ifadeyle bizi azarlamaya başladı.

"Ben neyim burada? Üçlü grubun dışlanan kadını olursam bu grubu dağıtırım bilmiş olun."

Hannah ile birbirimize bakarak sırıttık. Biraz daha Nikki'yi aramıza almazsak bizide bu odayla beraber mezara gömecekti. Bileğinden tutup sarıldım.

"Sensiz biz tam olmayız Nikki." dedim alaylı bir gülümsemeyle.

"Doğru, sen olmazsan bize kim dedikodu verecek." Hannah dalga geçmeye başlayınca yüzüne bir daha yastık yedi.

Bir çocuk gibi yastık kavgası yapmaya başlamıştık. Yırtılan yastıklardan fışkıran tüyler havada dans ederken kahkahalar dört duvar arasında ilk defa özgürce dolanıyordu. En son kahkaha atalı yıllar olmuştu. O kadar uzak olmuştuki unutmuştum en son ne zaman böyle güldüğümü.

Nefes nefese kalmış bir şekilde yerdeki tüylerin üstüne uzandık. Havada uçuşan ve bir sonbahar yaprakları gibi düşen tüyleri izlerken üçümüzde geçmiş acılarımızı düşünmeye başladık.

Herkesin acısı kendisine en ağır yüktür derler. Hepimiz şuan dünyanın en büyük acılarını çekmiş üç kadındık. Ve bu üç kadın kırk metre kare odada bir sonraki hayatları için savaş veriyordu. Hayat ve yaşadığımız acılar bizi bir araya getirmişti.

Nikki bir anda dizlerinin üstüne çöktü. Gözleri heyecanla parladı. "Birbirimize söz verelim."

"Ne sözü?" diye sordu Hannah oturarak. Bende oturdum. Kafasında ne tür tilkiler dönüyordu acaba?

Elini ortamıza uzattı. "Ne olursa olsun sonunda ölüm olsa bile birbirimize ihanet etmeyeceğiz."

Şaşkın bir şekilde önüme uzatılan narin ellere baktım. Hannah beklemeden elini uzattı.

"Söz veriyorum. Bundan sonra benim ailemsiniz."

İkiside beklentiyle yüzüme bakınca tökezledim. Aile mi? Benim ailem ölmüştü. Bir ailem asla olamazdı. Kimseyi onların yerine koyacak kadar değer veremezdim. Bu yanlıştı. Canımı çok yakabilirdi.

"Ben.. Kızlar üzgünüm söz veremem." arkamı döndüm. İkisinin şaşkın ve üzgün olduğunu tek kelime etmemelerinden anlamıştım. Onlara değer vermediğim için değildi, sadece hazır değildim böyle bir bağa.

"Ölmeye mahkum insanlar birbirine bağlanmamalı. Ben.." sesim titredi." Bir kez daha değer verdiğim insanların, ailemin ölmesini kaldıracak gücüm yok. Üzgünüm. Size söz veremediğim için özür..." Sıcak bir el omzuma dokundu.

"Özür dilemene gerek yok Maria, seni anlıyorum. Büyük bir söz bu istediğim. Sen hazır olana kadar bekleyebiliriz ve bundan dolayı sana asla kızmıyorum. Kim bilir Geçmişinde ne acılar yaşadın?"Nikki den böyle olgun cümleler duymayı beklemiyordum. Ama iyi hissettirmişti.

" Teşekkür ederim. "Yerden destek alarak ayağa kalktım." Ben biraz ortak salonda vakit geçireceğim iyi geceler. "

Yüzlerine bakamadan odayı terk ettim. O gece odama gitmedim. Ortak salonda koltuğun üstünde uyumuştum. Geceleri kimsenin uğramadığı tek ortak salon dördüncü kattaydı. Her katta bir tane vardı ama buraya pek uğramıyorlardı. Sanırım sadece bir tek koltuk olduğu için olabilirdi. Onlar için boş bir salon olabilirdi ama benim için öyle değildi.

Kahvaltıdan sonra Alexander beni üçüncü kattaki test odalarından birine çağırttı. Kahvaltıda kızları göremeyince onları görmek istedim ama fırsatım olmamıştı.

Kapıdan içeri girdiğimde önce Alexander'in suratını sonra iki elinden akan kanları sonrada duvara zincirlenmiş arkadaşlarımın yaralı bedenlerini gördüm.

İğrenç sesi kulağıma değene kadar olduğum yerde donup kalmıştım. "Kahvaltını iyi yaptın mı Maria?"

Sorusunu umursamadan yarı baygın arkadaşlarıma koştum ama saçımdan tutulup duvara fırlatılana kadar herşey iyiydi tabi. Beynimde ki sinir damarlarım sanki yerinden oynamıştı. Kafama inen şiddetli ağrı bende büyük bir öfkeyi uyandırmıştı.

Yere eğilip saçımdan tutup başımı geri yatırdı. Kanlı elleri saçlarımı kırmızıya boyamıştı.

"Tek birini kurtarabilirsin Maria. Ya Hannah Ya Nikki. Birinin zincirlerini çözeceksin birinin kafasına sokacaksın. Seçim senin." başımı itince yere savruldum.

Beni aşağılıyordu. Bu ne cüret! Kimsenin bana böyle davranmasına izin vermedim vermeyeceğim.

Kafama ikinci sert bir darbe alınca yüzümün önüne kafama fırlatılan tabanca düştü.

" Tek, kurşun tek ölüm. "

Silahı aldım ve ayağa kalktım.

"Maria," Hannah çatallayan sesiyle konuşmaya çalıştı. Sanki boğazından aşağı ipler sarkıtılmış ve o ipler konuşmasını engelliyordu. "Canım çok acıyor." Kolunda ve karnında kesikler vardı. Şerefsiz iki kadınıda et doğrar gibi kesmişti.

"Hadi vur birini!" Hemen arkamdan sesini duyunca ondan bir iki adım uzaklaştım. O sırada Nikki uyandı. Önce ne olup bittiğini anlamak için etrafına baktı sonra bana ve arkamda duran Alexander'in suratına baktı. Çok geçmeden burada ne olup bittiğini anlamıştı. Gözlerinde ki korkudan anlıyordum.

"Biliyorum Maria, iyi bir arkadaş olamadım. Sanırım Hannah'ı seçeceksin. Ölmek istemiyorum.." Sesi titredi gözlerinden sıcak yaşları yanağından aktı. "Ama benim yüzümden Hannah'ın ölmesinide istemiyorum."

"Ne ölmesi Nikki? Sen neyden bahsediyorsun?" Hannah şaşkındı. Elimdeki tabancayı görene kadar olayları anlamamıştı. Muhtemelen canı yanıyordu ve o an düşünceleri o yönde yoğunlaşmıştı.

"Aslında dün söylemeyi çok istedim." dedim hüzün dolu bakışlarımla. Silahı tutan elimi titremesin diye sabit tutmaya çalışıyordum. "Evet ben kimseyi umursamayan biriyim. Kim ölmüş kim acı çekmiş kim zorbalanmış.. Bunlar benim için artık duvarlar arkasına atılmış olumsuz duygularımdan ibaretti. Kimseyi hayatıma almak istemedim çünkü bir gün ölümlerini görmek ve acı çekmek istemiyordum. Çünkü kalbim bir kez daha böyle büyük bir acıya katlanmazdı. Ama lanet olsun ki şuan yine korktuğum ve kaçtığım ne varsa karşımda. Özür dilerim kızlar. Ben gerçekten dün söylemem gerekiyordu.. Söz veriyorum biz her zaman bir aile olacağız. "

İkisininde yüzünde acı bir tebessüm vardı. Hiç olmadık yerde hiç olmadık zamanda benden duydukları bu itiraflar kalplerine su serpmiş gibiydi.

" Beni öldür! "dedi Nikki. Hemen ardından Hannah bağırdı." Sakın ha, beni öldür. Zaten ben çoktan hazırdım. "

Silahı önce Hannah'a doğrulttum. Gözlerini hemen kapattı. Nikki için ölmeye hazırdı. Dudaklarım titredi. Yavaşça namlunun ucunu Nikki'ye doğrulttum. Hannah gibi gözlerini kapattı ve sevinçle şakıdı. "Sevgilim yanına geliyorum." Sanki birisi kalbimi sıkıp geri bırakmıştı.

Ama hayır yeni bulduğum ailemi koruyacaktım. Bir kez daha olmayacaktı. Herşey çok hızlı gelişti Alexander ne olduğunu anlamadan arkamı döndüm ve ateş ettim.

Acıyla geri sıçradı ve duvar boydan boya Alexander'ın kanıyla boyandı. O an içeri Carlos girdi. İki adamla birlikte. Alexander'ı omzundan vurduğumu ve yerde acıyla kıvrandığını görünce bana dehşet verici bir ifadeyle baktı.

"Seni sürtük!" diye bağırdı Alexander. "Sana hayatın boyunca yaşamadığın acılar yaşatacağım. Ayaklarımı öpeceksin kahpe karı! " Elimdeki tabancayı öfkeden patlamak üzere olan suratına fırlattım.

O an ilk kez bağırdım. "Senden korkmuyorum kıçımın taşıyıcısı. Haydi bende bütün işkencelerini dene sesimi çıkarırsam banada Maria demesinler."

Carlos'un yanındaki iki adam beni kolumdan tutup dışarı sürüklediler. Hannah ve Nikki'nin çığlıkları koridoru inletmişti. Beni İşkence odasına fırlatıp kapıyıda üstüme kilitlediler.

Sessizce yere oturdum. Ne olacaksa olsun. Ondan korkmuyordum. Bende Meryem isem bana ne yaşatırsa yaşatsın yalvarmayacaktım.

"Hayatı işkenceyle geçen bir kadını işkence ile tehdit ediyordu. Asıl aptal oydu." haykırdım ama benden başka kimse duymadı.

Dizlerimi karnıma çekerek kollarımı etrafıma doladım. Başımı kolumun üstüne koydum. Kanımda adrenalin bir zehir gibi dolanıyordu. Azrail bunları öğrendiğinde ben çoktan ölmüş olurdum. Acaba ne düşünecekti? Ondan sonraki güçlü taşıyıcıyı omzundan vurduğumu söylediğimde öfkelenirmiydi? Yoksa beni bu zamana kadar yapmadığı bir ifadeyle takdirmi ederdi? Peki ya öldüğümü söylediklerinde ne yapardı? Bence kesin Alexander'i öldürürdü. Bana değer verdiği için değil.. Beni öldürmeyi çok istediği ve bu elinden alındığı için. Tam olarak bu sebepten o pisliği cehenneme yollardı.

Bir kaç saat karanlık odada kaldıktan sonra kapı gürültüyle açılınca gelen kişinin Alexander olduğunu anladım. Carlos hemen arkasındaydı. Yüzünde soğuk ama sinirli bir ifade vardı. Sanki karşı gelmek istiyor ama canını daha çok seviyordu. Onu anlıyordum. Hiç yaşamak isteyen biriyle yaşamak istemeyen birinin can derdi aynı olmazdı.

"Seni sürtük bunun bedelini ödeyeceksin. Tutun şunu!"

İki adam beni kollarımdan tutup yere bastırdı. Elindeki yeni fark ettiğim bıçağı ile yüzüme yaklaştı. Tek eliyle boğazıma yapıştı. Ve kazağımı keserek beni sadece sütyenle bıraktı. Aynı şeyi pantolonumada yaptı.

" Bana dokunamazsın. Seni köpeklere parçalatırım." dedim bağırarak. Suratıma inen tokatla başım yana savruldu.

"Sana şurada tecavüz etsem kimse yardımına gelmez. Senin sürtük bedeninle ilgilenmiyorum. Acı için buradayım. İnan senin çığlıkların beni daha çok tatmin edecek."

Sonra karnıma sert bir tekme atınca iki büklüm oldum. Kan beynime sıçramıştı. Durmadı. Bir, iki, üç, dört. Ard arda tekmeledi yüzüme tokat attı. Adeta bundan zevk alıyordu. Dediği gibi kimsede ona karşı gelemedi.

Artık fazla acıdan bedenim uyuşmuş artık ölü bir şekilde yatıyordum. Patlayan dudaklarımdan akan kanlar, dökülen kirpiklerimin altında ki gözlerimden akan kırmızı kanlar, karnımda bitmek bilmeyen acı.. İşte hayatın bana biçtiği yaşantı buydu.

Bir odada kendisine adam diyen bir erkek tarafından dövülüyordum ve yine kendisine adam diyen üç erkekte bunu izliyordu. Ben nemi yapıyordum.. Yine defalarca yaşadığım acılarla baş başaydım.

Beni buradan kurtaracak ailem yoktu, beni arayacak dostlarım. Benim gibi insanlar dünyanın her yerinde böyle acılar çekiyordu. Hayat bir kez daha hatırlatıyordu benden başka kimsemin beni kurtaramayacağını.

Üzerime eğildi. Terlemiş ve yorulmuştu. Son gücümle sarılan omzuna tırnağımı geçirdim. Acı içinde bağırınca bende yüksek sesle kahkaha atmaya başladım. Ama yüzüme öyle bir vurduki tüm dünya bir anda döndü, döndü ve karanlığa gömüldü.

"Uyanıyor.."

"Getirin."

"Herşey hazır."

Belli belirsiz kesik konuşmalar duydum. Gözlerimi siyah bir tavana açtım. Önce hareket etmeye çalıştım ama sonra ellerimin ve kollarımın zincirlendiğini anlayınca vazgeçtim.

"Ver bana şunu." Alexander'ın bağırışıyla neler olduğunu hatırladım. Adi pislik hâlâ işkenceye devam edecekti.

"Bakalım bu acıya nasıl tepki vereceksin."

Ne olduğunu anlamadan suratıma tuz torbasını boşalttı. Acı öyle büyük bir yoğunluğa gelmişti ki vücudum kriz geçiriyor gibi titremeye başladı. Ölmek istedim. Bir şekilde ölmek ve bu acı dinsin istedim. Çokmu şey istiyordum? Ha çokmu şey?

Sanki ruhumu kerpetenle vücudumdan çekiyorlardı. Sanki etlerimi kemiklerimden ayırıp her bir parçamı ateşe veriyorlardı.

"Hadi yalvar sürtük! Yalvar! Bende bu işkenceye son vereyim." Sesi kulaklarıma ulaştı sonrada beynime.

Dudaklarımı parçalanana kadar ısırdım. Hatta dilimden kanlar akıncaya kadar. Yalarvamaktansa ölmeyi tercih ederdim.

Yalvarmadığımı hatta ağzımdan kan tükürdüğümü fark edince küfürler savurdu. Zincirlerimi açtırdı ve beni omzuna alarak hızla aşağı indi.

"Carlos herkesi araziye topla." emirler yağdırdı.

Omzunda bir çuval gibi sarkıyordum. Kılımı kıpırdatacak gücüm kalmamıştı. Bir ölüden farkım yoktu. Şiddetli bir yağmur vardı. Sanki gök çektiğim acılar için ağlıyordu. Öyle olmalıydı. Arazinin ortasında beni beton zemine bir taş fırlatır gibi fırlatınca birkaç kemiğimin kırılma sesini duymuştum. Kanımın yağmur suyuna karışıp aktığını görünce kanayan dudaklarım titremişti.

"Burada geberecek ve biriniz yardım ederse aynı sonu yaşar."

Taşıyıcılar ne yapıyordu? Halimi görüp acıyan varmıydı? Üzülen varmıydı? Bunlar umrumda değildi. Ama iki tanıdık kadının çığlığını duymak beni şu hayattan gitmeden önce belki mutlu eden şeylerdi. Değerli olduğumu hissettiren iki yeni aile üyem. Bu dünyada ölmeden önce en azından birilerinin beni sevdiğini düşünerek gitmek güzel hissettirmişti. Gülümsedim.

"Sen ne tür bir psikopatsın? Şu durumda hâlâ nasıl gülümsüyorsun?" Alexander öfkeden çıldırıyordu. Hareket etmeye bile yorulan gözlerim istemsizce o pisliğin suratına kaydı.

"Senin gibi bir kapı köpeği gururdan ne anlar?"

Elini vurmak için kaldırdı ama sonra zaten ölüyor olduğumu biliyordu. Vazgeçti. Onun için hazırlanan çardağın içine girdi. Ölümümü izlerken içkisini yudumlamaya başladı.

Yağmur şiddetini arttırmıştı. Her bir yağmur damlası vücudumdaki tuzları alıp götürdü. Kanımı temizledi. Sadece moraran ve sızlayan tenimle baş başa bıraktı. Sanki elinden bir tek bu geliyor gibi bana narin davranıyordu.

Soğuktu. Bir süre sonra taşıyıcılar içeri girdi. Sadece o bir kaç adam ve Carlos kalmıştı. Hannah ve Nikki'nin zorla sürüklenerek içeri götürüldüğünü görmeden anlamıştım.

Kaç saat kaldım yağmurun altında? Bilmiyorum. Artık acı hissetmiyordum. Sadece uykum vardı. Alexander beni izlemekten sıkılıp içeri gitmişti ve Carlos'u zorla yanında götürmüştü. Bir şekilde bana yardım edeceğini düşünüyordu.

Şimdi ise acılarımla baş başa kalmıştım. Uyumak ve herşeye son vermek istiyordum. Gözlerimi kapattım. Ölmeye hazırdım. Artık ailemi görebilirdim. Onlara sarılıp yılların hasret ve özlemini giderebilirdim.

Ama bir şey.. Bir gerçek benim bu dünyadan ayrılmama izin vermiyordu. Sanki bilmediğim bir sebepten dolayı hâlâ yaşamam gerekiyordu. Normal bir insan şuan ölmüş olurdu ama neden ruhum inatla yaşama tutunuyordu?

O an o tanıdık ayak sesini duydum. Bu gürültülü yağmurda bile ritmik ve yere sert basan o ayak seslerini. Azrail. Buradaydı. Geri dönmüştü.

"Buda ne?" dediğini duyunca gözlerimi araladım. Beni yarı ölü ve tanıyamadığı bir halde görünce şaşırmıştı.

"Burada ne haltlar dönüyor?" diye kükredi. Onun kükremesiyle beraber gökte gürlemişti. Yüzüme yaklaştı ve o an yerde kanlar içinde yatan kadının aslında kendi taşıyıcısı olduğunu anladı.

"Lanet olsun sana Alexander!"

Üstündeki siyah kabanı çıkarıp bedenime sardı ve beni yerden kaldırdı. Konuşamıyordum. Konuşamadığımı fark edince inlemeye başladım.

Dilim ve dudaklarım parçalanmıştı. Lanet iki cümleyi bile konuşamıyordum. Kollarında bir ölü gibi sallanmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.

MULTİMEDYA : AZRAİL VE MERYEM

"İyileşeceksin Maria. Kendini zorlama." dedi yumuşak cümlelerle. "Ben izin vermeden ölemezsin unuttunmu?" Aman Allah'ım Azrail gülümsedimi yoksa ben gerçekten ölmeden önce halüsinasyonmu görüyordum?

Karargahın içine girince bağırdı.

"Carlos! Seni aptal neredesin?"

Taşıyıcılar etrafına toplandı. Carlos'un sesini duydum ama kafamı kaldıracak halim yoktu.

"Efendim Bay Alexander Maria'yı test etti.."

Azrail öfkeyle bağırdı. "Testmi etti? Lan orospu çocuğu o kimki benim taşıyıcımı test ediyor? Sen neredeydin Carlos? Senide sikerim onuda."

Ölüyor olmasam onun öfkesinden korkup ağlardım.

"Kurallar.." dedi titreyerek.

"O kuralları ben koydum.. Benim kurallarımı kime uygulayacağımıda yine ben seçiyorum. Alexander sadece gelip birkaç hafta yönetimi ele alacaktı. Benim taşıyıcımı öldürme emrini ona kim verdi? Sen neden buna izin verdin?"

"Özür dilerim efendim. Büyük hata işledim. Beni cezalandırın. "

" Oda olacak. Ama önce Alexander'ı keseceğim. Doktor lanet olası iki katı inemedimi yoksa ben o bacaklarını kesip buraya zorlamı getireyim? "

Kimse çıt çıkaramadı. Bu adamın Öfkesi karşısında kimse konuşmaya cesaret edemedi. Doktorun telaşlı sesini duydum.

" Geldim efendim. Özür dilerim. "

" Kes sesini bu kadını iyileştir sonrada ayaklarını kesmek için uğrayacağım. Bu kadın ölürse senin soyunuda ben kuruturum."

Doktor tek kelime etmedi. Beni sedyeye yatırdı ve ben uzaklaşmadan kulağıma sıcak nefesiyle bir kaç cümle fısıldadı.

" Sakın Ölme Maria! Bu bir emirdir. "

Sonrası sedyenin tekerlerinin tiz sesi ve asansöre sürüklenişim. Doktor bir iğne yaptı.

" Ona kadar içinden say Maria."

'1,2,3'

Gerisi karanlık.

Bir hafta sonra.

"Efendimize haber verin." Göz kapaklarımı açmadan önce huzursuzca kıpırdandım. Sonra açtım.

"Maria, beni duyabiliyormusun?"

Ben neredeydim? Bu adam kimdi? İsmimi nereden biliyordu? Efendisi kimdi? Bir kaç dakika zihnimde dönüp duran sorularla boğuştum.

"Sen bir taşıyıcısın ve üstte yaşadığın bazı kazalar sonucu bir haftadır uyutuyorum seni. Seni efendimiz kurtardı bende doktorum." Panik olmamdan anlamış gibi açıklamıştı.

O an herşey dank etti. Adi pislik! Beni öldürmekten beter etmişti.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu doktor bir kez daha. Konuşmak istedim ama sonra ağzımın çenemle birlikte sargı beziyle bağlandığını fark ettim. Dilimi ısırmıştım ve dudaklarımı parçalamıştım.

"Bir süre konuşamayacaksın, dilin ve dudağın parçalanmıştı ama yinede müdahale sonucu iyileştirilebilir hale getirdim. Bir süre sende zorlama kendini ve moralini yüksek tut."

Gözlerimi devirdim. Ne kadarda basit söylüyordu.

"Üzgünüm elbette yaşadıkların normal şeyler değil. Bunu söylemem saçma oldu kusura bakma. "

Bu adam ne düşündüğümü nereden anlıyordu? O an kapı açıldı ve içeri o girdi. Tüm heybetiyle ve yüzünde yaramaz bir merakla.

"Durumu nasıl?"

Doktor korkudan titredi. "İyiye gidiyor." başını eğmişti ve ödü patlıyordu.

"Bizi yalnız bırak!"

Doktor ışık hızıyla odayı terk etti. Sandalyeyi çekip oturdu.

"Ağrın varmı?"

Ben doğrumu duyuyordum. Azrail benim için endişeleniyormuydu? Kafamı iki yana salladım.

"Çok öfkelendim." dedi dişlerini sıkarak. "Hâlâ da geçmiş değil. Sana bunları yaptığını bilseydim emin ol senin durumunda o olurdu."dedi açıkyüreklilikle.

Kalbimde ona karşı sıcak bir yoğunluk başladı. Beni düşünüyor olması o an ne bileyim romantik gelmişti. Yinede söylediği cümlelere tek kaşımı kaldırdım. Nedeni sormak ister gibi. Anladı.

" Sana işkence etti.. Başka ne olacak? "

Gözlerimi kapatıp umursamaz bir şekilde başımı salladım. Şey demek ister gibi.. Ben daha düşünemeden kendisi açıkladı.

"Benden başka kimse sana işkence edemez evet."

Sağ elimi alnıma hafifçe vurdum. Konuşamamak berbat bir şeydi.

"Biliyorum klasik bir laf ama. Bilirsin Maria ben klasikten fazla gerçeğim. Bunu anlamışsındır."

Başımı yukarı aşağı salladım.

"Aferin." ayağa kalktı ve omuzlarımdan tutarak beni yatırdı. Şaşkın şaşkın gözlerine bakıyordum. Bana yumuşak davranan gerçekten Azrailmiydi?

İşaret parmağını suratımı uzattı. "Bana böyle bakmayı kes! Evet ben kötü adamım. Ama bir kadına bunları yapacak aşağılık bir adam değilim."

İnanmayan ifadeyle yüzüne baktım. Benden önceki taşıyıcı kadına neler yaptığını unutmamıştım

"O farklıydı tamammı. İlk ve sondu. Hak etmişti ve sen bunu anlayamazsın." iç çektim.

"Düşünmeyi bırak ve dinlen. İyileştikten sonra sana ben işkence edeceğim çünkü."

Kaşlarımı çatıp kolunu tuttum.

"Neden mi birde soruyor musun? Alexander'ı omzundan vurmuşsun."

Kolumu hızla çekerek karnımın üstünde kovuşturdum. Aferin Maria Azraile birde sevgili gibi trip at. Ama şuan bana işkence edemez değilmi. Bunu kullanmazsam bir aptal olurdum.

Aniden eğilip kulağıma fısıldayanca tüylerim diken diken olmuştu."Omzundan vurmamalıydın. Bu büyük bir hataydı. Bir yöneticiyi vurmanın cezası ölümdür." dedi öfkeli cümlelerle. Sonra daha yumuşak bir sesle ekledi. "Tabi bu kuralları ben koydum. Onu omzundan vurmamalıydın direk öldürmeliydin Maria. Onu öldürmediğin ve bu hale düştüğün için sana büyük bir ceza vereceğim."

✩✩✩

Uwwww

Ne bölümdü ama? Alexander kendi bacağına sıktın seni kimse kurtaramaz.

Ama Azrail nasılda bizim için endişelendi. Tatlıydı hadi kabul edin.

Bu adam severse ki sevgisi destansı olacak bunu okumanız için sabırsızlanıyorum.

Meryem benim çilekli kekim. Çektiğin acılar için özür dilerim. Bunları yazmak banada acı veriyor.

Meryem bağlanmaktan çok korkuyor. Ailesini kaybettiği o günden sonra kimseyle arkadaşlık yapmadı. Kimseye yüz vermedi iyilik dahi çok nadir yaptı. Ondaki bağlanma çok tehlikeli ve evet dediği doğru birini daha kaybederse korkarım ki bu Meryemin sonu olur.

Kaldıracak gücü yok çünkü. Yinede bu sınırları aşmasına tek tek yardımcı olacağım.

Bölümü beğendiniz mi?

Meryem bir süre konuşamayacak bakalım diyalogları nasıl olacak.

Diğer bölümde görüşürüz...

 

 

 

 

Bölüm : 19.04.2025 12:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...